
Selaaam canlarım.
Öncelikle bayramınız mübarek olsun. Sevdiklerinizle birlikte daha nice güzel bayramlar görmenizi diliyorum.
🌊🌊🌊
Ada...
Ada'ydı. Kolları arkadan bağlı. Ağzında bir bant hareketsiz yattığı koltuk bir arabanın içiydi.
Bir mesaj daha geldi. Hemen açtım.
Seni bekliyorum Demir Demirkaya. Yanımda Azrail ile birlikte.
Alpay Denizer.
Sonra bir mesaj daha geldi.
Benden haber bekleyecek ve istediğim yere tek başına geleceksin Demir Demirkaya. Sana söylemiştim hiç kimse beni tehdit edemez.
Anında mesaj gelen numarayı ararken,
" Demir ne oluyor?"
Cümlesiyle başımı kaldırıp öfkeyle Yalçın'a baktım.
" Yüzün kireç gibi oldu."
Ulaşılamayan numarayla yerimden kalktığım gibi karşımdaki koltukta oturan Yalçın'ın yakasına yapıştım. Bağıra bağıra,
" Ne mi oluyor?!
Ne mi oluyor?!
Başımıza bela ettiğin Alpay şerefsizi Ada'yı kaçırmış. Olan bu!"
Dediğim de Metin aracı yolun kenarına çekmek zorunda kaldı.
" Senin yüzünden!
Hepsi senin yüzünden geri zekalı!"
" Bırak yakamı lan! Bırak!"
" O siktiğimin piçini sen bela ettin başımıza!"
" Demir!"
Diye bağıran dayımın elleri omuzlarımda beni geriye çekerken bir tane geçirdim Yalçın'ın suratına. Şuan boğazını bile sıkabilirdim. Yalçın eli çenesinde yana devrilirken nefes nefese oturdum yerime. Yerinde doğrulup bağırdı.
" Sahip çıksaydın lan karına!"
" Hâlâ konuşuyor!"
Yerimden kalkıp hırsla yakasına yapıştım yeniden. Aynı şekilde ellerini yakamda hissettim. O an dayım girdi aramıza. Bir eli bende bir eli Yalçında,
" Kesin şunu!"
Diye bağırdı. Minibüsün içinde birbirimizi boğacakken durmak zorunda kaldık. Nefes nefese oturdum yerime tekrar. Yere düşen telefonu aldığım elimi suratına doğrulttum.
" Ada'ya birşey olursa hesabını çok kötü sorarım sizden!"
" Olanların tek sorumlusu sensin Demir! Yapacağımız anlaşmayı bozduğun yetmezmiş gibi bir de artistlik yapıp adamı tehdit ettin. Olacağı buydu işte."
" Dalgamı geçiyorsun lan benimle! Ne bok yediği belirsiz adamlarla iş tutup suçu bana mı arıyorsun birde? "
Öfkeyle yerimden tekrar kalkarken dayım tuttu omuzumdan yine.
" Kesun şunu da ne yapacağuz onu düşünun."
Öfkeli ve hâlâ nefes nefese karşımdaki Yalçın'a bakarak düşündüm. Doğruydu. Öncelik Ada'ydı. Yalçın aptalı sonra.
" Benden haber bekle diyor şerefsiz."
Direksiyondaki Metin'e döndüm.
" Bas gaza bir an önce eve gidelim."
Telefonu tekrar açıp takip uygulamasına girdim. Hâlâ görünmüyordu konum. Elimdeki telefonu kırarcasına sıkarken tekrar tekrar vurdum ekranına. Ne olmuş olabileceğini düşünüyordum.
Alpay denen şerefsiz o düğmenin ne olduğunu anlamış, alıp kırmış olabilir miydi? Hayır hayır sanmıyorum. Peki neden çalışmıyordu bu la*et verici. Zarar görmüştü kesin. Ama nasıl?
Dişlerimi ve yumruklarımı sıkarak otururken bir an önce eve gitmeyi istiyordum. Bu yol neden bitmek bilmiyordu?
" Ne yapacaksın?"
Duyduğum sorunun sahibi Yalçın'a baktım. Ada için endişelendiriyor gibi görünsede bakışları inandırıcı değildi.
" Bilmiyorum."
Dedim bildiğim hâlde. Ona güvenmiyordum çünkü. Elimde telefon gözlerim sürekli ekrandaki uygulamada yolun bitmesini bekledim. Bekledim, bekledim... Bitmek bilmeyen yol ve geçmek bilmeyen zaman yüzünden delirmenin eşiğinde gidip gelirken sadece düşünüyordum. Gözlerim ekranda.
Bir kere...
Dedim içimden bütün kalbimle.
Bir ker daha çalış. Bir kere daha çalış lütfen...
Bir kere daha görsem son konumu yapacağım şeyi biliyordum. Gözüm ekranda umutla beklerken yol bitti.. Ama olmadı. Çalışmadı verici. Pes edip Alpaydan gelecek haberi beklerken Yalçın'ın telefonu çalınca gözümüz hemen Yalçın'a çevrildi. Cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktı önce.
" Müdür Fahri." Diyerek açtı.
" Ne? "
Diyince merakla konuşmayı dinlemeye başladık. İster istemez Ada ile ilgili olabilir mi derken, benim telefonum çaldı bu kez. Anında ekrana baktım. Arayan benim müdürüm Cemaldi. Ne oluyordu? Hemen açtım.
" Söyle."
" Demir bey. Şirketin bilgisayarlarına siber saldırı var."
" Ne? Ne dedin?"
" Herşey birbirine girdi. Arkadaşlara haber verdik.
Bütün sistemi kapattık. Hemen buraya gelseniz iyi olur. "
" Tamam kapat."
İki arada kalmış ne yapacağımı düşünürken yeniden çaldı telefon. Anında açıp kulağıma dayadım.
" Alo."
" Alo. Demir Demirkaya."
Alpay denen itin sesiydi.
" Seni adi şerefsiz!
Ada nerede? Ne yaptın ona? "
" Küçük hanım şimdilik iyi. Mışıl mışıl uyudu ama ayılamadı henüz. İlaç biraz ağır geldi galiba. Öylece beni izliyor şuan. "
" Nerdesin lan!?
Söyle neredesin hemen oraya geliyorum."
" Bitti mi hırlaman?"
" Alpay!
Senin derdin benimle. Bırak kızı!"
" Ağzının tadını iyi biliyorsun Demir."
Duyduğum cümle ile bütün damarlarım gerildi.
" Alpay seni gebertirim!
Ada'nın saçının teline zarar verirsen yemin ederim seni ellerimle gebertirim!"
" Şuan o kadar çok keyif alıyorum ki bu hâlinden bilemezsin."
Rahat ama tehditkar ses tonuyla iyice delirdim.
" Alpaaay!! "
" Kuduracaksın Demir.
Seni tekrar arayana kadar benim kudurduğum gibi kuduracaksın. "
Dedi ve kapattı. Elimde telefon kalakalırken öfkeyle bağırdım oturduğum koktuğu yumruklarken.
" Adi şerefsiz piç!"
" Şimdu ne yapacağuz?"
Ellerimle yüzümü sıvazladım.
Dayıma bakarken Yalçın,
" Benim şirkete geçmem lazım. Şirketin bütün verilerine ulaşılırsa batarız."
Şuan Alpay yüzünden Yalçın'ın ağzını burnunu dağıtmak istesemde haklıydı. Birimizin şirkette olması gerekiyordu. Dahası Alpay'a ulaşamadığım için ondan gelecek haberi beklemek zorundaydım.
" Kahretsin!
Kahretsin!"
Elimizde ikinci bir araçta yoktu. Mecburen Yalçın'ın şirket binasına bırakıp dönecektim.
" Metin hızlan şirkete gidiyoruz."
" Tamam abi on dakikaya oradayız."
Elimdeki telefonu açtım yeniden. Üzerimdeki gözlere aldırmadan Ziya'ya bir mesaj attım.
*Ziya adamları da al tam teçhizat hazır bekleyin.
*Abi ne oluyor?
*Dediğimi yap Ziya gelince konuşuruz.
*Emredersin abi.
Yazışmamız biterken şirketin önüne kadar gelmiştik. Yalçın açılan kapıdan hızla inip hızlı adımlarla şirket binasına yönelirken dayıma dönüp koluna yapıştım.
" Dayı verici çalışmıyor!
Neden çalışmıyor?"
" Ne bileyum uşak. Düşmüştur kirilmiştur. Yada islanmiştur."
"Sikeyim böyle işi!
Metin eve çek."
" Emredersin abi."
Ellerim saçlarımda önüme eğilerek hırladım.
" Yalçın haklı. Benim yüzümden... Benim yüzümden Alpay'ın elinde Ada. Bana karşı kullanmak için kaçırdı Ada'yı.
Keşke burada kalmasına müsade etmeseydim. Benim yüzümden! Benim bencilliğim yüzünden!
Onu uzaktan bile olsa görmek istediğim için oldu bütün bunlar. Daire bulamasaydı İzmir'e dönecekti belkide. O şerefsiz benimle oynamak, sonunda da öldürmek için Ada'yı kullanacak.
Ada'nın saçının teline zarar verirsen ölümlerden ölüm beğensin Alpay."
" Sakiun ol uşak. Önce bi bekleyelum."
Yerimde doğrulup derin bir nefes çektim. Sakinleşmek mi?
Evet sakinleşmeliydim. Hata yapmamak için sakin olmalıydım. Ama aklıma gelenlerin sınırı yoktu. Derin bir nefes daha çektim.
" Ziya'ya mesaj attım dayı. Adamlarla hazır bekleyecek."
" Ziya'ya mı? Planı çoktan yapmişsun anlaşilan."
" Bu gece Alpay diye biri kalmayacak bu dünyada."
"Dikkatli olmalıyuz uşak.
Çağurduğu yerda çay semaverıyla beklameyecek senu."
" Benu mu?
Sen gelmeimisun?"
" Hayatta kaçurmam da! Yerunu bilsam önce ben giderum."
" Dayı.. "
" Soyle."
" Ya ona birşey yaptıysa.
Ya canını yaktıysa."
Dedim korkuyla.
" O zaman korkun benden dayı. Yakarım! Koca Karadeniz'i ateşe verir çayır çayır yakarım."
" Hemen delurma uşak."
Elimdeki telefonun ekranını açtım yeniden. Uygulamaya girdim. Boş ekranı izlemeye devam ederken birden yeniden göründü konum.
*****
ADA
Şuurum yerine gelmeye başladığında kendimi baş aşağı sarkmış yürümekte olan birinin omuzunda buldum. Gözlerimi aralasamda vücudumu kıpırdamıyor hareket edemiyordum. İçtiğim kahvedeki ilaç nasıl birşey ise oldukça etkilemişti bedenimi.
Burnuma gelen deniz kokusu, iliklerime kadar hissettiğim soğuk ile karanlıkta bir süre ilerledikten sonra duyduğum kapı gıcırtısının ardından daha az soğuk olan bir yere girdiğimizi farkettim.
Beni taşıyan kişi bir kaç adım daha yürüdükten sonra bedenimi bir çuval gibi omuzundan aşağı indirip boşluğa bıraktığında eski küf kokan bir koltuğun üzerine cansız bir kukla gibi düştüm. Aralık olan gözlerimin aksine ne konuşabiliyordum ne de bedenimi hareket ettirebilliyordum.
Karanlıkta dolaştırdım gözlerimi. Şuan bulunduğum yer depo gibi bir yerdi ama balık kokuyordu. Eski bir balıkçı barınağıydı sanırım. Duyduğum ayak sesleriyle kapıdan giren karanlık silüetleri izledim yüzüme düşen saçlarımın arasından. Elleri ceplerinde yürüyen adam üzerime doğru gelirken diğer taraftaki adam ortada teneke içinde bir ateş yakınca bütün silüetler yüzlere dönüştü.
O an karşımdaki adamı kolayca hatırladım. Adının Alpay olduğunu söyleyen ve beni kaçıran adamların başındaki kişiydi.
Yürüyerek yaklaştı yaklaştı tam önümde durdu. Üzerime doğru eğilirken kaçmak, uzaklaşmak istedim ama yapamadım. Parmak uçları ile tuttuğu saç tutamlarımı yüzümden çekip arkaya aldı. Alaycı sesiyle,
" İyi uyudun mu?"
Derken içtiği sigaranın kokusu midemi bulandırdı.
" Aah! Pardon...
Sen şimdi konuşamıyorsundur. Malûm ilacın etkisi henüz geçmemiştir."
Konuşurken gözleri bütün vücudumda dolaştı.
" Yoksa böyle uslu uslu yatmazdın."
Sonra doğrulup geriye doğru yürüdü. Arkasındaki içi yanan odunlarla dolu tenekenin diğer tarafına geçtikten sonra elleri ceplerinde beni izledi saniyeler boyu. Ardından yanan odunlarla birlikte tenekeyi bana doğru itti ayağıyla. Biraz daha ve biraz daha. Sonrada koltuğun bir metre kadar ötesinde bıraktı.
" Küçük hanımın üşümesini istemeyiz değil mi Yakup!"
" Evet abi."
Diye tastik etti yan tarafta elleri önünde bağlı bekleyen adamı. Ama şuan duyduğum korkununda tetiklediği üşüme hissime önümdeki ateşin zerre faydası yoktu. Diğer adamı elinde bir sandalye ile gelip ateşe yakın şekilde yere bıraktı. Alpay sandalyeye oturup bacak bacak üstüne atarken,
" Abi. Zahid dediğini yaptı.
Siber saldırı başladı. Demirkaya Holding'in bilgisayar sistemi yarım saatte çöker."
Siber saldırı mı?
Bu adam Demir'in şirketini batıracaktı.
" Güzel...
Dışardaki adamlara söyleyin gözlerini dört açsınlar."
Dedikten sonra cebinden sigara paketini çıkarıp içinden bir dal sigarayı alarak dudağına bıraktı. Ardından teneke içindeki odunlardan biriyle yakıp odunu tekrar ateşin içine attı ve derin bir nefes çekti.
" Çok güzel bir gece."
Havaya doğru üflerken gözleri hâlâ üzerimdeydi.
" Öyle değil mi?"
Bakışları beni daha da korkuturken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Neydi bu başıma gelenler.
Hepsi senin suçun.
Dedim. İçimden Demir'e kızıyordum. Bu adam Demir'in söylediği yalan yüzünden beni karısı sanıyor, diye düşünürken bir anda dank etti. Demir yalan söylemişti evet, ama yalanı kendi ailesine söylemişti. Bu adam nasıl biliyordu doğru sandığı bu yalanı? Kim söylemişti bu adama?
Bir süre gözleri üzerimde bekledikten sonra sonra elini cebine sokup telefonunu çıkardı. Yan tarafındaki tuşa basıp açılmasını sağladı. Ardından bir arama yaptı.
" Alo. Demir Demirkaya."
Demir'i aramıştı.
" Seni adi şerefsiz!
Ada nerede? Ne yaptın ona? "
Yattığım yerden duydum Demir'in kükreyen sesini. Biliyordu. Alpay'ın beni kaçırdığını biliyordu. Gözlerim dahada dolarken akmaya başladılar.
" Küçük hanım şimdilik iyi. Mışıl mışıl uyudu ama ayılamadı henüz. İlaç biraz ağır geldi galiba. Öylece beni izliyor şuan. "
Ne konuşabiliyordum ne hareket edebiliyordum. Felçli gibiydim.
" Nerdesin lan!?
Söyle neredesin hemen oraya geliyorum."
" Bitti mi hırlaman?"
" Alpay!
Senin derdin benimle!
Bırak kızı!"
" Ağzının tadını iyi biliyorsun Demir."
Duyduğum cümle ile değişen bakışlarını görünce içimdeki korku dahada arttı.
Allah'ım yardım et bana.
Ne olur yardım et.
Diye dualar ederken Demir'in sesini duydum yeniden.
" Alpay seni gebertirim!
Ada'nın saçının teline zarar verirsen yemin ederim seni ellerimle gebertirim!"
Sesindeki öfke ve endişeyi farketmemek mümkün değildi.
" Şuan o kadar çok keyif alıyorum ki bu hâlinden bilemezsin."
Dedi Alpay ve doğru söylüyordu. Aldığı haz yüzünden rahatlıkla belli oluyordu. Karanlıkta bile. Demir'i köşeye sıkıştırmıştı. Hem de beni kullanarak.
" Alpaaay!! "
Bağırdığını duyduğum Demir ile gözlerim telefona çevrildi. Sanki Demir'in öfke dolu gözlerini görür gibi oldum. Alpay,
" Kuduracaksın Demir.
Seni tekrar arayana kadar benim kudurduğum gibi kuduracaksın. "
Diyip kapattığı telefonu cebine koydu yeniden. Elindeki sigaradan bir nefes daha çekti. Başını geriye yatırıp havaya üfledi. O gözleri yukarda tavanı izlerken ben ellerimi bacaklarımı hareket ettirmeye ve konuşmaya çalışıyordum. Biraz uğraştıktan sonra dilimdeki ve vücudumdaki uyuşmalar azalmaya başlayınca zorlukla da olsa, " Kimsin?" Dedim.
Önce gülümsedi sonra başını dikleştirip bana baktı.
" İlacın etkisi geçti ha!"
Koltuktan destek alarak yerimde doğrularken bir yandan etrafıma bakındım, kaçacak bir yer, bir pencere yada kapı var mı diye.
" Ne istiyorsun bizden?"
Ne ara biz olmuştuk. Gözlerini yanan odunlara çevirip dudaklarını olumsuz şekilde bükerek çenesini kaşıdı.
"Seninle ilgili kararımı daha vermedim. Ama o Demir denen it bu gece ölecek."
Demir'i gerçekten öldürmek istediğini yeniden idrak ederken içimdeki korku dahada arttı.
" Bana yaptığı hakaret bir yana, hiç kimse beni tehdit edemez!"
Tehdit mi. Demir bu adamı tehdit ettiği için mi buradaydım ben. Ateşi izlerken devam etti.
" Senin sayende kuzu kuzu gelecek ayağıma."
Benim...
Benim Alpay'ın elinde olduğumu bilen Demir hiç düşünmeden çağırdığı yere gelecek miydi.
" Senin yaptığına kalleşlik denir."
Dedim nereden bulduğumu bilmediğim cesaretle. Hareketsiz şekilde,
" Kalleş..." Diye tekrar etti birazda düşünceli.
Sonra bana döndü. Pis bir gülümseme bırakırken,
" Evet kalleşim.
Düşmanımı yok edecek her yol mübahtır benim için. Ve son günlerdeki en büyük düşmanım Demir Demirkaya. Ama bu geceden sonra..."
Dedi ve sustu. Lâkin yüzündeki keyif devam etti.
" Demir'in karısı olduğu mu?
Sana kim söyledi?"
Dedim daha büyük bir cesaretle. Ortadaki ateşin loş ışığında gördüğüm alaycı bakışlar sır vermiyordu. Söylemeyeceği belliydi.
" Peki Demir'i gerçekten öldürmek istiyorsan oyalıyorsun?"
Neden böyle saçma bir soru sorduğumu sorguladım saniyelik. Ama merak etmiştim. Çünkü telefonda konuşmuş ama yerini söylememişti.
" Onunla oynamak için."
Dedi ayağa kalkıp kapıya doğru yürürken. Adamı da arkasından yürüyordu. Beni burada bırakıp gidiyor muydu? Anında barınağın içinde gezdirdim gözlerimi yeniden.
" Aklından bile geçirme.."
Duyduğum cümle ile anında Alpay'a çevirdim gözlerimi. Arkası dönük devam etti konuşmasına.
" Buradan kaçamazsın."
Ne düşündüğümü hemen anlamıştı. Alpay'a aldırmadan içeriyi kontrol etmeye devam ederken arkamda kalan tavana yakın bir pencere farkettim. Buradaki iki çıkıştan biri kapı, diğeri bu pencereydi.
Alpay ve adamı eski demir kapıdan çıkarken yerimden kalkıp hızlı adımlarla pencere tarafına doğru yürüdüm. Bir yandan da Alpay'ın geri dönüp dönmediğini kontrol ediyordum. Durup kendi etrafımda bir tur dönerken pencere önüne koyup çıkabileceğim bir şey var mı yok mu diye bakıyordum. Karanlık köşedeki büyük kasalara takıldı gözlerim. Koşar adım yanlarına geldim. İki kasayı pencere önüne getirip üst üste koyabilirsem ve üzerine çıkabilirsem pencereye ulaşarak kaçabilirdim. Yani öyle umuyordum.
Hemen ellerimi kasaya dayayıp camın önüne doğru ittirmeye çalıştım ama olmadı. İçinde ne vardı bilmiyorum ama yerinden bile kıpırdatamadım. Elimin altındaki kasayı bırakıp diğeriyle denedim şansımı ama oda aynıydı. Yeniden ve bütün gücümle itmeye başladım. Yine olmayınca sırtımı kasaya dayayıp geri geri itmeye çalıştım bu kezde. Ama yine olmadı. Olmuyordu. Gücüm yetmiyordu. Çaresizlik ve umutsuzlukla düştü omuzlarım.
Ne yapacaktım ben. Burada öylece bekleyerek Demir'in benim yüzümden buraya gelip ölmesini mi izleyecektim?
Başımı iki yana salladım. Hayır! Benim yüzümden tuzağa düşmesine, ölmesine izin veremezdim.
Allah'ım ne yapacağım ben!
Kendi etrafımda bir tur daha dönerken loş ışıkta gördüğüm şeyle yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Merdiven... Kasaların arkasında yerde duran tahta bir merdiven vardı. Hemen kasaların arkasına geçip merdiveni sürükleyerek getirip pencerenin önüne duvara dayadım. Tam ilk adımımı atmış çıkacakken duyduğum kapı gıcırtısı yüzünden korkuyla kalakaldım.
" Bir yere mi gidiyorsun küçük hanım?"
Alpay'ın sesinin ardından duyduğum silah şakırtısı korkumu daha da körüklerken kendi kendime saydırmaya başladım. Biraz daha hızlı olabilseydim belki de kurtulmuş olacaktım.
Aptal Ada.
Aptal!
Aptal!
Aptal!
" Bana dön."
Yapamadım çünkü kasılıp kalmıştım.
" Dön! "
Yüksek ve öfkeli sesiyle yerimde sıçrarken yavaşça arkama döndüm. Elindeki silah bir anda yüzüme doğruldu. Bir silaha bir Alpay'a bakıyordum.
" Söz dinlemezsen vaktinden önce ölürsün."
Ölürsün...
O an anladım beni de öldüreceğini. Gözlerimden akmaya başlayan yaşlara engel olamazken neden hayatım sürekli kötüye gidiyor diye düşünüyordum.
" Otur!"
Silahıyla koltuğu işaret etti. Gözlerim koltuğa kayarken bir anda hızla yanıma gelip saçlarımdan tuttu. Tiz bir çığlık atarken çekiştirerek getirip koltuğun üzerine attı bedenimi. Kendimi sırt üstü yatar hâlde bulduğumda elini çenemde silahını kafamda hissettim. Tavan yapan korkumla gözlerim kocaman olmuş ağlamam daha da artmıştı. İğrenç yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp çenemi sıkarak ve hırlayarak konuştu.
" Rahat durup dediklerimi yapmazsan seni şuracıkta gebertirim. Anladın mı beni!?"
Elindeki soğuk demir'in baskısı canımı yakıyordu. Bağırarak,
" ANLADIN MI?!"
Diye tekrar edince başımı aşağı yukarı salladım çaresiz. Yerinde doğrularken ben çoktan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım bile. Sanırım hayatımın son dakikalarını yaşıyordum.
Elindeki silah hâlâ bana dönük geriye doğru iki adım yürüdükten sonra sol eliyle cebinden telefonunu çıkarıp bir arama yaptı. Telefon açılır açılmaz,
" Alo! Konuş lan it! "
Diye bağıran Demir'i duydum. Onu aramıştı.
" Sana da merhaba Demir Demirkaya."
" Kısa kes Alpay!"
" Limana gel."
Dedi Alpay.
" Eski balıkçı barınaklarından kırmızı olana."
Ve kapattı. Tuzağa çekiyordu Demir'i. Göz göre göre ölüme gelecekti Demir. Silahını yeniden bana doğrulttu.
" Kalk! " Derken silahıyla kalk işareti yaptı.
" Beni öldürecek misin? "
Diye sorarken bir hıçkırık kaçtı boğazımdan.
" Henüz değil. Demir ile biraz daha oynadıktan sonra."
Pis pis gülümsedi. Ardından Yakup! diye bağırdı. Adamını çağırıyordu. Arkasındaki kapı gıcırtı ile açılırken karanlıkta yüzü görünmeyen adama baktım.
Alpay gözleri hâlâ benim üzerimde,
" Arabayı hazırla Demir gelmeden gidiyoruz. Bizi bulmak için biraz uğraşsın."
" Seni zaten buldum Alpay."
Duyduğumuz tanıdık sesle ikimizde kapıya dönerken arka arkaya kurşun sesleri yankılandı barınağın içinde.
**************************
Eveet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.48k Okunma |
1.79k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |