
-ONUNCU PERDE-
Bölüm Şarkısı; Nilüfer
“Biliyor musun? Ben sevilmeyi özledim.”
Flashback
Altı Yıl Önce, Gobi’den
Markete gidiyorum diyerek evden çıkıp kendimi onun yanında bulduğum zamanlardan birindeydim. Kollarımın arasında uyuyakalmıştı. Sapsarı saçları kolumdan hava doğru savrulurken o kadar masumdu ki...
Onu bırakmak istemedim aksine ona daha sıkı sarıldım. Biliyordum bu zamana kadar kimse sarılmamıştı ona bilmezdi bu sıcak hissi. Yakardı yaşadıkları genzimi. Bir süre daha uyuduktan sonra dudakları aralandı “Baba...”
Baba demesi ile bakışlarımı saçlarından yüzüne odaklarken o bu sefer “Babacığım,” dedi. Sesi ağıt yakar gibi boğuk ve hüzünlüydü. Kapalı gözleri uyuduğunun habercisiydi. Birkaç dakika sonra gözlerinden yaş gelmeye başlaması ile “Nil!” diye seslendim.
Hafifçe dürttüğümde titreyerek gözlerini açtı. Beklemediğim bir şekilde hızla kollarını bana sardı ardından “Baba,” dedi tekrardan. Babasını çok sevdiğinden daha önce de bahsetmişti. Sanırım rüyasında onu görmüştü ve uyku mahmurluğu ile beni o sanmıştı.
“Nil, iyi misin?” diye sordum sarılmasına karşılık verirken. Sesimi duyduğunda kendine gelmiş olmalı ki “Gobi, ne oldu?” diye sordu. Nasıl buraya geldiğini düşünüyor olmalıydı. “Bir şey yok Nil’im uyuyakalmıştın sadece.” Merakını giderdiği için rahatça nefesini verdi ardından benden ayrıldı.
Bankta yan yana otururken kaydıraktan kayan çocuklara bakıyorduk. Sonunda sesizliği bozdu ve “Gobi biliyor musun ben babamı özledim,” dedi. Buruk bir şekilde gülümsedim. Babası ölmüştü.
“Bende.” Diyerek yanıtladım onu. Bende babamı çok özlemiştim. Bize nefretle değil sevgiyle bakan o adamı... İkimizde yine sessizliğe bürünürken Nil bu sefer de “Gobi biliyor musun? Ben sevilmeyi özledim,” dedi.
Tam cevap verecekken benden önce davrandı “Tamam biliyorum sen seviyorsun ama senden başka beni seven kimse yok ki... Ailemden birinin bana verdiği sevgiyi özledim. Keşke babamla biraz daha vakit geçirebilseydik... En çok babam tarafından sevilmek isterdim.”
Şimdiki Zaman, Ayza’dan
Üzerimdeki eteği düzeltip aynanın karşısına geçtim. Bacaklarımdaki izler diğer bölgelerime oranla daha az olduğu için fazla sorun olmamıştı giydiğim etek.
Ne olur ne olmaz diye kilotlu çorap giymiştim. Üzerimde büyük harflerle 'Soylu Koleji' yazan beyaz bir gömlek vardı. Ceketteki mavi detaylar hoşuma giderken nasıl göründüğüm aslında o kadar umrumda da değildi.
Çantamı sırtıma taktığımda kapı çaldı. “Gel,” diyerek müsait olduğumu belirttim. Odama genelde Araz dışında biri gelmezdi. O yüzden Mete’yi gördüğümde şaşırmadan edememiştim.
Aramızdaki tek fark onun altında etek yerine kumaş pantolon olmasıydı. Beni gördüğünde duraksadı. Beklenti ile ona baktığımı fark edince “Şey, ben uyandırmaya gelmiştim.” dedi içine kaçık sesi ile.
Benden korkuyordu.
Benden neden korkuyorsun Mete?
Dudaklarımı büzdüm “Hazırım ben,” dedim ardından “Ne zaman çıkarız?” diye sordum. Onun çekingen halleri bana da yansımış gibiydi.
Mete birkaç saniye düşündü “Biz kahvaltı yapmıyoruz o yüzden birazdan çıkacağız. Kayra abim götürüyor sabahları.” dediğinde yutkundum.
Yüksek ihtimalle okula yürüyerek gidecektim. “Tamam. Ben birazdan gelirim.” diye mırıldandım.
Mete çıktığında birkaç saniye derin derin nefes aldım. Ardından ilaçlarımı aldıktan sonra odadan çıktım. Yolda yiyecek bir şeyler alırsam sorun olmazdı.
Aşağı indiğimde Uraz ve Ayhan Bey dışında herkesin burada olduğunu fark ettim. Bu daha fazla gerilmeme neden oldu.
Araz beni fark edince gülümsedi ve “Çıkalım mı?” diye sordu. Bakışlarım istemsizce Kayra’ya kaydı. Bana olan bakışlarını görünce “Ben aslında yürüyerek gidebilirim,” dedim kısık bir ses tonu ile.
Kayra’nın yüzünde kararımdan memnun olduğunu belli eden bir ifade vardı. Araz ise anında ısrar etti “Hayır sende bizimle geliyorsun Ayza.” ses tonundaki keskinlik ürpermeme neden oldu.
Mete’nin de bakışlarını üzerimde hissettim. Araz’a döndüm. “Lütfen,” diye mırıldandım. Gerçekten onlarla gelmek istemediğimi anlamıştı.
Yine de başını iki yana salladı “Sende bizle geliyorsun.” ardından ne ara yere koyduğumu hatırlamadığım çantamı aldı ve evden çıktı.
Ben arkasından bakakalırken Mete abisinin peşine takılmıştı. Kayra omzuma çarparak yanımdan geçerken kendime geldim ve peşlerinden ilerlemeye başladım.
Pahalı olduğunu belli eden bir arabanın önünde durduğumuzda arabanın kırmızı detayları göz alıcıydı. Bizim hemen arkamızdan gelen ve sessizliğini koruyan Bartu sürücü koltuğuna oturdu.
Hemen yanına Kayra oturduğunda onunla yan yana olmayacağımız için rahatlamıştım. Mete cam kenarına otururken diğer cam kenarına da ben geçmiştim.
Tam ortamızda oturan Araz ortamın gerginliğini fark etmemişti. Yüzündeki tebessüme dünyaları değişmezdim.
Bu eve gelişimin dördüncü günüydü. Araz’la bu kadar hızlı yakınlaşmamız korkmama neden olsa da ona güveniyordum.
Okul evden çok uzak değildi. Sessiz geçen yolumuz on dakika bile sürmemişti. Arabadan indiğimizde gözlerim eski prestijli okulumdan bile büyük ve görkemli duran koleje çevrildi.
Burada iki yılımı geçirecektim, umarım benim için hüsran olmazdı. Barok mimarisini buram buram hissettiren duvarlara bakarken memnuniyetimi fazla yüzüme yansıtmış olmalıydım ki Mete “Çok güzel, değil mi?” diye sordu.
Benimle kendi isteği ile konuşmasına şaşırırken “Evet,” diye mırıldandım. Kayra bu halimize gözlerini devirirken bana döndü “Kimseye kardeşim olduğunu söyleme. Rezil olmak istemiyorum,” ardından cevap vermeme müsaade etmeden arkasını döndü ve gitti.
Arkasından aval aval bakarken Araz “Tabi ki de herkese ikizim olduğunu söyleyeceğiz! Abimi anlamıyorum,” dedi. Anında “Hayır!” dedim.
İkisinin anlamsız bakışlarına maruz kaldığımı fark edince devam ettim “Kimsenin sizin kardeşi olduğum için benimle yakınlık kurmasını ya da bana farklı davranmasını istemiyorum. Zamanı gelince açıklarız. Hem zaten Kayra’da istemiyormuş, onu zorlayamam.” Uzun soluklu açıklamam ikisini de ikna etmiş olmalı ki bir şey demediler.
Okula girdiğimizde yan yana olduğumuz için anında bütün bakışlar bize dönmüştü. Okula yeni geldiğim için ve okulun en popüler oğlanlarının yanında dik bir şekilde yürüdüğüm için arkamdan söylenen lafları tahmin edebiliyordum.
Umursamadan yoluma devam ettim. Araz’la aynı sınıftaydık. Üç kat merdiveni zar zor çıktıktan sonra sonunda sınıfımıza varmıştık.
Sınıfa girdiğimiz saniye “Araz, hoş geldin kral!” diyen sesle irkildim. Bakışlarımı sesin kaynağına çevirdiğimde üç kişinin bize baktığını gördüm.
Araz’dan çok bakışları benim üzerimde olduğu için rahatsız olduğumu belli edercesine gözlerimi kaçırdım. Biraz daha bakmaya devam ederlerde okula kayıt olduğuma pişman olacaktım.
Öküz mü oynuyor ne bakıyorsunuz?
Araz içten bir şekilde “Hoşbuldum!” dediğinde arkadaşları olduğunu anlamam pekte zor olmamıştı. Araz koluma tutundu ve beni arkadaşlarının yanına çekiştirdi.
Ona uyum sağlarken arkadaşlarına döndüm tekrardan. İkisi esmerken aralarında biri beyaz teni ile aykırıydı. Bana bit tebessüm bahşetti ardından başını hafifçe öne eğdi.
Ona karşılık verirken Araz arkadaşlarını tanıtmaya başladı. Eli ile bana haylaz bakışlar atan çocuğu gösterirken “Ayza bu Arda. Grubun neşesidir,” diye açııkladı.
Çocuk selam verirken bakışlarını üzerimden çekmiş sınıfta gezdirmeye başlamıştı bile. Bu haline tebessüm ederken Araz hemen yanında Arda’ya çok benzeyen ama Arda’nın kahve gözleri yerine elaları olan çocuğu gösterirken “Ayza; Bora abimiz,” diyerek tanıttı.
Ben bir Bora bir Arda’ya bakarken Arda’nın yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu “Bora benden on ay büyük. Abimdir kendisi,”
Yüz ifademi son anda toparladım ardından “Memnun oldum,” diye mırıldandım. Kalan son kişiye döndüğümde zaten bana bakıyor olduğu için göz göze gelmiştik.
Araz onu tanıtmadan kendisini tanıttı. “Merhaba, benim adım Yiğit.” Bana uzattığı eline bakarken “Bende Ayza,” diyerek kendimi tanıttım ardından elini sıktım.
İyi çocuklara benziyorlardı.
Birkaç saniye sessizlik hakim olurken Arda yine sessizliği bozarak “Araz aslanım hepimizi tanıttın da hanımefendiyi tanıtmadın. Yengemiz mi?” diye sordu.
Araz “İkizim,” demek için dudaklarını aralamışken ondan önce davranıp “Arkadaşız! Sadece arkadaş,” dedim.
Zaten kimse kim olduğumu bilsin istemiyordum birde üzerine Kayra’nın uyarısı bu isteğime sımsıkı sarılmamı sağlamıştı.
- ♡ ♡ ♡-
Öğle teneffüsüne bir ders kalmıştı. İlk üç ders fizikti, hoca üstünkörü benimle tanışmış ardından son hız derse başlamıştı.
Tatlı bir adamdı ve işini gerçekten iyi yapan nadir fizik öğretmenlerinden biriydi.
Teneffüslerde ben soru çözerken Araz arkadaşları ile sohbet etmeyi ve beni de sohbetlerine dahil etmeyi amaçlayarak geçirmişti.
Sıradaki dersin öğretmeni sınıfa girdiğinde herkes aynı anda ayağa kalktı. Fizik dersinde böyle bir şey olmadığı için şaşırmadan edememiştim.
Hoca herkesi tek tek incelerken bakışları üzerimde durdu. Kırklı yaşlarında saçları ağarmaya başlamış biriydi. İğneleyici bakışlarından rahatsız olmama rağmen bir şey demedim.
Hoca herkesi gözden geçirdikten sonra “Oturabilirsiniz,” dedi ve kendi masasına gitti. Bu zamana kadar matematikle her zaman aram iyi olmuştu, aynı şekilde öğretmenlerle de ama karşımdaki kadın kalın gözlüklerinin arkasından attığı iğneleyici bakışlar ile hepimizin başına bela olacağını belli ediyordu.
Yoklama alırken teker teker bütün sınıfın ismini söyledi. Listenin sonundaki bana geldiğinde “Ayza Nil Bülbül,” diyerek ismimi söyledi.
“Burada!” elimi görebilmesi için kaldırmıştım. Hoca imzasını da attıktan sonra ayağa kalktı. Bakışlarını direkt olarak bana kitlerken “Sanırım yeni geldin. Kendini tanıtmak ister misin?” diyerek sordu. Hayır, dersem daha çok dikkat çekeceğimi bildiğim için sıkılgan bir tavır takınarak konuştum “İsmim Ayza Nil on yedi yaşındayım. Şehir değiştirdiğim için okul değiştirmek zorunda kaldım.”
Kadın itici bir gülümseme sundu “Okulumuzun ne kadar köklü bir okul olduğunun farkında olduğunu düşünüyorum. Para ile gelenlerin bile belirli bir seviyede olması gerekiyor. Okulda saç boyatmak yasak,” diyerek en sonunda rahatsızlığını belirtti.
Onun gibi itici olduğunu umduğum bir şekilde gülümsedim. Ayağa kalkarken “İlk olarak saçım boya değil, doğal saçım. Buraya gelmeden önce sadece sınavla alan Fransız Lisesindeydim. Bu okuldan kat ve kat daha iyi olduğunu bilmeyen yok diye düşünüyorum. Bana birkaç soru sormak isterseniz seviyemi görürsünüz,” dedim ve tahtaya çıktım.
Kadın sinirlenmişti. Muhtemelen benden beklediği gibi susmadığım içindi bu tavrı. “Pekâlâ,” dedi ardından tebeşiri eline aldı.
Birkaç dakika içerisinde kesinlikle on birinci sınıf eğitimi olmayan bir integral sorusu ile karşı karşıyaydım.
Aldığım özel derslerden bihaber olan kadın sinsice gülerken kalemi elime aldım ve aşina olduğum soruyu hızlıca çözdüm.
Tebeşiri bırakıp yerime geçtiğimde hoca “Doğru,” dedi kısık bir sesle ardından dersi anlatmaya başladı. Dersin yarısını beni iğnelemeye harcadığı için fazla bir şey anlatamadan zil çalmıştı.
En fazla on beş kişi olduğumuzu düşündüğüm sınıftaki herkesin gözü üzerimdeydi. Arda “Kızım hocayı tokatladın resmen. Helal olsun be!” diyerek gülerken Araz ona destek olarak “Aynen. Hoca sinirden morardı resmen. Bu arada sen o soruyu nasıl çözdün?” diye sordu.
Bu heyecan dolu tavırlarına güldüm “Daha önce pek çok kez özel ders aldım. Çoğu derse hakimim yani,” diyerek bütün sınıfın merakını giderdim.
Yiğit “Ben acıktım,” diyerek sessizliğini bozduğunda Bora “O zaman yemekhaneye inelim mi?” diyerek sordu. Herkes onayladığında beş kişi sınıftan çıktık.
Yemekhane eksi birinci kattaydı. İçeriye girdiğim saniye bütün bedenimi saran soğukluk ile ürperdim. Ben tabağıma çorba ve meyve almakla yetinirken erkekler tabaklarını sonuna kadar doldurmuşlardı.
Kayra ve Mete’nin oturduğu masaya geçtiğimizde gerilmeden edemedim. Umarım beni yanlarında gördükleri için sinirlenmezlerdi.
Kayra’nın kaşları beni gördüğünde tahmin ettiğim gibi çatılsa da bir şey dememişti. Herkes masaya oturduğunda en uçta ben vardım. İki yanımda birinin olması yerine tek yanımda Yiğit’in olmasını tercih etmiştim.
Araz, Kayra ve Mete masanın diğer ucundayken Bora ve Arda aramızda kalmışlardı. Herkes yemeğe başladığında ilk başta sessizlik olurken kısa bir süre sonra masayı hoş bir sohbet sarmıştı.
Ben sessizliğimi korurken özellikle Arda’nın çenesi düşmüş gibiydi. Yaklaşık beş dakika sonra Mete’nin hemen arkasında üç kişi belirdi.
Biri elindeki suyu Mete’nin üzerine dökecekken arkamdaki sandalyeyi ittirerek ayağa kalktım ve “Hey! Napıyorsun?”
Bir anda bütün bakışlar bana dönerken ben çocuklara bakıyordum. Benden yaşça küçük oldukları belliydi. Ona rağmen bakışları hırçındı.
Su dökmeye yeltenen çocuk sesimi duyunca irkilerek üç adım geriye çekilmişti. Yanındaki hırsla soludu “Seni ilgilendiren bir şey değil,” dediğinde susan taraf ben oldum.
Evet beni ilgilendirmezdi.
Mete benim hiçbir şeyimdi.
Neyse ki konuyu Kayra ve Araz devraldı. “Ama bizi ilgilendirir değil mi Tan Berk?” Kayra’nın sert sesi yemekhanedeki birkaç bakışın bize dönmesine neden olmuştu.
İsminin Tan Berk olduğunu öğrendiğim çocuk Kayra’ya adımlamıştı ki hemen yanında elinde su şişesi ile kalakalmış çocuk “Bırak Tan. Gidelim,” diyerek ikaz verdi.
Bunun üzerine başka bir konuşma geçmedi. Üçünün de nefret dolu bakışları üzerimde yoğunlaşırken masadan uzaklaştılar.
Onların gitmesi ile bende kalktığım yere geri otururken Bora “Neden böyle bir şeye kalkıştılar ki?” diye sordu merakla. Mete’ye odaklandığımda göğsünün hızla inip kalktığını fark ettiğim.
Yüksek ihtimalle bu Mete’ye yapılmaya çalışılan ilk zorbalık değildi. Kayra ve Araz’a döndüm. Onların bu olanlardan haberleri var mıydı?
Mete “Bir şey olmadı. Boş verin,” diyerek kestirip attığında kimsenin fark etmediğini sağlamış oldum. Dudaklarım istemsizce aşağı doğru bükülürken önümdeki yemeğe odaklandım.
Eskisi gibi sohbet dönmedi. Kısa bir süre sonra çalan zil ile herkes sınıflarına dağılmıştı.
- ♡ ♡ ♡-
Günün devamı oldukça sıkıcı geçmişti. Derslerin yoğunluğu yüzünden teneffüslerde neredeyse hiç konuşmamıştık.
Çıkış zili çaldığında hızla toparlandım ve Araz’a döndüm ve onu beklemeye başladım. Araz benim aksime oldukça yavaş bir şekilde toparlanırken benim onu beklediğimi fark edince bana döndü.
“Ayza ben tiyatro kulübündeyim sana söylemeyi unutmuşum. Sen in. Seni bekliyorlardır,” dediğinde gözlerimi kaçırdım.
Onun benimle birlikte dönmeyeceğini öğrenmem iyi olmamıştı. Kayra onunla birlikte dönmemi istemeyecekti. Araz’a “Tamamdır. Görüşürüz,” dedikten sonra merdivenlerden aşağı inmeye başladım.
İlk günüm sandığım kadar da kötü geçmemişti. Araz ve arkadaşları sayesinde, diye içimden geçirmeden edemedim.
Muhtemelen onlar olmasaydı bütün gün sınıfımda soru çözerdim. Dudaklarımda minik bir tebessüm peyda olurken aniden birinin omzuma sertçe çarpması ile dengemi kaybettim.
Tırabzanlara sımsıkı sarılmam düşmemi engellerken şokla arkamı döndüm. Merdivenler dik ve yüksekti, düşüp bir yerlerimi sakatlamam olasıydı.
Berk Tan’ın bana gülümseyerek baktığını görünce gözlerim kısıldı.
O yapmıştı.
“Yanlış kişiye bulaştın Yeni Kız,” dedi ardından hızla merdivenlerden indi. Sinirle dişlerimi gıcırdatırken aynı yerde dikilmek yerine hareketlendim.
Okul bahçesine çıktığımda siyah arabayı saniyesinde görmüştüm. Hızla arabaya yaklaştığımda Mete ve Kayra’nın çoktan yerleştiklerini fark etmiştim.
Kayra beni görünce gözlerini devirdi. “Acaba hangi erkeğin yanındaydın da geciktin?” dediğinde ben donakalırken Mete’nin gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
Sertçe soludum. “Beni tanıdığın diğer kızlarla bir tutmayı bırak artık!” ses tonumdan dolayı birkaç bakışın üzerimde olduğunu hissettim.
Yine de devam ettim “Bana bu şekilde davranamazsın,” sona doğru sesim kısılmıştı. Mete bakışlarını kaçırdı.
Kayra ise ona çıkıştığım için sinirlenmişti. “Sana istediğim gibi davranabilirim.” İtaatkâr olmamı isteyen sesi tüylerimin ürpermesine neden oldu.
“Eve dönmenin bir yolunu bul,” dedi ardından gaza bastı. Arkasından bakakalırken birkaç dakika boyunca arkasından baktım.
Geri dönmezdi, biliyordum.
O kadar yolu yürüyemezdim.
Zorundaydım.
Kriz geçirirsem kendimi dizginleyebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Bu canımı sıkarken yürümeye başladım. Hak etmediğim şeyler yaşamaktan nefret ediyordum.
Soğuk bir ayaz bedenimi titrettiğinde neredeyse yarım saattir yürüyordum. Susamıştım, yorulmuştum ve daha yolu yarılamamıştım.
Yağmaya başlayan yağmur ile sinirden boğazımdan çığlığa benzer bir hırıltı çıktı.
Kayra’dan nefret ediyordum!
--
Başımın dönmesi ile duraksadım. Yağan yağmurun altında neredeyse bir saattir yürüyordum. Sonunda tanıdık sokaklara gelmiştim.
Az kalmıştı.
Bir günümü sorunsuz ve huzurla bitirebileceğimi düşünmem benim hatamdı.
Aniden yüzüme kadar çarpan su kütlesi ile yere düştüm. Araba yanımdan geçerken yavaşlamadığı için yerdeki bütün çamurlu su şu an üzerimdeydi.
Sinirden gözlerim kızarırken arabanın fren sesi kulağımı tırmaladı. Kapının açılması ile birinin “Hanımefendi iyi misiniz?” diye sorması bir olmuştu.
Üstüm başım çamur olmuştu, ıslanmıştım ve soğuktan titriyordum. “Sayenizde mükemmelim!” dedim hırsla.
Karşımda yüzünü göremediğim beyefendi benim aksime oldukça sakin bir şekilde eğildi ve kalkmam için elini uzattı “Özür dilerim, sizi görmemiştim.”
Eline bakarken bütün sinirim gitmişti. Elini tuttum ve ayağa kalktım. “Sorun değil,” diye mırıldandım. Kayra’ya olan bütün sinirimi ondan çıkaramazdım.
Ayağa kalktığımda gözüme batan ilk şey aramızdaki boy farkı olmuştu. Ona bakmak için kafamı kaldırmam gerekmişti.
Benden bir ya da iki yaş büyük duruyordu, bakışlarındaki mahcubiyet elle tutulur cinstendi. “İsterseniz yeni kıyafetler alabiliriz. Ardından sizi evinize bırakırım,” sunduğu tavsiyeyi hızla reddettim.
“Hayır, hayır gerçekten gerek yok. Evim yakın zaten ama teşekkür ederim,” dedim hızla. Kayra’nın son dediklerinden sonra onlara erkekle görünmek gibi bir düşüncem yoktu.
Üzerimi hafifçe silkeledikten sonra hala bana bakan çocuğa döndüm “O zaman görüşürüz.” Bana bakarken dalmış gibiydi, sesimi duyunca irkildi.
“Görüşürüz. Üstünüz için gerçekten üzgünüm ama ısrar etmeyeceğim,” dedi ardından arabasına bindi. O uzaklaşırken birkaç saniye arkasından baktım sonra geri önüme döndüm.
Çocukta garip bir şeyler vardı. Pek düşünmedim, iki sokak sonra karşımda bütün ihtişamı ile ev duruyordu. Beni gören korumalar şaşkın olduklarını gizleyemeseler bile bir şey demeden kapıyı açmışlardı.
Bahçeyi hızlı adımlarla geçerken anahtarım olmadığı için kapıyı çaldım. Kapı açıldığında bana afallamış bir şekilde baktığını gördüm.
Beni tek başıma bırakırken karşılaşmak istediği manzara neydi bilmiyordum ama bu olmadığını bakışlarından anlamıştım.
“Ben geldim,” dedim dümdüz bir sesle. Buz gibi sesimi duyunca ürktü. Hızla yanından geçerken omzuna sertçe çarpmıştım.
Odama çıkarken aklımda Mete’nin Kayra’nın arkasından pişmanlıkla attığı bakışları vardı.
- ♡ ♡ ♡-
Ve Onuncu Perde sona erer.
Bu bölüm favori bölümlerimden biri...
Çünkü bu bölümde giren mükemmel ötesi bir karakter var.
Heheheheh.
Buraya kadar geldiysen yıldıza basmayı unutma balım.
Başka bölümlerde görüşmek üzere.
Sağlıcakla
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 139.34k Okunma |
10.21k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |