
Uyandığımda çizdiğim adam karşımda uyanmamı bekliyordu. Bir şey diyeyim mi. Hoşuma gitti. Uyandığımı görmese biraz daha baygın kalmak isterdim. Ama beni fark etti ve sarı saçlarını kaşıyarak oh çekti. "Sonunda uyandınız prenses!Hava krallığına hoş geldiniz. Ama niye geldiniz?"
Ne diyordu bu limon. Takılabileceğim çok fazla nokta vardı. Mesela prenses derken? Kafede çalışan ben mi prenses? Ayrıca hava krallığı da ne?
"Anlamadım?" dedim basitçe.
"Sanırım bir hafıza kaybı yaşıyorsunuz majesteleri. Size buraları en baştan anlatmamı ister misiniz?" Ne diyor bu sarışın?
"Yooo. Aslında evime gitmek için hangi otobüse binmem gerektiğini söylesen yeter." dedim ve dememle kahkahayı patlatması bir oldu. Neresi komik alt tarafı yol tarifi sordum.
"Gerçekten komiksin ateş prensesi,"Resmiyeti bir anda bırakmıştı "Gelin ben sizi ateş krallığına götüreyim. Yolda her şeyi anlatayım." dedi. Eh, sanırım kabul etmekten başka çarem yoktu değil mi? Bir saniye telefonum nerede? "Tamam. Bu arada telefonum nerede?" dedim. Anlamaz bir bakış attı.
Ne var koçum uzaylı mı gördün?
"O ne demek?" Ne!? O ne demek mi? O NE DEMEK Mİ?!
"Yemek!(!)" diye bağırdım. O benimle dalga geçerse bende onunla geçerdim. Ama asıl garip olan neydi biliyor musunuz? Bana cevabımı ciddiye alarak "Öyle bir yemek bilmiyorum. Sanırım sizin krallığınıza özgü bir şey." diye cevap vermesi.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Elbette değil! Hani böyle birisini ararsın konuşursun. Başka... Oyun oynarsın. Sosyal Medyaya bakarsın. Kitap okursun. Her şeyi yaparsın!" diye anlattım. Sanırım gerçekten başka bir yerdeyim. "Neyse anladım ben seni. Bilmiyorsun. Peki şunu sorayım var olma ihtimali var mı? Yani telefon diye bir eşyanın var olma ihtimali var mı?" dedim.
"Yok, ama bulutlarla ulaşım sağlayabiliyoruz olmaz mı?" dedi. Komik çocuktu aslında. Güldüm. "Olur." Bana nasıl binildiğini gösterdikten sonra ateş krallığı denen yere gitmeye başladık. Yada en azından ben öyle olduğunu düşünüyorum. Kısa bir sessizliğin ardından "Evet, siz sorun ben söyleyeyim. Başlayın lütfen." Dedi. Bende başladım sırayla sormaya.
"Sen kimsin"
"Hava prensi. Sanırım gerçekten bir hafıza kaybı yaşıyorsunuz prensesim"
"He he hafıza kaybı.Neredeyiz?"
"Yani şöyle anlatayım. Element diyarındayız. 4 krallıktan oluşuyor. Hava krallığı, Ateş Krallığı,Toprak krallığı, Su krallığı"
Aynı kitaplardakine benziyordu.
"Düşman krallık falanda var mı?"
"Var. Hava ve Toprak ,Ateş ve Su. Bunlar düşmanlar. Gerçi Ateş ve Toprak da düşman onu unutmuşum. Dost krallıklar da var. Hava ve Ateş, Toprak ve Su."
"Tamam tamam yeter kafam karıştı."
"Siz nasıl uygun görürseniz prensesim."
Gerçek dünyada olmadığıma inanıyorum şuan. Beni ilk defa gören bir erkek bana bu kadar kibarca yaklaşıyorsa mutlaka başka bir yerdeyimdir.
"Bu arada ismim Kenyon. Saçlarıma uygun seçmişler. Anlamı Sarı saçlı" dedi.
"Bende Lily. Zambak demek. Neye uygun seçmişler bilmiyorum."
"Vay. Lilyfire yani" dedi. O ne. Kötü bir şey mi yoksa? "O ne demek?" diye sordum. "Lilyfire. Zambak Ateşi demek." Vayy işte bu beni gülümsetir! Lilyfire. Çok güzel hoşuma gitti.
"Geldik" dedi. İndim ve koca kaleye bakarak yutkundum. Kenyon ile vedalaştıktan sonra kaleye yürümeye başladım.
🔥
Biliyor musunuz, geri dönmeye çalışmayacağım. Çünkü ne gerek var yani değil mi? Benim gerçekte yaşadığım ve burada yaşadığım hayatı karşılaştırırsak, burası cennet. Yani bir kere bir kitabın içinde gibiyim. Özel güçlerim var! Yada gücüm çünkü sadece ateş gücüm var. Ama yeterli değil mi zaten?
Öte yandan bakarasak küçük bir sorunumuz var. Soy ismimi bilmiyorum. Yani Kenyon denen adam bütün sorularımı cevapladı ama bunu da soramam. Yani birisi gelse size benim soyadım ne dese ya sizinle dalga geçtiğini yada delirdiğini düşünürsünüz. Ama Hava Prensi'nin benim hakkımda böyle düşünmesine yol açamam. Çünkü o benim hayalimdeki adam. Hayır düşündüğünüz anlamda değil. O benim için bir zamanlar sadece bir hayalden, bir resimden ibaretti. Yani bu benim hayalimdi. Hayalimin benim hakkımda kötü düşünmesine sebep olamam. Yapamam. Kendi zihninizde dönen bir insanı üzemezsiniz.
Ama yinede soy ismimi öğrenmek zorundayım ve aileme soramam. Zaten benimle pek ilgilenmiyorlar. Kral Henris ve Kraliçe Ekhila'nın çok önemli işleri var. Meyve tatmak gibi. Hizmetçiler'e emir vermek gibi. Kız kardeşim desek o çok şımarık birisi. Bütün halk arasında Şımarık Prenses Sofia olarak biliniyor. Parlak elbiseleri ve pahalı takılarıyla herkesin dikkatini çekiyor.
Sonuç olarak her ne kadar istemesemde sorabileceğim tek kişi Kenyon. Ve yanına nasıl gideceğimi biliyorum.
Kalenin içinde yürüdüm ve hizmetçilerden birini buldum. Yaka kartından isminin Sebastian olduğunu anladığım hizmetçiye "Bayım, Hava Krallığına bir ziyaret yapmak istiyorum. Bana yardımcı olabilir misiniz lütfen?" dedim. Bana şaşkın gözlerle baktı "Ne zamandan beri bu kadar kibarsınız Prenses Lily?". Ne? Yoksa ben o şımarık prenseslerden miyim? Bir şeyler uydurmam lazım. Ne desem inanır ki. Bundan sonra hep böyleyim desem içinde bir şüphe oluşur. Yanına bir şey eklemem lazımdı.
"Bundan sonra hep böyleyim," anlamazca baktı. Demiştim "Aşkı buldum. İçimde yeni bir umut var. Herkese karşı çok kibarım artık!". Bana umutla bakıp başıyla gelmemi işaret etti. Beni kuşların olduğu bir odaya götürüp "İstediğinle hava krallığından istediğin kişiye seni almalarını isteyen bir mesaj yollayabilirsin. Ama bir şey soracağım kim bu delikanlı?" Aha, korktuğum başıma geldi. İyide ben burda Kenyondan başka erkek tanımıyorum ki. "Kenyon, hava prensi" yüzü düştü. Ve "Bula bula onu mu buldun" diye hafifçe mırıldandı. Aşk olsun nesi var Kenyon'un. "Her neyse iyi günler Prenses Lily Brown" deyip çıktığında ben dona kalmıştım. Bay Sebastian yanlışlıkla soruma cevap bulmuştu ve benim şimdi boş yere Hava Krallığına gitmem lazımdı.
Mecburen bir kuş seçtim ve ayağına içinde "Merhaba hava prensi Kenyon, gelip beni alabilir misiniz? " bu mu? Gereğini arz ederim falan yazmam da lazım mı?
_Kendine gel Lily. Gerçek dünyada değil fantastik bir dünyadasın_
Bu arada fantastik dünya demişken Kenyon dan ne isteyeceğimi buldum. Beni gezdirmesini isteyeceğim. Buraları tek başıma gezmek istemiyorum. Kuşu yolladım ve dışarı çıktığımda gördüğüm şey beni gerçekten şaşırttı. Kapıda 5 tane asker vardı. "Prenses Lily bizimle geliyorsunuz!" Ne!
🔥
Korkarak onlara baktığımdı içlerinden birisi beni kolumdan tutup sürüklemeye başladı "Kendim yürüyebilirim" diye bağırdım. Cebinden kelepçe çıkarıp ellerimi kelepçeledi. Ne oluyor be! "Evet artık yürüyebilirsin" dedi. Ne düşünüyorlar suç işlediğimi falan mı?
Eyvah! Ben şuan hiç bir kötülük yapmadım ama ben her ne kadar öncesini bilmesem de anladığım kadarıyla bundan öncesinde de vardım. Ya önceden yaptıysam. Sormak zorundaydım "Beni neden götürüyorsunuz?"diye sordum. Sesim titremişti. "Bunu zaten mahkemede öğreneceksin prenses." Eyvahlar olsun sanırım gerçektende bir suç işlemiştim. Düşüncelerinle savaşırken yürümeye devam ettik.
Mahkemeye vardığımızda gözlerimi sıkıca kapatıp içeriye doğru korkak bir adım attım. Gözlerimi açınca karşılaşacağım manzaradan korkuyordum.Bir çift el kelepçelerimi çıkarttı. Öylece dururken Kenyon'nun sesi geldi ve böylece kelepçelerimi çıkaran ellerin Kenyon'nun olduğunu anladım. "Gözlerini aç prenses." Oldukça güven verici bir sese sahipti. Gözlerim benden izinsiz olarak açıldı ve gördüğüm manzara karşısında şok oldum.
Bir doğum günü partisi! İyi ki doğdun Lily yazıyordu ve Kocaman sarı renkte 19 sayısı vardı. Bugün doğum günüm mü!
Korkudan zaten dolan gözlerim bu şokun ardından dayanamadılar ve ağlamaya başladım. Kahkahalarla gülüyordum. Kenyon gülümseyebildiği kadar büyük gülümseyerek bana bakıyordu. Yıllardır tanışıyor olsak bana aşık derdim. Ama daha yeni tanıştığınız birisine aşık olmazsınız. Ben şok içinde bakarken Ailem, Kenyon ve tanımadığım bir grup insan İyi ki doğdun şarkısı söylemeye başladı. Resmen hüngür hüngür ama gülerek ağlıyordum!
Neden ağlıyorum biliyor musunuz? Gerçek dünyada Ailem benim doğum günümü hiç kutlamadı. Doğum günümü sadece Doğu ile beraber kafedeki kurabiyelerin üstüne bir mum koyarak kutluyorduk.
Oysaki şimdi bir prensesim ve onlarca insan doğum günümü kutluyor. Belki bir gün kraliçe olacağım yüzlerce hatta belki binlerce kişi olacak burada.
Dileyecek dilek bulamasamda mumlara üfledim. Ve herkes alkışlamaya başladı. Vay be! Kafedeki kızdan Prenses Lily'e.
Ve hayatımda başıma ilk kez gelen bir şey oldu. İnsanlar hediye vermeye başladı. Yüzlerce insan bana hediye veriyordu! Herkesin hediyesini açtım.
Biblolar...
Kitaplar...
Çantalar...
Çoraplar...
Kıyafetler...
Kar Küreleri...
Kupalar...
Takılar...
Herkes hediyesini verdikten sonra Kenyon geldi. Ve kulağıma "Ben hediye bulamadım beraber gezelim ne istersen onu alalım hem gezinmiş olursun." diye fısıldadı. "Almasan da olur." dedim. Şiddetle başını salladı "Hayır alacağım." başımı tamam anlamında salladım.
Kenyon ile yanyana oturduk ve pastadan yemeye başladık. Sessizce yiyorduk ki Kenyon ortaya bir fikir attı. "Soru cevap yapalım mı?" Neden olmasın? Hem sormam gereken bir sürü şey var
"Olur"
O başladı
"Beni ne olarak görüyorsun?
Bu zor bir soru. Cevap vermemde çok zor.
"Ne olarak görmemi istiyorsun?"
"Bilmiyorum." Bilmiyordu. Boşluğu arıyordu.
"O zaman aslında olmayan bir cevabı arıyorsun ama aslında aradığın şey hakkında en ufak bir fikrin dahi yok. Hiç unutma aradığın şey belli değilse bulduğun bir şey de olmaz"
Konuyu değiştirdi "Evet 'Ne olarak görmemi istiyorsun?' diyerek soru hakkını harcadın sıra bende. İlerde ne olarak görmek istiyorsun."
Sessizlik. Sessiz kaldım. O bana cevap vermezse bende ona vermem
"Hadi ama, eğer söylersen bende söylerim."
Hadi Lily, kızım söyleyebilirsin. "Zamana bağlı"
"Sana bağlı.
Bu sefer sıra bende.
"Neden pasta yemiyoruz?" dedim soru bulamadığım için. "E yiyelim." dedi. Ama bana bakmaya devam ediyordu.
Gözlerimi kaçırdım ve pasta yedim. Beni seyrediyor, farkındayım. Kontrol etmedim ama gözlerini üstümde hissediyorum. "Bu kadar utangaç mı olacaksın?" gibi bir şey mırıldandı.
_Hayır ama tanımadığım bir adamla konuşmak garip hissettiriyor_
"Seni duyuyorum" dedim. "Duy ne olacak ki?" diye cevap verdi.
"Peki daha önce kimseye içimden söylediklerimi söylemedim ama sana söyleyeceğim," sırıttı ve bu sırıtıştan güven alarak devam ettim "Hiç tanımadığım bir adamla konuşmak garip, biraz anlayışlı olmaya ne dersin?"
"Peki, prenses" Ayağa kalkıp dans ederek kendimizi parti'nin akışına kaptırdık.
🔥
Dans etmeye devam ettiğimiz sırada Kenyon kolumdan tutup beni dışarı çıkardı. "Hazır herkes dansa daldı biz mağzaları gezebiliriz hem bu gün çok boş olur." Bu güzel bir fikirdi. Neden olmasın?
"Peki, nereden başlayacağız?" Bir elbise mağzasını işaret etti. "Buraya ne dersin?" Başımla onayladım. Hiç bir yeri bilmediğimden her yeri merak ediyordum.
🔥
Tam 5 elbise aldık. Ve ben bu duruma gerçekten üzgündüm. Ona çok masraf yapmıştım. Bu yüzden "Bir gün beni Hava Krallığına götür, sana bir şeyler alacağım." dedim. Dudağını büzdü. "Ama ben oradaki her şeyi biliyorum!" dedi bozulmuş bir şekilde.
"Yıllardır bastığın toprağa yanında başkası varken nasıl aynı bakabilirsin ki?"
•
•
•
•
•
SİLAAAAMMMM. Bu bölümü ben pek sevmiyorum açıkçası çünkü biraz daha evreni tanıma bölümü ama 4.bölüm ve ondan sonraki bölümler o kadar güzelkiii. Begeniceginize eminiiimmmm. Neyse bay bayyyy😻🫀🌺
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |