
" Demir!
Demir sakin ol!"
Daha ne oluyor diyemeden müthiş bir gürültü ile açıldı dışkapı. Bir rüzgar gibi içeriye giren Demirden başkası değildi. Hepimiz ayakta Demir'e bakarken, hışımla yürüyerek Yalçın'ın yanına gelmesi ile yumruğunu suratına indirdi. Ellerim ağzımda bir tiz bir çığlık atarken, Yalçın yediği 2. yumakla sırt üstü yere düştü.
Bir anda Yalçın'ın üzerinde gördüm Demir'i. Arka arkaya yumruklar indiriyordu Yalçın'ın suratına.
" Demir! "
Diye bağırdım. Beni duymadı bile.
" Nasıl yaparsın lan!
Nasıl? Ne yaptım lan ben sana?!
Ne yaptımda öldürmek istedin beni?!
Ne yaptımda karıma çocuğuma el uzattın lan kansız şerefsiz!
Ya babam! Onu neden öldürdün? O hep senden taraftı! Sen nasıl evlatsın?! Nasıl abisin lan!"
Biz duyduğumuz kan donduran cümlelerin şokunu atlatmaya çalışırken Demir arka arkaya yumruklarını indirmeye devam ediyordu.
Sonunda ağzı burnu kan içinde kalan Yalçın konuştu.
"SEN BENİM KARDEŞİM DEĞİLSİN LAN!"
*****
BİR GÜN ÖNCEKİ SABAH.
DEMİR...
Sabah gözlerimi kollarımın arasındaki Ada'nın teninin mis gibi kokusu ile açtım.
Burnumu boynuna dayayıp ciğerlerimin en ücra köşesine kadar çektim öldüğüm kokusunu.
Öperken mırıldanarak kıkırdadı. Kolumu başının altından yavaşça çekip dirseğim üzerinde doğruldum. Ardından elimi göbeğine koyarak kulağına doğru eğilip,
" Sen uyumaya devam et gülüm."
Dedim. Gece mide bulantısı ile bir kaç kez uyanınca uyuyamamıştı bu yüzden uyusun, uykusunu alsın istiyordum.
Ben bu hâline üzülsemde o umursamıyordu. Midesi bulandığı için mutlu olan tek hamile kadın benim karımdı. Hamileliğinin her ânının tadını çıkarıyormuş. Bu kadınlar ve hormonları dünyadaki en garip şey olabilir.
Yerimden yavaşça kalkıp sessiz adımlarla banyoya yürüdüm. Rutin işlerimi hallettikten sonra kısa bir duş aldım. Banyodan yine sessiz adımlarla çıkıp giyinme odasına geçtim. Kurulanıp şirkete gitmek üzere giyindim. Odadan çıkmadan önce Ada'nın yanına gelip saçlarından öptüm. Sonrada saatimi cüzdanımı ve telefonumu alarak çıkıp merdivenlere yöneldim.
Direk yemek odasına indim. Dayım ve babaannem çoktan masada ama Yalçın yoktu.
" Günaydın." Dedim
" Günaydun." Dedi ikisi birden.
Sandalyeye oturunca Hatice çayları doldurdu. Afiyet olsun diyip çıktı.
" Yalçın Bey nerede?"
Dedim dayıma bakarak.
" Sabahun köru çıkmuş."
" Nereye? "
" Bilmiyorum. Ziya'ya sordum. Artık benimle konuşmuyor. Şüpheleniyor galiba dedi."
Her işinu kendi adamlaru ile yapıyormuş artuk."
" Bir işler çeviriyor olmasın."
" Peşine İsmail'i taktım. Ama şüpheli hiç bir şey yok diyor İsmail."
" Yakında çıkar kokusu."
" Geldiğimuz hâle bakun."
Dedi babaannem.
" Bu uşak neden boyle biri oldu? "
Kahvaltımı hızlı hızlı yaparken bir yandan babaanneme bakarak konuştum.
" Babaanne. Bugünde gözün Ada'nın üzerinde olsun lütfen.
Gece uyuyamadı. Çok bulantısı oldu."
" Tamam uşak merak etma sen. Şu evun içinde hoş olan tek şey Ada kizimun hamileluğu."
" Sağol babaanne."
Sandalyeden kalkarken,
" Hadi dayı." Dedim.
Birlikte çıkıp Ziya ve Metin'in olduğu araca binip yola çıktık. Bir saat kadar sonra şirkette odamdaydım. İlk iş sekreterime Yalçın'ı sordum. Geldiğini sonra yeniden çıktığını söyledi.
" Nereye gitti?" Dedim.
" Çay fabrikasına kontrole gideceğini söyledi." Dedi.
Sekreterimi yolladıktan sonra dayım direk İsmail'e mesaj attı.
Yalçın'ın nerede olduğunu sordu.
Çay fabrikasına geldiğini yazdı İsmail. Şuan içeriği dolaşıyor dedi.
*****
Aradan birkaç saat geçti. Bu süre boyunca günlerdir biriken işleri halletmek için başımı kaldırmadan çalışıyordum. Tabi aklım Ada da olduğunu için arada bir Ada'yı arayıp nasıl olduğunu sordum.
Koltuğa uzandım meyva kemiriyorum. Derken sesinde yine keyif vardı. Telefonu kapattıktan sonra yeniden önüme dönerken dayımla göz göze geldik.
" Ne? "
Dedim.
" Evlenup baba olacak olmak bir erkeğun yüzünu nasulda değüşturuyor."
"Keşke senda evlenseydun be dayu. Yuzune biraz nur gelurdu.."
" Sus ula. Kadın millatinden uzagum ben. Hiç durdur çekamam."
Haline bakıp bir gülme tuttu beni.
" Kahve alurmusunuz İlyas Bey."
" Aluruk Demir Bey."
Sekreterimi arayıp bize iki kahve getirmesini istedim. Bu sırada dayımın telefonuna bir mesaj geldi.
Cebinden çıkardığı telefonunun ekranına baktı, sonra da bana.
" İsmail...
Yalçın dönmüş. Şuan kapıdan giriyormuş."
İyi. Dedim sadece. Gözümün önünde olduğu zamanlar ikimiz içinde daha güvenli geliyordu bana.
Kapı tıkladı. Gelen kişi sekreterim ve kahvelerimizi getirmişti. Büyük fincan kahvelerden birini benim önüme diğerini dayımın önüne bıraktı. Afiyet olsun diyip çıktı.
Bir yandan kahvemi içerken bir yandan önümdeki dosyayı incelemeye devam ettim. Çıkardığımız kumlarla ilgili dökümlerdi. Bu yıl geçen yıla göre daha fazla olmuştu satışlar.
" Bu iyi." Diye mırıldandım.
" Ne? " Diye sordu dayım.
" Çıkardığımız kumun tonajı ve satışlarımız."
Derken dayımın telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp ekranına bakarken onu izliyordum. Kaşları çatıldı.
" Hayırdır."
" Kayutsuz numara."
Açarken, "Anlaruz." Dedi.
" Alo!" Dedi önce. Ardından gözleri bana döndü.
" Kimsin?
Ne yapacasun Demir'i?"
" Kim?" Dedim.
" Ada ile mi ilgili."
Aklıma ilk gelen Ada olmuştu. Yerinden kalkıp masaya doğru gelirken,
" Sağa söyleyecemuş."
Telefonu alıp,
" Alo! " Dedim.
" Alo. Demirkaya."
Duyduğum hızlı nefesler eşliğindeki sesi kısık ve yorgun geliyordu. Dahası Kırım aksanına benziyordu şive. Rus mu diye düşünürken geriye yaslanarak kulağıma götürdüm.
" Demirkaya!
Bana yardım et."
Diyince bir dayıma bir ekrana baktım. Yeniden kulağıma dayadım telefonu.
" Kimsin?
Ne istiyorsun?"
Hemen cevap vermedi. Yine önce hızlı nefeslerini sonrada yutkunma sesini duydum. Ardından öksürerek konuşmaya çalıştı.
" Yardım e-e t. Ö-ölü-yor..u."
Zor konuşuyordu.
" Kimsin?
Neden beni aradın?"
" Yaralıyım Demirkaya.
Ku-kurtar beni."
Yeniden yutkunma sesi duydum.
" Eğer hayatta kalmamı sağlarsan aradığın bütün cevapları veririm sana."
O an aklıma nikahta yapılan silahlı saldırı geldi. Yinede emin olmak için,
" Neden bahsettiğini anlamıyorum?"
Dedim.
"Benimle oynama Demirkaya."
Cümlenin arkasından derin bir nefes bırakarak.
" Neden bahsettiğimi anladın.
Babanla geçirdiğin kazadan bahsediyorum.
O kazada babanın ölmesinden senin sakat kalmandan bahsediyorum.
Nikahındaki silahlı saldırıdan bahsediyorum!"
Her cümlenin sonunda derin bir nefes çekmek zorunda kalıyordu. Büyük ihtimalle doğru söylüyor, şu an yaralı ve yardıma ihtiyacı vardı.
" Hayatta kalmamı sağlarsan aradığın adamı sana vereceğim Demirkaya."
Son cümlesi benim için yeterliydi.
" Neredesin hemen yerini söyle!"
Dedim ayağa kalkarak. Hayatta kalabilmek için arka arkaya Aldığı nefesler eşliğinde konuşmaya devam etti.
" Limandayım."
Dedikten sonra bir kere daha yutkundu.
" Eski depolardan birindeyim.
Kaçarken hangisi olduğuna dikkat etmedim, cevapları istiyorsan önce beni bulman lazım Demirkaya."
" Hemen çıkıyorum telefonu kapatma."
" Şarjım az acele et Demirkaya."
Telefonu dayıma verip kendi telefonumdan Ziya ve Metin'i aradım. Garajda beni beklemelerini söyledim. Ardından Alperen'i arayıp Ümit'i de alıp limana gelmesini ve bizimle buluşmasını söyledim.
" Çıkalım dayı."
Dayımla birlikte tam kapıdan çıkmıştık ki koridorda Yalçın ile karşılaştık. Elleri ceplerinde yüzünde kendinden emin bir ifade ile bize doğru geliyordu.
" Hayırdır nereye böyle aceleci?"
" Randevum var."
" Randevu mu kiminle?"
Sert bir bakış bırakınca,
" Sakıncası yoksa tabii."
Dedi alaycı. Ellerimi ceplerine sokarak gözlerine diktim gözlerimi.
" Yeni bir iş bağlamaya çalışıyorum. Gelecek kişiyle öğle yemeğinde görüşeceğiz. "
" Hmm! Kimmiş bu kişi?"
" Henüz görüşme aşamasındayız. İşi bağladığımda senin de haberin olur."
" Umarım şirkete zararı dokunacak bir anlaşma yapmazsın Demir. Bu konularda yeterince deneyimin olmadığının farkındasın değil mi?"
Bir adım öne geldim.
" Emin ol yeterince tecrübeli ve deneyimliyim. Senden daha iyi olduğum u düşünüyorum!"
Beni korkutmaya çalışmasına sinir olduğum gibi izin de vermedim.
Yanından geçip asansöre doğru yürüdüm. Eminim hâlâ arkamdan bana bakıyordu. Açılan kapı ile asansöre binip garaj düğmesine bastım.
Kapı kapanmadan önce saniyelik göz göze geldik. Kaşları çatık sinirli bakışları üzerimdeydi.
&
Asansör kapısı yeniden açıldığında garaj bölümünde, Ziya ve Metin bizi bekliyorlardı. Hızlı adımlarla arabaya yöneldik.
" Metin motoru çalıştır."
Derken Ziya'nın bizim için açık tuttu arka kapılardan hızlı şekilde bindik. Koltuğa oturur oturmaz emrimi verdim.
" Metin limana çek."
" Tamam abi."
" Dayı telefonu ver."
Dayımın uzattığı telefonu alıp kulağına dayadım. Adamımızı kontrol edecektim.
" Alo!"
Dedim. Cevap alamayınca, Yalçın bizi yukarıda oyalarken adam ölmüş olabilir mi diye düşündüm. Eğer öldüyse bu çok kötü olacaktı. Alacağım cevaplar için bu adamın yaşaması gerekiyordu. Yüksek sesle tekrarladım.
" Alo orada mısın?!
Hâlâ yaşıyor musun?"
" Alo. "
Daha da zor çıkan sesini duydum.
" Yaran çok mu kötü?"
" Kurşun yarası sağ göğsümde zor nefes alıyorum. Cevapları istiyorsan Demirkaya....
Azrail'den önce bulmalısın beni."
"Kahretsin!" dedim dişlerimin arasından. Sonrada kapattım. Şarjı biterse hiç ulaşamayacaktık.
Ön taraftaki Ziya geriye dönüp bana baktı.
" Abi neler oluyor? Bir sıkıntı mı var?"
" 10 dakika önce biri aradı.
Yıllardır arayıp da bulamadığım cevapların onda olduğunu söylüyor?"
" Gerçekten mi? "
" Evet şu anda yaralı olduğunu hayatta kalmasına yardım edersem bütün cevapları vereceğini ve aradığım adamın kim olduğunu söyleyeceğini söylüyor."
" Ya tuzaksa. Ya birileri bize oyun oynuyorsa. Son olanlardan sonra kimseye güvenemeyiz abi!"
" Güvenmiyorum zaten."
" Bu adam neden yaralı. Ve neden senden yardım istiyor."
" Benum akluma gelen şu.
Bu işlerun başunda kim varsa senun bu gmherufleru bulmandan korkup adamlaru öldurerek onlardan kurtulmak istedu. Hepsunu öldürdular. Ama bu arayan sağ kaldu ve olmek uzere. Kurtulmak için polisu ya da 112 yi arayamaz, olmedugune pişman olur. Bu yuzden sağa yanaştu, sağ kalursa intikam için ötecek. Ölurse de Niyazi..."
Doğru diyordu.
" Metin hızlan. Gebermeden bulalım şu şerefsizi."
" Tamam abi.
Ama liman yakın değil valla. İnşallah ölmeden yetişiriz. "
Camdan dışarıya gökyüzüne baktım. Hava yağmur bulutları yüzünden kararırken bir yandan yağmur atıştırmaya başladı.
" Arkasu kara çevirecek."
Dedi dayım. Kollarımı göğsümde birleştirip geriye yaslanarak gözlerimi kapattım. Düşünmeye başladım..
Kimdi bu adam?
Kime çalışıyordu. Babamın ölümüne ve benim aylarca tedavi olmak için hastanede kalmama sebep olan o kazanın sebebi kim gerçekten biliyor muydu?
Ben hastanede yatarken gelen telefon mesajları Yalçın'ı şüpheli kişi yapsada aylardır tek bir ipucu bulamamıştık.
Ya nikah günü olan silahlı saldırı? O saldırıda Yalçın da yaralanmıştı. O da ölebilirdi.
Kafam dahada karıştı. Belkide Ziya haklıydı. Belkide bir tuzağa gidiyorduk. Yinede bu riski göze alacaktım. Şuan tek istediğim perdenin arkasındaki şerefsizi bulmaktı. Gözlerimi açıp Ziya'ya döndüm.
" Ziya! "
" Buyur abi."
" Büyük silahlar bagajda mı hâlâ!"
" Evet abi."
" İnerken yanımıza alacağız."
" Emredersin abi."
&
Bir süre daha yol aldıktan sonra nihayet limana giriş yaptık.
Eski depoların olduğu arka tarafa doğru döndü Metin. Kısa mesafe kala durduk. O sırada Ziya'nın telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp ekranına baktı.
" Alperen..." Diyip açtı.
" Tamam depoların olduğu yerdeyiz."
Diyerek kapattı.
" Abi Alperen, Ümit, Hasan ve Hüseyin...
Minibüsle gelmişler."
" Güzel..."
Az sonra arkamızda bizim minibüsü gördük.
" Hadi inelim."
Seri şekilde biz araçtan diğerleri minibüsten indiler. Ümit hariç. O minibüste bekleyecekti. Çatışma çıkarsa ona birşey olmasını istemiyordum.
Bagajdan yarı otomatik silahları ve şarjörleri aldıktan sonra hızlı ve dikkatli adımlarımla yürüyerek depolara yaklaştık. Neyse ki arka taraftaydı depolar bu yüzden kimse bizi görmüyordu.
" Abi bu kadar depo arasında nasıl bulacağız o piçi."
" Kolayca girebildiğine göre açık olan son depolardan birinde olmalı."
Etrafı kontrol ederek yürümeye devam ettik. Bir, iki derken sondan ikinci ve kapısı açık olan depoya geldik. Adamlara baktım.
" Dikkatli olun hepiniz."
Büyük kapının iki yanına geçip siper aldıktan sonra dayımın elindeki telefonu alıp son konuştuğumuz numarayı aradım.
Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor.
" Kahretsin! Şarjı bitmiş."
" Yada bilerek kapattı."
Dedi Ziya. Yapacak bir şey yoktu. Seslenerek burada mı değil mi anlamaya çalışacaktım. Sorun şu ki ismini bilmiyorduk. Aralık kapıya doğru,
" Orada mısın?
Geldim! Buradayım."
Diye bağırdım. Dayım şaşkın ne yapıyorsun şeklinde bana baktı. Yeniden öne doğru eğilip,
" Benim Demirkaya! Sana söylüyorum orada mısın?"
Diye bağırdım.
" Demirkaya sen misin?"
Evet zor duyulan ses telefondaki ses ile aynıydı.
" Benim! Buradayım!"
" Yaram kötü kalkamıyorum!"
" Sana güvenmiyorum. Bu yüzden oraya girmeyececeğiz. Yaşamak istiyorsan sen dışarı çıkacaksın! "
" La*et olsun!
Yaralıyım, kötüyüm diyorum sana!"
" O senin sorunun!
Ben seni değil sen beni buldun. Yaşamak istiyorsan sürünerek bile olsa sen çıkacaksın!"
Hepimiz birbirimize bakarken aradan kısa bir süre geçti sessiz.
Az sonra içerden sesler geldi. Birinin kapının arkasına düştüğünü duyduk.
Dayım kapıyı açtı. Hasan ve Hüseyin ellerindeki silahları içeriye doğrulturken Ziya ve Metin adamı dışarıya çektiler.
" Abi gerçekten yaralı."
Ziya ve Metin kollarının altına girip hemen minibüse doğru giderken bizde arkalarından yürüdük.
" Hasan, Hüseyin siz takip edin."
Onlar bizim araca biz minibüse geçtik. Adamı koltuğa bırakıp koltuğu geriye yatırdı Ziya. Alperen öne binerken Metin hemen inip direksiyona geçip motoru çalıştırarak gaza yüklendi.
" Abi nereye."
" Bizim ikinci eve çek."
Minibüsün ışığını açtı Ümit. Biz karşısındaki koltuğa geçip otururken Ümit adamın yarasına müdahale ediyordu.
" Nasıl? " Dedim.
" Kötü." Dedi.
Kapalı gözlerle yatan adama döndüm.
" Adın ne?"
" Leonid." Dedi zar zor. Gerçekten bir Rusdu.
" Yerinde olsam hemen konuşurum."
Zoraki bir gülümseme ile başını iki yana salladı.
" Olmaz. Önce beni kurtarın. O zaman bildiğim herşeyi anlatırım.
Dişlerimin arasından,
" Dokuz canlı domuz. Şerefsizin piçi."
Dedim hırlayarak. Kararlıydı konuşmayacaktı. Ümit'e çevirdim gözlerimi. Önce damar yolu açıp serum taktı. Sonra içine ilaç ekledi.
" Abi kurşunu burada çıkarmam lazım."
" Yani?"
" Yavaslayalım. Hatta dursak iyi olur."
" Metin yavaşla.
Evi beklemeyecek bu piç."
" Abi az ilerde benzin istasyonu var."
" Tamam gir ve ıssız bir köşeye geç."
Seri şekilde yavaşlayıp yolun sağına geçtik. Böylece trafiği de engellemeyecektik. Ardından da istasyona girip arkada bir kenara çektik aracı. Diğer araçta hemen arkamızda durdu.
" Abi biz inelim. Kıllanan olmasın."
" Tamam siz inin."
Alperen ve Metin dışarıda turlarken Ümit Leonid'in göğsündeki kurşunu çıkardı. Bandaj yaparken Leonid'e çevirdim gözlerimi. Dayım,
" Bu heruf çok yaşamaz uşak. Ölmedan konuşmazsa iyi olmaz."
" Doğru söylüyor. Ama hastaneye de götürmeyiz. "
Dedi Ziya. İşler çok karışır. Derdimizi anlatana kadar hepimizi emniyete alırlar.
" O zaman dua edelimde yaşasın."
" Tamamsa gidelim Ümit."
" Tamam abi."
Aracın camına tıklayan dayımla Metin ve Alperen yeniden bindiler.
" Kökle Metin. Hemen eve götür bizi."
*****
Bir saat kadar sonra yine aynı evdeydik. Adamlar dışarda nöbette Leonid odada koltuğun önünde yatıyordu. Kolunda serum Ümit başında uyanmasını bekliyorduk. Ama aradan iki saat geçmesine rağmen uyanmıyordu.
" Buldu sıcak yeru uyuyor piç. "
Diyen dayıma döndüm.
" Böyle giderse bu gece buradayız. Dayı sen Hüseyin ile birlikte şirkete dön. Çok geciktik. Yalçın şüphelenmesin.
Gece geri dönersin."
" Tamam uşak!"
Yerinden kalkıp odadan çıkarken,
" Sizde dikkatli olun." Dedi.
Dayımın ardından Ada yı arayıp gece şirkette kalacağımı söyledim. İşlerin birikmiş olduğunu...
Kendine dikkat etmesini, erkenden yatmasını ve Yalçın ile muhatap olmamasını da ekledim.
Tabi huylandı. Bir şey olup olmadığını sordu. Bir sorun olmadığını ve bana inanmasını güvenmesini söyledim.
*****
Aradan saatler geçti gözlerini açtığında nefes alırken zorlanıyordu.
" Nasıl hissediyorsun." Dedi Ümit.
" Eh!" Dedi.
" Bu hâlune şükret. Ölmek uzereydun."
Kapıdan giren dayımdı konuşan.
Yanımıza kadar gelip durdu.
" Ben sözümü tuttum. Şimdi sıra sende. Konuş ne biliyorsan anlat."
" Henüz düzelmedim."
Hâlâ Pazarlık peşindeydi.
" Daha iyi olana kadar adamlarım burada yanında olacaklar. İyi bakılacaksın. Sözüm söz. Şimdi konuş yoksa bir kursunda kalbine girecek."
Yattığı yerden bana doğru çevirdi gözlerini.
" Tamam. Konuşacağım. Ama duyduklarını beğenmeyeceksin Demirkaya. "
" Anlat."
Önce derin bir nefes çekti.
" Babanın ve senin yaralandığın o kazanın arkasındaki kişi.
Gemiyi deldirip su aldıran, bu haberin babana ulaşmasını sağlayan dahası limana gittiğiniz saati ve güzergâhı adamlara söyleyen kişi... Herşeyin arkasındaki kişi...
YALÇIN DEMİRKAYA! "
Kaşlarım çatık dişlerimi sıkarak bakarken duyduğum isim beni şaşırtmadı.
Aylarca yıllarca içimde bu şüphe ile yaşamıştım zaten. Gözlerime çevirdi gözlerini.
" Şaşırmadın. Demek tahmin ediyordun."
" Leonid! Yalçın ile nasıl bir yakınlığın var. Bu kadar şeyi nasıl biliyorsun."
" Uzun zamandır Yalçın Demirkaya için çalışıyorum."
Bir anda yakasına yapıştım.
" Eylemlerin içinde sende mi vardın lan!"
" Hayır.
İnancım üzerine yemin ederim yoktum. Yalçın'a çalışıyordum ama bu tür işleri başkalarından istiyordu. Ben sadece güvenliğini sağlamak için yanındaydım. İşim bitince kaldığım otele dönerdim."
Hırsla geriye itip bıraktım. Acıyla göğsüne bastırdı elini. Sonra derin bir nefes alıp devam etti.
" Babanın öldüğü günlerde bulduğu adamları tanıyordum. Neden bu adamları bulduğunu sordum. Seni ilgilendirmez, sen işine bak dedi. Bende sormadım. Babanı ve seni öldürme planından haberim yoktu.
Ertesi gün medyadan öğrendim haberi. Aynı gün beni yeniden çağırdı. Büyük ihtimalle başına bir iş geleceğinden korktu. Bir kaç gün sürekli yanında oldum.
" Onun yaptığını nasıl biliyorsun? O mu söyledi? "
"Hayır. O söylemedi ama ben hareketlerinden anladım.
Senin arkandan çok dua etti durdu abin."
Şaşırdım. Benim için mi dua etti diye düşünürken öfkeden delirtecek o cümleyi kurdu.
" Tabi ölmen için.
Sebebi ne bilmem. Ama senden nefret eden bir abin var."
Sonra yeniden devam etti.
" Herşey planlıydı. Babanın arabasına bilerek çarptı o kamyon. Amaç ikinizin de ölmesiydi ama sen... İnadına yaşadın.
Hastanede kaldığın süre boyunca ölmeni diledi. Hatta birini buldu hastanede işini bitirtecekti. Ama dayın sürekli yanındaydı. Yaklaşamadı bile bulduğu adam. Geri çekilmeye mecbur kaldı."
Dayıma bir bakış attım. Varlığı ile bana her zaman destek olmuş canımı korumuştu. Minnet borçluydum ona. Yeniden Leonid'e döndüm.
" Ya nikah günü olanlar."
" Nikâh güne kadar öncesi var. Denizer meselesi. Önce Denizer ile olacak anlaşmayı bozdun. Sonra şirketi basıp meydan okudun. Büyük ortak sen oldun. Yalçın'ın elini kolunu bağladın. İstediği satışlara engel oldun.
O zaman dahada kinlendi sana. Dahası Ada Öztürk'ün karın olduğunu Yalçın söyledi Denizer'e.
Denizer'in seni tuzağa çekmesini ve öldürmesini beklerken sen Denizer ve adamlarını öldürdün. Yalçın bunu ispat edebilseydi çoktan hapiste olacaktın. Senin yaptığını ispat edemediği gibi senden korkmaya başladı. Böylece 2. Kere kurtuldun.
2. seferdede ölmedin. Ama üçüncü seferde ölmeliydin. Seni ne şirketinde ne evinde ne de hayatında görmek istemediğini defaleca duydum ağzından.
" Neden!? Neden lan neden?!
Ne yaptım ben ona?"
" O kadarını bilmem. Kendin sorarsın artık."
Kaza gecesi kullandığı adamları yeniden buldu. Bu sefer büyük plan yaptı. Adamlara emir verdi. Nikahtan sonra kapının önünde üç kişiyi varacaksınız dedi. Demir'i, karısını ve beni..."
" Neh! Kendini mi vurdurdu?"
O anda bir gülme geldi işte. Kendi kendime gülmeye başladım.
" Yalan söylüyorsun. Söylediklerinin hepsi yalan. Yalçın kendini vurdurmaz. Ölmeyeceğinin garantisi mi vardı!"
Yakasından tuttum yeniden.
" Doğruyu söyle lan. Kim bu işin arkasındaki."
" Aptal olma Demirkaya.
Yalçın bütün şüphelerden kendini kurtarmak için yaptı bunu. Karın boşluğundaki bir kurşun onu öldürmezdi. Ama karını korurken yediğin iki kurşun seni öldürdü. Büyük para vahdetti adamlara. Çok büyük. Yaşayan Yalçından alabilecekleri bir para. Bu yüzden yaşıyor.
Kendi kendine gülmeye başladı.
" Sende şeytan tüyü var Demirkaya. Dokuz canlısın. Yalçın'ın her hamlesinden kurtuldun ama seni öldürme arzusunu daha da körükledin. "
Sadece dinliyordum. Kanım için kendi kanını akıtmak isteyecek kadar ne yapmış olabilirdim ona.
" Finale gelelim. Adamlarının kendi adamlarını köşeye kıstırdığını yakalanmalarına ramak kaldığını öğrendi. Tabi adamlar abini aradı. Paramızı ver Rusya ya döneceğiz dediler. Yoksa herşeyi anlatırız."
Çok sinirlendi. Bu sabah erkenden buluşma ayarladı orman girişinde. Benimde gelmemi istedi. Tabi başka iki adamı daha vardı.
Buluşma noktasına geldik. Adamlar paralarını almayı beklerken kurşun yağmuruna tutuldular. Ve son şahit ben... Bizzat kendi silahı ile vurdu beni.
Kendime geldiğimde ilk iş arabaya binip uzaklaştım. Sonrada yaşamak için dayının aradım. Sonrasını biliyorsun."
Üzerime bir dağ oturmuş gibi hissediyordum. Diğer koltuğa bıraktım kendimi.
Düşündüm. Dakikalarca saatlerce dolaştım geçmiş anılarımın arasında. Annemin ölümünden sonra yaşadığım her günü her anıyı her acıyı yeniden ve yeniden yaşadım.
Neydi bu öldürme arzusunun sebebi. Hadi bana birseyden dolayı kinliydi. Ya babam. O na olan kininin sebebi neydi. Babam hep onun yanında olmuş onu sevmişti.
Sorular kafamın içinde deli gibi dönerken şakaklarıma ağrı girdi.
Cevapları bulacağım tek yer ev teknkisi Yalçındı.
Hızla yerimden kalkarken Hasan ve Hüseyin burada kalsın. Biz dönüyoruz. Dışarıya çıkıp minibüse bindik. Yol boyunca sessiz ve düşünmeye devam ederken öfkemi bileğliyordu zaman.
*****
Aradan bir saat geçmiş nihayet eve gelmiştik. Kapının önünde durur durmaz hırsla indim kapıdan.
" Abi. Sakin ol."
Diyen adamlarımı duymazdan gelirken bu kez dayım bağırmaya başladı.
" Demir!
Demir sakin ol!"
Kapının önünde durup bir omuzla açarak girdim içeriye. Kapı arkaya çarparken salondaki Yalçın'ı anında buldu gözlerim. Hışımla yürüyerek yanına geldiğim gibi yumruğunu suratına geçirdim.Arkamda bir çığlık duydum. Ada da buradaydı ama öfkem esir Yalçın'a bir yumruk daha geçirdim. Yere düştüğünde üzerine oturup yumruklamaya devam ettim.
" Demir! "
Diye bağıran Ada'ya dönüp bakmadım. Bir yandan vururken bir yandan sorudum Yalçın'a
" Nasıl yaparsın lan!
Nasıl? Ne yaptım lan ben sana?!
Ne yaptımda öldürmek istedin beni?!
Ne yaptımda karıma çocuğuma el uzattın lan kansız şerefsiz!
Ya babam! Onu neden öldürdün? O hep senden taraftı! Sen nasıl evlatsın?! Nasıl abisin lan!"
Yakadindan tuttuğum ellerimle sarsarken bileklerimi tuttu. Kan dolu ağzı ile konuştu.
"SEN BENİM KARDEŞİM DEĞİLSİN LAN!"
Donup kaldım. Ne demişti o? Ne demekti kardeşim değilsin?
Bir anda attığı yumrukla yan tarafa savruldum. Hızla ayağa kalkıp tekrar bağırdı.
" SEN KARDEŞİM FALAN DEĞİLSİN. DEĞİLSİN!
Salondaki herkes bize bakıyordu.
Hızla ayağa kalktım. Ne saçmalıyordu herif? Derin bir nefes bıraktı.
" Babamın oğlu olsanda anamın katili benim kardeşim olamaz."
" Yalçın!"
Diye bağırdı babaannem. Anında babaanneme döndü Yalçın. Ağzını burnunu koluna silerken,
" Ne oldu Safiye Hanım.
Sırrınız ortaya çıktı diye mi kızdın!"
Bu sefer bütün gözler babaannemdeydi.
" Kapa o çenenu! "
"Hayır susmak yok artık.! Bugün bütün hesapları görme zamanı."
***********************
Evet canlar bölüm sonu gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 🤗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |