4. Bölüm

-Üçüncü Perde-

bal leydi
balleydii

Öncelikle hoş geldinizz!

Umudun hikayesi ile sizi baş başa bırakmadan önce tekrardan okurken tepkilerinizi yorumlarda belirtebileceğinizi ve de bölüm sonunda beğenirseniz yıldıza basmayı unutmayın!

 

Üçüncü Perde

 

Bölüm Şarkısı; Gök Nerede?

 

“O gün ruhuma ömürlük zincirler vurulmuştu.”

On Bir Yıl Önce, İlahi Bakış Açısı

İki katlı evi sessizlik kaplamıştı. Arzu içindeki vicdan mahkemesi ile yarışırken günden güne kaybediyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Sıkışmıştı, yalnızdı.

Ayza’dan başka kimsesi olmadığı için Ayza’yı bağrına basmak yerine yalnız kalmasının tek nedeni oymuş gibi davranmaktan geri duramıyordu. Yaşadığı şeyler normal değildi, yaşattığı şeyler gibi.

Daha fazla düşünmek istemedi, az önce yaptığı şeyden pişman olmayı kaldıramadı. Uyku ilaçlarını içti. Bu onu bir süreliğine rahatlatırdı.

Uyku onun kaçış alanıydı.

Ayza evin üst katında kendisine ayrılmış odadaydı. Yere oturmuştu, açıkçası ayağa kalkacak hali bile yoktu. Gözlerine akın akın gelen yaşları durduramasa bile elini ağzına basarak sesini kısabilmişti.

Annesi duyarsa ona daha fazla kızardı. Bu yüzden ağlarken bile dikkatliydi. Az önce evde kıyameti andıran bir kavga olmuştu.

Açıkçası ne Ayza ne de Arzu çıkan kavganın nedenini biliyorlardı.

Son günlerde daha da sıklaşan Arzu’nun ataklarını baskılama yöntemlerinden biri olmuştu Ayza’nın canını yakmak.

Ayza daha küçücük bir çocukken annesinin isteklerine yetişmeye çalışması yokmuş gibi üzerine annesinin stres atma oyuncağı haline gelmişti.

Arzu yaşadığı hayatı hak etmediğini söylerken bile kızına yaşadığını yaşatıyordu, hak etmediğini. Bunu yaparken ise üzülmüyordu.

Ayza’nın aklı daha yaşananların nedenini kavrayabilecek ya da bunun üzerine yorum yapabilecek kadar büyümemişti.

Büyüdüğünde ise cesareti kırılmış sorgulamayı kendisine hak görmemiş olacaktı.

Göz yaşları gece yarısına kadar durmadı. Aklında hep canlanan bir neden sorusu vardı. Hiçbir şekilde cevabını bulamamıştı.

Artık kurtulmak istiyordu. Oysa onun için tek kurtuluş ölümdü.

Ayza’dan

Gözlerim ağlamaktan şiştiğinde kararımı vermiştim. Kaçacaktım. Kaçacak ve annemden kurtulacaktım. Bana yaptıkları canımı çok yakıyordu, artık buna dayanamıyordum.

Canım çok yanıyordu.

Canım yansın istemiyordum.

Ne olurdu ki elleri bana sadece sevmek için uzansaydı?

Aklımdaki hiçbir soruna hiçbir yakarışa neden bulamamıştım. Her şeyin bir nedeni vardır diyenler tamamen zırvalıyorlardı.

Bazı şeyler sadece yapılması için yapılırdı. Arkasında ne mantıklı bir açıklama ne de neden olurdu. Kaderin bir cilvesiydi. Yaşanması gerekirdi ve yaşanırdı.

Oturduğum yerden zar zor kalktığımda bir an gözlerim karardı, düşer gibi oldum. Uzun bir süre boyunca yerde oturduğumun garantisi olmuştu.

Odadan çıkarken adımlarım yavaş ve temkinliydi. Annem şu ana kadar çoktan uyumuş olmalıydı. Tek şansım buydu ve bu şansı sonuna kadar kullanacaktım.

Aşağı kata indiğimde annem hala fark etmemişti. Bu demek oluyordu ki gerçekten uyuyordu. Hızla dış kapıya yaklaştığımda kapının açılma sesinin annemi uyandıracak kadar yüksek olduğunu hatırlamam beni durdurdu. Onun yerine mutfağa doğru yöneldim.

Camı açtığımda kafamı uzatarak aşağı baktım. Zemin kat olduğu için çok yüksek değildi. Bir sandalye yardımı ile cama tırmandıktan sonra camın öbür tarafına geçtim.

Soğuk hava anında bütün hücrelerimi titretirken camdan aşağı sarktım ve kendimi yere bıraktım. Dengemi kaybettiğim için dizlerimin üzerine düşsem de bir şekilde yere ulaşabilmiştim.

Canım yansa da annem görür korkusu ile koşarak evden uzaklaştım. İlk defa böyle bir şeye cesaret etmiştim. Yakalanmamam lazımdı.

Polise gitmek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onlara annemin bana yaptıklarını söylersem beni korurlardı.

Bir süre koştuktan sonra uzaklaştığıma emin olduğum bir anda durdum. Saat gece yarısını biraz geçmişti. Sokak ıssızdı, karanlıktı.

Ben yalnız kalmaktan korkardım.

Ben karanlıktan korkardım.

Hayat ise beni karanlık bir yalnızlığa mahkûm etmişti.

O sırada sokağa bir adam girdi. Elinde bir cihaz vardı ama ne olduğunu bilmiyordum. Ona baktığımı görünce bana gülümsedi.

Bende ona gülümsedim.

Yanıma doğru gelince biraz korkmadım dersem yalan söylemiş olurdum. Birkaç adım önümde durduğunda elindeki cihazı sallayarak “Bu saatte burada ne arıyorsun bakalım küçük kız?” diye sorduğunda dudaklarımı dişledim.

“Şey ben evden kaçtım,” diye mırıldandığımda adamın yüzündeki tebessüm donuklaşmış ardından silinmişti.

“Ne demek evden kaçtım?” sesinden hayret akan adama karşın “Annemi artık sevmiyorum bana yaptıklarına dayanamıyorum,” dedim.

Sesim çok kısıktı. Konuşmam yasaktı benim. Sessiz kalmaya zorlanmıştım.

Gerçekleri dile getirmek bile gözlerimi doldurduğunda adam bana şefkatle baktı. Elindeki cihazı bir sağ bir sol eliyle tutarken “Sana ne yapıyor?” diye sordu.

Başımı eğdim “Beni sevmiyor,” en büyük kırgınlığımla başlamıştım. Hüzünlü birkaç mırıltısını duydum “Bana bağırıyor. Bağırmasın o kadar çok boğazı acır,” diye mırıldandım.

“Bana vuruyor. Vurmasın canım yanıyor. Vurmasın kalbim ağrıyor.” Gözümden bir damla yaş usulca sıyrıldı.

“Ah yavrum baban nerede?” diye sordu karşımdaki adam. Gözleri kızarmıştı. Elimle göğü işaret ettim “Bir doktor orada olduğunu söylemişti,” ardından yeri işaret ettim “Ama onu en son orada gördüm.”

Karşımdaki adam suskunlukla karşılık verdi. Birkaç saniye sonra “Böyle sokakta kalamazsın. Polise gidelim,” dedi.

Kafamı salladım “Bende onları arıyordum ama bulamadım ki,” son harfi uzatmam dudaklarında buruk bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu.

Elindeki cihazın ne olduğunu hala anlayamamıştım. Bir kutuya benziyordu ama önünde bir daire bir bölme vardı ah bir de bir sürü çıkıntı.

Cihaza olan bakışlarımı fark eden adam “Bu ne biliyor musun?” diye sordu. Anında kafamı iki yana sallarken meraklı bakışlarımın odağı olmuştu.

“Bu bir kamera,” diyerek bana dakikalardır baktığım şeyin ismini bahşetti. Üzerine bastığında minik bir ekran açılmıştı.

“Fotoğraf çekebiliyorsun,” diye devam edeceğinde “Aa fotoğrafçısın yani,” dedim kelimeleri uzata uzata. Bana kafasını salladı “Evet. Seni çekmemi ister misin?”

Tereddütle ona baktım. O ise çoktan kamerayı ayarlamış bana yüzünde bir gülümseme ile bakıyordu. Elindeki kameraya gülümseyerek baktım.

Bir yere basması ile bir çıtırtı ve ışığın ardından kamerayı indirmişti. Çektiği fotoğrafa bakmak için merakla yanına giderken o “Çok güzel bir kız çocuğusun,” dedi.

Sesinden akan hayranlık hafifçe kızarmama neden olurken elindeki kamerayı bana doğru uzattı. O an kendimi gördüm.

Saçlarım dağılmıştı, gözlerimin altı ağlamaktan kızarıp şişmişti. Beyaz tenimdeki emareler fotoğrafta net bir şekilde görünüyordu.

Yeşil gözlerimdeki hüzne tezat yüzümde öylesine aydın bir gülümseme vardı ki şaşırmadan edememiştim. Yüzümde az öncekine göre çok daha içten bir gülümseme oluştuğunda “Teşekkür ederim,” dedim.

“Rica ederim. Şimdi gidelim mi?” diye sorduğunda kafamı salladım. Önümde geldiğim yoldan geri gitmeye başladığında peşinden gidiyordum.

Aramızdaki sessizlik uzarken diyebilecek hiçbir şeyim yoktu. Fotoğrafçı ise şu an ne yaptığının şokunda olmalı idi.

Polis karakoluna geldiğimizi durmasından anlamıştım. “Teşekkür ederim sana ne kadar minnettarım anlatamam,” dediğimde güldü.

“Altı yaşındaki bir çocuğa göre fazla iyi cümleler kuruyorsun ufaklık.” İltifatı karşısında kafamı eğdim. Çoğunlukla diyecek bir şeyim olmadığında yaptığım hareketlerden yalnızca biriydi.

Birlikte içeri girdiğimizde polisin birinin karşısına oturmuştuk. Polis fotoğrafçıya dönüp sorunu sorduğunda o beni gösterdi ve “Sokakta tanıştık. Derdini kendisi anlatacak,” dedi.

Polis onun biraz uzakta durması gerektiğini söylediğinde denileni yaparak uzaklaşmıştı. Polis bana döndüğünde “Evini mi kaybettin küçüğüm?” diye sordu.

Muhtemelen karşısında küçücük bir çocuk olduğu için uygulaması gereken prosedürlere takılmadan benimle konuşacaktı. “Hayır efendim,” dedim onun aksine bir resmiyet takınarak.

Polis önümdeki sandalyesine otururken “O zaman benimle sorununu paylaşır mısın?” diye sordu. Kafamı salladım ve kolumu uzattım.

Mosmor olan koluma bakan polisin rengi beyaza dönmüştü “Koluna ne oldu?” sesindeki dehşeti görmezden geldim.

“Emin olun bu yaşadıklarımın çeyreği. O evden kurtulmak istiyorum. Buna yaşadıklarıma dayanamıyorum. Bana bunları yapan annem.” Polisin gözleri kolumda takılı kalmıştı.

Son cümlem ile kafasını kaldırdı “Annen mi?” gözlerimi kırparak onayladım. Aramızda bir sessizlik oluştu. Polis bana annemin adını sordu söyledim. Soy adımı sordu söyledim. Ardından beni fotoğrafçının yanına bıraktı ve gitti.

Üzerinden bir ya da iki saat geçmişti ki annemi görünce hemen ayağa kalktım. Hayır, gelmişti. Yakalanmıştım, tek şansımı kaybetmiştim.

Fotoğrafçı “Ne oldu?” diye sorduğunda cevap vermedim. Annem direkt yanıma geldiğinde “Bu yaptığını ağır ödeyeceksin biliyorsun değil mi?” diye tabiri caiz ise kükredi.

Fotoğrafçı hemen beni arkasına aldığında “Kızla konuşurken seçtiğiniz cümlelere dikkat edin hanım efendi,” dedi anneme.

Annem adama gözlerini devirirken “Kızımla nasıl konuşacağımı hiç tanımadığım birinden öğrenecek değilim. Anca algı kasın. Beş dakika içerisinde gözümün önünden çekilmezsen ailenin kalan tek üyesi olabilirsin.” Ardından karta benzer bir şey verdi fotoğrafçıya.

Adamın anında yüzü solarken umutsuzca bana baktı. Dudaklarını oynattı ardından arkasını döndü ve gitti.

O gün anlamamıştım ama benden özür dilemişti.
Tanımadığı bir kızı değil ailesini tercih etmişti ve bunun için özür dilemişti.

Ardından kalan kısımda korkudan bir adım bile atamamıştım. Annem polislere yalan söylediğimi sorunlarım olduğunu söyleyerek onları ikna etmişti.

Kolumdaki morluğa ise düştü diyerek açıklık getirmişti.

Düşmemiştim.

Düşmemiştim hiç.

Bu süreçte polisler sık sık gözlerime bakmış yalan söylemediğimi bile bile beni annemle eve göndermişlerdi.

Ahım kalmıştı.

Devamı ise silik silikti.

Devamında yaşadığım bir haftayı hatırlayamıyordum.

Acıdan oluştuğunu biliyordum.

Saf ve yoğun bir acı.

Bir hafta boyunca bedenim tutsak kalmıştı ama o gün ruhuma ömürlük zincirler vurulmuştu.

 

-♡ ♡ ♡-

Ve Üçüncü Perde sonlanır.

Bu bölümde Ayza'nın çocukluğundan bir kesit okuduk... Düşüncelerinizi merak ediyorum...

Beğendiyseniz yıldıza basmayı unutmayın.

Başka bölümlerde görüşmek üzere!

Bölüm : 23.07.2024 15:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...