3. Bölüm

-İkinci Perde-

bal leydi
balleydii

Hoşgeldinizz.

Bu bölüme geçtiğini görmek beni mutlu etti, Ayza artık sayende yalnız değil!

Fazla uzatmadan sizi onunla başbaşa bırakacağım, sadece yorumlarınızın hepsine yanıt verdiğimi ve hepsini merakla okuduğumu unutmayın.

İyi okumalar, umudunuzu kaybetmeyin.

 

-İKİNCİ PERDE-

Bölüm Şarkısı; Gecenin Sonuna Yolculuk

 

“Gözlerimi kapattığımda geçmişimi değil geleceğimi görüyordum, yıllar sonra bu bir ilkti.”

 

Attığım her adım korku doluyken eve girdim. Güneş batalı yaklaşık bir saat oluyordu ve ben onca yasağa ve kurala rağmen eve bu saatte yeni girmiştim. Bunun bana çok kötü patlayacağını biliyordum.

Ilgaz ile olan konuşmamın üzerine durmuş ve saatlerce düşünmüştüm. Bundan sonra her şeyin değişeceğinden emindim. Ilgaz sayesinde yıllardır benden saklanılan her şeyi öğrenmiştim. Benim babam yaşıyordu.

Benim babam o ölen adam değildi, yaşıyordu. Abim olduğunu duymuştum kim bilir belki kardeşim de vardı. Bir kardeşe sahip olmayı çok isterdim. Mert’in yokluğunu doldururdu belki, her aklıma geldiğinde kanayan yarama merhem olurdu belki...

Onları bulacaktım. Ne olursa olsun biraz daha bu eve tıkılı kalmayacaktım. Yaşadığım şeyler kolay değilken bir de hepsinin bir hiç uğruna olduğunu öğrenmiştim. Bu yalanın yükü dayanılır gibi değildi.

Haklarında bildiğim şeyler kısıtlıydı. Kocaeli’nde yaşıyorlardı ve soy isimleri Soylu’ydu. Bu bilgiler onları bulmama yeter miydi bilmiyordum ama yetmiyorsa bile bir şekilde onları bulacaktım. Gerçek ailemi bulmak benim için bir istek değil bir zorunluluktu.

Ayza Nil Soylu, diye mırıldandım istemsizce. Kulağa hoş geliyordu. Kendimi kaptırmakta belki bir hata yapıyordum ama buna ihtiyacım vardı. Daha mutlu bir hayat sürebileceğim, düşüncesine o umuda ihtiyacım vardı.

İnsanı yaşatan şey umuttu ve ben yıllardır bu cehennemden kurtulmanın umudu ile yaşıyordum. Bir ailemin olabileceği hayali umut besleyemeyeceğim kadar uzaktı benim için. Şimdi ise böyle bir şeyin gerçek olabileceğini öğrenmek benim için yeni bir dönemin başlangıcı idi.

Annemi artık bir insan olarak bile görmüyordum. O kadar canavarlaşmıştı ki gözümde, bende olan son değerini bunca yıl babam olmayan birinin ölümü ile sorumlu tutarak ve acı çekmemi sağlaması ile yitirmişti. Bunca yıl babam diye bildiğim adamın ölümünde benim bir suçum bile yoktu aslında. Bir araba kazasıydı ve bakkala uğramak için arabadan inmiştim.

Anneme göre benim için harcadıkları zaman yüzünden o anda kazanın olduğu ortamdalarmış ve benim yüzümden ölmüşlerdi. Beni onların ölümü ile o kadar suçlamıştı ki bir süre sonra inkâr etmeyi bırakmıştım.

Sakin ve yavaş adımlarla eve girdim. Korkudan titreyen bacaklarımı görmezden gelirken sandığımdan daha başarılıydım. Kapının sesini duyan annemin sinirli sesi kulaklarımı doldururken gözlerimi yumdum “Eve bu saatte mi geliyorsun Ayza?” ses tonu ürpermeme neden olurken anlık cesaretle gözlerimi açtım.

Bundan sonra bana vurmayacaktı. Karşı çıkacaktım. En kısa zamanda burdan gitmek istediğim için acısını çıkartacağı zaman diliminde burada olmayacaktım. Buradan gidecektim o zamana kadar kendimi korumalıydım.

Sorusuna cevap gelmediğinde daha da sinrilenmiş olmalı ki her zaman oturduğu salondan kalkmış ve karşıma dikilmişti. “Sana sordum Ayza. Hem okuldan kaçmakta ne demek?” ses tonu yüksek değildi ama tıslarcasına konuştuğu için öfkesini açıkça belli ediyordu.

Yine herhangi bir cevap vermedim. Sanki ağzımı açsam bütün öğrendiklerimi söyleyecekmiş gibiydim. Nasırlı elini bana vurmak için kaldırmıştı ki elini tuttum ve indirdim. Bu ona ilk karşı gelişimdi. Böyle bir şey yapacağımı hiç düşünmediği için geri çekilemedi. Elini bükmem ile annemin kolundan gelen ses elimi geri çekmeme neden oldu.

Annemin yüzündeki şaşkınlık emareleri acıyla harmanlanınca istemsizce onun için üzüldüm. Acı dolu bir çığlık atarken üzgünlüğümü bir kenara attım. O bana bunu defalarca yapmıştı. İçime dolan deli cesareti ile gülümsedim. Aynı benim canım yanarken onun yaptığı gibi.

Beni tanısaydı yüzümdeki gülüşün sahteliğini fark ederdi. “Ya anneciğim unuttun mu? Beni sen yetiştirdin. Ben o zamanında sana karşı çıkmaya çalışan o küçük kız değilim.” ardından cevap vermesini beklemeden kendi odama çıktım.

Bunca yıl yaptığı her şeye tek ailem o olduğu için göz yummuştum. Bu sevgiye aç olan içimdeki minik kızı dinlediğimdendi. Derin nefesler alıp verirken sakinleşmeye çalışıyprdum. Odamdaki iki dolabın arasında kalan minnacık yere uzandım. Girebileceğim kadar büyük olmayan ama bir şeyleri gizlemek için yeterli olan geniş sayılabilecek bir bölgeydi.

Dizüstü bilgisayarı gördüğümde yüzümde umut dolu bir gülümseme oluştu. Bilgisayarı ordan kurtarır kurtarmaz odamın kapısını kitledim ve yatağa oturdum. İnternete girdim ve ailemin adınıı arattm.

Karşıma çıkan bilgilerle kaşlarım istemsizce havalandı. Holdingler, Kolejler, Hastaneler ve daha bir sürü şirket vardı. Aslında şaşırmamam lazımdı. Annem gibi paragöz bir kadının aşk evliliği yapacağına ya da fakir biri ile evleneceğini düşünmem saçmalık olurdu. Hatta o kadar paragöz bir kadındı ki sırf babamla parası için evlenmiş olabilirdi. Zaten ben doğduktan sonra kaçması bunun göstergesi idi.

Saatlerce aileyi araştırdım. Haklarında çıkan haberlere, ne kadar ünlü ve zengin olduklarına... Sonrasında bir haberde kadınları sevmediklerini okumuştum. Zaten magazine girdiğimde aile hakkında hiçbir şey çıkmamıştı. Bu biraz korkmama neden olsa da bir yandan “Ben onların kızıyım, benden de nefret etmezler.” düşüncesi vardı.

Daha sonrasında bir adam gördüm. Elinde bir sigara vardı. Yüzündeki kırışıklıklar yakışıklı olduğu gerçeğini lekelemek yerine ayrı bir hava katmıştı. Saçları hafif griye çalarken her şeyden çok gözleri dikkatimi çekmişti.

Bakışları, üzgün ve yalnızdı.

Benim gibi, diye düşünmeden edemedim.

Fotoğrafın altındaki yazıyı görünce gözlerime tırmanan yaşları durduramadım. “Ayhan Soylu, Soylu Holding’in Kurucusu.” yazıyordu. “Baba,” diye fısıldadım acıyla karışık bir hevesle. Dizlerimin arasındaki bilgisayarda gördüğüm o fotoğraf benim babama aitti.

Ölmemişti. Benim babam ölmemişti, yaşıyordu.

Benim yaralarımı sarabilecek bir babam vardı. Beni sevebilecek biri vardı. Ben babamın katili değildim. Ben kimsesiz değildim.

Gördüğüm her yeri not aldıktan sonra bilgisayarı aldığım yere koydum. Yatağa ilerlerken sendeliyordum. Öğrendiklerim ağır gelmişti, kalbimin dayanamayacağı kadar büyüktü öğrendiklerim ve tek dayanağım beni sevebilecek bir babanın olması ihtimali idi.

Yatağa devrildim desem yalan olmazdı, cenin pozisyonuna geçtim. Beni sevecek bir ailem olacaktı, cümlesi aklımda yankılanıp duruyordu. Gözlerimi kapattığımda geçmişimi değil geleceğimi görüyordum, yıllar sonra bu bir ilkti.

Umut diri hissetmeme neden oluyordu.

Ben sevilecektim.

Yalan olmayacaklardı bana olan sevgileri. Ya da çıkar ilişkisine dayalı… Gerçekten sevilecektim ben. Hıçkırıklarım benden habersiz dudaklarımdan dökülürken uyuyakaldım. Uyurken bile her saniyesinde babamı düşlüyordum. Onun yokluğu ile yanıp tutuşurken başka kimi düşleyebilirdim ki?

-♡ ♡ ♡-

İçimdeki heyecana engel olamazken gözlerimi açtım. Çok düşünmüştüm. Bölük pörçük uykularımın arasında çok düşünmüştüm. Bugün kaçacaktım. Belki erkendi ama her şeye son verme zamanı gelmişti. Burada kendi minik cehennemimde bir gün daha geçirmek yerine ruhuma yıllar önce bağlanmış o zinciri kıracaktım.

Bütün olası senaryoları düşününce başıma gelecek en kötü şey bile buradan çıkma fikrimde bir sarsıntıya yol açamamıştı.

Saat dört olmalıydı, emin değildim. O an saat benim için en önemsiz şeylerden biriydi. Yanıma üç dört kıyafer aldım. Bilgisayarım, su, yiyebilecek birkaç atıştırmalık ve birkaç önemli şeyi çantama attıktan sonra hazırdım.

Odadan çıkacaktım ki gözlerim test kitaplarına takıldı. Bana yolda yük olacak her şeyden kaçınmalıydım ama yine de odadan çıkmak için gerekli adımı atamadım. Geriye döndüm ve iki tane test kitabı ile kalemliğimi de çantaya ekledim.

Ardından hızla yere eğildim. Halıyı kaldırdığımda simetrik parkeler gözlerimin önüne serildi. Elimle parkeleri kontrol ederken sonunda aralarında biraz daha kısa görünen parkeyi bulmuştum. Köşesine elimle bastırdığımda parke elimde kalmıştı. Burada paralarım vardı.

Okulda gizli gizli verdiğim özel dersler ya da başkalarının ödevlerini yaptığım için topladığım paralardı. Her seferinde düşük miktarda para istemiştim ama şu an karşımdaki paralara baktığımda yıllardır yaptığım için bir deste paradan daha fazlası vardı.

Üstünkörü saydığımda yaklaşık on bin liranın olduğunu fark ettim. Bu para uzun süre bana yeterdi. Emeklerimin karşılığı olduğu için bütün parayı alırken tereddütte düşmemiştim.

Paraların altında gizlenmiş bir bölme daha vardı. Bölmeyi elimdeki anahtarla açarken aceleciydim. İçindekileri hızla kontrol ettim “Bir oyuncak tavşan, bir çizgi dizi cd'si ve fotoğraflar...” bütün anılarımı minik kutunun içinde gördüğümde yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.

Bütün anılarım küçük bir kutuya sığacak kadardı. Lakin o kutunun bende hissettirdiklerini anlatabileceğim bir kapasitede değildi.

Kutuyu çantamın içerisine özenle yerleştirdikten sonra içime bir tişört bir tayt giydikten sonra okul formasını geçirdim. Okula giderken kaçacaktım. O zamana kadar hiçbir sorun yokmuş gibi davranmalıydım. En küçük farklı davranışımda annem bir şeyler olduğunu anlardı.

Hızlı adımlarla aşağı inerken gözüm duvardaki süslü saate takıldı. Saat beş olmuştu. Kimseye fark ettirmemeye özen göstererek mutfağa girdim. Çekmeceyi açarken kendimden emin tutumum bir an kendimden korkmama neden olsa da geri adım atmadım.

İki tane bıçağı aldıktan sonra birini belimdeki kemere diğerini de botumun içerisine sıkıştırdım. Bir yerlerim kesilmesin diye elimde nereden bulduğumu bilmediğim deri parçaya sarmıştım. Dışarıdaki kimseye güvenemiyordum.

Kendi anneme bile güvenmezken dışarıdaki insanlara güvenseydim büyük bir tezatlık olurdu zaten. Annem kaçtığımı öğrendiği an peşime adamlarını takacaktı biliyordum. Lakin adamlarının amacının beni sağ eve götürmek olduğundan emin olmam imkansızdı.

Gerçi onların kurşunlarına karşılık iki tane bıçakla pek bir şey yapabileceğimi de düşünmüyordum.

Mutfaktan çıktığımda annemle karşılaşınca irkildim. Bunu saklamak için elimden geleni yaparken bıçakları aldığımı görmemesini umuyordum. Annem anlamsız gözlerle bana bakarken “Ayza ne oldu? Normalde pek mutfağa giren biri değilsin.” sesi sorgularcasına çıkarken çekingenliğini gizleyememişti. Dün ona başkaldırmam onu sersemletmiş gibiydi.

Elimdeki çantayı salladım “Suluğumu doldurdum Arzu Hanım şimdi de evden çıkacaktım.” dedim ardından bir şey demesine fırsat bırakmadan dışarı çıktım ve siyah arabaya bindim.

-♡ ♡ ♡-

İstanbul’a vardığımızı tabeladan anlarken planımı uygulamak için sabırsızdım. Gözden kaçırdığım bir hata bile ölmeme neden olabilirdi bu yüzden gergindim. Hızlı hızlı nefes alırken şoföre döndüm “Beyefendi beni burada indirir misiniz?” diye sordum.

Adam bana garip garip bakarken elimin yan tarafı ile şoförün boynuna vurdum. Şah damarının üzerine gelen sert darbem adamın bayılmasına neden olmuştu. Araba yavaş gittiği için ağacın birine çarptığımızda sarsılmak dışında bir şey olmamıştı.

O sırada adamın elinin kırmızı butonun üzerinde olduğunu gördüm. Korkudan kaskatı kesilirken an itibari ile annemin bir işler çevirdiğimi öğrenmişti. Kırmızı yardım butonundan gözlerimi çektim.

Onlar benim kaçtığımı fark edene kadar geçen sürede rahat rahat hareket etmeyi planlamıştım ama şu an o süre yok olmuştu. Arabalar dolusu adamı buraya gönderdiğine emindim.

Arabadan indikten sonra tüm gücümle koşmaya başladım. Saat yedi olmuştu. Şehirden çıkana kadar saatlerce annemden saklanmam gerekiyordu. Bu iş sandığımdan çok daha zorlu olacaktı.

Nereye gittiğim o an pek öenmli sayılmazdı ama ben otobüs garına gitmeye karar verdim. Koşarken bir yandan annemin buraya kaç saatte gelebileceğini düşünüyordum. Yol bir buçuk saat sürüyordu ve bayılan o adamla uğraşması ile yaklaşık iki saatim vardı. Devamında ise tamamen hedefe açık olacaktım.

Otobüs garına gitmekten o anda vazgeçmiştim. Otobüs kalkana kadar orayı rahatlıkla adamları ile doldurarak beni yakalayabilirdi. Benim hemen bu şehirden uzaklaşmama gerekiyordu. En kötü ihtimalle karşı yakaya geçmeliydim.

O beni burada ararken karşı yakada yeni bir plan kuracak kadar vaktim olabilirdi. Gördüğüm sarı taksiyi durdurdum “Abi beni karşıya götürebilir misin?” Adam bir şeyler zırvaladıktan sonra gaza basıp hitti.

Oraya kadar koşmam imkansızdı bu yüzden illa bir taksi bulmam gerekiyordu. Yarım saat boyunca koşarken taksi görememenin umutsuzluğunu bana yük oluyordu. O sırada gördüğüm taksi ile içimde yeniden bir umut yeşerdi. Bu taksiye binmem gerekiyordu. Yoksa yakalanmadan buradan kurtulmam imkansızdı.

Taksi durunca hemen bindim ve kapıyı kapattım “Abi benim acilen karşıya gitmem lazım. Beni yeni açılan köprü ile karşıya geçirmelisin.” dedim hızlıca. Adam bana şokla bakarken “Ücreti iki katı fazla veririm. Yeter ki geçir.” diye ekledim.

Araba eklememin üzerine hareket etmeye başlamıştı.

-♡ ♡ ♡-

Geçen bir buçuk saatten sonra sonunda varmıştık. Paranın insana yaptırmayacağı şeyin olmadığını bir kez daha anlamıştım. İçim gide gide çantamdan gerektiği kadar oarayı çıkardım ve adama verdim.

Telefondan bundan sonraki istikametim bakacakken karşımdaki arabanın içindeki adamı görünce gözlerim sonuna kadar açıldı. Anneim adamıydı karşımda bana otuz iki diş sırıtan adam. Hızla arkamı döndüm ve koşmaya başladım.

Tabii ya telefonumla yerimi tespit etmişlerdi. Bunu aklime getirmediğim için kendimi kınarken telefonu arkasında yük olan bir arabanın arkasına atmış ve kıyafet satan bir mağazaya girmiştim.

Hemen kadın kabinlerinden birine girdim ve çantamdaki şeylerin içinde takip cihazı olup olmadığına baktım. Okul formam dışında hepsinde takip cihazı vardı kıyafetleri çöpe atmak için yanıma aldım ve dışarı çıktım.

Kıyafetleri çöpe atmak için yürürken adımlarım dalgındı. Kapana alınmış gibiydim. Nereye gidersem gideyim sonum cehennemmiş gibi hissediyordum. O sırada sırtıma inen darbe ile duvara çarparken dudaklarımdan dökülen acı dolu iniltiye mâni olamamıştım.

Sırtımdaki yaralar daha iyileşmemişti ve yediğim tekme gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Ben ne olduğunu anlayamadan bir el saçlarımı kavradı. Korku ile yutkunurken boğazıma değen metal şeyle nefesim kesilmişti.

“Sen kimsin?” konuştuğum için bıçak boğazıma sürtmüştü. Arkamdaki adamın gülüşü doldurdu kulağımı “Sana bir şey yapmayacağım küçük.” dediğinde boğazımdaki bıçağa manidar bir bakış atsam da bir şey demedim.

“Ne istiyorsun?” sesim hırıltı gibi çıkmıştı. Her konuştuğumda canım yanıyordu. Karşımdaki adamın anneme çalışmadığına emindim. Adamın elimdeki çantaya uzandığını fark edince çantamı duvarla arama sıkıştırdım. Karşımdaki adam bunu yaptığım için sinirlenmiş olmalı ki bıçağı biraz daha bastırırken “Parayı vereceksin yoksa buradan cesedin bile çıkmaz.” diyen sesini duydum.

Nefes bile alamayacak durumdaydım. Tekrar çantama uzandığında tepki vermemiştim. O çantamdaki paraları aldıktan sonra çantayı yere bıraktı. Adam beni rahat bıraktığı saniye elim belimdeki bıçağa gitmişti.

Karşımdaki adam arkasına dönmüşken elimdeki bıçağa sımsıkı tutundum ardından “Hey!” diye seslendim. Arkasına döndüğü an bıçağı ona savurmuştum ki karnıma attığı tekme ile geriye savruldum.

Ağzıma gelen kanla yüzümü buruşturdum. Karşımdaki adam ağzımdan akan kanları görünce koşarak yanımdan uzaklaşmıştı. O gidince sürünerek duvara uzandım. Elim boğazıma gidince elime sıcak kanım bulaşmıştı.

Karnım gerçekten çok ağrıyordu. Ayağa kalkacak gücüm yoktu ama burda ölmemeye kararlıydım. Sadece biraz dinlenmeye ve yeni bir plan kurmaya ihtiyacım vardı. Yaklaşık yarım saat boyunca sadece oturdum ve düşündüm. Marmaray’la geçebilirdim Gebze’ye ama bu halimle dilenciden farksızdım.

Yapabileceğim tek bir şey kalmıştı. Otostop çekmek. Kıyafetimin ucundan kopardığım parçayı boynuma sardığımda kararlı bir şekilde ayağa kalktım. Normalde böyle şeyler yapacak cesaretim yoktu ama ölüm korkusunun insana yapmayacağı şeyleri yaptırdığını da biliyordum.

-♡ ♡ ♡-

Ne zamandır yürüyorum bilmiyorum. Karnımın ağrısı dinmezken boğazımın yandığını hissediyordum. Anayolu gördüğümde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Burası otostop çekmek için müsait bir yerdi.

Gelen bir arabaya elimi salladım. Adam yavaşlasa da göz göze geldiğimizde gaza basmıştı. Bu dudaklarımı büzmeme neden olurken pes etmedim. İkinci, üçüncü, dördüncü derken bir süre sonra saymayı bırakmıştım. Geçen arabadakiler beni eleştirel bir şekilde süzüyor ardından durma zahmetine girmeden yollarına devam ediyorlardı.

Anayol olmasına rağmen oldukça ıssızdı. Onlarca araba geçmişti ama biri bile duramamıştı. Sabah yemek bile yememiştim ve paramı alan adam tarafından hırpalanmak yorgun düşmeme neden olmuştu.

Saat iki olmalıydı ve hava da oldukça soğuktu. Yağmur yağmaya başlayınca elimdeki son umudu kaybetmiş gibi daha fazla ayakta duramadım, dizlerimin üzerine düştüm. Azıcık uyumalıydım. Uyursam belki geçerdi.

Lakin yolun ortasından kalkacak gücüm bile yoktu. Bilincim gidip gelirken bir fren sesi duydum. Titremekten dişlerim birbirlerine çarpıyordu. Birinin yanıma geldiğini adım seslerinden anlamıştım “Hey, iyi misin?” endişeli sese karşılık veremedim.

Karşımdaki adam eğilim bana dokunduğunda “Kahretsin, çok sıcak.” dediğini duydum. “Bana yardım et.” dedim zar zor. Dişlerim o kadar titriyordu ki kekelediğime emindim. Olduğum yerden havalandığımda gözlerim açılmıştı.

Karşımdaki adam bir şeyler diyordu bunu oynayan dudaklarından anlamıştım lakin dediklerini anlayamıyordum. Başımı göğsüne yaslarken “H-hastaneye götürme, öldürürler.” diye fısıldadıktan sonra direnmeyi bıraktım.

-♡ ♡ ♡-

Ve İkinci Perde sona erer.

Bu bölüm diğer bölüme göre biraz daha heyecanlıydı diyebiliriz değil mi?

İleride biraz daha durulacak ama o bölüme kadar akıp gitmesi dileğiyle.

Diğer bölümde görüşmek üzere!

Bölüm : 23.07.2024 15:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...