20. Bölüm

On Sekizinci Bölüm

Begüm Öztürk
begumozturuk

 

 

21 Ocak 2025
Sorgu odası kaydı-2

 

“Onları Savaş sayesinde tanıyorum.” Dedi, yirmilerinin sonlarındaki genç adam. “Savaş, oynadığım basketbol takımının kaptanıydı.”

Emir ifadeye aldığı ikinci tanığını dinlerken elindeki fotoğraf karesi ile oynuyordu. “Ama itiraf etmek gerekirse benim için her zaman kaptandan daha fazlasıydı. Kardeşim gibiydi. Her derdime koşar, bana yol gösterirdi. İnanıyorum ki bizim takımımızın başarısının en büyük sebebi Savaş’ın bize kaptandan ziyade abi olmasıydı.”

Emir zamanında kurdukları düzenin yansıması olan bu minnetten tiksinir olmuştu. Abim, kardeşim, kurtarıcım diye anılan insanlar katil zanlılarıydı.

Fotoğraf karesini zanlıları tanıyabileceğini düşündüğü Ateş Akça’ya uzatırken Müge’nin üzerine bastırdı. Bu sefer sıralamayı tanığa bırakmayacak, o belirleyecekti. “Müge hakkında ne biliyorsun?”

Genç adam kayıtsızca omuzlarını silkti. “Savaş’ın yakın arkadaşı olduğunu.” Emir zaman kaybetmeyerek bir sonraki zanlıyı işaret etti. “Peki ya bu kız?” diye sordu, Aden’i işaret ediyordu. Müge ile birlik olup okuldan attırdıkları üç öğrenci yalnızca onlardan ulaşabileceğini düşünüyordu, yanılıyordu. “Onun hakkında ne biliyorsun?”

“Aden’in hakkında mı?” Genç adam alaycı bir tavırla gülümsedi. “Onu tanımayı bırakın yakınından bile geçmezdim, geçmezdik. Okuldaki herkes Aden’in Savaş’a ait olduğunu bilirdi ve kimse Savaş ile ters düşmeyi göze alamazdı. Çünkü Savaş sevgisini kazananlara karşı ne kadar iyiyse, nefretini kazananlara karşı da o kadar kötüydü…” Genç adam duraksadı, aklından geçenleri sesli dile getirip getiremeyeceğini düşündü.

Emir genç adamın tedirginliğini hissetti, temkinli davranarak “Onları tanıdığınızın, farkındayım.” Dedi sakince. “Lütfen, ne biliyorsanız anlatın. Gencecik yaşında hayattan koparılan kız için anlatın, siz anlatın ki biz onun katilini yakalayalım.”

Genç adam kaşlarını çattı, kafasını olumsuz anlamda bir sağa bir sola salladı. “Hayır, bu büyük bir yanılgı. Ben onları tanımıyorum, yalnızca izin verdikleri kadarını biliyorum. Onları yalnızca onlardan biriyseniz tanırsınız. Aklılarından geçenleri yalnızca onlardan biriyseniz anlar, yapacaklarını onlardan biriyseniz kestirebilirsiniz.”

Emir dişlerini sıktı. Daha yolun başında olduğunun farkındaydı ama ilerlemek için attığı her adımda ‘onlardan biriyseniz’ saçmalığı ile karşı karşıya kalıyor olması onu kelimenin tam anlamıyla delirtiyordu.

“Peki…” dedi, öfkesini dizginlemeye çalışarak. “Bilmene izin verdiklerinden bahset. Onlar hakkında ne biliyorsun?”

“Okuldaki çoğu kişinin bilebileceği şeyleri. Mesela Aden başarısını... Aden okulumuzda burslu okurdu. Fakat hiçbir zaman Barış gibi başarısı ile anılmaz, yapabilecekleriyle anılırdı. Avuçları arasında tuttuğu bir güç vardı onun. Bu hayran olunası bir güçtü. Herkesi dudaklarının arasından çıkabilecek iki kelimeyle dize getirebilirdi.”

Emir yine aynı cümlelerle karşı karşıyaydı. Aden ve nereden elde ettiğini anlamlandıramadığı o gücü… Belki de umduğu gibi vefa değildi bu gücün kaynağı, korkuydu. Aden çevresindeki herkesi korkmayı başarmış, oturduğu tahtta çıkan basamakları insanların korkularından oluşturmuştu.

Fotoğraf karesindeki ufak tefek görünümlü kızı inceledi, Emir. Etrafına korku salmayı bırak gölgesinden korkacak küçük kız çocuğunu, Aden’i…

Daha sonra üzerine gölge düşmemesi için onu sarıp sarmalayan Savaş’ı fark etti. Ani bir yargıya varmayıp düşündü. İkisinden birisini seçmektense iki ihtimali de elinde tuttu.

Savaş’ın kurduğu korku imparatorluğu ve Aden’in elde ettiği vefa krallığı... Bu grubu diğerlerinden ayıran tek bir kavram değildi, değil mi?

Elde ettikleri gücün kaynağı hem korku hem de vefaydı.

Genç adam anlatmaya devam ederken Emir kafasında dönüp duran kavramları susturdu, dinlemeye devam etti.

“Elinde tuttuğu bu güç Aden’i ne kadar tatmin ediyordu, bilmiyorum ama bazılarını o gücü deli gibi kıskandırdığına emindim. Ortada bir taç söz konusuysa o tacı herkes elde etmek isterdi ama yalnızca bir kişi alırdı, değil mi?” Adam fotoğraf karesindeki İren’in gösterdi.

“Ve maalesef ki Aden görmese de onun yerine geçmek için an kollayan kişi aslında çok da uzaklarında değildi. Sessizlerden korkacaksın, derler ya. Doğru demişler.”

İnşa ettikleri düzen içerinde sükûnetle hüküm sürmek varken içlerinde dönen kıskançlık fikri Emir’i şaşırtmıştı. Her biri bu düzenin parçasıysa aralarındaki çekememezliğin nedeni neydi, anlayamıyordu. Genç adam sanki Emir’in içinden geçirdiği sorusunu duymuş gibi cevap verdi.

“Aynı adama âşık olmak… İki dostu birbirine düşürebilecek yegâne sebep. Detaylarıyla birlikte olaya hâkim olabilmeniz için en başından başlayayım… O gün kaybettiğimiz bir maç sonrasında tüm takım soyunma odasındaydık. Maçın kritiklerini yapıyor, yer yer birbirimizin hatalarını yüzüne vuruyorduk. Savaş duştaydı ve o duştayken rahatlıkla birbirimize sayıp sövebiliyorduk.” Genç adam duraksadı. “Okulumuzdan atılan üç öğrenciyi biliyor musunuz?”

Emir büyük bir şaşkınlıkla kafasını aşağı yukarı salladı. Dinlediği hikâyenin onlara çıkabileceğini hiç düşünmemişti.

“O çocuklardan birisi, Erdem Tanrısever bizim takımdaydı. O gün maçı kaybetmemizde oynadığı rol paha biçilemezdi. Kaptanlık için maçımızı sikip atmıştı, yedek kaptan olmayı egosuna yedirememişti. Aslında üstüne gitmemiz gereken kişi o iken birbirimize sataşıyor, kaybetmemize sebep olan asıl kişiyi unutuyorduk.”

Duyduğu bu ismi bir kenara not etti, Emir. Sorgu bittikten sonra ekibinden bu ismi bulmalarını isteyecekti. İfadelerin dönüp durduğu bu olayın başrolleriyle yakından tanışmak için artık vakit gelmişti.

“O an nasıl gelişti, hatırlamıyorum. Sadece Erdem’in Savaş’a telefonunu gösterip ‘Aden’inin haberi var mı bu fotoğraflardan?’ diye sorduğunu ve daha sonrasında büyük bir darbede yaşandığını anımsıyorum. Savaş’ın telefonunda Aden’in görmemesi gereken ne vardı, inanının bilmiyorum. Umurumda da olmamıştı. Hiçbir zaman kardeşim dediğim adamın özel hayatını ağzıma sakız edecek bir insan olmamıştım, olmadım da.”

Genç kollarını masanın üzerinde birleştirip eğildi. “Bu konu hakkında kulağıma sayısız dedikodu gelmesine rağmen hiç kimseye bir şey anlatmamıştım. Ta ki bugüne kadar… Yaşanılan o darbede sonrası Erdem’i güç bela Savaş’ın elinden almış, iki tarafı da birbirinden uzaklaştırmıştık. Birkaç kişi Erdem ile odadan çıkarken ben ve iki arkadaşım Savaş ile kalmayı tercih etmiştik. O an tüm kalbimle inanıyorum ki üçümüzün de telefonda ne olduğu umurumuzda değildi, tek düşündüğümüz Savaş’ın karıştığı kavga yüzünden basketbol sayesinde alacağı bursunun yanma ihtimaliydi.”

Savaş’ın babasının iki çocuğunu da yurt dışında okutacak kadar parası vardı. Onca varlığa rağmen Savaş’ın neden o bursu istediğini merak etti, Emir ama yine de sessizliğini korudu ve dinlemeye devam etti.

“Savaş hala burnundan soluyorken bizi yalnız kalmak istediğini söyleyip dışarı çıkartmıştı. Başta isteğini kabullenip gitmeyi düşünmüştüm ama gidememiştim. O en zor günümde yanımda olmuşken ona sırtımı dönüp gitmeye gönlüm el vermemişti, geri dönmüştüm. Döndüğümde İren’i soyunma odasının kapısında görünce duraksamış, yapmamam gerektiğini bile bile konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. İren ağlayarak Savaş’a bir şey yapması gerektiğini söylüyordu. Savaş ise resmen ona olan nefretini haykırıyordu.”

Genç adam sırtını sandalyesine yaslarken derin bir nefes verdi. “O an anladım. Fotoğrafların diğer başrolü Aden’in en yakın arkadaşı İrendi. Fakat anlayamadığım şey Savaş’ın İren’e karşı olan tutumuydu. İren’e öyle ağza alınmayacak hakaretler ediyordu ki Aden’i aldatmamışta da fotoğrafları o gün, Erdem ile birlikte yeni görmüş gibiydi.”

Sesli düşündü, Emir. “Çünkü ilişki tek taraflıydı, değil mi? Savaş değil, İren Savaştan hoşlanıyordu.” Yanılmadığını biliyordu ama karşısındaki adamın iğrenircesine yüzünü ekşitip kafasını aşağı yukarı sallaması düşüncelerini desteklemişti.

“O gün oradan Savaş’tan tiksinerek çekip gitseydim belki de hiçbir zaman İren’in itiraf ettiklerini duymayacaktım. Adam yerine koyduğum insanlar için kendi kendime kızacak, yok yere dostumdan olacaktım ama gitmemiştim işte, duymuştum her şeyi.” Genç adam hatırladıkça iğreniyordu.

“İren en yakın arkadaşının sevgilisinden hoşlanıyordu. Hoşlanmakla da kalmıyor Savaş’a nasıl olduğunu bilmediğim fotoğraflarını atıyordu ve evet, Savaş da fotoğrafları Erdem sayesinde yeni fark etmişti. İren’in nasıl yalvararak Erdem’i durdurmasını istediğinde hala hatırlıyorum, resmen Savaş’ın ayaklarına kapanmıştı ama Savaş Erdem’i durdurmamıştı. ‘Git pisliğini Erdemden önce Aden’e sen açıkla!’ demişti.”

Genç adam duraksadı. “O an anladım ki onun için ipler kopmuştu. Artık ne düşünüyordu, bilmiyordum ama gözünü öyle çok karartmıştı ki dışarı çıkarken kapının hemen yanında donup kalan beni fark edememiş...”

“Aden öğrenmedi mi?” Emir kendini tutamayarak Ateş’in lafını böldüğünde genç adam afalladı. “Ha… Hayır, öğrenmedi. Kim engel oldu, bilmiyorum ama Erdem o gün Aden’e gidemedi. Daha sonradan hastaneye gittiğini öğrendik, darp raporu çıkartabilmek için... Raporu çıkartabildi mi, bilmiyorum ama yürürlüğe koyduramadan okul ile ilişkisi kesildi. Ertesi gün okula gelmedi, bir sonraki günde… Anlayacağınız sesi kesildi. Yalnızca onun da değil, onun destekçisi olan iki arkadaşının da sesi kesildi.”

Genç adam dudaklarındaki hayali fermuarı çekti. “Onlar sustu, bende sustum.”

Emir fotoğraf karesine büyük bir açlıkla baktı. Bunu kim yapmış olabilirdi?

Aden?

Aden, İren ve Savaş arasında yaşanılanları öğrenmediyse o çocukların okuldan atılmasında herhangi bir rol oynayamazdı.

Peki ya Savaş?

Savaş da olamazdı. İren ona geldiğinde yardım etmek yerine ipleri kopartmış, olacakları kabullenmişti.

Müge?

Müge yapmış olabilir miydi? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı. “Barış hakkında çıkan şu söylentiler…” Emir, genç adamın nabzını ölçmek için temkinli davrandı, doğrudan sormak yerine üstü kapalı bahsetmişti. Genç adam anlamayarak boş gözlerle Emir’e baktı, hiçbir şey bilmiyordu.

Emir, adamın unutabileceğini varsayarak ima etmeye çalıştığı şeyi açıkça söyledi. “İlgisinin kendi cinsine olduğundan bahseden söylentiler…” Genç adam büyük bir şaşkınlıkla kahkaha attı. Polis memurunun bahsettiği şeyin saçmalığı onu güldürmüştü. Bu durumu yadırgamıyordu, insanların yönelimleri onun için hiçbir zaman alay edilebilecek bir şey olmamıştı.

Ama bahsedilen kişi Barıştı. Beraber vakit geçirdiği insanlardandı. Böyle bir şey olsa bilmez miydi, ebetteki bilirdi. “Savaş’ın ikizine böylesine bir iftira…” dedi, inanamayarak. Bu söylendi Savaş’ın kulağına gitseydi olabilecekleri düşündü ve gülerek kafasını iki yana salladı. “Böyle bir şey mümkün değil. Kimse buna cesaret edemez.”

Emir, bu zamana kadar aklında çizdiği yol haritasının yalanlarla aydınlatıldığını anladı. Her kafadan farklı bir ses çıkarken onları tamamen tanıyana kadar kimsenin anlattıklarını doğrultusunda ilerleyemeyeceğini fark etmişti.

Kapıdaki polis memurlarını çağırıp genç adamı odadan çıkartırken kendisiyle baş başa kalmıştı. İfadelerde ona yardımcı olan yegâne fotoğrafı incelerken olanları düşündü.

Artık güçlerinin nereden geldiğini biliyordu.

Erdem ve arkadaşlarının yalnızca Müge’nin isteği doğrultusunda okuldan atılmadığını, hatta Barış hakkındaki söylentilerin de yalan olduğunu öğrenmişti.

Emir duraksadı. O zaman Müge neden Ezgi’ye gitmiş, çocukları okuldan attırması için yalan söylemesini istemişti? Anlamlandıramıyordu, bakışları İren ve Müge arasında gidip geldi.

Şaşkınlıkla dudakları aralanırken kafasını fotoğraftan kaldırdı. Eğer düşündüğü şey doğruysa… Emir yüzünü buruşturdu.

Sanki onları anlamaya başladıkça kendisini fotoğraf karesinde görmeye başlıyordu. Sanki hayali görüntüsü silik bir şekilde orada onları izliyordu.

Hayır, yanlarında değildi. Uzaklarındaydı, onları izleyen bir yabancı gibi uzaklarındaydı.

Olması gerektiği gibi…

 

 

 

22 Ocak 2025
Sorgu odası kaydı-3

“Vay be…” diye iç geçirdi, iyi görünümlü genç adam. “Birbirlerinden hiç ayrılmazlar, ölene kadar dost kalırlar sanıyordum. Büyük yanılmışım. Ölene kadar dost kalmamışlar, birbirlerini öldürmüşler.”

İfadesini aldığı üçüncü tanığı yaptığı anormal şakaya histerik bir şekilde gülerken Emir kaşlarını çattı. “Size bunu düşündüren şey neydi?”

Emir’in sert tonu adamı afallattı. Ne dediğini unutan adam, kendine çeki düzen verdi. “Neyi?”

“Ölene kadar dost kalacaklarını söylediniz. Size bunu düşündüren şey neydi?”

Emir, bugün sağlık sorunları bahanesinin ardına saklanan zanlılarının uyandırıldığını öğrenmişti. Yani bu da demek oluyordu ki Erdem Vatansever, Emir’in cinayeti çözümlemek için ifadeye aldığı son tanığı olacaktı.

Üzerinde bunun gerginliğini ve heyecanını hisseden Emir her zamankinden fazla gergindi.

“Saçma arkadaşlıkları bitmesin diye yapamayacakları şey, söyleyemeyecekleri yalan yoktu. Yani en azından lisedeyken yoktu ve bende onların yalanlarının kurbanlarından biriydim. Biliyor musunuz, bilmiyorum ama ben yapmadığım bir şey yüzünden okulumdan atılmıştım. Bunun sorumlusu onlardı. Onların ellerinin uzanmayacağı insan yoktu. Onlar hem tehlikeli hem de kötü insanlardı. Tabi o zamanlar bunun farkında değildim. Gençlik cesareti işte, en güçlü benim zannediyordum. Bu yüzden geri durmadım…”

Erdem’in bölük pörçük anlattıklarından hiçbir şey anlamamıştı, Emir. “Pardon…” dedi araya girerek. “Sizi daha iyi anlayabilmemiz için en başından tane tane anlatabilir misiniz?”

Adam, Emir’in şüphelileri tanımadığını düşünerek fotoğraf karesini eline aldı ve hikayesini en başından anlatmaya başladı. “Ben bununla…” parmağını Savaş’ın resminin üzerine koydu. “Aynı basketbol takımındaydım. O bizim kaptanımızdı, çünkü babasının gücü vardı. Kendisi işe yaramaz, beceriksiz herifin teki olsa da babası sayesinde istediği her şeyi elde ederdi ve okulda öyle gerine gerine dolaşırdı ki sanırdınız babası olmasa bir bok olabilecekti amına koyduğum…”

Emir, genç adamın hakaretleriyle ona nerede olduğunu hatırlatmak adına öksürdü. “Affedersiniz…” dedi, genç adam. “Bir an boş bulundum… Hala ondan bahsederken içim öfkeyle doluyor, kendime engel olamıyorum. Yaptıkları aklıma düşünce nefretim kabarıyor. Hak etmemiştim, yaptıkları hiçbir şeyi hak etmemiştim… Aynı onun gibi…” dedi, parmağı Aden’in resminin üzerine kayarken.

“Bu kızı aldattı, biliyor musunuz? Okulun en güzel kızını aldattı, bu herif… Zaten her şey de bunu öğrenmemle başlamıştı. Savaş’ın yetersiz kaptanlığı yüzünden kaybettiğimiz maç sonrası o duşa girmişti, telefonunu da şans eseri yanımda bırakmıştı. Allah’ın adaleti işte. Biz soyunma odasında maçın kritiğini yaparken Savaş’ın telefonuna kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj gelmişti. Merakıma yenik düşmüş, gelen fotoğrafı açmıştım. Bir ne göreyim… Aden’in en yakın arkadaşlarından birisi olan İrenden baya iddialı bir fotoğraf göndermişti.”

Erdem keyifle gülümseyince Emir sabır dilercesine derin bir nefes aldı. Bu konuşturması gereken son tanığı olacaktı, sakinliğini korumak zorundaydı. Hala havada kalan bir sürü sorusu varken öfkesine yenik düşemezdi.

“Söylediniz mi peki Aden Karacaya?”

“Yok be, amirim.” Dedi, laubali bir şekilde Erdem. “Bulamamıştım ki koca okulda kızı. Bende yarın söylerim diye düşünerek hastaneye darp raporu almaya gitmiştim. Sonradan öğrendim tabi. O gün Barış kavgamızın sebebini öğrenir öğrenmez Aden’i okuldan kaçır, Müge’yi hastanede bana göz kulak olsun diye yanıma göndermişti. O Müge gelip bana, sessiz kalmam gerektiğini söyledi. Gençlik cesareti işte, beni durduramayacaklarını söyledim ona. Yarın gidip Aden’e her şeyi anlatacaktım koymuştum kafaya.”

Genç adam hiddetle ellerini masanın üzerinde birleştirdi. “Ama anlatamamıştım. Çünkü Barış, tüm gün boyunca Aden’i köşe bucak benden kaçırmıştı, akşamına da yapmadığım bir suçtan dolayı okuldan şutlanmıştım. Biliyordum, bunu onlar yaptırmıştı ama ispat edemiyordum. Çünkü maalesef ki Yavuz Bilgin gibi bir babam yoktu.”

Emir duyduğu isimle kaskatı kesildi. Bu şüphelileri apar topar hastaneye sevk ettiren adamdı. O an ki hengamede zanlılardan birisinin babası olabileceği hiç aklına gelmemişti. Böyle bir salaklığı nasıl yapabilirdi? Gidişlerine engel olmak için çalmadığı kapı kalmamış, oysa hastaneye sevk ettirmeye çalışanın zanlıların babası olduğunu bilseydi her şey daha farklı olurdu.

Kendine çok kızdı, Emir ama ne yazık ki artık her şey için çok geçti. “Bu olayla ne alakası var Yavuz Bilgin’in?” diye sordu, Erdem Vatansever’e.

Yavuz Bilgin hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu.

Genç adam alaycı bir ifadeyle gülümsedi. “Ne mi alakası var? Yavuz Bilgin gibi bir babanız varsa dokunulmazsınızdır bu hayatta. İstediğin her şey önüne getirilir, eğilip yerden bile almazsın çünkü birileri senin için eğilir ve size uzatır. Böyle bir adamdır Yavuz Bilgin. Savaş’ın kurduğu gücün kaynağı da tam olarak buradan geliyor zaten. İki parmağını şıklattığı an yapabilecekleri insanları korkutuyor, korku ise itaat ettiriyor.”

Nereden geliyordu bu gücün kaynağı diye düşünmeden edemedi, Emir. Yavuz Bilgin sırtını kime yaslamıştı da oğulları bile korkusuzca hareket edebiliyordu?

Kuşkuyla kaşlarını çattı, Emir. Cinayet soruşturması dallanıp budaklanmış ailelerine kadar sıçramıştı, bu durumu kesinlikle dosyanın savcısına iletmeliydi.

“Peki ya daha sonra…” diye sordu, Emir. Düşüncelerini susturdu, odağını tanığına verdi. Olaydan “Vaz mı geçtiniz söylemekten?” İçindeki öfkeyi yıllar sonra bile diri tutan bir gencin vazgeçtiğini düşünecek kadar aptal değildi, Emir. Sadece neden sustuğunu, kim tarafından susturulduğunu öğrenmeye çalıyordu.

“Denemiştim aslında...” Dedi, genç adam durgunca. Gözleri fotoğraf karesinde, Aden Karaca’nın üstündeydi. “Farklı bir kızdı, Aden. Onlardan kurtulmasını istemiştim ama…”

Genç adamın Aden’in fotoğrafında oyaladığı bakışlarını görebiliyordu, Emir. Diğerlerine karşı öfke doluyken Aden’e karşı sergilediği naif tavrın arkasında yatan sebebi de ne yazık ki anlayabiliyordu.

“Ama Aden benimle görüşmekten korktu. Kızı ne deyip de korkutmuşlardı, bilmiyorum. O günden sonra onunla konuşabilmek için kapısının önüne kadar gitmiştim. Fakat Aden kapıyı açıp beni karşısında gördüğü an hayalet görmüşe dönmüş, bembeyaz kesilmişti. Çok iyi hatırlıyorum, öyle bir korkuyla bakmıştı ki sokağa şok olmuştum, beni kolumdan çekiştirip pijamalarıyla sokağın başına sürüklemesine itiraz dahi edememiştim. Deli gibi korkutmuşlardı kızı. Adeta yalvarmıştı o gün bana, bir daha gelmemem için adeta yalvarmıştı. Bende gitmemiştim, söylemekten vazgeçmiştim. İlk defa bir kızın benden bu kadar korktuğuna şahit olmuşken bu durumun tekrarlanmasına müsaade edemezdim.”

Emir’in iyice kafası karışmıştı. Aden kimden bu kadar korkmuştu, tahmin edemiyordu. Arkadaşları neden İren’in yaptıklarını Aden bilmesin diye bu kadar uğraşmışlardı, çözemiyordu. Kendi içlerinde bu kadar zehirli bir arkadaş grubu nasıl tekrar bir araya gelmişti, anlayamıyordu.

Zihni darmadağınık bir vaziyetteydi. Yardımcı olur sandığı tanıkların hiçbiri tam anlamıyla yardımcı olamamıştı.

Arkasına yaslanıp derin bir nefes verdi, Emir. Şu zamana kadar konuşma fırsatı yakaladığı üç sanığında da kurduğu ortak cümle vardı.

“Onları yalnızca izin verdikleri kadarıyla tanıyorum.”

Gariptir ki şu an Emir’in zihninde yankılanan cümle de tam olarak buydu. Ne kadar kazırsam kazıyayım ben onları yalnızca izin verdikleri kadar tanıyabilecektim.

 

🕯

 

 

Huuuhhh

 

 

Nasılsınız ballarııımm 🍯 💛

 

 

Ben sizinle yeniden buluştuğumuz için çok mutluyum 🤗

 

 

Çünkü bu bölümde bundan sonraki bölümlerde ne okuyacağınızın ufak bir infosunu vereceğiiimmm 👉🏻👈🏻

 

 

Artık sorgu ifadeleri kısmı an itibariyle bitti. Hava da kalan sonu gelmemiş her sorgu ifadesinin devamını yalancılar ve mumlarının web sitesinden ulaşabilirsiniz.

 

 

Bundan sonrasında izleyeceğimiz yol, tamamen katili bulma üzerine olacak. Pazartesi okuyacağınız bölümde yalancılarımız İren’in evine veda edecek ve kurgu bir tık karakala taşınacak. Sezon finaline yani İren Angı’nın katilini bulduğumuz bölüme kadar kurguyu Aden Karaca’nın bakış açısından okuyacaksınız diye düşünüyorum ama benim sağım solum belli olmaz. Eğer farklı birinden okumak istediğinizi söylerseniz çabuk ikna olurum, ondan da bölüm yazarım

 

 

Ha bu arada karakterlerin kafamdaki rol modellerini merak ediyorsanız da tiktok hesabımı şuraya bırakıyorum :begmozturuk

 

 

Bölüm hoşunuza gittiyse ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Satırlarda benimle buluşun 🫂, yıldızları parlatın 🌟 ve pazartsiye kadar kendinize cici bakın 🤗

 

 

Şimdilik sizleri çok çok öpüyoruuuum 💕

Bölüm : 15.01.2025 22:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...