
-ONUNCU PERDE-
Bölüm Şarkısı; Papatyalar (Lavanta olarak düşünün dinlerken)
“İhtimaller can yakardı.”
Flashback Ayza’dan
Kaç yaşında olursam olayım anne sevgisine muhtaçtım ben. Annem ağladığımı görünce yanıma geldi ve bana sarıldı. “Anne c-canımı çok, çok yakıyor,” dedim acıyla.
Elleri saçlarımda onları okşarken beni sakinleştirici sözler söylüyordu.
“Özür dilerim kızım,” dedi engelleyemediği için bazı şeyler için. İçten içe annesinin de hüznünü hissediyordu.
Annem yaralardı beni.
Ve bir tek annem sarardı yaralarımı.
Kimsesizdim ben. Annem varken bile kimsesiz hissediyordum.
Arzu Bülbül hastaydı. Kızının ise annesini hala sevmesi hastalıklıydı.
Sevgisi hastaydı.
Şimdiki Zaman
Aynadan tekrar kendime baktım. Eve geldikten sonra hızla duşa girmiş, temizlenmiştim. Çıkar çıkmaz ise olanlardan haberi olmayan Araz bana akşama Ayhan Bey’in iş ortağının yemeğe geleceğini öğrenmiştim.
İçimdeki huzursuzluğu bir türlü bastıramıyordum, ama bir yandan da hazır olmalıyım diye düşündüm.
Şık ve rahat bir tarzda giyindim. Üzerimde koyu renkli, düğmeli bir kazak vardı ve kazak altından beyaz bir gömlek vardı. Gömleğin alttan görünmesine bayılıyordum.
Belimde ince bir kemer vardı ve altımda bol, beyaz bir pantolon giymiştim. Pantolonun bol kesimi rahattı, yaralarımı saklamak için birebirdi.
Saçlarım omuzlarıma dökülmüş, doğal bir şekilde dağılmıştı. Toplamak istememiştim. Elimde bir telefon tutuyordum, aynadaki yansımasında yalnızca yüzüm net bir şekilde gözükmüyordu. Fakat yüz hatlarım ve ifadem silik bir şekilde görünüyordu. İçimdeki o eksik parça hâlâ yerini bulamamıştı.
Aynaya tekrar baktım. Her şey olduğu gibi sade ve zarifti. O an, dışarıdan gelen her şeyin, içimdeki karmaşaya ne kadar uzak olduğunu düşündüm. Kıyafetimle bir uyum sağlasam bile huzursuzluğum bir türlü geçmiyordu.
Moralimi toplamaya çalıştım. Ne kadar dönerken aksilikler yaşasam da ilk güne göre gayet iyiydi. Bana aniden alışmalarını beklemiyordum.
Buna da olsundu.
Kapım çalınınca bakışlarımı aynadan çektim. “Gelebilirsin,” diye onay verdiğimde Mete kapının ardından belirdi.
Muhtemelen Kayra yüzünden yaşanan şeyden dolayıydı utançla bakışlarını kaçırdı. Kendini sorumlu tutma, demek istesem de vazgeçtim.
“Bir şey mi oldu?” diye sordum sesimi oldukça kibar çıkarmaya çalışarak. Zaten benden korkuyordu bunu arttırmak istemezdim.
Sorum üzerine “Misafirler gelmek üzere. Babam herkesi aşağıya çağırıyor,” diyerek açıkladı. Gözlerimi iki kere kırparak onu onayladım ve yanına geldim.
Birlikte inmeye başladığımızda “Teşekkür ederim,” dedi. Bakışlarımı merdivenlerden ayırmazken nedenini soracaktım ki “ve özür dilerim.” diyerek ekledi.
Bakışlarımı iki saniyeliğine merdivenlerden ayırdığımda “Teşekkür edilecek bir şey yapmadım,” dedim net bir şekilde.
Karşı çıkacaktı ki devam ettim. “Sende özür dilenecek bir şey yapmadın.” Geri önüme döndüğümde Mete’nin duraksadığını fark edip bende durdum.
Birkaç saniye sonra yine yanımdaydı. Aramızda daha fazla konuşma geçmedi. Aşağı indiğim saniyede Araz beni kolları arasına almıştı.
“Güzelim,” diye mırıldandı beni sarmalarken. Onunla aramdaki samimiyeti seviyordum. “Tiyatro nasıl geçti?” diye sorarken etraf çok sessiz olduğu için istemsizce fısıldamıştım.
“Güzeldi,” dedi o da benim gibi alçak bir tonda. Devamında Mete birer birer diğer aile üyelerini de çağırmıştı.
Evin en küçüğü olduğu için defalarca kez inip çıktığı merdivenler ona bir nebze acımama neden olmuştu. Kayra’nın bakışlarını üzerimde hissetsem de ona bakmamıştım.
Kısa bir süre sonra bahçeye giren arabaların sesi duyuldu.
Mete kapının hemen önündeyken biz ise -özellikle ben- daha gerideydik. Kapı çaldığında Mete kapıyı açtı ve içeri üç kişi girdi.
Ayhan Bey selamlamak için öne atıldığında “Murat, çocukları da getireceğini söylememiştin. Hoş geldiniz,” dedi.
İsminin Murat olduğu yüzünü göremediğim adam “Oğlum benden sonra işleri devralacak biliyorsun, onu getirdikten sonra kız da yalnız kalmasın dedim. Hoş buldum,” dedi ardından tokalaştılar.
Bana nereden tanıdık geldiğini anlamadığım sesi ile kaşlarım çatılırken başımı onları görmek için hafifçe öne eğdim.
O sırada onla göz göze geldik.
Sabah üzerime su çarpan çocuk aynı benim yüzümdeki afallama ifadesi ile bana bakıyordu.
Bakışlarımı bir yana çevirdiğimde ise günler önce adımı aklından çıkarmamasını bağırarak söylediğim adama bakıyordum.
Murat Bey “Sen,” dedi belli belirsiz bir şekilde. Gülümsedim. O gün benim bir Soylu olduğuma inanmayan, bana yardım etmeyen o adam şu anda Soylu’ların evinde bana bakıyordu.
-♡ ♡ ♡-
Flashback
Yanımızdan geçen insanlar bana dik dik bakıyorlardı. Onları umursamamaya çalışırken “Benim acilen Soyluların evine gitmem gerekiyor. Bana oraya nasıl gidebileceğimi söyler misiniz?” diye sordum.
Sanırım başka bir şey dememi bekliyor olacak ki üzerimi görünce değişmeyen mimikleri sorum üzerine şaşkınlık emareleri meydana gelmişti. Bakışlarındaki sorgu gerilmeme neden oldu. Sanırım benim onlarla ne işim olduğunu düşünüyordu.
Hafifçe silkelendi ardından “Neden oraya gitmek istiyorsun?” diye sordu. Parmaklarımla oynamaya başlarken “Ben, bu nasıl söylenir bilmiyorum,” diye mırıldandım.
Bir anda bütün özgüvenimi kaybetmiştim. Yanaklarıma kan gittiğini hissederken devam ettim “Ben onların kızıyım.” Bir çırpıda söylediğim sözlerin ardından tepkisini görmek istediğim için eğdiğim başımı kaldırdım.
O birkaç saniye durduktan sonra şuh bir kahkaha attı. Gülmesinin bitmesini beklerken karşımdaki adam “Onların bir kızı yok.” dedi.
Güldüğü için sinirim bozulmuştu. Tamam olumlu bir tepki beklemiyordum ama gülmesi çok kabaydı. Kıstığım gözlerimle ona bakarken “Var bayım. Sadece on yedi yıldır kayıp.” sözcükler bu sefer önceki kadar kibar değildi. Keskin kelimelerim gülüşünü durdurdu.
Bana alayla bakarken sakin kalmak çok zordu. “Buna inanmamı mı bekliyorsun? Senin gibi yalancılarla uğraşacak kadar boş vaktim yok.” Ardından beni umursamadan tekrar konuşmama izin vermeden yürümeye devam etti.
Sinirle olduğum yerde tepinirken arkasından bağırdım. “Ayza!” Adımları durdu ardından bana döndü. Ne diyorsun sen, dercesine bakan gözlerinin üzerine “Adımı aklınızdan çıkarmayın bayım. İleride karşılaşacağız ve size bu sözlerinizi hatırlatacağım.”
-♡ ♡ ♡-
Ayhan Bey “Murat, Ayza Nil on yedi yıl önce kaybolan kızım.” Murat Bey’in gözleri irileşti. Zoraki bir tebessüm ile “Memnun oldum,” dediğinde ortamın gerginliğini bizden başka bir tek oğlu fark etmişti.
Tokalaşma merasimi başladığında sıranın bana gelmesini iple çekmiştim. Murat Bey karşımda dikildiğinde aklımdan çıkmayan diyalog dudaklarımdan döküldü. “Adımı aklınızdan çıkarmayın bayım. İleride karşılaşacağız ve size bu sözlerinizi hatırlatacağım,”
Murat Bey gözlerini kaçırırken “Üzgünüm. Hoş bir karşılaşma olmadı,” dediğinde “Siz beni yalancılıkla suçlayana kadar oldukça hoştu aslında bayım,” dedim sert sesimle.
Gözlerini kaçırdı ve yanımdan geçip gitti.
Ardından oğlu karşıma dikildi. “Ne hoş tesadüf,” dedi elini bana uzatırken. Bugün bana ikinci el uzatışıydı. “Evet. Gerçekten,” dedim elini sıkarken.
Siyahın bir açık tonu kahveleri haylazca parlıyordu. “Felah,” diyerek ismini bahşetti. Bilmesine rağmen “Ayza,” diyerek bende ismimi ona sundum.
Yüzündeki aydın gülümsemesi ile babasının yolundan gitti. Siyah saçlı benden biraz daha kısa olan kız hemen ardından karşıma geçince istemsizce dudaklarımdan bir kıkırtı düştü.
“Merhaba ben Birce. On beş yaşındayım,” dedi ardından bana konuşma fırsatı yaratmadan sarıldı. Kollarım havada kalırken karşılık vermememi dert etmemiş gibiydi.
Geri çekildiğinde “Hadi içeri geçelim Ayza,” diyerek kolumdan çekiştirdi. O ana kadar diğerlerinin yemek odasına çoktan geçtiğini fark etmemiştim.
Birce hakkında ilk izlenimim cıvıl cıvıl bir kız olmasıydı. Neşeliydi, mutluydu. Onunla konuşurken istemsiz bir şekilde benim de yüzümde bir tebessüm oluşmuştu.
“Çok neşelisin,” dedim güleç bir tonda. Gururla kafasını salladı. “Biliyorum,” konuşmaya devam edecektim ki yemek odasına girmiştik.
Bakışlar bize döndüğünde Birce koşar adım abisinin yanına oturmuştu. Kalan tek boş yer Kayra ve Uraz’ın yanıydı. Bende istemeye istemeye onların yanına geçtiğimde yemek merasimi başlamış oldu.
Benim gerginliğimin aksine herkes çok rahattı. Araz abileri ile sohbet ederken zaman zaman beni kontrol etmek ister gibi bakışlarını yüzüme ardından tabağıma kitliyordu.
Ayhan Bey ve Murat Bey buluşmanın asıl amacı olan işlerini yaparken Felah onları dinliyor zaman zaman kendi fikrini söylüyordu.
Birce çıpıl çıpıl gözleri ile etrafa bakıyor on beş yaşındaki bir kızdan çok beş yaşındaki bir bebeği anımsatıyordu. Zaman zaman benimle konuşmaya çalışsa da genel olarak konuşmaya çalıştığı kişi Mete’ydi.
Mete ise Birce’nin aksine etrafa bezgin bakışlar atıyor çabucak yemeğin bitmesini bekliyordu.
Bende sessizce onları izliyordum.
“Ayza,” ismimi duymam ile abilere döndüm. Konuştukları konu hakkında bir fikrim yoktu, konuyla alakam hakkında bir fikrim olmadığı gibi.
“Efendim,” diye bir tepki verdim. Önümdeki soğuk sudan bir yudum aldım. İsmimi kimin söylediğini bile fark etmemiştim, dalmıştım.
Kafamı tekrar kaldırdığımda Felah’ın bana baktığını gördüm. Ardından utançla bakışlarımı kaçırdım. O sırada Uraz dolgun dudaklarını araladı “Bundan önceki hayatın nasıldı? Az önce aynı soruyu Araz sordu, duymadın sanırsam.”
Beklemediğim yerden bir soru gelince gerildim. Önceki hayatımı anlaramazdım. Hem onları ne ilgilendirirdi ki? Bana acırlardı belki de inanmazlardı. Riske giremezim, ihtimaller çoktu.
İhtimaller can yakardı.
Uraz hemen yanımda olduğu için gerildiğimi saniyesinde anlamıştı. Nedenini anlamak için gözlerimin derinliklerini görmek istercesine bana bakarken Kayra’nın yanımda güldüğünü duydum.
“Nasıl olacak? El bebek gül bebek büyümüştür,” varsayımı ile istemsiz bir şekilde dudaklarım kıvrıldı. Ne kadar kolaydı insanlar hakkında yargılarda bulunmak ve bu yargılara körü körüne inanmak.
Hala hepsinin Kayra’ya rağmen bir cevap beklediklerini fark ettiğimde bakışlarım istemsizce ona kaydı. O da bana bakıyordu.
“Aslında, hayatım dersler ve başarıdan ibaretti. Babam sandığım adam ve küçük kardeşimi on yıl önce kaybettiğimden beri annem kafayı bana takmıştı,” dediğim an herkes susmuştu.
“Kardeşin mi?” Bartu’nun bağırması ile korkudan titredim. Kafamı salladım “Evet, ismi Umut’tu.”
Ben umudumu çok küçükken kaybetmiştim.
Devam etmemi istercesine bana baktığını fark ettiğimde “Şu an yaşasaydı on bir yaşında olacaktı,” hayat onu benden bir yaşındayken almıştı.
Ayhan Bey’in sandalyesini itmesi ile bakışlarım ona döndü. Hızla kimseye bakmadan odadan ayrıldığında onun için üzülmeden edemedim. Hayatı boyunca bir kadına sadık kalmış ve gittiği için hiçbir kadına yüz vermemişti.
Annem ise ondan sonra evlenmiş, üzerine bir tane de çocuk yapmıştı.
Mete’ye döndüğümde bana baktığını fark etmiştim. Gözleri dolu doluydu. Bu sefer bana her zamanki gibi korkuyla değil biraz anlayış ve acı ile bakıyordu.
Kardeş dediğimde eskiden aklıma sadece Umut gelirdi. Şimdi ise istemeden de olsa aklıma Mete de geliyordu.
Masa da ölüm sessizliği hakimdi.
Benim yerime Umut hayatta kalsaydı bütün abileri onu severdi, diye düşünmeden edemedim. O yaşında bile çok sakin bir çocuktu. Annemi tanıyormuş gibi fazla ağlamazdı ağladığında bile beni görünce hemen susardı.
Birden… bir şey oldu içimde.
Boğazım düğümlendi, nefesim daraldı. Kalbim, göğsümün içinde çırpınan bir kuş gibi vuruyordu duvarlara. Nefes alıyorum sanıyordum ama hava girmiyordu sanki içeri.
Ellerime baktım, titriyordu. Dizlerimden güç çekilmişti sanki yine de bulunduğum sandalye dar geldi. Ayağa kalktığımda fazla dayanamadım. Yere çökmeden önce ne kadar dayandım bilmiyorum. Sanki zaman algımı da kaybetmiştim.
Oda dönüyordu. İnsanlar konuşuyor muydu? Sesler vardı ama hepsi bulanıktı.
Umut’un ismi kulaklarımda yankılanıyordu. Umut… Umut… Umut yoktu. Hiçbir zaman olmamış gibiydi. Mete vardı. O vardı.
Zihnimde her şey karıştı. Annemin soğukluğu, babam -sandığım- kişinin ölümü, suç. Ben yaptım. Hayır, bir kazaydı. Umut’un küçücük bedenini hatırlayamayışım.
Onu ben gömmüştüm.
Bir ses, içimde çığlık atıyordu atıyordu ama dışarı çıkmıyordu. Bir çift kol dokundu omzuma. Geri çekildim. Dokunmayın. Kimse dokunmasın bana.
Dokunuşundan kurtulmak için geri çekildim “Ben, ben iyiyim…” dedim ama sesim bile bana yabancıydı.
İyi değildim, parçalanıyordum. Ne oluyordu bana? Ölüm müydü bu?
-♡ ♡ ♡-
Felah Günbatımı
Onu ilk gördüğümde hissettiğim şey hayal kırıklığıydı.
Aynı gün içerisinde ikinci karşılaşmamızda ise korku ve panik hakimdi.
Bir anda ne olduğunu kimse anlamamıştı. Ayza kardeşinden bahsettikten sonra yerde öylece kala kalmıştı. Uraz’ın panikle Ayza’yı kendine getirme çabasının üzerine Ayza’nın bir şeyler mırıldanması ardından yere yığılması bir olmuştu.
Araz ve Mete endişe ile kalkarken Ayza’yı daha fazla bunaltmamaları için ayağa kalktım ve “Anksiyetesi var ya da panik atak geçiriyor.”
Ayza’nın yanına geldiğimde eğildim ve abilerinin bakışlarına aldırmadan onu kucağıma aldım. Uraz anında “Ne yapıyorsun?” diye çıkıştığında “Odada kaç kişi var? Kız girdiği andan beri gergin zaten. Böyle bir durumda sakinleşmesi için yalnız kalması gerekiyor.”
Uraz haklı olduğumu bildiği için kenarı çekildi. Panik atak geçirmesi normaldi, bu kadar abartmaya gerek yoktu. Odadan çıkmadan önce babamı görünce “Baba siz Birce ile eve geçin. Ben geç gelirim muhtemelen,” dediğimde babam bildiği için ters çıkışmadı.
Ayza’yı odasına çıkardığımda “Ölmüyorsun sakin ol,” dedim hafif alayla. Onu yatağa bırakacaktım lakin daha çok sokuldu bana. Derin derin nefesler almaya başladığında istemsizce dudaklarımda bir tebessüm peyda oldu.
Kokum onu rahatlatmıştı.
Ne kadar kucaklarımda uyumuştu hatırlamıyorum. Sakinleştiğine emin olduğumda uyanmasından korkarak yatağına yatırdım.
Kollarımda uyanırsa utancından yüzüme bakamazdı muhtemelen.
Bu düşünce gülmeme neden oldu.
-♡ ♡ ♡-
Flashback (On Yıl Önce), İlahi Bakış Açısı
Arzu Umut’a sımsıkı sarılırdı ardından eşine doğru uzattı. Eşinin de kendisinin de yüzünde bir tebessüm vardı.
Artık daha sakin ve daha güze günler geçiriyorlardı. Ayza’yı kendi haline bırakmış, hatta zaman zaman onunla sohbet etmeye bile başlamışlardı.
Umut hayatlarına bir güneş gibi doğarken Ayza’nın her anlamda umudu olmuştu. Kardeşine bakarken gözleri doluyordu. O kadar çok seviyordu bu sevginin haddi hesabı yoktu.
O gün markete gideceklerdi. Arzu oğlunu eşine uzatırken Ayza ayakkabılarını giyiyordu. Arzu eşini de öptükten sonra Ayza’nın saçlarını eliyle karıştırdı ve “Dikkat edin,” diye ikaz etti.
Nedendi bilinmezdi ama içinde bir huzursuzluk var idi.
O gün bir trafik kazası oldu.
Bu kaza iki canı hayattan koparırken iki canı sonsuz acıya mahkûm etmişti.
-♡ ♡ ♡-
Ve On Birinci Perde sona erer.
Felah hakkındaki düşünceleriniz neler? İlk izlenim nasıl?
Ayza'nın kriz geçirmesi...
Buraya kadar geldiysen yıldıza basarak destek vermeyi unutma.
Başka bölümlerde görüşmek üzere.
Sağlıcakla...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 139.34k Okunma |
10.21k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |