
" Sen uyurken arabadakileri içeriye aldım o yüzden açık. Hadi oyalanmada gir."
Kapıdan içeriye adım attığımda ağzım açık bakakaldım.

" Bu neee? "
" Nasıl beğendin mi? "
" Beğenmek ne kelime burası, çok... Çok güzel bir yer. "
" Hadi gir."
Beni içeriye çekip kapıyı örterken benim gözler hâlen evin içini turluyordu. Alt kısım salon, Amerikan mutfak, banyo iken ahdap merdivenlerle çıkılan üst kat yatak odası olarak tasarlanmıştı. Ve evin bir duvarı cam, dışarıda manzara gece gündüz gözler önündeydi. Şahane bir ev. Dedim kendi kendime.
"Sen otur birazdan ısınırız."
Oturmak yerine kollarımı kendime dolayıp evi incelemeye devam ederken o da ünitenin sol tarafında hazır bekleyen şöminenin yanına gitti. Bir dizi üzerine çöküp odunları tutuşturdu.

Nihayet alevler kuru odunları ve aralarında gördüğüm kuru kozalakları yakmaya başladığında gelen çıtır çıtır sesler çok hoşuma gitmişti. Alevler artınca şöminenin sol tarafında üst üste duran kütüklerden ikisini şömineye yerleştirdi. İçerisi iyice ısınmaya başladığında şömine önündeki berjere geçtik. Ellerimi ateşe doğru uzattım. Demirde ayakta olduğu hâlde ellerini şömineye doğru uzattı.
" Evin gerçekten çok güzelmiş. Ama bu cam fazla değil mi? Yani içerisi tamamen görünüyordur. "
" Merak etme. Kimse bizi görmüyor. Çünkü, birincisi en yakın ev ile aramızda en az iki üç kilometre var. İkincisi bu camlar renkli. İçerden dışarıyı görebiliriz ama dışardan içeri asla görünmez. Onuda beğenmezsen perdeleri kapatırız."
Birşey diyemedim tabi. Biraz ısındıktan sonra üzerindeki kabanı çıkararak koluna takıp merdivenlere yöneldi. Ben rahat birşeyler giyip geliyorum. İstersen sende üzerini değiştir."
" Gerek yok. Ben gayet rahatım. Kabanı çıkarsam yeter. "
Demir üst kata çıkarken ben ellerimi tekrar şömineye uzatıp ısı depolamaya devam ettim.
5 dakika kadar sonra üzerinde gri bir kot ve beyaz boğazlı bir kazakla geri döndü. Ne yalan söyleyeyim yakışmışta hani.
Basamakları bitirip mutfak bölümüne doğru giderken arkasından izledim. Getirdiğimiz poşetleri bir bir boşaltmaya, dolaba ve mutfağa yerleştirmeye başladı.
Öylece oturacak değildim tabii ki. Yerimden kalkıp mutfak bölümüne ilerledim. Poşetteki gıdaları tek elimle alıp tezgahın üzerine bıraktım. O da oradan alıp yerlerine kaldırdı.
" Acıktın mı? Birşeyler hazırlayabilirim."
" Acıkmak?
Daha yediklerimi sindiremedim ben."
" O zaman çay yapayım.
Yanınada atıştırmalıklardan koyarız."
" O, olur işte. Demir...
Çayı şömine önünde içsek olur mu?"
" Neden olmasın."
" Hayatımda ilk kez şömineli bir evde kalıyorum. Tadını çıkartayım bari. "
Dedim gülümseyerek ve görgüsüzce.
Yanıma gelip yüzümü avuçları arasına aldı. Gözleri gözlerimde,
" Bütün dileklerini, bütün isteklerini yerine getiririm Ada. Sen yeter ki hep benimle ol."
Derken ellerinin üzerine koydum ellerimi. Ne diyeceğimi bilemediğim için sadece avucuna doğru yatırdım başımı. Ve gözlerimi kapatıp sıcak avucunu hissettim.
Sonra da daha fazla oyalanmamak için yeniden gözlerimi açıp geriledim.
" O zaman sen çayı koy ben atıştırmalıkları çıkarayım."
Diyerek tezgaha doğru geçtim.
*****
Yarım saatin sonunda şömine karşısındaki berjerlerde oturuyorduk. İki berjer arasında ki sehba üzerinde de çaylarımız ve atıştırmalıklar vardı. Elimde sıcak çay kupası gözlerimi yanan ateşe çevirdim. Bu sabah ne haldeydim... Akşam ne haldeyim.
" Hayat gerçekten garip. İnsan hiç ummayacağı şeylere bile alışabiliyor. Yada yaşadıklarını unutabiliyor. "
" Neden öyle söyledin?"
Gözlerim anında Demir'e çevrildi. Sesli mi konuşmuştum. Gözleri hâlâ bende tekrar sordu.
" Neden öyle dedin?"
Kendi kendime güldüm.
" Bunu gerçekten soruyor olamazsın. iki aydır başıma gelmeyen kalmadı. Ama ben bugün burada şömine karşısında keyifle çay içebiliyorum.
Sizin gibi olmaya başladım. Ne olanları ne ölenleri aklıma getirmiyorum."
" Bizim gibi olma Ada.
Benim gibi olma."
" Madem konusu açıldı.
Hadi bana kendini anlat."
Gözleri beni buldu.
" Ne?
Zaten bu yüzden gelmedik mi buraya? Bir birimizi daha iyi tanımaya."
Elindeki bardağı aramızdaki sehba üzerine bıraktı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Elimdeki Çay kupasını alıp kendi kupasının yanına koydu..
Ellerimden tutup ayağa kaldırmasıyla aynı anda kucağında buldum kendimi. Ne oluyor demeye kalmadan kolluğa kucağında benimle geri oturdu.
İnanamadım. Nasıl yapmıştı bunu. Kendimi çocuk gibi hissetmiştim. Hiçbir şey olmamış gibi,
" Anlatacak fazla bir şeyim yok aslında. Adım Demir Demirkaya. 25 yaşındayım, uzun boyluyum, güçlüyüm, yakışıklıyım, zekiyim."
" Çok da mütevazi."
" Evet bir de o var." dedi alay edercesine.
" Titiz, düzenli biriyim.
Yemek ayırdetmem. Ama Karadeniz işlerini daha çok severim. Mesela kuymak."
Aniden beni kendine çevirdi.
" Yapmayı biliyor musun?"
Diye sordu.
" Ne tabi ki hayır. Sadece adını duymuştum. Ne gördüm ne yedim."
" Neyse öğretirim ben sana."
" Eminim ellerin lezzet katar yaparken."
" Ne!? "
Beni duymazdan gelip devam etti.
" En sevdiğim renk önce siyah sonra da mor dur. Bu renkleri senin üstünde görmeyi çok isterim."
" Ne?
Ne anlatıyorsun sen?"
" Dur lafımı kesmede bitireyim."
Ben bir kere daha ne? Derken devam etti.
" Ailemi gördün. Az çokta tanıdın. Annem evdeyken her işi tek başına çekip çeviren bir kadın vardı evde. Bir anne bir eş vardı. Annem öldükten sonra babam ve Yalçın ile yaşamaya başladım. Üç tane erkek... Bir adam edemeyen erkek... Sadece bir hafta idare edebildik. Yeme içme bir şekilde hallolsada temizlik düzen bakım sıfır. Dünyada ki bütün erkekleri bir araya koysalar bir anne etmiyor. Bunu her gece yatağımda gizli gizli ağlarken daha iyi anladım."
Yüzünde kırık bir gülümseme peydah oldu.
" Sonraaa...
Sonra baktı olmuyor babaannem geldi. Babama bu evi aldırdı. Ardından dayım ile bize gelip yerleştiler. Mutfağa iki kadın eve iki kadın buldu. Babaannem evin yeniden düzene girmesini sağladı. Hakkını ödeyemeyiz. Babam...
Babam hep çalışıyordu. Gece gündüz... Ama annemden sonra eve gelmez oldu. Babaannem defalarca etme eyleme oğlum kendine gel desede,
Sevdiğim kadın olmayınca o evde boğuluyorum anne.
Diyerek gelmiyordu. Çalışmazsa delirirdi heralde babam. Yalçın büyük olduğu ve onu daha çok sevdiği için çoğu zaman babamın yanında o oluyordu. Babam, her işi içinde öğrenmelisin. Diyip yanında götürerek yıllarca şirkette ve yanında çalıştırdı ve herşeyi Yalçın'a bizzat öğretti. Ben ise hep bir kenarda okul ve ev arasında gidip geliyordum. Annem ölmüştü babam ise Yalçın ve işiyle meşguldü. Aslında hem annesiz hem babasızmışım bende. Ne zaman babamın yanında kalmak onunla vakit geçirmek, iş öğrenmek istesem Yalçın yardıma geliyordu babama.
Birimiz bari okusun. Sen oku üniversite kazan. Diyordu. Tabi babamda hemen tasdikliyordu. Böylece geri planda bıraktılar beni.
Sonra....
Sonra Yalçın da gelmez oldu eve. Çay işi var. Fındık işi var. Kum işi var. Gemilerin bakım onarımı var. Derdi. Hep bir bahanesi vardı yani"
" İş varmıydı yokmuydu."
" Varsa da vardı, yoksa da vardı.
O zamanlar başlamış meğer saman altından su yürütmeye. Neyse işte. Aradan uzuun bir zaman geçti.
Bir akşam babam eve gelir gelmez bir telefon aldı. Sonra limana gideceğini söyledi. Gemilerden birinde bir sıkıntı varmış. Su alıyormuş gövde. Yani babam öyle söyledi. Babama yalnız gitme bende geleyim dedim. Önce mırın kırın etti. Yalçın Bey ilk defa, inat etme baba. Gelsin işte. O da birşeyler öğrenmeye başlasın dedi. Hem şaşırdım hem de hoşuma gitti böyle konuşması.
Babam da, eh gel bari. Diyince hemen hazırlanıp babamla birlikte çıktım. "
Gözlerini dışarda yağan kara çevirdi.
" Hava aynı böyleydi. Kar kış... Babamın adamı Veysel kullanıyordu aracı."
Gözleri bu kız yanan şömine'ye çevrildi.
" Limana doğru yola çıktık. Babam bana dönüp abine teşekkür etmelisin. Dedi.
Neden dedim.
Seni getirmezdim dedi.
Üzüldüm... Hemde çok. Evlat ayrımı yapıyor oluşu canımı sıkmıştı. Yıllarca bütün zamanını Yalçın ile geçirmişti zaten. Ne olurdu birazda bana zaman ayırsaydı. Benide biraz sevseydi. Diye hayıflandım. Yinede birşey demedim. Sadece kendime kızdım. Bir daha babamla hiç bir şey yapmam dedim."
Ben söylediği her cümleyi can kulağı ile dinliyorken, o şöminenin içinde yanan ateşi izliyordu hâlâ dalgın. Yumruğunu nasıl sıktığı dikkatimi çektiğinde devam etti.
" Babamı o gece son kez göreceğimi bilseydim..."
Dedi ama devamını getiremedi.
" Sonra o kaza oldu. Nasıl olduğunu bile anlayamadığımız kaza... Babam ve Veysel o gece arabanın içinde can verdiler. Sonradan öğrendim. Sarhoş bir sürücünün kullandığı hafriyat kamyonu bizim aracı altına alıp sürükleyerek istinat duvarına çarpmış. Hurdaya dönen aracın içinden sadece ben sağ çıkmışım. Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Başımda bir sargı, boynumda bir boyunluk, sol kol kırık. Dahası bacaklarım benim değildi sanki. Aracın içinde sıkışınca sinirler zarar görmüş. Babamın cenazesine katılmak kenarda dursun, ayağa bile kalkamıyordum.."
Bunu söylerken sesi çatalladı.
" Sonrasında günlerce sürecek tedavi süreci başladı. Hastane odasında geçen günlerde refakatçi olarak en çok gelen ve yanımda kalan kişi dayımdı. Zaten diğer kişi de babaannemdi. Yalçın Bey işlerinden fırsat bulupta gelememişti çünkü. Ama ilginçtir evlenmeye vakit bulmuştu. Ayağa kalkamadığım ve yürüyemediğim için uzun süre hastanede kalıp tedavi görüyordum.
Bu süre içinde telefonuma değişik numaralardan mesajlar gelmeye başladı. Olan kazada Yalçın'ın da parmağı var tarzı mesajlar...
Planı sen bozdun. Seninde ölmeni istiyordu. Diyen mesajlar. Düşündüm... Çok düşündüm. Delilim yoktu ama doğru olabilirdi. Yüzüme bakmayan Yalçın beni babamla yollamıştı.
Herşeye şahit olan dayım o günden sonra benimle oldu."
" Peki hiç mi araştırmadınız? Geminin su alması doğru mu? Gerçekten babanı oraya çağırmışlar mı?"
İşaret parmağı ile burnuma dokunurken gülümseyerek baktı yüzüme.
" Tabiki araştırdık. Doğruydu. Geminin su almasıda, babamın çağırılmasında doğruydu. Ama Yalçın bu işin hangi köşesindeydi onu bilmiyorum. Hani küçücük bir delilim olsa yakasına yapışacaktım ama yoktu. Bu yüzden bir yandan tedavi olurken bir yandanda planlar yaptım. Büyük planlar. Önce dayımla bir olup şirket çalışanları ve adamların arasında sadık adamlar buldum önce. Her gün haberler aldım olan biten herşeyden. Yalçın tuvalete gitse haberim oluyordu. Ama bir kere olsun hata yapmadı. Bana o fırsatı vermedi.
Sonunda uzun bir tedaviden sonra eve döndüm. Ama yürüyemeyen, sakat, psikolojisi bozuk, bunalıma girmiş bir Demir olarak. Yani onlar beni öyle görüyordu. Aylarca bu şekilde geri planda kaldım. Oysa herkesten öndeydim.
Son olarakta Alpay Denizer hikayesi girdi araya. Yalçın babamın alın teriyle kazandığı herşeyi kolayca gözden çıkmaya başlayınca oynadığım oyunu bozma zamanı gelmişti. O gece Denizer ve Yalçın buluşmasını sabote ettim. Ama beni vuran haini farkedemedim. Sonrada sen girdin hayatıma. Yediğim o kurşuna minnet duymalıyım aslında."
" Saçmalama!
Kurşuna minnet mi duyulur."
" Duyulur.
Seninle tanıştırdıysa duyulur."
Bana bakan mavilerinde yansıyan şömine ateşi değildi. Bambaşka bir ateş vardı şuan o suların üzerinde.
Şu anki bakışları hiç normal değildi. Bu yüzden hemen kucağından içip. Ellerimi arkama alarak şömineye doğru gerilerken,
" Sanırım sıra bende."
Dedim. Önce ıhıımm! Diyerek boğazını temizledi ve eliyle işaret verdi. Başla dercesine.
Biraz daha yaklaştım şömineye.
" Benim hikayem senin ki kadar aksiyonlu değil. Aksine sıkıcı.
" Adım Ada Öztürk. Zaten biliyorsun. Yaşım yirmi dokuz. Bunu da biliyorsun. "
Yaşımı tekrar hatırlattığım için gözlerini devirdi tabi.
Tesadüfe bak ki mor en sevdiğim renk. Yemek ayırt etmem ama Egeliler gibi sebze yâda ot yemekleri yemem. Açlıktan ölecek haldeysem belki. Belki de gerçekten İzmir'li değilimdir. Kuymak diye de ölmem. Onu da söyleyeyim."
" Yediğinde seveceksin bence."
" Sanmıyorum.
Neyse. En sevdiğim şey bir tatlı. Cevizli baklava. Bak şimdi aklıma geldi. Belkide Antepli birinin çocuğuyum. Veee...
Annesi tarafından terk edilen bir bebek olarak bulunan, devlet korumasına alınan, yıllarını yetimhanede ve yurtlar da geçirerek okuyan. 18 yaşımdan sonra hem çalışıp hem okumak zorunda kalan bu yüzden sınıfta kalan, ne okullarda ne özel hayatında doğru düzgün arkadaşı olmayan biriyim. Pelin hariç. Onunla iyi arkadaşız. Erkek arkadaş kısmına girmiyorum bile."
Mavileri üzerimde olduğu hâlde oturduğu yerden kalkıp ellerini ceplerine soktu. Ağır iki adımda yanıma geldi. Ben aşağıdan o yukarıdan bakıyorduk birbirimize.
" Yani kaderindeki tek erkek benmişim."
Galiba öyleydi. De. İlerde ya sorun olursa kısmına takılmaktan alıkoyamıyordum kendimi.
Ölümcül bir yavaşlıkta üzerime doğru eğilirken nefesimin hızlanmasına ve körük gibi inip kalkan göğüs kafesime engel olamıyordum. İyice yaklaşmaya başladığında iki elimi birden kaldırıp göğsü üzerine dayayınca durdu.
" De-Demir..."
" Hmm..."
Dedi buğulu bir ses tonuyla ve gözleri sırayla gözlerimde gezerken. Şuan transa girmiş gibi sadece bakıyordum.
" Ya ne diyecektim ben.."
Ellerimi yavaşça tutup aşağıya doğru indirirken,
" Bilmemm.." Dedi.
" Ne diyecektin?"
" Şey diyecektim.
Bu yaş meselesi. "
Bir anda kaşları çatıldı.
" Ya ilerde..."
Bir anda beni kendine çekti. Sol elini enseme dayayarak sağ kolunu belime dolarken dudaklarıma yapıştı. Gözlerim kocaman olmuş kalırken öyle hırslı öpüyordu ki. Hem canımı yakıyor hem haz veriyordu. Sonunda kapanan gözlerimle karşılık verirken buldum kendimi yeniden.
Bir süre sonra geri çekilip alnını alnıma dayadı. Nefes nefeseydik.
" Şimdi nasılsam elli yıl geçsede böyle seveceğim ve böyle öpeceğim seni."
Ardından kulağıma doğru yaklaşıp fısıldayarak konuştu.
" Ada." Dedi derin bir nefes çekip yutkunarak. Nefesi tenimi yalayıp geçerken tüylerim diken diken oldu.
" Bir daha yaş konusuna dönersen seni çok fena yaparım. Öyle ki Demir diye inlersin."
Şimdi bile inleyecek hâle gelmiştim. Birden geri çekilip sehba üzerindeki soğumuş olan çayı tepesine dikti. Ardından biraz hava alsam iyi olacak diyerek kapıya yöneldi. Ben ne oluyor anlamaya çalışırken çıkıp gitti.
Ne oldu şimdi. Derken boğazım gıcıklayınca sehba üzerindeki çayımı alıp tepeme diktim Demir gibi.
Kendimi koltuğa bırakıp ayaklarımı yukarıya dizlerimi kendime çektim. Kapıya doğru bir bakış attım. Yoktu. Bir sürede gelecek gibi durmuyordu. Belki de sigara içiyordu. Sahi Demir sigara içiyor muydu? Hiç görmemiştim. Ama dayısı içiyordu. Hemde evdeki herkesin yerini tutacak kadar.
Yok ya! Dedim. İçiyor olsa az önce söylerdi. Şöminenin içindeki ateşi izlerken gereksiz şekilde düşünmeye devam ettim. Sonunda sıcağın da etkisiyle üzerime çöken ağırlık yüzünden kapanan gözlerime izin verdim.
*****
DEMİR
Ada'nın yanından hızla uzaklaşıp kendimi dışardaki soğuğa attım. Sakinleşmem gerekiyordu ve aklıma başka bir şey gelmemişti.
Ada'nın teni, kokusu, dudaklarının sıcaklığı... Bir erkeği kolaylıkla delirtebilirdi. Kendime yasladığım narin bedeninin yanı sıra öperken aldığım haz... Allah'ım. Damarlarımda akan kan alev alev olmuştu. Onu o kadar arzu etmemiştim ki korktum. Ona zarar vermekten, korkutmaktan benden uzaklaşmasından Korktum. Beni bu yüzden mi buraya getirdin dese ne derdim?
Soğuk havadan derin bir nefes çektim ciğerlerime.
Sakin ol Demir.
Dedim kendi kendime.
Delirme. O zaman da gelecek. Karın olduğunda doya doya öpecek seveceksin. Teninin kokusuyla uyuyacak aynı kokuyla uyanacaksın. Başımı gökyüzüne çevirdim. Evin dış lambasının ışığında geçen kar tanelerini izledim bir süre. Sonunda soğuk havanın yardımıyla kendime gelip içeriye girdim.
Ada şöminenin karşısındaki berjerde uyuya kalmıştı. Kapıyı kapatıp sessiz adımlarla berjere doğru yürüdüm. Yanına gelip önünde durdum. Yorucu bir günün ardından sızıp kalmıştı.
Bir elimi saçlarıma geçirerek, Acele mi ettim acaba dedim. Yarın mı gelseydik. Daha dün olanların yorgunluğu çıkmamıştı bedeninden. Ama yapacak birşey yoktu.
İyi bir uyku ve güzel bir kahvaltı seni kendine getirir.
Bir dizimin üzerine bıraktım kendimi. Yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına alarak güzel yüzünü izledim. Güzeldi... Çok güzeldi hemde... Bir süre daha izlemekten alıkoyamadım kendimi.
Sonunda ayağa kalkıp yarasına dikkat ederek yavaşça kucağıma aldım. Merdivenlerden yukarı çıkarıp büyük yatağın üzerine bıraktım yine yavaşça. Sonra çizmelerini çıkardım. Bu süre içinde hiç uyanmadan uyumaya devam etti. Üst kattaki dolaptan kalın yorgan ve kalın battaniye getirip üzerine örttüm güzelce. Ardından yatağın kenarına oturup izlemeye başladım dünya üzerindeki bütün manzaraları kıskandıracak olan manzaramı.
Bir süre sonra kalkıp alt kata indim. Kendime büyük kupa ile bir kahve hazırlayıp şöminenin yanına geldim. Yanmaya devam eden ateşin içine iki kütük daha ekledim. Kahvemi elime alıp berjere oturdum. Bir yandan kahvemi içerken bir yandan gelecek bir kaç gün içinde yapmak istediğim şeyleri düşünmeye başladım. Aklımda büyük şeyler vardı. Güzel şeyler...
***********************
Evet canlar bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın. 🤗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |