39. Bölüm

🌊K. 36 Hamileyim

azimet azimet
azamet_29_2

 

Selâm canlar.

 

Yeni bölüme hoş geldiniz.

 

Daha fazla oy ve yorum bekliyorum canlarım. Keyifli okumalar diliyorum.

 

🌊🌊🌊

 

" Eyvahlar olsun! "

 

Önce babaanneme sonra da gözlerinin diktiği noktaya döndüm. Yaşadığım korkuyla gözlerim kocaman oldu.

 

 

Olamaz! Kanaması vardı. Gerçekten hamile ve kanaması vardı.

*****

 

Babaanne koş! Araba!

 

 

Yarım yamalak söyleyebildiğim şeyi babaannem doğru anladığında kapıya koştu.

 

 

" Hüseyin yetuş! Araba!"

 

 

Diye bağırırken Ada 'yı yavaşça kucağıma kaldırdım.

 

 

İçimden, Allah'ım! Allah'ım ne olur onlara birşey olmasın!

 

Ne olur!

 

 

Diye yalvararak kapıya geldim. Hüseyin beni görünce yardım etmek için,

 

 

" Abi ben alayım senin yaran!"

 

 

Derken,

 

 

" Çekil önümden!" Diye bağırdım.

 

 

Hüseyin yanımdan ayrılıp arabaya koşarken Hasan arka kapıyı açtı. Yanından geçip kucağımda Ada arka koltuğa otururken,

 

 

" Çabuk en yakın hastaneye! "

 

 

Diye bağırdım bu kez. Hasan kapıyı kapatıp kardeşinin yanına bindiğinde Hüseyin gaz pedalını kökledi. Hızla bahçeden çıkarken,

 

 

" Abi en yakın hastane Ardeşen."

 

 

Diyen Hüseyin'e gözlerim Adada,

 

 

" Tamam bas gaza. Bass!"

 

 

Ada'nın bir an önce hastanede olması gerekiyordu. Ona birşey olursa ne yapardım ben. Ya bebeğimize? İçimden Allah'a yalvarmaya başladım yeniden.

 

 

Allah'ım! Allah'ım ne olur beni onlarla sınama. Ömründen al ömürlerine kat ama acılarını yaşatma bana ne olur!

 

&

 

 

Yağan sulu kara aldırmadan daha da hızlandı Hüseyin. Bu sırada Ada'nın iniltisini duydum.

 

 

Elim yanağına koyarak, " Ada..." dedim.

 

 

" Korkma yanındayım. İyi olacaksın. İyi olacaksınız."

 

 

Gözleri kapalı ellerini karnına bastırdı.

 

 

" Ne oldu? Aaııhh!

 

Canım... Canım çok yanıyor."

 

 

Elimi ellerinin üzerine koydum.

 

 

" Özür dilerim.

 

Benim yüzümden... Affet beni."

 

 

Dizlerini kendine çekerek yeniden Aahh! Dediğinde canımdan can gitti resmen. Onu acı çekerken görmek kurşun yemekten daha acı vericiydi. Etime değil ruhuma giriyordu zehirli kurşunlar.

 

 

" Hüseyin daha hızlı.

 

Bas şu gaza!"

 

 

" Abi yol kötü kaza yaparız!"

 

 

Ada'ya döndüm.

 

 

" Dayan güzelim. İyi olacaksın ne olur dayan..."

 

 

Araç trafikte ilerlemeye devam ettiği dakikalar boyu Ada'nın inlemesini duyarken ölüp ölüp dirildim.

 

 

Bitmek bilmeyen yolun sonunda,

 

 

" Geldik abi!" diyen Hüseyin aracı acil bölümünun önüne çekerken daha durmadan inen Hasan durduğunuz anda kapımı açtı. Kucağımda Ada oyalanmadan indim.

 

 

" Geldik güzelim.

 

Geldik iyi olacaksınız!"

 

 

Dedim ama tepki vermedi. Bilinci yerinde değildi. Hasan Önden ilerleyip içeriye girerken koşar adım arkasındaydım. Kapıdan geçer geçmez,

 

 

" Doktor!

 

Hemşire!

 

 

Yardım edin!"

 

 

Diye bağırdık. Deli gibi kendi etrafımda dönerken koşarak gelen ilk kişi siması tanıdık gelen erkek hemşire oldu. Bizi görünce,

 

 

" Ada! "

 

 

Dedi şaşkın. O anda hatırladım kim olduğunu. Fikret... Adanın buradaki tanıdıklarından Fikretti.

 

 

" Ne oldu nesi var?"

 

 

" Kanaması var! "

 

 

Dedim çaresizce. Hayatımda ilk kez bu kadar aciz ve çaresiz hissediyordum. Fikret hızlıca Ada'nın bedenini inceledi önce, ardından arkasına dönüp,

 

 

" Sibel!

 

Çabuk Aygül hocaya haber verin! Acil vaka!

 

Hemen buraya gelsin çabuk ol!"

 

 

Kız koşarak uzaklaşırken,

 

 

" Hemen acil müdahale odasına gel çabuk! "

 

 

Koşarak önden gidip odanın kapısını açarken

 

 

" Filiz! Ayşe! Hemen buraya gelin!"

 

 

Diye bağırdı yine. İki hemşire daha koşarak geldi. Birlikte içeriye girdik.

 

 

" Yatağa bırak."

 

 

Dediğini yapıp Ada'yı yatağa bıraktım. Bir zaman dövmemek için kendimi zor tuttuğum Fikret şuan Ada için çabalıyordu.

 

 

" Kızlar hastanın üzerindekileri çıkarın. "

 

 

İki hemşire Ada'nın üzerindekileri çıkarırken Fikret Ada'nın koluna damar yolu acıyordu.

 

 

" Ne yapıyorsun doktor nerede?"

 

 

Dedim panikle.

 

 

" Doktor birazdan burada olacak. Bende hem Ada'ya hem ablama vakit kazandırıyorum."

 

 

Demişti ki kapıdan soluk soluğa bir doktor girdi. Ada'nın yanına gelirken, neyi var? Dedi.

 

 

" Fenalaşıp merdivenlerden düştü. Sonra kanaması başladı."

 

 

" Gebe olduğundan eminmiyiz."

 

 

Ellerimi saçlarıma geçirdim.

 

 

" Bilmiyorum. Oda bilmiyor! Düştü kaldı."

 

 

" Tamam. Siz dışarda bekleyin lütfen."

 

 

" Olmaz!

 

Burada olmak istiyorum."

 

 

Yanıma gelen Fikret elini koluma dayadı.

 

 

" Sakin ol. Biz çıkalım ki hoca işini rahat yapsın. Ablam Aygül yetenekli bir kadın doğum uzmanıdır. "

 

 

Fikret beni çekiştirerek odadan çıkarırken,

 

 

" Hem şu çıplak ayaklarına bir çare bulmamız lazım."

 

 

Dediğinde farkettim ayaklarımın çıplak olduğunu ve buz kestiğini. Ada'ya birşey olacak korkusuyla ve panikle evden yalın ayak ve eşofmanla çıkmıştım. Aynı anda sırtımda hissettiğim sızıyla elimi sırtıma dayadım.

 

 

Dişlerimi sıkarak nefes almaya çalışırken Hasan girdi koluma.

 

 

" Abi iyi misin? Kendini çok zorladın. Gel otur. "

 

 

Kendi canım umrumda bile değildi şuan.

 

 

Koridorda kapıya en yakın koltuğa oturup derin nefesler almaya çalışırken Fikret geldi yanıma.

 

 

" Önce sakinleş ve düzenli şekilde almaya çalış nefesi. Yaraların tam iyileşmiş değil. Zorlamış olmalısın. "

 

 

Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

 

 

" Olanları duymayan kalmadı."

 

 

Dedi. Başımı öne eğip gözlerimi kapatarak yeniden düşündüm olanları. Yumruklarımı ve dişlerimi sıkarken içimden tekrar tekrar yeminler ettim bu duruma gelmemize sebep olanlara hesap sormak için.

 

 

Başımı yeniden kaldırıp Ada'nın olduğu odanın kapısına diktim gözlerimi. İçerde ne haldeydi? Ya bebeğimiz. O nasıldı? Dirseklerimi dizlerime dayarken başımı ellerimin arasına aldım.

 

İçimden yalvarmaya başladım yine.

 

 

Allah'ım yardım et.

 

Ne olur yardım et. Onları bana bağışla. Acılarıyla sınama beni. Ömrümden al onlara ver...

 

 

Kesilmeyen dualar ve yalvarışlarla beklemeye devam ederken koridorda Demir! Diyerek gelen babaannemi gördüm. Elinde bir çanta hızlı adımlarla yanıma geldi.

 

 

" Nasul? Ada kizum nasul?

 

İyi de uşak. Allah aşkuna iyi de!"

 

 

Son nefesimi verircesine konuştum.

 

 

" Nasıl bilmiyorum babaanne. İçerde. Doktor müdahale ediyor."

 

 

Yukarıdan aşağıya süzdü.

 

 

" Ayak yalin sırt çıplak koşarak çıktun. Al şunu git uzerunu değuş, senda hasta olacasun."

 

 

Ada'nın nasıl olduğunu bilmeden şuradan şuraya gitmem.

 

 

" Delirma uşak.

 

Ada kalkınca ben yatayum mu diyisın?"

 

 

" Yatayım babaanne onlar çıksın da tek ben yatayım."

 

 

" Sus ula!

 

Ne sen, ne onlar yatmayun. Beni mi öldurecesunuz?"

 

 

Derken kapı açıldı. Hızla ayağa kalkıp çıkan doktorun yanına gelip kolundan tuttum.

 

 

" Doktor!

 

Nasıl? İyi mi?

 

Ne olur iyi olduğunu söyleyin."

 

 

" Annede bebekte iyiler."

 

 

Duyduğum cümle ile sevinçten bağırmakla korkudan ölmek arasında taş oldup kaldım.

 

 

" Gerçekten hamile!"

 

 

Dedim belli belirsiz çıkan sesimle.

 

İnanamıyorum. Gerçekten hamileydi.

 

 

" Kanamayı kestik. Ama risk devam ediyor ve yüksek. Bu yüzden bir süre misafirimiz olacak Ada hanım. "

 

 

" Gözümüz aydun. Torunum geliyor! "

 

 

Dedi babaannem sevinçle. Ardından doktora,

 

 

" Kalsın doktor kalsun. İyi olsunlarda ne kadar kalacaksa kalsun."

 

 

Sonrada yanıma gelip bana sarıldı.

 

 

" Gözün aydın uşak! Baba olaisun!"

 

 

Ağzı kulaklarında gülümsüyordu.

 

 

" Başındaki şişliğe gelince. Sanırım düşerken çarpmış. Ama önemsiz birşey."

 

 

" Teşekkür ederim Aygül hanım. Çok teşekkür ederim."

 

 

" Rica ederim.

 

Ada hanımı birazdan yatan hasta katına alacağız. Odaya alındıktan sonra bir süre dinlensin tekrar kontrole geleceğim. Şimdi diğer hastalarım için gitmem lazım.

 

Tekrar geçmiş olsun ve gözünüz aydın. "

 

 

" Sağolun."

 

 

Doktor uzaklaşırken Fikret,

 

 

" Gözün aydın Demir Demirkaya.

 

Abinin veremeyeceği torunu sen verdin Demirkaya ailesine, bundan sonra sırtın yere gelmez."

 

 

Dedi birazda kinayeli. Kaşlarım çatık ne demek istediğini anlamaya çalışırken arkasını dönüp ablasının peşinden yürüdü. Değişik bir tipdi. Onun arkasından Hasan ve Hüseyin yaklaştı.

 

 

" Gözünüz aydın abi."

 

 

Aynı anda Hasan'ın kolundan tuttum. Bir Hasan'a bir Hüseyin'e baktım.

 

 

" Bugün olanlardan kimseye bahsetmeyeceksiniz. Hiç kimseye! Anladınız mı? Özellikle abime!"

 

 

Ne demek istediğimi anlayıp,

 

 

" Emredersin abi." dediler.

 

 

Sonra babaanneme döndüm. Babaanne evdeki kızları tembihle.

 

 

" Merak etme sen uşak. Kizlaru iyi sıkıştırdum. Tek kelam edersenuz dilinuzu keserum dedum."

 

 

O sırada odanın kapısı yeniden açıldı. Hemşireler sedye ile Ada'yı çıkarıyorlardı.

 

 

Gözleri kapalı, beyaz teni daha da beyaza kesmiş canı kanı kaçmış gibiydi hâli. Çok mu kan kaybetmişti? Canı çok yanmış olmalıydı.

 

 

Sedyenin yanında yürüdüm gözlerim üzerinde. Serum takılı elini tuttum. Buradayım, dedim mırıldanarak. Birlikte bindim asansöre. Birlikte çıktım kata.

 

*****

 

 

Aradan iki saat geçti. Babaannemin getirdiği kıyafetleri ve ayakkabıları giyip sandalyeyi yatağın yanına çekmiş eli avuçlarımda dakikalardır yüzünü izliyor, beni duymasada özür üzerine özürler diliyordum, Ada'nın avucumun içindeki ince parmaklarını öperek.

 

 

Babaannem ise koltukta oturmuş gözlerini üzerime dikmişti. Öylece izlerken yüzünde düşünceli bir ifade vardı hâlâ. Kesin bir şeyler diyecekti ama bekliyordu.

 

 

" Söyle babaanne söyle de kurtul."

 

 

Dedim sonunda.

 

 

" Ne söyleyeyum uşak. Önce baba olup sonra nikâh kıyan adama ne denur ki! Haberunuz bile yok durumdan. Ya birşey olsaydu torunuma. "

 

 

Dedi kısık sesiyle.

 

 

" Torununa mı?

 

Hem laf sokuyorsun hem torunum diyorsun babaanne."

 

 

"Karunun gebe olmasu sana laf sokmama engel değul. Bu erkek milletundan korkulur valla. Nasul kandurdun ula kizi."

 

 

" Ayıp ayıp, açık açık konuşulur mu böyle şeyler? "

 

 

" Sus ula! Ayubun buyuguni yapmuş bağa akul vereyi eşeğun sipasu."

 

 

Babaannem sinirli sinirli,

 

 

"Bundan sonra gözun gibi bakacasun kizima da torunuma da."

 

 

Diye giydirmeye devam ederken kapı açıldı.

 

 

" Ne? Torun mu? Ne torunu?"

 

 

Ayağa kalktım.

 

 

" Dayı! Kapı mı dinliyorsun sen?

 

Hem senin başka bir işin yok muydu? Ne zaman geldin? Kim söyledi burada olduğumuzu?"

 

 

" Ula uşak ne torunu diyırum?"

 

 

" Torun geliyor İlyas efendu. Aha bu uşak saman altundan su yürütmüş."

 

 

Ha bire laf sokan babaannemden sonra dayımla göz göze gelirken bir anda yanıma gelip sıkıca sarıldı.

 

 

" Aslanum benum!"

 

 

" Al işte. Erkek değulmu, hepsi aynu."

 

 

Babaannem bir kez daha laf sokmuştu. Ama ince ince sokuyordu sağ olsun.

 

 

" Gözün aydun uşak"

 

 

Dedi dayım.

 

 

" Hasan burada olduğunuzu söyleyince sen kötüleştin sandum ama..."

 

 

Yatan Ada'ya çevrildi gözleri.

 

 

" Meğer torun geleimuş. Da! Kötu bir şey mu var beti benzu atmuş kizin."

 

 

Derin bir nefes bıraktım yorgun ve üzgün.

 

 

" Merdivenlerden yuvarlandı. Kanaması oldu. Zor yetiştirdik. Durumu hâlâ ciddi, bir süre burada kalmak zorunda."

 

 

" Şunu en baştan anlatsanuza siz."

 

 

Ayağa kalkan babaannem yanımıza gelip dayımın koluna girdi.

 

 

" Gel ben sağa anlatacağum gel..."

 

 

Derken hâlâ sinirli bir bakış attı bana. Sonrada dayımla çıktı.

 

 

Onların ardından gözlerimi Ada'ya çevirdim yeniden. Kalktığım sandalyeye oturup yeniden avuçlarımın arasına aldım elini.

 

 

" Uyan Ada. Ne olur.

 

Çay yeşillerini özledim. Uyan..."

 

 

Tuttuğun elini yüzüme dayayıp gözlerimi kapattım. Bir an önce uyanması için. Artık herşeyin yoluna da gitmesi için dua ediyordum. O hâlde ne kadar kaldım bilmiyorum. Birden avucundaki eli yumruk oldu. Anında gözlerimi açtım.

 

 

" Ada."

 

 

Dedim heyecanlı.

 

 

" Nihayet uyandın."

 

 

Derken karşı duvarı izleyen donuk bakışlarını farkettim.

 

 

" Ada!" dedim ayağa kalkarak. Elini bırakıp yüzünü aldım avuçlarım arasına.

 

 

" Ada neyin var!?

 

Ada! Ada cevap ver."

 

*****

 

ADA.

 

 

Uyku ile uyanıklık arası kulağıma gelen uğultulu sesleri duyarak geldim kendime. Lâkin açmaya çalışsam da açamadığım gözlerim kapalı, gidip gelen şuurum bulanık, neler oluyor anlamaya çalışıyordum.

 

 

Neredeyim, ne oldu, neden bitkin yorgun hissediyorum. Neden bu haldeyim? Duyduğum sesler kime ait!?

 

 

Zihnimde uçuşan sorular yüzünden beynim zonkluyordu şuan. Cevapları bulmak için sakince düşündüm. Gidip gelen ve parça parça olmuş anılarımı birbirine ulamaya çalışırken neler olduğunuda hatırlamaya başladım yavaş yavaş.

 

 

En son Demir ile tartışmış odama çıkarken merdivenlerde başım dönünce olduğum yerde kalmıştım. Sonrasında arkamdan gelen Demir'in bana seslendiğini duyunca geriye dönüp yardım istemeye çalışmış, lakin dönen başımla bu kez düşerken bulmuştum kendimi. Ya sonrası... Sonrasını hatırlamıyordum işte.

 

 

Yavaş yavaş aklım başıma gelirken gözlerimi aralayıp etrafıma bakındım. Hastane odasındaydım. Sonra onu gördüm... Yanı başımdaki Demir'i...

 

 

Yüzünü avucunun içine aldığı elimin üzerine yaslamış kapalı gözlerle bekliyordu. Belki de uyuya kalmıştı.

 

 

Gözlerimi yüzünde, kaşlarında, kirpiklerinde, kirli sakalında gezdirirken buldum kendimi. İçimden yorgun görünüyor derken başıma inceden bir ağrı girdi. Diğer elimi yavaşça kaldırıp alnıma dayadım. Küçük bir şişlik vardı elimin altında. Düşerken olmuş olmalı diye düşünürken bir anda geriye doğru sarmaya başladı zihnim.

 

Arka arkaya düşmeye başladı zihnimin tabanına karışık, silik görüntüler ve anılar...

 

 

İlk görüntü yüzü kapalı ve yaralı olan Demir oldu. Ardından karnından çıkardığım kurşun. Sonra kaldığımız eve yapılan baskın ve gözlerimin önünde ölen insanlar. Sonra bir otele gidişimiz. Otelin garajında kaçmaya çalışmam. Şuursuzca yüzünü bile görmediğim Demir'in yatağına girmem. Eve geri dönüşüm adını bilmediğim Demir'e Karadenizli diyişim...

 

 

Sonra yeniden kaçırılmam...

 

Ve Egemen! Beni kaçırtan Egemen... O evde yaşadıklarım. Yeniden kaçmam, saklanmam!

 

Demir'i arayarak yardım isteyişim... Ormanda geçirdiğim dakikalar...

 

 

Sanki yaşadığım her şey zihnimin duvarlarına yansıtılmış bir filme benziyordu. Ve ben duvara sabitlenmiş gözlerimle aslında o filmi izliyordum. Ve o filmin finali olan dağ evinde geçirdiğim zaman ve nikahımız! Ve silahlı saldırı! O anlar zihnimde yeniden canlandığında yumruklarımı ve dişlerimi sıkarak izliyordum aynı sahneyi.

 

 

O anda Demir'in sesini duydum.

 

 

" Ada." Dedi.

 

 

" Nihayet uyandın."

 

 

Evet uyanmıştım ama zihnim ve gözlerim Demir'e değil başka bir boyuta bakıyordu. Demir,

 

 

" Ada!" Derken avuçlarını yüzümde hissettim.

 

 

" Ada iyi misin, neyin var!?

 

Ada! Ada cevap ver!"

 

 

Gözlerim hâlâ karşı duvarda kafamın içindeki puslu karanlıkta diğer anılarımı arıyordum.

 

 

" Ada! Korkutma beni!

 

Hemen doktoru çağırıyorum."

 

 

Arkasını dönüp kapıya yönelmiştiki elinden tutarak engel oldum. Anında bana doğru çevirdi başını. Gözleri gözlerimi buldu. Bir süre sadece birbirimize baktık.

 

Sonra bütün bedeniyle bana dönüp yaklaştı. Gözleri hâlâ gözlerimde ince bir gülümseme belirdi yüzünde. Nasıl anladı bilmiyorum,

 

 

" Hatırlıyorsun...

 

Herşeyi hatırladın öyle değil mi? "

 

 

Dedi. Ardından üzerime doğru eğilip avuçları arasına aldı yüzümü yeniden.

 

 

" Değil mi? "

 

 

Dedi bir kez daha. Dolan gözlerimle başımı salladım onaylarcasına. Bir anda Ada derken dudaklarını hissettim dudaklarımda. Özlem dolu bir öpücük bırakırken gözlerini kapatıp alnını alnıma dayadı.

 

 

" Şükürler olsun.

 

Allah'ım sana şükürler olsun."

 

 

Biraz gerileyip ellerimi tuttu.

 

 

" Gerçekten herşeyi hatırlıyorsun değil mi!? "

 

 

" Evet. Hatırlıyorum.

 

Hatta bana nasıl kızdığını da hatırlıyorum. "

 

 

Derken elinden kurtardığım elimi yumruk yapıp koluna geçirdim.

 

 

" Özür dilerim güzelim. Gerçekten özür dilerim. Sen ayrılalım diyince... Senden ayrılma düşüncesi seni bir daha görememe düşüncesi, hemde bu yarım hafıza ile, delirdim! Başka bir şey diyemiyorum."

 

 

" Neyse. Düşmem bir işe yaradı en azından."

 

 

Dedim zoraki gülerken.

 

 

" Hafızam geri geldi.

 

Her şer de bir hayır varmış."

 

 

Bu kez o gülümsedi.

 

 

" Şimdi nasıl hissediyorsun? İyi misin. Ağrın sancın var mı?"

 

 

Ellerimi göbeğime koydum.

 

 

" Biraz garip hissediyorum. Kasıklarımda bir sızı var. Gelirken de sancım vardı."

 

 

" Şeyy... Onun sebebi..."

 

 

Gözlerinde bir hüzün belirdi.

 

 

" Ne? Sebebi ne?"

 

 

Dedim şüpheli şekilde.

 

 

" Sen düşünce bilincin gitti. Ve kanaman oldu."

 

 

Anında dikkat kesildim.

 

 

" Ka-kanama. Mı?

 

Ne kanaması? "

 

 

Bir kendime bir ona bakıyordum.

 

 

" Seni yetiştiremeyeceğim diye öyle korktumki! Size bir şey olsa ne yapardım bilmiyorum."

 

 

Alık alık yüzüne bakmaya devam ederken neden bahsettiğini anlamak için.

 

 

" Biz? Bize? "

 

 

Gözlerindeki bakış öyle değişti ki. Sevinçten ağlamak üzere dolu dolu bakıyordu.

 

 

" Ada...

 

Güzelim. Ömrüm...

 

Hamilesin..."

 

 

Benim gözlerim şaşkınlıktan kocaman onun ağzı kulaklarındaydı.

 

 

" A-anlamadım."

 

 

" Evet güzelim. Bir bebeğimiz olacakmış. O yüzden bayılmışsın."

 

 

Gözlerim hâlâ kocaman, kısa süreli şaşkınlığı üzerimden atar atmaz ellerimi göbeğime götürüp bastırdım.

 

 

" İyi mi?" Dedim panikle. Anında dolan gözlerim saniyesinde akmaya başlarken bir karnıma bir Demir'e bakarak devam ettim.

 

 

" Demir doğru söyle."

 

 

" İyi mi? "

 

 

Yüzümü avuçları arasına aldı yeniden.

 

 

" Ada sakin ol."

 

 

Deniz mavisi gözlerine diktim gözlerimi, ağlayarak konuştum.

 

 

" Kanama dedin ama.

 

Demir doğru söyle iyi mi?"

 

 

Ellerine karnımdaki ellerimin üzerine koydu.

 

 

" Bilincin yerinde değildi. Gelir gelmez müdahale etti doktor. Şuan herşey yolunda."

 

 

" İnanamıyorum.

 

Benim bir bebeğim olacak... Bizim... Bizim bir bebeğimiz olacak. Ö öyle mi?"

 

 

Hem gülüyor hem ağlıyordum şimdi.

 

 

" Yalnız."

 

 

Duyduğum kelime beni korkutmaya yetti. Anında Demir'e baktım.

 

 

" Neh!? Yalnız neh!?"

 

 

Koluna yapıştım korkuyla. Elini elimin üzerine koydu. Gözlerimin içine bakarak konuştu.

 

 

" Düşük riski devam ettiği için bir süre hastanede kalman gerekiyor, yani kıpırdamadan yapman gerekiyormuş."

 

 

Gözlerim yeniden dolup taştı. Ellerimi yeniden karnımın üzerine koydum.

 

 

" Yatarım hiç kıpırdamadan yatarım. Tuvalete bile gitmem. Yeter ki ona bir şey olmasın. Be-bebeğimize birşey olmasın."

 

 

Korkuyla atan kalbimin sesi kulaklarıma tırmanırken yeniden kolunu tuttum.

 

 

" Demir...

 

Bir şey olmaz değil mi?

 

Bebeğimize bir şey olmaz değil mi?"

 

 

Kolundaki elime avuçlarını alıp dudaklarına götürerek öptü.

 

 

" Hiçbir şey olmayacak. Her şey yolunda gidecek. Bebeğimiz sağlıklı şekilde dünyaya gelecek."

 

 

Diğer elimin tersiyle gözlerimi silerken gülümsemeye çalıştım.

 

Hâlâ inanamıyordum. Bu bir mucizeydi.

 

 

" Hem sen sağlıkçı değil misin? Daha sakin olmalısın."

 

 

" O iş öyle değil işte.

 

Başkalarının yanında sakin olabilirim ama kendim ve bebeğim söz konusu olunca sakin olmam mümkün değil."

 

 

Demir gülümseyerek yüzüme bakarken kapı tıkladı. Ardından odaya kadın bir doktor arkasında da Fikret elinde ultrason cihazı ile geldi.

 

 

" Tekrar geçmiş olsun Ada hanım."

 

 

Bir Fikret'e, bir yanındaki kadın doktora, birde Demir'e baktım.

 

 

Kadın sorgulayan bakışlarımı fark etmiş olacak ki.

 

 

"Adım Aygül, kadın doğum uzmanıyım Fikret'inde ablası oluyorum."

 

 

Bir Fikret'e, bir kadına baktım yeniden.

 

 

" Ben sizi bu hastanede hiç görmemiştim."

 

 

Önce Fikret'e döndü.

 

 

" Cihazı kurar mısın?"

 

 

Fikret kısa bir bakış attıktan sonra

 

cihazı kurmaya geçerken Demir üzerime doğru eğilip, soğuk şekilde,

 

 

" Seni getirdiğimde ilk müdahale eden Fikret oldu."

 

 

Dedi çok da memnun olmadığı belli şekilde.

 

 

Bana ilk müdahaleyi yapan gıcık Fikretmiymiş. Ne yalan söyleyeyim şaşırmıştım.

 

 

" Aygül hanımda ilk müdahaleyi yapan doktor."

 

 

Aygül hoca girdi araya.

 

 

" Ben bir haftadır çalışıyorum burada. Eş durumundan tayin ile geldim. Tesadüfe bakın ki ilk hastalarımdan biri kardeşimin arkadaşıymış."

 

 

" Teşekkür ederim Aygül hanım.

 

Bebeğim sizin sayenizde iyi."

 

 

Yanıma geldi.

 

 

" Görevim. Müsaadenizle bebeği bir kez daha kontrol edeceğim. "

 

 

" Tabi ki. "

 

 

Diyen Demir'in kaşları çatık gözleri Fikretteydi. Fikret Demir'in gözlerindeki kıskançlığı anlamış olacak ki kollarını göğsünde birleştirip arkasına döndü.

 

 

Aygül hocaya yardım ederek üzerimdeki pijamayı yukarıya doğru açtım. Devamında karnıma jeli Aygül hoca sürdü. Sonrada göbeğimin alt kısmında gezdirdi elindeki aleti. İçimde hem korku hem heyecan hem ağlama hissi vardı.

 

 

Hem ben hem Demir meraklı ve heyecan dolu gözlerle ekrana bakıyorduk.

 

 

Kalbimin atışları yeniden göğüs kafesini zorlamaya başladı.

 

Nefesimin hızlandığını benim gibi Aygül hoca da fark etti.

 

 

" Sakin olun Ada Hanım korkacak bir şey yok, bebiş gayet iyi.

 

Bakın... Şu küçük nokta bebeğiniz."

 

 

Gerçekten bir mucizeye bakıyorduk şuan.

 

 

" Kanama tekrar etmiyor ama risk devam ediyor. Birkaç gün hareketsiz şekilde yatmanız lazım. Acil ihtiyaçlarınızın dışında ayağa kalkmayacaksınız. Bırakalım bebiş yerine iyice yerleşsin. Bu süre içinde vitamin desteği vereceğiz."

 

 

" Tamam."

 

 

Dedim rahat bir nefes alırken.

 

 

" Şükürler olsun."

 

 

Dedim ardından. Kağıt havlu ile karnımı silerken devam etti.

 

 

" Hergün gelip kontrol edeceğim. Bir sıkıntı yaşarsanız hemşirelere yada Fikret'e söylemeniz yeterli. Hemen gelirim."

 

 

" Tamam hemşirelere haber veririm ve teşekkür ederim."

 

 

Demir'in cümlesi ile arkası dönük Fikret kendi kendine kıs kıs gülmeye başladı.

 

 

" Kıskanç herif!" Dedi. Demir duymadı ama ben duymuştum. Ve haklıydı.

 

 

" Tekrar geçmiş olsun." diyen Aygül Hoca odadan çıkarken.

 

 

"Cihazı getirir misin? "

 

 

Tamam Diyen Fikret bize dönerken Demir üzerimi örttü.

 

 

Cihazı fişten çıkaran Fikret kapıya doğru birkaç adım yürürken,

 

 

" Fikret." Dedim..

 

 

Bana döndü.

 

 

" Teşekkür ederim...

 

Yani... Bugün için."

 

 

"Önemli değil. Geçmiş olsun Ada. Ailenin göz bebeğisin artık."

 

 

" O ne demek?"

 

 

" Büyük Demirkaya ailesine torun vereceksinya o yüzden. "

 

 

Demir bir kaç adımda Fikret'in yanına gelip önünde durdu.

 

 

" Bugün yine bir şeyler ima etmiştin. Ne demek istiyorsan açıkça söyle."

 

 

Bir Demir'e bir bana baktı Fikret.

 

 

" Ne yani haberiniz yok mu gerçekten?"

 

 

" Neden haberimiz yok mu? Benim sabrımı taşırmadan doğru düzgün anlat şunu?"

 

 

Önce kaşları çatıldı sonra kısa bir an düşündü. Kendi kendine histerik şekilde gülümsedi.

 

 

"Konuşsana lan!"

 

 

" Vay be gerçekten haberiniz yok demek. Yalçın Bey her şeyi iyi gizlemiş."

 

 

Demir bir anda Fikret'in yakasını tuttu.

 

 

" Demir sakin ol." Derken,

 

 

" Yalçın'ın bu konu ile ne alakası var? "

 

 

Diye hırladı. Fikret elini yakasından aşağı indirip Demir'e doğru esnedi ve bizi şok eden cümle geldi.

 

 

" Yalçın Demirkaya kısır.

 

Çocuğu olmuyor. Ve bunu sizden gizlemeyi iyi başarmış."

 

***********************

 

Evet canlar bölüm sonu.

 

Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Bölüm : 08.07.2025 09:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...