17. Bölüm

🌊K.15 Duvardaki tehdit

azimet azimet
azamet_29_2

Gözlerini açtığımda sabah olmuştu.

Allah'ım ne kadar güzel uyumuşum böyle. Derken kollarımı ve bacaklarımı dört bir yana doğru açmıştım ki, Ah! Diyen Demir ile elimi kendime çekmem bir oldu.

 

Kocaman açtığım gözlerimle anında yan tarafıma dönerken eli gözünde ovalayan bir Demir görmek yoktu aklımda.

 

" Yavaş olsan biraz gözümü oydun!"

 

Bir Demir'e birde aynı yatakta oluşumuza bakıp örtüyü tuttuğum gibi kendime çektip örttüm..

 

" Senin ne işin var burada?"

 

" Kaç gündür oturarak uyuyorum. Sırtım düz yer görsün biraz diyip buraya uzandım."

 

" Buraya mı uzandın?

Buraya!

Benim yanıma! "

 

" Merak etme. Az önce tekmeleyerek attığın yastıklar vardı aramızda."

 

Ayak ucumdan düşen yastığa bakıp,

 

"Yine de burada yatamazsın. Gidip salonda yatabilirdin."

 

Ayağa kalktı Demir. Pencereye doğru yürüyüp bana döndü.

 

" Sonra babaannem gelsin, ilk günden gelin kizla kavgami ettun. Desin. Kavga edecedun, geçinemeyecedun neden kacurdun kizi. Desin.

Sağol, almayayım. Takınca takıyor babaannem. "

 

Demir yine şiveli şekilde benimle birşeyler konuşuyordu ama ben penceden gördüğüm şeye odaklanmış dinlemiyordum bile. Bu hâlim dikkatini çekmiş olacakki durdu.

 

" Hey!" Dedi elini sallayarak.

 

" Dinliyormusun beni, yoksa kendi kendime mi konuşuyorum."

 

İşaret parmağımı pencereye uzattım. Ağzım kulaklarım da,

 

" Kar!"

 

Dedim.

 

" Kar yağıyor!

Hemde koca koca. Lapa lapa!"

 

Arkasını dönüp pencereye bakarken ben yerimden kalktığım gibi aksayarak pencereye doğru yürüdüm olabildiğince hızlı.

Tabi hesap edemediğim uzun pijamanın paçasına basınca dengemi kaybettim. Tiz bir çığlıkla yüz üstü kapaklanacakken yanından geçtiğim Demir tuttu belimden.

 

" Dikkat etsene. Hiç mi kar görmedin?"

 

Yerimde doğrulup kolundan ayrıldıktan sonra pencereye gelerek perdeyi açıp cama yapıştım. Kocaman gözlerle gökyüzünden süzülerek inen pamuk tanelerine benzeyen karları izlerken,

 

" Görmedim." Dedim heyecanla.

 

" Böylesini görmedim. İzmir'e kar mı yağıyor sanki? "

 

Pencereyi açtım sonra. Buz gibi soğuğu yiyince bi ürpersemde elimi dışarıya uzattım. Koca koca tanelerinin avucuma düşüp nasıl eridiklerini izledim.

 

" Allah'ım... Çok güzeeell..."

 

Ben karı çok severdim. Belki de sık görmediğim içindi bilmiyorum ama gerçekten seviyordum. Bir süre öylece izlemeye devam ettim.

 

" Gir artık içeriye üşüyeceksin."

 

" Biraz daha lütfeeenn.

Bu manzara çok güzel, büyü gibi. Yer gök kar. Ağaçlar, evlerin çatıları yollar... Her yer..."

 

Kollarımı kendime doladım.

Evet üşüyordum. Ama bu manzara buna değerdi. Az sonra arkamdan bir battaniyenin ve kolların omuzlarımdan bedenime doğru beni sardığını hissettim. Arkamdaki Demir polar battaniyeyi bana sararken kollarını da dolamıştı.

 

" Tamam şimdi üşümeden izleyebilirsin."

 

Hareketine şaşırarakda olsa arkamda Demir ile izlemeye devam ederken dışarıya çıkan Yalçın'ı gördüm. Tabi o da beni. Gözlerini dikmiş bana bakarken arkamdaki Demir'e çevirdim gözlerimi. Kaşları çatık şekilde abisine bakıyordu. Bu ikisinin arası hiç bir zaman düzelmeyecek gibi görünüyordu. Saniyeler sonra,

 

" Çok durma burada alışık değilsindir. Çabuk hasta olursun."

 

Dediğinde duyduğum cümle ile bütün keyfim kaçıverdi. Çünkü Egemen'i, sesini ve söylediği o cümleyi hatırladım.

 

Alışık değilsin hasta olursun.

 

Ağaçların arasında ondan kaçarken söylemişti bunu. Arkamdaki Demir'i geriye ittirerek içeriye girdim.

 

Geriye dönerken kollarının arasından çıkıp aksayarak yatağa doğru yürüdüm. Ayak ucuna oturdum yatağın. Pencereyi kapatıp yanıma geldi Demir.

 

" Ne oldu şimdi."

 

" Yok birşey."

 

Dedim bu kez kalkarak. Banyoya doğru yürüdüm sonra.

 

" O pisliği hatırlayınca kar keyfime ateş yağdı ve eridi. "

 

Banyoya girip işimi hallettikten sonra ellerimi yüzümü yıkayıp, kurulayarak çıktım.

 

" Dün benim için kıyafet aldıracaktın."

 

" Evet alındı."

 

Derken kapının yanını gösterdi çenesiyle.

 

" Teşekkür ederim. Bütün aldıklarını bir yere yaz. İlk fırsatta ödeyeceğim sana. "

 

Kaşları çatıldı ama umursamadım.

Onun yerine çantaları alıp banyoya yürüdüm. Gözleriyle beni takip ederken,

 

" Beni hastaneye bırakacak mısın? Ama dediğim gibi takside olur!"

 

" Çatık kaşları dahada çatıldı."

 

" Bırakmayacağım."

 

" Tamam o zaman taksi çağır."

 

"Bırakmayacağım çünkü seninle orada olacağım. İşin bitince geri getireceğim."

 

Neden daha önce söylemiyorsa. İyi! diyip banyoya girdim yeniden. Çantaları açıp içine baktım. Bedenime ne kadar uyar bilmiyordum alınanlar ama seçeneğim yoktu. Çantaları karıştırıp tek tek çıkardım kıyafetleri. Kışlık bir kot pantolon. Dar ve siyah. En sevdiğim renklerdendi siyah. Üzerine kırmızı bir kazak. Fena değil. Biraz daha karıştırdım. Çantanın altından iki çift çamaşır ve çorap çıktı. Çamaşırların bedenlerine baktım. Evet bana uygundu. Diğer çantadan da kısa düztaban bot çıktı. Bu bilekle topuklu gitmezdim zaten.

 

Üzerimdeki pijamadan kurtulup ayak bileğime dikkat ederek bot hariç hepsini giyindim. Birazcık bol olsalarda olmuştu hepside.

 

Elimde botlar banyodan çıktım. Odanın ortasında grand tuvalet bekleyen Demir'i görünce şaşırdım önce.

 

" Uydu mu hepsi?"

 

" Alan kişiyi tebrik ediyorum. En fazla bu kadar tutturabilirdi."

 

" Hazırsan kahvaltı yapıp çıkalım."

 

" Hazırım."

 

Botları yere bırakıp yatağın yanındaki terlikleri ayağıma geçirdim. Birlikte odadan çıkıp yemek odasına yöneldik. İçeri girdikten sonra arkamızdan babaanne Safiye Hanım ve dayı bey girdiler odaya.

 

Günaydın. Dedik

Günaydın. Dediler.

 

Yerlerimize geçip oturduk.

 

" Hatice.

Gelun Mercan hanum gelmaiymi?"

 

" Kahvaltı yapmayacağını söyledi efendim. Rahatsızmış. "

 

Derken bir yandanda servisi yapıyordu Hatice.

 

" Allah Allah.

Neyu varimuş."

 

" Söylemedi efendim."

 

" Siz bir yere mi gideisinuz? "

 

Diye sordu konuyu dağıtma uzmanı İlyas.

 

" Ada'nın çalıştığı hastaneye gideceğiz. Sonra Ada'yı eve bırakıp şirkete geçeceğim. Malûm yerimi ısıtmaya başlasam iyi olur."

 

" Bağa bak uşak.

Dünkü olanlarun tekrar etmasini istemeirum. "

 

" Bunu bağa deyul Yalçın'a söyle babaanne."

 

Çatal ağzımda yine şiveli konuşan Demir'e baktım. Bir anda gelen aydınlanma ile,

 

" Anladııımmm! "

 

Dedim çatalı Demir'e doğru uzatarak. Büyük birşey keşfetmiş gibiydi hâlim.

 

" Dalga geçtiğinde veya sinirli olduğunda şiveli konuşuyorsun."

 

Masadaki herkes. Ki. Buna Demir de dahil, bana bakınca pardon! Diyip önüme dönerek yemeye devam ettim.

 

" Şirkette dikkat et uşak."

 

Dedi dayı bey.

 

" Yalçın'ın her hareketini bilmelisin."

 

Diye de ekledi.

 

"Aylardır bugün için çalıştık dayı. Bundan sonra tek başına birşey yapamaz. "

 

Onlar konuşarak ben dinleyerek yapıyorduk kahvaltımızı. Kalkmadan önce Safiye,

 

" Toplantı ne zaman?"

 

Diye sordu.

 

" Bir kaç gün sonra." dedi Demir.

 

" Ben olsam seni o toplantıya sokmam. Yani gelmemen için herşeyi yaparım."

 

Dediğim de masadaki herkes yine bana baktı.

 

" Neden bakıyorsunuz ki.

Aramızda birbirimizi yumruklayacak kadar sorun ve nefret olsaydı senin toplantıya gelmeni engellerdim.

 

Hatta kolunu bacağını kırar şirkettekilere göz dağı verirdim."

 

Gözlerime bakmaya devam eden İlyas,

 

" Haklı. Yapabilir..."

 

Derken,

 

" O kadarını da yapamaz."

 

Dedi Safiye.

 

" Valla yapan yapıyor Safiye Hanım.

Birgün acile bir yaralı gelmişti."

 

Dedim bir yandan tabağımda kalanları bitirirken.

 

" İki kardeş kavga etmiş.

Biri diğerini bir metrekare toprak yüzünden üç yerinden bıçaklamış.

 

Adam bir geldi! Bağırsakları ambulans hemşiresinin elinde. Siz bir metrekare kare yerden değil milyon dolarlık şirketten, fabrikalardan gemilerden bahsediyorsunuz.

Sizin yerinizde olsam tek gözüm açık uyurum."

 

Duydukları karşısında korku dolu gözlerle bakan Safiye Hanım'ı gören Demir,

 

"Senin karnın doydu çenen düştü. Hadi gidelim."

 

Dediğinde bardak dudaklarımda yüzüne bakıyordum. Bardağı elimden alıp masaya bıraktıktan sonra kolumdan tutup kaldırdı. Belime doladığı koluyla kapıdan çıkarıp yönlendirirken,

 

" Ne dedim ben şimdi ya!?"

 

Dedim. Yanında aksayarak yürürken bir anda kucağına kaldırdı beni. Acelesi vardı anlaşılan. Hızlı adımlarla odaya yürürken,

 

" Ada, babaannemin kalbi var. Kadını korkutmasan iyi olur. Sana anlattıklarımı bilmiyor babaannem. Ama az önce açıkça söylemediğin kaldı."

 

Ellerimi ağzıma kapattım.

 

" Gerçekten mi bilmiyordu. Neden söylemedin bana."

 

" Anlattığım o kadar şeyden sonra tahmin edersin sanmıştım."

 

" Pardon ya. Ben düşünemedim."

 

Derken yatağa bıraktı beni. Yeni alınan botları önüme bıraktı.

 

" Hadi giy şunları da çıkalım."

 

Ayak bileğime dikkat ederek giydim ayakkabıları. Yavaşça kalktım.

Çantamı alıp kabanımı giydim.

 

" Hazırım gidelim."

 

Kabanını alıp koluna atan Demir elini cebine atıp bir telefon çıkardı.

 

" Kim arıyor? "

 

Dedim. Birinin beni aradığını düşünmüştüm anlık.

 

" Kimse aramıyor.

Bu senin. Yanından ayırma. Benim ve çocukların numarası kaydettim."

 

" Teşekkür ederim.

Bunuda yaz ödeyeceklerimin arasına."

 

Bıkkın şekilde,

 

" Olur olur." Diyen Demir ile birlikte önce odadan sonra evden çıkıp hazır bekleyen arabaya doğru yürürken hâlâ yağan karı görmek beni yeniden mutlu etti. Durdum. Ellerimi ve başımı havaya kaldırdım bir kaç saniye. Yüzüme düşüp eriyen karlar çok hoşuma gitmişti.

 

" Burada böyle durmayı düşünmüyorsun değil mi?"

 

Demir'e döndüm. Parmaklarımı birbirine geçirip,

 

" Kar meleği yapabilir miyim?

Lütfeeennn!"

 

Dedim yalvaran bakışlarla. Her zaman yapmayı hayâl ettiğim bir şeydi.

 

Hem Demir hem Ziya kaşları havada şaşkın bana bakıyorlardı.

 

" Kar görünce aklın uçtu senin."

 

Yanıma yaklaşıp kulağıma doğru eğildi. Sıcak nefesi boynumu yalayıp geçerken fısıldayarak konuştu. Yanındaki adamların duymasını istemiyordu sanırım.

 

" Benden büyük olduğuna emin misin sen? Sanki on yaş küçük ergen bir kız gibisin şuan. "

 

Anında gözlerine çevirdim gözlerimi. O pis pis gülümserken ben sinirle bakıp arabaya doğru yürüdüm. Ama bastığım kar kaplı yerde ayağım kayınca yine o tuttu kolundan düşmeyeyim diye.

 

" Dikkat et diğer bileğinide burkacaksın. "

 

Kolumu çekip arabaya binip kapıyı kapattım. Çok sinir olmuştum şuan. Ne demek ergen kız. Hıh! Arka taraftan geçip diğer kapıdan bindi yanıma. Ziya direksiyona geçti. Motoru çalıştırıp gaza bastı. Yağan karın altında hareket etti araç.

 

 

Yol boyunca cama yapışıp yağan karı izleme isteğiyle yandım desem yeridir. Ama yanımdaki alay edecek diye kendimi tutup kısa ve kaçamak bakışlar atmakla yetiniyordum. Hâlâ çok güzel yağıyordu yaa! Demir,

 

" Sıkma kendini istediğin gibi izle."

 

Diyince bir an boş bulunup saniyelik cama doğru esnedim sanki izin bekler gibi. Sonra anında kendime gelip vazgeçerken bir kahkaha koptu arabanın içinde. Yanımdaki sırık elini alnına dayamış resmen katıla katıla gülüyordu.

 

" Ne gülüyorsun yah!"

 

Dedim bozuk atarak. Kulağıma doğru eğildi yine. Aha geliyor dedim iğneli espiri.

 

" Çok tatlı ve komiksin."

 

Anında geçirdim dirseğimi kaburgasına. Aahh! Diyerek iki büklüm olup yamulmasını beklerken, ciddi bir ifadeyle ceketini düzeltip bacak bacak üstüne attı. O an taş gibi olan karın kaslarını hatırladım. İşlememişti attığım darbe. Tam bir kasıntı gibiydi şu duruşu.

 

&

 

Hastaneye gelene kadar ben sessizce ve yine göz ucuyla camdan dışarıyı izlerken o da büyük iş adamı olarak tablet elinde şirket işlerini takip etti. Nihayet kara, yağmura ve trafikteki çamura rağmen kolayca geldik hastaneye.

 

Araçtan önce Ziya indi. Sonra Demir'in kapısını açtı. Demir de indikten sonra bana elini uzattı ve inmeme yardım etti. Yine kaymayayım diye bir eliyle kolumdan tutarken bir elini belime doladı.

 

Hatanenin acil kapısından girince,

 

" Tamam düşmem bundan sonra."

 

Diyip kollarından çıktım.

 

" Şimdi ne yapıyoruz? "

 

Derken ceketinin uçlarını arkaya atıp ellerini pantolonunun ceplerine soktu. İçimden, Havasını sevdiğimin...

Dışımdan,

 

" Birazdan öğle arası olacak. Önce Pelin'in yanına uğrayacağım."

 

Diyerek önden ve aksayarak yürürken Demir'de arkamdan geliyordu. Dinlenme odasına yaklaşırken yanımdan geçen hemşire kızların bize doğru olan dikkatli bakışlarını izleyerek geçtim yanlarından. Sonra durup geriye döndüm. Neye bakıyordu bunlar?

Gözlerinin takılı olduğu noktaya baktım. Neye olacak arkamdaki Demir'e bakıyorlardı tabiki.

 

Çok yakışıklı.

 

Diyenini duyunca sinirle önüme döndüm. Salyanız akıyor dememek için zor tutmuştum kendimi. Derin bir nefes bıraktım.

 

Aman ya banane.

 

Diyip odanın önüne geldim. Demir'e dönüp,

 

" Burada bekle ben hemen gelirim."

 

Diyerek kapıdan içeriye girdim. Beklediğim gibi Pelin elinde tost ve çay koltukta oturmuş dinleniyordu.

 

" Ada!" Dedi beni görünce. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Önce bacağıma baktı. Sonra sıkıca sarıldı.

 

" Nasılsın arkadaşım? Nasıl oldun? Çok geçmiş olsun."

 

" İyiyim."

 

" Geçmiş olsun Ada. "

 

Gereksiz Fikret'i yeni farketmiştim.

 

" Nasıl oldu? " Dedi.

 

" Küçük bir kaza." Dedim.

 

" Hmm! Anladım geçmiş olsun."

 

Cevap vermedim tabiki. Son konuştuğu şeyler hâlâ aklımdaydı çünkü. Pelin,

 

" Gel otur bende sana çay kapıp geleyim."

 

" Gerek yok Pelin. Raporumu ve izin dilekçemi verip döneceğim."

 

" Verirsin bi otur sıcak sıcak çay iç. İki konuşalım öyle gidersin."

 

Diyerek açık kapıdan çıkarken arkadan bağırdı Fikret.

 

" Pelin bir tanede bana getir sana zahmet."

 

Pelin tamam. Diyip gidince odada Fikret ile kaldık. Kendimi koltuğa bırakıp çantamda rapor ve izin dilekçemi ararken yerinden kalkan Fikret tam karşıma geçip durdu.

 

" Pelin ile birlikte geçmiş olsun demeye gelecektim ama evde olmadığını başka bir yerde olduğunu söyledi."

 

Kağıtlardan gözlerimi kaldırmadan,

 

" Evet. Başka bir yerdeydim." Dedim.

 

Sonrada başımı kaldırıp gözlerine diktim gözlerimi. Bir kaç saniye sonra,

 

" Buradakilerden başka arkadaşın yok Ada uydurma. Otelde falan mı kaldın?

 

Bak... Kalacak yere ihtiyacın varsa evim sana her zaman için açık."

 

Bir anda Fikret'in arkasında bitti Demir.

 

" Sanane lan kaldığı yada kalacağı yerden."

 

Anında arkasına dönen Fikret önce şaşırdı. Ardından ilk şaşkınlığı üzerinden atıp kendinden daha uzun olan Demir'e doğru kaldırdı gözlerini.

 

" Sen kimsin?

Buraya giremezsin. Çık dışarı. "

 

" Nişanlım."

 

Dedim o anda araya girip. Bu Fikret salağı yetmişti artık.

 

" Bu güne kadarda nişanlımın yanındaydım."

 

Bir bana bir Demir'e baktı. İnanmak istemedi sanki. Fikret'in üzerine doğru eğildi Demir.

 

" Sağlık çalışanlarına şiddete karşıyım. O yüzden seni bir daha Ada'nın civarında görmeyeyim. "

 

Demir'in inceden tehditi ile, Fikret'in yüzündeki ifade görülmeye değerdi.

 

Bana doğru bir bakış atıp usuldan odadan çıkıp gitti. Bu hastanede çalışayım çalışmayayım Fikret'i bir daha göreceğimi sanmıyordum.

 

Fikret'in ardından kafası geriye dönük şekilde Pelin geldi. Kapı eşiğinde durdu.

 

" Ada.

Fikret'e ne oldu?

Yüzü kireç gibi bembeyaz olmuş."

 

Derken hâlâ arkasına bakıyordu.

 

" Nişanlımı beğenmedi."

 

Dedim gülümseyerek.

 

" Beğenmedi mi?

Görende Hüsamettin'i ilk kez gördü sanır."

 

" Hüsamettin?"

 

Duyduğu sesle birden önüne döndü.

Bir bana bir Demir'e bakıyordu, ama Demir'e tepeden tırnağa...

 

" Adım Demir.

Hüsamettin değil?"

 

" Pa-pardonn!?" Anlamamıştı kız.

 

" Pelin, tanıştırayım. Nişanlım Demir Demirkaya."

 

" Kiiimmm?

Senin herkesten sakladığın ni-nişanlın Demir Demirkaya mıydı?

İnanmıyoruuum."

 

Elinde çaylar ortada kalakalmıştı.

 

" Gel otur."

 

Derken Demir de koltuğa geçip oturdu. Bana doğru yaklaşıp,

 

" Hani Hüsamettin diye biri yoktu? "

 

Diyince gülümseyerek yan taraftaki iskeleti gösterdim. Kaşları havada şaşkın iskelete bakıyordu.

 

" Tanıştırayım.

Bu yakışıklı bey Hüsamettin."

 

Başı önüne inerken kıs kıs güldü.

Pelin çaylar önümüzdeki sehbaya bıraktı. Bir yandan çaylarımızı içerken bir yandan kısa ve yalanlarla süslü bir hikaye anlattık Pelin'e. Tabi bir süre çalışmayacağımı da söyledim. Üzüldü.

 

" Ne zaman döneceksin."

 

" Bilemiyorum."

 

Diyerek kalktım yerimden. Öğle arası bittiği için işe dönmesi gerekiyordu kızın. Bu yüzden vedalaşıp ayrıldık yanından.

 

Elindeki kağıtları yerine verip çıktık hastaneden. Kar yeniden yağmaya başlamıştı. Tabi ağzım kulaklarımda havaya bakıyordum yine.

 

" Ada!"

 

" Hıım?!"

 

" Hadi yürü!"

 

" Nereye?"

 

Derken havada süzülen kar lapalarından birini yakalıyordum.

 

" Ciddi değilsin değil mi?

Böyle kar manyağı olunmaz. Numara yapıyorsun. "

 

" Kar manyağı değilim."

 

Dedim sinirli bakışlarla.

 

" Ama seviyorum."

 

Derken de sırıtıyordum.

 

" Sen ciddisin..."

 

Dedi yorgun sesiyle. Sonra da,

 

" Hadi yürü."

 

Diyip arabaya kadar yine Demir yardım etti düşmeyim diye.

Açık kapıdan arka koltuğa oturdum. Oda diğer kapıdan yanıma geçip oturdu yine. Direksiyondaki Zeki,

 

" Nereye gidiyoruz abi."

 

Diye sorunca,

 

" Ada'nın evine gidiyoruz." Dedi.

 

Doğruya öyle konuşmuştuk. Özel eşyalarımı ve kıyafetlerimi almam gerekiyordu.

 

Aracımız hareket edip hastane parkından çıktıktan sonra evime doğru yol aldık. Evim yakındı. Bu yüzden on dakika da ulaştık. Bina önünde durup sırayla indikten sonra çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. İçeriye girip merdivenleri çıkarken Demir'in beni buraya getirip bıraktığı günü hatırladım. Bir de bugünkü hâlimi. Yorgun bir nefes bırakıp merdivenleri çıkarken bir anda yine Demir'in kucağında buldum kendimi.

 

" Ayağını zorlama."

 

Dedi merdivenleri kolayca çıkarken.

Basamaklar bitince kapının önünde yere indirdi. Elimde anahtar kapıya uzanırken bileğimden tuttu. Elimdeki anahtarı alıp beni yana kaydırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Anahtarı kapıya takıp açtı. Sol elinin işaret parmağını dudaklarına koyarak sessiz ol işareti yaptıktan sonra sağ elini belinin arkasına atıp bir silah çıkardı. Gördüğüm silahla gözlerim kocaman kendimi duvara yasladım. Kısık sesimle,

 

" Bu ne?!

Silahla mı geldin sen?"

 

Bana doğru bir bakış atıp kapıyı itti. Tuttuğu silah önden kendi arkadan girerken burada bekle. Dedi belli belirsiz sesiyle.

 

Yoksa Egemen'in evde olduğundan mı şüpheleniyordu. Olabilir miydi? Bu kadarını da yapar mıydı? Yapardı. Herşeyi bekliyordum ondan.

 

Aradan iki üç dakika geçtikten sonra,

 

" Ada."

 

Diyen sesini duyup içeriye girdim.

 

" Neredesin?"

 

" Yatak odanda."

 

Yatak odası olarak kullandığım odaya girdim. Kapıdan girerkenki yüzü hiç hoşuma gitmezken talan olmuş odaya baktım. Dolabımın kapakları açık bütün kıyafetlerim etrafa saçılmış şifonyerin çekmeceleri açık iç çamaşırlarım sarkıyordu kenarlardan.

 

" Ne olmuş buraya böyle."

 

" Ada.."

 

Diyen Demir ile arkama döndüğümde duvarı gördüm. Korku dolu gözlerle okudum kocaman ve kırmızı harflerle yazılmış yazıyı.

 

BENİM OLACAKSIN ADA ÖZTÜRK.

 

Demir düşüncesinde haklı çıkmıştı İşte. Şerefsiz âdi Egemen evime girmişti.

 

Gördüğüm manzara karşısında elim ayağım titremeye başlarken canım kesildi sanki. Gözlerim kararırken ayaklarımın altından kaydı dünya. Etrafımdaki herşey dönmeye başladı.

Sonra... Sonrası yok.

**************************

Eveet canlarım bölüm sonu.

Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 🤗

Bölüm : 30.06.2025 15:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...