
Ellerini kırdığı dizlerine dayayıp üzerime doğru eğilerek gülümsedi.
" Evet, işte böyle.
Şimdi yeniden tanışalım! "
Elini uzatırken,
" Merhaba Ada Öztürk." Dedi.
" Ben Demir Demirkaya."
O bana ben dut yemiş bülbül gibi ağzımda börek karşımdaki Karadeniz'in mavisini gördüğüm gözlerine bakıyordum.
" Gözlerin..."
Dedim şuursuzca.
" Karadenize açılan bir pencere gibi."
Gülümsedi.
" Bunu iltifat olarak alıyor ve karşılığını ödüyorum."
" Seninkiler de taze toplanmış çay yeşiline benziyor. "
Çay yeşili mi?
Hiç böyle bir benzetme duymamıştım.
Yerinde doğrulup masasına doğru yürüyerek sandalyesini alıp yatağın yanına getirdi. Üzerine oturup bacak bacak üstüne attıktan sonra kollarını göğsünde birleştirerek oturdu.
Gözleri üzerimde sessiz sedasız beni izlemeye devam ederken ben elimdeki böreği yemeye devam ediyordum.
Üzerimdeki gözlerinden rahatsız şekilde son lokmamı da zorlukla tuttuğumda komodinin üzerindeki şişeden bir bardak su doldurup ilaçla birlikte uzattı.
" Antibiyotik...
Doktor verdi."
Söylemesine gerek yoktu aslında, ilacı tanımıştım zaten.
Elinden alıp ağzıma bıraktığım ilacı uzattığı bardaktaki su ile zor da olsa yuttum. Bardağı aldıktan sonra arkamdaki yastığı düzeltti.
" Uzan."
Dediğini yaparken sırtımda hissettiğim acıyla dişlerimi sıktım.
" Bir kaç gün dikkatli olmalısın.
Sırtında bir yara var. Bileğinde kötü burkulmuş. Yağmurda çok ıslanmışsın bu yüzden ateşin var. Doktorun verdiği ilaçları düzenli kullanmalısın."
Yüzünü izleyerek dinledim söylediklerini.
" Sormak istediğin bir şey var mı? "
Başımı iki yana salladım. Ayağa kalktı.
" O zaman uyu ve dinlen.
Sonra yine konuşacağız."
İstesemde uyanık kalacak hâlim yoktu. Hâlâ yorgun ve bitkin hissediyordum. Bu yüzden örtüyü boğazıma kadar çekip gözlerimi kapadım. Gözlerim karanlığa doğru kayarken aklıma gelen şeyle yeniden açtım.
" Pelin..
Pelin'i aramalıyım."
Diyerek doğrulmaya çalışırken omuzumdaki eli izin vermedi.
" Kalkma.
Yatarak da konuşanilirsin."
Diyip telefonunu bana verdi.
" Pelin kim?"
Derken ben tuşlara basıyordum.
" Buradaki tek arkadaşım.
Hastaneye gitmeyince merak etmiştir.
Telefonu çalmaya devam ediyor açamıyordu. Yoğundu demek ki. Kapatıp tekrar aradım. Bu kez ikinci çalışta açıldı.
" Alo."
" Alo Pelin."
Dedim zorlukla.
" Ada!? Ada nerdesin?
iyi misin. Neden açmıyorsun?
Bu telefon kimin? "
" Pelin. Hastayım gelemeyeceğim."
" Hasta mı? Neyin var."
" Üşütmüşüm.
Haber vermek için aradım. Bir kaç gün daha gelemem. Sonra rapor getireceğim."
" Tamam canım çok geçmiş olsun. Keşke haber verseydin. Sabah uğradım. Neyse çıkışta gelirim.
Bir ihti..."
" Gelmene gerek yok Pelin. Evde değilim."
" Değilmisim.
Neredesin peki? "
Gözlerimi kaldırıp başucumda dikilen adama bir bakış attım. Ne diyeceğimi düşündüm.
" Bi tanıdığımın yanındayım."
Dedim sonra.
" Ada sesinin tonunu beğenmedim.
Bi terslik yokndegil mi?
Bak varsa ssö.."
" Yok Pelin...
Yorgunum. Uyuyacağım. Sonra konuşuruz yine olur mu?"
" Tamam canım.
Bir ihtiyacın olursa söyle mutlaka hemen gelirim. "
" Görüşürüz. " Diyip kapattım.
Telefonu sahibine uzatıp kollarımı örtünün altına çekerken.
" Teşekkür ederim."
Dedim. Yorgun gözlerimi kapatırken uyandığımda bu evde daha fazla oyalanmadan gitmeyi aklıma not ettim.
🌊🌊🌊
Uyudum... Uyandım... Ama gözlerimi açamadım. Sonra yine uyudum... Yine uyandım. Halsiz gözlerim kapalı yatmaya devam ederken elini alnımda hissettiğim.
" Nasıl hissediyorsun? "
" Susadım."
Dedim kuru boğazımla. Saniyeler sonra arkamda kolunu hissettim. Yerimde doğrulmama yardım etti. Uzatarak dudağıma yatağı bir bardak suyu yavaş yavaş içtim.
" Ateşin düştü. "
Dediğini duydum. Yerime yatırdı sonra.
" Biraz daha uyu."
Dediğinde yeniden dalıyordum uykuya.
&
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Kulağıma gelen klavye sesiyle uyandım. Gözlerimi araladığımda hava kararmış odanın içi karanlık yatağın iki tarafındaki abajurların sarı ışıkları yanıyordu.
Gözlerimi odanın içinde gezdirirken masasında oturmuş arkası bana dönük adamı gördüm.
Adı ne demişti. Demir...
Demir Demirkaya. Değişik bir isimdi. Yavaşça yerimde doğrulurken hareketimi farketmiş olacakki aniden arkasına döndü. Beni görünce hemen kalkıp yanıma geldi. Yatağın kenarına oturdu.
" İyi misin?
Birşeye mi ihtiyacın var? "
" Daha iyiyim?
Teşekkür ederim."
" Güzel."
Dedi. Ardından işaret parmağını dudakları üzerine koyup sessiz ol işareti yaptıktan sonra ayağa kalkıp kapıya yürüdü.
Yine mi? Neden böyle yapıyor?
Diye düşünürken kapıdan çıkıp kapıyı çekti. Bir dakika kadar sonrada geri döndü.
Kapıyı kilitleyip yanındaki düğmeye bastı. Odadaki avize aydınlanırken abajurlar kendiliğinden kapandı.
Yanıma gelip yatağın kenarına oturdu yeniden. Elini yine alnıma doğru uzatırken geriye çekildim.
" İyiyim ateşim yok."
Hareketim yüzünden şaşırdı önce. Sonra gülümsedi.
" Sevindim. "
Bu sırada kapı tıklayınca yine sessiz ol işareti yaptı. Ne oluyordu?
Kapıyı açıp geri kapattığında elinde yemek tepsisi vardı. Bir kaç adımda yanıma getirip kucağıma bıraktı.
" Sıcak çorba ve meyva.
Ye! "
" Canım istemiyor..."
Diyerek tepsiyi kaldıracakken engel oldu.
" Yemezsen düzenlemezsin.
Yemeğini ye ilaçlarını al. Sonra ayak bileğine krem sürüp yeniden bandaj yapacağız. Ve sırtındaki yaraya pansuman. "
Önümdeki tepsiye baktım.
Doğru söylüyordu. Kendimi toparlayıp bir an önce kendi evime gitmeliydim. Elime aldığım kaşık ve bir dilim ekmekle çorbadan içmeye başladım. Bu sırada gözleri sürekli üzerimdeydi. Çorbanın birazını yedikten sonra kaşığı tepsiye bıraktım."
" Teşekkür ederim."
" Meyvalar bitecek."
Tabaktaki doğranmış elma, armut ve mandalinalara baktım bu kez.
" Sonra yesem..."
" Tamam. "
Diyerek bir bardak su ve ağrı kesici ilacımı verdi. İçip arkama yaslanırken tepsiyi alıp komodinin üzerine koydu. Yerinden kalkıp büyük kitaplığın yanına gitti. Sonra küçük bir ilk yardım kutusuyla geri geldi.
" Önce sırtın."
" Ne?"
" Yan dönde sırtındaki yaranın pansumanını yapayım."
O mu yapacaktı. Hayır, olmazdı.
" Aa! Yok!
Gerek yok!
Acımıyor artık."
Dedim panikle.
" Gerek var Ada!
Sen hemşiresin gerek olduğunu bal gibi de biliyorsun!
Benden çekinmene gerek yok. Hem iltihaplanırsa daha kötü yanar canın.
Üstelik sen bana yardım ederken ben sesimi çıkardım mı. Bacağıma sapladığın şırıngaya rağmen."
Dedi gülümseyerek.
" Senin durumun daha kötüydü. Serum da yoktu."
Dedim mırıltıyla.
" Farketmez.
Benim ihtiyacım vardı sen yardım ettin. Şuanda da senin ihtiyacın var. Ve yardım edebilecek tek kişi benim."
Yine haklıydı. Oturduğum yerde ayak bileğime dikkat ederek yavaşça yan döndüm. Pijamamın uçlarından tutup yukarıya kaldırdı. Omuzum üzerinden elimle tutarak yardım ederken kendi hâlime ve acizliğime baktım. Kendi kendime acırken birbirine bastırdığım dudaklarım titremeye başladı. Ve dayanamayıp ağlamaya başladım.
Zihnimde yeniden ve yeniden canlanan görüntüler yüzünden artan gözyaşlarımla Egemen'e la*etler yağdırdım içimden. Bu hâlimin tek sebebi oydu. Beni kaçırtması, zorla alıkoyması ve! Ve...
Birden bir hıçkırık çıktı boğazımdan benden izinsiz. Başım önüme düşüp daha çok ağlamaya başladığımda,
" Ada!" Diyen Demir'in endişeli sesi geldi.
" Canını mı yaktım?! "
Başımı iki yana salladım. O değildi hem etimi kemiğimi, hem kalbimi acıtarak canımı yakan.
Egemen denen insan artığı idi. Hâlâ aklım almıyordu. Kapıma gelen her paketin sahibi Egemenken ben korkularımı Egemen'in kollarının arasında atlatmaya çalışmış o da bu hâlimi kullanmıştı.
Ne kadar kötüydü. Benim o halimden faydalanması ne kadar zalimceydi. Ne kadar acımasızcaydı. Nasıl yapardı bana bunu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım sonunda.
" Tamam bitti. Canını yaktıysam özür.."
" Hayır sen yakmadın canımı."
Dedim yine bir hıçkırıkla. Pijamanın uçlarını indirip beni kendine çevirdi. Fısıldayarak konuştu.
" Kim Ada?"
Anlamıştı.
" Kim yaptı?"
Derken kaşları çatılıp, bakışları karardı.
" Söyle.
Söyle ki bulup yaptığı şeyin hesabını sorayım."
Sessiz ve ağlak yaş akan gözlerle gözlerine bakarken,
" Nişanlın mı? "
Dedi birden.
" Sana bunu nişanlın mı yaptı?"
Sorduğu şeye şaşırırken,
" Telefonda adını bağırdığını duydum. Seni tanıyan biriydi.
Söyle Ada.
O! Muydu? "
Başımı önüme eğip burnumu çekerek iki yana salladım. İlginç bir şekilde Egemen Demir'i Demir ise Egemen'i nişanlım sanmıştı. Kendi kendime gülmeye başladım önce. Bana bakarken gözlerinde biraz şaşkınlık birazda acıma vardı.
Hâlime oda acımıştı ve haklıydı. Acınacak haldeydim. O bakışları ardından yeniden ağlamaya başladım. Sinirlerim iyice bozulmuş duygusal bir travma yaşıyordum anlaşılan. Elini elimin üzerine koyduğunda yerimde sıçradım bir an.
" Şiişştt! Sakin ol.
Tamam bir şey sormadım.
Sakin ol ve uzan."
Diyip omuzlarımdan tutarak geriye yatırdı beni. Gözlerimi tavana dikip sessizce ağlamaya devam ederken ayak bileğimdeki sargıyı açtı. Sonra kremin soğukluğunu hissettim. Ve tüy hafifliğindeki gezinen parmaklarını. Yavaşça ovarak sürüyordu kremi. İyice yedirdikten sonra yeniden sarmaya başlarken,
" Egemen..." Dedim.
" Yıllardır arkadaşım olduğunu sandığım Egemendi."
İyice dolup taşan gözlerimi yanıma oturan adama çevirdim.
İzmir'de okulda tanışmıştık. Yıllarca aynı okullarda okuduk. Sonra okul bitti mesleğe başladım. Görüşmeye ettik. Sonra öğrenci evinden ayrılıp tek başıma kendi evime taşındım. Ardından bilmediğim adreslerden paketler gelmeye başladı. Bazıları yurtiçi bazıları yurtdışı adresliydi.
Önceleri sadece küçük oyuncaklar, toka, makyaj malzemesi falan geliyordu. Çokta ciddiye almamıştım. Eski evimdeki arkadaşlar yolladı diye düşünüyordum. Sonra her birinde saçma sapan sapıkça notlar çıkmaya başladı. Saçlarımdan, gözlerimden, tenimden bahseden notlar. Korkmaya başladım.
Paketler gelmeye devam edince başka bir eve taşındım. Ama orada da devam etti. Ve her seferinde korkuyla Egemen'i aramaya, yanıma çağırmaya başladım. Baktım olmuyor sonunda emniyete gittim. Hemde onunla. Egemen'le...
Her pakette yeniden ve yeniden. Ama göndereni bulamıyorlardı. Nasıl yapıyorsa gönderen kişi adresleri bambaşka yerlerde görünüyordu. Meğer..."
" Egemendi." Dedi araya girerek.
" O paketleri o piç yolluyordu."
Başımı salladım.
" Oymuş. Bana aşık olduğu için...
Her seferinde yanıma çağırdığım için... Devam etmiş bu oyuna. Sırf yanıma gelmek için.
Bilmiyordum tabi. Çareyi tayinle buraya gelmekte buldum. Benden sonra o da babasının yanına buraya geldi. Meğer benim yüzümden gelmiş.
İlk aylarda herşey güzeldi. Hiç bir şey gelmiyordu. Oh kurtuldum. Bundan sonra rahat edeceğim derken geçen gün yine kapımın önünde paket buldum. Tabi yine oymuş. Egemen... Bilmediğim için korkuyla yine onu aradım.
Bana hemen çık binadan uzaklaş diyince dediğini yaptım. Ama tuzakmış. Dışarda adamı bekliyormuş. Nişanlandığımı öğrendikten sonra... Delirmiş..."
İyice kopmuş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Ellerim yüzüme kapattım.
" Ben... Ben onu...
Ben onu arkadaşım sanarken...
O... O bana!
Ağlamaktan konuşamıyordum artık.
" Ada.."
Derken bileklerimden tutup ellerimi yüzümden çekti.
" Ada bana bak! "
Gözlerimi araladığımda öfke yüklü bakışlarını gördüm.
" Sana birşey yaptı mı?
Sana dokundu mu? "
Sorusuna ve tavrına şaşırırken zihnimde şöminenin önünde yaşadığım anlar canlandı.
" Ada! "
Başımı iki yana salladım. İzin vermemiştim. Ama bu onun yaptığı şeyi değiştirmiyordu. O şişeyi kafasına indirmeseydim belki de emeline ulaşacaktı. Gözlerini kapattı. Öfkesi devam ederken,
" Sen bütün bunları yaşarken o nişanlın olacak embesil ne bok yiyordu. Neden yanında değildi. Neden yalnız bırakıyor seni. "
Söylediği şey anlık komik geldi.
Hastane odasındaki Hüsamettin'i görür gibi oldum.
" Nişanlımın kendine bile hayrı yok."
Dedim histerik bir gülümseme ile. Bana sinirli sinirli bakarken devam ettim.
" Çünkü nişanlım yok..."
" Ne? "
" Nişanlım yok. "
Bakışlarındaki sinir kaybolurken yerini şaşkınlık aldı.
" Sen nişanlı değil misin? "
" Hayır."
" Yüzüğün..."
" İzmir'de yaşadıklarımdan sonra erkekleri kendimden uzak tutmak için takmıştım. Buraya geldiğim ilk andan beri tanıştığım herkese nişanlı olduğumu nişanlımın adının da Hüsamettin olduğunu söylemiştim."
Şaşırdığı çok belliydi.
" Anladım. Şimdi o herifin soyismini söyle bana."
"Soyismini mi? "
Önüme bakarken sustum sadece.
" Ada!
Niyetin eski arkadaşın olduğu için o şerefsiz piçi korumaksa aptallık edersin."
Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
" Ha-hatırlayamıyorum."
" Ne? "
" Hatırlayamıyorum."
" Adaa..."
İnanmadığı açıkça belliydi. Ama hatırlayamıyordum. Başımı ellerimin arasına aldım. Gerçekten hatırlayamıyordum.
" Gerçekten hatırlayamıyorum.
Ama. Ama beni bulduğun yer babasına aitmiş. Öyle söylemişti. İşletmesini ona vermiş.
" Bu bilgide yeter."
Dedi. O telefonu alıp birini ararken ben Egemen'in soyadını nasıl hatırlayamadığımı düşündüm.
Geçici olmalı. Dedim kendi kendime. Bana yaşattığı şey yüzünden...
" Ziya."
Dediğinde gözlerimi odada yürüyerek konuşan Demir'e çevirdim.
Kızı bulduğumuz yerin sahibini ve oğlunu bulun bana. Oğlunun adı Egemen. O piçi ayırıp kaldırın. Limandaki depoya alın. "
Dedikten sonra kapattı ve bana döndü.
" Bulamayacaksın."
Dedim.
" Polisin bile bulamadığı birini siz hiç bulamazsınız. Çok zeki. Manyak bir zekası var. Şimdiye kadar kendini nasıl gizlediyse sizden ve polisten aynı şekilde saklanacak."
O anda aklıma o son hâli geldi ve sözleri.
Bu iş burada bitmedi Ada.
Seni kimselere vermeyeceğim.
Siz onu bulamayacaksınız. Ama o beni bulacak. Dedim kendi kendime korku içinde.
" Yerin yedi kat altına girse yine bulurum. Şimdi olmaz, sonra olur ama bulurum!"
Derken Egemen'in elindeki kanı yüzüme sürüşü hatırladım bu kez. Hatırladığım kan kokusuyla midemin bulandığını hissettim ilk kez.
Kan ve kokusundan tiksinmezdim ben. Yoksa nasıl hemşirelik yapardım. Lâkin bu kez midemin bulandığını hissettim.
Bir anda gelen öğürme hissi ile ellerimi dudaklarıma bastırdığımda Demir yanımda aldı soluğu.
" İyi misin?"
" Midem!
Midem bulanıyor..."
Dedim ellerimin altından.
" Banyo."
Dediğimde hızla kucağına alıp odadaki kapıdan içeriye girerek klozetin önüne bıraktı beni. Sağ bileğim sarılı olduğu için sol dizimin üzerine bıraktım kendimi. Devam eden öğürmeler yüzünden midemdeki herşeyi çıkarmaya başladım. Demir yanıma çöküp saçlarımı geriye alırken ben bir yandan ağladım bir yandan kusmaya devam ettim. Bir süre sonra nihayet boşalan midemle rahatlamış ama nefes nefese kalmıştım.
İyi misin?
Başımı salladım.
Kollarımın altından tuturak kaldırdıktan sonra kucağına alarak lavabo önüne getirip indirdi. Bir kolunu belime doladı. Boştaki eliyle yüzümü yıkayıp duvardaki kağıt havludan bir kaç yaprak kopararak yüzümü kuruladı. Şuanki hâlim acilde baktığım hastalara benziyordu.
Tekrar kucağına alıp odaya getirdi ve yatağa bıraktı.
" Daha İyi misin?
Hastaneye..."
" Hayır, gerek yok."
Dedim yan tarafıma dönerek.
" İstersen doktor ça..."
" Gerek yok dedim.
Lütfen...
Sadece uyumak istiyorum."
" Tamam."
Diyerek örtüyü üzerime çekerken ucundan tutup başıma kadar çektim örtü altına alacağım şekilde.
Dolan gözlerime engel olamasamda ağlama sesime birbirine bastırdığım dudaklarımla engel olabildim.
Gözlerimi kapatıp derin nefesler çekerken ne yapabileceğimi düşünüyordum.
Egemen'in olduğu bir yerde duramazdım. Rapordan sonra gerekirse iki yıllık iznimi toptan alır ortadan kaybolurdum.
Nereye gidebilirim diye düşünürken kayan gözlerim beni yine uykuya çekerken izin verdim. Uyursam daha iyi dinlenir daha iyi düşünebilirdim.
🌊🌊🌊
Gözlerimi yeniden açtığımda sabah olmuş daha iyi hissediyordum. Yani bedensel olarak. Ruhum ise hâlâ yaralı hâlâ acı çekiyordu.
Yerimde doğrulup yatağın içine oturdum. Odada yalnızdım. Demir yoktu. Ama yatağın yanı başında koltuk değneği vardı. Belliki benim için bırakmıştı.
Yataktan yavaşça inip ayağa kalktım. Koltuk değneğini alıp ağırlığımı yine sol ayağımın üzerine vererek ve yine aksayarak banyoya yürüdüm. İçeriye girip kapıyı kapattım. İşimi hallettikten sonra lavaboya geçip elimi yüzümü yıkayıp kurulandım. Sonrada yine koltuk değneği ile yürüyerek banyodan çıkıp odaya döndüm. Yatağa oturup derin bir nefes bıraktım. Yorulmuştum.
Komodinin üzerindeki ilaçları görünce ayak bileğime indirdim gözlerimi. Sonra yavaşça yatağın üzerine kaldırıp bandajı açtım. Kremi alıp güzelce sürdükten sonra yeniden sardım.
Odanın içinde gezdirdiğim gözlerim büyük pencereye takıldı. Nerede olduğum merakıyla yeniden kalkıp koltuk değneğini elime aldım.
Zorlanarak da olsa pencereye doğru yürüyüp önünde durdum. Tülün ardından dışarda gördüğüm bahçeye baktım. Oldukça büyük bir bahçeydi.
Yan yana duran siyah araçların önünde bir kaç adam bir araya gelmiş ellerinde sigara ayak üstü sohbet ediyorlardı belliki.
Diğer yana çevirdim gözlerimi. Tanımadığım bir adam ve yanında İlyas denen adamı gördüm. Aralarında bir şeyler konuşurken arkalarından Demir girdi görüş alanıma. Ama benim gördüğümden farklı olarak elinde baston benim gibi aksıyordu. Hatta benden daha kötüydü yürüyüşü. Dün gece böyle değildi. Ne olmuştu?
Demir'i incelerken bir anda karşısındaki adama doğru hırlayarak konuşmaya başladı. Oda Demir'e karşı aynı şekilde konuşmaya başlayınca İlyas denen adam araya girdi. Ne konuştukları duyulmuyordu ama sinirli oldukları her hallerinden belliydi.
Sonunda karşısındaki kişi arkasını dönüp giderken Demir dönüp eve doğru yürüdü. Yine aynı şekilde yürüyordu. Geri dönüp kapıya doğru yürüdüm. Buraya girer girmez ne olduğunu sormayı düşünürken kapının dışından kırılan cam çerçeve sesleri duyulmaya başladı.
Daha da yaklaşıp kapıya dayadım kulağımı.
" Sakin ol uşak.
Bu kadar sinirlenma.
Sıra sağada gelecak."
" Demir! "
Duyduğum kadın sesiyle şaşırdım.
" Ne olayi.
Aklunu mu kaçurdun."
" Asıl Yalçın kaçırmış aklını!
Çay fabrikasını elden çıkaracak. O şerefsiz herifle anlaşacakmış."
" Ya toplantu? "
" Toplantuyu beklemiyor."
Dedi İlyas.
" Bu kadar yetar da! Nerda o densuz uşak."
" Dışarda."
Diyen Demir'i ardından hızlı adımlarını duydum. Ardından hızla açılan kapıyla alnımda hissettiğim acı ve tiz bir çığlıkla geriye düşüşüm.
Elim alnımda yerde sırt üstü yatarken kapıdan önce Demir girdi.
Ada dedi kısık sesiyle panik içinde. Hızla bir dizi üzerine çöküp elini ağzıma kapatırken diğer eliyle sessiz ol işareti yaptı.
Yine mi ya!? Ardından İlyas.
" Sessiz ol kizim."
Diyince kaşlarımı çattım. Kafamın acısı soran yoktu. İlyas kapıyı örterken Demir.
" İyi misin? "
Deyince tuttuğum bileğiyle elini ağzımdan çektim.
" Değilim. Kafam yarıldı."
Yardım edip ayağa kaldırdı. Tek ayağım üzerinde durmaya çalışırken bacaklarına baktım.
" Sana ne oldu?
Neden baston kullanıyorsun?"
" Bir şeyim yok."
Derke
n kaldırıp yatağın kenarına oturttu.
Ellerini iki yanıma dayayıp üzerime doğru eğildi.
" Ada.
Benim hemen çıkmam lazım. Bir kaç saat içinde geri döneceğim. O zamana kadar bu odada kal ve hiç ses çıkarma."
" Neden ne oluyor? "
" Dönünce anlatacağım.
Lütfen ben gelene kadar dediğimi yap tamam mı? "
Doğrulup hızlı adımlarla dolabına yürüdü. İçinden bir ceket aldı. Sonrada dayısı ile birlikte çıkıp kapıyı üzerimden kilitledi.
****************************
Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 🤗 🌺
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |