
" Ada istesem değil bir yere gitmek o evden bile çıkamazsın."
" Şimdi de tehdit mi edeceksin?"
" Hayır Ada.
Tehdit değil. Sadece beni beklemeni istiyorum. Sana söylemem gereken bir şey var. Lütfen..."
Duraksadı. Yorgun bir nefes verdi.
" Yarım saatin var Demir."
Diyip kapattı. İnatçı kız! Dedim arka arkaya asansörün düğmesine basarak. Az sonra gelen asansöre binip garaja indim. Arabama doğru yürürken kararımı vermiştim. Eve gittiğimde herşeyi konuşacak,
Ben sana aşık oldum. Diyecektim.
*****
Kapıyı açıp direksiyona geçerek koltuğa oturdum. Motoru çalıştırıp gaza bastım. Kapalı garajdan çıkar çıkmaz caddeye doğru sürdüm aracımı. Acele etmeliydim. Az sonra trafiğe girip evin yolunu tuttum. Yarım saatte evde olmak için yağan yağmurla karışık kara aldırmadan ve hızımdan taviz vermeden ilerledim.
Çünkü Ada'ya güvenmiyordum. Bir dakika fazla durmaz giderdi. Belkide haklıydı kız. Günlerdir sınırlarını zorluyordum. Biraz daha bastım gaza. Önüme çıkan araçları sollayarak ilerlemeye devam ettim. Ada ile konuşurken ne söyleyeceğimi nasıl söyleyeceğimi düşünerek sürdüğüm dakikalardan sonra nihayet eve geldiğimde bahçenin önünde motoru çalışır durumda olan bir taksi gördüm. Kesin Ada'ydı. Gidiyordu. Daha fazla beklemek istememiş taksi çağırmıştı belliki. Hızla inip aracın yanına geldim. Tahmin ettiğim gibi arka koltukta oturan Ada'yı gördüm. Hızla kapıyı açtım.
" Ada! "
" Oo Demir Bey.." Dedi alaycı.
" Sana beklemeni söylemiştim."
Dedim sinirle bakarak.
" Bende sana yarım saatin var demiştim."
Kolumdaki saate çevirdim gözlerimi.
" Beş dakika! "
Dedim kolumu ve saatimi göstererek.
" Sadece beş dakika geciktiğim için mi gidiyordun? Ne yani kapı önünde mi bekliyordun? "
" Evet, çünkü evde yeterince bekledim."
" Geldim işte."
Dedim pes etmişlikle.
" İn arabadan da evde konuşalım."
" Eve gerek yok Demir.
Ne söyleyeceksen burada söyle, sonra gideceğim. Taksimetre yazıyor."
" Ada...
Ayak üstü konuşulacak bir şey değil söyleyeceğim."
" Tamam o zaman. Bin ne söyleyeceksen söyle sonra in."
Bilerek yaptığı belliydi.
Kararlılığını ispatlıyordu güya.
" Gerçekten inat birisin."
Diyip kolundan tutarak dışarıya çekerken taksi şoförü arkaya döndü.
" Hanım efendi bir sorun..."
" Senlik bir şey yok!"
Diyerek kestim sözünü. Sonra da Ada'ya döndüm.
" Ada in benim arabama geç. Evde konuşalım."
Yavaş ve bıkkın şekilde arabadan inerken bende cebimden cüzdanımı çıkarıp şoföre ücretini uzattım. Sonuçta o kadar yol gelmişti. Dahası bana biraz daha böyle şüpheli gözlerle bakmaya devam ederse dövebilirdim bu herifi.
Taksi uzaklaşırken cüzdanımı cebime koyup arabama döndüm. Büyük bahçenin kapısından içeriye girip evin önüne çektim aracı. Durur durmaz önden Ada ardından ben indim. Ada hızlı adımlarla eve yürürken bahçede bekleyen adamımı yanıma çağırdım. Alperen yanıma gelir gelmez yakasına yapıştım.
" Neden çıkmasına izin veriyorsunuz lan?"
" Abi.
Demir bey çağırdı dedi bize. Biz de senin bilgin var diye izin verdik."
" Lan salak!
Ben çağırsam taksiyle gelir mi? Sizden getirmenizi isterim."
Bir Alperen'e bir kapıdan giren Ada'ya baktım. Üç kağıtçı Ada adamlarımı kandırmayı başarmıştı. İşaret parmağımı suratına uzatarak konuştum.
" Bu kafayla size ev emanet ediyoruz bir de! Bir daha önce beni arayacaksınız! Anladın mı?"
" Emredersin abi."
Alperen'i bırakıp Ada'nın arkasından eve girdim. Salondaki koltuğa geçip oturmuş kollarını göğsünde birleştirmiş asık yüzüyle alttan alttan bana bakıyordu. Girişte durup derin bir nefes aldım. Sonrada ağır adımlarla yanına doğru yürüdüm. Bir yandan da etrafıma bakmıyordum.
" Evdekiler nerede? "
Gözlerini devirdi.
" Bilmiyor musun? Yoksa bilmezden mi geliyosun?
Ah! Pardon doğruya! Üç gündür evde olmayınca.."
O an hatırladım babaannemin üç gün önce köye gittiğini.
" Dayın da sabahtan beri yok. Üç gündür olduğu gibi. Yengen zaten çok hoş sohbet biri. Hatice ve diğer kız mutfak alışverişine gittiler. Bense! Üç gündür bu koca evde tek başıma Demir beyden gelecek haberi bekliyorum."
Yaklaşarak yan tarafındaki koltuğa geçip oturdum. Dirseklerimi dizlerime dayayıp ellerimi birbirine geçirdim. Yeşillerine bakarken,
" Bana kızgın olmalısın." Dedim.
Kaşları çatık şekilde döndüğünde bakışları cümlemi onaylıyordu.
" Kızgınım!
Hemde çok!
Günlerce dört duvarın arasında oturmak nasıl bir his haberin var mı?"
" Gerçekten üzgünüm."
" Bana bu işi halledeceğini, üç gün daha sabretmemi söyleyip ortadan kayboldun. Ben üç gündür senden gelecek bir haber için evin içinde dört dönüyorum! Ama sen ne yapıyorsun? Ne bir haber, ne bir mesaj... Telefonlarıma bile bakmıyorsun! Şuan burada olman bile benim emniyete gidiyor olmamdı. Peki kaç gün daha gelmeyecektin?"
Aynı şekilde otururken elimle alnımı sıvazladım. Haklıydı. Bense sebebini söylemek istiyor ama konuya nasıl gireceğimi bilmiyordum.
" Eee? "
Dedi nefesini bırakarak.
" Konuş...
Seni dinliyorum.
Ne söyleyeceksin bakalım?!"
" Ada..."
Yeşillerini mavilerime dikti.
" Egemen'i..."
Anında büyüyen gözleri ile bana doğru döndü yönünü.
" Buldun mu?"
Diye sordu heyecanla. Bir anda yine unutmuştu herşeyi ve anında Egemen kokusuna odaklanmıştı. Şuan umut dolu gözlerle bekliyordu cevabı. Sessiz şekilde gözlerimi yere indirirken başımı aşağı yukarı salladım.
" Gerçekten mi? "
Dedi eli kalbinin üzerinde ayağa kalkarken. Ardından,
" Ohh! Allah'ım şükürler olsun!
Neden daha önce söylemiyorsun ya!
Ne zaman, nerede buldun?
Şimdi nerede? Karakolda mı, emniyette mi? "
" Egemen öldü Ada."
Diyiverdim. Söylediğim şey yüzünden donup kaldı. Ben oturduğum yerde o ayakta saniyeler boyu birbirimize baktık. Aklından ne geçtiğini tahmin etmek zor değildi. Kafası karışık ne düşüneceğini bilmiyordu. Egemen peşine düşen bir manyak olduğu için öldüğüne sevinirken yıllardır arkadaşı olduğunu sandığı için bir yanı üzülüyordu bilinçsizce. Ve öldüren kişi bendim. Bu da ayrı bir konuydu.
" Ge-gerçekten öldü mü?"
Diyince başımı salladım.
" Sen, öldürdün."
Yine başını salladım. Yavaşça gerileyip tekrar yerine oturdu. İkimizde suskunduk. Bir süre önündeki boşluğa daldı gözleri. Eminim şuana kadar yaşadığı şeyleri düşünüyordu. Bir kaç dakika sonra bana döndüğünde kaşları çatıldı.
" Ne zaman oldu bu? "
Gözlerindeki farkındalığı görünce cevap veremedim. Üç gün önce yaralı geldiğimde oldu diyemedim. Gözleri gözlerimde dolaştı durdu. Yeniden ayağa kalktı sonra.
" O gün..." Dedi.
" Üç gün önce yaralı geldiğinde.
Kaçtı dediğinde...
O gün öldü değil mi? "
Başımı yine aşağı yukarı salladım. Kaşları havalandı.
" Bana yalan mı söyledin?
Sana inanamıyorum.
Bana yalan söyledin! "
Sesi yavaş yavaş yükselmeye başlarken gözlerinin dolduğunu görünce ayağa kalktım. Ona doğru bir adım yaklaşırken geriye giderek benden uzaklaştı.
" Nasıl!?
Nasıl yalan söylersin bana!
Neler hissettiğimi bilmene rağmen.."
" Ada özür dilerim. Ama.."
" Ama mı?!
Ne aması ya ne aması!
Üç gündür bir başıma bu evde ben ne yaşıyorum haberin var mı senin?
Akşama kadar tek başıma koltuk minderi gibi oturup, sabaha kadar kâbus üstüne kâbus gördüm ben! Evin bir köşesinden o manyak çıkacak diye uyuyamadım bile. Kafamın içinde binlerce görüntü, pencerenin dışında mı, kapının arkasında mı diye tuvalete bile gitmedim korkudan. Tek başıma yatağa sinip odanın köşelerini izledim sabaha kadar!!"
Son cümlede sesi o kadar yüksekti ki dışardan bile duyulmuştur.
" Böyle bir şeyi neden.."
Sanki ciğerlerindeki son nefesini vermişti.
" Ada..."
" Ne!? "
İki gözünde yaş, anlamaz şekilde bakıyordu.
" Ada...
Biliyorum bencillik ettim. Ama...
Korktum..."
Dedim başım önüme gözlerim yere inerken.
" Neh?
Korkmak?
Sen!"
Yumruklarımı ve dişlerimi sıkarak devam ettim konuşmaya.
" Gideceğinden korktum. Seni kaybetmekten korktum.
Gitmeni istemedim."
Başımı kaldırıp gözlerine baktım yeniden. Kendimi hiç bu kadar zayıf hissetmemiştim.
" Buradan gitmeni istemedim.
Çünkü...
Çünkü...
Ada ben sana aşık oldum..."
Dedim aciz sesimle. Gözleri kocaman bakakaldı. Bir süre sadece bakıştık yine.
" Aaa.. Anlamadım? "
Biraz daha yaklaşıp kollarından tutarak devam ettim.
" Ada...
Ben sana aşık oldum.
Bencilliğimin sebebi bu...
Burada kalmanın tek sebebi Egemendi, bende o pisliğin hayatından çıktığını sana söyleyemedim. Gideceğini bildiğim için yapamadım.
Diyeceksinki şimdi nasıl söyledin?Şimdi söyleyebildim çünkü üç gün öncesinin aksine artık duygularımı sana söylemeye karar verdim. Bu yüzden beni bekle dedim.
Ada...
Ben üç gündür kendimle cebelleşiyorum. Sana nasıl söylerim? Nasıl anlatırım duygularımı diye düşünüyorum. Ne tepki verirsin diye düşünüyorum. Ya reddedersen korkusu yaşıyorum Ada."
Ben konuşurken cila çekilmiş gibi görünen yeşilleri gözlerimde dolaşıyordu. Sanırım duyduklarının doğruluğunu sorguluyordu. Elleri yavaşça kollarımdan tutup temasımı keserken histerik bir gülümseme bırakarak geriledi.
" Sen gelirken ne içtin?" Diye sordu.
Bu kez ben gülümsedim aynı şekilde.
" İçeceğim hiç bir şey bana bunları söyletemezdi Ada. Aklımı, dilimi, kalbimi etkileyen tek şey çay yeşili gözlerin ve kiraz dudakların sadece.
Haa... Birde ciğerlerime inen nefesime dönüşen ismin..."
" Çok saçma."
" Saçma mı?
Neden saçma olsun?
Ada... Seni ilk gördüğüm gün etkiledin beni. Ama o zamanlar nişanlı bilmiyordum seni. Bu yüzden defalarca uyardım kendimi. O kız nişanlı dedim. Kendine gel dedim. Hayalini bile yasakladım zihnime.
Tek isteğim ve yaptığım seni korumaktı. Ama seni o şerefsizden korumak için çalışırken, kalbime almışım farkında olmadan. Sonra nişanlı değilim dedinya. O zaman farkettim hissettiğim duyguları bastırmaya çalıştığımı. Düşündükçe daha fazla çıktı o duygular gün yüzüne ve sonunda itiraf ettim kendime. Sonra da kabul ettim ümitle."
" Sen ne dediğinin farkında değilsin Demir. Senin aklın karışmış."
" Aklım karışık falan değil Ada.
Ne söylediğimi ne hissettiğimi çok iyi biliyorum."
Yeniden yanına gelip kollarından tutarak gözlerinin içine baktım.
" Sen de bil Ada.
Bana ne söylersen söyle, ne kadar kızarsan kız. Elimde olmadan ben sana aşık olmuşum."
Şaşkın yeşillerinde gezdirdim gözlerimi, sonra da dudaklarında. Sonra bir anda oluşan çekimine kapıldım. Üzerine doğru eğilirken tek istediğim o güzel dudaklarına dokunmaktı. Hareketimle aniden geri çekilirken ellerimden kurtardı kollarını. Geri geri adımlarken,
" Be-ben... Gitmek istiyorum!"
Dedi, kekeliyordu. Neden?
" Ada! "
Dediğimde birden arkasına dönüp koşar adım kapıya yürüdü. Hızla arkasından yürüdüm. Yanına gelip kolunu tuttum.
" Ada bekle..."
" Demir bırak!
Evime gitmek istiyorum!"
" Ada! "
Demiştim ki kapıdan giren babannemle göz göze geldik. O bize biz ona bakarken gözleri üzerimizden geçti.
" Ne olayi burda? "
" Birşey yok babaanne! "
" Bir şey yok da ne bu hal uşak! "
Ben daha ağzımı açmadan duyduğum cümle ile şok oldum.
" Ayrılıyoruz Safiye hanım.
Demir beni aldattı!"
Bir Ada'nın ıslak gözlerine bir babaannemin şaşkın gözlerine baktım. Biz kendimize gelemeden Ada elimden kurtulup koşarak çıktı kapıdan.
" Ada bekle!"
Ada'nın peşinden çıkacakken babaannem tuttu kolumdan.
" Demir.
Ne diyor bu gelun. Dogrimi soyleyi!
Ne fışkı yedun ula sen?! "
" Dur bi babaanne ya bırak!"
Kapıdan çıkıp arkasından koşarken o çoktan bahçe kapısına ulaşmıştı bile.
Koşarak yetişip önüne geçtim. İki yana açtığım kollarımda izin vermedim ilerlemesine. İkimizde nefes nefeseydik.
" Neden öyle söyledin?!"
Aramızdan geçen kartaneleri arasında kalan soğuk bakışlarıyla konuştu.
" Beni aldattın.
Yalan söyledin. Kendi duyguların yüzünden benim korkularımı umursamadın!"
Gözlerinde takılı kaldım. O yeşillerde hem hüzün hem öfke gördüm. Hak verdim. Bencilce davranıp üç gün daha korku içinde kalmasına sebep olmuştum. Aptalca davranmıştım. Aylarca, yıllarca, kusursuz planlar yapan ben konu bu kız olunca salaklamış hata üstüne hata yapar olmuştum. Peki ne beklemiştim? Bende sana aşık oldum Demir diyen bir Ada mı?
Gözlerini üzerinden çekip yana doğru yürürken umutsuzca düştü omuzlarım ve kollarım. Sadece,
" Nereye gideceksin?" Diyebildim.
" Evime. " Dedi.
" Yağış arttı. Ben bırakırım."
Dedim hiç bir şey olmamış hiç birşey yaşanmamış gibi soğuk bir sesle.
*****
Kısa süre sonra valizi bagajda, kendisi yanımdaki koltukta yola çıktık. Ne o konuşuyordu ne ben. Şiddetini arttırarak yağan kara aldırmadan devam ettim sürmeye. Dakikalar sonra o bozdu sessizliği.
" Bizden olmaz! "
Anında yanıma çevirdim gözlerimi, camdan dışarıyı izleyen Ada'ya... Dakikalardır söylediklerimi düşünüyordu demek. Bu yüzden sessizdi.
" Buraya ne şartlarda geldiğimi sende, bende biliyoruz."
Dedi ve yeniden sustu. Biliyordum ki devamı da vardı. Sessizce ve sabırla bekledim yeniden konuşmasını. Bir süre sonra yeniden konuştu tam da beklediğim gibi.
" Önce sen bana ihtiyaç duydun, ben sana yardım ettim. Sonra ben sana ihtiyaç duydum, sen bana yardım ettin. Önce sen minnet duydun sonra ben."
Yine sustu. Düşünerek bularak konuşuyordu. Yaşadığı mahalleye yaklaşırken yine konuştu. Sanki konuşup konuyu bitirip arabadan inecek ve gidecek gibiydi tavırları. Bu yüzden taksit taksit konuşuyordu.
" Aramızda oluşan tek duygu bu. Birbirimizden fazlasını beklemek, ummak abartı ve hata olur."
Oturduğu binanın olduğu sokağa girerken sağa çekip frene bastım. Ellerini arabanın ön göğsüne dayarken,
" Yavaşşş!!" Dedi.
" Yani sende bana karşı birşeyler hissediyorsun."
" Öyle mi dedim ben? "
Dedi bana dönüp kızarak.
" Çoğul konuştun ama."
" Tekil söyleyeyim o hâlde."
Ağzını açmıştı ki.
" Söyleme!! "
Dedim yüksek sesimle.
"Hiç bir şey söyleme Ada."
Dudakları kapanırken bakmaya devam etti.
" Hiç birşey söyleme! Sadece düşün! Lütfen... Sana karşı olan duygularımı düşün. Seninde bana karşı olan duygularını.."
" Öyle birşey yok."
Vardı bence. Gözleri öyle diyordu. Yada ben kafayı yiyordum.
" Bi defa sen benden küçüksün."
Duymayı beklemediğim bu cümleyle kaşlarım sonuna kadar çatılırken bütün damarlarım gerildi bir anda. Resmen belden aşağı vurmuştu şimdi. Ne demeye çalışıyordu? Sorun yaşımmıydı? Yaşımız denk olsa daha mı farklı olacaktı hisleri. Dört yaş bu kadar önemli miydi. Saçma! Çok saçma!
" Anlamadım? " Dedim.
" Yaş mı? Sorun sadece aramızdaki küçük bir yaş farkı mı?"
" Küçük değil Demir. Dört yaş. Dört sene.! "
" Saçmalama Ada...
Bi dakika bi dakika!
Yani...
Aniden bana döndü yine.
" Demir sür şu arabayı da ineyim artık!"
" Korkun ne Ada?"
Dedim. Gerçekten neydi derdi, korkusu öğrenmek istiyordum.
" Demir uzatmayalım konuyu. Sür..."
" Önce cevap ver.
Korkun ne? "
Elini kapıya atınca kapıyı kilitledim.
" Cevap bekliyorum Ada."
Derin bir nefes bıraktı.
" Kadınlar kendilerinden büyük erkek, erkekler kendilerinden küçük kadın ister."
Düşündüm. Düşündükçe sinirim iyice arttı. Beni başından atmak için mi böyle söylüyordu yoksa gerçekten böyle saçma bir sebebi mi öne sürüyordu.
" Hangi kitabın neresinde yazıyor bu kural! Ve sen hangi devirde yaşıyorsun?! Aralarında daha büyük yaş farkı olan çiftler var. Kimsenin de umurunda değil! "
" Benim umurumda."
Aklıma gelen ilk şeyle atıldım.
" Beni mi yetersiz gördün? Bir erkek olarak yetersiz mi geldim.
Yetmez miyim sana? Öyle mi düşünüyorsun? "
Dedim artan sinirimle. Yaş meselesinin altında yatan sorun bu muydu. Söylemek isteyipte söyleyemediği, kıvrandığı şey bu muydu? Kolundan tutup kendime çekerken gözlerine diktim gözlerimi. Anlık korku ile bakan yeşilleri arasında gidip gelerek sert şekilde konuştum.
" Bir erkek olarak!
Bir koca olarak seni doyuramazmıyım? Bunu mu söylemeye çalışıyorsun? "
Bir anda kendimi kaybettim. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp sıkıca tutarken dudaklarına yapıştım. Hırsla! Kendimi ispatlamak istercesine öpmeye başladım. Saniyeler sonra ilk şoku atlatıp bileklerime yapıştı elleri. Kendini kurtarmaya çalışırken izin vermeyerek öpmeye devam ettim. Bu kez güçsüz yumrukları ile vurmaya başladı. Kendimi geri çekerken aynı anda yüzümde patladı attığı tokat ve kendime geldim.
Ama çok geçti. İri gözleri nefretle bakarken göz yaşları durmaksızın akıyordu. O an nefret ettim kendimden. Belkide tamamen kaybetmiştim aşık olduğum kızı.
Ne o konuştu ne ben. Sadece birbirimize bakıyorduk şimdi. Hırsla yerime oturup gaza yüklendim yeniden. Hızla kalkan aracımı oturduğu binanın önüne kadar sürüp yeniden durdum. Kapının kilidini açarken sadece karşıya bakıyordum. Hemen inip bütün gücüyle çarptı kapıyı. Valizini bagajdan alıp binanın önüne geçtiğinde hiç bir şey söylemeden yeniden hareket ettim. Ama yavaşça. Aynadan yönü binaya, başı önüne dönük şekilde uzaklaşan görüntüsünü izleyerek sürmeye devam ederken hareket ettiğini içeriye girdiğini görebilmek için daha da yavaşladım.
Ama kıpırdamıyordu. Lapa lapa yağan karın altında buzdan bir heykel gibi durmaya devam ediyordu. Aracı durdurup aynadan izlemeye devam ettim. İçeriye girdiğini görmeliydim. Güvende olduğunu bilmeliydim. Ama aradan dakikalar geçsede kıpırdamadı.
Sonunda dayanamayıp sinirle indim arabadan. Bir süre de öyle izledim. Esen rüzgara ve kara aldırmadan dikilmeye devam ediyordu hâlâ. Öfkeyle bağırdım.
" Senin derdin ne?
Buzdan heykel mi olmak istiyorsun? Girsene şu siktiğimin binasına!"
Bir anda dizlerinin üzerine bıraktı kendini. O hâlini görünce korktum. Birşey oldu! Dedim. Yanına döndüm koşarak. Bir dizimin üzerine çöküp kendime çevirdim yüzünü.
" Ada! "
Dedim.
" Ada neyin var? "
Yüzüne yapışan ıslak saçlarının arasından dişlerini birbirine vurarak konuştu.
" Ben o eve giremem.
O odaya giremem. O yazı...
Egemen'in ruhu o evin içinde gibi geliyor. "
Ada yine herşeyi unutup sadece Egemen'in yaptığı şeye odaklanırken
o itin ölmeden önce söylediklerini hatırladım ister istemez. İçimden küfürler yağdırırken yerimden kalkıp hızla dönüp, arabayla geri geldim. Tekrar inip Ada'yı yerden kaldırıp kucağıma alarak ön koltuğa bıraktım. Kollarını kendine sararken dişleri hâlâ birbirine vuruyordu. Valizini de alıp arka koltuğa attıktan sonra tekrar direksiyona geçip klimayı sonuna kadar açıp gaza bastım.
Bir süre sessizce önüne baktıktan sonra bana döndü yüzünü.
" Ben o eve dönemem."
Cevap vermedim.
" Seni bizim otele bırakacağım."
****************************
Evet canlar bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 🤗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |