
Öncelikle merhabalar. Haftasonu bölümü düzenleyeceğim ama bugün özellikle atmak istedim. Aramız devam ediyor yoksa.
Sadece... Bugün benim doğum günüm. O yüzden sizinle kutlamak istedim :)
Uzun uzun açıklama yapmayacağım sadece benim için ne kadar değerli olduğunuzu unutmayın.
İyi okumalarr.
---
Bakışların üzerimde olduğunu bildiğim halde bakan hiç kimseye karşılık vermiyordum. Gerginlikten avuç içlerim terlemeye başladığında Felah müziğe rağmen sesini duyurabilerek “Sakin ol. Sorun yok,” demişti.
Onun sesinin huzur vermediğini söyleyemesem de bütün korkularım ve kaygılarımdan kurtulduğumda söylenemezdi. İçimdeki o kötü his geçmek bilmemişti.
Felah belimden destek vererek bizi diğerlerinin olduğu masaya getirmişti. Felah bunu bile daha önceden düşünmüş olacak ki Birce’ler hemen yan masadalardı.
Araz bana ne kadar gerildiğimi anladığını gösterircesine gülümsedikten sonra oturmamı işaret etmişti. Etraftaki uğultuları özel olarak anlayamasam da hakkımızda konuşulduğunu anlamak zor değildi.
Bu masaya oturarak ise akıllarındaki çoğu soru işaretini noktalamış olacaktım.
Derin bir nefes çektim ve Felah’ın söylediklerini kendime hatırlatırcasına kısık bir sesle tekrar ettim. “Felah’la ben, biz ve geriye kalan herkes. Önemli olan sadece biziz, onlar değil.”
Ardından oturdum.
Ben oturunca etraftaki uğultu bir anlığına kesilmişti. Bugün herkesin toplanma nedeni bendim. Ama nedense hiç öyle hissedememiştim.
Ensemde birinin nefesini hissedince korku ile harekete geçecektim ki elime uzanan Felah’ın elini görmem buna engel oldu. Elimi tutarken saçlarımın arasında fısıldadı.
“Aferin benim kızıma.”
Anınca utançtan kızarmama neden olduğunda kimsenin duyamayacağı kadar kısık bir sesle söylemesine rağmen başka biri duydu mu diye kontrol etmekten kendimi alıkoyamamıştım.
Ama beklediğimin aksine daha farklı bakışlarla karşılaşmıştım. Gelen genç kızların neredeyse hepsi Felah’a hayranlıkla bakıyorlardı ve Felah bu yakın hareketleri kadar diğer erkeklere bir uyarı verirken aynı zamanda kızlara da açıkça rest çekiyordu.
Kaşlarım fark ettiğim şeyle havalanırken Felah’a bu konu ile ilgili bir şey söylemedim. Onun aksine “Çok huzursuz hissediyorum,” diye mırıldandım.
Umursamazca yanıma oturduğunda masadaki herkesin bakışı ona dönmüştü. Onların yüzüne bile odaklanmadan göz temasımızı koruyarak konuştu. “İstenmediğin kişiler tarafından istemediğin bir organizasyona katıldığın için olabilir.”
Bunları benim gözlerimin içine bakarak kursa bile söylediklerinin sahibini hepimiz biliyorduk. Kayra Felah’a sinir bozucu bir gülüş gönderdiğinde bakışlarım ona döndü, ardından diğerlerine. Normalde Felah arkadaşları olduğu için ona her zaman sevgi ve hoşgörü ile yaklaşılırdı. Ama şu an ise her birinin bakışlarında az miktarda kıskançlık ve hoşnutsuzluk hakimdi.
“Bence senin masana dönme vaktin geldi Felah.” Bunu diyen Kayra’ydı. Ona keskin bir bakış attığımda bana doğal bir gülümseme sundu.
Gözlerimi devirdim.
Felah Kayra’ya baktı. Dudaklarındaki tebessüm kendini sesli bir şekilde gülmemek için kısıtladığını belli ediyordu. “Benim yerim Kayra,” elimi sıktı tekrar bir şeyi hatırlatmak istercesine ardından devam etti “Ayza’nın yanı.”
Barut olmak üzere hepsini hafifçe süzdükten sonra ekledi. “Sizin aksinize onu gerçekten düşünen ve ona aile olmak isteyenler var. İyi bir aile olmasını bilmiyorsanız olmak isteyenlere de engel olmamayı bilin.”
Hepsi Felah’ın bu konuda haklı olduğunu bildiği için susarak önlerine döndüğünde ona döndüm. Birce’yi birazcık tanıdıysam birazdan sıkıntıdan delireceğinden emindim. “Felah bence de sen git masana.”
Felah şüphe ile bana döndüğünde sesimi kısarak devam ettirdim. “Birce’ye baksana, buraya avını seçmiş bir aslan gibi bakıyor. O gelmeden senin gitmen daha iyi olur. Hem idare edebilirim. O kadar da zor değil.”
Felah beni dinlemiş ardından gözlerini kısarak Birce’ye bakmıştı. Ben bile onu bu kadar kısa sürede çözümleyebilmişken onun hayli hayli kardeşini tanıdığından emindim. Zaten tahmin ettiğimde oldu, Felah Araz ve Mete’ye bakışlarıyla beni emanet ettikten sonra “Gidiyorum o zaman,” ben demişti ve ayaklanmıştı.
“Git o zaman sen,” diyerek yolunu açtım ve gülümsedim. O gittikten sonra gözlerimi masadakilerden kaçırdım ve etrafı incelemeye başladım.
Dışarısından pek farklı değildi içerisi. Belirli bir statüye ait olduğunu gösteriyordu ama aşırı şatafattan da kaçınılmıştı. Sade ama şıktı.
Çalan müzikler genel olarak fazla heyecanlı, sesli müzikler değildi. Daha çok konuşmaları sansürleyen, bir gizlilik alanı oluşturan bir arka fondu.
Beyaz duvarların üzerinde yer yer işlemeler yer yer altın detaylar vardı. Modern bir görünümü vardı, aynı dışarıdaki gibi sınıflandırırken zorluk yaşıyordum.
Hem hiçbir yere hem de her yere ait gibiydi.
Bir an bu his tanıdık geldi.
O sırada tek tip giyinmiş garsonlara ilişti gözüm. Ellerinde tuttukları tepsiler ile etrafta dört dönen hem kadın hem erkek sayısız garson vardı. Tepsilerin çoğunda kokteyl tarzı şeyler vardı. Alkol kullanmayı ne tercih ettiğim ne de sevdiğim bir şeydi.
Lakin çoğunluk benimle zıt fikirde olacak ki bardaklar sürekli boşalıyor yeniden doluyordu. Bu gerilmeme neden olsa da içten içe böyle resmi bir ortamda kimsenin kontrolu bile isteye kaybedeceğini de düşünmüyordum.
Dışarıda da fark ettiğim gibi en dikkat çekici özelliği içerinin ışıklandırmasıydı. Beyaz, sarı ışıklar belirl, aralıklarda yoğunlaşıyor belirli aralıklarda bile resmen etrafı karanlığa bürüyordu.
Ve açıkçası bu detayda hoşuma gitmişti.
“Bütün gün etrafı mı inceleyeceksin?” Gelen soru ile bakışlarımı ışıklardan ayırdım ve Bartu’ya çevirdim. Umursamaz bir şekilde omuz silkerken “Neden olmasın?” diyerek rest çektim.
Onların o hayırsız yüzlerine bakacağıma bu düzenle oturmuş sisteme bakmayı kesinlikle tercih ederdim. Bartu bir şey diyecekti ki Ayhan Bey ondan önce davrandı. “Şu an burada ailemizi temsil etmek için varsın. Ona göre davran.”
Ben bir şey diyecektim ki bu sefer şaşırmama neden olarak Barut karşılık verdi, “Ailemizi temsil etmek için senin gibi davranacaksa asıl o zaman ailemize yazık olur.”
Olay büyüyecek gibiydi. Bu yüzden sözümün kesilmesine kalmadan sertçe çıkıştım. “Bartu’nun da benimde dilimiz var kendi fikirlerimizi kendimiz söyleyebiliyoruz. Sözde ailemize yakışan şeyin bizim tarafımızdan düzenlenen bir organizasyonda kavga etmek olduğunu da düşünmüyorum açıkçası.”
Haklı olduğum için mi bilmem ama hepsi susmuştu. Garsonlardan biri masaya gelene kadar bu sessizlik devam etti ve arkada çalan konuşmaların çoğunu sansürleyen o sakin müziğin etkisine kapıldım o zamana kadar.
Garson “Bir şey ister misiniz?” diyerek masaya yaklaştığında herkesin bakışlarını üzerine toplamayı başarmıştı. Saçları sımsıkı bağlıydı, siyah beyaz giydiği takım ona yakışsa bile olduğu durumdan pek memnnun durmuyordu. Bakışlarımızdan rahatsız olduğunu hissetsem bile bunu belli edecek herhangi bir davranışı olmadığı için sessiz kaldım.
Bartu “Ben bir kadeh alırım,” dedi boğuk sesiyle. İkizi anında “Bende,” dediğinde Bartu’nun dik bakışları ile karşılaşmıştı.
“Sen bir askersin. Alkol içmen uygun değil.” İkizine bakarken bakışları sertti. Lakin Barut askerdi, bakışlardan etkilendiği söylenemezdi.
Abisine aynı şekilde karşılık verdi “Sen de bir polissin? Sanki seninki çok uygun ya.” Sesindeki alay baskındı. Bartu onun bu ciddiyetsizliğine sinir olduğunu belli ederek gözlerini devirdi.
“Benimki kritik değil.”
“Şu an göreve gidecek halim yok! Benim içinde kritik değil.” Hala rahattı. Bartu gerim gerim gerilirken onun yüzünde yarım bir tebessüm vardı.
Gerçekten onunla kavga edilmezdi.
O sırada Ayhan Bey “Alkol içemezsiniz,” dediğinde ikisininde bakışları anında ona dönmüştü. Barut’un yüzündeki tebessümün hızla silindiğini o duygusuz soğuk yüzüne dönmüştü. Babasına bakarken bakışları sertti. Düşmanına bakar gibiydi. Belki de öyleydi.
Ayhan Bey onların bakışlarını anında fark etti. Biraz gerilmiş olacak ki “Sarhoş olmayın,” diye düzeltti uyarısını. Barut ve Bartu’nun sadece bakışları ile bile Ayhan Bey’e karşı çıkabilmesi şaşırmama neden olsa da bir yandan içten içe tatmin olmuştum.
Garson hala tepemizde dikiliyordu. Uraz ve Kayra’nın yüzündeki kadına bakarken ki memnuniyetsizliğini fark etmemek imkansıza yakındı. Muhtemelen tanımadıkları bir genç kızın bütün aile içi gerginliğe şahit olmasından kaynaklıydı. Gerçi onları düşününce sırf kadın olduğu için bile olabilirdi bu vasıfsız tanım.
“Efendim karar verebildiniz mi?” diye yeniledi garson sorusunu. Sesindeki sabırsızlığı bilerek yansıtmıştı. Sıkılmış olmalıydı, bende sıkılmıştım.
Bartu kendini karar merceği olarak belirlemiş olacak ki “Uraz, Kayra, Araz, Ayza, Mete… Teker teker sorayım mı? Söyesenize ne istediğinizi.”
Uraz ve Kayra abilerine uyum sağlarken Araz bıkkınlıkla nefesini vermişti. Bartu’nun bakışları bizim olduğumuz tarafa dönünce Araz “Abi zaten alkolsüz adam akıllı bir şey yok ki. Ne fark eder?” diye sitem etti.
Bartu’dan önce garson araya girdi “Aslında alkol içermeyen bir sürü kokteylimiz var. İstediğiniz özel bir tat varsa öneri yapabilirim.” Araz garsona göz devirdi. Garson da bıkkınlıkla nefesini verdi.
Araya girerek “Biz üçümüze de limonlu bir şeyler getirebilir misiniz o zaman? Alkolsüz olursa seviniriz,” dedim ve bu sipariş krizini bitirmiş oldum.
“Tabii!” Garson kız sonunda karar verdiğimiz için mutluluğunu gizleyemeden hızlı hızlı notlarını aldı ve masadan uzaklaştı. O uzaklaşınca masadaki gergin hava da azalmıştı.
Gerçekten gerilmeleri için bir kadın görmeleri bile yetiyordu, delirmişlerdi resmen.
Şaşkınlığımı bir kenara bıraktım ve Mete’ye hiç danışmadan onun adına da sipariş verdiğim için ona döndüm. Yüzünde konuyla alakası olmadığı halde araya nasıl kaynadığını anlamadığını belli eden bir şaşkınlık olsa da az da olsa yüzündeki memnun ifade rahatlamama neden oldu.
Daha önce birkaç kez birlikte bir şeyler içtiğimiz için ikisinin de limon sevdiğini biliyordum. Yine de başka bir şey isteme olasılığı da vardı ve az önce yok etmiştim.
Yine de amacımın garson kızı rahatlatmak olduğunu kendime hatırlatarak rahatlamayı tercih ettim.
Araz’a döndüğümde ise hala somurtarak oturduğunu fark etmiştim. Bütün abileri alkol kullandığı için onlara özeniyor olmalıydı. Ona eğildim ve “Boşversene ikiz,” dedim. Bakışları bana döndü “Herkes içerken sırf bir yaş yüzünden içememem haksızlık ama.” Nedenini bilmediğim bir şekilde fısıldaşarak konuşuyorduk.
“Olsun,” dedim yine. “Hem bak ben alkolden nefret ederim. İçersen bütün gün yanıma yaklaşamazdın,” dediğim üzerine beni kolları arasına alırken bir yandan “Öyle mi?” demişti.
Dudaklarındaki tebessüm rahatlamama neden olurken ellerini saçlarımı karıştırmak için kaldırdığını fark edince hızla kollarının arasından çıktım. Elimi tehditvari bir şekilde ona doğru sallarken “Bu saç için ne kadar uğraştım haberin var mı senin?” diye sordum.
Araz anında geri çekilip ellerini iki yana kaldırdı haklısın dercesine. Ve bu hali gülmeme neden oldu. Güldüğümü görünce o da güldü…
Yine sessizlikle geçen birkaç dakinanın ardından garson istediklerimizle geldi. Şimdiden masadaki herkes sıkılmış olacak ki etrafa bıkkın bakışlar atmaya başlamışlardı.
Bende en az onlar kadar sıkılmış olsam da bir yandan da gergindim. Daha herkes yeni yeni gelmeye başladığı için ve planlamalara göre önce eğlence kısmı olduğu için medya ve basın uzakta tutuluyordu. Ama zamanı gelince hepsinin beni çekmek için burada olacağı da bir gerçekti.
Önümdeki içecekten bir yudum aldıktan sonra sordum. “Bundan sonra ne olacak?” Aslında elbette olacaklar hakkında fikirlerim vardı, kaldı ki o tahmin etmesi o kadar da zor değildi. Yine de sessizlik o kadar bunaltıcı bir hale bürünmüştü ki kendimi sormak zorunda hissetmiştim.
“Bunu sorması gereken aslında bence biziz,” diye bir yanıt geldi Bartu’dan. Aslında haklıydı gerçekten de bundan sonra gerçekleşecek olan çoğu şey benim seçimlerimden dolayı olacaktı. Çünkü bu zamana kadar hep onların istediği şekilde oynanmıştı bu oyun ve buna rağmen defalarca kez kaybetmişlerdi. Ama artık oyun tahtası bana verilmişti, seçim şansım yoktu sadece; seçim yaratama şansım bile vardı.
“Haklısın,” diye mırıldandım. Artık içlerini okuyamasam bile çoğunun bana inandığını içten içe biliyordum. Bunun için karşıma geçip söylemelerine de gerek yoktu.
Barut dışında kimsenin doğrudan nefretine maruz kalmıyordum artık ve diken üzerinde yaşamadığım birkaç gün bile bana o kadar iyi gelmişti ki…
Çoğu zaman düşünüyordum. Acaba annem beni onlardan hiçbir zaman alıkoymasaydı… Onlarla büyümenin tadını merak ediyordum. Küçükken çok istediğim ama sahip olamadığım o oyuncak gibiydi tadı.
Her zaman bir adım uzağımda kalmış mutluluk.
Geçen uzun dakikalar boyunca zaman zaman Araz ve Mete ile konuşsam bile genel olarak sessiz geçmişti. Günün baş solisti olmama rağmen bulunduğumuz ortamdan gerilen tek kişi değildim. Araz, Mete hatta Uraz’ın yerlerinde rahatsız bir şekilde hareket ettiklerini fark edince bakışlarımı defalarca kez gezdirdiğim mekana çevirdim tekrardan.
İster istemez aşina olduğumdan mıdır bilmem gözlerim direkt olarak farklılığı fark edebilmişti. Yavaş yavaş içeriye basından birileri alınmaya başlanmıştı. Daha çok sivil takılıyor zaman zaman mekanın fotoğraflarını çekiyorlardı.
Aralarından biri ile göz göze geldiğimizde ona bir tebessüm gönderdim, o da başı ile selamladı. Geri fotoğraflama işine döndüğünde ise tekrar masaya odaklandım.
Ne kadar içtiklerini saymasam bile masadaki yetişkin herkesin bir kadehten fazla içtiğine emindim. Onların rahatlaması ise bende ters tepmiş ve iyice gerilmeme yol açmıştı.
Yine de profesyonelliklerine güvenmekten başka bir tercihim de yoktu. Ne de olsa benim ilk kez katıldığım ve benim için düzenlenen bir organizasyon onların hayatlarında defalarca kez katıldıkları ve artık aşinası oldukları alanlardandı.
Basının gelmesi organizasyonun ikinci kısmına geçmemize az kaldığının bir göstergesiydi. Tahminim de doğru çıktı arka fon olarak kullanılan müzik yerini yavaşça dans müziklerine bıraktı ve yavaş yavaş herkes ayağa kalkmaya, partnerleri ile dans etmeye başladı.
Onları görünce bakışlarım Felah’ın olduğu yere çevrildi. Anında bakışlarım siyah hareleri ile kesişti, bakışlarım ona yeterli gelmiş olacak ki onunla konuşan kardeşine birkaç şey dedikten sonra ayağa kalktı ve bana doğru gelmeye başladı.
Attığı her adım içimdeki bir şeyleri harekete geçirirken sonunda tam önümde durdu, kalbimin atışı resmen tüm vücudumda hissedilecek kadar hızlanmıştı. “Bu dansı bana lütfeder misin Lavantam?” diye sordu o müptelası olduğum sesiyle.
Bir yandan bana nazikçe elini uzatmıştı. Öyle bir andı ki sanki filmlerden fırlamışta karşıma geçmişti. Masadakilere göz ucuyla baktıktan sonra elini daha fazla havada tutmamak için tutarken “Yalnızca sen sorduğun için…” dedim.
Devamında ise beni elimden tuttuğu gibi dans pistine sürükledi. Ellerimiz birbirine geçti, parmakları parmaklarıma nazikçe kenetlendi. O sırada elimize odaklandım sadece. Benimkine nazaran çok daha büyüktü elleri ama yan yana getirince kötü ya da garip bir görüntü oluşmamıştı. Aksine yapbozun iki parçası gibiydi. Uyumluyduk, her şeyiyle.
İlk adım uyumsuzdu. Daha önce onunla hiç dans etmemiştik. Yine de müziğin ritmine uyum sağlamak o kadar zor olmamıştı. Yanlış attığımız her adım aramızdaki bir gülüşmeye neden oluyordu. Felah nazik bir dönüş yaptırdı bana ve nazikçe göğsüne doğru çekti.
Ardından hızlı bir hareketle kendisi geriye çekildi ve beni tekrar döndürdü. Saçlarım savruldu, nefesi ensemi okşadı. Adımlarımız hızlandı sonra bir anda yavaşladı.
Konuşmuyorduk ama gözlerimiz o kadar şey anlatıyordu ki…
Bir dönme daha… Sonra bir adım geri, beni yönetirken hiç zorlanmıyordu. Devamında tamamen müziğin ritmine kapıldık. Dönüşlerimiz ve hareketlerimiz daha cesur bir hal aldı. Elbisenin içerisinde onun kollarının arasında bir kuğu gibi süzülüyordum.
Şarkının sonuna doğru beni dizine doğru yatırdığında kendisi de üzerime eğilmişti. Gözlerinin koyulaşması da bir olmuştu o an.
“O kadar eşsizsin ki…” diye fısıldadı ve tekrar kollarının arasına aldı. Heyecandan nefes nefese kaldığım için cevap vermemiştim. Devamında hareketlerimiz monotonlaştı, sadece süzülmeye ve birlikte olmanın tadını çıkarmaya başladık.
Yanımıza Mete ve Birce geldi dakikalar sonra. Mete’yi dans ederken görmek şaşırmama neden olsa da Birce’ye kocaman bir tebessüm göndererek şaşkınlığımı geride bırakmıştım.
Birce Mete’den ayrılırken “Partner değişimi!” diye coşkuyla şakımış ardından daha ne olduğunu anlayamadan kendimi Mete’nin kollarında bulmuştum.
“Seni hiç dans ederken hayal etmemiştim,” dedim hala kollarında olmaya alışamadığımı belli ederek. Mete etrafımda bir tur atmamı sağlarken güldü. “Bende şaşırıyorum en az senin kadar.”
Gözlerim biraz ötemizde dans eden abi kardeşe kaydı. Birce’nin bu işte bir ayağı olduğuna emindim.
Mete’den
Ablam Felah abiyle masadan ayrıldığında onun bu mutlu halleri bile mutlu olmama yetiyordu. Tanıştığımızdan beri bir kez bile bize Felah abiye bakarken baktığı gibi bakmamış ona güldüğü gibi gülmemişti.
Bu kesinlikle kıskanmama neden olsa bile gerçekten ablamın bizde bulamasa bile aradığı o sevgiyi bulduğunu bilmek içimi ısıtıyordu.
Biz arkalarından bakarken Uraz sessizliği bozarak “Gerçekten ne kadar mutlu görünüyor,” diye mırıldandı. O da ablamın bizimleyken asla göremediği tarafına bakakalmıştı belli ki.
Araz iğnelemekten geri durmadı, “Ailesinden bulamayınca sevgiyi işte. Ne yapsın kız? Hayat mevcut ailesinden ibaret değil ne de olsa. Kendi ailesini kendi buluyor.”
Söyledikleri masadaki herkesin kasılmasına neden olsa bile abilerimin gözlerine bakarken derinlerdeki kıskançlığı ve pişmanlığı görebiliyordum. Ablam onlara ne yaparsa haklıydı çünkü abilerim ona gerçekten o kadar acımasızca davranmışlardı ki.
Oysa hepimiz aynı anne babadan gelmiştik, sırf fiziksel özellikleri bakımından ona benzemesi kişiliğinde de benzeyeceği anlamına gelmiyordu. Bende başta bana zarar verir korkusuyla uzak dursam bile hiçbir zaman ona zarar vermeye kalkmamıştım.
Onlar ise annemize olan hırslarını Ayza’dan çıkartırken ikinci kez düşünmemişlerdi bile.
“Haklı gerekçelerimiz vardı,” dedi Kayra abim kısık bir ses tonuyla. Ayza’ya tamamı bilerek olmasa bile en büyük zararı veren oydu şüphesiz. Aklıma o günün gelmesi ile ürpermeden edememiştim.
Ailenin son çocuğu olmamdan mı kaynaklıdır bilmem ama hiçbir zorluk çekmeden büyümüştüm. Bir şey istediğimde o şeye anında sahip olmuştum. Neredeyse hiç kaybetmemiştim… Bu yüzden okulda zorbalığa maruz kaldığımda kimseye söylememiştim.
Çünkü utanmıştım… O kadar alışmıştım ki el üzerinde tutulmaya biri beni yerden yere vurunca afallamıştım. Utancımı kimseyle paylaşmak istememiş ama böyle bir durumda da ne yapacağımı bilememiştim. Bir süre sonra ise alışmıştım. Yapılanlara ses çıkarmamış belki de bunu hak ettiğimi düşünmüştüm.
Alçak görülmenin dışında hiç tatmadığım bir duygu daha vardı, kaybetme korkusu. Ve bunu ise o gün tatmıştım. Ablamı öyle gördüğümde beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
Gerçi onu öyle görmek yerine muhtemelen beynimden bir kurşun yemeyi tercih ederdim.
O günden sonra gerçekten de birlikte olduğumuz en küçük anın bile kıymetini bilmemiz gerektiğini anlamıştım. Şu an duyduklarım üzerine hala bazılarımızın bunu anlayamadığından emin olmuştum.
Kayra abime öyle hiddetle dönmüştüm ki masadaki herkesin bakışları bana dönmüştü. Araz yüzümdeki ifadeyi gördükten sonra dudaklarını birbirine kitledi ve bu konuşmayı yapmayı bana ayırdığını belli ederek geriye çekildi.
Derin bir nefes çekerken “Gerçekten hala böyle konuşurken hiç utanmıyor musun, yüzün kızarmıyor mu yaptıklarından?” diye sordum. Şu an bulunduğumuz ortamdan dolayı sesimi kısık tutmaya çalışıyordum. Ama istediğim duyguyu hissettirebilmiş olacağım ki Kayra abimin adem elması hareketlendi.
Durmadım, devam ettim. Madem o yaptığı hataları unutuyordu. Ona anlatmasını bilirdim. “Senin yüzünden kız ölümden döndü. Hiçbir gerekçe bunu haklı göstermez. Ki yaptığın tek şey bu da değildi. Yağmurlu havada öylece onu kaç kilometre yürüttün. Hiç söylememiş olsan bile ablamın evimizde yaşadığı o taciz olayında bir parmağın olduğuna eminim. Kim bilir başka neler yaptın? Gerçekten haklı gerekçelerin mi vardı abi?”
Söylediklerim üzerine Araz’ın gözler bebekleri titredi, eli yumruk halini aldığında “Ayza yağmurlu havada kilometrelerce yürüdü mü?” diye sordu. Ses tonu o kadar düzdü ki Kayra abimin gözlerindeki pişmanlığın yanında Araz tarafından peydalanmış bir korku vardı.
Kayra abim birkaç saniyenin ardından “Amacım ölümden dönmesi değildi. Onu yürütürken hasta olduğunu bilmiyordum, ona o kadar şekerli ürün verirken de bilmiyordum. Taciz…” konuşurken boğazına bir şey oturmuş gibi duraksadı ve birkaç kez yutkundu. “O olayda da sadece tepkisini merak ettiğim için yakın davranmasını istemiştim arkadaşımdan. Meğerse arkadaş değil yavşak kahpenin tekiymiş.”
Barut abim masaya oturduğumuz andan beri hatta görevden döndüğü günden ilk kez ablam hakkında ciddi bir tepki verdi. “Siz ciddi misiniz?” Ses tonu düz olsa bile gözlerinden hiçbir duygu okunmasa bile abimi birazcık tanıyorsam içten içe şaşırdığına emindim.
Kayra abime döndü, bu sefer yüzünde sert bir ifade vardı. “Sen bir kadına gerçekten bunları yaşattın mı? Kendi evinde bile güvende değil miydi lan bu kız?”
Kayra abim “Abi…” diye mırıldansa bile daha fazla üzerine konuşabileceği bir şey kalmamıştı. O sırada arkamdan bir el omzuma dokundu. Merakla döndüğümde bir çift mavi gözle karşılaşmıştım.
Ben ona öylece bakarken o gülerek koluma asıldı ve “Benimle dans et!” diye şakıdı. Söylediği ile şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken o bu şaşkın halimden faydalandı.
Ne olduğunu anlayamadan kendimi dans pistinin ortasında buldum. O hala elimi bırakmamıştı. Narin parmakları sımsıkı kavramıştı elim,
Mavilerindeki oyunbaz pırıltılarla bana bakarken “Hazır mısın?” diye sordu. Cevap vermemi bile beklemeden müziğin ritmine göre bir adım geri çekildi ve beni de peşinde sürükledi.
Adımlarım önce tereddüt etti. Ama karşımda o kadar zarif ve kendinden emin hareket ediyordu ki, istemeden ritmini yakaladım. Her dönüşte elbisesinin eteği havalanıyor pembe dalgalar gibi etrafımızda dönüyordu.
“Birce…” dedim yavaş yavaş ana alışmaya başladığımda. “Hmm,” dedi yüzünde en güzel aksesuarı olan gülümsemesi ile. “Neden?” diye sordum onu etrafımda bir kez döndürürken.
Tekrardan kollarımın arasına girdiğinde “Çok sıkılmış ve sıkışmış görünüyordun çünkü,” diye yanıtladı beni. Ardından ellerini boynuma dayayarak dansımıza farklı bir boyut kazandırdı.
Üzerinden gelen buram buram çiçek kokusuna karşılık derin bir iç çektim ister istemez. Abisinin lavantaya olan takıntısı onu da vurmuştu belli ki
Şarkının sonuna doğru “Bak dans edebiliyormuşsun işte,” dedi bilmiş bilmiş. O an iki şeyi fark etmiştim. Ona söylemememe rağmen dans edemeyeceğimi düşündüğümü anlamış ve dans ederken aslında birçok yerde bana yardım etmişti.
İçimi bir sıcaklık kaplarken “Teşekkür ederim Birce,” dedim. “Her şey için…”
Birce lafı mı olur der gibi güldü. Devamında ise müziğin ritmine göre sallanmaya devam ettik, kendimi tamamen ona bırakmıştım. “Ablanla dans etmek ister misin?” diye sordu ilgiyle. Sorusu üzerine birkaç adım ötemizde dans eden ablamla Felah abiyi fark etmiştim.
“Olur,” dememin ardından ise her şey o kadar hızlı gelişmişti ki tam olarak takip bile edememiştim. Birce benden ayrılmış ve “Partner değişimi!” diye bağırmıştı.
Ablamı kollarım arasında bulduğumda az önce Birce’den öğrendiğim hareketlerle hareket etmeye başladım. İşimde iyi olacağım ki ablam şaşkın bakışları arasında “Seni hiç dans ederken hayal etmemiştim,” dedi.
Kollarımın arasında olmayı garipsediği belliydi. Etrafında bir tur attırırken aklıma Birce gelip duruyordu. Ablamın keyif aldığını görmek gülmeme neden olurken “Bende şaşırıyorum en az senin kadar,” dedim.
Müziğin rimine göre etrafımda süzülürken “Boşver,” dedi. Ne diyeceğini merak ederek ona baktığımda “Anın tadını çıkar,” diye tamamladı.
Az önce abimlerle yaşadığımız gerilimi hatırlayınca dansı boşverip ona sımsıkı sarıldım. Şaşırdığını belli edercesine elleri bir süre havada kalsa bile çok geçmeden karşılık vermişti.
“Hiç gitme abla.”
---
Bölüm sonuuu.
Dediğim gibi haftasonu biraz daha şekil vereceğim ama hala sınavlarım bitmediii o yüzden atmak istedim yine dee.
Seviliyorsunuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 139.34k Okunma |
10.21k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |