6. Bölüm

Bölüm 6 - Umut

Sadece Begi
begibooks

Sanki boğazımı sıkan iki el vardı da ben gücüne karşı koyamıyordum. Bir gün sonrasına uyanmak için hiç mi nedeni olmazdı insanın? Benim yoktu. Benim hayatta kalmak için bir nedenim yoktu. Emanet bir bedende sıkışan ruhum, ömrünü tamamlamak için günleri deviriyordu. Yaşamaya ısrar etmemin bir anlamı yoktu belki de.
Ben çok şey istememiştim aslında.
Mutlu olmak istedim. Yaşadığım bunca şeye rağmen belki bir gün diye diye yaşamaya devam ettim. Yarınlara çok umudum olduğundan değildi de bende insandım işte. Hiç aşık olmadım mesela. Hiç bir yemeği büyük bir iştahla da yediğimi hatırlamam. Bu yaşıma kadar bir defa olsun doğum günümde kutlanmadı. Benim hiç arkadaşım bile olmadı. Benim yalnızlığımdan başka kimsem yoktu bu yaşıma kadar. Sonra bir şeyler oldu ve Aslan geldi. Onunla tanıştığım ilk gün, bugünleri hayal dahi etmemiştim. Sadece aklımda tek bir şey vardı. İçinde bulunduğum bu canavarların aksine Aslan, şansıma belki iyi biri çıkar mı diye düşünmüştüm yemeğe götürüldüğüm gün. Arabada, restorana doğru ilerlerken içimdeki kötü hisler bana bu ihtimalin asla olmadığını tekrar edip durdu. Bu yaşıma kadar hangi durum benim lehime ilerlemişti ki bu böyle olacaktı?
Ama düşündüğüm gibi olmadı.
Aslan, tüm inancımı yerle bir etti. Hayatımda ilk defa biri benim içinde bulunduğum kuyuya bir ip uzattı.
"Yaşattığım her şey için özür dilerim," diyerek düşüncelerimi böldü, Aslan.
Gözyaşlarımın arasından yüzüne doğru baktım. Gözlerindeki karanlığın içinden bakıyordu bana. Bir elini yanağıma doğru uzattı ve gözyaşımı sildi. Bir kez daha; "Özür dilerim," diye fısıldadı.
Elimi, yanağımdaki elinin üzerine koydum. "Yaşadığımız herşeyin bizim suçumuz olması ikimizi de bu azaptan kurtarırdı," dedim.
Aslan'ın gözleri doldu. Çok kısa sürede tanışıyorduk ve bu kadar kısa sürede karşımda böyle kırılmasını beklemiyordum. Hayatına girdiğim gibi onu paramparça etmiştim. Göğsümdeki yangın arttıkça arttı.
"Leyla, artık biz senin aileniz."
Tam hıçkırıklarımın arasında boğulurken, Uygar Bey'in cümlesi beni durdurdu. Uygar Bey'in yüzüne baktım. Onun da gözleri nemlenmişti. Yanakları kendini sıkmaktan kızarmış, bakışlarına hüzün oturmuştu.
"Bende buradayım, Leyla." dedi, Bora samimiyetle. Yüzündeki ifade boştu.
"Artık bir kız kardeşin var." Aysema, oturduğu koltuktan kalkıp, yanıma gelip, arkama doğru oturdu. Arkamdan omuzlarıma sarılıp, yüzünü boynuma gömdü. Omuzlarımı saran ellerinin üzerine sarıldım. Sonra ona doğru dönüp bu defa ben yüzümü onun boynuna gömdüm. Taze çiçekler gibi kokuyordu. Gözyaşlarımız birbirine karışırken, hayatımda ilk defa mutlu hissettim. Göğsümü tüm o azabın içinde bir coşku kapladı. Öyle bir güç hissediyordum ki sanki dokunsam dünyaları devirebilecek kadardım neredeyse.
Geriye doğru çekildiğimde, Aysema'nın kızaran burnunu gördüm. Gülümsedim. Öyle güzel görünüyordu ki tarif edemezdim.
"Şimdi herkes duşunu alsın. Herkes rahatlasın. Sonra biraz uyuyalım," dedi Bora. Aysema ve ben burnumuzu çekmeye devam ediyorduk.
"Ben şehir dışına çıkıyorum. Sizi ararım çocuklar," derken Uygar Bey ayaklandı.
"Etrafında bir kaç adamım olacak, Uygar amca." Bora da ayağa kalkıp, Uygar amcaya sarıldı. "Yeni telefon, bir bilgisayar, giyecek bir kaç kıyafet dolu bir çanta da arabanın bagajında duruyor. Başka bir ihtiyacın olursa çocuklara söyle. Onlar her şeyi halledecek. Kredi kartında yeni cüzdanının içinde. Yeni kimliğin ile birlikte."
"Nasıl yani?" diye sordum birden, ağlamaktan kalınlaşmış sesimle. "Uygar Bey bir daha dönmeyecek mi?" Ayağa kalktım. Her yerim acıyla sızladı ama aldırış etmedim.
Uygar Bey, kollarını iki yana açtı. Yüzüme buruk bir gülümseme ile bakıyordu. Hıçkırıklara boğularak ona doğru koştum ve boynuna sarıldım. En az Aslan kadar güvende hissetmiştim. Aile olmak böyle bir şeydi demek. Uygar Bey'in elleri saçlarımın arasında gezindi. Daha sonra kulağıma doğru eğildi.
Keşke kulağıma söylediklerini duymak yerine kafama bir kurşun sıksalardı. "Aslan'ın hayatta kalmasını istiyorsan bu evden git." Bana daha çok sarıldı. Geriye doğru çekilmek istedim ama gücüm yetmedi. Daha fazla direnemezdim. Her şeyi en hızlı şekilde düşünmek zorundaydım. Daha ilk güvendiğim dağ çığ altında kaldı.
En sonunda beni bıraktı ve geriye doğru çekildim. Ağlamaktan burnumun ucunu görebilecek halde değildim. Gözyaşlarımı elimin tersi ile silip yüzüne baktım. Uygar Bey'in gözlerinden anlayamadığım bir kaç duygu gelip geçti. İnanamayarak baktım yüzüne. Mimiği bile oynamadı. Bilmediğim bir şeyler vardı ama anlayamıyordum. Bir yanım Aslan'a dönüp anlatmak istiyordu ama diğer yanım onu korumak zorunda olduğumu söylüyordu. Ben ise bu iki seçenek içinde eziliyordum.
"Seni geçireyim, baba." Aslan arkamdan yaklaştı ve Uygar Bey'i omzundan tutarak salondan dışarıya çıkardı. Az önce Aysema'nın oturduğu berjere çöküp, kaldım. Omuzlarıma betonlar dökülmüşcesine ağırlaşmıştı. Midem bulanıyordu.
"Çok yorgunuz, Leyla, hadi seni yatak odasına götüreyim." Aysema, beni olduğum yerden kaldırıp, yatak odasına doğru götürdü. Ben daha etrafa bile bakamadan, banyoya girdik. Banyo, odanın içindeydi.
"Duş almana yardım etmemi ister misin?" Anlayamayarak yüzüne baktım. Algılarım kapanmıştı. "İyi misin, Leyla?"
"İ-iyiyim," diyebildim.
"Eğer sakıncası yoksa duş almana yardım edeyim," dedi. İki eli ile omuzlarımı tutuyordu. Tutması iyiydi çünkü her an düşebililecekmişim gibi hissediyordum.
Düşünmek için yalnız kalmam gerekiyordu. "Ben hallederim," dedim.
Aysema, ısrar etmedi ve banyodan çıktı. Lavobanın kenarında duran havlulara baktım. Gül kurusu rengindelerdi. Havluların hemen üstünde asılı duran aynadaki yansımama baktım. Kendime bir adım daha yaklaştım. Solgun tenime, kızaran gözlerime, yorgunluktan oluşmuş mor halkalara baktım. Çok zayıflamıştım. Saçlarım birbirine girmişti. Boynumda çizikler, yüzümde belli belirsiz yeşillenmeler vardı. Üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. Sağ göğsümün üst kısmındaki soluk lekeye dokundum. Murat Gürsoy'un oğlu, sigarasını burada söndürmüştü. Aynı acıyı bir kez daha duyduğumda ürpererek, elimi yara izinden çektim. Çelimsiz vücuduma bir kez daha baktıktan sonra aynanın karşısından ayrılıp, suyu açtım. Suyun üzerinden buharlar çıkmaya başlayınca kendimi suyun altına soktum.
Uygar Bey'in cümlesi kulaklarımı yırtıyordu. Gitmemi istemişti. Gitmem gerekiyordu. Belki de haklıydı. Aslan'ın hayatına girdiğim ilk günden beri ona bela dışında ne verebilmiştim ki? Tüm hayatını alt üst eden sırlarımla, üstlerine karanlık gibi örtülmüştüm sanki. Haftalardır benim yüzümden yaşadıklarını gözümün önüne getirdikçe göğüs kafesim deliniyordu. Kırık olan kaburgalarım bile böyle canımı yakmıyordu. Tüm vicdan azabının içerisinde tek düşünebildiğim bu evden nasıl çıkacağımdı. Aslan'a gitmek istiyorum dersem beni bırakmazdı. Aysema da öyle. Onlara hissettirmeden bu evden gitmeliydim. Param yoktu. Kimliğim bile üzerimde değildi. Bu evden çıktıktan sonra nereye ve nasıl gideceğim konusunda en ufak fikrim yoktu.
Bir an çıldıracak gibi oldum. Hızlıca durulanıp, suyun altından çıktım. Havluyu üzerime sarıp, banyodan çıktım. Banyo kapısının tam karşısında bulunan yatağın üzerinde oturan Aslan'ı görünce dudaklarımın arasından küçük bir çığlık çıktı.Koyu fon perdenin arasından ufak bir gün ışığı sızıyordu içeriye ama yüzünü tam göremiyordum. Aslan'a doğru yürüdüm.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum, endişe ile. Hareketsizce duruyordu.
"Uygar amcanın sana ne söylediğini duydum." İrkilerek, geriye doğru çekildim. Karşımda oturan adam Aslan değil, Bora'ydı. Ellerimle havluma sıkı sıkı sarıldım.
"Bora, çık odadan!" diye, tısladım.
Ayağa kalktı ve perdenin arasından sızan ışığın tam önüne doğru geçti. Yarısı aydınlanan yüzüne doğru kaldırdım bakışlarımı. En az Aslan kadar ürkütücü görünüyordu.
"Seni koruyacağım," diye fısıldadı, kulağıma doğru eğilip. "Bu mesele şimdilik aramızda kalacak. Uygar amca ile ben ilgilenirim. Sen şimdilik dinlenmene bak. Bir an önce sağlığına kavuşmalısın. Çünkü önümüz boran."
"Gitmek zorundayım, biliyorsun," dedim telaşla, olabildiğince kısık sesle.
"Değilsin," diye reddetti beni. "Aslan ve ben bu işin üstesinden geliriz. Bunun içinde sana da ihtiyacımız var, Leyla. Bize destek olmanı, yardım etmeni istiyorum."
"Benim kendime faydam yok ki..."
"Yanılıyorsun. Yaşadığın her şey için çok üzgünüm. Ancak izin verirsen, biz bir aile olarak birbirimize iyi gelebiliriz. Sadece bize biraz zaman ver olur mu?"
Ben daha cevap veremeden odadan çıkıp, gitti. Olduğum yerde kalakaldım. Öyle gerilmiştim ki üşüdüğümü bile anlamamıştım. İçimde yeşeren umuda mı sevineyim yoksa Bora'ya da mı güvenmekte hata ediyordum bilemiyordum. Hayatımda ilk defa umudu seçtim. Gözyaşlarımın arasından gülümsemeye başladım. Sanırım deliriyordum.
Yatağın başucundaki abajur yandı. Ardından içeriye giren Aslan'ı gördüm. Bir anda üzerine doğru gidip, boynuna sarıldım. Başımı omuzlarına yaslayıp, tüm ağırlığımı üzerine bıraktım. Güçlü kolları belimi sarmaladı. Tüm ağırlığımı üzerine alıp, yüzünü saçlarıma gömdü. Saçlarımın arasında derin derin nefesler alıyordu. Ona daha sıkı sarıldım. Kaburgalarım batıyordu ama umrumda değildi. Sanki son defa ona böyle sarılma ihtimalim varmışcasına tutundum ona.
"Ah Leyla," diye fısıldadığını duydum. Sonra dudakları kulağıma doğru eğildi. "İyi ki karşıma çıktın," dedi. Sesi tüm vücudumu alevler içinde bırakırken, yüzümü geri çekip, gözlerine doğru baktım. Gözbebeklerinde aynı karanlık oturuyordu ama bir yandan gülümsüyordu da.
Nemli gözlerimi kırpıştırdım. "Bunca şeye rağmen mi?"
"Ben, bunca günaha rağmen seninle ödüllendiriliyorum," dedi.
Annem hakkında öğrendiklerim, yine gözlerimin dolmasına sebep oldu ama aldırış etmedim. "Senin bir suçun yok," diyebildim sadece. Öyleydi. Onun bir suçu yoktu. Bizim bir suçumuz yoktu.
"Dudaklarının kenarlarının kıvrılması için bu ülkeyi ateşler altında bırakabilirim."
Şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım. Hayatımda kimse bana bu cümleyi kurmamıştı. Gülümsedim.
"İşte bundan söz ediyordum," derken, dudakları, dudaklarıma doğru uzandı. Gülümsememin tam köşesine, ılık dudaklarını dokundurdu. Daha sonra beni daha çok kendine çekti. Sonra yanağımdan daha sonra gözleriminden öptü. En son alnımdan öperken, derin bir nefes aldı. "Bundan sonra sana kimse dokunamaz." Sıcak nefesi tenime doğru çarpıyordu. "Bundan sonra seni kimse benden alamaz."
Midemde kelebekler uçuşmaya başladı. Tüylerim diken diken oldu. Yüzümü tekrar omzuna gömdüm. Beni yine saçlarımdan öptü. Yüzümdeki gülümseme ilk defa bu kadar uzun sürüyordu. Sanki az önce hayatımın en büyük kötülüklerini duymamışım, sanki kaburgalarım kırık değilmiş gibi, sanki yıllardır işkence gören ben değilmişim gibi gülümsüyorum.
"Senden tek birşey istiyorum."
Geriye doğru çekildim. Kolları hala beni kendine yakın tutuyordu. Gözlerine baktım. Sarı ışık gözbebeklerine haleler olarak yansıyordu.
"Tabii," dedim.
"Hiç bir kararımı sorgulamayacaksın."
Durdum, yüzüne bakmaya devam ettim. Bunu neden söylediğini anlamaya çalışıyordum. Fakat yüzü ifadesiz, bakışları boştu. İçimden bu ses "bu iyi değil" diye fısıldadı. Duruşunu değiştirmedi. Kararlıydı.
Belki de bunu ona borçluydum. Benim için kendi hayatını alt üst eden bu adama en azından bu kadarını borçlu olduğumu hissediyordum.
"Tamam," dedim. Bunu söyledikten hemen sonra boğazıma bir yumru oturdu. Bunu kabul ettiğime pişman olacağımı biliyordum...

Devam edecek...

İnstagram : begibooks

Bölüm : 24.11.2024 03:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...