Aastha ablanın uzattığı şalını alıp elinde yuvarladı ve alnımın kenarına bastırdı. Dudaklarımdan bir inilti koptuğunda ağlamam sesli bir hal aldı. Başım iradem dışı yana doğru düştüğünde gözlerim kapanır gibi oldu.
“Ezgi, bak bana! Ezgi!” Barun’un sesiyle zar zor gözlerimi tekrar araladığımda elini yüzüme yaslamış olduğunu fark ettim. Yüzü oldukça yakınımdaydı. Gözlerimi açtığımı gördüğünde sesli bir soluk bırakıp elini geri çekti.
“Çabuk arabayı çalıştır” dediğini duydum. Elinde anahtar olduğunu tahmin ettiğim şeyi ilerideki King’e fırlattı.
Tekrar bana döndüğünde “Dayan Ezgi, hastaneye götüreceğim şimdi seni tamam mı?” diye konuştu yatıştırıcı bir sesle.
“Tamam” dedim dişlerimi sıkarken.
Boştaki eli belime dolandı hemen. Kalkmamda yardımcı oldu. Aynı zamanda hala diğer eliyle yarama tampon yapıyordu. Hıçkırmaya devam ederken ayakta durmaya çalıştım. Bacaklarımda güç kalmamış gibiydi.
Neyse ki King arabayı geri sürerek önümüze getirmişti de yanına kadar gitmemize gerek kalmamıştı. Bizim için arka kapıyı açtı Aastha abla. Barun dikkatli bir şekilde önce benim geçmemi sağlarken kendisi de hemen yanıma geçmişti. Aastha ablanın sesini duydum. Bir şey konuştular ama hiçbir şey anlamadım.
Kapı kapanır kapanmaz King gaza yüklendi. Barun’un yerinde bana doğru döndüğünü hissettim. Ben zaten yarama baskı yaptığı için ona dönük duruyordum. Elleri hala üzerimdeydi ama ben artık bedenimin kontrolünü kaybediyor gibiydim. Başım ağırlaşmıştı ve taşıyamıyordum.
Baskı uyguladığı yer alnımın sağ köşesiydi. Bunu umursamadan başımı onun göğsünün üstüne omzuna yakın yere yasladım. Acıyı hissetmiyordum artık uyuşmuş gibiydim.
Diğer eli koluma çıktığında “Ezgi” diye seslendi. “Dayan biraz daha tamam mı?”
Titrek bir nefes bıraktım. Kokusunu içime çektim. Nasıl oluyordu bilmiyorum ama bu korkuyla çarpan kalbimi sakinleştiriyordu.
Yüzümü görmek ister gibi başını eğdiğini hissettim. Sıcak nefesi gözlerimin üzerine vurdu “Nasıl oldu bu? Kim yaptı?” sesi buna anlam veremiyormuş gibi öfkeli çıkıyordu.
“Görmedim” dişlerim birbirine çarpıyordu. Üşüyordum. “Bir çocukla çarpıştık. Ağladı. Bende onu teselli etmeye çalışıyordum ama sonra başka bir çocuk sesi duydum. Ne olduğunu anlamadım, görmedim bile nereden geldiğini”
“Çocuk mu?” Bu King’in sesiydi. Şaşkın ve korku doluydu. “Ben geldiğimde bahçede çocuk falan yoktu”
“Korkup gitti onlar” dedim hıçkırıklarım arasından.
Barun sesli bir nefes verdi. “Beş dakika ya. Sadece beş dakika yalnız bıraktım seni” diye konuştu. Daha çok kendine söylenir gibiydi.
“Belayı çekiyorsam benim ne suçum var” dedim boğuk çıkan sesimle. “Kızma bana” diye ekledim sonra. O kızınca kendimi daha kötü hissediyordum.
İç çektiğinde ona daha çok sokuldum. “Barun” dedim mayışan sesimle. Göz kapaklarım gittikçe ağırlaşıyordu. “Uykumun… gelmesi normal mi? Ölüyor muyum yoksa?”
Bedeninin gerildiğini hissettim. Kolumdaki eli sıkılaşırken yüzümü kendinden uzaklaştırdı. Kaşlarımı çattım bundan rahatsız olarak.
Gözleri yüzümde gezinirken “Hayır. Sakın kapatma gözlerini Ezgi. Az kaldı dayan, geldik sayılır” diye konuştu.
Bakışlarında endişe mi vardı? Benim için endişeleniyor muydu?
Görüntüm ağladığım için mi bulanıktı? Gözlerimi kırpıştırdım ama kahvelerini net göremedim. Hoşnutsuzluğum arttı. Başım tekrar aynı yere düştüğünde gözlerimi açık tutmaya çalıştım.
“Konuş benimle” diyen sesini duydum. Diğer eli hala başımı yasladığım yerin yanında şalın üzerindeydi.
Kulaklarımda yine ona ait ama başka bir zamandan bir ses yankılandı bu sırada.
“Hmm” sesimi duymasıyla sesli bir nefes bıraktı.
Sıcaklığına sokuldum yine istemsizce. Çok üşüyordum. Bunu anlamış gibi belimdeki eli tamamen sardı bedenimi ve beni kendine çekti.
“Konuş benimle” dedi tekrar. Sesi daha çok mayışmamı sağlıyordu ama haberi yoktu.
• Mavi Çiçek Bölüm 14 | Filizlenen Umutlar - 18 Mayıs Pazar Günü yayında 💚
Okur Yorumları | Yorum Ekle |