
Öncelikle hoş geldiniz.
Yine bir okuldan kesit okuyacaksınız.
Uzatmadan bölümle baş başa bırakacağım ama son olarak fikirlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın!
İyi okumalar.
-ON ÜÇÜNCÜ PERDE-
Bölüm Şarkısı; Teoman – Gönülçelen
“Hak eden hak ettiğini bulur.”
Uzun teneffüs sakin geçmişti. Geçen seferkinin aksine kimse bize bulaşmamış, kendi içimizde de kavga etmemiştik.
Sonraki teneffüste Araz’a sorarak yerini öğrendiğim Mete’nin sınıfının önündeydim. İçeriden gelen bağrışma sesleri ile hızla içeri girdim.
Gördüklerim ile sinirle dişlerimi sıkarken “Hey ne oluyor?” diye bağırdım. Sesim o kadar tok ve gür çıkmıştı ki sınıftaki beş kişi de bana dönmüştü.
Mete beni gördüğünde hızla “Git,” dedi. Korkusu gözlerine yansımıştı. Bakışlarımı ondan Tan’a çevirdim. Bana gülümseyerek bakıyordu.
Dördü de sıska çocuklardı. Egoları dışında hiçbir nitelikleri yoktu. Tan bana yaklaşırken “Hoş geldin,” dedi. Güldüm.
“Sen şimdi göreceksin hoş gelmeyi.”
Ardından yumruğum ile yüzü birleşmişti. İnleyerek geri çekildiğinde arkadaşı bir tekme savurdu. Zayıf ve yavaş tekmesini yakaladığım gibi kendime çektim ve yere yüz üstü yapışmasını sağladım.
Diğer üçü de Mete’yi sıkıştırmayı bırakıp bana yöneldiğinde Tan’da üzerime gelmeye başlamıştı. Dörde karşı ikiydik.
Tan üzerime doğru koştuğunda başımı eğdim ve karnı omzuma geldiğinde yerden temasını kestim. Peşinden gelen arkadaşının üzerine düştüğünde ikisi de yerdeydi.
Arkamdan gelen sesle oraya döndüm. Mete son anda bana gelen tekmeyi engellemiş çocuğu yere sermişti. Kalan bir kişi de kaçtığında Mete’ye döndüm “Ablacığım sen salak mısın?”
Sorum üzerine gözlerini kaçırdı.
“Okulda iki tane abin varken sana zorbalık yaptıklarını neden kimseye söylemedin?” diye sorduğumda dudaklarını dişledi.
“Şey…” dediğinde aynı şekilde “Ney?” diyerek cevap verdim. Adrenalinden dolayı nefes nefeseydim. Mete ne kadar sinirli olduğumun farkına varmış gibi daha fazla uzatmadan “Utandım,” dedi.
Ona çıkışacaktım ki sınıfın kapısı açıldı ve içeri üç tane öğretmen ve az önce kaçan çocuk girdi. Mete’nin etrafa “ben bittim” dercesine baktığını fark ettiğimde vicdanım onu ateşe atmaya el vermedi.
“Bana uy,” diye fısıldadım. Bana garip bir bakış atsa da kafasını salladı. Başka şansı da yoktu zaten. Üç öğretmen şaşkınlıkla yerdeki üç çocuğa bakarken aralarından biri “Bunu kim yaptı?” diye sordu.
“Ben, hepsini ben yaptım.”
İtirafım karşısında Mete’nin bakışlarını üzerimde hissetsem de ona dönmedim. Öğretmenler yerdeki çocukları kaldırdığında “Doğrudan müdüre!” diyerek bizi de yönlendirdi.
Gözlerim Mete’nin yere serdiği çocuğa kaydığında ona bakmamı bekliyormuş gibi bakışları bendeydi. Ne demek istediğimi anlamayacak kadar salak değildi. Hızla kafasını salladı.
Ona Mete’nin vurduğunu söylemeyecekti.
Müdürün odasına geldiğimizde öğretmenlerden biri gördükleri kadarını açıkladıktan sonra bizi müdürle baş başa bıraktılar.
Müdür Tan’a ve arkadaşlarına döndü ve “Revire gitmek istemediğinize emin misiniz?” diye sordu. Öğretmenler de iki kere sormuştu ama hepsi reddetmişti.
Muhtemelen ailelerinin bu hallerini görmelerini istiyorlardı. Beni bu okuldan atmakla kalmayacak aynı zamanda savcılığa başvuracaklarını tahmin etmek zor değildi.
Mete’nin de korkusu buydu. Sicilinin kirlenmesi.
Tan arkadaşlarını temsil ettiği için “Evet eminiz,” diyerek müdürün teklifini geri çevirdi. Soğukkanlılığımı korumaya çalışsam da titreyen ellerim her an kontrolü kaybedecek gibiydi.
“Mete’nin ortamda bulunmak dışında bir yaptığı yok,” dedim doğrudan müdürün gözlerinin içine bakarak. Müdür harap olmuş öğrencilerinden gözlerini ayırdı ve bana döndü.
“İşime karışma.”
“İşiniz bensem karışırım.”
Verdiğim karşılık üzerine sol eli ile burun kemerini sıktı. Mete’ye birkaç saniye baktıktan sonra “Hepiniz çıkın,” dedi. Ardından bana döndü “Sen hariç.”
Tanlar gittiğinde Mete kararsızca bana baktı. Dudaklarımı oynattım “Abilerini çağır,” Müdür muhtemelen sert çıkışacaktı.
Okulun en büyük bağışçısının oğlunu dövmüştüm. Normaldi.
Mete kafasını salladı ardından bizi yalnız bıraktı. Müdür anında elini serçe masaya vurdu. Bakışlarımı kapıdan ona çevirdim.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?” sinirli olduğunu anlamak için fazla zeki olmaya gerek yoktu.
“Benim için doğru olanı.” Verdiğim cevaptan memnun olmayan müdür “Okula geleli üç gün bile olmadı!” üç parmağını gösterdi.
“İkinci günden üç öğrencimin haşatını çıkarmakta ne demek? Sen kimin okulunda olduğunun farkında değil misin?” Haklı olduğu için bir karşılık vermedim.
Yaptığım doğru değildi ama yine olsa yine yapardım.
Müdür daha fazla yerinde duramayacakmış gibi ayağa kalktı “Sen sıradan bir insansın. Onların kim olduğunu bilmiyor musun? Okuldan atılacaksın, sicilin lekelenecek. Bu işin arkasını bırakmazlar. Bir darp raporu çıkarırlarsa bütün ailenin parasını sömürürler!”
Odada volta atmaya başladı “Okulumuzun adı kirlenecek,” en büyük sorunu buydu sanırım. Tekrar ağzını açacaktı ki kapı çalındı.
Müdür “Gel,” dediğinde içeri heybeti ile Bartu girdi. Mete gerçekten çağıra çağıra en büyük abisini mi çağırmıştı?
Müdür onu görünce iyice panik yaparken Bartu’nun gözleri üzerimdeydi. Sanırım bana bir şey olup olmadığına bakıyordu.
“Bana bir şey yapmadılar,” diyerek içini kolaylaştırdım. Müdür anlamsızca bana baktıktan sonra Bartu’ya döndü. “Bartu Bey hoş geldiniz. Bir sorun mu vardı?” diye sordu.
Bartu’nun kaşları çatıldı. Muhtemelen kardeşi karşısında iken neden böyle bir soru sorulduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Bilmiyor,” dedim bu seferde. Bartu’nun bakışları bana döndü ardından müdürü yanıtladı “Kardeşim kavgaya karışmış sanırım. O yüzden buradayım.”
Kardeşim dediği için içim sıcacık olurken bunun öylesine söylenmiş bir kelime olduğunun da bilinceydim.
Müdür şokla bana döndüğünde ona hafifçe gülümsedim. Birkaç saniye afallasa da ardından toparlandı ve “Tabii Bartu Bey. Karşı tarafların da velisi birazdan gelir. O zaman konuşuruz,” dediğinde Bartu kafasını salladı ardından “Çıkalım,” diyerek beni de çağırarak odadan çıktı.
Peşinden çıktığımda Tanların kapının hemen karşısında oturduğunu gördüm. Beni görünce gülümsedi “Senin sonun olacağım,” devamında ettiği küfürler ile ona bir atak yapacakken Bartu ensemden yakaladı.
“Dur durduğun yerde.”
“Anneme küfretti!”
“Zaten yeterince pataklamışsın.”
“Olsun!”
“Olmasın Ayza.”
Ardından ensemi bırakıp kolumdan tuttu ve beni terasa sürükledi. Kolumu bıraktığında ondan uzaklaştım ve kolumu tuttum “Biraz daha kibar olmayı dene.”
Bakışlarını kızarmış koluma çevirdiğinde bakışlarında şaşkınlık emaresine rastladım ama o kadar hızlı gizledi ki gerçekliğini sorgulamama neden oldu.
“Kolun için özür dilerim. Kızaracağını düşünmemiştim.” Kafamı belli belirsiz salladım. Sarışın olduğum için tenim hassastı.
“Sorun değil,” dedim. Ardından okulun manzarasını izlemek için ilerledim. Rüzgâr sertçe esiyordu. Sona geldiğimde bakışlarımı ufka diktim.
Manzara gerçekten çok güzeldi.
Birkaç saniye sonra arkamda onu hissettim. Gerilsem de bir tepki vermedim. Bunun üzerine o sordu “Neden gelir gelmez senden yaşça küçük üç çocuğu dövdün?”
Umursamazca omuzlarımı silktim.
“Hak eden hak ettiğini bulur.”
“Kimin neyi hak ettiğini nereden bileceksin?” diye sordu bu sefer. Birkaç saniye duraksasam da “Yaşattıklarını yaşadılar. Farklı bir şey yapmadım,” diye yanıtladım.
Bakışlarımı karşımdaki binadan ayırmamıştım. Bartu devam etti “Mete’ye bir şey yaptılar ve sende karşılığını verdin değil mi?”
Mete’yi yarı yolda bırakmak istemediğim için sessizliğimi korudum. Sessizliğimi onay olarak kabul etmiş olmalı ki “Peki neden?” diye sordu bu sefer.
Ona döndüm, dudağımda bana bile yabancı gelen bir tebessüm vardı. “Belki de sandığınız kadar kötü değilimdir,” dedim. Bakışlarını kaçırdı. Düşüncesinde kararlıydı.
O bilirdi.
Bartu’nun telefonu çaldığında konuşmamız bitmişti. Geri müdürün odasına dönmek için hareketlendiğimizde “Mete kimsenin olanların onun yüzünden olduğunu bilsin istemiyor. Hatta elinden geliyorsa konu üçümüz arasında kalsın,” dedim.
Bartu dediğimi komik bulmuş olmalıydı ki güldü. “Bütün okul seni konuşuyor Ayza. Araz ve Kayra’nın olaydan çoktan haberi vardır. Ama peki istemiyorsanız neden kavga ettiğinizi söylemem.”
Okula da malzeme çıkmıştı, konuşsunlardı.
Geçmiş Dört Yıl Önce
Yalnızlık etrafımı çepe çevre sarmıştı. Her sabahım aynı idi. Okula gidiyor, not tutuyor, geri eve dönüyor ardından anneme katlanıyordum.
O gitmişti ve o gittiğinden beri hayat benim için cehennemdi.
Ortaokul son sınıftım, çok yakında liseli olacaktım. İyi bir lise kazanmak için gecemi gündüzüme katarak çalışıyordum.
Yine bir matematik dersindeydim. Hoca beni pek sevmezdi. En sevdiğim derslerden biri olmasına rağmen hocalar ile hiçbir zaman anlaşamazdım.
Dersten bağımsız önümdeki kaynaktan soru çözerken hocanın tiz sesi kulaklarımı doldurdu “Ayza! Dersle ilgilen.”
Sınıfta anında iki üç gülüşme olurken kafamı sallamak ve önümdeki kitabı kapatmak ile yetindim. Önümdeki çocukların elinde telefonlar vardı ve oyun oynuyorlardı.
Hocanın görmemesi imkansızdı, özellikle beni görmüşken.
Sinirle dişlerimi sıktım. Okuldan nefret ediyordum.
Zil çaldığında sınıftan çıkmak için kapıya yöneldim. Bir kişi kapının önünde belirerek çıkmama engel olduğunda “Ne var?” dercesine bakmıştım.
Güldü. Omzumdan ittirdiğinde ona kinle baktım. “Eziksin kızım sen,” diye fısıldadı. Benimle ne derdi olduğunu hala söylememişti.
Gerçi genelde kişisel bir sorunları olmazlardı, canları sıkılır ve can sıkıntılarını gidermek için kendilerinden alçak gördükleri insanlara saldırırlardı.
“Sorun ne?” diye sorduğumda sesim tahmin ettiğimden daha keskin çıkmıştı. Gerçi pek tahammülüm kaldığı söylenemezdi.
“Sevgilime yan gözle baktığını fark etmedim mi sanıyorsun?” diye sorduğunda duvarla arasında kalmıştım. Sevgilisinin kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu yine de ona onun dili ile karşılık verdim.
“Hangisinden bahsediyorsun? Bir tane olmadığını bilmeyen yok da.” Onun aksine oldukça sakindim. Bunun onu daha da rahatsız ettiğinin bilincindeydim.
Okula ilk geldiğim günden beri her gün türlü türlü olaylardan dolayı üzerime geliyor, beni kıstırıyorlardı. Hepsine aynı şekilde karşılık vermem onları iyice kışkırtıyordu.
Umurumda değillerdi. Hepsinden kurtulmama çok az bir süre kalmıştı.
Kızla aramdaki mesafe neredeyse sıfıra indiğinde “Bunu bana babası belli olmayan mı diyor?” diye fısıldamıştı.
Saniyesinde onu sert bir şekilde ittirmiştim.
Beklemediği sert darbem karşısında ayakta duramadı. Sert bir şekilde düştüğünde kafasını sıranın kenarına çarpmıştı. Günün devamı hastane ve müdürün olayı büyütülmemesi için yaptığı konuşmalar ile geçmişti.
Yıllar önce gördüğü için zorbalığı iyi bilirdi.
Kardeşini aynı kadere mahkûm edemezdi.
- ♡ ♡ ♡-
Ve On Üçüncü Perde sona erer.
Bu bölümde biraz daha Bartu vardı, onunla ilgili düşünceleriniz neler?
Buraya kadar geldiyseniz yıldıza basarak destek olmayı ihmal etmeyin.
Başka bölümlerde görüşmek üzere.
Sağlıcakla...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 139.34k Okunma |
10.21k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |