-Teğmen Aras'ın anlatımıyla-
İki yıl sonra kardeşimin sesini duymak beni çok mutlu etmişti; aynı zamanda da canımı çok yakmıştı. O evlenmezdi, daha küçüktü, çok küçüktü. Onu kurtaracağıma dair söz vermiştim ve sözümü tutacaktım.
Hızla evden çıktım ve lojmana gittim. İçeri girdiğimde bütün Bozkurt Timi buradaydı. Bütün tim bana baktı.
Endişeli olduğum halimden belliydi. İlk konuşan Batu oldu:
"Neyin var lan? Mardin'de gemilerin mi battı?" dedi ve gülmeye başladı. Mardinli olduğumu bütün tim biliyordu ve bununla dalga geçmeye bayılıyorlardı.
Batu'nun gülmediğimi görünce sustu ve bu sefer komutanımız Mert konuştu. Mert, aynı zamanda en yakın arkadaşım ve ev arkadaşımdı.
"Aras, ne oldu? Anlatsana kardeşim," dedi. Yanlarına oturdum ve herkesin, yani kızların da gelmesini bekledik.
Bir süre sonra Piraye ve Ayza geldi. Gerginliği hisseder hissetmez oturdular. Ben de anlatmaya başladım.
"Beni bugün Nehir aradı," dedim. Ayza çok sevinmişti; ona sürekli anlatıyordum Nehir'i.
"Ee, ne güzel işte, Aras. Neden bu kadar gerginsin?" dedi Ayza. Mert, Ayza’yı susturdu ve elini sırtıma koydu.
Başımı ellerimin arasına aldım. Ne yapacağımı bilmiyordum ama tek bildiğim, kardeşimi kurtarmam gerektiğiydi.
Gücümü topladım ve konuşmaya başladım:
"Çünkü beni normal bir şekilde aramadı. Telefonu açtığımda ağlıyordu. Bana 'Beni evlendirecekler abi, yardım et,' dedi. Ben de yardım edeceğimi, az daha sabretmesini söyledim ve telefonu kapattım. Sonra da işte buraya geldim," dedim.
Mert sıkıca bana sarıldı. Titreyen sesimle konuştum:
"Mert, onu evlendiremezler! O daha çok küçük. Benim kardeşim çok küçük!" dedim. Mert geri çekilip kafa salladı ve ayağa kalktı. Kendinden emin bir duruşu vardı.
"Bozkurt Timi, toparlanın! Mardin'e gidiyoruz. Kurtarmamız gereken bir prenses var," dedi gür sesiyle.
Hepimiz ayağa kalktık ve yola koyulduk. Mardin buradan 12 saat uzaklıktaydı. Anca akşama orada olurduk ve bu beni yeterince korkutuyordu.
-Nehir'in anlatımıyla-
Sabah uyandığımda konak saçma bir şekilde sessizdi. Üzerimi giyinip aşağı indim ama annem ve babam yoktu. Sonrasında içeri Ayaz abim girdi.
"Annem ve babam nerede?" diye sordum.
Cevap vermek istemiyormuş gibi zorla konuştu:
"Samet Ağa'nın yanına gittiler. Öğleden sonra düğün başlayacakmış. Üzgünüm," dedi.
Elim ayağım boşalmıştı. Zar zor kendimi sandalyeye attım.
"Abi, olmaz! Hayır! Bir şey yap! Abimsin, büyüğümsün, ne olur engelle. Yaparsın sen!" dedim. Ama hiçbir şey demedi, sanki bu cümleyi duymamış gibi yaptı.
"Aras’tan haber var mı?" dedi. Ben de kafa salladım. Tam anlatacaktım ki içeri babam, annem ve korkulu rüyam Samet Ağa girdi. Sırıtarak bana bakıyordu.
"Oo, Nehir! Akşama karım olacaksın. Belli ki baya heveslisin," dedi, ağzını yaya yaya. İğrenerek ona baktım. Ağzına çarpmamak için kendimi zor tutuyordum. Hoş, denesem beni çok kolay şekilde tutarlardı. Bu yüzden Samet Ağa'ya cevap vermedim, sadece baktım. Sonrasında abimle selamlaştılar.
"Nehir, git üzerini değiş. Beyaz uzun bir elbise giy. Saçlarını da beyaz tülbentle kapa. Nikâhınızı kıymak için imam gelecek," dedi babam ve beni kolumdan tutup merdivenlere itti. Zorla da olsa odama girdim.
Yatağımda olan elbiseye baktım. Baktıkça gözlerim doluyordu. Bu, normal bir elbise değil; kefendi benim için.
--------------------------------------------------------
Şu an imam gelmişti. Ben ve Samet Ağa imamın tam karşısındaydık. Nikâhımız kıyılacaktı. İmam ilk bana sordu. Bekledim, belki kurtarırlar diye. Ayaz abime baktım ama o bana bakmıyordu bile.
Sonrasında kabul ettim. Gözümden bir damla yaş düştü. Hayallerim, hayatım bitmişti. Ben bitmiştim. Aynı şeyler Samet Ağa’ya da soruldu. O gülerek kabul etti.
Artık beni kimse kurtaramazdı. Ölecektim.
--------------------------------------------------------
Birkaç saat sonra eğlence başladı. Herkes eğleniyor, halaylar çekiyordu. Ben ise oturuyordum, sadece oturuyor ve nefretle insanlara bakıyordum. Mutluydular ama benim bu halde olduğumu bilseler mutlu olurlar mıydı?
Hoş, onlara göre bu bir töre, bir adetti. Her genç kızımız evlenir, yuvasını kurardı. Benim gibiler, yani ailesine karşı gelenler, kuma olarak verilir; konak köşelerinde hayatı çürürdü.
Ben böyle düşünürken saatler geçti. Annem kolumdan tutup odama götürdü. Ne yapmam gerektiğini anlattı. Midem kalkıyordu. Evli bir adamın koynuna girecektim. Ölmek daha iyiydi.
Bunu düşündükçe gözlerimden yaşlar aktı. Annem ellerini yanaklarıma koydu.
"Nehir’im, sarı saçlı kuzum. Yapma. Bu saatten sonra istersen Hanım Ağalar gibi yaşayabilirsin. Sadece kocana güzel kadınlık et, eziyet çektirme kendine. Üzme beni de," dedi ve çıktı.
Kafamda dedikleri dolaşıyordu:
'Kocana güzel kadınlık et...'
Ben yapamazdım. Ben çok küçüktüm. Bunlarla baş edemezdim. Bir adama kadınlık edemezdim. Ben okumak istiyordum. Her şey bitmemeliydi. Hayatım burada bitmemeliydi.
Bu benim sonum muydu? Bu muydu benim hikayem? Kuma olup elin adamına kadınlık edip çocuk vermek miydi?
Bunları düşündükçe ağlamam şiddetlendi. Nefes alamıyordum. Kalkıp camı açtım ve soğuk havayı iliklerime kadar çektim. Kendime gelmiştim. Biraz daha hava alıp camı kapadım ve yatağa oturup sonumu beklemeye başladım
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
14.32k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |