28. Bölüm

🌊K.26 Bir şans ver.

azimet azimet
azamet_29_2

Hatalarım varsa affola canlar 🤗

Keyifli okumalar dilerim.

Tabi oylar ve yorumlar itina ile alınır.

🌊🌊🌊🌊

İlyas odadan çıkınca bende üzerimdeki pikeye yana attım .

 

" Önce pansumanını yapalım sonra giy."

 

" Gerek yok ben yaptım."

 

Diyip Demir'in elinden kazağı aldığım gibi önce başımdan sonrada kollarımdan geçirdim. Hem geniş hem uzun gelmişti üzerime ama olsundu atletle durmaktan iyidir. Nihayet rahat hareket edebilecektim artık. Sonra Demir'e döndüm.

 

"Sana birşey soracağım."

 

Dedim gayet ciddi ve gözlerine bakarak.

 

" Ama doğruyu söyleyeceksin."

 

Anlamaz şekilde bakarken sor! Dedi.

 

" Sen dün gece bizi nasıl buldun? Alpay seni aradığı anda kapıda nasıl belirdin. "

 

İnce bir gülümseme peydah oldu yüzünde. Ardından üzerindeki kabanı çıkarıp kapı arkasındaki askıya taktı. Koltuğun üzerindeki çantayı alıp diğer koltuğa bıraktıktan sonra geri gelip yanıma oturdu.

 

" Seni nasıl bulduuum?"

 

Yerdeki gözlerini kaldırıp bana çevirdi. Gözlerimin içine baktı bir süre. Sonra derin bir nefes alıp bıraktı.

 

" Seni takip ediyordum. Bazen uzaktan, bazen de yakından."

 

" Takip?

Beni?

Na-nasıl yani anlamadım."

 

Şaşırmıştım.

 

" Seni otele bıraktığım günü hatırlarsın."

 

" Evet."

 

" Seninle küçük bir tartışmamız olmuştu."

 

" Küçük değildi.

Sinirinden kabanının düğmesini koparmıştın."

 

Dedim cebimde bulduğum düğmeyi hatırlayarak.

 

" Doğru." dedi gülümseyerek.

 

"Ama sinirden değildi o.

Bilerekti. O düğmeyi bir şekilde cebine koymayı planlanmıştım."

 

" Gerçekten mi? Nedenki?"

 

" Çünkü o bir vericiydi."

 

" Neeeh!"

 

" Benim üzerimde her zaman olan bir vericiydi."

 

"Neeh! Neden bir verici ile geziyorsun ki? "

 

" Dayımın fikriydi. Aylar önce beni her zaman bulabilmek için özel yapılmıştı o düğmeyi. Dost az, düşman çok demişti.

 

Her neyse, o gün o düğmeyi cebine koydum işte. Bu sayede senin nerede olduğu her zaman biliyordum. Bazen dışarı çıkıp emlakçı emlakçı gezerken seni görebilmek için gün boyunca seni takip ediyordum. Çünkü çok özlüyordum."

 

Sesi ve gözlerindeki bakış duygusal bir şekilde değişti. Ben bön bön yüzüne bakmaya devam ederken elini elimin üzerine koydu.

 

" Ada..." Dedi.

 

" Seni kaybetme korkusu öyle bir işledi ki içime, buradan gidersin, İzmir'e dönersin, benden tamamen uzaklaşırsın düşüncesi uykularımı kaçırıyordu. Seni görebilmek için yapamayacağım şey yoktu Ada. Uzaktan görmeye bile razıydım. Yeterki göreyim istedim. Dışarda olduğun her günü seninle birlikte dışarda geçirdim ben. Kar yağmur demeden."

 

Şaşkınlığım bir kat daha arttı.

 

" Dün gece de o verici yardım etti seni bulmama. Aslında daha erken bulabilirdim seni ama bir ara sinyal kayboldu. Bir sürede gelmedi. O anlarda yaşadığım korkuyu tahmin edemezsin Ada. Ya sana birşey olursa, ya o şerefsiz sana bir şey yaparsa korkusu kalbimi, etimi, kemiği yaktı."

 

O an düğmeyi sokağa fırlatıp geri aldığımı hatırladım. Sebebi bu olabilirdi. Yere çarpınca zarar görmüştü belkide. Allah'ım, ya geri almasaydım. O zaman ne olacaktı?

 

" Son birkez daha çalışıp sinyali görünce hiç oyalanmadan barınağın olduğu yere geldik. Sonrasını biliyorsun zaten. "

 

Hâlâ alık alık yüzüne bakmaya devam ederken her cümle bir yana aklımda kalan tek şey yanından ayrıldığımdan beri beni takip ettiğiydi.

 

" Sen gerçekten her yerde beni mi takip ediyordun?"

 

Sustu. Gözleri gözlerimde bakmaya devam etti. Sonra,

 

" Evet." Dedi.

 

" Hatta pes edip gitmemen için ev bulmana bile yardım ettim."

 

Bunu söylerken hafiften bir gülümseme belirttiği yüzünde.

 

" Bu yüzden konuştuğun son emlakçıyla bir anlaşma bile yaptım."

 

" Emlakçı mı?

Anlaşma mı?"

 

Neden bahsediyordu bu.

 

" Aslındaaa...

Şuan ki evi sana göstermesini ben istedim. Karşılığında kiranın kensinin olabileceğini söyledim."

 

Duyduğum ve farkettigim şeyle ayağa fırladım.

 

" A-anlamadım.

Ya-yani şuan kaldığım ev... Senin...Mi? "

 

Sessiz şekilde başını aşağı yukarı salladı.

 

" İnanamıyorum.

Neden yaptın bunu?"

 

Dirseklerini dizlerine dayayıp parmaklarını birbirine geçirerek başını önüne eğdi.

 

" Dedimya.

Buradan gidersin korkum yüzünden."

 

Düşündüm, düşündüm... Yaptığı şeye inanamadım. Bu adam ben buradan gitmeyim diye kendi evini bana vermişti.

 

Derin bir nefes alıp verdikten sonra yerime oturup konuştum.

 

" Ya yine de gitmeyi düşünüyorum. Dersem."

 

Bir anda Karadeniz gözlerinde fırtınalar koptu. Gördüğüm hâline rağmen devam ettim.

 

" Ya İzmir'e tayinimi isteyeceğim dersem."

 

" Tek bir şey yapabilirim."

 

Dedi yorgun sesiyle.

 

" Gitme!

Bize bir şans vermeden gitme diyebilirim sadece."

 

Kısa bir sessizlik çöktü odaya. Sonra,

 

" Ada..." Dedi.

 

" Gitme! "

 

Gözlerinin içinde gezdim sırayla.

Kaderimdeki erkek oydu belki de. Beni sevdiğini aşık olduğunu söylüyordu. Defalarca yardım etmişti bana. Hayatımı kurtarmıştı. Değer vermese yapmazdı. Yada...

Sevmeseydi yapmazdı.

 

Önüme dönerken ellerimi kucağımda birleştirdim. Başımı çevirip tekrar baktım hâlâ üzerimde olan Karadeniz gözlerine. Gülümseyerek başımı aşağı yukarı salladım. Kabul etmiştim.

 

" Peki... Bir şans verelim bize...

Ama pişman olursan suçlusu sensin."

 

Dedim. Yüzü güldü. Gözlerindeki dalgalar durulurken sanki güneş doğdu mavi sularına. Kucağımdaki ellerimi büyük ellerinin içine aldı.

 

" Asla pişman olmayacağım.

Sende asla pişman olmayacaksın."

 

Ayağa kalktı birden.

 

" Ada! Seni bir yere götürmek istiyorum. Benimle gelir misin?"

 

" Nereye? "

 

" Çok güzel ve herkesten gizli bir yere. Seninle birkaç gün dinleniriz. Tatil gibi düşün.

Hem de birbirimizi daha iyi tanırız. Ne dersin? "

 

Son yaşadıklarımızdan sonra iyi gelebilirdi.

 

" Şey...

Tamam... Olur."

 

" Kendini nasıl hissediyorsun. İyi hissediyorsan hemen gidebiliriz. Ama dersen ki iyi değilim..."

 

" İyiyim. Gerçekten.

Ama önce eve uğrayıp bir kaç gün yetecek kadar kıyafet almalıyım."

 

" Tamam.

Önce eve gidelim. Eşyalarını alalım. Sonra güzel bir yemek yer yola çıkarız."

 

" Tamam."

 

Dedim ayağa kalkarak. O an farkettim işte ayakkabılarımın olmadığını. Etrafıma bakınırken Demir koltuğun yan tarafından aldığı ayakkabıları gösterdi.

 

" Bunları arıyorsun sanırım."

 

Yere bıraktı. Ben ayakkabılarımı giyerken kapıya yürüdü. Kabanının yanında asılı kabanımı alıp geri geldi.

 

" Koluna dikkat et. "

 

Diyerek giymeme yardım etti. Sonra Ümit'in bıraktığı sağlık çantasını da alıp birlikte odadan çıktık. Küçük antrede durunca yan odaya geçti Demir. Önce etrafa bakındı.

 

" Ziya, dayım nerede?"

 

" Dışarı çıktı abi. Biraz hava alacağım dedi "

 

" Tamam dışarda konuşurum ben. Sizde toparlanıp dönün. Dayımı da eve bırakın. "

 

" Emredersin abi. "

 

Demir ile birlikte evden çıktığımızda soğuk hava karşıladı bizi. Hem kar vardı hem rüzgar. Ama eli cebinde sigara içen Dayı Beyin umru bile değildi. Bu arada hani bu adam uyumaya gidiyorum demişti. Gözlerimi Demir'e çevirdim. O da gayet rahattı. Nasıl bir adamdı bunlar. İnsan birazcık olsun üşümez mi?

 

Dayı beyin bakışları eşliğinde koluma girip beni evin önündeki büyük Jeep e doğru getirip yan koltuğa bindirerek kapıyı kapattı.

Arka kapıyı açıp elindeki çantayı koltuğa bıraktıktan sonra direksiyon tarafına geçip motoru çalıştırdı. Klimayı açıp,

 

" Ben hemen geliyorum."

 

Diyerek indi. Aracın içi ısındıkça üşümem azalırken gözlerim ön camdan konuşan ikiliye kaydı.

 

" Hayırdır uşak."

 

Demir'in bedeni ve gözleri önce bana sonra dayısına doğru döndü.

 

" Hayır dayı, hayır..."

 

Konuşmalarını rahatlıkla duyabiliyordum.

 

" Ada ile birlikte bir kaç gün yokum dayı. Evde ve şirkette beni idare edeceksin. En geç bir hafta sonra döneceğiz."

 

" Hayirdur. Nereye gideisunuz bakayum."

 

" Benim eve."

 

" Senin eve mi?

Bu ayda ne yapacaksun orda uşak. Bu karda kışta. "

 

Neden bu kadar şaşırmıştı Dayı Bey düşünürken, Demir dayısının kulağına doğru bir şey söyledi benim duymadığım.

 

Adamın yüzünde inceden bir gülümseme belirip gözleri bana dönünce hemen anladım. Demir bizden bahsetmişti kesin. Elim alnımda başımı yana gözlerimi dışarıya çevirdim utançtan.

 

Yağan kara bakmaya devam ederken açılan kapı sesiyle yan tarafıma döndüm. Demir geri gelmişti.

 

" Gidebiliriz." diyip gaza bastı.

 

"Ne dedin dayına da bana öyle baktı."

 

Bana bir bakış attı gülümseyerek.

 

" Kısa bir tatile çıkıyoruz. Dedim. "

 

Yüzünün hâlinden doğruyu söylemediği belliydi. Yinede tekrar sormadım. Daha fazla utanmak istemedim.

 

*****

 

Bir süre yol gittikten sonra aklıma gelen şeyle Demir'e döndüm.

 

" Senin bir evin daha mı var."

 

Bir yola bir bana baktı.

 

" Dayına söylerken duydum."

 

" Evet bir evim daha var.

Şehrin biraz dışında. Yani çok uzak değil. Dağ evi ile bungalov evlerinin karışımı bir ev. Özel yaptırdım. Kendi zevkime göre. Önceleri Yalçından ve evden uzakta kafa dinlemek için gidiyordum.

 

" Zenginlik böyle birşey işte."

 

Dedim kısık ve yorgun sesimle.

 

" Şimdi ise sevdiğim kız ile birlikte vakit geçirmek için gidiyorum."

 

O kadar hevesli ve mutlu görünüyordu ki, şuan karşımda çocuk gibi sevinen adamla bir insanı öldürebilen Karadenizli arasında çok büyük uçurumlar vardı.

 

Önüme dönüp ilerlediğimiz köy yolunu ve iki tarafındaki karla kaplı ağaçları izleyerek devam ederken,

 

" Ya birşey soracağım. Neredeyiz biz."

 

" Imm. Nasıl tarif etsem. Fırtına deresi civarı. Merkeze çok uzak değiliz ama."

 

" Manzara çok güzel."

 

" Öyledir. Karadeniz'in yazı da kışı da güzeldir. "

 

Etrafı izlemeye devam ederken gözlerim kapanmaya başladığında bunu farkedip,

 

" Hâlâ yorgunsun. Eve kadar biraz uyu istersen. Geldiğimizde seni uyandırırım. "

 

Doğru söylüyordu, iyiyim desemde vücudumdaki kırgınlık inkâr edeceğim birşey değildi.

 

Gözlerim zaten bahaneye bakıyordu. Bende izin verdim kapanan göz kapaklarıma ve uyumak isteyen beynime.

 

*****

 

Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. " Ada." diyen Demir'in sesiyle açtım gözlerimi.

 

" Hmm. Geldik mi? Ne çabuk! "

 

" Aslında bir saattir yoldayız. Yani bir saattir uyuyorsun. Uyanma diye yavaş sürdüm."

 

" Dikkat et." Diyerek önce arabadan inmeme, sonrada arkamdan kolunu belime sararak bir karış olan karda yürümeme yardım etti. Apartmanın kapısından içeriye girince beni bırakıp geri döndü. Arka koltuktaki çantayı alıp geldi. Ardından birlikte dairenin olduğu kata çıktık. Hâlâ cebimde olan anahtarı çıkarıp kapıyı açtıktan sonra birlikte girdik içeriye. Ayakkabıları çıkarıp ev terlikleri mi giydim. Ardından Demir'e döndüm.

 

" Sende çıkar ve terlik giy.

Temizlik yapana kadar canım çıktı. "

 

Dediğimde kendi kendine gülerek ayakkabıları çıkarıp girdi.

 

" Senin terlikler bana olmaz."

 

Diyince bir boyuna bir ayaklarına baktım.

 

" Sormaya korkuyorum.

Kaç numara giyiyorsun."

 

Yavaş adımlarla içeriye girerken,

 

" Bilmesen daha iyi." diyip oturma odasına geçti. Önce şöyle bir baktı etrafa. Kabanımı çıkarıp koltuğa bırakırken,

 

" Ne oldu? " Dedim.

 

" Eşyalar ve sen...

Bu eve yakışmışsınız."

 

Nedense hoşuma gitti cümlesi.

 

Elindeki çantayı yere bırakıp benim gibi kabanını çıkardı. Sonra koltuklara geçip oturduk. Elim sızladığını hissettiğim yarada derin bir nefes bırakırken gözleri yine beni buldu. Sonra yerinden kalkıp yanıma oturdu.

 

" İyi misin Ada."

 

" İyiyim."

 

" Emin misin?"

 

" Ben bir hemşireyim. İyi olup olmadığımı bilirim."

 

Dedim bilmiş bilmiş.

 

Elini uzatıp iki parmağının ucuyla kendisine ait olan kazağın yakasını biraz açtı. İkimizde kan lekesi olan bandajı gördük.

 

" Kanamış."

 

Göz ucuyla bandaja tekrar baktım.

 

" Değiştirmek yeterli."

 

Hemen yerinden kalkıp yerdeki çanta ile geri döndü. Koltuğun üzerine yatırıp açtı. Malzemeleri gözden geçirdikten sonra üzerimdeki kazağın ucundan tuttu.

 

" Kazağı çıkarda bandajı değiştireyim." Dediğinde,

 

" Gerek yok ben yaparım." Dedim.

 

" Ada zorladığın için kanıyor.

Bırak ben yapayım."

 

Haklıydı.

 

" Tamaaam...

Sen yap bari."

 

Üzerimdeki kazağı yavaşça çıkarıp kenara bıraktı. Karşısında atletle otururken sıkıntı ile başımı yana doğru çevirdim. Bu sırada pamak uçlarını hissettim tenimde. Bantları çıkarırken,

 

" Acırsa söyle." Dedi.

 

" Hı hı!"

 

Çantanın içinden pamuk ve baticonu çıkarıp pamuğa döktü. Yavaşça yara üzerine sürerken sesini duydum.

 

" Özür dilerim.

Benim yüzümden yaralandın. "

 

Gözlerimi ona çevirdiğimde eli yaramın üzerinde mavileri gözlerimde kaldı.

 

" O şerefsize öyle kızmıştım ki düşünmeden hareket ettim."

 

Yarayı silerken devam etti.

 

" Gerçi bu düşüncesiz hâlimde senin de payın var."

 

" Benim mi? Ben ne yaptımki? "

 

Gözlerini yeniden gözlerime çevirdi.

 

" Sen kalbime girdikten sonra aklım karışır, doğru düzgün düşünemez oldum."

 

Yaptığı işe devam edip yaranın üzerine bandaj koyarak bantladıktan sonra üzerime doğru eğilip bandajın üzerine bastırdı dudaklarını.

 

" Özür dilerim.

Canın yandığı için..."

 

Konuşurken nefesinin sıcaklığı tenimi yalayıp geçerken tüylerim diken diken oldu. Sonra nefes alışını duydum. Daha doğrusu tenimin kokusunu çekiyordu ciğerlerine.

 

" De-Demir..."

 

Yavaşça geri çekilip bana baktığında o kadar yakındı ki, yüzlerimiz arasında bir kaç santim mesafe vardı sadece. Gözlerim mavi dalgalarında, kirli sakalında, dudaklarında gezerken kalbimin kulaklarımdaki atışlarının hızlandığını hissettim. Ardından bana doğru yaklaşan dudakları gördüm. Geri çekilmek yerine gözlerimi kapattım. Kalbim daha da hızlı atmaya başlarken nefesim hızlandı. Dudaklarının dudaklarıma olan temasını beklerken alnını alnıma dayadı. Bir süre öylece bekledi. Geri çekilirken,

 

" Ada..."

 

Dedi. Gözlerimi açtığımda bana bakan mavileri hata yapmaktan korkuyordu. Uzaklaşacakken ellerimi yüzünün iki yanına dayadım. Kendime doğru yaklaştırırken kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibi atıyordu.

 

Bir anda dudaklarımı dudakları üzerine bastırdım. Şuan yaptığım şeye ben bile inanamazken anında karşılık buldu hareketim. Demir'in dudakları dudaklarımın üzerinde nazik ve yumuşak öpüşleri tüylerimi yeniden diken diken ederken dili dudaklarımın arasından geçip dilimi bulduğunda ikimiz birden inledik.

 

Öpüşü saniyeler boyu devam etti. Sonra birden geri çekildi. Ardından bir anda kollarımın altından tutup kaldırdığı bedenimi kucağına bıraktı. Bir kolu sırtımdan belime doğru sarılırken bir kolu dizlerimden bacaklarımı kavramış şekilde yeniden dudaklarıma kapandı. Daha ateşli öpmeye başladığında kollarımı boynuna doladım. Beni benden alan bu haz ayaklarımı yerden kesmiş, günlerdir kaosu yaşayan zihnimin dalgalı denizleri bir anda durulmuştu. Dakikalar boyu öpüştük. Sonra yeniden geri çekti kendini. Çünkü ağlıyordum.

 

" Ada.

Ada neyin var?

Canını mı yaktım.

Özür dilerim."

 

Başımı iki yana salladım.

 

" Neden ağlıyorsun o zaman."

 

Yüzümü boynuna gömdüm. Kollarımı daha sıkı sardım.

 

Çünkü ilk kez gerçekten sevilmeyi değer görmeyi hissetmiştim. Yıllardır farketmesemde hem ruhum hem bedenim çok yalnızmış meğer.

 

" Sen..." Dedim ağlamaya devam ederek. Ama devamını getirmedim.

 

Sarıldığında kalbimdeki! Öptüğünde ruhumdaki boşlukların varlığını hissettim. Diyemedim. Yalnızlığın ne kadar yıpratıcı birşey olduğunu şuan farketmiştim ama bunu ona anlatamadım.. Kendimi her zaman kendi ayakları üzerinde duran güçlü ve dirayetli biri olarak görmüştüm. Oysa benimde seven, sevdiğini hissettiren birine ihtiyacım vardı.

 

" Ada...

Korkutma beni.

Neyin var?"

 

Geri çekilip yeniden gözlerine baktım.

 

" Yok birşey.

Sadece daha sıkı sarılır mısın bana?"

 

Yavaşça kendine çekti. Dediğimi yaparak daha sıkı sarıldı. O dakikalar boyu kıpırdamadan öylece bekledi, ben dakikalar boyu için için ağladım. En sonunda guruldayan midemle kıkırdayınca sessizlikte bozuldu.

 

" Sanırım acıktın."

 

Başımı omuzundan kaldırıp ellerimle sildiğim gözlerim önümde ayağa kalkarken belimdeki eli izin vermeyince gerisin geri dizleri üzerine oturdum. İki parmağını çeneme koyup kendine çevirdi.

 

" Söyle...

Neden ağladın."

 

" Geçmişime."

 

Anlamaz şekilde bakıyordu.

 

" Ben her zaman yalnızdım. Okulda olsun, ev arkadaşları arasında olsun hep yalnızdım. Kimseye ihtiyacım yok derdim hep. Yalnız başlamıştım çünkü hayata. Özellikle Cenk denen aptaldan sonra daha da yalnızlaştım. Güven duygumu kaybettim.

 

Ama sen... Seni gördüm.

Seni tanıdım. Sen, bana söylediğin şeylerle davranışlarınla iki gün de hayatımı içimde bir ihtiyaç ile yaşadığımı hissettirdin.

 

Beni tamamlayacak birine ihtiyacım varmış."

 

Dedim yutkunarak.

 

" Gibi hissediyorum. Ben bunu bilmeden yaşamışım. Aslında...

Yaşamak değil de. Sadece boş bir zamanda var olmuşum gibi hissediyorum.

 

Bu yanlış mı?

Böyle hissetmem kötü birşey mi?"

 

Diye sordum. Sanki bir yanlış yapıyordum gibi geldi bir an. Sanki arsızlık yada yüzsüzlük belkide daha kötüsü. Çünkü onu öperken kendimi kötü bir kız gibi hissetmiştim.

 

" Hayır." Dedi.

 

" Hislerin, duyguların gayet insani. Bir çok genç kız ve genç erkek böyle duygular hisseder."

 

Kendinden küçük birinden hayat dersi alan ben...

 

" Bende öyle hissediyorum. Çünkü bunun adına aşk deniyor. Gülümserken bir anda sarılıp yeniden öptü.

 

" Sen de bana aşık olmuşsun sevgilim."

 

Gözlerim kocaman oldu.

 

" Sevgilim..."

 

" Ben sana aşığım sen de bana. Yani artık sevgiliyiz. "

 

Ben duyduğum şeyi sindirmeye çalışırken beni kucağından indirip ayağa kalktı.

 

" Şimdi üzerini değişiyorsun, kıyafetlerini topluyorsun. Sonra da valizini de alıp çıkıyoruz ve birlikte yemeğe gidiyoruz. Oradanda küçük tatilimizi yapmaya gidiyoruz."

 

Saf saf bakarken kollarımdan tutup arkamı çevirdi.

 

" Hadi." diyerek iterken,

 

" Yardıma ve ihtiyacın olursa söyle yeter. "

 

Dedi. Yatak odama geçip dolabın yanındaki valizimi alarak yatağın üzerine koydum. En gerekli ve kullanışlı kıyafetlerimi alıp içine yerleştirdim. Üzerime temiz çamaşırlar, kalın termal taytımı ve beyaz balıkçı yaka bir kazak giyindim. Telefonumu şarj aletimi ve cüzdanımı ise küçük sırt çantama koydum. Ardından elinde iki çanta odanın kapısında durdum. Kabanını giymiş beni bekliyordu.

 

Beni görünce hazırsan çıkalım diyerek yanıma geldi. Valizimi aldıktan sonra ne olur ne olmaz diyerek sağlık çantasını da alıp

 

" Önden buyur." dedi eliyle yön göstererek.

 

Bu keyifli hâlleri garibime gidiyordu. Yinede uyum sağlayarak kapıya yürüdum. Vestiyerden dizime kadar olan çizmemi alıp giydim. Ben önden oda botlarını giyip arkamdan çıktı. Kapıyı kilitledikten sonra birlikte merdivenleri inip binadan çıktık. Yağan ince kar karşıladı bizi. Elindekileri jeepin bagajına bırakıp, hadi bin dedi. O direksiyona geçerken ben yan koltuğa geçip oturdum. Motoru çalıştırıp gaza bastı. Önce Ardeşen'in biraz dışında kalan bir restoranda güzel bir yemek yedik. Ardından kahve içip havadan sudan konuştuk.

 

Hani birbirimizi tanıyacaktık. Dedim. Koyu sohbeti tatil evine saklayalım dedi. Restoran dan çıktıktan sonra Rize merkeze çevirdi direksiyonu. Aşağı yukarı bir saat sürdü yol. Merkezden geçerken,

 

" Önce biraz alış veriş yapalım."

 

Dedi. 

 

" Alışveriş mi!"

 

" Evde konserveden başka birşey bulamayız."

 

Doğru bir kaç gün dağ evi gibi bir yerde gıda bulmak sorun olurdu.

 

Yol üstündeki büyük marketlerden birine girdik. Aklına ne gelirse attı alış veriş arabasına. Et girdi sütten çıktı resmen. Ödemeyi yapıp tepeleme dolu iki araba erzakla arabaya döndük.

 

" Sen bin ben bunları yerleştirene kadar üşüme." diyince fırsat bilip soğuktan sıcak arabaya attım kendimi. Kollarımı kendime sarıp oturarak bekledim. Beş dakika sonra yanımdaki kapıdan bindi. Motoru çalıştırıp gaza bastı. Araç park yerinden çıkıp caddeye girdi.

 

" Çok sürer mi."

 

" Eh! "

 

*****

 

Yol boyunca etrafı izlerken bir yandan olanları düşünüyordum. Buraya geldiğim ilk zamanların ve başımdan geçen olayların üzerinden bir kez daha geçtikten sonra bu kez geleceğimi düşünürken buldum kendimi.

 

Demir ile gelecekte ne bekliyordu beni.

 

Bunu düşünürken ve ihtimaller kafamın içinde başı boş dolaşırken gözlerimin kapandığını bile farkedemeyip uyuya kalmışım.

 

*****

 

Ne kadar olduğunu bilmediğim bir zaman sonra Demirin sesiyle açtım gözlerimi.

 

" Ada uyan geldik."

 

Önce Demir'e, sonra etrafa bakındım. Karların arasında üçgen yapıda bir ev, etrafı uzun cam ağaçları ile doluydu. Yılbaşı kartpostallarını hatırlatıyordu insana. Bir sim yağmuruna, birde kızağa bağlı bir kaç ren geyiğine ihtiyacı vardı manzaranın.

 

" Sanırım beğendin."

 

Araçtan inip bakmaya devam ettim.

 

" Çok beğendim. Çok güzel. Nasıl diyim. Gerçek değil gibi."

 

" İçini daha çok beğeneceksin."

 

Koluma girip karların arasından geçip kapı önüne geldik. Açık kapıdan girdim.

 

" Kapı neden açık."

 

" Sen uyurken arabadakileri içeriye aldım o yüzden açık. Hadi oyalanmada gir."

 

Kapıdan içeriye adım attığımda ağzım açık bakakaldım.

***************************

Evet canlar bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

Bölüm : 30.06.2025 16:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...