9. Bölüm
Selin Polat / Adalet: Bhopal Faciası / Bana Benimmişsin Gibi Geliyor

Bana Benimmişsin Gibi Geliyor

Selin Polat
bayanlamjarred9485

 

İki gün önce.....

 

Farhan ve Rahul hastane koridorunda konuşuyorlardı. Aadhya Arishfa'nın yanına oturmuş, arkadaşını sakinleştirirken, Farhan Rahul'e durumu açıklıyor ve anlayış bekliyordu.

 

''Kardeşim, bak teyze mesaj atmış, kesin geleceksiniz diyor. Akraba düğünüymüş. E Wagmare amcalara da izin vermiş. Yalvarırım anla ne olur. Gitmemiz şart. Ve Arishfa'yı da bırakacak kimse yok bu halde. Yani...Senden başka.'' Dedi vicdanına yüklenerek.

 

Rahul ise dinlediklerinden sonra, şaşkınca Farhan'a bakıp eliyle alnına vurmuştu. Ardından da elleri belinde koridorda volta atarak Farhan'a bakmıştı.

 

''Şaka yapıyorsun şuan. Oğlum ben nasıl kalayım. Bizim Ari'yle olan hikayemiz durumumuz belli. Saçmalama lütfen ya.'' Dedi inanamayarak Farhan'a şaşkın şaşkın bakarak.

 

''Abi başka çare yok. Olsa zaten sana söylemem bile şuan. Mecburuz lan. Anla biraz. Seçenek yok kardeşim. Mecburiyet, sen kalacaksın kızın başında. Biz zaten iki üç güne geliriz. Sonra Ari'de taburcu olur zaten. Az sık lan dişini. Hem kızın sana ihtiyacı var. Elini nasıl tuttu göndermedi, nasıl ağladı lan. Azıcık vicdanın olsun hadi be.'' Dedi çaresizce yalvarır şekilde. Etraftan gelen geçen asistanlar, hemşireler ve hasta bakıcılara bakıp duyup duymadıklarından emin olamadığı için Rahul'e ellerini uzatıp iyice eğilmişti.Rahul ona yandan ters ters baktı ve derin sıkıntılı bir iç çekip oflayarak gözlerini belertti.

 

''Hay ben sizin akraba düğününüze ya. Tamam, tamam. Bir kaç gün bakarım. Ama dediğin tarihte gelmezsen, yeminle doğduğuna pişman ederim seni. Söz verdin ona göre. Hadi dönelim odaya merak ederler. Sen beni neyle sınıyorsun Tanrım.'' Dedi elleri havaya kaldırıp odaya yönelirken.

 

Farhan da arkasından kıs kıs sırıtarak ilerledi ve beraber odaya geri döndüler. O gün kızlar onları beklerken sohbet etmişler, odaya girdiklerinde de durumu konuşup, Arishfa'nın şaşkınlığı arasında karara varıp, Aadhya ve Farhan'la vedalaşıp yolcu etmişlerdi.

 

İki gün sonra....

 

Arishfa, yatakta oturmuş, burnundaki oksijen hortumlarıyla beraber, yanına oturmuş elindeki tepside duran kaseden kaşıkla aldığı çorbayı üfleyen Rahul'ü izliyordu. İçinde huzur ve mutluluk duyguları gidip gelirken, gözleri buğulanmış, duygularının karmaşasında heyecan baskın gelmeye başlamıştı. Yutkunarak, hasretle bu anlara özenirken, bir yanı biliyordu ki bu anlar sadece onun için acıdığındandı. Hastaneden çıktığı anda sonsuza dek sona erecekti hepsi. Yüreği burkularak, hastalığına bilmem kaçıncı kez şükrederken içinden, Rahul bakışlarını ona kaldırdı ve gözleri birbirine kenetlendi.Kalbi küt küt atarken, Rahul gözlerinin direk içine tebessümle bakarak elindeki kaşığı bir süre üfledikten sonra usulca ona uzatmıştı. Dudaklarına değecek kadar yaklaşan kaşığı, sessizlik içinde dudaklarını aralayıp ağzına aldı ve iştahla içti. Rahul'ün gözlerine özlem ve aşkla dolup taşarak bakarken, Rahul yutkunarak ona hafifçe gülümsedi ve kaşığı yeniden doldurup üflemeye başladı. Ari dikkatle ve sevgiyle onu izlerken, gözleri kısıldı, yüzüne hafif bir gülümseme yerleşti. Sonrasında da dayanamayarak içindeki şeyi söylemeye karar verdi.

 

''Rahul...Şey aslında ...Ben kendim yiyebilirim. Sorun olmaz yani. '' Dedi çekinerek duraklaya duraklaya. Rahul üflemeyi bırakıp ona baktı ve gülümseyerek kafasıyla ret ettikten sonra kaşığı tekrar Arishfa'ya uzattı.

 

''Hayır, hastasın. Yorulmaman gerek. Ben yediririm. Sen iyileşmeye bak tamam mı? Ve...Bebek gibi bakılmanın tadını çıkar bakalım. Şimdi de aç ağzını çorbanı iç bakayım.'' Dedi tatlı bir sesle gülümseyerek.

 

Arishfa istemsiz gülümseyerek uzandı kaşığı ağzına alıp çorbayı yuttu ve keyifle o anın güzelliğine bıraktı kendini. Rahul gülümseyerek elleriyle onu beslerken, Arishfa uzanıp onun elini tuttu ve kaşığı bir kez daha gözlerine bakıp gülümseyerek ağzına alıp lokmayı iştahla yuttu. Rahul bu hareketine istemsiz hafifçe kıkırdarken, Arishfa'da utangaç bir şekilde belli belirsiz kıkırdamıştı. Karşılıklı yıllar sonra kinsiz ve öfkesiz ortak bir anı paylaşıyor olmak ikisine de iyi gelmişti. Arishfa içinde yumuşacık ve sıcacık bir hisle başını eğdi ve Rahul'e hasretle bakıp uzattığı kaşıktaki çorbayı içti ve bir sonraki kaşıkta onu elini tutup durdurdu usulca.

 

''Rahul...Ben....Şey....Çok..Teşekkür ederim.'' Dedi zorlanarak. Çünkü biliyordu, aslında hak etmediği halde Rahul her şeye rağmen yine onu bu zor günlerde yalnız bırakmamıştı. Elleriyle besleyip bakıyor, bebek gibi ilgileniyordu. Olanlardan sonra, bu kadarını hak etmediğini düşünüyordu. Bu yüzden kelimeleri ağzından zorlanarak dökmüştü dışına. Rahul'e karşı içinde suçluluk ve vicdan azabı vardı. Evet belki bilinçli olarak yapmamıştı ama sebep olmuştu. Ve bu bile onun için yeterliydi. Onu üzmüştü. Gerisi önemli değildi. Rahul'ü üzmüş olduğu gerçeği yeterdi Arishfa'ya.

 

Rahul onun bakışlarını kaçırarak ve zorlukla yutkuna yutkuna kelimeleri söyleyişini gördükçe halini anlayarak gülümsedi ve elini uzatıp eline götürdükten sonra üstüne koydu ve anlayışla baktı. Arishfa ona suçlu bir çocuk gibi alttan alttan çekingen halde kaçamak bakışlarla bakarken, derin iç çekti ve sessizliği bozdu.

 

''Ari, bana bakar mısın?'' Dedi elini çenesinin altına götürüp başını kaldırarak. Arishfa derin bir iç çekerek başını kaldırdı ve ona utanan suçlu mahcubiyetiyle bakarken, genç kadının elini tuttu. Arishfa anlık irkilerek ellerine bakıp, tekrar bakışlarını gözlerine çevirirken, Rahul onun elini sıktı ve teminat verir bir ifadeyle baktı yüzüne. Arishfa ise sadece yutkunarak gözlerine baktı.

 

''Sana çok fazla şey yaşatmama rağmen, burada olman..... Rahul ben-'' Dediği sırada, Rahul parmağını kendi dudaklarına götürdü ve onu susturdu kibarca. Arishfa sıkıntılı ve tıkanık bir nefes vererek öksürdükten sonra, gözlerini devirip tekrar Rahul'e baktı. Rahul ona biraz yaklaştı ve direk gözlerine baktı. Tam içlerine, derinlerine doğru.

 

''Olan oldu, çok fazla şey yaşandı, ama bizim bir geçmişimiz var. O yüzden buradayım. Hastalıkta ve benzeri durumlarda küslük, kin olmaz. Hele sen bu durumdayken....Yani kısacası, düşünme şuan bunları, sen iyileşmene odaklan.'' Dedi hafif gülerek ortamı dağıtmak için. Arishfa ona içi ezilerek bakarken, içinde yaşadığı fırtınayı görmüştü gözlerinde. Hep görürdü. Rahul'ün gözlerine bir kere, kısacık bakması yeterdi. Gözlerini kırpıştırarak, zorlana zorlana gülümsedi ve başını mahcubiyetle önüne eğip başıyla onayladı.

 

''Rahul.....'' Dedi sesi fısıltı gibi çıkarken. Rahul tekrar tabaktan kaşıkla çorba alırken durup ona baktığında, Rahul'ün gözlerine baktı uzun uzun içinde yanan ateşle. Yüreği acıyordu. Ama bunu dile getirmeye de hakkı yoktu biliyordu Arishfa. Sadece, hiç bir şey demeden kollarını halsizce kaldırdı ve uzanıp Rahul'ün boynuna sarıldı. Rahul, elleri havada, gözleri kocaman açık, şaşkın ve duyguları karışmış halde bir anda olduğu yere çakıldı bu sarılmayla. Arishfa ise ona gözleri dolu dolu, kolları kırılgan ve ürükek halde sarılırken, gözlerini yavaşça kapadı ve derin bir nefes verdi suçluluk içinde. Bir göz yaşı Rahul'ün siyah tişörtüne düşerken, burnunu çekti sessizlik içinde.

 

Rahul, arkasından gelen burun çekme sesiyle onun ağladığını anlarken, kaşları büküldü, kolları hava da acı ve şaşkınlık içinde sadece yutkundu. Gözleri üzüntüyle boşlukta dolanırken, kolları yorulmaya başlar gibi kendiliğinden kapandı ve Arishfa'nın ince, yorgun ve kırılgan bedenini kavradı. Elleri ve kollarının bir kısmı Arishfa'nın sırtına usulca indiğinde, Aishfa hafif ürperdi ve bedeni çok hafif titreyerek kollarında seyirdi. Arishfa aynı anda derin bir nefes alıp verdi titrek bir şekilde. Gözlerini yukarı kaldırıp tamamen kapattı ve yıllar sonra Rahul'üne sarılabildiği bu anın doyasıya tadını çıkarmak istedi. Çünkü biliyordu ki, hastaneden sonra bu şansı bir daha hiç olmayacaktı. Rahul ise sadece boşluğa bakıyordu. Yutkunduktan sonra derin bir iç çekip gözlerini kapadı ve başını istemsiz Arishfa'nınkine eğdi. Arishfa başının gerisinde, yanına doğru onun başını hissedince içi ısınarak hasretle rahatlama ve gevşeme hissetti bedenininde.

 

Rahul'ün boynunda öyle ne kadar durdu bilmiyordu. Kolları yorgun düşene kadar durmuştu işte. Zamanı hesaplamamıştı. Kolları ağrımaya başladığında, yavaşça gevşeterek kendini çekiyordu ki, sarılma nedeniyle burnundaki hortum aralarına sıkıştığı için aşağı doğru gitmiş ve buruna giren daha sert kısımla olan bağlatısı kasılmaktan kopmuştu. Bu nedenle yavaşça ayrılırken iki parça halinde burnundan ayrıldı ve kollarını çektiği gibi ellerine düştü. Oksijensiz kalmaya başlayan Ari, telaşla hortuma bakarak burnunu tutarken, Rahul'e baktı. Elinde iki parça duran hortumla tedirgince nefes alıp vermeye çalışırken, Rahul onun avuçlarındaki iki parça hortumu görünce panikle ellerinden aldı ve Arishfa'ya baktı.

 

'' Arishfa hortumun...Siktir!'' Dedi ve yataktan fırladı. Arishfa arkasında nefesini düzenli tutabilmek için eli göğsünde çok fazla zorlamadan ufak ufak nefes alıp verirken, Rahul koridora çıkmış, telaşla bir hemşire arıyordu. Koşar adım merdivenlere doğru giderken, dönene kadar Arishfa'nın tıkanıp boğulmaması için dua ediyordu bir yandan.

 

Gözü kapıda, bir an evel yeni hortumla Rahul'ü beklerken, Rahul koşar adım merdivenden inmiş, alt koridorda dolanıyordu. Şansına bir tane bile hemşire ortada görünmezken, bir yandan da aklı Arishfa'da içinden dualar edip duruyordu.

 

''Yüce Lord Shiva yardım et bana, Arishfa nefessiz kalmadan şu hemşireyi bulayım, Arishfa'ya dayanma gücü ver lütfen.'' Dedi mırıldanarak. O sırada bir odadan tombilik, uzun favorili, otuzlarının sonunda, dip boyası gelmiş kızıl saçları topuz yapılmış bir kadın hemşire, elinde ilaç tepsisiyle çıktı. Yüzünde yorgunluktan gergin bir ifade olan hemşire, sallana sallana koridorda yürürken, Rahul anında koşar adım yanına gitti ve önünde durup yolunu engelledi. Kadın tip tip Rahul'e bakarken, Rahul ona yalvaran bir gülümseme ile baktı. Kadın gerilerek derin bir iç çekti ve elindeki tepsiyi sıkarak gözlerini kısıp Rahul'e baktı.

 

''Bey efendi ne oluyor?!'' Dedi çemkirir gibi çıkışarak. Rahul yüzüne gelen bu fışkırmayla, yüzünü geri çekti ve mahcup bir gülümseme ile baktı ellerini teslim şekilde kaldırıp.

 

''Yardımınız gerek. Benim.....Benim.....'' Dedi ve nasıl devam edeceğini düşünerek kafasını kaşırken, hemşire iyice sinir olarak bir kez daha derin bir iç çekti ve tepsiyi iyice sıkarak Rahul'e bir adım yaklaştı.

 

'' Aaayhh!! Bey efendi, lafı geveleyip durmayın, sizin ne söyleyecekseniz söyleyin, sabahın köründen beri canım çıktı burada zaten haaağğ!!''Dedi hemşire bir anda daha fazla yükselerek. Rahul bir iki adım geri giderek hemşireye baktı ve hemen daha fazla gerilmesini engelleyerek aklına ilk geleni söyleyiverdi düşünmeden.

 

''Karım!! Ya karım evet, hortumu, aaa oksijen hortumu, burnuna takmışlardı, o şey oldu, kırıldı, yenisi lazımda.Afedersiniz yormak istemedim.''Dedi tedirgince gülümseyerek. Hemşire gözlerini devirerek ona baktı ve kilolarını sallayarak sol elini beline koyup tek kaşını kaldırdı.

 

''Peki bunu söylemek için, eşinizin oksijensizlikten morarıp öte dünyayı boylamasını mı bekliyodunuz?'' Dedi kadın. Rahul gözleri büyüyerek hemşireye baktı ve haklılığı karşısında mahcupça kalakaldı. Kadın sinir olarak belindeki elini öne uzattı ve yolu göstermesini rica etti. ''Hala duruyorsunuz, efendim yürüsenize! Ne bekliyoruz hala, kadın gidecek şimdi oksijensizlikten are Tanrım!!'' Dedi kadın parmaklarıyla alnına dokunup elini çekerek. Rahul o anda kadından korkusuna hareket edemediği için kendine yeni gelerek harekete geçti ve paniğe kapılarak hızlıca kadını alıp yukarı götürdü.

 

Hemşire Rahul'ün bir adım ardında ilerlerken, Arishfa oda da eli göğsünde nefesi zorlaşmış halde oturduğu yerde başını önüne eğmişti. Sağ eli yatakta, başı önünde, yatakta otururken, dayanamayıp, serumu dikkatle kapatıp bronülden ayırdıktan sonra yerinden kalkmış, adımlamaya çalışmıştı. İçi daralanarak, nefes alışını düzene sokmaya çalışırken, bir eli serum bronülüyle belinde, bir eli göğsünde, öne eğilmiş halde odada dolanmaya çalıştı. Sağ eli boynuna çıkıp inerken, öksürürkleri arasında nefes almaya çalışırken, yatağın ayak ucundaki korkuluğa tutundu ve yorularak bir süre iki büklüm öylece durdu.

 

Biraz kendine gelmeye çalışırken, nefesi gittikçe daralarak pencereye yöneldi ve açmak için adım adım öksürerek pencereye ilerlemeye başladı. Perdeyi tutmak için elini uzatırken, ciğerine bıçak saplanıyormuş gibi giren öksürüklerle nefes alamaz halde direnirken, adım adım yaklaştı, perdeyi tuttu ve parmaklarıyla sıkarak güçsüzce çekmeye başladı. Perdeyi dört hamle de açtıktan sonra, elini uzatıp pencerenin kolunu tutup öksürükleri arasında boğularak çevirdi ve pencereyi aralayıp kendini yere bıraktı. Pencerenin alt kısmına oturup duvara yaslanırken, eli göğsünde nefes almaya çalışarak aralıksız vuran öksürüklerle yorgun halde ağlamaya başladı.

 

Sıfır arayla devam eden öksürürkler, göğsünde, sırtında ve ciğerlerinde dayanılmaz bir ağrıya sebep olurken, oturduğu yerde, sağ dizini kaldırarak kıvrana kıvrana ağlamaya başladı. Omuzlarını geriye atıp gözlerini sıkarak yeri tırnaklarken ağrıdan ağlayan Arishfa, öksürüklerden nefes alamadığı için, yoğun halde bedenini sarmış ağrıyla bayılmamak için direniyordu.

 

''.... Ra-Huul!! Ağh! Gel artııık oohhooff!!'' Diyerek oturduğu yerde ağlayarak öksürük arasından anlaşılmaz şekilde Rahul'e seslenirken, ağrı gittikçe şiddetini attırmaya başlamıştı.

 

Rahul aynı sırada hemşireyle odaya gelip kapıyı açtığında, ilk etapta yatağı boş görünce anlık bir panik yaşayarak odaya bakınmaya başladı. Sağına dönüp pencereyi açık görünce şaşkınca pencereye, sonra da altında oturmuş öksürük krizi içinde ağlayarak kıvranan Arishfa'yı görmüştü. Koşarak yanına gitti ve Arishfa'yı kucaklayıp hızla yatağa götürdü. Arishfa'nın kıvranan bedenini yatağa yatırdığı sırada, yüzüne terle yapışmış saçlarını çekti ve gözleri dolup kızarmış halde omuzlarından tutup, acısını hissederek göz yaşlarını sildi parmaklarının dışıyla.

 

''Ari, geçti bak hemşire geldi, şimdi rahatlayacaksın. Yeni hortumunu takacak hemen lütfen sık dişini. Hadi bak sık elimi, acıdığını biliyorum, sık elimi nefes almaya çalış. Su veriyim mi güzelim? Ari, bitiyor, bitiyor güzelim benim tamam.'' Dedi.

 

Ari ona gözlerinden yaş süzülerek baktı öylece. Acıyla uzanıp iki eliyle ellerini sıkıca kavradı ve gözlerini sıkarak, göğsünü yukarı ittiği sırada Rahul'ün ellerine istemsiz tırnaklarını geçirdi. Hemşire o sırada güç bela da olsa hortumu taktı ve burnuna uçlarını yerleştirip makineyi ayarladıktan sonra rahat bir nefes aldı. Ari bir süre tırnaklarını geçirmiş halde, can simidi gibi Rahul'ün ellerini kanatırcasına sıkarak kıvrandı. Uzandığı yerde, oksijen usul usul normale dönerken, geçen sürede acısının çok yavaş azalması ona işkence etmişti resmen. Günün geri kalanını o halde geçirirken, yattığı yerde sızmış, gece çöktüğünde hastaneye yaklaşan tehlikeyi bilmeden derin bir uykuya dalmıştı.

 

(Burada Şarkıyı açınız)

 

Gece ilerlerken, Rahul nihayet rahatlayarak derin uykuya dalmış Ari'ye son kez baktı ve ellerini usulca ellerinden ayırıp, dış kısımlarıyla yüzünü okşar gibi yanaklarındaki gözyaşlarından kalan ıslaklıkları sildi kibarca. Yüzünde içi acıyan bir ifade, kaşları bükük, gözleri dolu dolu kıpkırmızıyken, yorgunca bir süre izledi Ari'yi. Kalbi ne kadar hızlansa da, kendine yediremeyen gururu hemen set çekiyordu ona. Fakat bu defa, gerek yoktu bu sete. Çünkü Ari hissedemeyecek kadar derin bir uykudaydı. Yüzüne uzun uzun baktı. Titreyen up uzun ok gibi kıvrımlı kirpiklerine, oksijen hortumu takılı olan hokka gibi burnuna, yay gibi kaşlarına ve etli ama zarif kalemle çizilmiş gibi dudaklarına. Onun eşsiz güzelliğini izlerken, elini saçlarına götürdü Ari'nin. Hastayken bile yumuşak, canlı ve ipek gibi olmalarına bayıldı içten içe, hafif bir kıkırtıyla bir tutamı kibarca avcuna bırakıp burnuna götürdü ve Ari'nin aşık olduğu melisa kokusunu içine çekti özlemle. Gözlerini kapadı, saçlardan burnuna dolan kokuyla gözlerini kapatıp kendini o muhteşem, yumuşacık ve tatlı mı tatlı kokuya bıraktı. Bu kokuyu ne kadar özlediğini kimse anlayamazdı ve hatta tahmin de edemezdi. Öylesine hasretti bu kokuya. Ari'nin saçlarını uzun uzun doyasıya kokladıktan sonra, güzelce yastığa bıraktı ve sol elini usulca kaldırıp kızın yüzüne götürüp avcunu yanağına yasladıktan sonra, eğilip, alnından tüy gibi öptü ve elini usulca yanağından ayırıp alnına götürerek saçlarının dibine doğru havada durdurup, saçlarının ayrımına baş parmağıyla havada dokunmadan bir çizgi çekti saçlarına doğru. Bu aslında, hayalini kurduğu ama hiç gerçekleşmeyen hayaliydi. Onun saçlarına sindur sürmek. Bunu belki hiç yapamayacaktı artık ama en azından hayaliyle yetinmeyi seçmişti. Sonrasında, elini, Ari'nin koluyla bedenin arasına yerleştirdi ve eğilip, yüzüne en yakın şekilde gözlerini kapatarak kokladıktan sonra, sessizce fısıldadı.

 

''Güzel aşklar diyarının, güzelliğinden sual olunmaz mahsun kraliçesi, Bana benimmişsin gibi geliyor. Sen fiziken başkasının olsan da, ruhunla ve varlığınla, yedi hayatımızda da bana aitsin ve bana ait olacaksın. Sana kim dokunursa dokunsun, tenin de çiçek açtıran yalnız ben olacağım, gözlerinde ışık, yüreğinde çırpınış ve de bedeninde ki titreme sadece ben olacağım.'' Dedi.

 

Ardından alnından gözlerini kapatarak öptü ve gülümseyerek yataktan kalkıp koltuğa geçti. Eline uğultulu tepeleri aldı, Ari'yi hissederek, kağıt kokusuyla karışmış gibi gelen kokusunu burnunda duyarak, başını son kez çevirip, masum masum uyuyan Ari'ye baktı. Ari, beline doğru atılmış pembe battaniyenin altında, üstüne giydiği kısa kollu mavi hasta pijamasıyla, elleri başının altında, yan dönmüş, bacaklarını kendine çekip, yüzünü yastığına olabildiğince gömerek derin derin uyuyordu.Yüzüne nihayet yayılmış huzur ifadesiyleo koca yatakta, o güçlü, dirayetli, heybetli kadın küçücük kalmıştı. Rahul ona içi ısınarak gülümsedi ve tekrar kitaba dönüp huzur ve huşu içinde okumaya başladı......

 

O gecenin üstünden hastane de geçen dört günün ardından, Arishfa nihayet hortumdan kurtulmuş, fakat hala biraz daha kalmasına karar verilmişti. Farhan ve Aadhya'dan tuhaf bir şekilde hala haber çıkmamış, Rahul hala hastanede Ari'nin yannda kalmaya devam ediyordu. Her şey sakin, ve olabildiğince stabil ilerlerken, beşinci günün bitiminde gece ilerlediği sırada her şey yolunda giderken, bahçeyi saran karanlıkta, sessizce ve sinsice dolanan kötülükten ikisininde haberi yoktu. Siyah kapüşonun içine gizlediği zehirli gözleri ve şeytani yüzüyle, eskimiş, rengi solmuş gri bir kotla hastane binasına doğru kaldırdı başını. Altına sindiği ağacın dalları ve etrafını saran çalıların yardımıyla gecenin karanlığında gizlenirken, gözleri Arishfa'nın huzurla uyuduğu odanın penceresine dikilmiş, öylece izliyordu. İntikam duygusu bedenini daha da ele geçirirken, gizlendiği ininden çıkan yabani bir hayvan gibi sessizce adımladı ve en doğal haliyle binaya ilerleyip, acil kapısına yöneldi.

 

Acilde, gece saat 2 olmasına rağmen hala süregelmekte olan bir kargaşa hakimdi. Sedyelerde yardım için inleyen hastalar, onlara yetişmeye çalışan hemşire ve doktorlar ve sürekli yenilerin biriktiği bir ortamdı. Bir doktor, dördüncü bölmeden bağırıyor, bir hemşire, ortadaki banketten aceleyle ilaç hazırlayıp ona yetiştiriyordu. Hastalar, kimisi öğürüyor, ikimisininin bacağı kanın buladığı, yapış yapış ve ıslanmış kıp kırmızı sargı beziyle sarılmış, kimi de ateşlenmiş şekilde, uzandığı yerde inliyor ve soğuk soğuk terler döküyordu. Hepsine acıyarak kısa bir göz gezdirdikten sonra, iki hemşirenin ona attığı inceleyici bakışları hissederek ortasında durduğu acilden sessizce ayrıldı ve hastanenin içine giden merdivenlere yöneldi.

 

Elleri ceplerinde, yarı karanlık olan mermer basamakları en sakin adımlarla tırmanırken, her adımında, intikamına yaklaşmanın verdiği adrenalinle kalbi daha da hızlı atıyordu. Birinci katın girişinde durdu, birinci kat koridoruna giren koridora baktı. Gözlerini umursamazca kaldırdı ve girişin üstündeki tabelayı okudu. Kadın doğum ve Ana Çocuk Sağlığı servisi. Yazısını gördükten sonra, aradığı kat olmadığını bilerek uzaklaştı ve umarsızca ikinci kat merdivenlerini tırmanmaya başladı. Tehlike, usul usul, sakin adımlarla, kendinden emin bir şekilde yaklaşırken, Ari, odasında uyuyakalmış, elinde televizyon kumandası, üstünde çiçekli kolsuz pijama takımı ve pembe kadife örtüsüyle başı yana düşmüş halde sızmıştı bir süre önce. Rahul sessizce yaklaşıp, kumandayı aldı, üstünü örttü ve alnından öpüp televizyonu kapattıktan sonra, ışığı azaltıp, biraz hava alıp, birde bir bardak kahve içmek için dışarı çıkmaya karar verdi. Günlerdir hastane de olmak yormuştu ve onu dinç tutan tek şey bir bardak kahveydi. İşin güzeli, Misha, Shila ile evde baya güzel vakit geçiriyordu. Şimdiye kadar hiç Misha'dan negatif bir telefon gelmemişti. Evde de herşey yolundaydı.

 

Rahul odadan ayrılıp, merdivenin tam tersi istikamette, koridorun diğer ucunda olan asansöre ilerledi. Hızlı hareket edebilmek ve Ari'nin yanında olabilmek istiyordu en çabuk şekilde. Koridoru yorgun adımlarla geçti. Loş koridorda, yalnızca hasta insan kokusu ve bir iki hemşire ve hastalara takılmış makinelerin sesleri vardı. Hastalar uyuyor ve iyileşmek için mücadele ediyorlardı. Önünden geçtiği her kapının ardında, bambaşka acı bir hikaye gizliydi.

 

Aralık olan bir kapının önünden geçerken durdu, şöyle bir baktı, dikizlemek değildi amacı,ağlayan bebek sesine olan merakıydı. Az biraz izledi. İçeride kucağında bebeğiyle ağlayan,bitkin ve zayıf düşmüş bir kadın vardı. Hasta olanın anne olduğunu anlamıştı. Dudakları mosmordu genç kadının. Kollarındaki bebek çırpınıyor ve çığlıklar atarak ağlıyordu, anne de onunla beraber. Bebeği emzirmek için çabaladıkça başaramıyordu. Bebeği bir türlü emziremiyordu. İçi acıdı o görüntü karşısında, kapıdan uzaklaşıp aşağıya indi, bahçeye çıktı. Derin bir nefes aldı ve ellerini ceplerine koyup, bahçenin diğer ucundaki kafeterya ya gitti. Eskimiş rengi solmuş kırmızı bir plastik sandalyeye oturdu ve içerideki ocakta çalışan çocuktan bir çay istedi işaretle. Ocaktaki çocuk, sıcak dumanlar arasında çayı hazırlarken, Rahul oturduğu masada telefonunu almış Misha'yı arıyordu. Bu saate kadar dışarıda kalmamıştı daha önce. Çok merak edip korkucağını biliyordu. Sıkıntıyla aramayı başlatıp telefonu kulağına götürdü.

 

Misha salonda oturmuş, üstünde pike, televizyonda Castlevania açık halde uyuklarken, telefonun sesiyle sıçradı ve gözlerini ovarak ekrana baktı. Babasının adını görünce hemen dikelip telefonu açtı.

 

''Baba? Saat kaç oldu, merak ettim gelmedin?''Dedi uyku sersemi çatallaşmış tedirginlik dolu sesiyle. Rahul sessiz ve yorgunca kıkırdadı ve saçlarını geriye doğru düzeltip çayı getiren çocuğa başıyla teşekkür edip parayı verdikten sonra döndü.

 

''İyiyim birtanem iyiyim ben. Sana haber vermek için aradım. Bu gece gelemeyeceğim ben eve güzel kızım, sen bekleme yat uyu tamam mı? Okulun var uykusuz kalma aşkım.'' Dedi sevgi ve şefkat fışkıran sesiyle. Misha onu dinlerken anlamayarak kaşları çatıldı ve kafasını kaşıyarak televizyonu kapadıktan sonra ne olup bittiğini sorguladı.

 

''Baba ne oldu? Sen böyle yapmazdın. Bir şey mi oldu? Sen iyi misin bak?'' Dedi korkmaya başlayarak. Rahul gözlerini kapadı açtı ve yorgunca söylemesi gereken şeye kendini hazırladı ve çayından bir yudum içip konuya girdi.

 

''Misha, söyleyeceğim ama sakin olacaksın tamam mı babam? Öyle yok bende geliyim, çok bilmem ne yok. Anlaşalım baştan kızım.'' Dedi. Misha daha da tedirgin olarak yerinde kıpırdandı ve gözlerini sıkarak derin bir nefes alıp verdi.

 

''Babaaa!'' Dedi uyarıcı bir tonla. Artık söylemesi için resmen çırpınıyordu. Rahul toparlandı ve burun kemiğini sıkarak durumu anlatmak için sözlerini bir araya getirdi.

 

''Tamam sakin ol, bak şimdi...Misha kızım, annen geri döndü ve hasta.'' Dedi tek nefeste. Ardından gelecek tepkiyi tetikte bir şekilde beklemeye başladı. Misha ise duyduğu karşısında, gözleri bayılacak gibi kırpışararak öylece boşluğa baktı kaldı. Annesinin geleceğine hep inanmıştı. İçindeki his gerçekten çıkmıştı. Kendini toparladı ve derin bir nefes alarak telefona döndü.

 

''Baba sen... Ne dedin?'' Diyebildi sadece gözleri dolarak. Rahul onun titreyen sesini duyduğu an anladı halini. Şok ve sevinçle karışık duygular içinde ağlamamak için mücadele veriyordu. Hemen kontrolü ele aldı ve Misha'yı sakinleştirmeye çalıştı.

 

''Bebeğim sakin ol ağlama güzelim. Evet, annen geri döndü doğru. Ama şuan biraz hasta. Bende onunla hastanedeyim. Merak etme durumu iyi. Uyuyor şimdi. Her şey yolunda, sen rahat ol kuzum. '' Dedi gülümseyerek. Misha eli ayağı birbirine karışmış halde gözlerini sildi ve ayağa kalkıp dolanmaya başladı dalgın dalgın.

 

''Baba sen bana, arkadaşım dedin? Sen...'' Dedi eli ayağı titrer halde etrafına bakınarak. Sekiz yıldır bugünü beklemişti. Annesinin geleceği günü. Annesinin geri dönüş haberini aldığı anı hayal etmişti hep. Şimdi hem sevinç hem endişe karmakarışık olmuştu içinde. Bir yanı annesi döndü diye havalara uçarken, bir yanı hasta olduğunu öğrenmenin endişesi içindeydi. Burnunu çekerek yüzünü sildi ve toparlanıp dimdik durdu. Rahul onun sessizlik içindeki burun çekmeleri ve yutkunmalarından incilerini döktüğünü çoktan anlamıştı, ama buna ihtiyacı olduğunu bildiği için hiç sesini çıkarmamıştı.

 

''Bebeğim, Misha?''Dedi kızın halinden endişelenerek. Misha olduğu yerde durdu ve aklına gelenle dimdik karşıya bakarak telefonu sıkıca kavradı.

 

''Baba ben hemen oraya geliyorum tamam mı? Hadi görüşürüz bay.'' Dedi ve bir anda çat diye telefonu kapattı. Telefonundan hemen taksi çağırıp yukarı koşarken, önce Shila'nın yanına gitmeye karar verdi. Basamakları çıkarken, idrak ettiği gerçekle yüzü heyecanla güldü bir anda. Bir kardeşi vardı. Küçük bir kız kardeşi vardı. İstemsiz kıkırdayarak koşar adım merdivenleri çıktı ve Shila'nın olduğu odaya gitti hemen. Shila odada Rahul ve Misha'nın aldığı şeylerle oynarken, Misha en tatlı haliyle kapıyı araladı ve içi eriyerek kız kardeşini izledi. Shila elinde son moda Barbie bebeğiyle oynarken o kadar tatlı görünüyordu ki bunu anlatamazdı. Usulca odaya süzülüp yanına gitti ve Shila'ya sevgi ve şefkatla sıkıca sarılıp saçlarından öptü. Shila ona şaşkın ama gülümseyerek bakarken, Misha diz çöktü ve küçük kızın saçlarını düzeltip yüzüne baktıktan sonra, yanaklarından öptü.

 

''Shila, annemi görmeye gidelim mi?'' Dedi sevgiyle. Shila heyecanla ellerini birleştirdi ve kafasıyla onayladı. Misha onu çekip sıkıca sarıldı ve gülerek geri çekilip gözlerine baktı. Shila o anda bir detayı fark ederek Misha'ya bakmaya başlamıştı.

 

''Misha, neden benim anneme, sende annem dedin?'' Dedi meraklı bakışlarla. Misha ona hafifçe güldü ve kuyruklarını düzelterek tatlı tatlı baktı.

 

''Çünkü o benim de annem Shila. Ben senin ablanım. Biz kardeşiz.'' Dedi şeker mi şeker bir bakış ve gülümsemeyle. Shila ona kaşları kalkık, şaşkın bir ifadeyle baktı.

 

''Nasıl? Seni de mi doğurdu yani annem?'' Dedi. Kafası karmakarışık olmuştu haklı olarak. Misha biraz güldü ve ellerinden tutup gözlerine baktı kardeşinin.

 

''Kuzum benim bak şimdi, anne baba olmak için illaki dünyaya getirmek gerekmiyor, sevmek, sahiplenmek, değer vermekte yeter. Şimdi annem seni doğurdu nasıl seviyor değil mi, işte beni de öyle seviyor. Sadece kan bağı olması gerekmiyor. Hem beni büyüttü o. Ya? Beni karnında değil ama kalbinde büyüttü annemiz. Beni okula gönderdi, daha on yaşındaydım ben, bana annemiz baktı. O yüzden o benim de annem. Bizde seninle kardeşiz canımın içi.'' Dedi.

 

Shila çok anlamasa da, biraz kavramıştı Misha'nın anlattıklarını. Ki onun için önemli olan kardeş olmalarıydı ama o anda aklına gelenle ellerini çekti, bebeğine sarıldı ve yüzünü sarkıttı.

 

''Biz kardeşiz ama, babamız beni istemiyor. Bana kızım değilsin dedi. Biz o zaman kardeş olamayız ki.'' Dedi kendi çocuk aklıyla. Misha durumu anlayarak derin bir iç çekti ve babasına içinden söylenerek gülümsedi.

 

''Hayır birtanem oluruz. Olduk. Neden biliyor musun? Babam inatçı keçinin tekide ondan. Sen babamızı boşver. Ben onu hallederim. Bizim annemiz bir hem. Hala kardeşiz işte. Kimse de bunu bozamaz.'' Dedi en sevimli haliyle. Shila kıkır kıkır ona gülerken, Misha da gülerek onun avuçlarından öptü. Shila uzanıp Misha'ya sıkıca sarıldı ve iki kardeş sonsuza dek sürece bağlarını o anda en güçlü şekilde kurdular. Shila ise heyecanla ayrıldı ve zıplamaya başladı.

 

''O zaman çabuk annemize gidelim ablaaa!!!.'' Dedi sevinç ve heyecanla. Misha gülerek onu kaldırdı ve üstünü giydirip, kendi odasından çantasını da aldıktan sonra, kardeşinin elini sımsıkı tutarak çoktan gelmiş olan taksiye bindi. Arka koltukta kardeşine sıkıca sarılıp, şoföre ve etrafa tetikte ama renk vermeyen gözlerle bakınmaya başladı. Hastaneye gidene kadar, gecenin geç saati olduğunu kendine hatırlatarak, kendinden çok kardeşini korumaya odaklandı.

 

Misha ve Shila iki kardeş yollarına devam ederken, hastane de ise Rahul hala kafeterya da oturmuş uykusuzluğun etkisiyle ikinci çayını içiyor, ama koridorlarda gezen ve Arishfa'ya gittikçe yaklaşan tehlikeyi bilmiyordu. Karanlığın içindeki bahçeden sigarasını yere atarak ayrılmış, kapüşonundan uzanan sarı sakallarının uçlarını sıvazlayarak etrafı kolaçan etmiş, ve binaya girip, fayans kaplı koridorlarda, temkinli bir şekilde etrafına bakarak, en normal haliyle ilerlemeye başlamıştı.

 

Işıkları yarıya indirilmiş hastanenin gecenin sessizliğine bürünmüş koridorlarında, hemşirelerin yanından usulca geçmiş, elleri siyah ceketinin cebinde öylece yürüyüp Arishfa'ya doğru gitmişti. Arishfa odasında huzurla uyurken, hemşire gelmiş, serumunu kontrol etmiş ve odadan ayrılmıştı. Hemşire loş koridorda ilerlerken, merdivenlerin ucundan simsiyah giyinmiş, kapüşonlu bir adam ona doğru yaklaşmaya başladı. Hemşire bir hasta yakını olduğunu düşünerek aldırış etmedi ve elinde ilaç tepsisiyle yürümeye devam etti. Siyah kapüşonlu adam yanından geçerken ona yandan anlık tuhaf bir bakış atmış, sonra da eliyle genç kızın kolundan tutup, iki parmağı arasında tuttuğu parayı göstermişti gizlice kameraların yerlerini tespit ederek.

 

''Bana bir odayı bulmamda yardım edeceksin.'' Dedi ve şeytani bir ışıldamayla kaplı gözlerini kapüşonun içinden kıza dikti. Hemşire kız, korkuyla bir anda başını kaldırıp karşısındaki adama bakmış, sarı sakallarının kapladığı yüzünü aklına kazımaya çalışmıştı. En çokta o şeytanın emrindeymiş gibi bakan gözlerini. Kız gıkını çıkaramadan öylece dururken, bir koluna bir adama bakıyor, bir an önce kurtulmak için etrafta başka bir hemşire dolanmasını diliyordu. Sonunda kendini sakinleştirdi ve adamın direk gözlerine baktı.

 

''Beyefendi, bakın bırakın gideyim, söz kimseye bir şey demem. Sizi görmedim duymadım. Ne olursunuz işimden olurum lütfen.''Dedi kız sakince ve anlayışlı bir tavırla. Sesini yumuşattı ve gülümsemeye çalıştı dostça. Fakat bu ses tonu adamı sinirlendirmişti. Kızın kolunu bira daha sıkarak kızı sarstı ve gözlerine öfkeyle baktı.

 

''Kes sesini! Bana bak, odayı göster paranı al. Sonra ne ben seni gördüm, ne sen beni. Kameraları da silersin bir şekilde. Anladın mı beni?''Dedi. Kız o anda tam anlamıyla iliklerinde hissetmişti korkuyu. Bir paraya, bir adamın gözlerine, bir koluna baktı ve korkuyla başını eğerek yalvarış dolu gözlerle baktı adama.

 

''Ne olur, bırakın gideyim. Parayı alamam. İşimden olurum. Ne olur bunu istemeyin benden. Yapamam. Lütfen.'' Dedi bir kez daha, ama bu defa yalvarır haldeydi kız adamın karşısında. Adam kızın kolunu daha da sıkarak kendine çekti ve gözlerine, zehir dolu bir bakışla baktı. Hemşire kız içine dolan panikle sesi boğazında düğüm olurken, adam son kez kızı uyarır bir şekilde kolunu sıktı.

 

''Bana o odayı göster. Şimdi.'' Dedi. Artık çok daha netti. Uzatmaya niyeti olmadığını tam anlamıyla göstermişti adam. Hemşire kız panik içinde yutkundu, kolunun acısıyla gözlerini sıktı ve ayak parmaklarının ucunda durmuş halde adama çaresizce, durumunu kabullenerek baktı.

 

''Tamam, lütfen bana zarar vermeyin. Göstericem, hangi odayı arıyorsunuz?'' Dedi. Adam kıza şeytani bir gülümseme ile baktı ve elini biraz gevşetip parayı kaldırıp gösterdikten sonra, kıza dimdik baktı.

 

''Şimdi bana Arishfa Jaikonde'nin odasını göster. '' Dedi ve derken parayı kızın cebine usulca soktu. Kız onu korkuyla izlerken, omzundan geriye baktı ve adama da işaret etti.

 

''Şu, koridorun sonunda, sondan ikinci soldaki kapı. Şimdi uyuyor.'' Dedi sesi korkudan titreyerek. Adam başını çevirip memnuniyetle kapıya baktı ve kıza tekrar dönüp yavaşça elini gevşeterek kolundan çekti. Kız korku içinde kolu hala aynı pozisyonda adama bakarken, adam kıza ufak bir göz kırpmanın ardından yanından ayrıldı ve odaya doğru yürüdü. Hemşire kız ise adam bir iki adım uzaklaştığı anda, hızlıca merdivenlere koştu ve kolunu tutarak, bir elinde tepsi panik halde güvenlik odasına doğru gitti.

 

Hastane de tüm bunla olurken yatağın da Arishfa sırt üstü yatmış, elleri karnının üstünde birbiri üstüne öylece uyurken, adam sessizce kapıyı araladı, içeri girdi ve kapıyı ardından usulca kapattı. Sessiz adımlarla Arishfa'ya yaklaştı ve uyuyan meleksi güzelliği izledi bir süre. Gözleri ışıl ışıl zehir gibi parlarken elini usulca kaldırdı Arishfa'nın yüzünün biraz yukarısında gezdirdi ve ağzının üstünde durdurup, yavaşça indirdi ve bir anda ağzına kapattı elini sıkıca. Arishfa korkuyla yerinde sıçradı, ve o anda gözlerini açtı ve o tanıdık kabuslarının sebep olduğu yüzü görünce gözleri sonuna kadar açıldı ve öylece bakakaldı o yüze. Kabuslarını süsleyen, hayatının en karanlık dönemine sebep olan o lanet olası yüze....

 

BÖLÜM SONU

 

 

 

 

 

Bölüm : 04.12.2024 21:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...