
Öncelikle hoş geldiniz.
Önceki perde çok kriz bir anda bitti.
O yüzden fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın dedikten hemen sonra sizi bölümle baş başa bırakıyorum.
İyi okumalar.
-ON BEŞİNCİ PERDE-
Bölüm Şarkısı; Melike Şahin – Kimin Izdırabı
“Beklenenler neden hep vazgeçilince geri gelirdi?”
İlahi Bakış Açısı
Ayza’nın bedeni geriye doğru savrulurken ona sımsıkı sarılan Araz Ayza’nın yere sert bir şekilde düşmesini engellemişti. Bacaklarının sızladığını hisseden Araz’ın gözleri dolmuştu. Ayza’nın ağzından dökülen kanlar o kadar çoktu ki sarı ipeksi saçlarına bulaşmıştı.
Kimse bir tepki vermiyordu. Şaşırmışlardı, korkmuşlardı. Ne yapacağını bilmeyen bir avuç adam kıza bakıyorlardı.
Araz’ın hıçkırık sesleri yankılanıyordu sadece.
Mete hızla Ayza’nın yanına çöktü. Onu kaybetmekten korkuyordu. O abla şefkatine muhtaç bir çocuktu çünkü. Ablasına kavuşur kavuşmaz onu kaybetmek istemiyordu. Gözlerinden yaşlar akmaya ne zaman başlamıştı o da bilmiyordu.
Kayra’nın hisleri ise anlatılamayacak kadar yoğundu. Ayza’nın başını bir şey gelse pek bir önemsemezdi belki ama Ayza’nın başına onun yüzünden bir şey gelmişti.
Ayza’nın yemeğine kilo almasını sağlayacak protein tozunu koyarken aklından geçen tek düşünce Ayza’nın diyetini bozmaktı. Hasta olabileceğini hiç düşünmemişti. Bilmiyordu, bilseydi yapmazdı.
Kayra kötü biri değildi. Korkmuştu. Korkusunu nefrete döndürmekte ustaydı. Böyle olacağını bilmiyordu. Vicdan azabı onu yakmaya başlamıştı bile.
Uraz’ı derin bir keder sarmalamıştı. Yıllar sonra açığa çıkan duyguları onu bile şaşırtmıştı.
O duygularını saklamayı, kendinden bile saklamayı çok küçükken öğrenmişti. Her şeye gülen yapısı, umursamaz tavırları onun duygularının -kendisi bunun farkında olmasa bile- dışa vurumuydu. Bunca yıl kendinden uzak tutmaya çalıştığı duygular kan ve kızla ortaya çıkmıştı.
Çoğu şeyi kavrayamayacak kadar kötü hissediyordu kendisini. Sanki on beş yıl sonra göz yaşları ilk kez akın edecekti gözlerine. Ama yine de tuttu kendisini. Her şey bittiğinde bu aileyi toplayacak birine ihtiyaçları vardı ve o kişi Uraz’dı.
Bartu, Bartu çok acı belki ama bir şey hissetmiyordu. Polis olduğu için kanlı görüntülere alışıktı. Yerde boylu boyunca uzanan kıza karşı pek iyi duygular beslediği de söylenemezdi. Nefret gibi boş bir duygu değildi onun Ayza’ya olan hisleri.
Ayza’ya olan hislerini yazmak istese sayfaları alacak, anlatmak istese sözcükleri dolduracak, gösterse mahvolacakmış gibi hissediyordu. Bu eve geldiğinden beri ona karşı iyi duyguları bir tek ona el kaldırdığını sandığında hissetmişti.
Kızda şiddet gören birinin refleksleri vardı. Ne kadar inkâr etmek istese bile kızın titreyen vücudu, onun bileğini bükmesi... Çoğu şiddet davasında birey ya yüzünü korumak isterdi ya da karşı çıkardı.
Her şeye rağmen kızın direnmeye çalışması etkilemişti Bartu’yu. İnkâr etmiyordu, edemiyordu. Ama kızın şiddet gördüğünü kimseye söylemeye de niyeti yoktu. O istemediği sürece bunu kimseye söylemeyecek kadar saygılıydı.
Ayhan Bey… Onun hisleri de çok karmaşıktı. Hislerinin oluşturduğu fırtınada bir oraya bir buraya savruluyordu, benzetmesi onun için çok idealdi. Az önceye kadar karşısındaki kızı istemediğini düşünüyordu.
Bu zamana kadar her zaman bir kız istediğini biliyordu ama bu duyguları on yedi yıl boyunca hissetmediği için yok ettiğini düşünmüştü. Kanlı saçlara bakarken ise içinde tarif edemediği duyguları canlanmıştı.
Karşısındaki kişi Arzu’nun kızı olabilirdi ama onun da kızıydı. Onun da canıydı. Tıpkı diğer oğulları gibi. Bugüne kadar kızın Arzu’nun ajanı olabileceğini çok düşünmüştü ama kızın her tavrı bunun aksini söylüyor gibiydi.
Yine de hala içinde bir tereddüt vardı. Gizleyemiyordu.
Oğullarını bir güzel azarlamayı aklına koydu. Neden bayıldığını bilmiyordu lakin kesinlikle Kayra’nın suçuydu. Anlık fark ettiği şeyle yüreğine kor bir ateş düştü. Kızının neden bayıldığını bile bilmiyordu.
Belki alerjisi vardı belki de başka bir şey. En sevdiği rengi de bilmiyordu, en sevdiği dizi karakterini ya da en sevdiği kitabı… Kızı hakkında hiçbir şey bilmiyordu ve bu zamana kadar öğrenmek için bir çabaya da girmemişti.
Çalan kapı evdeki herkesi kendine getirmişti. Bartu aralarında en soğuk kanlısı olarak “Hemen hastaneye götürmeliyiz, durumu kritik olabilir. Siz kızı getirin ben arabayı ayarlıyorum,” dedi. Kimse Bartu’ya laf etmedi.
Uraz Ayza’yı kucaklarken Bartu kapıyı açmıştı bile. Yusuf’u görünce “Ne işin var oğlum?” diye sordu aceleci bir tavırla. Yusuf Komiser onun bu tavrına şaşırmıştı. “Oğlum dosya üzerine çalışmaya çağırdın ya,” dedi.
Bartu’nun aceleci tavrı Yusuf’un dikkatinden kaçmamıştı. O sırada aklına geçen günkü kız gelmişti. Acaba ona burada nasıl davranıyorlardı. Tam bunu soracaktı ki Bartu “Çalışma iptal,” dedi ardından koşar adım arabaların olduğu yere gitti.
Yusuf Komiser orada öylece kalakalırken Bartu arabayı tam evin önüne çekti. O sırada kapının ardından Uraz göründü. Yusuf Komiser kızın kanla bulanmış saçlarını görünce kızın burada pek iyi bir durumda olmadığını anlamıştı.
Dudakları şokla aralandı, kıza söz vermişti. Başına bir şey gelmeden yanında olacaktı, sözünü tutamamıştı. Yıllardır aile hasreti ile büyüyen genç kıza bir aile olamamıştı.
Uraz’ın yanına gitmek istedi lakin o an bütün uzuvları işlevlerini kaybetmiş olmalıydı. Sarı saçlarına hayranlıkla baktığı kızın saçları kırmızıya boyanmıştı.
Kan kırmızısına.
Uraz onu görmemişti bile hızla arabaya bindi ve Bartu gaza bastı. Uraz’ın ardından Ayhan Bey, Kayra ve Kayra’ya dayanmış kızarmış gözlerinden ağladığı belli olan Araz çıktı. Kayra ve Araz arabaya doğru giderken koşar adım Mete de aralarına katılmıştı.
O sırada Ayhan Bey kapıda onlara şaşkınca bakan genci fark etti. “Yusuf, oğlum ne arıyorsun burada?” diye sordu şaşkınlıkla. İşkolik yeğenini akşamın bir vaktinde kapısının önünde görmek onu şaşkınlığa itmişti.
Yusuf amcasına nezaketen gülümsedi ve “Bartu ile bir dosya hakkında konuşmamız lazımdı. O kıza ne oldu?” sesindeki merağı gizleyememişti ama neyse ki amcası o an bunu fark edecek kadar dikkatli değildi.
Ayhan oğullarına yandan bir bakış attı, yola çıkmaları fazla zaman almazdı. O yüzden karşısındaki adamı geçiştirmek için bir hamlede bulundu.
“Ha o mu? Kriz geçirdi.”
“Kriz mi, ne krizi?”
“Hastaneye gitmem lazım. Beni bekliyorlar.”
“Peki amca son bir soru,”
“Hızlı ol.”
“O kız kim?”
Ayhan bu soru ile duraksadı. O kız kimdi sahiden? Kimsesizdi, o kesin.
“Kız işte.”
“Anladım,” diye mırıldandı Yusuf pes edercesine. Amcasını daha fazla tutmak istemeyerek “Tamamdır teşekkür ederim,” dedi.
Amcası bir baş hareketi ile veda ederken telefonu çaldı. Ayza’nın peşinden gitmek istiyordu ama bir yandan da kızın daha önce kimseye tanıştıklarını söylemediği için ne sıfatla duracağı hakkında bir fikri yoktu.
Telefon kapanmaya yakınken kafasını iki yana salladı ve iş arkadaşlarından birinin olduğunu düşündüğü gizli telefonunu yanıtladı. “Alo,” tok sesi ile telefonu açtığında birkaç saniye karşı taraftan bir ses bekledi.
“Alo,” diyerek yeniledi kendisini. Karşısındaki bir iş arkadaşı olsaydı komiserlerini bu kadar uzun süre bekletmezlerdi.
O zaman kimdi?
Hafif kaşları çatılmış, duruş bozukluğunun farkında olmadığı için çıkmış kamburundan bihaber bekliyordu. Sokağa göz ucuyla baktığında bir ses en azından birinin varlığını bekledi ama ağaca ne ara çıktığının farkında olmayan bir kedi ve rüzgârın ağacın yapraklarını hafif bir uğultu ile sallamasından başka bir hareketlilik yoktu.
O an telefonu çoktan kapatmış olması gerekiyordu ama içindeki ses ona amansızca engel oluyordu. Saniyeler dakikaları bulduğunda iki tarafta sessizliğini koruyordu.
O anda telefondan küçük bir cızırtı sesinin yayıldığını fark etti. Muhtemelen tamamen ortamın sessizliğinden kaynaklı bir şans işiydi.
Telefonunun dinlendiğini fark ettiğinde burnundan gülmeyle karışık bir iç çekme sesi çıkmıştı. Devraldığı dosyalardan dolayı tehdit edilmeye, ölümle burun burun gelmeye alışmıştı.
Ama onu her seferinde şaşırtan şey telefonları dinleyerek bir şeyler elde edebileceklerini sanmalarındaydı. Telefondaki cızırtı sesi artık kulaklarına aşina bir şekilde gelmeye başladığında sessizliği bozdu.
“Telefonumu konuşmamamıza rağmen dinlemeniz…” devamında küfretmek istese bile kendisini dizginledi.
Telefondan gelen cızırtı sesi tam olarak telefonun dinlendiği anlamına geliyordu. Karşı taraf sonunda sessizliği bozdu.
“Bu işten uzak dur.”
Ses tonu anlaşılmıyordu, monoton ve boğuk sesi ses değiştirici kullanılmasına rağmen karakteristik olmayı başarmıştı.
Yüzünde içten bir tebessüm oluştu. “Çok beklersin,” dedi gülerken. Daha önce defalarca kez tehdit edilmişti o yüzden sesinde bir gram bile titreme yoktu.
Aksine kimsenin onu görmeyeceğini bilmesine rağmen sırtını dikleştirdi ve derin bir tebessüm sundu boş sokağa.
“Uyarmadı demezsin artık Komiser.”
- ♡ ♡ ♡-
Beklenenler neden hep vazgeçilince geri gelirdi?
Ayza yorulmuştu. Çok yorulmuştu. Birileri için savaşmaktan ya da en çok sevilmek için savaşmaktan yorulmuştu.
Tek dileği sevilmek olan kızı dileğinden etmişlerdi.
Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hisseden Ayhan oturduğu yerde hareketlendi, fayda etmedi gömleğinin ilk iki düğmesini açtı, bir şey değişmedi.
Dakikalarca kimse konuşmadı. Herkes kendi mahkemesinde kendisine idam kararı çıkarırken dudaklar değil hisler konuştu dakikalarca.
Herkes konuştu ama kimse birbirini duymadı.
Herkesin dili lal gönlü yangındı. Hastaneye vardıklarında kendilerini acilin önüne nasıl attıklarını kimse hatırlamıyordu. En soğukkanlılarının bile içinde bir yerlerde panik vardı. Masum bir kızın yaşadıklarının vebalini kime vereceklerdi?
Kızın kimsesiz olduğunu iliklerine kadar hissetti Yusuf Komiser. Biliyordu bir ailesi vardı. Hem de çok kalabalık bir ailesi ama kimsenin içerideki kız Ayza olduğu için üzüldüğünü düşünmüyordu.
Böyle bir olay herhangi bir kadının başına gelse -Arzu hariç- yine aynısını hissederler gibi düşünüyordu Yusuf Komiser. Düşünceleri onun canını iyice sıkarken Ayza’yı korumak istedi. Onu sımsıkı sarmak ve herkesten saklamak istedi.
Onun ailesi olmak istedi çünkü ondan nefret edilmesine rağmen hala Soylu ailesi ile kalması bile kızın sevgiye muhtaç olduğunu belli ediyordu. Tabii Soylu ailesinin gözü kördü bu kıza. En çok da bu acıydı sırf Arzu’nun kızı olduğu içindi bunlar.
Doktorlar içeride Ayza’ya müdahale ederken dışarıdakiler saniyeleri sayıyordu. Zorlu işlemlerin ardından hayati tehlike atlatılınca dışarıdaki kalabalığa açıklama yapmak için dışarı çıktı doktor.
Herkes doktorun başına toplanırken doktor konuşmaya başladı “Krizi başarılı bir şekilde atlattı. Daha önce kaç kere kriz geçirdiğini söyler misiniz?” daha ne krizini geçirdiğini bile bilmeyen kişilere kaç kere geçirdiğini sorduğunu bilmiyordu doktor.
Ayhan Bey “Ne krizi?” diye sordu. Bu soru ile doktor şaşırırken “Siz ailesi değil misiniz?” diye sordu. Genelde aileler özellikle de zengin aileler böyle şeylerde ilgili olmalıydı. Sonra gözlerinin önüne kızın üzerindeki yaralar geldi. Ailesinin yapmış olma olasılığı aklında dolanmaya başladı ve bu fikirden nefret etti.
Ardından herkesin ona baktığını fark edince açıklamaya başladı “Kızınız tip-1 şeker hastası. Bu hastalar belli bir kalorinin altında ya da üzerinde yerse bu krize girmelerine sebep olur. Her ay düzenli iğne vurdurtmaları gerekir. Kalori sınırı kişiden kişiye göre değişir ve sanırım Ayza’nın sınırı düşük seviyede çünkü çok besinsiz kalmış görünüyor. Kilosu olması gerekenin çok altında bunun psikolojik olabileceğini düşünüyorum,” doktor açıklamaya devam edecekken Ayhan Bey onu böldü.
“Psikolojik derken?” doktor her ne kadar Ayhan Bey’in onu bölmesine sinir olsa bile devam etti “Yani normalde daha fazla yiyebiliyordur ama bunu kendine yasaklamışta olabilir. Ya da belki yıllar önce biri ona yasakladı ve bu böyle devam etti. Kaçıncı kriz olduğu bizim için çok önemli birazdan hastane kayıtlarına bakarak öğreniriz ona göre karşılaşabileceğimiz semptomlar değişiyor.”
Bu uzun açıklamadan sonra su içme ihtiyacı hisseden doktor elindeki şişeden yudumlar aldı. Ayhan Bey’in sesinde bu sefer endişe vardı ve bu doktoru memnun etti “Ne gibi semptomlar?” diye sordu.
Doktor hafifçe boğazını temizledi ve anlatmaya devam etti “Öncelikle hiçbir sorun oluşmaya da bilir. Ama şöyle söyleyebilirim. Gözlerinde ve böbreklerinde ortaya çıkabilecek bir hasar sık rastlananlardandır. Birden fazla kriz geçiren hastalarda kalp ve beyin rahatsızlıkları ortaya çıkabilir. Az kriz geçirdiyse nadir rastlanan lakin üç-dört kriz geçiren biri için sık rastlanan geçici felç ve normal felç olabilir. Komada kalma olasılığı da düşükte olsa mevcuttur. Ve biraz daha geç müdahale edilseydi ölümle sonuçlanabilirdi.” diyerek uzun uzun mala anlatır gibi anlattı.
Doktorun ağzından çıkan her kelime yüreklere işlerken Kayra perişan olmuştu. Daha fazla ayakta duramadı ve sırtını duvara yaslayıp yere doğru süzüldü. Onun yüzünden olmuştu. Kızın ete özlemle baktığını görmüş ve yemediği için onun diyette olduğunu düşünmüştü. Halbuki kız gerçekten çok zayıftı.
O kadar zayıftı ki diyet yapmasına gerek bile yoktu ki. O duygularının esiri olmuştu. Ayza haklıydı. Annesine benziyordu. Yıllarca kaçtığı lakap ona tam olarak uyuyordu. Gözlerini kapattı ve başını dizlerinin üzerine koydu.
Mete meraklı gözlerle doktora bakarken “Yaşayacak ama değil mi?” diye sordu. Doktor gence döndüğünde gözlerindeki korku aklındaki fikrin doğruluğunu azaltırken dudakları aralandı.
“Ölmez ama ölmekten beter hale gelebilir.”
Herkes bir yere dağılınca doktor telefonu ile kızın kayıtlarına bakılmasını istedi ardından Bartu Bey’in yanına gitti. Ayhan Bey perişan duruyordu ve onu dinleyebilecek gibi değildi. Bartu Bey’in yanına vardığında Araz Bey’de görüş alanına girmişti.
Ağlamaktan bitap düşmüştü ve kayan gözleri onun bayılacağının habercisiydi. Hızla onun yanına gitti ve onu sandalyeye oturttu. Konuşacak hali bile yoktu. Bu durum doktorun içini acıtırken ailenin kıza şiddet uygulamadığını anlamış oldu.
Eliyle iki hemşireyi yanına çağırdı “Sakinleştirici vurun ve bir oda ayarlayın. Kızın odası ile yakın olsun” dedi ve Bartu Bey’in yanına gitti. Heybetli bedeninin yanında küçücük kalan doktora döndü Bartu “Bartu Bey sizinle biraz konuşabilir miyiz?” diğerlerine göz gezdirdi ardından “Yalnız,” diye ekledi.
Bartu doktorun ne diyeceğini merak ettiği için onu onayladı ve peşinden gitti. Uraz’da arkalarından gitme kararı aldı çünkü ne konuşacaklarını merak ediyordu. Bahçeye çıktıklarını görünce Uraz’da çıktı. Doktorun Ayza ile ilgili bir şey söyleyeceğinden neredeyse emindi ve abisinin Ayza ile yeteri kadar ilgilenmeyeceğini biliyordu.
Doktor kelimelerini seçerken Bartu sıkılmış olmalıydı ki “Ne söyleyecekseniz söyler misiniz? Ailemin yanında olmalıyım.” Bartu’nun dudaklarında dökülen sözcükler doktorun dikkatini çekmişti “Böyle bir durumda aileniz değil Ayza için endişelenmeniz gerekmiyor mu?” sorusu Bartu’yu gafil avlamış olacaktı ki afallamış halde doktora baktı.
Uraz abisinin Ayza’yı umursamayacağından emin oldu bu yüzden gizlenmekten vazgeçti. Doktor onu görünce Bartu’dan uzaklaştı. “Sanırım sizin yerinize Uraz Bey’le konuşmam daha doğru olur vaktinizi çaldığım için özür dilerim.” dedi ve Uraz’a doğru yöneldi. Bartu sinirle geri hastaneye girdi ve onları yalnız bıraktı.
Doktor boğazını temizledi ardından “Ayza’ya hiç şiddet uyguladınız mı?” diye sordu. Uraz bu soruyu beklemiyor olacaktı ki şaşırdı “Hayır tabii ki bir kadına şiddet uygulayacak tiplerde miyiz?” dedi şaşkınlık akan sesi olayları anlamak istemiyordu.
Doktor sakin bir şekilde “Hayır öyle tipler değilsiniz. Lakin Ayza’nın vücudundaki yaraların sebebini anlamaya çalışıyorum. Polise gitmeden önce ailesi ile konuşmayı gerek gördüm.” dedi resmiyeti bozmadan. Uraz darmadağın görünüyordu.
Doktor Uraz’a acımadı. Kardeşi bunları bizzat yaşamışken duyarken canının yanmasını umursamadı. “Ayza’nın üzerinde sayamayacağımız kadar çok işkence izine rastladık. Yanıklardan kesiklere her şeyden var. Ve yeni açılan yaraları da var, bir ayı aşmamış. Söylesenize siz nasıl abisiniz kardeşinizin bunca yıl işkence çektiğini nasıl fark etmediniz?”
Uraz nefes alamadığını hissetti. Bütün vücudu kaskatı kalırken “Ayza bizimle değildi.” diyebildi. Doktorun anlamadığını fark edince devam etti “Bunca yıl annesi ileydi. Annemiz ve babamız ayrı biz...” devamını getiremedi.
Kimsenin aklına Ayza’nın kötü bir hayat geçirdiği gelmemişti ki. Herkes en iyisini düşünmüştü. Ayza için en iyi hayatı. Ama Uraz şu an gerçekleri öğrenmişti. Doktor Uraz’ın yıkılmış görüntüsünü görünce bu kadarının rol olamayacağına emin oldu.
Yaklaşık bir dakika boyunca doktor Uraz’ın kendine toparlamasını bekledi ardından “Polise haber vereceğim,” dedi. Uraz Ayza’nın şiddet gördüğünü şu ana kadar herhangi birine söylememesinden bunu kimsenin bilmesini istemediğini düşündü. “Biraz önceki adam yani Bartu, kendisi polis biz ilgileniriz. Teşekkür ederim.”
Doktor işlerin böyle yürümediğini söyleyecekti ki Uraz arkasını döndü ve yürümeye başladı. Uraz zaten Ayza’nın o kadının adamı olduğuna inanmıyordu. Onun Ayza’sı her zaman direnirdi bu hep böyle olmuştu. Ama işkence çekecek düzeyde direndiğini nereden bilebilirdi ki?
Ayza’ya acımıyordu. Hayır hisleri acıma değildi. İyi bir hayat yaşamaması onu üzmüştü ama hala bir aması vardı. Uraz Soylu bazı şeylerden çok korkuyordu ve korkuları onun yanlış tercihler yapmasına neden oluyordu.
İnsanları sevgi ve nefrette yönetirdi elbet lakin en güçlüsü şüphesiz korkuydu.
-♡ ♡ ♡-
Ve On Beşinci Perde sona erer.
Sizce bundan sonra neler olacak?
Tahmin edemeyeceğiniz şeyler ehehehe.
Buraya kadar geldiyseniz bir yıldıza basmayı unutmayın.
Başka bölümlerde buluşmak dileğiyle görüşürüz.
Sağlıcakla...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 139.34k Okunma |
10.21k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |