Barun öfkeli ifadesini bozmayıp bu defa bana doğru ilerledi. Önümde durduğunda gözlerime kısa bir bakış atıp “Gel” diyerek bileğimden nazikçe tuttu ve beni de beraberinde ilerletmeye başladı.
Şokumu atlatır atlatmaz bileğimi elinden çektim “Neler oluyor?” diye sordum. Cevap vermezken bu onu sinirlendirmiş gibi bu sefer aynı tutuşuyla kolumdan tuttu ve öyle ilerlemeye devam etti “Size diyorum hey! Ne yapıyorsunuz?”
Platformun yanına geldiğimizde kolumu bırakmadan birlikte yukarı çıkmamızı sağladı. Yalpalar gibi oldum. Uzaktan bu kadar yüksek gözükmüyordu. Ranvir ve diğer korumalarında peşimizden geldiğini ve aşağıda kaldıklarını gördüm. Barun bu sırada önüme geçti ve alanı görmemi engelledi. Gerçekten ne yapmaya çalışıyordu bu adam?
"Burada kal ve uslu dur. Sorgunu sonra yaparsın" diye konuştu dişlerinin arasından. Öfkeliydi. O adamaydı öfkesi ama hala geçmiş değildi belli.
“Töreni iptal etmediniz mi? Neden eve gitmiyoruz?” dedim onu dinlemeyerek.
Sıkıntıyla bir nefes bırakırken çenesini sıvazladı “Tören iptal falan değil. Gideceğiz az sonra”
Ne? Yani onlarla bu yüzden konuşmamış mıydı? Panik tüm bedenimi sardı tekrar.
"Kaymakam Bey onu... yakacaklar onu. Bir şey yapın lütfen. Siz durumu üstlenirseniz sorun olmayacaktır"
"Biz hiçbir şey yapamayız" Lafımı ağzıma tıkarken yumruklarını sıktığını gördüm. "Bu yüzden şimdi rahat dur. Buraya gelmek isteyen de sendin"
Bu da ne demekti şimdi? Olmasa bile en azından deneyebilirdi! Öfkelendim. Onu dinlemeyip yana doğru bir adım atarak o tarafa ilerlemek için harekete geçtim ancak bu sefer kolumdan sert bir şekilde tutarak durdurdu beni.
"Bırakın kolumu! Siz yapmazsanız ben yaparım. Buna göz yummayacağım" bağırmaya devam ederken bir yandan da kolumu elinden kurtarmaya çalışıyordum.
Öfkeden parlayan kahvelerini gözlerime dikti. "Ne yapabilirsin, söyle?!" dedi hiddetle.
Bilmiyordum! Allah kahretsin ki bilmiyordum! Ne yapacağımı bilmiyordum ama buna böyle sessiz de kalamazdım.
Benim cevap vermemi beklemeden öfkeyle konuşmaya devam etti "Ben ne yapacaksın söyleyeyim mi? Seni bırakırsam önce kendinin sonra benim başımı belaya sokmaktan başka bir şey yapmayacaksın?!"
Oynadığımız oyunun tehlikeye girmesinden korkuyordu. Derdi mevkisi, itibarıydı. Gerçekten mi? Kendisi denese böyle bir sorun olmayacaktı! Aklımı kaçıracaktım!
O sırada bakışlarım kolunun yanından cenaze alanına kaydığında bir adamın üstünde Nisha'nın bedeni bulunan odunları ateşe verdiğini gördüm. "Hayır! Hayır…" diye mırıldanarak hızla oraya doğru tekrar atıldığımda çok geçmeden yine onun tarafından engellenmiştim. Bu sefer beklemiyor olacak ki tam platformun ucunda yakalamıştı beni.
Kolunu arkadan belime sardığında ellerimi koluna getirerek itmeye çalıştım. "Bırak beni, bırak!" ağlayan sesimden kelimeler düzgün çıkmazken çırpınışlarıma rağmen kolunu daha da sıkılaştırdı. Kokusu sardı etrafımı. Koluna vurmaya başladım. Canının yanması umurumda değildi o an çünkü benim canım çok yanıyordu. Gücümün yetmeyişi daha çok sinirlenmeme sebep oldu. Bu çabamda ona gram etki etmedi. Aksine bedenimi kendisine tamamen yasladı.
Gözlerimi bir anlığına cenaze alanına çevirdiğimde beni karşılayan alevler kanımı dondurdu. Durdum. Zaman durdu belki de… O zaman neden alevler durmak yerine yükselmeye devam ediyordu?
• Mavi Çiçek Bölüm 9 | Kalp Kırıkları - 5 Şubat Çarşamba günü yayında 💚
Okur Yorumları | Yorum Ekle |