18. Bölüm

-On Altıncı Perde-

bal leydi
balleydii

Öncelikle hoş geldiniz.

Biraz daha monoton bölümlere geldik.

Yazarken ağladığım sahneler...

Fikirlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın.

İyi okumalar.

-ON ALTINCI PERDE-

Bölüm Şarkısı; Mabel Matiz – A Canım

“Gökte ya da yerde. Burada ama başka bir evrende.”

Flashback 6 Yıl Önce

Hissettiğim acı ile dudaklarımdan acı dolu bir inleme dökülürken nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum.

Gözlerimin önündeki perde kalktığında karşımda bana şaşkınlık ile bakan bir hemşire gördüm. “Canım yanıyor,” diye sayıkladım acıyla. Öyle bir acıydı ki bu tarif edilemezdi.

Yanındaki hemşire “Şimdi uyanmaması gerekiyordu bu nasıl olur? Çabuk doktoru çağırın,” dedi. Sesinden akan panik beni de gererken neden hala burada olduğumu anlayamamıştım.

Diğer hemşire doktoru çağırmaya giderken kalan bana dikkatlice bakmaya başlamıştı. Hemşire “Ayza beni duyuyor musun?” diye sordu merakla. Pürüzlü çıkan sesimle “Duyuyorum,” dedim. Boğazım sızlıyordu. “Su, su verir misiniz, lütfen?” diye sordum.

Bakışlarındaki hüzün elle tutulur cinstendi. Bana acıyarak bakıyordu. Acınacak bir durumda değildim ki. Ya da öyle miydim?

“Üzgünüm ama doktora sormadan sana su vermem bile senin için bir tehlike,” dediğinde kafamı sallamaya çalıştım. Lakin bunu bile beceremedim, en küçük harekette bile canım yanıyordu.

Onun yerine “Sorun değil Efendim. Açıklama yaptığınız için teşekkür ederim,” dedim. Konuşmak ne kadar zor olsa bile konuşmazsam annem saygısızlık yaptığımı görüp kızabilirdi. Annem bana kızsın istemedim.

Hemşire bana gülümsedi ardından “Çok tatlısın. Fazlasıyla da kibar. Annen seni çok güzel yetiştirmiş Ayza,” dediğinde istemsizce güldüm.

İyi bir ebeveyn çocuğuna bir şeyleri korku ile değil hoşgörü ile öğretmeliydi.

Oysa benim bütün hayatım korkularım üzerine kuruluydu.

O kadar içten güldüm ki iltifat sandığı şeyden hoşlandığım için güldüğümü sandı.

“Genelde öyle derler,” dedim ardından. Güler gözlerle bana bakarken ben ona düz bakışlarla karşılık verdim. Aramızda bir sessizlik oluşmuştu ki bu çok uzun sürmedi

İçeri az önce çağrıldığını düşüğündüğüm doktor girmişti. Bakışlar hemen beni bulurken ona hafifçe gülümsedim. O ise beni uyanık ve oldukça dinç görmek onu da şaşırtmış olmalı ki gözleri büyümüş ağzı çok hafif aralanmıştı.

Siyah saçlarının arasına beyazlar karışsa bile gerçekten çok güzel bir kadındı. Güzelliği beni büyülerken o kendini toparladı ve yüzünde peyda olan gülümseme ile yanıma geldi. “Kendini nasıl hissediyorsun bakalım?” diye sordu.

Etrafı gösterdim elimle ardından “Pek iyi değilim ne yazık ki hanım efendi lakin çalışıyorum. Siz nasılsınız?” sona doğru susuzluktan kısılan sesimi fark etmişti. Aceleci tavırlarla suyu koyarken “Bende iyiyim. Ben heyecanlandırmadın desem yalan olur. Ben senin komaya gireceğini düşünürken sen normal uyanma sürenden çok öne uyandın. Bu imkansıza yakın biliyorsun değil mi? O ilaçlara direnmen beni hayrete düşürdü. Annene haber vermedim lakin kan değerlerini de incelemek istiyorum.” Heyecanla hızlı hızlı konuştu.

Dedikleri pek ilgili çekmediği için bana uzattığı suyu içerken “Annem haberi olmadığı şeylerden hoşlanmaz hanım efendi, ayrıca ben neden buradayım?” diye sordum merakla.

Onca şey içerisinden buna takıldığımı fark etmemişti, fark etse bile merak etmemişti. Gerçi başkaları için o kadar dikkat çekici bir detay da değildi.

O da söylediklerimin sadece sonuna odaklanmış olmalı ki “Çok resmisin ve şeker krizi geçirmişsin,” dedi. Meraklı gözlerle bana bakarken hem benimle konuşmak istiyor hem de konuşmayı hemen bitirip hızla beni incelemek istiyor gibiydi. Karşısında bir denek olarak hissettim ve bu çok rahatsız ediciydi.

“Hasta ve doktor ilişkisi dışında bir ilişkimiz mi var? Saygısızlık olmasın merakımdan soruyorum,” bir çocuğu kelimeleri ile etkilemek belki çok kolaydı ama ben bu göz dolduran manipülatif sözlere alışkındım.

Diğerleri gibi değildim. Diğerleri gibi olsaydım sınıftakiler beni görünce benden kaçmazdı.

Bunu doktora söylemeyi gereksiz buldum. Zaten o söylediklerime bozulmuş olmalıydı çünkü yüzü morarmıştı. Başta nefes alamadığını bile düşünsem bile derin bir iç çekiş ile bana yaklaştığında söylediklerime bozulduğunu garantilemiş oldum.

Yaklaşık iki katım olan bedeni ile yanıma geldi ve elindeki ışığı gözlerime tutarak muayenesine başlamış oldu. Dilime soktuğu dil çubuğu ne kadar beni rahatsız ete be çubuğu boğazıma kadar sokup beni kusma derecesine getirecek kadar ileri gitmişti.

Sanırım söylediklerimin intikamını alıyordu. Yaptıkları hafif bile denilebilirdi aslında. Kadın evde yaşadıklarımı bilse kalp krizi geçirir gibi duruyordu. Kollarıma iğne gibi bir şeyler batırınca acı ile dişlerimi sıktım ardından “Ne yapıyorsun be?” diye tabiri caiz ise kükredim.

Bu halime gülerken “Kibarlık bir yere kadar değil mi?” dedi ama kızarcasına değil keyif alırcasına söylemişti. “Herhangi bir felç durumun var mı diye kontrol ediyorum. Amacım canını yakmak değil. Doktorlar can yakmaz yeminimiz var bizim. Tabii sen bilmezsin,” dedi alaycı bir tutum ile.

Her bir hareketi beni daha çok sinirlendirirken “Annem nerede benim? Benimle değil onunla muhatap olun bundan sonra,” dedim küçümseyici tavır takınarak. Ben bu dediğimle güleceğini düşünsem bile yüzü asılmıştı. İğneyi bacaklarıma yanaştırırken “Ayza annen burada değil,” dedi.

Şaşkınlıkla “Ne?” dedim. Doktor devam etti “Annen hastaneye hiç gelmedi bile. Eve ambulans çağırmış sadece” söyledikleri ile ben sertçe yutkunurken “Tamam o zaman benimle konuşun.” Dedim. Bir süre daha beni inceledi ardından arkasını döndü. Eli ağzına gitmişti.

“Doktor Hanım ne oldu?” dedim bende ona yönelik konuşarak. Gözleri dolmuş bir şekilde bana döndü. Nedensizce bana karşı fazla yumuşak olduğunu hissettim “Ayza, annen gelmediği için sana daha fazla değer vermiştim o yüzden gözlerim doldu pardon.” Ardından gözlerini sildi.

Ne oluyordu anlamıyordum.

Bana döndüğünde pür dikkat ona bakıyordum “Senin belden aşağın felç.” Dudaklarından dökülen kelimeler ile gözyaşlarım gözlerime akın etti.

Kendimi durdurmaya çalışmadım annem burada bile değildi. “Annemi istiyorum,” dudaklarımdan dökülen kelimeler benim canımı ne kadar yaktıysa doktor da o kadar üzülmüştü.

Söylediğimi düzeltmek için hıçkırıklarım arasında “Babam da olur. Babamı getirir misin abla?” kadın kendini zor tutuyor gibi duruyordu “Baban nerede?” sorusu ile ağlamam arttı “Gökte ya da yerde. Burada ama başka bir evrende,” dedim.

Söylediklerime eklememe gerek kalmadı. Beni anlamıştı zaten. Elini ağzına götürürken “Üzülme. Geçici olma olasılığı çok yüksek,” dedi ama bana bunu derken en az benim kadar üzüldüğü belli oluyordu. Kafamı salladım.

İlk defa kimsesizlik iliklerime kadar işlenmişti.

Kimsem olmadığını elbet biliyordum yine de bazı şeyleri hissetmek ile yaşamak arasında baya bir fark vardı. Bunu bir hastane odasında hıçkıra hıçkıra yalnızlığıma ağlarken fark etmekte ayrı bir kederlenme sebebiydi.

Doktorun varlığını umursamadan şarkımı söylemeye başladım.

Hıçkırıklarım eşliğinde şarkıya devam ettim.

Hiç yaşamadığımı iliklerime kadar hissederken yine de devam ettim.
Doktor bir şeyler diyordu lakin sesi bende uğultuydu. Yanıma doğru yaklaştı ve bir şeyler yapmaya devam etti.

Uykum gelirken devam etmek için kendimi zorladım.

Son dizesini söyleyemeden gözlerim kapandı. Doktor sakinleştirici vurmuş olmalıydı.

- ♡ ♡ ♡-

Ayza Nil’den

Başımdaki sızı ile gözlerimi açtım. Göz kamaştıran beyaz bir ışık ve burnumu işgal eden bu koku hiç yabancı değildi. Yine hastanelik olmuştum. Başta olanları anımsamak zor olsa da birer birer son anılarım canlandı.

Kriz geçirmiştim. Nasıl kriz geçirmiştim ki? Hatırlamıyordum.

Odada kimse yoktu. Bu dudaklarımda buruk bir gülümsemenin peyda olmasına neden oldu. Beni Hastaneye bırakıp eve dönmüş olduklarını falan öğrensem gerçekten biraz olsun şaşırmazdım. Alışmak denirdi bu hisse. Alışmıştım her zaman yalnız kalmaya.

Etrafında ne kadar insan olursa olsun yalnız kalabiliyordu insan. Onu gören duyan biri olmazsa yalnızdı. Yüreğine bir şeyler işlemek isteyen yoksa yalnızdı insan. Kendi kendime yetmeyi öğreneli ne kadar olsa da yalnızlığın bıraktığı o uğultulu ses, o sesin acısına bir türlü alışamamıştım.

Alışmak zordu. Bazen alışmak gerçekten çok zordu.

Kapı açıldı ve içeri Araz girdi. Onun burada olmasına şaşırmamıştım. Gerekirse Ayhan Bey’e karşı gelir yine de yanımda olurdu. Benim ona baktığımı görünce durdu “Ay Ayza uyanmışsın!” Ardından hızla geldi ve sımsıkı sarıldı.

“Hala uyuyorum ben ve sanırım kemiklerim kırılacak.” dedim kaburgalarıma uyguladığı baskıdan kaynaklı kısık çıkan sesime. Söylediğimden sonra ateşe değmiş gibi geri çekilmişti. Bu tavrına güldüm. “Ben doktoru çağırayım,” dedi ve hızla dışarı çıktı.

On saniye ya geçti ya geçmedi doktorla birlikte içeri girdi. Doktor benden birkaç santim kısa, turuncu saçlı genç bir kadındı. Güler yüzle yanıma yaklaştı “Ayza Hanım, bu kadar erken uyanmanız ne güzel.” dedi.

Gözüm duvardaki saate gitti. Saatin altı olması ile yaklaşık on sekiz saat uyuduğumu hesaplamış oldum. Bana göre gerçekten fazlaydı ama bunu doktora söylemeyi gerek görmedim. Doktor yüzündeki gülümseme ile devam etti “Şimdi krizden sonra herhangi bir semptoma rastlayıp rastlamadığımızı kontrol etmem gerekiyor.” dedi ve masadaki muayene eşyalarını alıp yanıma geldi.

O gözlerimden başlayıp bütün vücudumu muayene ederken Araz öylece durdu ev bizi izledi. Doktor işi bitince “Görünen herhangi bir sıkıntın yok. Çok şanslısın,” dedi. Odadan çıkmak üzereydi lakin bir anda bana döndü. Aklına bir şey gelmiş olmalıydı.

Bakışlarını keder kaplamıştı. Araz’a döndü “Bizi yalnız bırakır mısın?” Araz çıkmak için hareketlenmişti ki “Kalsın. İkizimden gizlim saklım yok benim.” dedim. Araz mutlu bir şekilde geri yanımdaki koltuğa oturdu.

Doktor öyle olsun, dercesine kafasını salladı ardından “Krizinizi en az hasarlı bir şekilde atlatmanız için uğraşırken hemşirelerle birlikte bir şeyi fark ettik,” dedi. Sertçe yutkunduktan sonra ise devam etti “Vücudunuzda pek çok darp izine rastladık. Yanıklar, morluklar, uzun kesikler… ve daha nicesi. Polise bildirmem gerekiyordu lakin önce ailenizle konuşmalıydım.” Konuşma onu da zorluyordu, ikide bir duraksamasından anlamıştım.

Tekrar konuşmasına izin vermeden onu kestim “Bana bunu ailemi söylediğinizi söylemeyin lütfen,” herkesin öğrenmesi benim için felaket olurdu. Doktor dediğime bir şey demedi “Önce ailenin büyüğü olan Ayhan Bey’le konuşmak istedim ama Araz Bey’e de sakinleştirici vurulmuştu ve Ayhan Bey onun yanındaydı. Bende Bartu Bey’le konuşmaya karar verdim.”

Bartu’ya söylemişse şu an bütün dünya bile benim darp edildiğimi öğrenmiş olabilirdi. Bu sadece tahmindi lakin ben tahminlerimde çok nadir ıskalardım. Bir şey demeyeceğimi anlayınca devam etti “Bartu Bey’e durumu izah edeceğim vakit Uraz Bey geldi ve abisini gönderdi. Bartu Bey’in umursamaz tutumlarını aksine Uraz Bey’in tedbirli tutumu beni daha memnun ettiği için Uraz Bey’e durumunuzu açıkladım”.

Kafamı onaylarcasına salladım. Kanayan şeylerin morluk olmadığından emin olmuştu artık. Onunla konuşmam gerekiyordu hem de en acilinden. Umarım kimseye bir şey söylememiştir. Kafamı sallayarak doktoru onayladım “Bana sizin bunca yıl anneniz ile kaldığınızı söyledi. Gerçekten anneniz mi yaptı? Bir anne nasıl böyle bir şey yapar?” bu seferki sorusu diğerleri resmi değildi. Meraktan sormuş olmalıydı.

Minik bir tebessüm kondurdum yüzüme “Annem yaptı. En küçük detayına kadar,” dedim. Doktor “Annenizin adı Arzu mu?” diye sordu ardından böyle bir şey sorduğu için kendine ceza olarak dilini ısırdı. “Evet onu da annem yaptı. Adı da Arzu,” dedim. Sırtımdaki yarayı gördüğü için sormuş olmalıydı.

Kafasını onaylarcasına salladı ardından geri resmiyete döndü “Peki annenizi şikâyet edecek misiniz? Normalde çoktan polis aranmalıydı fakat abiniz polis olduğu için şimdilik haber vermedim polislere.” dedi. Bakışları arada Araz’a dönüyor ona rahatsızca bir bakış atıp gözlerini kaçırıyordu.

Ondan rahatsız olduğunu anladığım için “Araz bana su getirir misin?” dedim ve ben der demez odadan dışarı fırladı. “Annemi şikâyet etmeyeceğim.” dedim doktora. Hala adını öğrenememek canımı sıksa bile şu durumda sorulacak soru değildi sanırım.

“Neden? Neden size bunca şeyi yapan kadını şikâyet etmiyorsunuz?” diye sordu. Ona annemi şikâyet edersem intikam almak için illa tekrar beni bulacağını, şikâyet etmemin sonuçsuz kaldığını bunu daha önce de yaptığımı söyleyemedim.

Onun yerine “Annem o benim. Bana ne yaparsa yapsın arada öperdi. Saçlarımı okşardı,” annemin eli hiçbir zaman saçlarımı okşamak için uzanmamıştı saçlarıma.

Söylediğim yalan içimi sızlattı.

Doktor kafasını salladı ardından arkasına dönüp biri var mı diye kontrol etti. Kimsenin olmadığını görünce bana biraz daha yaklaştı ve fısıltı dolu sesi ile “Gerçekten sana bir şey yapmıyorlar değil mi? Hepsi tehlikeli duruyor ve çoğu seni seviyor gibi durmuyor.” dedi.

Doktorun aklı gerçekten bende kalmış olmalıydı. “Hayır hayır,” dedim ve onu rahatlatmak için yüzüme en iyisinden bir gülümseme kondurdum “Bana çok iyi davranıyorlar,” inanmadığını belli edercesine baktı ardından bir kâğıdın üzerine bir şeyler karaladı. Ne yazdığını anlamaya çalışırcasına ona bakarken o ellerimin arasına kâğıdı verdi. “Numaram yazıyor. Başına herhangi bir şey gelirse ara beni!” bu samimiyeti fazla gelse de uzatmamak için ısrar etmedim.

“İnan ihtiyacım olunca arayabileceğim tek numarasın,” dedim ardından gülümsedim. Gülümseme karşılı verirken “Tanışmamızın vakti gelmedi mi sence de?” dedim. Şaşkınlıkla bana baktığında kendi adını söylemeyi unuttuğunu fark ettiğini fark ettim.

“Ah gerçekten özür dilerim ben seni tanıyınca niyeyse senin de beni tanıdığını düşündüm. Ben Efnan, Efnan Kayar.” dedi ve gülümsedi. Konuşmaya devam edecektik ki açılan kapı planlarımızı bozmuş oldu.

İçeri giren Araz’ı gören Efnan hiçbir şey olmamış gibi geri resmiyetini takındı ve “Ben sizi yalnız bırakayım,” deyip odanın çıkışına yöneldi. Çıkmadan önce bana göz kırpmasaydı gerçekte böyle bir şey olduğuna bile inanmam zor olurdu.

Olduğum yerde boş boş oturmak çok sıkıcı olduğu için “Araz ne zaman çıkacağız?” diye sordum. Eliyle yastığı gösterdi “Yarın sabah taburcu olacaksın yorgunsundur sen hadi uyu.” beni düşünen tavrına gülümsedim. “Abilerin nerede?” diye sordum kafamı yastığa koymuş uyuma pozisyonuna geçerken.

Eliyle kafasına sertçe vurdu ardından telefonunu açtı hemen “Onlara haber vermeyi unuttum hastanede çok kişi durmak istemediğimiz için bahçedeler.” dedi ve telefon konuşması yapmak için odadan çıktı. Gerçekten beni beklemeleri bile beni şoka sokmuştu.

Daha fazla düşünerek başımı ağrıtmak istemediğim için gözlerimi yumdum ve yorgun bedenimin beni uykuya çekmesi de çok zor olmamıştı.

- ♡ ♡ ♡-

Felah bana doğru bir adım attı.

Ben ona on adım attım.

“Hoş geldin Lavantam,” dedi ahenkli sesiyle

“Seni buldum Felah,” dedim onun gibi.

Kafasını iki yana salladı.

“Ben kendimi sende kaybettim.”

“Ben kendimi sende buldum,” diye karşılık verdim.

Önümdeydi.

Alnı alnımdaydı.

“Ben sensiz bir hiçim,” dedim.

“Ben senle var oldum,” dedi.

“Ve senle yok oldum. Sende yok oldum.”

Başımdaki keskin ağrı ile gözlerimi açtım. Efnan gittikten sonra biraz Mete ve Araz ile vakit geçirmiş ardından ilaçlarımın etkisi ile tekrar uyumuştum.

Pencereden yansıyan ışık dışında oda karanlık sayılırdı. Sağımdaki Mete ve solumdaki Araz’ın varlığı yüzümde bir tebessüme neden olurken diğerlerini görünce gözlerim istemsizce büyüdü.

Kayra, Uraz, Ayhan Bey hatta Bartu bile karşıdaki iki koltukta oturur vaziyette uyuyorlardı. Bin yıl düşünsem de asla aklıma gelmeyecek kadar ütopik bir görüntüydü benim için.

Ben yalnız kaldığımı zannederken karşılaştığım manzara bana da sürpriz olmuştu. “Uyanmışsın,” Bartu’nun sesini duyunca bir elim kalbime giderken diğer elimle sedyenin demirine sarılmıştım.

“Uyuyorsun sanmıştım,” dedim derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışırken. Bana boş gözlerle bakarken “Uykum hafiftir,” dedi.

Ardından on dakika içinde herkes uyanmıştı. Birkaç geçmiş olsun dileği ardından eve gelmiştik. Nasıl ve neden kriz geçirdiğim hakkında bir fikrim yoktu ama muhtemelen yanlış hesaplamıştım.

Eve girdiğimizde yüzümde bir tebessüm oluştu. Ne kadar az bir zamandır burada olsam bile insanın kendini huzurlu hissettiği yerin onun yuvası olduğu fikrine katılıyordum. Burası benim yuvamdı. Araz’ın ve kardeşimin kalbi gibi beni sıcak tutan bir yuvaydı.

Ben eskiden yaşadığım yeri yuvam sanırdım.

Şu an yuvanın bir mekândan çok bir his olduğunu öğrenebilmenin huzuru içindeydim.

Her şeye rağmen bir ailem vardı ve ben yalnız değildim.

“Yalnız değilim,” diye mırıldandım. Yıllardır yalnızlığımdan yakınırken yıllardır ayrı kaldığım bir yuvam bir ailem vardı. Var olduklarını bilmek bile içimdeki fırtınaları bir nebze olsun dindiriyordu.

Bir süredir daha başka hissediyordum. Sanki güneş eskisinden daha parlak daha sarıydı. Gökyüzü daha canlı, çiçekler daha güzeldi sanki.

Anlatamayacağım kadar derin duygularımın arasında boğuluyordum.

Boğulmaktan ilk defa korkmuyordum.

- ♡ ♡ ♡-

Ve On Altıncı Perde sona erer.

Biraz daha ara bölüm tarzında olduğu için pek ekleme yapabileceğim bir şey yok.

Buraya kadar geldiyseniz yıldıza basmayı unutmayın.

Başka bölümlerde görüşmek üzere.

Sağlıcakla...

Bölüm : 05.09.2024 17:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...