
Keyifli okumalar dilerim.
******
Birkaç gündür her yerim ağrıyor şekilde dayak yemiş gibi uyanırken, bugün uyandığımda daha iyiydim. Sonunda dinlenebilmiştim sanırım.
Duvardaki saate çevirdim gözlerimi.
Ooo öğlen olmuş valla.
Diyerek yerimden yavaşça kalkıp yatağımın kenarına oturdum. İyice dinlenmiş ve artık ağrımayan kollarımı yukarıya doğru kaldırıp güzelce esnedim. Tabi öğlene kadar uyumanın da etkisi vardı geçen ağrılarımda.
Ayağa kalkıp hızlı adımlarla odamdan çıkarak banyoya yürüdüm. Bu arada bir bir önünden geçtiğim oda ve salona baktım yine.
Aradan on gün geçmiş eşyalarımı eski dairemden alıp yeni daireme geçirmiş, temizliği yapmış, her şeyimi tam yerine yerleştirmiştim.
Günlerce korku içinde Demir'in evinde kaldıktan sonra kendi evim gibisi yoktu tabi.
Üstelik yeni evim İzmir'deki evimden bile iyiydi. Yeni, bakımlı kullanışlı bir daire. Daha ne isterdim. Bu yüzdendi alışana kadar her odaya bakıp bakıp çocuk gibi mutlu oluşum.
Yönümü tekrar banyoya çevirip içeri girdim. Rutin işlerimi halledip bir de sıcak, hatta kaynar bir duş aldım. Bornozumu giyip saçlarımı küçük havlu ile sarıp banyodan çıktım. Ayaklarıma puf terliklerimi giyip mutfağa geçtim. Çaycıma su koyup düğmeye bastım. O kaynayana kadar dolaptan kahvaltılıkları çıkarıp masaya yerleştirdim.
Öğle vakti gelmiş olsada kahvaltı gibisi yoktur.
Diyerek iki de yumurta çıkarıp tezgaha bıraktım. Kaynayan su ile çayı demledim sonra. O dinlenirken yumurtalarla peynirli bir omlet yapıp, onuda masaya bıraktım. Çayımıdan alıp masaya oturdum.
Bir yandan kahvaltımı yaparken bir yandan da düşünüyordum. Aslında bir kaç gündür düşünüyordum. Yeniden işime başlayıp tekrar kuracaktım düzenimi. Ama önce bu hafta sonunu da kendime ayıracaktım. Zira uzun zamandır kendime vakit ayırmıyordum.
Elimdeki tavaya banak yaptığım omletli ekmeği ağzıma atıp çayımdan bir yudum içtim.
Gideceğim yerde biraz dolaşıp, belki alış veriş yapıp, bir de kahve içip keyif yapacaktım.
İster istemez yüzümde bir gülümseme belirdi.
Kahvaltımı bitirip kirlileri lavaboya bırakarak pencereden dışarıya baktım. Karla karışık yağan yağmur kalın giyin üşürsün diyordu.
Odama geçip havanın dediğine uyup soğuğa uygun şekilde kalın siyah bir pantolon, üzerine krem renginde yarım boğaz kazak giydim. Ayaklarıma çoraplarımı da giyip aynanın önüne geçtim. Saçlarımı tarayıp hafif bir makyaj yaptım. Çantamı ve telefonumu alıp odadan çıkarak vestiyerin önüne geldim. Kabanımı giyip beremi saçlarıma geçirip şemsiyemi aldım. Vee hazırdım.
Kapıdan çıkarken anahtar için elimi cebime attığımda yine o düğmeyi gördüm avucumda. Anahtar ile birlikte elime gelmişti. Çünkü hâlâ cebimdeydi. Bir süre elimdeki düğme ile bakışırken Demir ile olan konuşmamızı hatırladım yine.
Şuan ne yapıyor acaba?
Düşüncesi zihnimi meşgul etmeye başlayınca başımı iki yana sallayarak kendime geldim.
Şuan ne yaptığı seni ilgilendirmez Ada.
Düğmeyi cebime bırakıp anahtarı kullanarak kapımı kilitledikten sonra asansöre binip aşağıya doğru inerken ellerimi yeniden ceplerime soktum. Yeniden parmaklarımın arasına girdi o düğme. Çıkarıp iki parmağım arasındaki düğmeye baktım. Yine.
Seni ilgilendirmiyorsa neden bu düğmenin sende kalmasına müsade ediyorsun Ada.
Diye sordum kendime. Doğruydu. Beni ilgilendirmiyorsa neden hâlâ cebimde duruyordu. Cevabı yine kendim verdim.
Öyle ya altı üstü bir düğme at gitsin.
Asansörden inip bina kapısından çıkarken elimdeki düğmeyi yan tarafıma doğru fırlatıp elimdeki şemsiyeyi açtıktan sonra yürümeye devam ettim. Sonra aniden durdum. Dönüp yerde duran düğmeye baktım.
Hızlı adımlarla geri gelip yerdeki düğmeyi alarak tekrar cebime koydum. Neden bilmiyorum ama, yaptım işte. Sanki ona değil bana aitti.
Sonra tekrar caddeye doğru yürümeye devam ettim. Cep telefonumu çıkarıp geldiğim günden beri diğer hemşirelerden duyduğum ve gitmek isteyip bir türlü fırsat bulamadığım kafenin olduğu AVM nin nerede olduğuna baktım.
Hımm...
Biraz uzakmış.
Olsun! Taksi ile giderim bende.
Kırk yılda bir kendime zaman ayırdım. İşe yeniden başladığım da uzunca bir süre bir yere kıpırdayamayacağım nasılsa.
Diyerek cadde üzerinden geçen araçlara çevirdim gözümü. Gördüğüm ilk taksiye elimle işaret verdim. Gelen taksi önümde durdu. Şemsiyemi kapatıp hemen arka kapıdan içeriye attım kendimi. Zira yağmur artıyordu.
Şoföre gideceğim yerin adını söyleyip geriye yaslandım.
" Çok uzak mı?"
Dedim saçma bir şekilde. Küçük bir ilçede ne kadar uzak olabilirdiki.
" En fazla yarım saat."
Dedi adam.
" O da yağış yüzünden."
Camdan dışarıyı izlerken üşüyen ellerimi ceplerime soktum yeniden. Ve yine o düğmeyi hissettim. Çıkarıp avucumda ki düğmeye bakarken neden atamadığımı düşündüm.
Galiba Demirden bir hatıra kalsın istiyordum. Bir gün olanları hatırlayıp kendi kendime,
Ne günler geçirmiştim ya..
Diyecektim yada. Histerik şekilde gülümsedim hâlime. Yaşadıklarımı yazsam hikaye olurdu.
Gülümsemem kendi kendime gülmeye dönüşürken şoförü duydum.
" Geldik hanımefendi."
Yan tarafımdan dışarıya baktım. Çokta büyük olmayan AVM önünde durmuştuk. Ücreti ödeyip indim arabadan. Islanmamak için hızlı adımlarla kendimi içeriye attım. Girer girmez şöyle bir etrafıma bakındım. İlk kez geliyordum buraya. İçerde büyük bir market ve mağazalar ve gelmek istediğim kafe vardı.
Bir ilçeye göre gayet iyi.
Dedim. Sonuçta İzmir değildi burası.
Bulunduğum yerden görebildiğim her yerin üzerinden geçip önce dolaşmaya karar verdim. Belki bir kaç kıyafet de alabilirdim kendime.
Hadi bakalııım...
Diyerek gördüğüm ilk mağazaya doğru yürüyerek gezmeye başladım içeriyi.
*****
Yorgun bacaklarımla kafenin kapısına geldiğimde aradan çok zaman geçmiş, biraz dolaşayım derken akşamı etmiştim. Dahası bu kadar zaman içinde hiçbir şey beğenemediğim için mağazalara boş girip boş çıkmış, sadece bijuteriden bir kaç toka ve yeni bir cüzdan almıştım o kadar.
Uzun zamandır dolaşırken kendimi kaybetmemiştim. Kendi kendime gülerek girdim önümdeki kafenin kapısından. Önce mekanın içinde gezdirdim gözlerimi. Sonra da gördüğüm boş masalardan birine geçip oturdum.
Yorulmuşum yah!
Dedim geriye yaslanarak. Elimdeki küçük çantayı masa üzerine bırakırken yanıma gelen genç çocuk,
" Hoşgeldiniz.
Ne alırsınız?"
Diyince büyük sade bir kahve ve çikolatalı tatlılardan bir tane istedim.
" Hemen getiriyorum."
Dedi genç ve dönüp gitti. Beş on dakika sonra, önce kokusu sonra kendisi geldi kahvemin. Yanında tatlı ile birlikte önüme bıraktı çocuk büyük fincan kahveyi.
" Teşekkür ederim."
Dedim gözlerim önümdeki güzelliklerde.
" Afiyet olsun."
Diyerek diğer masadaki gençlerin yanına ilerledi.
Fincanı tutup dudaklarıma götürerek büyük bir yudum aldım sıcak kahvemden. Tadında inceden bir fark olan kahve yorgunluğumun üzerine iyi gelmiş gerçekten hoşuma gitmişti.
Imm...
İçtiğim en iyi kahvelerden biri olabilir.
Derken keyifle gülümsedim.
Kendine daha fazla zaman ayırmalısın Ada...
Diyen içimdeki sese hak verdim. Tatlımdan bir çatal alıp ağzıma bıraktım. Dilimle damağım arasında ezerken bir yudum kahve daha içtim. Birbirine karışan iki tatla şuan keyiften eriyordum.
Ne yalan söyleyeyim hemşirelerin söyledikleri kadar iyiydi hem mekan, hem kahve, hem tatlı. Zaman buldukça gelecek bir yerim olmuştu. Hatta Pelin'ide getirebilirdim.
&
Kahve ve tatlıdan sırayla almaya devam ederken masadaki küçük çantayı kol çantamın içine bıraktım. Tatlım ve kahvem bitince kalacaktım zira. O sırada aklıma nereye koyduğumu bilmediğim kredi kartım gelince dolu ağız panikle ayağa kalkıp ceplerime soktum ellerimi.
Oh..
Dedim elime gelen kartla. Cebimdeydi. Herşey yeni yeni düzene girerken bir de kart iptali ve yeniden kart çıkarma rezilliği çekecek hâlde değildim doğrusu.
Cebimdeki kartı alıp çantaya koyarken duyduğum sesle yere indi gözlerim. Cebimdeki düğme yere düşmüştü. Kartı çantama tepiştirip yerdeki düğmeyi alıp oturdum. Bugün ne çok almıştım elime.
Gözlerim düğmede tatlımdan bir lokma daha alıp yerken zihnim yeniden geriye doğru gitti. En başa!
Demir ile ilk tanıştığım zamana, sonra yardımını istediğim ve evinde kaldığım zamanlara...
Aynı oda da kaldığımız günleri hatırladım...
Benimle nasıl ilgilendiğini...
O sırada uzun boyu, kaslı bedeni, mavi gözleri, yakışıklı yüzüyle bir anda gözlerimin önünde canlandı.
Sonra aniden o geceye döndüm. İlk kez hatırladığım o geceye... Gördüğüm kabus yüzünden korkuyla yanımda yatan Demir'in bedenine sinmiştim. Zihnimde bir koku belirdi o an. Demir'in parfümünün kokusunu anımsadım... Aynı anda sol yanımda anlamsız olarak nitelendirdiğim bir çarpıntı hissettim. Sonra bir anda zihnim Demir'in beni zorla öptüğü o âna geçiş yaptı. Dudaklarımdaki dudaklarını yeniden hissettim sanki. Ne oluyordu böyle. Başımı iki yana salladım.
Kendine gel Ada.
Ne oluyorsun böyle?
Ama olmadı gelemedim. Zihnim dalgalı düşünceler arasında yoluna devam etti.
Parmaklarım düğmeyi sıkarken hiç olmayacak bir şekilde Demir ile sevgili olarak hayâl ederken buldum kendimi. Demir ve ben. Sevgili... Anlaşılan birşeyleri bilinç altıma itmiştim.
Acaba... Dedim istemsiz. Olur muydu..? Demir'in duygularını kabul etseydim bizden olur muydu? Söylediği gibi sever miydi beni hiç sıkılmadan, bıkmadan? Ya ben... Ben onu...
Birden durdurdum düşüncelerimi.
Sen onu ne Ada...?
Sen de onu sever miydin? Mi?
Yoksa itiraf eder miydin birşeyler hissettiğini?
Allah'ım. Ne diyordum ben? O an anladım bu düğmeyi neden atamadığımı. Çünkü onundu. Ve bana onu hatırlatıyordu.
Giren ağrıyla başımı yeniden salladım. Düşünmeye devam edersem kafam patlayacak gibi hissediyordum.
Düğmeyi hemen cebime atıp önümdeki soğuyan kahveye ve tatlıya döndüm. Hızlı hızlı yiyip içtim. Bitirdiğimde hem midem hem ruhum mutlu olmuş hissediyordum..
Şu bir gerçek ki çikolata gerçekten mutlu ediyordu insanı.
Dedim sesli şekilde. Kendi kendimle konuşurken konuyu değiştiriyordum adeta. Aklımı başka bir şeye yönlendiriyordum. Belkide kendimden kaçıyordum. Bilmiyorum...
Çantamdan beremi çıkarıp saçlarıma geçirdim. Hesabı ödeyip kalktım. Önce kafeden ardından AVM den çıkarken dışardaki yağmur kesilmiş yerini artan soğuk ve inceden yağan kar almıştı. Deriiin bir nefes çektim ciğerlerime.
Beynine biraz daha oksijen gitsin ki saçma sapan şeyler düşünme Ada.
Dedim. Dedim de kalbimde hâlâ geçmeyen bir çarpıntı içimde tuhaf bir his vardı.
Neden böyle oldu? Ben bugün kendime vakit ayırıp güzel bir gün geçirecektim. Ama şuan öyle değildi halim. Gözlerim önümde elim sol yanına gitti.
Bende aynı şeyleri hissediyor olamam. Demir'e o kadar şey söyledikten sonra birden bire böyle olamam. Demir'e saçmaladığını söylerken şimdi de ben saçmalıyor olamam!
Yumruk yaptığım elimi kafama vura vura. Hadi Ada hadi! Dedim. En iyisi bir an önce eve gidip uyu dinlen, aklın başına gelsin.
Önüme dönüp az ilerideki taksi çağrı düğmesinin yanına ilerledim. Elimi düğmeye uzattım, tam basacakken bir el tuttu kolumdan. Korkuyla yana çevirdim gözlerimi elimi kurtarıp geri çekilirken.
" İyi akşamlar, Ada Hanım..."
Adımı duyunca korkuma bir de şaşkınlık eklendi. Kocaman gözlerle bakarken biraz daha geriledim. Kimdi bu adam nereden tanıyordu beni?
Yukardan aşağıya şöyle bir bakıp,
" Kimsiniz?" Dedim.
Nereden tanıyorsun beni?"
" İzin verin kendimi tanıtayım."
Derken saygılı görünmeye çalışsada sesinde alaycı bir ton vardı.
" İsmim Alpay Denizer."
Tanımıyordum.
" Siz beni tanımıyor olabilirsiniz ama kocanız Demir Demirkaya beni gayet iyi tanır."
" Kocam? Mı?
Demir mi? "
Ne oluyordu? Tanımadığım ve zoraki bir kibarlık gösteren bu adam Demir ile olan sahte evliliğimizi nereden biliyordu?
" Ada Hanım.
Sizden ricam zorluk çıkarmadan bizimle gelmeniz."
Rica mı? Bizimle..?
Duyduğum kelimeler ile kendi etrafımda bir tur döndüm. Arkamda iki kişi daha vardı. Yeniden önüme dönerken bir an sendelediğimi farketsemde umursamadan adama çevirdim gözlerimi.
" Sizi tanımıyorum.
Kimsiniz bilmiyorum.
Demir ile de evli değilim."
Ellerini ceplerine sokup başını öne eğerek kıs kıs güldükten sonra başını kaldırıp yüzüme baktı.
" Bakın Ada hanım. Zaten isteseniz de istemezseniz de benimle geleceksiniz. En azından canınız yanmasın."
Karşımdaki adam konuşmaya devam ederken görüşüm bulanmaya, başım dönmeye, dilim uyuşmaya başladı. Elimi yana açıp destek alacak bir yer ararken tekrar sendeledim. Ne oluyordu böyle?
Elleri ceplerinde biraz daha öne gelirken ben korkmaya başlayarak biraz daha geriledim.
" Başın dönüyor değil mi?"
Öne doğru esnedi.
" Yardım istemeye çalışma konuşamazsın. Ve birazdan bayılacak, kontrolsüz bir şekilde olduğun yere düşeceksin."
Şaşkın ve anlamaz şekilde baktım karşımdaki bulanık görünen yüze.
Biliyordu.. O muydu sebep?
" Nereden biliyor diye düşünüyorsun."
Derken pis gülüşünü gördüm bu kez.
" İçtiğin kahvede ilaç vardı."
Kısık sesi ile şaşkınlığım iyice artarken arkamdaki adama hitaben,
" Hanım efendinin düşmesine izin verme.
Canı yanmasın..."
Dedi alayla. Sonra sert şekilde.
" Yani şimdilik."
Dediğini duyduğumda film koptu bende. Gücü kesilen bacaklarım ve kararan gözlerimle geriye doğru düştü bedenim. Sonra hissettiğim kollar ve duyduğum o son cümle.
" Demir ölecek. Ve onu bana sen getireceksin Ada Demirkaya."
*****
DEMİR
Bu sabah da uyanır uyanmaz ilk iş telefonumdaki uygulamaya baktım. Geçtiğimiz on gün boyunca Ada'yı izlemeye devam etmiş, bunu bazen dışarda bizzat görerek, bazende sadece takip uygulaması üzerinden yapıyordum.
Şu anda da Ada'nın kaldığı diğer evimde görünüyordu konum. Eminim mışıl mışıl uyuyordu.
Yerimden kalkıp yatağın kenarına oturdum. Dizlerimi dirseklerime dayayıp bir elim alnımda diğer elimde telefon düşündüm.
Böyle olmayacak! Dedim.
Yanımdan giderken uzaktan görmeye bile razıyken şimdi uzaktan görmek yetmiyordu bana. Yokluğu, uzakta oluşu ona olan sevgimi, arzumu daha da körüklemiş artan özlemim dayanılmaz bir hâl almıştı.
Oturduğum yerde dakikalarca düşündüm, düşündüm... Sonunda kararımı verdim.
Yeniden karşısına geçip onunla konuşacak, sensizlik canımı yakıyor artık. Bana, bize bir sanş ver diyecektim. Pişman olmayacaksın diyecektim.
Telefonu yatağa bırakıp yerimden kalkarak banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp kurulayarak çıktım. Üzerimdeki eşofman takımını çıkarıp dolabımın önüne geçecek kapakları açtım. Beyaz bir gömlek siyah bir takım elbise alıp giyindim.
Saçlarımı ellerimle düzeltip yatağın üzerinden telefonumu komodinden cüzdanımı alıp odadan çıktım. Kahvaltı için yemek odasına yürürken merdivenlerden inen babaannemle karşılaştım.
Günlerdir olduğu gibi yine yüzü asıldı. Bana olan kızgınlığını göstermekten hiç çekinmiyordu. Arkasını dönüp önden yürümeye devam ederken seslendim.
" Hâlâ mı?"
Geriye doğru sinirli bir bakış attı ve tekrar önüne döndü. Günlerdir konuşmuyordu benimle. Hızlanıp kolundan tuttum.
" Yapma babaanne. İyice abarttın."
Kolunu elimden yavaşça çekip gözlerime dikti gözlerini. İşin aslını bilse ne yapardı acaba.
"Gelunumi geturene kadar senunla konuşmairum ben uşak!
Git yedugun fişkıyı affettur. Geru getur kizimi!"
Hırsla çekti kolunu. Ne ara bu kadar benimsemişti Ada'yı hiç anlamazken,
" Keşke o kadar kolay olsa."
Dedim. Sinirli ikinci bakışıyla anladım içimden sanarken dışımdan konuştuğumu.
Anlaşılan kahvaltı masasında da bana rahat vermeyecekti. Arkamı dönüp dış kapıya doğru yürürken kapıdan dayım girdi. Bir bana bir de yana doğru esneyip arkama baktı.
" Imm. Sabah azarunu yemiş işe gideisun haa! "
" Alay etme dayı.
Vicdan azabı gibi çöktü babaannem. Olan biteni bilmiyor ama iyi giydiriyor. "
Gözlerini üzerimde gezdirdi.
" Senun bu hâlin babaanne kalayu değiul uşak... Sende başka bir hâl vardur. De hele bağa, ne oldi bakayum. Yoksa gerçektan mi vuruldun kiza."
O kadar mı belliydi.
" Nasıl hissettuğunu bileyirum uşak. Kizi daha fazla yanunda tutmak isterken elinden kaçurdun şimdi da yanaisun! "
" Salaklığımı hatırlatma dayı."
" Hatırlatairum. Ki. Bir daha yapmayasun. "
" Bugün gidip konuşacağım."
"Bugün bir yere gitmiyorsun Demir."
Arkamdan gelen sesin sahibi Yalçın'a döndüm.
" Bizi mi dinliyordun? "
" Kimseyi dinlediğim yok. İşini hatırlatıyorum. Bugün Trabzon'a gidiyoruz. Bizzat sen ayarladın bugünkü görüşmeleri. Evi terk eden karının yüzünden önceden ayarlanmış bir toplantıyı erteleyemeyiz."
Diyerek yanımdan geçip gitti. Sinirle baktım arkasından. Yemin ederim şuan ki halimden keyif duyuyordu.
Ve haklıydı. Önceden ayarlanmış bir toplantı vardı. Önce şirkete sonrada Trabzon'a gidecektik.
Elimi cebime sokup telefonumu çıkardım. Uygulama üzerindeki konuma baktım. Ada hâlâ evdeydi.
" En geç akşam..." Dedim.
" En geç akşam yeşillerini yeniden ve yakından göreceğim Ada."
Başımı kaldırdığım da sırıtarak bakan dayımı gördüm.
" Neh! "
" Hiç uşak.
Gençlugumi haturladum."
" Şimdi acelem var dayı.
Bu dalgalarunun hesabunu sonra soracağum."
" He uşak he!"
Dayımı içerde bırakıp hızla çıktım evden. Beni bekleyen Ziya'ya bakıp arabaya işareti verdim. Abim çoktan gitmişti zira.
Önden ben arkadan Ziya bindik arabaya.
" Ziya olabildiğince hızlı gidelim. Başka işerimde var! "
Ziya gaz pedalına asılırken ben kafamda planlar yapmaya başlamıştım.
*****
Şirkete geldiğimde saat dokuz buçuk olmuştu. Önce ofisime geçip halletmem gereken işleri hallettim. Ardından incelenecek dosyaları ve hesap defterlerinin başına geçtim. Büyük ortak olduğumdan beri bütün kayıtlar iki defter hâlinde tutuluyordu. Böylece gözden bir şey kaçmasını engelliyordum. Her ne kadar abim bu durumdan hoşnut olmasada ben memnundum.
Defterler, gelir gider dağılımı, hesap kitap derken öğlene kadar oturduğum yerden kalkamadım. Sonunda işleri bitirdiğim de öğlen olmuştu. Geriye yaslanıp başımı arkaya attarken uygulamaya bakmadığımı farkettim.
Hemen telefonumu çıkarıp ekrana baktığımda hâlâ aynı noktada ki konumu gördüm. Parmağımı üzerine koyarak gülümsedim.
" Bugünü de evde geçireceksin galiba."
" Sırıtman bittuyse yemeğa gidelum."
Hızla başımı kaldırdığım da karşımdaki dayımı gördüm yine.
" Dayı. Sen ne zaman geldin?"
" Sen sırıtmaya başlarken girdum içeru. Kapiyi duymadun nedensa."
" Dayıı! "
Dedim telefonunu cebime koyarken.
" Kaçta gidecesunuz Tirabzon'a'
" Bir saat sonra."
Dedim koltuktan kalkarak.
" Once yeneğunu ye. Sabahta bir şey yemedun."
" Babaannem mi yolladı yoksa seni?
Uşağum sabah bir şey yemedan gitti, git da aç kalmaduğundan emin ol. Mu dedu."
Dedim gülümseyerek.
" Hayur. Aksina.
Yedugu fişkı uzun süra tok tutar oni dedu. Anlayacağun sağa acuduğu falan yok."
" Yürü dayı ya.
Gidelim de yemek yiyelim."
*****
Dayım ile birlikte dışarı çıkıp öğle yemeği yedikten sonra geri gelip Yalçın ile birlikte kendi özel minibüsümüzle birlikte yola çıktık. Bir saat süren yolu elimdeki dosyaları inceleyerek geçirdim. Buluşup konuşacağımız kişilerle ortaklık kurup kum işini büyütmeyi istiyorduk. Yani ben istiyordum. Yalçın gereksiz bir hamle bundan fazla kazanç getirmez fikrindeydi.
*****
Trabzon'a geldiğimizde balık restoranında buluşup yemek yiyerek karşılıklı görüştüğümüz iş adamları ile konuşup kağıt üzerinde anlaşmaya varmak bütün günümüzü aldı. Ama olmuştu. Yeni hir ortaklık kurmuştuk.
&
Dönüşe geçtiğimizde akşam oluyordu. İş anlaşmasının verdiği rahatlamadan sonra Ada'yı ve onunla nasıl konuşacağımı düşünmeye başladım. Ardında telefonumu çıkarıp takip uygulamasını açıp Ada'nın nerede olduğunu baktım. Ama konum görünmüyordu.
Hızla yerimde doğrulup ekranı kurcalamaya başladım. Neden görünmüyordu. Vericimi bozulmuştu, uygulamada mı sorun vardı. Saatime baktım. Beş buçuğa geliyordu. Ada bu saatte evde oluyordu genelde. Konumun şuan evi göstermesi gerekiyordu ama hiç bir yeri göstermiyordu. Yanımdaki dayımla göz göze geldik. O da anlamıştı birşeylerin ters gittiğini.
" Ne oldu? "
Sorunun sahibi Yalçındı. Ne sanane diyebildim. Ne anlatabildim. Sadece elimdeki telefona bakıyordum. Birden konum göründü ekranda. İlçe merkezinden uzakta olan AVM önündeydi. Biraz olsun rahatlayacaken yeniden kayboldu. Birşey vardı. Ters birşey... Sonra yeniden göründü. Bu kez hareket etmeye başladı. İlçe merkezine doğru ilerliyordu ve hızlıydı. Sanırım taksiye bindi diye düşünürken bir mesaj geldi. Üst perdenden baktığım mesajla donup kaldım.
Ada...
Ada'ydı. Kolları arkadan bağlı. Ağzında bir bant hareketsiz yattığı koltuk bir arabanın içiydi.
Bir mesaj daha geldi. Hemen açtım.
Seni bekliyorum Demir Demirkaya. Yanımda Azrail ile birlikte.
Alpay Denizer.
**************************
Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |