
Öncelikle hoş geldiniz.
Haftanın ikinci bölümü. Bence gayet iyi gidiyoruzz. Umarım devamında da aynı tempoyla devam ederiz.
100 yorum, 75 oy sınırımız var yine.
İyi okumalarrr.
-OTUZ YEDİNCİ PERDE-
Bölüm Şarkısı; Bi Polar
"Minicikti ama bir annesi yoktu, ailesi yoktu, pislenmişti ve sevgisizdi. Aslında, aynı bendi."
-♡ ♡ ♡-
Rüzgâr elbisemin eteğini kaldırıyor, tenime dokunuyor, sonra içime kadar sızıyordu. Kollarımı ısınmak için bedenime sardım ama bir etkisi yoktu. Soğukluk bir parçam gibi benimle bütünleşmişti.
Kapının önündeyim ve her yer sessizdi. O kadar sessiz ki yer yer nefes seslerim doluyordu kulağıma. Nefesim buğulanıyordu devamında. Gözlerim doluyor, az önce olanlar aklımda yer ediniyordu. Ağlamak istiyordum, bağırmak, çağırmak belki de birilerine sığınmak… Yalnızca üşüyordum.
Bilincim bile gidip geliyordu. Başım ağrıyordu ya da hayır sadece üşüyordum. Etraf sessiz. O kadar sessiz ki, kendi nefesimi duymaktan utanıyorum. Şimdi sadece rüzgârın uğultusu var, bir de kalbimin titremesi.
Üşüyorum. Bu soğukluk havadan ibaret değil. Az önce içimde ölen o hislerin bıraktığı yerden esiyor rüzgar.
Bu, bana artık belki de kimsenin sarılmayacak oluşunun soğuğu. Kollarımı biraz daha sıkıyorum, ama biliyorum. İçimdeki soğukluk bu kadar basit değil.
Arkamdaki kapı açıldığında içten içe çıkan kişiyi biliyordum. Sevgilimin sıcak elleri yanaklarıma değip hemen ardından arkamdan uzanınca içim titriyor. Ardından beni sımsıkı sarıyor. Konuşmuyor ama varlığı bile rahatlamam için yetiyordu. A önceki karanlık duygular birer birer güneşle yok oluyor.
“Ne yapacağım ben?” diye soruyorum yine de. Ağlayacak bir omzun varlığıyla rahatlıyorum istemeden ve ağlıyorum. Teselli edici birkaç mırıltıdan sonra göğsüne çekiyor beni. Kalbinin bozulmuş ritmini duyuyorum.
Üşümem geçiyor.
Artık sadece o var.
“Geçecek. Yanımda kalırsın,” dese de tam olarak rahatlayamıyordum. Zaten hepsi beni bir şeylerle suçlarken ve Felah sadece onlar için sevgilimken doğru olmayacağının farkındaydım. Hem ailesiyle aram iyi olsa bile bu kadarı onlar içinde fazla olabilirdi. Başka yol düşünmeye başlamıştım, usul usul.
Kapı tekrar açıldığında anlık korkuyla titresem de gördüğüm yüzle duruldum. Bu sefer tanıdıklık hissi etrafımı sarsa da emin olamamıştım bir türlü. Kırmızı uzun saçlarına hayranlık duydum. Büyük gözler, meraklı bakışlar… Bu duruş tanıdık geliyor.
Karşımdaki kadın ona attığım bakışlardan tanımadığımı fark etmişti. “Ben Efnan. Daha önce kısa süreliğime hastam olmuştun.” Hastanelik olduğum gün düştü aklıma. İlk kez o gün yalnız hissetmemiştim. Efnan’ı da hatırladım o an. Çok değil birkaç hafta öncesinden bahsediyorduk, tanımadığım için hafif utansam bile bu his yok oluyor.
Felah’tan ayrılıp karşısına geçerken “Bende Ayza,” diyerek muhtemelen bilmesine rağmen tekrar kendimi hatırlatıyorum. Nil diyememenin bile nedensizce canımı yaktığını dedikten sonra fark ediyorum. Efnan derin bir nefes çekerken “Sana bana yazmanı söylemiştim,” dedi hayal kırıklığıyla. O an bana numara verdiğini de hatırladım.
Tamamen aklımdan çıkmıştı. Mahcubiyetimi gizlemeden “Pardon. O kadar şeyle meşgulüm ki… Bazen unutkanlığım tutuyor.” Sorun değil dercesine kafasını sallaması üzerine üzerime amansız bir rahatlık çökmüştü.
“Sana bir teklifle geldim,” dedi lafı uzatmayarak. Dinlediğimi belirtircesine kaşlarımı kaldırdım, Felah yanımda konumlanırken devam etti. “Ev arkadaşı arıyorum. Az önceki şovuna da şahit oldum. Sanıyorum ki kalacak yerin yok.” Son cümlesinin ardından Felah’a bakmıştı.
Dudaklarımı dişledim, yaptığı teklifi düşünmem gerekiyordu. Bir anda karar verebileceğim bir şey değildi ama bir yandan da bunu yapmam gerekiyordu. Bende Felah’a döndüm, onun fikrini almak istiyordum.
Düşünceli gözleri benimle kesişince gülümsedi. “Lavantam seçim şansı senin. Benimle kalırsan içinde beliren endişe tohumlarından kurtulamazsın. Efnan’a da şans verebilirsin. Nasıl rahat edeceksen.”
Bıraktığı açık kapıyla ve onda kalmaktaki çekincemi ben söylemeden anlamasıyla içim ona karşı sevgiyle doldu. Her zaman fazla anlayışlıydı. Gözlerim dolarken birkaç kez kırpıştırdım. Ağlamayı bırakalı birkaç dakika olmuşken tekrar başlayamazdım.
Efnan’a döndüm. “Teşekkür ederim. Gerçekten en ihtiyacım olduğu anlarda yardımıma koşuyorsun…” Gamzeli bir gülümseme gönderirken lafı mı olur dercesine elini salladı.
“İlki işimdi. Bu ise… İnan senden daha kazançlı oluyorum! Tam paraya ihtiyacım olduğu bir dönemden geçerken ev arkadaşı bulmak nasıl bir nimet bilemezsin.” Sona doğru gözleri büyümüş, sesi dehşetli çıkmıştı.
Bu hali sevimli gelse de içimdeki karmaşa gülmeme engel oldu. Benimde güldüğümü görünce rahatladığını fark ettim. Yine aklıma düştüklerinde gözüm kapıya gitti. Her an kapı açılır da tanıdık biri çıkar korkusuyla bir yanım orada olduğundan “O zaman gitsek mi yavaştan?” diye sordum.
Felah “Bizimkileri bulmam lazım, kim bilir neredeler?” dediğinde Birce ve Murat Bey’in de bugün organizasyonda olduğunu hatırladım. “Onlar sanırım erkenden çıktı,” diye fikir yürüttüm. Yoksa kavga anında Murat Bey illaki müdahale ederdi. Kavga aklıma gelince tekrardan bakışlarım yumruk yediği yere gitti. Tahminim doğruydu, morarmaya başlamıştı.
“Olabilir, bakacağım şimdi. İyi geceler. Eve gittiğinizde yaz bana,” diyerek vedalaştığında kafamı salladım daha fazla onu tutmamak adına. “İyi geceler sevgilim.” Hitabım üzerine dönüp bana göz kırptığında içim sıcacık olsa da öylece gidişini izledim.
Efnan anında yanıma geldiğinde “Çok tatlısınız!” dedi. Sesinde her zaman olan neşeye hayran kaldım. Ben bir daha içten bir şekilde gülebileceğimi düşünmezken ona bakmak garipti. “Teşekkür ederiz,” derken hem soğuktan hem de utançtan yanaklarım kızarmıştı.
Efnan tekrar gülerken yürümeye başladı. Peşine takıldığımda “Kaç yaşındasın?” diye sordu. Derin bir iç çektim cevap vermeden önce. “On altı,” derken öyle hissedememenin ağırlığını taşıyordum.
“Sen?” diye sorduğumda “Sakın bana abla deme!” diye karşılık verdi. Yüzüne baktığımda “Yirmi dört yaşındayım,” dedi gözlerini kaçırarak. Aramızda sekiz yaş vardı, bunu sesli de dile getirdim.
“Aramızda sekiz yaş var.”
“Aşağı yukarı sekiz yılcık ya,” diye mırıldandığında üstelemedim. Çok çok daha genç duruyordu, gerçi doktordu. O kadar da şaşırmamam gerekiyordu.
Aramızda bir sessizlik oluştuğunda “Ailrnlr mi yaşıyorsun?” diye sordum bu sesszlikten rahatsız olarak. Sessizlik olanları hatırlatıyordu. Efnan birkaç adım önümden yürürken bir anlığına bana baktı ve içimi rahatlattı. “Hayır. Tek yaşıyorum, ailem başka şehirde.”
“Hım, peki çok uzak mı buraya?” diye sorduğumda adımlarını yavaşlattı ve tam yanımda yürümeye başladı. “Çok değil ama yine de bir yirmi dakika daha yürümemiz lazım.” Kafamı sallayarak onu onayladım.
Yan profilden onu incelerken fark ettiğim şey her türlü Efnan’ın güzelliğiydi. İçi kadar dışı da güzeldi. Yaydığı enerji bambaşkaydı.
“Sanırım bana aşık oluyorsun, olamaz!” derken sesinin tonundan keyif aldığını anlayabiliyordum. Onu hayran hayran incelediğimi fark etmesinin üzerine utançla bakışlarımı kaçırdım. Şen kahkasası kulaklarımı doldururken rezilliğime yakınıyordum.
Utandığımı da fark etmiş olacak ki “Haberin olsun biraz pasaklıyımdır. Geleceğini bilseydim biraz eve şekil verirdim,” diyerek konuyu dağıttı. Bende pek toplu biri sayılmazdım. O yüzden elimi gelişigüzel sallarken “Bende pek düzenli sayılmam boş ver,” dedim.
“Yarın gider sana da anahtar çıkartırız,” dedi devamında. Bir sokaktan döndüğümüzde girdiğimiz sokak diğerlerine nazaran daha ıssızdı. Yine Efnan’ı birkaç mırıltıyla onaylarken çığlığa benzer bir ses kulaklarımı doldurdu. Anında dururken duyduğumdan emin olmak istercesine etrafa bakındım.
Efnan durduğumu fark edince bana döndü “Ne oldu?” diye sorarken bir yandan tedirgin gözlerle sokağı süzüyordu. O sesi tekrar duyduğumda duvarın kenarından geldiğini anlamıştım.
“Bir ses var,” diyerek Efnan’a cevap verdikten sonra bakışlarımı sesin kaynağına çevirdim. Duyduğum ses çığlık değildi, bir kedinin miyavlamasıydı.
Yavru kediyi gördüğüm an ona doğru yöneldim. Sokak lambasının cılız ışığı onu ele vermişti. Beni görünce kaçmak için gerilese de “Gel buraya pisicik,” diye fısıldadığımda büzüştüğü yerde kalmıştı.
Küçüktü, sokakta tek başına yaşayamayacak kadar. Yavaşça etrafa bakınsam da etrafta annesi olabilecek başka bir kedi görememiştim.
Durmadan miyavlayan kediye döndüm. Kürkü sarı sokak lambasının ışığında normalde göründüğünden daha da sarı duruyordu. Sapsarı kürkü sokağın karanlık tarafı yüzünden kir ve pislik ile doluydu.
İçim acıdı, kedinin düştüğü durum tanıdık geldi.
Yanına doğru gittim ve ona doğru uzandım. O sırada Efnan’ın dehşetli sesiyle “Ne yapıyorsun?” diye sordu. Eş zamanlı olarak kedi kaçmak için hareketlense de sanki görünmez bir engel varmış gibi ayağa kalktığı an geri yığılmıştı.
Korku ve panikle onu hemen kucağıma aldım ve bağrıma bastım. Soğuk havaya esen ayaza rağmen alev alev yanıyordu.
Ateşi vardı.
Kucağımdaki kediyle Efnan’a döndüğümde yüzü sararmıştı. “Efnan, iyi misin?” diye sorduğumda “Bana onu eve götüreceğini söyleme,” diye karşılık vermişti. Kediye tekrar baktım.
Onu burada bırakmazdım, bırakamazdım.
Ölüme terk edemezdim.
“Evet,” dediğimde sorunu anlamaya çalışıyordum. Efnan üst üste hapşırmaya başladığında geri çekilmişti hızla. “Şu yer cücesini uzak tut benden,” diye bağırmıştı aynı zamanda.
Bağırdığı için korkarak bende geri adımlasam da sırtım az önce kediyi aldığım duvara çarpmıştı. Efnan burnunu çekerken sorunu sonunda anlamıştım. “Alerjin mi var?” diye sordum hayal kırıklığıyla.
Anında kızaran gözleri ile kafasını salladı. Ona yalvaran gözlerle bakmaya başladığımda kafasını anında iki yana salladı. “Efnan abla lütfen. Ne olur, odamdan hiç çıkmaz. Şuna bak! Nasıl bırakayım onu burada?” Yalvarmalarıma kayıtsız kalamamış olacak ki “Peki,” dedi yenilmişlikle.
“Ama asla odandan çıkmayacak ve bir daha sakın bana abla deme.” Gözlerini büyüterek konuşmasına karşılık“Tamam,” dedim harfleri uzatarak. Ardından tekrar kucağımdaki kediye odaklandım.
Kediyi bağrıma basarken gözümden bir yaş düştü. Minicikti ama bir annesi yoktu, ailesi yoktu, pislenmişti ve sevgisizdi.
Aslında, aynı bendi.
Efnan önümde hızlı hızlı yürürken ben kucağımdaki kediye bakıyordum. “Güneş,” diye fısıldadım kediye, artık adı buydu. Kucağıma aldığım an korkusu gitmişti, yerine bana sırnaşan bir kedi gelmişti. Bu bile hıçkırarak ağlamama neden olabilirdi.
Halsiz olduğunu anlamak için daha önce kedi beslemiş olmama gerek yoktu. Hareketlerindeki anormallik herkesin fark edebileceği düzendeydi.
Efnan bir evin önünde durup heyecanla “Geldik!” diye şakıdığında başımı kaldırdım. Üç katlı eski püskü bir evle karşılaşınca Efnan’ın neden ev arkadaşı bulamadığını anlamıştım. Eski olduğu belli olmasına rağmen ev yine de cıvıl cıvıldı.
Açık mavi duvarlara zıt pembe kapısından içeri girdiğimde merdivenleri çıkmaya başladık. Evin kapılarının ahşap olduğunu görünce şokla duraksamadan duramamıştım. “Bu ev, başlı başına bir başyapıt,” dediğimde Efnan başını salladı.
“Zevkini biliyorsun kızım!”
Tek sorun sanırım kapılardı. Bir tekme atsam kırılacak gibi duran kapıların ardında insanlar nasıl huzurla uyuyabilirdi ki? Bu zamana kadar annemle de babamla da görmediğim tek şey fakirlikti.
Bu yüzden şaşırmadan edememiştim.
İkinci kata geldiğimizde ahşap yerine gördüğüm demir kapı biraz rahatlamama neden olmuştu. Efnan’ın gözünden tepkim kaçmamış olacak ki “Yaşadığımız yer güvenli olsa da önlem almadan duramıyorum,” diye açıkladı. Bunu söylerken bile sesinde saklayamadığı bir keyif vardı.
Kapıyı açtığında ayakkabılarımı çıkararak elime aldım, kediyi o aralık yere koymak zorunda kalsam da bu çok kısa sürelikti. Efnan’ın arkasından eve girdiğime “Yeni evine hoş geldin Ayza!” diye şakıdı.
“Hoş bulduk,” dedim onun yerine burukça. İlk defa bir evde bu kadar coşkuyla karşılanmıştım. Efnan’a bakarken içim sıcacık oldu. Gerçekten kötülüğe hiç yenilmeyecek bir meleği andırıyordu.
Eliyle bir odayı gösterdiğinde bakışları Güneş’in üzerindeydi. Onu odaya bırakmamı istiyor olacak ki tavırları aceleciydi. O tekrar hapşırmaya başlamadan odaya girdim ve kediyi yerdeki minderin üzerine bıraktım. “Kendine dikkat et Güneş,” diye mırıldandım ardından üzerimi silkeledikten sonra odadan çıkıp kapıyı kapattım.
Efnan’ı bıraktığım yerde bulamayınca “Efnan,” diye seslendim. Arka odalardan birinden “Buradayım,” diyen sesi geldiğinde oraya yöneldim.
Ev dışarısının aksine oldukça modern ve yeni tasarlanmıştı. Gri ve siyah ağırlıklı mobilyalarla karşılandığım salona girdiğimde Efnan’ı camın önünde gördüm. Ondan daha canlı bir tasarım beklediğim için sadelik şaşırmama neden olmuştu.
Yanına gittiğimde “Teşekkür ederim,” dedim mahcup bir şekilde. Kedi bir yana beni eve alması… Çok büyük şeylerdi. Efnan bana dönünce kızarmış gözlerine rağmen gülümseyerek “Bir şey olmaz, sokakta bırakamazdık haklıydın.”
Efnan camın önünden kalktı, odanın çıkışına doğru yönelirken “O zaman ona süt verelim de sussun bakalım,” dedi. Kaşlarım çatılırken peşine takıldım “Süt zararlı değil mi?” diye sordum.
“Laktozsuz,” diye yanıtladığında içim rahatlarken yine merakla sordum “Sende neden laktozsuz süt var ki?” “Kahvenin yanına iyi gidiyor,” diye geçiştirdi mutfağa girerken. Dolaptan dediği gibi laktozsuz süt çıkarırken bende bir kâseye su koymuştum.
İkisini de elime tutuştururken “Umarım o tüy yumağı odama dışkısını yapmaz,” dedi yüzünü buruştururken. Kediler hakkında konuşurken nefret ediyor gibi davransa da gözlerinden aslında onları sevdiğini anlayabiliyordum.
Dudaklarım titrerken “Umarım,” dedim ve Güneş’i bıraktığım odaya girdim. Az öncekine göre hareketlendiğini odaya girdiğim an fark etmiştim.
Beni görünce hemen yanıma gelmiş ve bacağıma sürünmüştü. Bu yüzümde tebessüme neden olurken elimdekileri yere koydum “Güneş boşaltım yapacaksan da parkeye yap. Yeteri kadar mahcup oldum tamam mı annem?” dediğimde yüzüme bile bakmadan yemeyi yemeye devam etmişti.
“Nankör kedi,” söylene söylene odadan çıkmış Efnan’ın yanına gitmiştim. Puantiyeli pijamaları ile bana sırıttı “Gel yatalım bakalım güzellik,” ardından göz kırptığında şaşkınlıkla ona baktım.
“Hadi gel artık. Yarın neler olduğunu anlatırsın,” dedi eliyle yatağın diğer köşesine vurarken. Ciddi olduğunu fark edince şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Ne, birlikte mi yatacağız?” diye sorduğumda güldü.
“Salonda kanepede yatmak istiyorsan engel olamam ama yatağım büyük ve yumuşak. Yarın yatak işini hallederiz,” diye açıkladı. Yatağı gerçekten büyüktü. Çift kişilik olmasının yanında fazladan bir büyüklüğü vardı.
Teklifi o etmişti ters çıkmaya gerek yoktu. Kafamı salladığımda “Tut,” diye bağırdı ve iki tane kıyafet fırlattı.
Onun üzerindekinin birebir aynısıydı. Ben ona anlamsızca bakarken “O pis üstünle yanıma yatacağını düşünmedin sanırım? Üzerin tüy dolu!” sonda cırladığı için yüzümü buruşturarak odadan çıktım.
Yan odaya girerken üzerimdeki elbiseye baktım. Yer yer siyah tozlar yapışmıştı, diz kısmındaki yırtıkları görünce gözlerim doldu. Felah’ın ellerinden çıkan elbise mahvolmuştu. Kendimi tutamadan ağlamaya başladım.
Her şey batmıştı ve gerçekten çok yorulmuştum. Onların güvenini kazanmak için bu kadar uğraşmışken şimdi her şeyimi kaybetmiştim. Kapı çaldığında Efnan’ın şefkatli sesini duydum. “Ayza, iyi misin?”
Kapıyı açarken içli içli ağlamamı durduramamıştım. “Değilim,” dedim hıçkırıklara boğulmadan önce. Buruk bir şekilde bana bakarken “Bugün çok güçlüydün. Daha fazla kendini parçalama,” dedi ve yalnız kalmak istediğimi bakışlarımdan anlamış gibi.
Gidince sakinleşene kadar bekledim. Hiçbir zaman güçlü olmak istememiştim.
-♡ ♡ ♡-
Ve Otuz Altıncı Perde kapanır.
Ayza'ya sarılmak istiyorum. Lütfen...
Efnan'ın kurguya dahil olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Beklemiş miydiniz?
Gerçekten o kadar mutluyum ki, normalde haftada bir bölüm atarken zorlanıyorum biliyorsunuz zaten.
Şimdi şöyle ki size kritik bir sorum var. Bu bölümden sonra uzun bir geçmiş bölümü var. Devamında da bu sahneleri Atlas'ın ağzından yazmak istiyorum, aynı sahneyi başka karakterden okuma hakkındaki fikirleriniz neler? Bundan nefret eden, okumadan geçen tanıdıklarım var. Duruma göre yazmayabilirim cevaplarınız burda cidden önemli.
Güneş hakkındaki fikirleriniz neler peki? Ayza'nın kedi hali gibi hehehe.
Umarım hoşunuza gitmiştir fikirlerinizi en sevdiğiniz ya da sevmediğiniz yerleri ve Atlas hakkındaki fikirlerinizi yazmayı unutmayın.
Diğer bölümlerde görüşmek üzere. İnşallah Pazartesi günü hatta.
Allah'a emanet olun.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 139.34k Okunma |
10.21k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |