
Her şey çok hızlı gerçekleşti. Muhafızlar geldi, kollarımdan tuttular ve sonrasında bir metalin metale çapma sesinin eşliğinde yere yığıldılar. DUR BİR DAKİKA BİR METALİN METALE ÇARPMA SESİ EŞLİĞİNDE YERE Mİ YIĞILDILAR!
Hışımla arkamı döndüm ve bunu kimin yaptığını öğrenmek istedim. Bunun için idam edilebilirdiniz. Üstelik Kraliçe -Kraliçe diyorum çünkü onun annem olduğu gerçeği sinirimi bozuyor- hala oradayken herhangi birinin bu cesareti göstermiş olması çok garipti. Ama arkamı döndüğümde gördüğüm yüz şaşkınlığımı kaybetmemi sağladı. _Kenyon_
Önce -her ne kadar nasıl yaptığından emin olmasam da- kraliçenin oradan çekilmesini sağlamış sonra da elindeki tutma yerinde bir solmuş gül olan ve tutma yerinden iki yana ayrılan demirlerde -her ne kadar ne demek olduğunu bilmesem de- "Tinhak s ko danra cakla. Nem laon ldut aros alna e o nam acak i e malak cak." Yazan antik kılıçla muhafızları etkisiz hale getirmişti. Ben soruları sıralarken o sabırla bekledi.
"Buraya nasıl girdin!"
"Bunu nasıl yaptın!"
"Kraliçe arkadaydı onun görmemesini nasıl sağladın?"
Sorularım bitince eski sabırlı halinden eser kalmamış, kaşları çatılmıştı. Ve dudaklarından birkaç kelime döküldü.
"Ben gelmeseydim seni götürmelerine izin mi verecektin? O lanet olası toprak varisiyle evlenecek miydin? Ha, NE YAPACAKTIN LİLY!" Söyledikleri nefesimi tutmamı sağladı.
"Bunun için idam edilebilirsin..." Dedim.
Artık ifadesi kızgınlık değil sitemdi.
"Bunu göze almamış gibi mi görünüyorum..." Zaten 2 adım olan boşluğu bir adım atarak iyice azalttı. Nefesini tenimde hissedebiliyordum. "Ölümle yüz yüzeyken seni kurtarmak için çok geç kalmış olabilirdim..." Sanki benim suçummuş gibi konuşuyordu.
"Benim suçum gibi konuşmayı kes." dediğimde yüz ifadesindeki değişim çok bariz şekilde belli oluyordu. Öyle konuştuğunun yeni farkına varmış gibiydi. "Ö-özür dilerim. Ben sadece, ben sadece" dedikten sonra yere bakıp bir süre düşündü. "Ben sadece senin için endişelendim."
Salak diye geçirdim içimden. Sinirlenmiştim.
Sonra arkadan tanımadığım birisinin "Burda ne yapıyorsunuz." Dediğini duydum. Şu diyarda sinirlenmeme dahi zaman yoktu. Arkamı dönüp adama baktım. Kırmızı -kızıl değil gerçekten kırmızı- saçları sarayın penceresinden giren ışıktan dolayı göz kamaştırıcı oluyordu. Ama kahverengi gözleri saçlarıyla kesinlikle uyum sağlamıyordu.
İnanamıyormuş gibi işaret parmağını bize doğru salladı ve "S-sizin a-aranızda bir şey var!" dedi. "Beni ne çabuk unuttun Lily! Ve benden sonra bu mu? Kenyon mu?" dedi. Ne diyor bu be!
Kenyon dehşetle bana döndü "Frehepu senin eski sevgilin mi!" Başımı salladım. Anlamıyordum "B-bilmiyorum. Hani beni Hava Diyarında bulmuştun ya? Sanırım hafıza kaybı yaşıyorsun demiştin. Bilmiorum. Hatırlamıyorum!" dedim. Anladığını belli edecek şekilde başını salladı.
"Ona niye söylemiyorsun Lily! Hafıza kaybıymış! Benden sonra o mu? Gerçekten mi? Bir bana bak birde ona! Ben çok daha yakışıklıyım!" Beni iyice sinirlendirmişti. "YÜZÜNE DEĞİL KALBİNE BAKTIM TAMAM MI! SEN ESKİ SEVGİLİM MİSİN HİÇBİR FİKRİM YOK DEMEYİ ÇOK İSTERDİM AMA EĞER ÖYLE OLSAYDIN AİLEM BANA HER GÜN ARTIK KENDİNE BİR SEVGİLİ BULMAN LAZIM DEMEZDİ! ANLADIN MI BENİ!"
Bakışları bir anda değişti. Artık komplosu ortaya çıkmış bir psikopat gibi bakıyordu. Arkasından iki tane dikenli sarmaşık çıkmaya başladı.
"Bu oyunu daha fazla devam ettirmeyeceğim prenses.Benimle evlenmek istiyorsun, ben istemiyorum." dedi ve sarmaşıklarını bana doğru yöneltti. Evlenmeyi ben istememiştim. Sarmaşıklar beni kaçamayacağım kadar sıkı sardığında beni duvara çarpıştırdı. "Ah! Kenyon, kılıç!" Kenyon mesajımı anında anladı ve kılıcıyla sarmaşıkları dört parçaya ayırdı.
Ben sarmaşıklardan kurtulduğumda Kenyon iki eliyle bir hortum oluşturdu ve Frehepu'yu içine aldı. Ve bana "İçinden 5'e kadar say daha uzun süre kalırsa ölür ve idam edilmeyi istemeyiz değil mi?" dedi ve göz kırptı.
_Bir..._
Frehepu da çok bir değişim yoktu hâlâ kurtulmaya çalışıyordu.
_İki..._
Hâlâ kurtulmak için çırpılsada yorulmaya başlamıştı.
_Üç..._
Nefes alış verişleri iyice değişti.
_Dört..._
Kendini havanın dönüşüne bıraktı.
"Beş!" diye bağırdığım anda Kenyon Frehepu'yu bıraktı. Ama Frehepu'nun başı dönüyordu. Sendeleyerek yanlışlıkla arkasındaki zırh'a çarptı ve miğferi'ni düşürdü. Zırh'ın üstüne düşmesiyle yere düştü ve miğfer'in sivri kısmı Frehepu'yu deldi. Tam sol kolundan girdiği için sol kolu kopup yerde yuvarlandı. Yerler kan içindeydi. Elbisemin uç yerine doğru süzülen kana baktım. Elbisemin eteği yere sürttüğü için en sonunda başardı ve elbisem kan oldu.
"Yardım edin..." Bağırmaya çalışıyordu ama kan kaybından ölmek üzere olan biri maksimum ne kadar bağırabilirdi ki? "Lütfen, bana yardım edin..."
Kenyon "Yapabileceğimiz hiç bir şey yok," dedi ve "Gerçekten yok ölümünü kendin kucakladın." diye ekledi.
Gözleri arkaya doğru kaydı ve nefes alma zorluğu yaşamaya başladı. Ve en sonunda nefesinin tıkandığını duyduk.
_Ölmüştü..._
"Kaç." dedi Kenyon. Oysaki ben gözlerimi Frehepu'nun üstünden çekemiyordum. "Lily sonrasında bunu istediğin kadar düşünebilirsin ama kaçmazsak suç bize kalıcak ve ben ikimizinde ölmesini istemiyorum." En sonunda gözlerimi çektim ve kararlı bir şekilde başımı salladım. Kenyon'un kolunu sertçe kavradım ve koşmaya başladık.
İnsanların bizi bir süreliğine de olsa bulamayacağı bir yer bulana kadar koştuk. Ve en sonunda Ateş Krallığında kuş uçmaz kervan geçmez bir yer bulduk.
"Elbisendeki kandan kurtulmamız lazım" dedi. Bende "Ama çıkaramam ki" dedim ve sonra kafama dank etti "Bir saniye çıkarabilirim!" Kenyon dehşetle bana bakıyordu "Ciddi misin sen! Bunu görmek istemiyorum" dedi ve gözlerini sıkıca kapattı. "Gözlerini açabilirsin tüyleri ve simleri rahatsız ediyor diye elbiseleri hep pijamamın üstüne giyerim! İçimde pijama var!" dedim. Ben lafımı bitirince Kenyon gözlerini açtı. Rahatladığı her halinden belliydi. Elbisemi çıkarttığımda beni tavşanlı pembe pijamam karşıladı.
Çalıların üstüne bir ateş yaktım. "Donarak ölmek istemiyorum ama umarım ormanı ateşe vermeyiz." dedim ve hafifçe güldüm. Ama bir yandan da ağlıyordum. Göz yaşlarıyla gülmek böyle bir şeydi...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |