7. Bölüm

-Altıncı Perde-

bal leydi
balleydii

Öncelikle hoş geldinizz!

Sonunda uzun zamandır mücadele ettiği şeyi elde eden Ayza'nın ailesi ile arasındaki ilk kıvılcımı okumak üzeresiniz!

Kemerlerinizi bağlamayı ve tepkilerinizi yorumlarda bildirmeyi unutmayın!

Uzatmadan sizi bölüm ile baş başa bırakıyorum.

İyi okumalar.

-ALTINCI PERDE-

Bölüm Şarkısı; Yalnızlık

“Benim hayallerim gerçekleşmek için değil gerçekleşmemek için vardı.”

Çınlayan kulaklarım başımı ağrıtırken gözlerimi açacak halim yoktu. Etrafımdaki adım sesleri birilerinin olduğunun belirtisiydi “Ne yapacağız?” diye soran ses düşüncelerimi doğruladı.

Başka biri bir sır verircesine “O kadına çok benziyor.” dedi. Sert bir ses tonuna sahip olan biri “Tabii ki onu kabul etmeyeceğiz.” dedi.

Daha fazla konuşmalarını dinlemek istemedim. Gözlerimi açtım ve beni fark etsinler diye öksürdüm. Öksürmem ile dikkatlerini yeterince çekmiş olmalıyım ki hepsi susmuştu.

Ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum. Ben buraya babam için gelmişken bir sürü abimin çıkması tamamen bana da sürpriz olmuştu. İsimlerini bilmediğim için “İsimlerinizi söyler misiniz?” diye sordum.

Diğerlerine göre daha yumuşak bakışlarla bana bakan çocuk diğerlerinden önce davrandı. “Ben Araz,” dedi. Murat abinin dediğine göre bir ikizim vardı ve aralarında bana benzeyen kimse yoktu. Ona rağmen içimden bir ses onun ikizim olduğunu söyledi.

Ondan sonra yine yumuşak denebilecek hatlara sahip ama sert ve delici bakışlarla bana bakan bir çocuk “Kayra,” diyerek ismini bahşetti.

Beni tutan kişi de en az Kayra kadar sert bakışlar atarken “Uraz,” dedi. Gülümsedim, beni tutmuştu hem de iki kere.

Aralarında yaşça en büyük duran ve bana sert bakışlar atan kişi “Bartu,” dedi.

En son “Bende Mete,” diye bir ses duyduğumda bakışlarım sesin kaynağına döndü. Uraz’ın arkasına saklanmış ürkek bakışlar atan biriydi. Benden bir ya da iki yaş küçük duruyordu, bu kardeşim olmalıydı.

Diğerlerine yapmadığımı yaparak ona içten bir tebessüm sundum. Bu yaşına kadar her zaman kardeşimin yokluğunu çekmişken Mete bana iyi gelecekti. Gülümsemem onu şaşırtırken abisinin arkasına sığındı.

Hepsini tek tek süzerken “Bende Ayza, Ayza Nil,” diyerek kendimi tanıttım. Hepsi kafasını sallayınca onlarla daha rahat konuşabilmek için ayağa kalktım.

Dönen başım ile hemen geri oturdum. Benim her hareketimi izleyen erkek topluluğuna döndüm ve sorumu yönelttim. “Ne oldu bana?”. Araz abilerini beklemeden yanıtladı “Stresten ve açlıktan bayılmışsın.” Üzerine Kayra “Birde kan kaybı,” diye ekledi.

Onaylarcasına başımı salladım. Kendimi biraz daha topladım ve ayağa kalktım. Onlara döndüm “Şimdi ne yapacağız?” Bundan sonra ne olacağını merak ediyordum. Kimseden bir ses çıkmazken Uraz ve Bartu aynı anda ayağa kalktı ve odadan çıktı. Abilerinin çıkması ile Mete’de arkalarından koşar adım çıktı. Peşinden de Araz çıktığında Kayra ile baş başa kalmıştık.

Kayra bana döndü “Mete en küçüğümüz. Arazla aralarında bir yaş olduğu için ikiz gibi büyüdüler.” dediğinde kelimelerin göğsüme saplandığını hissettim.

Yokluğumu ne de kolay doldurmuşlardı.

Kayra devam etti. “Gerçi dediklerin doğru ise senin ikizin oluyor Araz Ben en küçük abin oluyorum. Benden önce Uraz var. Aramızda en büyüğümüz ise Bartu,” diyerek bana açıklamış oldu.

Bir şey demek yerine kafamı salladım. Benimle konuşuyordu ama gözlerindeki nefreti gizleme gerekliliğinde de bulunmuyordu. Karşımda bacaklarını üst üste attı ve bana döndü “Yıllar sonra eve giren ilk kızsın,” dedi ardından güldü “Gerçi bayılmasan eve almazlardı acizliğine kayıtsız kalamadılar.” dedi.

Dudaklarından dökülen her kelime içimdeki yangını körüklüyordu. Beklediğim gibi değildi. Bana nefretle bakan gözlere alışıktım ama hissettiğim hayal kırıklığına alışık değildim. Annemle hayal kurmazdım. Onunla kurulacak hayallerim yoktu.

Ama bir hayal kurmuştum. İçinde mutluluk olan bir hayal. Göz yaşı ve acı bulunmayan bir hayaldi. Bu zamana kadarki bütün hayallerim gibi bu da asla gerçekleşmeyecekti.

Benim hayallerim gerçekleşmek için değil gerçekleşmemek için vardı.

İçimdeki yangını söndürmek istercesine sızladı gözlerim. Ağlamak istedim, her şeyi boş verip ağlamak. Durmadan içim dışına çıkana kadar ağlamak. Sonra onun karşısında küçük düşmemek için toparladım kendimi.

Her zaman yaptığım gibi kendi kendimi avuttum.

Kayra konuşmaya devam edecekti ki ondan önce davrandım. “Sizin ailenizde bir yerim yok değil mi? Kardeşiniz olup olmamam bir şeyi değiştirmeyecek.” Dedim yüzümdeki buruk tebessüm ile.

Beni onaylarcasına kafasını salladı “Sandığım kadar aptal değilmişsin, iyi bari.” dedi. Düşünceli bir ses tonu ile sordum “Peki ben nerede kalacağım?” diye sordum. Omuzlarını silkti “Bu zamana kadar hangi cehennemdeysen orada kalmaya devam et.”

Ona bakarken gözlerimi devirdim. Bu hareketim onu rahatsız etse bile bir şey demedi. “Sence orada mutlu olsaydım buraya gelir miydim?” diye yeniden sordum. Düşünse mantıklı bir cevap verebilecekti belki ama o bunu yapmak yerine aklına gelen ilk şeyi akıl süzgecinden geçirmeden söylüyordu.

Bir şey düşündü ardından kafasını salladı. “Annenin köpeğisin sen kızım.” dedi. Kafasını tekrar salladı. Kendi fikirlerine gerçekten körü körüne inanıyordu.

Onu bozmak istemedim. Bozsam da bir şey değişmeyecekti. O sırada kapının açılma sesi geldi. Aldırmadan konuşmaya başladım. “Annemin köpeğiyim ben değil mi? O yüzden buraya geldim amacım sizin ailenizi dağıtmak değil mi?” dedim onun aklındaki düşünceleri dile getirerek.

Kapı arkamda olduğu için içeri gireni göremiyordum. Kayra beni onaylarcasına kafasını salladı. O kafasını sallayınca bende devam ettim “Peki, bir kız sizin ailenizi dağıtabilir mi ki? Birbirinize sevgi ile bağlısınız bana ise bağlansanız bile nefretle bağlanırsınız. Nefret sevgiyi kesebilir mi? Bu kadar güçlü bir duygu mu?” diye sordum.

Kayra yine düşünmemeyi seçmişti “Zaten bunun için geldin dedim bunu yapabilirsin demedim.” diyerek sorularımdan kaçtı. Ne kadar istenmediğim yerde kalmak istemesem bile kalacak yerim yoktu. Beni annemden bir tek bu aile koruyabilirdi.

Kafamı salladım ağır ağır “Ya şimdi ben niye annemin kölesi oluyorum ki? Kim masum kim kötü?” diye sordum. Soruma cevap vermesi için sormamıştım. O da cevap vermemişti zaten. “Söylesene Kayra her düşüncene böyle sıkı sıkı bağlanır mısın? Yoksa sadece işine gelene mi?” diye sordum.

Bana bakarken kaşlarını çatsa bile umursamadım. Arkamda duran kişi sonunda konuşmaya karar vermişti “Onunla uğraşmamalısın.” bu uyarı bana aitti. Yüzünü görmediğim için kim olduğunu anlayamamıştım. “Neden, döver misiniz?” diye sordum alayla.

Kayra ayağa kalkıp çıkarken bizi yalnız bırakmıştı “Bir kadına el kaldırmam.” dedi ardından Kayra’nın oturduğu yere oturdu. Ayhan Bey’i görmem ile kendime biraz daha çekidüzen verdim. “Umarım, Efendim” dedim kibar bir tutumla.

Efendim demem ile kaşlarını çatmıştı “Bana Efendim deme” dedi. Kafamı salladım “Benden nefret ediyorsunuz. Baba demem sizi rahatsız eder değil mi Ayhan Bey?” Bey demem ile yine kaşları çatılsa bile bu sefer bir şey dememişti.

“Neden geldin?” diye sordu. Elimi çenemin altına yerleştirdim “Babamı bulmak için Ayhan Bey.” babamın o olduğundan emindim. Annem asla yalan söylemezdi. Onun en büyük silahı doğrularıydı çünkü.

“Babanı bulduktan sonra ne olacak?” diye asıl merak ettiği konuya getirdi. Beni kabul etmesi için şirin olduğunu düşündüğüm bir yüz ifadesi takındım “Onlarla yaşamayı düşünüyorum.” dedim ardından devam ettim “Biri size kızınım dese onu eve almaz mıydınız?”

Sanki olaylar bizim başımıza gelmemiş gibi davranıyorduk. “Almazdım,” dedi. Açıkça buraya ait olmadığımı söylüyordu “Bu zamana kadar nerede yaşadıysa orada yaşamaya devam ederdi.” dedi.

Burukça baktım “Ya bunca zaman yaşadığı yerde ona ölüm varsa? Eminim kızınız zorunda olmasa size gelmezdi.” dedim bende. Ayhan Bey Kayra gibi değildi. Uzun uzun düşünüp öyle cevap veriyordu.

O düşünürken ben devam ettim “Kadınlara el kaldırmıyorsunuz ama kaldırılmasına izin verecek misiniz?” diyerek yaşayacağım şeyleri üstü kapalı anlatıyordum. Sessizliğini sürdürmeye devam edince “Sizden yardım isteyen birini geri mi çevireceksiniz?” diye sordum.

Söylediklerim onu ikna etmiş gibiydi. Kafasını salladı “Önce DNA testi sonuçları açıklansın. Belki kızım yoktur.” dedi. Bu bir zafer olduğu için içten bir tebessüm ile zaferimi kutladım. Gözleri gülümsememde gezindi bir süre.

Ardından kaşlarını çattı ve odadan çıktı.

- ♡ ♡ ♡-

Ayhan Bey gittikten sonra canım sıkılana kadar odada durmuş. Sıkıntıdan patlayacak raddeye gelmiştim. Yapacak bir şey bulamadığım için salona gitmeye karar verdim.

Salona gitmek için ayağa kalktım ve seslerin olduğu odanın önüne geldim. Kapıyı tıklattım ve beklemeye başladım. Müsait olmama durumları da vardı.

Kapıyı çalmam ile içerisi sessizleşirken Ayhan Bey “Gel!” diye seslendi. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Bütün bakışlar üzerimde olunca nedensiz bir stres kapladı bedenimi. “Şey ben… Odada çok sıkıldım da…” dedim içime kaçmış sesimle.

Ardından omuzlarımı dikleştirdim ve kendimden güç aldım az önceki kırılgan tavrın aksine daha yüksek bir sesle “Hem güvenmediğiniz birini odada yalnız bırakmak çok düşüncesizce bir hareket.” diye ekledim.

Bartu alay dolu bakışlarla beni süzdü. Aklıma onun polis olduğu geldi. Mesleğinin hakkını veren yapılı bir vücudu vardı.

“Neden, hırsızlık mı yapacaksın?” diye sordu. Omuzlarımı silktim “Nefret ettiğiniz birinden korkmalısınız da. Nefret insana nasıl istemediği şeyleri yaptırıyorsa nefret edilmek de aynı şeyleri yaptırabilir. Nefret ettiğiniz kişi size karşı nötrse nefretinizi göstermeniz saçma olur. Her şeyi yapacak potansiyelleri olur çünkü. Nefret ettiğiniz kişi sizden nefret ediyorsa her saniye arkanızı kollamalısınız çünkü açığınızı arıyordur.” dedim koltuklara doğru ilerlerken.

“Sen hangisi oluyorsun peki?” diye sordu. Ciddi bir tutum ile ona döndüm “Kim masum, kim kötü?” diye sordum tekrar. Beni kötü kendilerini masum sanıyorlardı “Ya kötü bildiğiniz masum çıkarsa o zaman pişman olmaz mısınız?” diye sordum.

“Ben sizi seviyorum ama siz bunu bilemezdiniz.” diyerek Bartu’ya da cevap verdim. Ayhan Bey “Öyle bir şey olursa yazık olmuş der geçeriz.” dedi. Dediği ile güldüm “Pişman olursunuz Ayhan Bey. Bu arada üzerimi değiştirmem gerekiyor ama üstüm yok.” dedim.

Ayhan Bey “Araz sen kıyafetlerinden getir,” diye emretti ardından bana döndü “İyi biliyor olmalısın.” dedi ve lafı ağzıma tıktı. Gözlerimi kaçırdım ve Kayra’ya döndüm “Nefret sevgi bağını belki kıramaz ama pişmanlık param parça edebilir dikkat et.” dedim.

Sessizliğini korumaya devam etti. Söylediğim kelimeleri ciddiye almıyorlardı ama almaları lazımdı. Ben asla boş konuşmazdım çünkü. Bir süre sonra Araz’ın kıyafetlerle gelmesi üzerine ona döndüm ve “Teşekkür ederim.” dedim içtenlikle.

Benim yüzüme bile bakmadan elime tutuşturduğu kıyafetler sinirlerimi bozsa bile bir şey demedim ve salondan çıktım. Araz’ın benim yüzüme bakmak bile istememişti. Ben olsam bana teşekkür eden birine en kötüsünden ricalarımı iletirdim.

Yüzümün asılmasına engel olamadım. Az önce çıktığım odaya geri girerken bir yandan sızlayan göz pınarlarımı ovuyordum.

İstenmediğimi öyle güzel hissettiriyorlardı ki… Kimse beni anlamaya çalışmamıştı. Sadece kendi yaşadıklarına takılmaları ve onun üzerinden hareket etmeleri sinirlerimi bozuyordu.

Kimseye karışmadan kimseyle konuşmadan da burada kalabilirdim. Tabii onlar da kabul etmeliydi önce. DNA için gereken kanı ben baygınken almışlardır diye düşünüyordum. Ayhan Bey sanki testleri yaptırmışta sonuçların gelmesini bekliyor gibi konuşmuştu çünkü.

Akıllarını karıştıran cümlelerim ile belki evde kalabilirdim ama ondan sonra ne olacaktı. Bu evde de benim için ölüm var mıydı? Hiçbirini tanımıyordum ve tanımadığım bir sürü insanla aynı evde kalmak pek mantıklı bir hareket değildi.

Anneme yakalanmaktansa burada ölmeyi tercih ederdim ama. En kötüsünden hizmetli olarak bile evde kalabilirdim. O kadar muhtaçtım burada kalmaya. Ne kadar her şeyi tek başıma yapmaya kendi kendime yetmeye çalışsam bile ben daha on yedi yaşındaydım.

Daha küçüktüm, ya da küçük olmalıydım. Başkalarının tek derdi istediği makyaj malzemesini alamamakken benim derdim ölümdü. Birden çok ölüme şahit olmuştum, merak da ediyordum açıkçası. Ölüm ne zaman bana uğrayacaktı?

Diğerlerinin aksine arkamdan ağlayan birinin de olacağını düşünmüyordum. Belki bir iki gün yokluğum can yakıcı olurdu. Sonra ise unutulurdum. Dünya’da sanki hiç var olmamış gibi… Bütün izlerim silinirdi. Önce kalplerden sonra akıllardan silinirdim.

Bir daha odamdan çıkmamıştım. İnsanlara daha fazla rahatsızlık vermek istemiyordum. Kayra çok haklıydı. Onların kardeşi olmam hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Bunca yıl kardeşleri olmadan yapabildilerse bundan sonra da yapabilirlerdi.

Ama ben bunca yıl onlarsız yapamamıştım ki. Yaşayamamıştım ben. Dört duvar arasında işkence çekerek yaşanmazdı ki. Hiç doya doya gülememiştim, gözyaşlarım sadece acı dolu zamanlarda akmıştı, bütün anılarım acı doluydu.

Hiç saklambaç oynamadım ben mesela. Hiç pamuk şeker yemedim ama tadını her zaman merak ettim. Uçan balonum olmadı hiç. Okuldakilerin elinde görürdüm de annemden isteyemezdim.

Hayatım bir sürü hiçlikle doluydu. Hiçliklerimi ilklere çevirmek isteyen kimse yoktu. Bir kişi, beni karşılıksız seven bir kişi bile olmadı. Seven bırakmazdı, seviyorum diyen gitmişti.

Arkadaş listemde çok iç açıcıydı; Yağmur ve Gobi. Bu kadardı sadece iki kişi.

Saatlerce sadece maziyi düşündüm ama işin içinden çıkamadım. Aniden açılan kapıyla seri bir hareketle arkamı döndüm. Araz’ı görmem ile elimi kalbimin üzerine koydum sakinleşmek için “Müsait olmayabilirdim. Kapıyı çalman gerekmez miydi?” diye sordum. Üzerimi değiştirirken de gelme ihtimali vardı.

Omuzlarını silkti. “Sonuçlar açıklandı herkes salonda seni bekliyor.” dedi. Cevap vermemi beklemeden ardını döndü ve odadan çıktı. Peşinden giderken benden uzun olduğu için büyük büyük adımlar atıyordu.

Salona girdiğinde peşinden girdim. Araz’ın da dediği gibi herkes buradaydı. Koltuklara doğru yürürken bana oldukça bol gelen eşofman altının paçasına takıldım ve yere düştüm. Bacağımın arkasındaki yaralar canımı yaktığı için “Ah,” diye inledim.

Kimse kaldırmak için bir hamlede bulunmazken Araz’ın eli bacağına gitti. Uraz “Aslanım ne oldu neden bacağını tutuyorsun?” diye sordu. Araz ona cevap vermek yerine arkasını döndü ve iki adımla yanıma geldi.

Gözlerimdeki yaşlara baktı ve elini uzattı. Bana doğru uzattığı eli beni şaşırtırken onu bekletmemek için elini hızla tuttum. Çevik bir hareketle beni kendine çekti ama düşündüğümden daha sert çektiği için göğsüne çarpmıştım.

Düşmemek için kollarına tutunurken o benden uzaklaşmak için geriye gitmişti. Dengesini kaybetmesi ile bu sefer o yere düştü ve kollarını tuttuğum için bende üzerine düştüm. Bulunduğumuz duruma gülmek istesem de sırtımdaki ağrılar buna izin vermemişti.

Ben yine inlerken Araz hızla beni ittirerek ayağa kaldırdı ardından kendisi kalktı. Elimle eşofmanı gösterdim “Biraz büyük olunca takılıp duruyorum da özür dilerim. Kimse kaldırmak için yardıma gelmezken geldiğin için teşekkür ederim.”

Bir şey demek yerine koltuğa oturdu. Diğerleri bizi yüzlerindeki tebessüm ile izlemişlerdi. Bende koltuğa oturduğumda Ayhan Bey elindeki zarfı açtı. Yüksek sesle okumaya başladığında herkes ona döndü. “Ayza Nil Bülbül,” Bülbül derken buruşturduğu yüzü ile devam etti “ile Ayhan Soylu arasında %99 DNA uyuşması vardır.” Sesi şaşkınlıkla dolmuş hatta elindeki zarf ellerinden kayıp yere düştü.

Herkesin yüzünde şaşkınlık hakimdi. Kimse benim gerçekten bir Soylu olduğuma inanmak istememişti. Bir tek Araz şaşırmamıştı o da benim gibi çıkan sonucu biliyor gibiydi. Yanımda oturduğu için “İkizler gerçekten birbirini hissediyormuş.” diye fısıldadığını duydum.

Aklıma ben düştüğümde ayağını tuttuğu geldi. Gerçekten de böyle bir şey olabilir miydi? Ben bunca yıl acıları tek başıma yaşadığımı düşünürken o benim acılarımı hissetmiş miydi? Öyle olmamasını umdum. Benim acılarımı hissetmesinin bende oluşturacağı hüznü kaldırabilir miydim bilmiyordum.

“Bu nasıl olur?” Sonunda ilk tepki Uraz’dan gelmişti. Bakışları bana dönmüş yavaş tavırlar ile vücudumu süzüyordu. Bunu öyle duygusuz yapıyordu ki rahatsız etmiyordu. Saçlarımda ve gözlerimde uzun uzun oyalandı gözleri. “Bize hiç benzemiyorsun.” dedi tekrar.

Omuz silktim “Kim masum, kim kötü?” Diye hatırlattım hepsine. Hepsi benim rol yaptığımı düşünmüştü. Ben onları iyi onlar beni kötü düşünmüşlerdi. Düşüncelerimizde yanılma ihtimalimizi kimse düşünmemişti.

“Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz Ayhan Bey?” diye sordum. Diğerleri direkt bu evden gitmemi isteyecekti ama Ayhan Bey onların aksine uzun uzun düşünüp öyle cevap veriyordu. Yine diğer sefer yaptığı gibi elini çenesine götürdü ve hafif çıkmış sakallarını okşadı.

Ayağını ritmik bir şekilde sallıyor ne olacağını düşünüyordu. Erkekler babalarının ağzına bakıyor onun ne diyeceğini bekliyordu. Sırtıma giren ağrı yüzünden odaklanamıyordum. Pansumanı yapmayı unutmuştum ve sırtıma yapışan sweetshirt hiç de yardımcı olmuyordu.

Acım dayanılmaz bir hale gelirken Araz bana döndü “Sorun ne?” Sessiz bir ortam olduğu için herkes bize dönmüştü. Alnımdan akan teri sildim. “Y-yok bir şey.” derken kekelediğim için yalan söylediğimi hemen anlamıştı.

Gözlerimin içine bakarken ben gözlerimi kaçırdım. Bartu’nun düşünceli sesi geldi “Bu soğuk havada terlemen normal mi?” Sırtımdan yükselen sıcaklık havanın soğukluğunu hissettirmiyordu.

Araz’ın elini anlıma koyacağını düşünürken gözümün altına götürmüştü. Temas ettiği yer alev almaya başlarken gözümden akan yaşı kimse görmeden sildi. Gözlerim ellerinden ona döndü. Burukça gülümsedi ve göz kırptı. “Ateşi yok,” abilerine yönelik söylediği sözlerin ardından önüne dönmüştü.

Ayhan Bey de Araz’ın sesi ile kendine gelmiş gibi kafasını salladı ardından bana döndü. Ondan önce ben davrandım “Kızınız bir gün çıkıp gelse onu eve almaz mıydınız?” diye sordum sabahki konuşmamızı hatırlatarak.

Bana uydu ve “Almazdım,” dedi. Söylediklerinde hala samimi olması can yakıcıydı “Bu zamana kadar nerede yaşadıysa orada yaşamaya devam ederdi.” diyerek devam etti.

Burukça baktım “Ya bunca zaman yaşadığı yerde ona ölüm varsa? Eminim kızınız zorunda olmasa size gelmezdi.” dedim aynı şekilde. “Kadınlara el kaldırmıyorsunuz ama kaldırılmasına izin verecek misiniz?”

Karar verememişçesine bana baktı. “Peki senin olduğun yerde huzur var mı?” diye sordu. Burada kalırsam sorun çıkartıp çıkartmayacağımı soruyordu bir nevi. Diğerleri hiçbir şey anlamamış olmalılardı ki birbirlerine garip garip bakıyorlardı.

Kafamı salladım “Huzur nedir bilmem belki ama olduğum yerde benden kaynaklanan bir huzursuzluk olmaz.” dedim bende onlardan gelen bir huzursuzluğu kabul etmeyeceğimi belli ederek.

Sözlerim kararında birçok şeyi etkilemiş olmalıydı, öyle bakıyordu. Kayra sıkılmış olmalı ki “Ne konuştuğunuzu bize de mi anlatsanız. Kimse sizi anlamıyor.” dedi. Ona alayla baktım “Senin anlayamamana şaşırmadım inan ki. Biz birbirimizi anlıyoruz yani sıkıntı yok” dedim.

Ardından Ayhan Bey’e döndüm “Haddimi aştıysam özür dilerim Ayhan Bey. Demeseydim içimde kalırdı.” dedim. Kayra’nın yüzü sinirden kızarırken onunla muhatap olmadığım için bir şey diyememişti.

Ayhan Bey ortamın daha fazla gerilmemesi için sonunda kararını açıkladı “Kal, kalabilirsin. En küçük bir yanlışında bu evden geldiğin gibi gidersin bunu unutma.” dedi sert bir tutum ile. Kafamı onaylarcasına salladım “Acaba odaya çekilebilir miyim?” diye sordum.

Kafasını onaylarcasına salladı “Buraya ilk geldiğin odada kalma orada hastalar kalıyor. Araz seni misafir odasına götürür.” dedi ve arada Araz’a da emirini vermiş oldu. İkimizde aynı anda ayağa kalkarken birlikte salondan çıktık.

Araz merdivenlere doğru yönelirken “Bir bakar mısın?” diyerek bana doğru dönmesini sağladım. Gözlerimi kaçırdım ve “Acaba ilk yardım çantasını alabilir miyim?” diye sordum. Kaşları çatılırken yanıma gelmişti “Neden ne oldu? Aniden neden sırtına ağrı girdi?” diye sorması ile dünyam başıma yıkılmış gibi hissettim.

Araz bu yaşına kadar ben ne kadar fark etmesem bile hep benim yanımdaydı. Benimle aynı acıları hissetmişti. “Sen…” ne diyeceğimi anlamış gibi “Evet hissediyorum.” dedi. Kafamı salladım “Yukarı çıkınca gösteririm.” dedim. Israr etmedi ve hasta odasına girdi.

Kısa bir süre sonra elinde ilk yardım çantası ile yanıma geldi. Beraber merdivenleri çıkarken aramızda gerici bir hava vardı. Bir kat çıktıktan sonra sola döndük. Kapılar rengarenkti. Eliyle siyah kapıyı gösterdi “Bartu abimin odası,” koyu mavi olanı gösterdi üzerinde “İzinsiz Girmeyin” yazan bir tabela vardı. “Uraz abimin odası,” dedi ardından biraz daha ilerledik.

Üzerinde balıklar olan kapıyı es geçti ve karşısındaki kapıyı gösterdi. Yeşil renkli bir kapı olmasına rağmen üzerinde yıldızlar vardı. Sanki gökyüzünü ormanlara indirmiş gibiydi. “Benim odam,” dedi hayran olmuş bakışlarla izlediğim kapıyı göstererek.

Hemen yanında beyaz kapılı odayı gösterdi. “Artık senin odan.” yüzünde bir gülümseme vardı. Karşı kapıyı gösterdi. Gri düz bir kapıydı. “Bu da Kayra abimin. Babam üst katta kalıyor. Abilerimin çalışma odaları da orada. Üçüncü katta da kütüphane, bilgisayar odası ve sinema odası var.” Dedi.

Onu onaylarcasına kafamı salladım. Kütüphaneye gitmek için sabırsızlanıyordum. Aklına bir şey gelmişçesine durdu “Ah. Müzik odası da en üst katta. Diğer sanatsal eşyalarda orada” dedi. Sözleri boşlukta kalmış gibi olmasın diye tekrar kafamı salladım.

Odaya girdiğimde arkamdan kapıyı kapattı. Gösterip göstermemek arasında kalırken bunca yıldır çektiği acıları görmeye hakkı olduğunu düşündüm. Beyaz yatağın üzerine oturdum. Elindeki ilk yardım çantasını kenara koydu ve anlatmaya başladı “Beş yaşımdan beri bazı anlarda vücudumda tarifi olmayan bir acı oluyor bir süre sonra da geçiyordu.” diyerek anlatmaya başladı.

“Başta bana kimse inanmadı. Ardından yedi yaşımda çektiğim acıdan dolayı bayılınca inanmak zorunda kaldılar. En iyi doktorlara götürdüler hepsi vücudun o anlarda gerçekten acı salgıladığını lakin herhangi bir darbe almadığımı söylediler. Beyin tomografilerinden sonra psikolojik tedavi de oldum. Hepsi kafada bitiyormuş öyle diyorlardı. En son iki gün önce sırtımda dehşet bir acı vardı.” dedi ve gözleri kısıldı hissettiği acıyı hatırlamış olmalıydı.

Kafamı salladım devam etmesi için “Biraz önce yere düşünce bacağımda feci bir ağrı hissettim,” o ara benimde bacağım çok ağrımıştı. “koltukta da aynı acıyı çektiğimizi fark edince aklıma bir psikiyatrın bana bahsettiği ikiz hissi geldi. İkizim olduğunu öğrendiğinde dile getirmişti ama öldüğünü söyleyince detaya inmemişti.” dedi.

Gözlerini kıstı tekrardan “Bana senin öldüğünü söylediler.” Söylediklerinde samimiydi. “Ne yaşadın sen Ayza?” Sertçe yutkundum. “Abilerin sana ne dedi bilmiyorum ama ben sanılanın aksine annemle mutlu değildim,”

Tekrar yutkundum ve devam ettim. “Annem beni sevmezdi Araz. Ama ben hiçbir şey yapmamıştım. Varlığım yetiyordu onu sinirlendirmeye” sesim titreyecek gibi olunca susmuştum.

Konuşmak yerine gösterecektim “Bunlardan kimseye bahsetmeyeceksin. Söz ver.” dedim. Kimsenin bana acımasını istemiyordum. Ne göreceğini bilmediği için kafası karışmış bir şekilde kafasını salladı “Söz veriyorum.” dedi.

Kapüşonlunun kollarından tuttum ve üzerimden çıkardım. Gözleri karnımdaki kesiklerde gezindi. Ağzı bir karış açık kalmıştı. Göğsümün ortasındaki sigara yanıklarını görünce gözleri doldu.

Sırtımı döndüm “Ayza,” diyen acı dolu sesi doldu kulaklarıma.

- ♡ ♡ ♡-

Ve Altıncı Perde sonlanır.

Ayza'nın beklediğinin aksine onu kabullenmeyen ve ön yargılı bir ailenin eline düştü...

Bundan sonra neler olacağı ile ilgili tahminleriniz neler?

Buraya kadar geldiyseniz yıldıza basmayı unutmayın!

Başka bir zamanda başka bir bölümde görüşmek üzere...

Bölüm : 01.08.2024 13:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...