8. Bölüm

-Yedinci Perde-

bal leydi
balleydii

Hoş geldiniz.

Pek modum yok o yüzden hikaye ile baş başa bırakıyorum hemen.

-YEDİNCİ PERDE-

Bölüm Şarkısı; Gittiğinden Beri

“Sen bana yetersin bende sana yeterim.”

Flashback 7 Yıl Önce

Kahvaltı vakti geldiğinde merdivenlerden aşağı doğru hızla kayıyordum. Geç kalarak zaten sinirli olan annemi daha fazla kızdırmak ve dikkatleri üzerime toplamak istemezdim.

Masaya yaklaştığımda annem oturduğu yerden bana baktı. Geç kalmıştım, birkaç saniyeyle bile olsa geç kalmıştım.

Saate baktı ardından hiçbir şey demeden tekrar bana döndü. Bugün canı sıkkın olmalıydı ya da aksine fazla keyifliydi. Beni karşılayacak olan azarı beklerken aksine “Tekrarı olmasın. Geç otur,” diyerek masaya davet etmişti.

Bir şey demeden söylediğine uydum ve masaya oturdum. Evdeki hizmetçi kadın oturduğumu görünce yanıma geldi ve önüme tabağı koydu.

Annemin yemeğe başlamasını bir komut olarak aldım ve önümdeki tabağa baktım. Son günlerdeki gibi beni şaşırtmayan bir sahne ile karşılaşmıştım.

İki parça peynir ve biraz zeytin, sadece bu kadar.

Normal bir insanın yemesi gereken sınırın çok ama çok altındaydı. Karnımın gurultusunu bastırmak istercesine sol elim oraya baskı uyguladı.

Kilom diğer kızlara göre biraz daha fazla olduğu için annem yemeğimi kısmıştı. Gözünde zararsız bir diyet olarak görünse de açlıktan kemiklerime yapıştığını hissettiğim karnım aksini gösteriyordu.

Küçücük peyniri sayısız parçalara böldüm ve yavaş yavaş yedim. Geçen gün okuldaki öğretmenim laf arasında söylemişti.

Az şeyi çokmuş gibi göstererek beynimizi kandırmış ve doymuş olacakmışız.

Bakışlarımı istemsizce annemin tabağına çevirdim. Önündeki böreği benim gibi minik parçalara bölerek oldukça rahat tavırlarla yiyordu.

Onun bunu açlıktan değil kibarlık olsun diye yaptığını biliyordum.

Masada benim için ayrılan pay bittiğinde anneme döndüm. “Dışarı çıkabilir miyim?” diye sordum. Bana attığı keskin bakışlar ile ekledim.

“Efendim,”

Yüzünde tatmin olmuş bir ifade belirirken Çık. Sporunu da yap,” dedi baskın sesi ile.

Kafamı salladım ve bir şey söylemeden masadan kalktım. Üzerimi değiştirip aşağı indiğimde annem yemeğini bitirmiş çoktan kalkmıştı.

Onu kızdırmamak için hızla evden çıktım. Pembe ayakkabılarımı giyerken içimde Gobi’yi görecek olmanın verdiği bir heyecan vardı.

Yüzümdeki gülümseme ile her zaman buluştuğumuz parka gittim. Onun gelmesini beklerken defalarca kaydıraktan kaymıştım. Görüş açıma girince hızla ona doğru koştum. Beni görünce yüzündeki tebessüm ile bana baktı.

Kollarını açtı ve bana sımsıkı sarıldı. Sarılmasına içtenlikle karşılık verirken “Nasılsın Nil’im?” diye sordu. Yanağına kocaman olduğunu düşündüğüm bir öpücük bıraktım ardından “İyiyim Gobi’m sen nasılsın?” diye sordum.

“Bende iyiyim” dedi. Bir süre kolları arasında dinlensem de devamında beni kolaylıkla kucağına aldı ve salıncakların oraya götürdü.

“Otur bakalım,” dedi gülen sesi ile ardından beni salıncağa oturttu. Sallarken o kadar hızlıydı ki bulutlara dokunabileceğimi düşündürtüyordu. “Daha hızlı!” diye bağırdım gülüşlerim arasında.

Bir süre daha salladıktan sonra beni durdurdu. “Kollarım yoruldu Nil’im,” dedi. Biraz mızmızlansam bile onu yormak istemeidğim için salıncaktan inmiştim. Bu yaptıkları bile benim için yeterince büyük şeylerdi.

Devamında beni kolları arasına tekrardan almış ve birlikte çimenlere yatmıştık. Bulutları izlerken ona sordum “Gobi, senin hiç arkadaşın yok mu? Bazen bütün vaktini çalıyormuşum gibi hissediyorum.”

Sorum karşısında birkaç saniye boyunca düşündü ardından “Sen benim arkadaşım değil misin Nil? Benim için hem kardeş hem de bir arkadaşsın. Sen bana yetersin ben sana yeterim,” dedi ve benim yüzümde güller açtırdı.

Bana bulutlarda oluşan şekilleri gösterdi. Biraz daha salıncakta salladı ve çizgi film izletti. Ayrılma vakti geldiğinde ben üzgünken o heyecanlı görünüyordu. “İki dakika bekler misin Nil’im?” sorusuna kafa sallamam ile yanımdan uzaklaştı.

Yaklaşık iki dakika sonra elinde sarı saçlı bir oyuncak bebek ile gelmişti, “Bundan öncekini annen çöpe atmıştı diye çok üzülmüştün diye aldım.” Elindeki bebeği bana uzattığında gözlerin doldu.

Tek ailem olan annem bile bana öyle davranırken Gobi bana sanki gerçekten prensesiymişim gibi hissetmeme neden oluyordu.

Bebeği almadan tekrar ona sarıldım. Minik kollarım bedenini sarmama yetmiyordu ama umursamadım. “Çok teşekkür ederim,” derken kelimeleri uzatarak söylüyordum. Biraz önceki üzgün halimden eser kalmadığı için o da mutluydu.

Ardından vedalaşma merasimi bittiğinde arkama döndüm ve koşmaya başladım. Geç kalmıştım ve annem geç kaldığım için yine ceza verecekti zaten sabah geç kalarak dikkatini üzerine çekmiştim.

Ben durmadan koşarken ayağım yerdeki taşa takılınca dengemi koruyamadım ve yere düştüm Yanan canımdan dolayı gözlerim dolarken dudaklarımdan kısık bir inleme döküldü. Dizimden akan kana içim acıyarak baktım, pantolonum yırtılmıştı.

Düştüğüm için koşamıyordum. Yine de elimden gelen en kısa sürede eve varmıştım. Elimdeki anahtarı kapı deliğine sokarken bütün vücudum gözle görülür şekilde titriyordu. Sekizi yedi geçtiğini görünce yutkunamadım.

Elimdeki bebeğe sıkı sıkı sarıldım ve yemek odasına gittim. Annem beni görünce gülümsedi. Gülümsemesi beni iyice korkuturken “Efendim özür dilerim geç kaldım,” dedim ve başımı eğdim. Elindeki çatağı masaya koydu ardından peçete ile ağızını temizledi.

Duvardaki saate baktı ardından “Ben yemek saat sekizde yeniliyor demedim mi Ayza? Geç kalınmasını sevmediğimi biliyor olmalısın,” dedi.

Kafamı onaylarca salladım. Ayaklarımdan başlayarak küçümseyici bakışlar ile beni süzdü bakışları bacağımdaki kanlara gelince yüzünü buruşturdu. “Ama düşmekte yasak diye hatırlıyorum. İki yasağı aynı anda mı çiğnedin Ayza?”

Sakin bir ses tonu ile konuşması ile ben iyice gerilirken o beni süzmeye devam etti. Gözleri sımsıkı sarıldığım oyuncağa dönünce aniden bütün sakinliği gitmişti.

“Üç kuralı aynı anda mı çiğnedin!?” bağırarak konuşması ile elimdeki bebeğe daha da sıkı sarıldım.

Sertçe ayağa kalkması ile sandalye geriye doğru düştü. Tehditkâr bakışlarla bana bakarken “Bir soru sordum sana” dedi aynı ses tonu ile. “E-evet Efendim,” korkudan titreyen sesim ile hafifçe gülümsemişti. Beni korkutmak annemin hoşuna gidiyordu.

Saçımı kavrayıp çekmesi ile acıyla inledim. Ayaklarımı yerden kesmesi ile elimdeki bebek yere düştü. Saçlarımdan tutup beni masanın oraya atarken kafamı sandalyeye çarptım. Yüzüme gelen sıcaklık ile kafamın kanadığını anlamıştım.

Sarı saçlarımın rengi kırmızıya dönerken annem elindeki saçlarımı pis bir şey görmüş gibi bacağına sürtmüştü. Yerdeki bebeği aldı ve elleriyle ikiye ayırdı. Kafası vücudundan ayrılan bebeğin kafasını kafama atması ile sol gözümden bir yaş düştü. Sağ gözümden düşen iki damla da ona eşlik etti.

“Sen ölmeyi hak ediyorsun!” ardından saçlarımdan tuttuğu gibi kapının dışına kadar sürükledi. İkiye ayırdığı bebeğin parçalarını kapıdan dışarı attıktan sonra beni de ittirmişti “Bir gece dışarıda kalınca aklın başına gelir belki,” dedi.

Kapıyı yüzüme kapatması ile hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Elimdeki bebeğe baktığımda onun da saçları kanlanmıştı. Hava sıcak olduğu için yağmur bu sefer beni gizlemiyordu. Ağlarken şarkı söylemeye başladım.

- ♡ ♡ ♡-

Ve Yedinci Perde sona erer.

Yine Ayza'nın geçmişinden bir kesit okuduk.

Buraya kadar gelip beğendiyseniz yıldıza basmayı unutmayın.

Sağlıcakla.

Bölüm : 04.08.2024 13:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...