
BENİM OLACAKSIN ADA ÖZTÜRK.
Demir düşüncesinde haklı çıkmıştı İşte. Şerefsiz âdi Egemen evime girmişti.
Gördüğüm manzara karşısında elim ayağım titremeye başlarken canım kesildi sanki. Gözlerim kararırken ayaklarımın altından kaydı dünya. Etrafımdaki herşey dönmeye başladı.
Sonra... Sonrası yok.
*****
Burnuma gelen parfüm kokusuyla gözlerimi aralığımda karşımda ve Karadeniz'in mavileri ile bakan Demir'in kucağında yatıyordum. Gözlerimi gözlerinden ayırdığımda arabanın içinde olduğumuzu anladım. Beni evimden alıp arabaya getirmişti.
" İyi misin? "
Derken acıyarak bakan gözlerini görünce boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Üstünede gözlerim dolunca tutamadım kendimi. Ellerimi üst üste göğsüme koyarak Demir'e çevirdim yönümü. Gözyaşlarım sessizce süzülürken kollarını bana sarıp sıkıca kendine bastırdı. Yüzümü geniş göğsüne yasladım. Büyük eli sırtımda geziyordu. O an kendimi çok yorgun, güçsüz ve aciz hissettim. Sanki hiç bitmeyecek bir kabusun içinde gibiydim. Demir yumuşak sesini duydum sonra.
" Korkma."
Derken gözlerim yeniden kapanmaya başladı. Uykuya dalarken son duyduğum cümlesi,
" Sonu yakın o piçin." Oldu.
&
Gözlerimi yüzümde hissettiğim kar tanecikleri ile yeniden araladığımda Demir kucağında benimle eve doğru yürüyordu. Nasıl bir ruh haliyle uyuduysam artık, eve gelene kadar uyanmamıştım. Sonra Ziya'nın sesini duydum.
" Abi Yalçın meselesini ne yapalım. Hâlâ ona çalıştığımı sanıyor. Dünden beri beni arayıp duruyor."
" Dönüş yap. Demir hepimizden şüpheleniyor bu yüzden işi sıkı tutuyor. Telefonu açamadım de.
Bugün ne yaptığımı sorarsa ayrıntı vermeden söyle. Sonra da valizleri getir. Ha! Metin ve adamları da çağır. İşimiz var."
Uyanık olmama rağmen kimseye belli etmeyip gözlerimi yeniden kapattım. Kapıdan girerken bu kez Safiye Hanım'ın sesini duydum.
" Uyy! Uşak neolayi?"
Halimizi görünce merak etmişti sanırım.
" Şiişştt!
Sessiz ol babaanne.
Yoruldu, arabada uyuya kaldı."
Bir kez daha yalan söylediğini duyduğum Demir'in sözlerine,
" Hee... Anladuum..."
Diyerek cevap verdi kadın. Demir'in kucağında hissettiğim bir kaç adımından sonra odasının kapısının sesini duydum. Ardından hissettiğim yumuşaklıkla kendimi yatakta buldum. Gözlerim hâlâ kapalıydı. Beni bırakıp ayakkabılarımı çıkardı çok yavaş şekilde. Ardından üzerimi örttü. O sırada kapı tıkladı.
"Gir Ziya."
Dedi Demir. Gelenin kim olduğunu biliyordu. Valizlerin yere konma seslerinin ardından,
" Ben dışardayım Abi."
Diyerek çıktı adamı. Kısa süre sonra yine ayakkabı ve kapı sesi duydum. Demir'in de odadan çıktığını anlayınca gözlerimi açıp odayı kontrol ettim. Evet gerçekten gitmişti. Yerimde doğrulup yatağa oturduktan sonra üzerimdeki kabanı çıkararak yatağın üzerine bıraktım. Sırtımı başlığa yaslayıp dizlerimi kendime çektim. Gözlerim kapının yanındaki iki valize kaydı. Evet benim valizlerimdi. Muhtemelen kıyafetlerimi Demir toplayıp valizlere koymuştur.
Evimde, odamda gördüğüm o yazı yeniden zihnimde canlanırken ben yine saydırmaya başladım Egemen'in arkasından. Ellerimi saçlarıma geçirip çekiştiririken lanetler yağdırdım onu gördüğüm, tanıdığım güne. Olan onca şeyden sonra nasıl bir cesaretle evime kadar gelip içeriye girip odamın duvarına o yazıyı yazabiliyordu. Nasıl bu kadar rahat ve korkusuzca hareket edebiliyordu?
Cevap oldukça basitti aslında. Psikopatın tekiydi çünkü. Egemen konusu kapansa bile o eve giremezdim artık.
Ne zaman bitecek bu kâbus Allah'ım?
Oturduğum yerde dakikalarca aynı şeyleri düşünürken çözüm arayarak geçirdim zamanımı. Ama bulamadım. Tek çözüm vardı o da Egemen'in yakalanmasıydı. O özgürce dolaşırken bana rahat yoktu bu hayatta. Bu konuda güvenebileceğim tek kişi de Demir'di. Polisler daha önce bulamamışlardıki Egemen'i şimdi bulabilsinlerdi... Adi pislik herif.
Ellerimi yeniden saçlarıma geçirdim. Avazım çıktığı kadar bağırarak rahatlamak istiyordum ama yapamadım. Bu evde olacak bir şey değildi çünkü. Ev halkı delirdiğimi düşünürdü. Ellerim hâlâ saçlarımda önüme düştü başım.
Allah belanı versin Egemen!
Allah bin türlü belanı versin! Hayatımın içine ettin!
Derken kapı tıkladı. Anında toparlandım.
" Girin."
Kapı aralandı ve Safiye Hanım göründü.
" Uyandunmu kizum? "
Zaten uyanıktım diyemedim tabi.
Demir gibi yalan söyledim.
" Yeni uyandım Safiye Hanım. Buyrun."
" E o zaman kalk gel da, akşam yemeğune."
" Tamam birazdan geliyorum."
" Hadi bekleirum."
Dedi güler yüzüyle. İçimdeki ses bu kadın seni sevdi diyordu. Bana karşı olan tavırları Mercan'a olan soğuk tavırlarından daha iyiydi.
Safiye hanım odadan çıkarken yerimden kalkıp önce banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp kuruladım. Sonra odaya geçip terlikleri giyip odadan çıktım. Yemek odasına doğru yürürken evin gerçek gelini Mercan'ı gördüm. Birbirimize saniyelik bir bakış attık. Ardından yürümeye devam edip önden girdi yemek odasına, bende sessizce arkasından yürüdüm. Odaya girdiğimizde kimse yoktu. Sandalyesinde bizi bekleyen Safiye Hanım Mercan ve ben. Birde servisi yapan kız Hatice.
Masaya yaklaşıp yerlerimize oturduk. Safiye Hanım'ın gözleri Mercan da Mercan'ın gözleri tabağındaydı.
" Safiye Hanım."
Bana döndü bakışları.
" Şey Demir nerede?"
Bana olan bakışlarından kocandan haberin yok mu cümlesini okudum resmen.
" Demir İlyas ile birlukte şirkete gittu.
Geçikeceğunu söyledu."
" Anladım."
Dedim önüme dönerek. Öyleya şirkete gidecekti. Kaşığımı alıp önümdeki çorbayla başladım yemeğe.
*****
Sessiz geçen yemekten sonra Mercan kalkıp yine odasına giderken, Safiye Hanım,
" Hatice biz salona geçeiruk. Gelunumla bağa birer kahve geturun."
" Peki efendim. "
Safiye hanımla salona geçip koltuklara oturduk. Bir süre beni izleyen Safiye Hanım sonunda Demir'le nerede nasıl tanıştığımızı sorunca afallayarak baktım yüzüne. Ne diyecektim şimdi ben. Torunun bir gece silahlı çatışma sırasında yaralanmış doktor bulamayız diyerek beni kaçırdılar, Demir'i de o zaman tanıdım, hatta karnındaki kurşunu ben çıkardım. Gece gündüz başını bekledim. Diyemezdim. Yada sapık makyak biri olduğunu anlayamadığım bir arkadaşım vardı. Beni kaçırıp zorla tutarken Demir kurtardıda diyemezdim. Ne söylesem diye düşünürken Demir'in bizim özelimiz dersin sözlerini hatırlayınca,
"Safiye Hanım. Saygısızlık gibi anlamayın sakın ama. Özel bir konu olduğu için konuşmak istemiyorum."
Diyiverdim. Çekinerek bakarken yüzüne, gülümsedi. Anlayış göstermesi beni rahatlamıştı doğrusu. Bu sırada kahvelerimiz geldi. Başka konulardan havadan sudan ve bugün yaptıklarımızdan konuşarak içtik kahvelerimizi. Tabi evimde olanlardan da bahsetmedim. Baya bir süre konuştuktan sonra o odasına ben de kendi odama geçtik.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp rahat birşeyler giymek istediğimde gözüm valizlerimi buldu. Yanlarına gelip yere yatırarak açtım. İçlerine alel usul konmuş kıyafetlerime bakarken evdeki o âna döndüm yeniden. Ben korku ve şok ile bayılınca kıyafetlerimi valizlere Demir koymuştu anlaşılan.
Kiyafetlerimi karıştırarak uygun bir şeyler ararken pijamalarımı bulmak beni mutlu etmişti doğrusu. Kaç gündür üç beden büyük pijamalarla dolaşıyordum evde. Elimde pijama yatağın yanına gelip üzerimdeki kıyafetleri çıkararak pijamalarımı giyindim. Ardından komodinin üzerinde bana bakan kitabı alıp yatağın yanındaki berjere oturdum. Kitabı açıp, kaldığım yerden okumaya devam ettim.
Aradan baya bir zaman geçti. Demir hâlâ ortalarda yoktu. Gelen uykum ile daha fazla bekleyemeyip kitabın arasına ayracını koyarak kapayıp komodinin üzerine bıraktım yeniden. Yerimden kalkıp ışığı kapattım. Yatağa geçip uzandıktan sonra örtüyü üzerime çekip uyumak için gözlerimi kapadım. Bir yandan hâlâ Demir'in nerede olduğunu ve neden gelmediğini düşünüyordum. Ardından Ziya nın sözlerini hatırladım.
&
Dakikalar boyu kaldım yatakta ama uyuyamadım.. Az önce göz kapaklarımı ezen uyku Demir'e ve Ziya'nın sözlerine takılan aklım yüzünden kaçmıştı çünkü.
Dalgalı düşüncelerin arasında dolaşıp dururken pencereye yansıyan farları gördüm. Geldi galiba diyip yerimden fırlayarak pencerenin önünde aldım soluğu. Perde arasından bahçeye baktım. Ama gördüğüm adamla hayâl kırıklığına uğradım. Gelen kişi Demir değildi, Yalçındı.
Yalçın bile gelmişken Demir yoktu. Neden yoktu. Dahası Dayı Bey de yoktu. İçime bir kurt düştü. Bu ikisi aynı anda yoksa bu hayra alamet değildi. Yatağa dönüp kabanımın cebinden telefonumu çıkardım. Rehberdeki numaraların arasından Demir olarak kayıtlı olan numaraya bastım.
Cevap... Aradığınız kişiye ulaşılamıyor oldu. Telefonu kapatıp diğerlerini aradım sırayla. Onlardan da aynı cevabı alınca daha da tedirgin oldum. Kesin birşeyler dönüyordu.
Telefonu yatağın üzerine atıp yeniden pencereye yürüdüm. Perde arasından bahçe lambalarının ışığında bariz belli olan kar yağışını izliyordum. Normalde hevesle izlerdim bu görüntüyü lâkin şuan hiç tat almıyordum.
Nerdesin be adam.
Neden insanı merakta bırakıyorsun.
Otur kalk, yat kalk derken saatlerce bekledim ama gelmedi. Sonunda uzandığım yatakta uyuya kalmışım.
&
Gözlerimi yeniden açtığımda sabah olduğunu anladığım an hızla doğruldum yatakta. Anında yanımdaki yere çevirdim gözlerimi. Bir an... Sadece bir an Demir'i yanımda uyuyorken bulacağımı sanmıştım. Ama yoktu. Yatak boştu.
Odanın içinde gezdirdim gözlerimi. Tabiki kimse yoktu. Yerimden kalktığım gibi banyoya yürüdüm ve kapıyı tıkladım. Kulak kesildim sonra. Su sesi yada Demir'in sesini duymayı bekledim. Sessizlik sürünce açıp içeriye girdim. Banyoda boştu. Odadan çıkıp salona yürüdüm sonunda lâkin yine kimseyi göremedim. Saate baktım. Sekize geliyordu. Bu saatte olsa olsa Hatice ayakta olurdu. Koltuğa geçip kendimi bıraktım. Düşünüyordum. Demir'in eve gelmeyişimi garipti. Benim bu kadar endişelenmem mi?
Belkide abarttın Ada.
Dedim kendi kendime.
Ne var yani. Adamın işi gücü var. Belkide şirkette sabahladı. Belkide bir yerlerde eğlenceye gitti. Yemin mi etti başını bekleyeceğine dair. Hayır neden bu kadar merak ediyorsun ki.
Yerimden kalkıp odaya yürüdüm yeniden. İçeriye girip yatağa uzanıp tavanı izlemeye başladım. Sıkılınca gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. O da olmayınca dakikalarca bir sağa bir sola dönüp durdum. Aklımdan bin türlü şeyin geçmesine engel olamıyordum.
Sonunda bahçeye çıkıp biraz hava almaya karar verdim. Yerimde kalkıp yine valizlerimin yanında aldım soluğu. Boğazlı kazak, kalın pantolon ve çorap alıp üzerimi değiştirdim. Botlarımı da giyip kabanımı alıp bir yandan giyinirken bir yandan kapıya yürüdüm.
Tam kapıyı açacakken dışardan gelen sesleri duydum.
" Kahvaltı etmeyecemisun?"
" Hayır. İşlerim var! "
Soruyu soran Safiye Hanım sert şekilde cevap veren Yalçındı.
Kapıyı açıp yavaşça çıktığımda Yalçın'ın sinirli bakan karaları ile karşı karşıya kaldım bir kaç saniye. Ardından arkasını döndü ve çıkıp gitti. Yalçın'ın gidişinin ardından Mercan'ın sesini duydum.
" Bu evde huzur kalmadı artık."
Safiye Hanımla aynı anda döndük arkaya. Merdivenlerin başındaki Mercan'ın gözleri de kocası gibi bakıyordu. Sinirli... Biraz daha baktıktan sonra arkasını dönüp uzaklaştı.
"Anlaşulan kahvaltuda biz bizeyuz."
Diyen Dayı beyi duyduk bu kez. Alt kattaki odasından geliyordu. Safiye Hanım anında yapıştırdı soruyu.
" Nerdesunuz siz?
Ne oldi. Neden gelmedunuz gece? Demir nerda?"
" Gece geç gelduk.
İşleru olduğu içun sabahta erkenden şirkete geçtu."
Dayı Bey'in gözleri üzerimde Safiye Hanım söylene söylene mutfağa yürüdü.
" Bu ev otele döndu iyicena."
Onun ardında bir kaç adımda Dayı Bey'in yanına geldim. Kolundan tuttum.
" Ne oluyor.
Ne çeviriyorsunuz?
Demir nerede?
Neden gelmiyor eve."
Dedim etrafı kolaçan edip kısık sesle konuşurken.
" Bir şey olduğu yok da!
Demir şirketta. "
" O zaman neden yalan söylüyorsun?
Yalçın burada, Demir yok.
Yine bir şey mi oldu? Abisiyle arasında bir şey mi geçti.
Yine yaralı mı yoksa.
Yoksa hastanede mi? "
" Birincisu Demir'a bir şey olsa ben burada olmam. İkincisiu hadi yaralu diyelum. Seni ona götururum nedan hastaneya gidelum."
" E o zaman nerede? "
" İşleru var dedumya."
Diyerek yemek odasına doğru giderken sinirle baktım arkasından.
" İşleru var dedumya!"
Dedim şiveli ve alayla. O an kendimi Demir gibi hissettim. Onun yaptığı gibi sinirlenince şiveli şekilde konuşmuştum. Kendi kendime,
Üzüm üzüme baka baka kararırmış.
Diyip dışarı gitmek yerine yemek odasına yürüdüm. Her zaman oturduğum sandalyeye geçip oturdum. Dayı bey ve Safiye Hanım şirket işleri ile ilgili ve tabi Yalçın ile ilgili konuşurken ben yine kenarda onları dinliyordum. Safiye Hanım'ın arada bir Demir'in gerçekten şirkette olup olmadığını sorması ve Dayı Bey'i silkelemesi işime geliyordu. Çünkü az önceki konuşmalara rağmen ona inanmıyor tekrar sormak istiyordum. Ama Dayı Bey'in Safiye Hanım'a cevabı değişmiyordu.
&
Kahvaltı sonrası hepimiz salona geçtik. İlyas telefonundan birileriyle mesajlaşırken Safiye Hanım yine kahve istedi. Kahveleri içerken devam etti konuşmaları. İlyas Yalçın ve Demir'in şirkette birbirlerini hiç görmediklerini söyledi. Tabi, abi kardeş değil düşman gibilerdi çünkü. Aradan bir saat daha geçti. Salonda her birimiz bir köşede sessizce oturuyorduk hâlâ. Sonunda dayanamayan Safiye Hanım,
" Uyy! Sıkıldum!
Ben biraz disaru çıkacağum."
Diyerek ayağa kalktı. Önce odasına çıktı, ardından elinde çanta sırtında kaban inip dış kapıdan çıkıp gitti. Bir kaç gündür evde olanlar yüzünden bunalmıştı sanırım. Hiç bir şey yapmayan ve söylemeyen İlyas'a çevirdim gözlerimi. Son bir saattir yaptığı şeye devam ediyor, gözleri boşlukta elinde ara ara kontrol ettiği telefonu çevirerek düşünüyordu.
Bir şey vardı. İnkar etsede belliydi. Bir şey bekliyordu. Bir arama yada bir mesaj. Yada bir haber...
" Ne oluyor söyle artık."
Durgun gözleri beni buldu. Sessizce gözlerime bakmaya devam ederken duyduğumuz mesaj sesiyle hızla yerinde doğruldu.
" Biliyordum.
Haklıydım."
Hızlı bir bakış atıp elindeki telefonun ekranını açtı. Önce inceleyerek baktı. Sonrada kıpırdayan dudaklarıyla mesajı okudu. Ardından gözlerini kısarak inceledi ekranı yeniden. Yerinden kalkıp tam önüme gelip durdu. Yaptığı âni hareketle şaşırarak gözlerine bakarken elindeki telefonu bana çevirdi.
" Bu o mu?"
Çok ciddi şekilde sorduğu soru ile ekrana çevirdim gözlerimi. Gördüğüm karanlık bir sokakta duran kişiye ait bulanık resime bakarken kim olduğunu anlamaya çalışıyordum.
" O mu?
O mu, Egemen mi?"
Sorduğu soruyla anında daha fazla odaklandım elinden aldığım telefonun ekranına. Gözlerim kocaman olurken titreyen ellerimle ekranda gördüğüm Egemenden emin oldum. Lakin ağzımı açıp evet bu o lanet herif diyemedim. Çünkü elim ayağım kesilmiş dilim lal olmuştu sanki.
Elimdeki telefonu çekip aldıktan sonra bir aramaya yaptı.
" Evet o."
Dedi ve kapattı. Ardından gözleri ve işaret parmağı üzerimde iki adım gerileyerek,
" Evden cikmayacasun!"
Dedikten sonra hızlı adımlarla dış kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açıp bağırdı.
" Alperen!"
Dışarda bekleyen adımlardan biri hemen yanına geldi. Kendi aralarında kısık sesle birşeyler konuştular. Sonra da çıkıp kapıyı çekti gitti İlyas.
Aklım başıma gelir gelmez peşinden koştum. Ne olduğunu Egemen'i bulup bulmadıklarını sormak istedim. Kapıyı açıp dışarı atılmıştım ki karşıma dikilen Alperen ile durmak zorunda kaldım. Ben,
" Çekil."
Diyerek yan tarafından arkada arabaya binen adama bakarken Alperen koca gövdesini önümde tutarak,
" Çıkamazsın yenge. İlyas beyin emri var."
Dedi.
" Çekil!
Sormam gereken bir şey var çekil!"
" Olmaz yenge.
Evden çıkamazsınız!"
Ben Alperen ile cebelleşirken İlyas çoktan bindiği araçla uzaklaştı.
*****
Aradan tam dört gün geçti. O günden sonra ne İlyas'a ne Demir'e ne de adamlarından birine ulaşabildim. Ya ulaşılamıyordu yada açılmıyordu telefonlarım. İki akşam önce eve gelen Yalçın'ın hareketlerinden toplantının yapıldığını ve Yalçın açısından hiç iyi geçmediğini öğrendik o kadar. Anlaşılan Demir sapasağlam şekilde toplantıya katılmıştı. Ve Yalçın yenilgiye uğramıştı.
O akşamdan sonra Safiye Hanım her gün iki üç kere İlyas'ı arayıp konuşuyor Demir'in şirkette ve iyi olup olmadığını soruyordu. Bir ara Safiye Hanım resmen tıslayarak konuştu.
" Karusu evde yalnuz beklerkan bu uşak neden eve gelmeyı."
İlyas işlerin yoğunluğu nedeniyle bir kaç gün daha gelemeyecegini söylemiş, bunu duyunca hızla kalkıp Safiye Hanım'ın elinden telefonu kaptığım gibi Alo demiş, ama yüzüme kapanan telefon yüzünden alık alık baka kalmıştım.
Safiye Hanım'a saygımdan sessiz kalsamda içimden ağzıma geleni saymıştım. Çünkü benim asıl derdim Egemen'i bulup bulmadıkları ve özgürmüydüm değilmiydim, bunu bilmekti.
Anlaşılan sorumun cevabını alabilmek için bir kaç gün daha bekleyecektim.
*****
Aradan üç gün geçmiş bu akşamda gelmemişti ne Demir ne de İlyas... Tabi telefonlarımda açılmıyordu hâlâ. Merakım iyice artmış delirmek üzereydim. Elimdeki telefonda saatlerce dolaşıp durduktan sonra herkes gibi bende odama geçtim. Yatağıma yatmaya hazırlanırken saat bire geliyordu. Işığı kapatıp gece lambalarını açtım. Odanın içinde bir kaç tur attıktan sonra pencerenin önüne gelip dışarıya çevirdim gözlerimi. Yumruklarım havada dişlerimin arasından hırladım.
" Bir gelin, bunun hesabını size sormazsam ne olayım. Gör bak sana neler yapıyorum Demir."
" Canımı yakmazsın heralde."
Duyduğum tanıdık sesle anında arkama döndüm. Demir'di. Loş ışıkta odanın ortasında bana bakıyordu.
Hızla yanına gelip neresi olduğuna bakmadan arka arkaya vurmaya başladım.
" Kaç gündür nerdesin sen?
Neden kayboluyorsun.?
Neden telefonlarıma bakmıyorsun?"
" Aah! Yavaş! Acıdı."
Anında durdum. Sol eli ceketinin içinde öne eğilirken kaburgasının altını tutuyordu. Korkuyla baktım bir elinin olduğu yere bir yüzüne.
" Yaralı mısın!?"
Anında eli ağzıma kapandı.
" Sessiz ol. Millet duyacak.
O kadar önemli bir şey değil vurma yeter."
" Çabuk çıkar şunu bakacağım."
" Önemli değil dedim ya."
" Demir hemen çıkar şunu! "
Diyerek ceketini üzerinden sökerek aldım. Ardından çekiştirerek yatağın yanına getirdim. Ben ışığı açarken o düğmeleri açıyordu. Hemen yanına dönüp düğmeyle uğraştığı tek elini kenara ittim. Diğer eliyle hâlâ karnını tutuyordu. Gömleğinin düğmelerini hızlı hızlı açarken bir yandan,
" Yine mi kurşun." Dedim.
Aynı anda gömleğinin uçlarını pantolonundan çıkarıp iki yana açtım. Gördüğüm bir karış uzunluğundaki bandajla birlikte,
" Bıçak." Dedi.
Geriye doğru iterken,
" Uzan hemen bi bakayım.." Dedim.
Önce oturdu ardından yavaşça geriye doğru yattı. Bandajın batlarını yavaşça açıp kaldırdım. Derisinin yüzeyini kesip geçen bir bıçak izi vardı. Gözlerimi yaradan Karadeniz mavilere çevirdim.
" O mu yaptı."
*****************************
Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |