
Selââm canlar. Yeni bölüme hoşgeldiniz. Oylar ve yorumlar itina ile alınır 🤗
🌊🌊🌊
İyi tanıyordu bu sesi Ada. Hastanın kalp atışları zayıflamıştı ya da durmuştu. Bu alarm doktoru çağırıyordu. Hasta ölüyor müdahale edin diyordu. Koridordan koşarak geçen doktor ve hemşireyi görürken sol yanında bir ağrı hissetti. Arkasına dönüp baktığında odaya giren doktoru ve dışarda duvarı yumruklayan İlyas'ı gördü. Birden,
" Demiir!" diye bağırdı İlyas hâlâ duvarı yumrukluyordu. Sanki duvara indirdiği yumruklar Demir'in kalbine iniyordu.
" Yapma koçum, yapma!
Benude oldurme!"
Ada'nın eli kalbinin üzerine giderken İlyas, Ümit ve adamlar camdan içeriyi Ada ise bulunduğu sandalyeden onları izliyordu. Bir süre sadece izledi kız. İçerdeki adamın durumunun ne olduğunu merak ediuordu. Doktor çıktığında ne diyecekti?
Az sonra doktor göründü kapıda. İlyas anında yanına gelip koluna yapıştı. Can havliyle ve yüksek sesle bağırdı.
" Konuş doktor! Nasıl! "
" Atlattı." Dedi doktor.
" Şuan daha iyi."
Rahatlayan İlyas'ın dizleri titredi ilk defa, arkasındaki duvara yasladı bedenini ve doktorun kolundan çektiği ellerini ayakta durabilmek için.
" Abi!" Dedi Ziya kolundan tutarak destek olurken. Yoksa düşecek gibiydi hâli.
Olanları izleyen Ada kendisine bakan İlyas ile göz göze gelince Pelin'in koluna dokunarak başını önüne çevirirken,
" Gidelim." Dedi.
İki arada kalmış hisseden Pelin birazda kararsız tekerlekli sandalyeyi asansöre çevirdi ve sürmeye devam etti.
*****
ADA
Odama gelene kadar kafamın içinde bir kaos, yaşadığım olay dahil, sadece yetimhane yıllarım ve okul yıllarımdan oluşan kısıtlı hayatımdaki bütün anılarım bir anda harekete geçmiş zihminin duvarlarını zorluyordu düşünceler ve görüntüler.
Giren ağrı yüzünden başımı ellerimin arasına alırken iki yandan bastırıp çektiğim ağrıyı durdurmaya çalışarak inledim. Ağrı kesilmek bir yana daha da artıyordu. Yatağın yanına geldiğimizde Pelin yanı başıma bir dizi üzerine çöktü.
" Ada, iyi misin? Neyin var?"
" Başımda korkunç bir ağrı var Pelin."
" Gel yatağına geç önce."
Ayağa kalkıp yardım etti. Sandalyeden inip yatağın ucuna oturarak derin bir nefes çektim ciğerlerime. Ağır bir yorgunluk hissediyordum hem ruhumda hem bedenimde.
" Ben hemen birini çağırayım. Ağrı kesici versinler."
Ben ellerim başımda hâlâ ağrı ile cebelleşirken Pelin odadan çıkıp kapıyı çekti. Bu ağrı bir an önce kesilmezse kafatasım çatlayacak gibi hissediyordum.
&
Aradan kısa bir süre geçti. Hâlâ bir hemşire gelsin ağrı kesici getirsin diye beklerken bir anda odanın kapısı hızla açılıp arkaya çarpınca korkuyla sıçrayarak ayağa fırladım. Öfkeli girişin sahibi İlyas denen adamdı ve şuan burnundan soluyordu.
" Ne yaptığını sanıyorsun sen? Delirdin mi? "
Dedim elim kalbimin üzerinde.
" Senun yüzunden oğlum ölumun kıyisinda yürüyor."
İşaret parmağı kapıda yeniden bağırdı.
" Demir! Kocan! Az önce ölumdan döndu!
Ama sen...
Dönup bakmadun bile!"
" Sana söyledim. Ne seni ne o adamı tanıyorum."
" Sana neler olduğunu anlattumya! Kısmi hafuza kaybu yaşiyorsun! Dedimya! Nedan inanamıyorsun bağa! " Dedi daha da öfkeli.
" Söylediklerine inanacağımı nereden çıkardın."
" Bağa bak! "
İnanmıyordum... Ne bu adama ne söylediklerine kesinlikle inanmıyordum. Çünkü her zaman ve en çok kendime inanıyordum. Geçmişte yaşadıklarım, benimle edilen alaylar erkeklerden uzak duruşum... Bazı geceler hepsine beddua ederek ağlayışlarım. Sonra hayatım boyunca evlenmeyeceğim diyişim. Sırf bu niyetle parmağıma sahte bir yüzük takarak buraya gelişim... Bu kadar şey yaşamışken nasıl inanırdım sen bu adamla evlisin lafına.
" Evlenduğun içun pişmanum diyorsan sırf bu yuzden oyun oynuyorsan açukca soyle! Sonrada çek git. Ben artuk aynu şeyleru duymaktan biktum! Ula sen nasul birisun. Hiç tanımayan biri bile gelir bakar ne oluyor diye."
İlyas'ın boş boş izlediğim öfkeli yüzünde alaylı bir ifade oluşurken gözlerinde alaycı bir bakış belirdi.
" Demir nasıl olup da senun gibi bir aptala aşuk oldu hiç anlamairum.
Sen bu kafayla nasul hemşure oldun onu da anlamairum? Bir de nedan doktor olmadun diyirdım. Pöehh!."
Kaşlarım havada yüzüne baktım.
Resmen alay ediyordu benimle.
" Aptal mı, sen kim oluyorsun da bana aptal diyorsun beh, sensin aptal!"
Dedim sinirle. Aynı anda kapıdan Pelin ve bir hemşire girdi. İkisi birden bir bana birde İlyas'a bakıyorlardı.
" Ada, İlyas Bey, ne oluyor burada?"
" Bir şey olmuyor Pelin, ağrı kesici falan da istemiyorum. Bir an önce buradan gitmek istiyorum o kadar!"
İlyas bakışları ile hemşireye çık işareti verdikten sonra,
" Hiçbir yere gitmeisun!
Demir uyanana kadar..!
Ya da o odada ölena kadar tek başuna hiçbir yera gitmeyecesun! Sen ister beğan ister beğenma Demir'un emanetusun bağa!! "
" Sizi polise şikayet ederim!
Hiç kimse beni burada zorla tutamaz!"
" İsteduğun yera şikayet et aptal. Sen de bu beyun varken ne doktorlar ve polis inanur sağa. Hem resmen evlu hem hafızasu kayup birıni yalnız bırakmama hakkum var."
" Sana hafızamla ilgili sorunum yok dedimyah!"
Diye haykırdım.
" Aptalsun işte! "
" Hâlâ aptal diyor yah!
Delirecem!"
Ellerini yumruk yapıp bir adım öne geldi.
" Aptal değulsun madem soyle bağa. Hafızanu kaybettiğinin farkında kaç hasta tanıyorsun. Kaç hasta soylenmeden farkında oluyor kendi hâlinun... "
Ne demek istiyor diye düşünürken buldum kendimi. Karışık kafamı daha da karıştırmayı iyi başarmıştı. Başım öne inerken gözlerimi kapatarak sözlerini düşünmeye devam ettim. Gerçek olabilir miydi. Ne Demir'i ne nikahı ne de bu adamları hatırlamıyordum. Ama hayatımın nasıl geçtiğini iyi biliyor ve hatırlıyordum. Yine de sözlerinde doğruluk payı vardı. Kısmi hafıza kaybı kaç hasta bunun farkındaydı ki. Kalan anıları ile yaşayan bir çok hasta vardı.
Bir karşımdaki adama bir yatağın üzerinde durmakta olan evlilik cüzdanına baktım. Bir adım öne gelerek yatağın üzerinden, üzerinde hâlâ kan lekesi bulunan cüzdana uzandım. Alıp ön sayfasını açtım. Gördüğüm kendi resmime ve onun resmine baktım.
Yeniden hatırlamaya çalıştım. Ben gerçekten kendi rızam ile biriyle evlemiş olabilirmiydim. Hemde onca yaşanmışlıktan sonra.
Hatırlamak için daha çok zorladım kendimi. Hani en ufak bir anımsama yada hâyal yakalasam zihnimin sis perdesi arasında kabul edecektim dediğini. Ama olmadı, ikimizle ilgili hiçbir kare yoktu zihnimde.
Kendi hayatımı hatırlarken neden bu Demir denen adamı ya da nikahımı ya da bu adamları hatırlamıyordum.
Dahası dedikleri gibi kısmi bir hafıza kaybı yaşıyorsam bir sebebi olmalı. Beyin ve bilinçaltı bazen bedeni korumak için kendi kendine hareket eder. Demek ki olanları hatırlamamı istemiyor beynim. Peki beni neyden koruyor? İyice laçka olan kafamın içi yüzünden ne düşüneceğimi şaşırmıştım.
" Bak kizum."
Diyen İlyas derin bir nefes bıraktı.
" Bir kere daha anlaşma yapalum senunle."
Artık karşımda öfkeli İlyas yoktu. Gözlerinde hüzün vardı karşımdaki bu adamın.
" Bir kere daha mı?
Nasıl yani, sizinle daha önce de mi bir anlaşma yaptık?"
Dedim anlamaya çalışarak. Yüzünde hafiften bir gülümseme belirdi.
" Evet." Dedi.
"Hatırlamıyorsun ama sen Demir'in hayatını kurtardın."
" N-ne?"
" Yaraluydu. Sen yardum ettin ona. O zamanda Demir uyanana kadar yanında kalmanu istemiştum...
Bak kizum...
Ne istersen yap...
Nereye istersen git... "
Şaşırdım. Bir dur diyordu, bir git.
" Ama bunu Demir uyanunca onunla konuştutan sonra, Demir sana herşeyi anlatıp haturlamana yardum edemazsa ve hâlâ aynu fikirda olursan yap.
Oğlum uyanana kadar bekle. Hiç birşey şey için değulse senun canun için kendi canunu feda eden biri için yap bunu."
Kendi canını benim canıma siper eden biri...
Yine düşünürken buldum kendimi. Düşündüm düşündüm. Demir uyandığında konuşup gitmek daha kolay olurdu. Tamam dedim.
Adamın gözlerinde rahatlama ve sevinç belirirken Ziya! Diye bağırdı. Kapıdan adamı girdi.
" Pelin hanımı da alıp çıkın. Gelun hanuma kılık kıyafet, ne ihtiyacu varsa geturun."
" Bir dakika.
İllede burada beklemek zorunda değilimki. Evdede bekleyebilirim. Yani Pelin'in evinde."
Buradan çıkmak için iyi bir bahane buldum duye düşünmüştüm anlık. Artık ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Bir tarafım kal desede diğer tarafın ilk fırsatta kaç demişti.
" Olmaz. Olanlardan sonra seni yalnız bırakamam. Ben nerede olursam sende orada olacaksın. "
Pelin ve Ziya birbirine bakarken Hadi! Dedi İlyas. Pelin bana döndü.
" Hemen gider geliriz."
İkisi çıkarken ben odadaki koltuğa geçip oturdum. Sessizdim. İkiye bölünen düşüncelerim yüzünden aldığım kararın doğruluğunu sorguluyor, sadece bunu düşünüyordum. Yanıma gelen İlyas az öteye oturdu.
" Ne düşünüyorsun?"
Sorduğu soruya gülesim geldi.
Konuştuğumuz o kadar şeyden sonra saçma bir soru olmuştu bu.
" Kafamın içi allak bullak. Demir ile nasıl tanıştığımı onunla evlenmeyi nasıl kabul ettiğimi kesinlikle hatırlamıyorum.
Ama burada oturmuş onun uyanmasını bekliyorum.
Söylediklerinize de inanmıyorum.
Ama yinede bekliyorum.
Ya yani. Ya gerçekten evliysek ve uyanırsa ve, yani..."
Derin bir nefes çekerek ellerimin arasına aldım başımı yeniden. Sanırım an itibariyle düşünmeyi ve konuşmayı da unutmuştum.
" Yani uyanır uyanmaz beni görmek isterse ben...
Ben nasıl tepki vereceğim bilemiyorum ki. Ne diyeceğim. Öncesi ne olursa olsun şuan bana yabancı olan biri. Buna engel olamam. Ve istesemde istemesemde bir yabancı gibi tepki gösterip...
Oof off... "
İyice dolanmaya başlamıştı dilim.
" Senin bir şey söylememana gerek yok. Sadece bekleyeceuz. Demir uyanacak sen onu o da seni görecak. O senun ölmediğini görerek mutlu olacak sen de onu görünce herşeyi hatirlayacasun."
Histerik bir gülümseme bıraktım.
İyi niyetli olması iyiydi ama şu da vardı. Terside olabilirdi. Herşeyi ondan dinledikten sonra bile birşey hatırlamazsam ne olacaktı. Aradan günler haftalar geçtiğinde bile hâlâ hatırlamazsam... O zaman ne olacak?
Ne zihnimde ne de kalbimde anısı olmayan biri ile evli kalabilir miydim. Yada baştan başlayabilirmiydim. Kendimi tanıyorumdum yapamazdım. Bir yabancı ile aynı evde aynı odada aynı yatakta kalamazdım ben.
Avuç içlerimi şakaklarıma bastırdım. Başımdaki ağrı artmaya devam ediyordu.
İlyas ayağa kalktı ve kolumdan tuttu.
" Kalk, yatağuna geçip uzan.
Biraz daha dinlan. Herşey yoluna girecak."
Evet biraz dinlensem iyi olacaktı.
Ben yatağıma dönerken İlyas odadan çıktı. Bir kaç dakika sonra içeriye bir hemşire ve yemek getiren görevli kız girdi. Hemşire ağrı kesiciyi tepsiye bıraktı.
" Yemekten sonra ilacı alın lütfen."
" Tamam."
Dedim. Önüme bırakılan yemeği yedikten sonra ilacımı içip yatarak gözlerimi kapattım.
*****
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Tek bildiğim sızmış olduğumdu. İyice kendime gelip gözlerimi açtığımda karşımdaki koltukta yaşlı bir kadın ile en yakın ve tek arkadaşım Pelin vardı. Yavaşça doğrulup yerime oturdum.
" Ada! "
Pelin ayağa kalkarken yanındaki kadın önündeki başını kaldırıp bana baktı. Gözleri anında dolarken ayağa kalkarak hızlı adımlarla yanıma gelip aniden bana sarılınca öylece kalakaldım. Kollarının arasında sıkarken,
" Ah benim zavallum!
Ah benim kadersiz kizum."
Dedi. Bu kadında şiveli konuşuyordu. Arkada bizi izleyen Pelin'e bir bakış attım ne oluyor derecesine.
" Safiye Hanım, Demir Bey'in babaannesi."
Kadın geri çekilip bir güzel incelerken şişmiş ve kan çanağı olmuş gözlerini gördüm. Çok ağlamaktan olduğu açıkça belliydi. Sonra bir kere daha sarıldı.
" Size bunu yapanlarun elleru kirilsun! Tez zamanda Allah'um camlarunu alsun inşallah. Ah Allah'um nedur bu başumuza gelenlar yarebbum!"
Yeniden geri çekildi. Elindeki mendille gözlerini silerek konuştu.
"Benum güzel kizum...
Olanlaru duydum. Küçük bir hafuza kaybu yaşiyormuşsun. Ama üzma kendunu. Her şey yoluna girecak. Zamanla hatırlarsun. Korkma biz hep yanundayuz. Demir'im de sen da iyi olacasunuz. Seni bize bağuşlayan Allah onuda bağuşlayacak inşaallah."
Öylece yüzünü izliyordum. Bu kadar içten kucaklayan, konuşan ve ağlayan kadını görünce emin olmuştum artık. Söylenenler kesinlikle doğru olmalıydı. Ben, Ada, evliydim. Nikâhlı kocam olan kişi şuan yoğun bakımda yatan adamdı. Ama hâlâ anlayamıyordum. Nasıl kabul etmiştim ben evlenmeyi. Yada nasıl ikna etmişti beni. Ya ben? Ben nasıl kendimle çekilip ikna olmuştum...
Bütün cevaplar Demirde.
Dedi içimdeki ses. Ona sorarsın. Tabi o odadan sağ çıkarsa. Bir çok hasta görmüştüm ben daha iyi durumda yoğun bakıma giren ama cenazesi çıkan. Sol yanımda bir sızı peydah oldu yine.
Bu sırada kapıdan yan odada kalan adam girdi. Yanında da o kadın... Elini karnına bastırıyordu. Yarası karnında olmalıydı.
" Nasıl oldun?"
Gözlerim yine Pelin'i buldu.
" Yalçın Bey. Demir Bey'in abisi. Mercan Hanımda yengesi. "
" Anlaşılan bir ilerleme yok."
" Zamanla duzelecek İnşallah."
Dedi Safiye Hanım. Lâkin benim bu konuda şüphelerim vardı.
*****
10 GÜN SONRA
Yarım saat önce Safiye Hanım'ı arayan İlyas, Demir uyandı odaya alıyoruz diyince apar topar hazırlanıp çıkmıştık evden.
Lapa lapa yağan Mart karına aldırmadan sürüyordu direksiyondaki Alperen. Herkes Demir'in iyi olduğunu görmek istiyordu, bu yüzdendi bu aceleleri.
Peki ya ben...
Ben yüzünü tanıdığım ama kendisini tanımadığım birini görmeye gidiyordum.
Hastanede tam bir hafta kalmış bu bir haftanın her gününü kendi odam ve yoğun bakım odası arasında geçirmiş, her gün o odada hortum ve kablolara bağlı yatan adamı dakikalarca izlemiş, puslu anılarımın arasında o yüzü ve bedeni, kısaca onu arayıp durmuştum. Ama yoktu. Sonunda hastane ortamı yüzünden hem ruhum hem bedenim zayıf düşünce Safiye Hanım'ın da ısrarıyla İlyas taburcu olan Yalçın ile birlikte eve gelmeme izin vermişti. Tabii kapı önüne koruma yıgarak.
Son üç günü geldiğim evde Yalçın odasında dinlenerek ben ise bizim olduğunu öğrendiğim, kıyafetlerimin bile dolaplarında olduğu ama ilk kez gördüğümü hissettiğim odada geçirdim. Odanın içindeki herşey dolaplardaki ona ait kıyafetler, hatta alt katta ve Demir'e ait olan ikinci odayı bile inceledim. Yinede en ufak bir anı kırıntısı bulamadım zihnimde.
Ve bugün... Bugün gelen telefonla evden çıkmış nihayet hastaneye gelmiştik. Safiye Hanım ve üç adamla birlikte araçtan inip birlikte hızlı hızlı yürüyerek girdim hastane binasına. Alperen önden gidip asansörü çağırdı. Sonra hep birlikte yatan hasta katına çıktık. Koridorda ilerlerken İlyas'ın sesini duydum.
" Sakin ol uşak.
Yaranı açacasun!
Vallaha iyi. Yolda geliyor da!"
" İnanmıyorum sana dayı!
Yalan söylüyorsun değil mi?
Onu gördüm dayı!
Yaralandığı gördüm!
Yüzüne akan kanı gördüm.
Onu başından vurdu o şerefsizler. Öldü mü dayı?
Allah aşkına doğru söyle. O öldüyse bende ölürüm dayı. Kendi kafama sıkarım! "
Safiye Hanımla birlikte kapıdan girerken bir anda bize döndü ikiside. Demir'in elleri İlyas'ın yakasından tutmuştu. Yerinden kalkmaya çalışmıştı anlaşılan.
" Nerdesunuz ula?
Bu delu hastaneden kaçacadu."
Beni görünce,
"Ada..." dedi Demir dalga dalga bakan mavileriyle. Kendini arkasındaki baş kısmı yükseltilmiş yatağa bırakırken dişlerini sıktı. Eminim canı yanıyordu.
" Ne yapaisun sen uşak delurdun mu? "
Diyen Safiye Hanımı duymadı bile.
" Şükürler olsun, yaşıyorsun!
Seni öyle görünce kaybettim sandım. Öldün, benden sonsuza kadar gittin sandım."
Derken sesi titredi. Elini uzattı sonra.
" Gell..."
Dedi. Yorgundu sesi, nefesi.
Önce İlyas'a ve Safiye Hanım'a sonra Demir'e bakarak tereddüt dolu iki adım ile sadece yatağın ayak ucuna kadar gelebildim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Koşup sarılmamsa istediği yapamazdım ki. İki arada kalırken daha fazla ilerlemedi adımlarım. Bir bana bir yanındakilere gidip geldi bakışları benim gibi.
" Ada...
Uzağımda durma.
Yanıma gel lütfen...
Çok özledim seni, kokunu."
Odadakilere aldırmadan söylediği şeylerle avuç içlerim terlerken parmaklarımı birbirine geçirdim. Zorlukla bir adım daha atabildim, ama o kadardı. Daha fazlası olmuyordu. Bir türlü ilerleyemiyordum.
Mavilerini gözlerime dikti.
" Ne oluyor?
Neden bir yabancı gibi bakıyorsun bana. Birbirine giren parmaklarımı acıtana kadar sıkarken İlyas'a yardım et bakışı atıyordum. Anında anladı hâlimin sebebini.
" Demir..." dedi en sakin sesiyle. Ama çatık kaşlar ve sinirli bir bakışla aldı karşılığını.
" Ne!
Ne! Dayı! Neh!
Ne oluyor!?
Sevdiğim! Aşık olduğum! Evlendiğim kadın neden benden uzak duruyor!? NEDEN?"
Bağırdığı her cümlede ben irkilerek milim milim geriye giderken nefes nefese kalınca geriye yaslanıp gözlerini kapattı. Zor ve derin bir nefes çekerken,
" Sakin ol uşak.."
Diyen Safiye Hanım girdi araya. Sonra,
" Once bi sâkin ol uşak. Anlatacağum." Diyen İlyas.
Gözleri hâlâ kapalı zor çıkan sesiyle ama sinirli konuştu Demir.
" Ne sakini dayı!? Ne sakini!?"
Gözlerini aralayıp tekrar baktı.
" Hemen anlat ne oluyor?"
" Ada seni hatırlamuyor."
Bir anda gözleri iyice açılıp beni bulurken beti benzi beyaza kesti. Yüzü, gözleri bedeni taş kesildi sanki.
" Ne? Ne demek beni hatırlamıyor?"
" Saldıru sırasında sıyıran kurşun, yere düştüğünde başunu yere çarpmasu, yada yaşaduğu korku. Belkida hepsu birden sebep diyor doktorlar."
Uzunca bir sessizlik oldu odada. Gözleri hâlâ gözlerimde öylece bakıyordu. İkimizde hareketsiz, ikimizde sessizdik.
" Benim yüzümden." Dedi aniden.
Gözlerindeki dalgalar daha fazlaydı şimdi.
" Hepsi benim yüzümden. Koruyamadım seni."
*************************
Evet canlar bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |