
" Sen gerçekten bana aşık mısın?"
Gözleri gözlerimde öylece kaldı bir süre. Sonra
" Evet." Dedi.
" Aramızdaki yaş farkına rağmen mi?"
" Evet. "
Şuan öylece birbirimize bakıyorduk.
"Bunları sonra konuşuruz. Önce çorbanı bitir."
Desede ateşim yüzünde duman atan kafamla halsiz devam ettim.
" Sen delisin bence."
Bir kaşık daha aldım çorbadan.
" Kim kendinden büyük bir kız arkadaş ister ki?"
" Ada..."
Diyince başımı kaldırıp yüzüne baktım yine.
" Yaş farkı benim umrumda bile değil. Ben seni sevdim, aşık oldum. Aramızda on yaş olsada aynı şeyleri hissederim. Yeterki sende beni sev.
Hem seni hiç anlamıyorum.
Neden yaş konusuna bu kadar takılıyorsunki? Senin yerinde olsam kendimi benim kollarıma bırakır beni seven adamın yanında kollarında olmanın tadını çıkarırdım."
O muzip şekilde gülümserken ben alık alık baktım. Hâlim olsa gülebilirdim belki. Başımı önüme eğdim yeniden.. Gözlerim elimdeki çorba kasesinde konuştum.
" Tabi senin için konuşmak kolay. Bir yaşına, bir görünüşüne, bir boyuna bak. Sen yaşından büyük görünürken. Ben yaşımdan küçük görünüyorum."
Anlamaz şekilde bakıyordu. Artık bilsin kafasıyla anlatmaya başladım.
Bak okulun ilk yıllarıydı.
Üniversitenin ikinci yılı yani. Bi kız arkadaşım vardı. Pervin...
Bir gün bana erkek arkadaşının arkadaşından bahsetti. Adı Cenk o da bu okulda dedi.
Demir'e baktım saniyelik. Kaşları çatılmış dinliyordu. Hikâyenin sonunda ne duyacağını merak ediyordu galiba.
" Cenk seni yanımda görmüş. Tanışmak istiyor. Gel sizi tanıştırayım dedi. Önce mırın kırın etsemde kabul ettim. Okulda herkesin kız yada erkek arkadaşı vardı.
Neyse işte. Tanışma günü yine her zaman gittiğimiz kafede buluştuk. Pervin ve erkek arkadaşı ayrı masaya geçip bizi yalnız bıraktılar. Eli yüzü temiz görünen bir çocuktu. Nereden bileyim hayatımı etkileyeceğini."
Demir'in kaşları biraz daha çatıldı. Ama sabırla dinlemeye devam etti.
" Konuşma sırasında konu konuyu açtı yaşa geldi. Yaşımı sorduğunda çekinmeden söyledim. Sonra bil bakalım ne oldu."
Alaycı şekilde gülümseyerek baktım gözlerine.
"Arkasındaki Pervin'e dönerek herkesin içinde bana ablamı buldun diye bağırdı. Bir yandan da kahkaha ile gülüyordu. O an o kadar kötü hissettimki.
Meğer Pervin kendi bulmuş Cenk'i. Cenk'in beni görmüşlüğü falan yok. Tanışma isteği de. Pervin güya bana iyilik yapıyor. Sanki o aptaldan öyle birşey istedimde.. Sinirle ayağa kalkıp önümdeki kahveyi tepesinden aşağı boca ettikten sonra oradan çıkıp gittim."
" Gereksiz yere aşırı tepki vermişsin. Kırk yaşında üniversite okuyan kişiler var."
" O kadar basit değil işte.
Devamı da var. O pislik hareketime o kadar kızmış ki gördüğü her yerde Ada abla. Ada teyze dedi durdu. Bununla da yetinmedi.
Bir gün yemekhanede ayağa kalkıp Ada Öztürk'ü beğenen varsa aranızda, kendisi ablanız yaşında bilin! Diye bağırdı. Bütün öğrencilerin önünde alay etti benimle. O an yerin dibine girmek hiç çıkmamak istedim. Başka biri olsa umursamazdı belki ama ben...
Ben bir hafta rapor alıp okula gitmedim. Hatta okulu bile bırakıyordum nerdeyse.
O günden sonra da hiç bir erkekle muhatap olmadım. Duyduğum alaycı cümleleri yeniden duymaktan korktum belkide. Çalıştırmaya başlayınca da parmağıma bir yüzük takıp nişanlıyım dedim herkese. Sonrada öyle kaldı."
Başımı kaldırıp Karadeniz mavilerine baktım.
" Şansa bak ki aynı konu yıllar sonra yine önüme geldi."
Elini kaldırıp yanağıma koydu.
" Benim öyle bir niyetim yok."
Dedikten sonra elini yüzümden çekip boynuma dayadı.
" Ateşin iyice artıyor."
Elimdeki kaseyi aldı. Kenara bırakıp yerinden kalkarak Ümit'in bıraktığı çantayı alıp geldi. İçinden ateş düşürücü ilacı alıp az önceki su şişesi ile birlikte bir tableti çıkarıp uzattı.
" İç şunu da ateşin düşsün."
Dediğini yapıp ilacı içtim. Yatmama yardım etti. Sonrada üzerime pikeyi güzelce örttütem sonra sobanın yanına gidip içine bir kaç odun daha attı. Yanımda ki sandalyeye geçip oturdu yeniden. Dirseklerini dizlerine dayayıp parmaklarını birbirine geçirerek beni izlemeye başladı.
Gözlerim uykuya doğru kaymaya başlarken aklımdaki şeyin cevabı merak ediyordum. Bu yüzden,
" Demir." Dedim.
" Efendim."
" Şimdi ne olacak."
Üzerime doğru eğilirken mavileri yeşillerimi buldu. Yumuşak sesiyle cevap verdi.
" Bana, bize bir şans verirsen herşey çok güzel olacak."
Gözleri hâlâ gözlerimde hevesle beklerken benden ses çıkmayınca devam etti.
" Bana bir şans verecek misin Ada? Lütfen bize bir şans ver. Sana söz veriyorum pişman olmayacaksın."
Ağzımı açıp konuşacakken,
" Hemen kestirip atma lütfen. "
Dedi. Oysa öyle bir niyetim yoktu.
" Uyu dinlen daha dinçken ver cevabını."
Zaten kapanmaya hazır gözlerime izin veritken karanlığa doğru kayıp gittim.
&
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Kulağımın yanında Demir'in sesini burnumda kokusunu duydum.
" Ada."
Gözlerimi zorlukla araladım.
" Benim çıkmam lazım. Ama hemen döneceğim."
Uyku sersemi cevap veremezken gözlerim yeniden kapandı.
*****
Ada uykuya daldığında bir kaç dakika yanında bekledim. Ateşinde etkisiyle hızlı nefesler alıyordu. Odadan çıkıp küçük ıslak bir havlu ile geri döndüm. Katlayıp alnına koydum. Yaptığım şeyi fark etmeyecek kadar derin uyuyordu.
Bir süre daha bekledim başında. Ateşi azalmaya nefesi düzene girmeye başlayınca yanına bir dizimin üzerine çöktüm.
Kulağına doğru yaklaştım.
" Ada."
Gözlerini araladı. Sadece boşluğa bakıyordu.
" Benim çıkmam lazım. Ama hemen döneceğim."
Dedim. Yeniden kapandı gözleri. Yerimden kalktığım da arkamdan gele sese döndüm.
" Nereye uşak."
Kapının arkasında takılı olan kabanımı alıp giyindim.
" Eve gitmeliyim."
Derken cebimdeki telefonu alıp ekrana baktım. Kapalıydı. Açmaya çalıştım olmadı. Şarjı bitmiş olmalıydı. Dayıma döndüm.
" Yalçın birşeylerden şüphe edip arkamdan iş çevirmeye kalabilir."
" Dur bende geleirum."
" Olmaz dayı.
Sen Ada ile burada kal. Dağ başında adamlarla mı kalsın?"
" Hee! Doğru deyisun."
" Ben Metin ile giderim. Ziya seninle burada kalsın."
" Uşak bağa bak.
Yalçın herşeyi öğrenmiştur. Sorarsa ne diyecesun!"
" Önce bilmezden geleceğim. Adayı alıp evine götürdüğümü söylerim. Yakamı bırakmazsa herşeyi olduğu gibi anlatacağım dayı."
" Ne deyisun uşak. Aklunu mu kaçurdun sen? Heman polise gidar. "
" Gidemez dayı. Korkar.
Diyelim gitti. Ortada hiç bir delil yok. Olan herşeyi inkâr ederim."
" Hee! Kızı nasul inkar edecesun!
Yarali!"
" Yaralı olduğunu biz biliyoruz. Yalçın değil. Demir'in kim olduğunu o da bilsin artık. Bilsin ki ayağını denk alsın.
Daha onun sırası da gelecek. Babamın ölümünde parmağı var mı yokmu onuda bulacağım. "
" Sen bilirsun uşak. Ben her zaman senun yanundayum."
" Sağol dayı." Derken Ada'ya bir bakış atıp çıktım odadan. Diğer odadaki adamlarla oturan Metin'e,
" Metin. Gidiyoruz.
Ziya! Sen ve siz!"
Dedim yanındaki adamlara bakarak.
" Burada kalıyorsunuz."
Metin hemen ayağa kalkıp önden çıktı. Gelirken kullandığımız minibüsü çalıştırıp beni beklerken arkasından gidip bindim.
" Doğruca eve çek."
" Emredersin abi."
*****
Yağan karın altında bir saate yakın yol gittik. Nihayet eve geldiğimizde sabah olmak üzereydi.
İçeri girdiğimde salonda oturmuş sigara içen Yalçın'ı gördüm. Şaşırdım mı? Hayır. Beni beklediğini tahmin ediyordum zaten. Ama viski içerek beklemesini beklemiyordum doğrusu.
Bunyine bana sararya Hafi bakalım diyerek girdim.
" Oo nihayet gelebildin."
Ellerimi kabanımın ceplerine soktum.
" Beni beklediğini bilseydim daha erken gelirdim."
Alaycı konuşmasına verdiğim cevapta alaycı olmuştu.
" Eee ne oldu?
Buldun mu karını?"
" Gerçekten bilmediğin için mi soruyorsun?"
Yavaşça ayağa kalktı.
" Haberleri gördüm."
" Hangi haberi? "
Bilmezden geliyordum.
" Ölen adamları ve kayıp Alpay Denizer'i."
" Benim haberim yok."
" Öyle mi? Bu gece neredeydin? "
" Ben sadece Ada'yı o piçin elinden kurtarıp aldım o kadar, gelirken de evine bıraktım."
Odama yönelirken devam ettim.
" Şimdi müsadenle odama gidip duş alacağım. Sabah erkenden de şirkete geçip siber saldırının sonuçlarını görüp..."
" Yalan söylüyorsun!!"
Dedi sert şekilde sözümü keserek. Sırtım dönük dinlemeye devam ettim.
" O adamların ölümlerinden, Alpay Denizer'in ortadan kayboluşundan o yangından sen sorumlusun değil mi?"
Yavaşça geriye döndüm.
" Hayır." Dedim gayet sakin.
" Kim yapmışsa iyi yapmış. Ama benimle ilgisi yok. Ben sadece Ada'yı elinden aldım o kadar. O şerefsiz de düşman çok. Kim bilir kimdi yapan."
" Söylediklerine inanamıyorum.
Sendin..."
Derken gözleri inanmaz ve duygusuz bakıyordu.
" Neye inanmak istiyorsan ona inan."
Dedikten sonra yürümeye devam ettim. Daha fazla ısrar etmediği için bende konuyu uzatmadım.
Odama girip üzerimdeki kabanı ve takım elbisemi çıkararak yatağın kenarına bıraktım. Ardından banyoya geçip sıcak bir duş aldım. Bornozumu giyip küçük havluyu da saçlarıma sarıp kurulayarak çıktım. Dolabımın önüne gelip açarak başka bir takim elbise çıkardım. Giyinip saçlarımı taradıktan sonra kabanımı yeniden giyindim. Odadan çıktığımda Yalçın hâlâ salondaydı.
Beni görünce ayağa kalktı tekrar. Görmezden gelip kapıya yürürken Demir! Dedi.
Durdum.
" Ne var?"
Yanıma geldiğini duyunca Yalçın'a doğru döndüm.
" Ne yaptın Alpay'a."
Söylediğim hiç bir şeye inanmamıştı. Ellerimi ceplerime sokup bir adım öne geldim.
" Ne duymak istiyorsun Yalçın Demirkaya. Elimde silah barınağı bastım. Bütün adamları bir bir öldürdüm. Sonrada her yeri ateşe verip Alpay'ıda ayağına bir taş bağlayıp canlı canlı denize attım dememi mi bekliyorsun."
Duyduğu cümlelerle gözleri gözlerime sabitlendi.
Söylediğim şeyler gerçeklerdi ama o emin olamıyordu. Yalan mı doğru mu ayırt etmeye çalışıyordu. İnansın yada inanmasın şuan aklından geçeni tahmin edebiliyordum.
Demir'i hafife alma.
Bu hâli bana şunu hatırlattı. Yalçın beni hafife almayacaktı ama babam gibi beni de öldürmek isteyebilirdi. Yine de bu da işime gelecekti. Çünkü kendi kendini ele vermiş olacaktı.
" Gitte uyu." dedim kapıya yürürken.
" Sarhoşsun. Ayakta zor duruyorsun."
Sonrada kapıdan çıkıp doğmakta olan güneşe baktım. Ardından beni arabada bekleyen Metin'in yanına yürüdüm. Beni görünce hemen inip kapımı açtı. Arka koltuğa otururken, şirkete çek! Dedim.
*****
Şirkete gelene kadar saat buçuk olmuştu. Odama gelir gelmez ilk olarak dün geceden beri burada olan müdürümü çağırdım yanıma. Yapılan siber saldırıda hasar ya da çalınan bilgi var mı diye sordum.
Neyse ki sistemi koruyucu uygulama işini iyi yapmıştı. Daha dikkatli olunması konusunda uyarı verdikten sonra müdürü gönderdim.
O an aklıma birşey daha geldi. Bu nasıl bir tesadüftü ki Ada'nın kaçırıldığı gün şirketin bilgisayar sistemine siber saldırı olmuştu. Acaba dedim. Yalçın'ında parmağı varmıydı. Pekâlâ Alpay ile işbirliği yapıp kendini şirkete çekerken beni tek başıma Alpay'ın yanına yoklamak için yapmış olabilirdi. Dahası da vardı. Ada'nın karım olduğunu Alpay'a o söylemiş olabilirdi. Öfkeyle sıktım yumruklarımı. Ardından derin bir nefes alıp verdim ve bunu düşünmeyi sonraya bırakıp sekreter kıza en acil olan neyse onu getirmesini geri çıkacağımı söyledim. Bir kaç kağıt ve iki de dosya ile geldi. Masama bırakırken bir de kahve istedim.
O kahveyi getirene kadar kağıtları ve dosyaları gözden geçirmeye başladım. Dosyalarla işim bitince kağıtlara döndüm. O sırada sekreterim kahve ile geldi. Kahveyi önüme bırakırken elimdeki kağıtları gösterdim.
" Bu kağıtları Yalçın gelince ona da imzalatın. Sonra açılabilir gemiler."
" Tamam efendim."
"Bir de. Ben bir hafta kadar buralarda olmayacağım ama İlyas Bey burada olacak. Bana iletmeniz gereken bir şey olduğunda İlyas beye söyleyeceksiniz."
" Anladım efendim.
Personel toplantısı vardı. Herkes gelecek toplantıya demiştiniz."
Doğru unutmuştum.
Şirketin içinde kim neci, kim kime çalışıyor anlayacaktım. Ama şuan bununla uğraşacak vaktim yoktu şuan. Aklımda daha iyi şeyler vardı.
" Haftaya erteleyin."
Dedim.
" Yalçın Bey beklemek istemezse ya."
" O zaman İlyas beyle girersiniz toplantıya."
" Peki efendim."
" Şimdi gidebilirsin on dakika sonra gelip bunları al. Sonra ben çıkacağım."
" Tamam efendim."
" Bu arada beni arayan soran görüşmek isteyen olursa burada değil ne zaman geleceği belirsiz. Bir hafta sonra tekrar arayın sorun. Diyeceksin."
" Tamam efendim."
Kız çıkarken bende bir yandan kahvemi içerek bir yandan önümdeki kâğıtları tekrar inceleyip imzaladım.
Nihayet işim bitince hiç oyalanmadan ayağa kalkarken sekreterim geri döndü. Kağıtları alıp çıkarken ardından çıktım. Sonrada telefonumu çıkarıp Metnin'i aradım.
"Binanın önüne gel iniyorum."
" Hemen geliyorum Demir Bey."
Hızlı adımlarla asansöre yönelip bindim. Giriş katının düğmesine basıp beklemeye başladım. Bir yandan da aklımdaki şeyi düşünüyordum.
İster istemez yüzümde bir gülümseme gördüm karşımdaki aynaya bakarken.
Asansör durduğunda inip çıkışa yöneldim. Hava iyide soğumuş gelirken ki güne kaybolmuştu. Metin'in açtığı arka kapıdan binip oturduktan sonra dayımı aradım. İlk çalışta açtı.
" Alo."
" Alo dayı.
Bir sıkıntı var mı?"
" Yok uşak.
Seninki hâlâ uyur."
" Tamam yoldayım geliyorum."
" Göruşüruz."
*****
Yavaş yavaş uyanırken kulağıma dayı beyin sesi geldi.
" Göruşüruz."
Sanırım telefonda konuşuyordu. İyice uyanıp önce gördüğüm İlyas'a sonra etrafıma bakındım. Sonra yavaşça doğrulup yerime oturararak üzerimdeki pikeyi boğazıma kadar çekip açıkta kalmış olan omuzuma baktım. Yarada hissettiğim sızı pansuman gerekiyor diyordu. Dudağında duran sigarayı eline aldı.
" Günaydun..
Nasul hissedeisun."
" İyi. Ama omuzum acıyor."
Odanın içinde gezdirdim gözlerimi.
" Demir... Nerede?"
Bunu söylerken uyku arasında hayal meyal.
Benim çıkmam lazım. Gibi birşeyle dediğin hatırladım.
" Demir'un işleri vardi gitmak zorunda kaldu."
Anladım. Derken odanın içinde bir tur daha gezdirdim gözlerimi. Diğer koltuğun üzerindeki çantayı görünce yerimden kalkacakken,
" Nereya!"
Dedi.
" Çanta.
Çantayı alacağım. Yaram acıyor. Pansuman gerekli."
Yerinden kalkıp çantayı alarak yanıma getirip bıraktı. Ardından.
" Acikmişsindur.
Çocuklara soyleyeyumda sağa bir şeyler hazurlasunlar."
Diyip kapıdan çıkıp gitti. Aslında pansumanı yaparken rahat edeyim diye gitmişti. Belliydi. Yiyeceği de bahane etmişti.
Yanımdaki çantayı açıp içine göz gezdirdim. Pansuman için gerekli herşey vardı. Önce pikeyi alıp yana bıraktım. Sonra omuzumdaki bandajı çıkardım. Allah'tan kötü değildi sıyrık.
Derin bir nefes bıraktıktan sonra çantadaki baticonu ve pamuğu çıkarıp bir tutam pamuk aldım paketinden. Üzerine baticonu boca edip görebildiğim kadarıyla, biraz da el yordamı ile tabi pansumanımı kendim yaptım. Bandajı koyup üzerinden bantladım sonra. Biraz zor olmuştu ama yapmıştım. Birşeyler atıştırıp içmek üzere antibiyotiği de çıkarıp yanıma bıraktıktan sonra çantayı kapttım. Derin bir nefes çekip geriye bıraktım kendimi. Pikeyi üzerime çekip kollarımı içine soktum yeniden. Bu sırada kapı tıkladı.
" Gir!"
Önden İlyas arkadan Ziya elinde bir tepside çay, omlet, peynir, zeytin, ekmek le gelip önümdeki sandalye üzerine bıraktı. Bir tepsiye bir Ziya'ya baktım.
" Teşekkür ederim." Dedim.
Bugüne kadar önüme tepsiyle kahvaltı bırakan erkek hiç olmamıştı. Kahvaltıya gittiğim mekanlar hariç. Garip hissettim doğrusu. Ziya çıkarken İlyas yeniden sandalyeye geçip bir sigara daha yaktı. Ben sağlıklı bir yaşam için çalışıp çabalarken bu adamın bu kadar sigara içmesi saçmaydı.
Pikenin altından sağ kolumu çıkarıp kalan kısmımı iyice örttükten sonra önümdeki kahvaltılıkdan küçük küçük yemeye başladım.
" Ne zamana kadar buradayız.
Ne zaman gideceğim evime."
" Ona uşak karar verur."
Önümdekileri yemeye devam ederken bir yandan olanları düşünüyordum. Hâlâ inanamıyordum vurulduğuma. Nasıl bir şanssızlıktı bu. Bu yıl başıma gelmeyen kalmamıştı. Bir anda aklıma geldi.
Alpay... Alpay Demir'i arayıp nerede olduğunu söylediğinde Denir bir anda kapıda belirmişti. Elimdeki çatal ağzımda kaldım bir süre. Nasıl olmuştu bu. Demir ışınlanmış olamazdı. Gözlerimi anında İlyas'a çevirdim.
" Siz beni nasıl buldunuz."
" Anlamadum."
" En son Alpay Demir'i arayıp nerede olduğumuzu söylemişti. Ama saniyeler içinde Demir kapıda belirdi. Nasıl oldu bu?"
" Imm!
Bunuda uşak gelunca ona sorarsun."
Kesin bilmediğim birseyler vardı. Ve cevaplar Demirdeydi.
" Hadi ye de ilacunu iç."
An itibariyle iştahım kalmamıştı. Bir kaç lokma daha yiyerek yerdeki küçük şu şişesini alıp ilacımı içtim. Yeniden pikenin altına çektim kolumu sonrada dizlerimi kendime çekip oturmaya devam ettim.
Bir süre devam eden sessizliği sobaya atılan odunlar bozarken gözlerim İlyas'a döndü. Önce odadan çıkışını sonra elinde küçük bir poşetle gelişini izledim. Sobanın yanına gelip poşetin içinden bir şey çıkarıp sobanın üzerine bıraktı.
Kestane...
Kestane pişiriyordu.
Bir kez daha inanamadım. Dün ortalığı birbirine kattılar. Bir sürü insan öldü. Ama bu adam bugün oturmuş kestane pişiriyordu. Böyle birşeyi bir daha göreceğimi sanmıyordum.
İlyas bir süre sobanın üzerine koyduğu kestaneleri çevirip durdu. Sonra iki eliyle avuçlayıp getirdi ve hâlâ önümdeki sandalyede duran tepsiye bıraktı. Eli de mi yanmıyordu.
" Ye."
Bir kestanelere bir İlyas'a bakarken kapı açıldı. Gelen Demir'di. Geri dönmüştü. Ve nedense onu görünce içime bir güven bir rahatlık çökmüştü.
" Ada!?"
Hızlı birkaç adımda yanına geldi.
" Nasılsın?"
İyiyim de bi kazak versen daha iyi olacağım dedim ağzımın içinde.
Hızlıca odadan çıkıp yine hızlı hızlı geri geldi. Kendi kazaklarından koyu mavi bir kazaktı.
" Sen geldugune göre ben uyumağa gideyrum. "
İlyas odadan çıkınca bende üzerimdeki pikeye yana attım .
" Önce pansumanını yapalım sonra giy."
" Gerek yok ben yaptım."
Diyip Demir'in elinden kazağı aldığım gibi önce başımdan sonrada kollarımdan geçirdim. Nihayet rahat hareket edebilecektim artık. Sonra Demir'e döndüm.
" Sana birşey soracağım."
Dedim gayret ciddi.
"Ama doğruyu söyleyeceksin."
Anlamaz şekilde bakarken sor. Dedi.
" Sen dün gece bizi nasıl buldun. Alpay seni aradığı anda kapıda nasıl belirdin. "
***************************
Evet canlar bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.5k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |