18. Bölüm

On Altıncı Bölüm

Begüm Öztürk
begumozturuk

 

(Bilgilendirme: Birazdan okuyacağınız diyalog bu bölümden sonraki her bölümde olacaktır. '+' ile başlayan konuşmalar polis memuruna/ olayın savcısına, '-' ile başlayan konuşmalar ise bölümü onun anlatımıyla okuyacağınız şüphelilere aittir.)

 

23 Ocak 2025

(On birinci bölüm sorgusunun devamıdır.)

 

- Çünkü o… Çünkü o her istediğini elde edebileceğini sanan ikiyüzlü, aşağılık bir insan!

- Tek suçlu o değil, farkındayım. Adam yerine koyup da parmağıma yüzüğünü taktığım herif de suçlu, hatta daha suçlu…

- Ama o arkadaşımdı ya, kardeşimdi. O bunu bana nasıl yapabildi?

 

+ Sizi anlayabilmemiz için lütfen daha açık olun.

- İren ve az kalsın hayatımı adayacağım adamın bir ilişkisi varmış, inanabiliyor musunuz? Ama olayın bomba etkisi yaratacak haberi tabi ki de bu değil. Biz bir de üç kişide değilmişiz bu ilişkide, o ikisinin bir de çocukları olacakmış…

- Affedersiniz sinirden gülüyorum! Bu kız karnı burnundayken bebeğinin babasıyla olan fotoğraflarıma nazar boncuğu atmıştı da o aklıma geldi bir an.

 

+ Bunu nasıl öğrendiniz, Müge Hanım?

- Dostumun küçük oyunuyla tabi ki :)

- Eğer İren Angı en yakın arkadaşınızsa karışılacağınız her oyuna hazırlıklı olmanız gerekirdi. Bunu bilirdim. Fakat unutmuşum, yıllar işte bazen karşındaki insanın kim olduğunu unutturuyor sana.

 

+ Bahsettiğiniz küçük oyun, nasıl bir şeydi?

 

 

Müge Adal

18 Ocak 2025

(Cinayetten bir gün önce)

 

Hissettiğim hayal kırıklığı benim eserimdi. Bildiklerime, gördüklerime rağmen ona ikinci şansı ben vermiştim. Onun değişebileceğine inanmıştım, ona güvenmiştim.

Ve şimdi güvenmemin bedelini ödüyordum.

Elimde titreyen bardağı güçlükle tezgâha bıraktım. Aptalın tekiydim. İnsanların değişebileceğine inanırdım. Hatalarından ders çıkarabileceklerini, tekrarlamayacaklarını düşünürdüm.

Ama onlar değişemezdi, değil mi?

Sadece seni değiştiklerine inandırırlardı. Edilen binlerce yemin, pişmanlıkla dökülen gözyaşları hepsi bu oyunun parçasıydı.

Susman için, gördüklerini görmezden gelmen için, onun günahına ortak olman için…

Kapanan telefonun ekranını tekrar açtım, mesajda yazan her kelimeyi zihnime kazımak istercesine tekrar okudum.

‘DNA eşleşmesi %98 uyumlu. Tamda düşündüğümüz gibi bebeğin babası, Atlas.’

Dünya üzerinde Atlas ismine sahip binlerce insan olabilirdi. Fakat biliyordum, İren’in bebeğinin babası herhangi birisi değildi, parmağımda yüzüğünü taşıdığım o adamdı.

Anlamıştım çünkü. İren adını duyduğu an gözlerinde oluşan o korkudan, benim yanımdayken İren’i yok sayışından, arkamı döndüğüm an fısıldaşmalarından… Anlamıştım, anlamıştım da konduramamıştım işte.

Ne ona ne de kardeşim sandığım o kıza.

İşte tam da bu yüzden aptaldım. Her şey gözümün önünde olmuştu ama ben görmemek için kafamı çevirmiştim, yok saymıştım. Bir zamanlar İren’in günahkarı olduğum yetmezmiş gibi bir de oyuncağı olmuş, benimle oynamasına izin vermiştim.

Ama her şey buraya kadardı.

Gözüme ilişen ağır küreye uzandım, yüzüme içtenlikten uzak bir gülümseme yerleştim ve cama doğru yaklaştım.

Artık uyanmıştım ve benimle oynamanın bedelini ikisine de ödetecektim.

Gözlerim İren’i aradı, çok geçmeden onu ve Aden’i gördüm. Savaş ve Barış Selin’i oyalarken o ikisi bir köşede kar topu savaşı yapıyorlardı.

Ne kadar da ironikti. Eğer lisede olsaydık, kazananın Savaş’ı alacağını söylerdim. Fakat lisede değildik, İren hedefleri değişmişti. Bu seferki hedefi ise benim nişanlımdı.

Omzumu silktim, aslında İren her zamanki, İrendi. Sadece Atlas, Savaş olamamıştı…

Eğildim, karlarla elimdeki küreyi kamufle ettim. Hedefi İren gibi on ikiden vurabilecek miydim, emin değildim ama denemekten zarar gelmezdi, değil mi?

Avucumun içinde sıkı sıkıya tuttuğum topum gökyüzünde süzülen topların arasına karışmadan hemen önce iyice gerindim ve tüm gücümle topu İren’e fırlattım.

Fakat hesaba katmadığım bir şey oldu. Barış, koşarken İren ve top arasına girdi ve attığım topun hedefi oldu.

Acıyla yüzümü buruşturdum. İyi bir atıcı sayılmazdım ama neyse ki kafasına gelmemişti…

Barış şaşkınlıkla kolunu sıvazlarken ona çarpan nesnenin ne olduğuna baktı, demir bir küre görmeyi beklemiyor olacak ki gözleri büyüdü.

Arkamı döndüm, hızlı adımlarla içeriye girdim. Sanki hala su içmeyi bitirememiş gibi gözükmek için boş bardağıma uzandım, bardağı kafama diktim.

Şüphe uyandırmamalıydım. Nasıl olsa birgün başarısız girişimim istediğim gibi sonuçlanacaktı ve o gün gelip çattığında akıllara gelen ilk isim olmayı istemezdim. Bu çok acemice olurdu.

“Müge…” Barış’ın sesiyle irkilmiş gibi yapıp ona doğru döndüm. Sergilemeye çalıştığım rolü kusursuzca yerine getiriyordum. Fakat karşındaki adamın bir zamanlar beni her hareketimden tanıyabilecek o adam olduğunu unutmuştum.

“Kim?” Diye sordu, Barış. Numaramı yememişti, farkındaydım ama hemen pes edecek değildim. Oynamaya devam ettim. “Kim, kim?”

“Hedefinin ben olmadığımı biliyorum, Müge ama anlamıyorum… Topu kime, neden atmak istedin?”

Gözlerimi devirdim. Beni atarken görmemişti bile, nasıl bu kadar emin olabiliyordu?

Barış bir cevap istercesine karşımda durduğunda inkar etmek için dudaklarımı araladım. Fakat beni dinlemesine gerek kalmadı, İren’in telefonun ekranı aydınlandı ve Barış’ın bakışları telefona döndü.

“Aldatıldığın için mi yani?” İğrenircesine kurduğu cümle kanıma dokundu. “Ne olsun istiyordun peki? Onu bu şekilde mi cezalandıracaktın? Ah, aklım almıyor! Kafasına gelseydi eğer ölebilirdi farkında mısın?”

Öfkeyle güldüğümde “Farkındaydım!” Dedim tereddüt etmeden. “Hatta biliyor musun?” Kollarımı göğsümde birleştirdim, üzerine doğru biraz eğildim. “İstediğim tam olarak da buydu.”

Ölsün istemiştim. Ellerime bulaşan kanıyla nasıl yaşarım diye düşünmeden ondan, oyunlarından kurtulmak istemiştim.

Ama İren yine dört ayağının üzerine düşmüştü.

Barış dehşetle bir adım geriledi. “Kafayı mı yedin sen?” Hiçbir şey söylemeden ona bakmayı sürdürdüm. Tepkisizliğim onu daha da çıldırttı.

Ne yapacağını bilemez bir şekilde tekrar bana yaklaştığında burnundan soluyordu. “Saçmalama Müge, saçmalama. Bir insanın hayatını sırf canını yaktı diye alamazsın. Saçma…”

“Neden?” Barış sorumla afalladı. “Sen canını yakmasa da birinin hayatını elinden almadın mı?” Kelimeler dudaklarımdan şuursuzca döküldü, ne dediğimi anladığımda çok geç olmuştu.

“Özür dilerim…” Suratımı acıyla buruşturdum. “Özür dilerim. Bunu bu şekilde kullanmamalıydım. Ben sadece…” Barış hissettiklerini ustaca gizledi. Lakin biliyordum, ben her şeyi berbat etmiştim. “Ben sadece görmüyor oluşuna öfkelendim. Barış bak… bak, İren hayatlarımızı mahvetti, mahvetmeye de devam ediyor. O hiç değişmemiş, o hala eski İren. O …”

“Yeter, Müge! Aldatıldığın için seni teselli etmeyeceğim. Canın yanıyor, seni anlayabiliyorum ama çocuk gibi önüne gelen herkesin de canını yakarak kendini tatmin edemezsin. Büyü biraz. Büyü ve ikinci kadın olduğun için İren’i değil, nişanlını suçla.”

Gözlerimi yumdum. Beni anlamayacaktı, zaten hiçbir zamanda anlamamıştı. Değil mi? Ona kendimi anlatmaya çalışmak aptallık olurdu.

Barış’ın benden uzaklaşan ayak seslerini duydum. Madem benim İren’e olan öfkem, kinim ona fazla geliyordu bildiklerimin yükünü taşımama yardım edecekti.

“Aden’in babasına kamera kayıtlarını İren verdi.” Barış’ın adımları durdu, ben devam ettim. “O gece… o gece pişmanlıktan uyuyamadım. Aden’i görmek istedim ve bu yüzden size geldim. Çünkü Aden’in sizde kalacağını hepimiz çok iyi biliyorduk ama gariptir ki Aden’in babasının adını duyduğunda korkan kız o gece Aden’in evde olmadığını bildiği halde evlerinin önündeydi. Başta neden orada olduğunu anlamasam da Savaş’ın tehdit edildiğini öğrendiğimde taşlar yerine oturdu. Kaydı Aden’in babasına veren İrendi, Barış. Başta Savaş’ın olmak üzere hepimizin hayatının değişmesine sebep olan İrendi.”

Sustu, hiçbir şey söylemedi. “Sanırım artık ikimizde aynı şeyi hissediyoruz…” İkimizde onu öldürmek istiyorduk. Değil mi?

Bunca yıl öfkesine yenik düşüp de yanlış bir şey yapmasın diye sustuklarımı günün birinde beni anlasın diye anlatacağım hiç aklıma gelmezdi. Hayat çok garipti. Asla dediği her şeyi insana bir şekilde yaptırıyordu.

Barış bana cevap vermeden bahçeye çıktığında bende mutfaktan çıktım, odama doğru yöneldim. Yapacak ufak bir işim daha kalmıştı.

Odanın kapısını açıp içeriye girdim. Atlas yatakta uzanmış gürültülü bir oyun oynuyordu. “Topla eşyalarını!” Dedim kapının eşiğine yaşanırken.

“Tamam canım.” Atlas oyundan kafasını kaldırıp da bana bakmadı. “Bana on dakika ver şu bölümü geçiyim, gideriz.”

“Sana verecek tek bir dakikam bile yok, Atlas.” Dedim umursamazca. “Eşyalarını topla ve evi terk et!”

Atlas bakışlarını kaldırdı, oyunundan hala silah sesleri gelmeye devam ederken o çok garip bir şey görüyormuş gibi bana bakıyordu.

“Ne oluyor sana yine?” Onu bu kadar şaşırtan evi terk etmesini istemem miydi yoksa rahatlığım mıydı, bilmiyordum. Zaten pek de önemi yoktu.

“Bir şey olduğu yok.” Omuz silktim. “Sadece sana ayırdığım sürenin sonuna geldik.” Parmağımdaki nişan yüzüğünü çıkartıp havaya kaldırdım, gözlerinin içine baka baka yüzüğü çıkarttım ve üzerine fırlattım. “Onun parmağına olmayacak kadar küçük ama sen bir şekilde halledersin.”

Atlas anlık bir gafletle yüzüğü havada yakaladı. “Ne saçmalıyorsun Müge sen?” Yattığı yerden kalktı. “Tak şunu parmağına, konuşalım önce bir…”

“Sakın!” dedim, durmasını işaret ederken. “Bana yaklaşma, hatta mümkünse o iğrenç ağzına güzel ismimi de alma! Seni dinlemek istemiyorum, dinlemeyeceğim de! Sen on dakika içerisinde pılını pırtını toplayıp bu evden defolup gideceksin ve ben biricik arkadaşlarıma gidip ayrılık haberimizi keyifle vereceğim.”

Atlas alayla güldü. “Biricik arkadaşlarına mı yoksa gördüğün andan itibaren yanıp tutuştuğun adama mı?” İğrenç, Barış imasını görmezden geldim. Dudaklarıma yerleştirdiğim iğneleyici gülümsemeyle dilimi damağına vurdum. “Benim değil. Senin tutuştuğun kadına, İren’e yani.”

Buz kesmişti. Yüzü bembeyaz olmuş, iddialı gülümsemesi dudaklarından silinmişti. “On dakika…” dedim gitmek için ne kadar zamanının olduğunu hatırlatarak.

“Yalnızca on dakikan var, Atlas. On birinci dakikada herkes…” cebimdeki telefonu çıkartıp havaya kaldırdım. “Her şeyi duyar…”

Sahip olduğum kitlenin farkındaydı ve yapabileceklerimi biliyordu. Bu yüzden gidecekti. Biliyordu, artık yolun sonuna gelmişti.

Atlas’ı hazırlanması için yalız bırakırken ağır ağır aşağı indim. İçimde garip bir huzur vardı. Bunun sebebi Atlas’ın hiçbir zaman kalbimde tam anlamıyla yer bulamamış olması mıydı, bilmiyordum.

Tek bildiğim, İren’e duyduğum öfkenin kırıntısını Atlas’a duymamamdı.

Koridoru döndüm, dönmemle birlikte Barış’ı sokak kapısından içeriye girdi. Kaşlarım kuşkuyla çatıldı, nereye gitmişti?

Barış beni fark etti. Lakin görmezden gelerek mutfağa yöneldi. Ne yani şimdi böyle mi olmuştuk? Ona karşı dürüst olmamın mükafatı bu muydu?

Peşine takıldım, hemen arkasından gölgesi gibi bende bahçeye çıktım. “Araçların lastiği kesilmiş.”

“Ne?” Dedim, anlık şokla. “Nasıl yani?” Diye sordu, İren.

Bunu nereden biliyordu?

Veda bile etmeden evden gidecek miydi?

“Bunu sen anlatmak ister misin?” Barış’ın nefret dolu bakışlarının hedefi İrendi.

İren afalladı. Barış’ın bağırmasına kırılmış gibi ince bir tonda “Nereden bilebilirim, Barış? Ben mi kestim?” diye sordu.

Fakat Barış kırılıp kırılmadığını umursamadı, üstüne gitmeye devam etti. “Seversin sen oyunları. Bu da oyunun bir parçasıdır belki, olamaz mı?”

Bakışlarım yükselen seslerden korktuğu için Aden’in bacağının arkasına gizlenen Selin’e kaydı, minik avuçlarıyla kulaklarını kapatmaya çalışıyor sesleri duymamak için bir şeyler mırıldanıyordu.

Barış’ın kolunu tuttum, durması gerekiyordu.

“O ne demek ya? Ne oyunu, Barış? Arkadaşız biz…”

“Sikiyim senin arkadaşlığını!” Barış daha fazla hiddetlenip kolumdan kurtulduğunda Savaş, Barış’ın önüne atıldı ve Aden, Selin’i kucaklayıp içeriye girdi.

“Derdin ne lan senin?” Barış, Savaş’ı ittirdi, korkuyla aralanan dudaklarımı parmaklarımla gizlediğimde Barış İren’in üzerine atılmaya çalıştı. “Ne istiyorsun bizden?”

Savaş, en sonunda Barış’ı güçlükle tuttu, İrenden uzaklaştırdı. “Ne oluyor oğlum sana?” İkisi de bizden uzaklaşırken duyduğumuz son şey Barış’ın “O yapmış, amına koyayım! Her şeyi o mahvetmiş.” diye bağırması oldu.

Geriye kalan herkesin bakışları İren’e dönmüşken İren kendinden bekleneni yaptı. Zorla doldurduğu gözlerinden yaşlarını serbest bıraktı ve sahte hıçkırıklarını gizlemeye çalışarak eve girdi.

“Benim arabam çalışıyor.” Eda çekimser bir şekilde bana baktı. “Onu bu kadar öfkelendiren şey aracının lastiklerinin patlatılmasıysa gidip ona lastik alabiliriz.”

“Sorunun lastikler olduğunu düşünmüyorum.” Efe benden önce davrandı. “Ama lastikleri alıp bir an önce buradan gitsek iyi olur.”

Doğru söylüyordu, bir an önce bu evden gitmeliydik. Efe’yi onaylarcasına kafamı salladığımda Aden nefes nefese bahçeye çıktı. “Müge… Atlas gidiyor!”

Ah, canım arkadaşım. Bunu söylemek için mi koşuşturmuştu? Dudaklarımı büzüp kolunu sıvazladım. “Biliyorum.” Cehennemin dibine kadar yolu vardı.

“Nasıl gidecek acaba?” diye sordu, Eda ve tam o anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Lastiklerimiz kasti bir şekilde patlatılmıştı, tabi ki gidemeyecekti. Lanet olsun! Gitmeyecek ve burada bizimle kalmaya devam edecekti.

“Şey… Sanırım…” Bahar dinleyebilmemiz için işaret parmağını havaya kaldırdı, oluşan sessizliğin ardından gelen karları ezen lastiklerin sesini duyduk ve o an hepimizin bakışları Eda’ya döndü.

“Kahretsin!”

 

🕯

 

 

 

Hellüüü

 

 

 

Bir bölümün daha sonuna geldik ballarııımmm 🤗

 

 

 

Nasılsınız?

 

 

 

Ben 2025 için çok heyecanllııyımmmm 🎄🍾

 

 

 

 

Ballarım 🍯, canlarım 💛, bir tanelerim 🩵, kar tanelerim ❄ resmen 2024’ün sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yani kısaca hem bölüm olarak hem de zaman akışı olarak İren Angı’nın öldürüleceği o güne, 19 Ocak gününe neredeyse geldik 🤫. 2025 bana ne getirir ne götürür, bilmiyorum ama benim de bu yıl için birtakım dileklerim var tabi ki.

 

 

 

En büyük dileğim 👉🏻👈🏻; sizinle konuşabileceğim, görüşebileceğim dolu dolu bir yıl geçirmek. Umarım bu sene daha çok insana ulaşır, daha çok hikayelerimi anlatırım. Çünkü kafamın içinde dönüp dolaşan hikayeler sadece yalancılar ve mumlarından ibaret değil, hiçbir zamanda olmadı.

 

 

 

🩹Özellikle ortaokuldan beri yazan Begüm adına konuşuyorum ki sizlere anlatmak istediğim daha çok hikayem var.

 

 

 

Beni ne kadar dinlersiniz bilmiyorum, fark edilip edilmeyeceğimi de bilmiyorum. Tek bildiğim yazmaya devam edeceğim, özellikle hikayelerini anlatmak için hevesli olan o küçük kız için yazmaya devam edeceğim.

 

 

 

Muhtemelen bilmiyorsunuz ama hayal dünyamı sizlerle paylaşmak için sadece yazmıyorum. Aynı zamanda Yalancılar ve Mumları başlığı altında kurgusunu biraz değiştirdiğim bir ‘KATİL KİM?’ kutu oyunu da tasarlıyorum. Tabi bunu ve birazdan bahsedeceğim internet sitesini en büyük destekçilerimden biri olan Esrakuşum ile beraber yapıyoruz.

 

 

 

Size, sizden daha çok inanan insanlar varsa eğer çevrenizde bir şeylere ‘Evet ya, bu sefer belki olur.’ Diyebiliyorsunuz.

 

 

 

Başta pes etmek üzere olduğum her an elimden tutup beni devam etmeye zorlayan erkek arkadaşım 🫂, ardından üniversitenin bana kattığı tiktok editlerinden tutun internet sitesi tasarımına yapımına kadar her şeyime koşuşturan her ne kadar biz şakaya vursak da aslında editörüm olan bir tanecik arkadaşım Esrakuşum 🕊, çoğu hikayeme isim bulma konusunda üstün bir başarı sergileyen ve her hikayemde manifestlediğim çocukluğumun armağan ettiği en güzel arkadaş Niloyam 🐢 ve bu yolda ilerlerken ‘kanka mutlaka bana da link yolla.’ Diyen bütün arkadaşlarım 🫶🏻 iyi ki varlar, iyi ki varsınız.

 

 

 

Yeni yıl dileklerimden çıkıp biraz dertleşmeye döndü olay ama neyse :)

 

 

 

Çok uzatmadan bahsetmek istediğim son bir şey daha var. Biz -artık tahmin edebileceğiniz gibi- Esrakuşum ile birlikte yalancılar ve mumları evrenine ait bir internet sitesi yapıyoruz.

 

 

 

Bu nasıl bir şey derseniz;

 

 

 

Bizde bir okuyucu olarak, kurgu hakkında bilmek isteyebileceğim çoğu şeyin yer alabileceği bir platform kurmak istedik. Sorgu ifadelerinden, hikâyeye koyarsam boğacağını düşündüğüm karakterlerin geçmiş yaşamına, karakterlerin yükselen burçlarına kadar yer aldığı onları tanıyabileceğini alanlara, dava dosyalarını daha detaylı bir şekilde inceleyebileceğini sayfalara kadar her detayın yer alması için titizlikle uğraştığımız bir site yapıyoruz.

 

 

 

Yeni yıldan istediğim dilekte tam olarak bu aslında. 2025 bizim senemiz olsun, başta sitemiz olmak üzere sizinle kavuşturmayı düşündüğümüz her şeyi yapalım istiyorum.

 

 

 

Yuh, Begüm…

 

 

 

400 kelime kadarcık konuşmuşum da. Bitirmem gerekiyor sanırım artık. Ama bir saniye önümüzdeki pazartesi tekrar görüşeceğimizi söylemeden önce son bir şey daha…

 

 

 

🕯Umarım bu yıl sizin içinde dileklerinizin gerçekleştiği, kırgınlıklarınızın geçtiği, bolca güldüğünüz, çok sevdiğiniz ve çok sevildiğiniz bir yıl olur.

 

 

 

Ne zaman konuşmaya ihtiyacınız olursa bilin ki ben buradayım.

 

 

 

2025’in ilk pazartesisinde tekrar görüşmek üzere, kendinize cici bakın ve çok çok mutlu olun :)

 

 

 

Bölüm : 31.12.2024 03:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...