16. Bölüm

16. Bölüm

ber57mia95
ber57mia95

 

---

– Kırıklar Zamanla Kaynar mı?

 

Kahvaltı uzunca bir sessizlikle devam etti.

Tabaklardaki zeytinler, çayın buğusu, her şey sanki bir sessizliğin içinde yüzüyordu.

 

Melis, başını hafifçe önüne eğmiş, sadece önündeki tabağa bakıyordu.

Ama aklı…

Aklı geçmişteydi.

Yurttaki soğuk sabahlar, sırf albino olduğu için alay eden çocuklar,

kapısında beklediği ama kimsenin gelmediği doğum günleri…

 

Ateş, masanın ucundan onu izliyordu.

Sarı saçlarının arasına düşen bir tel, alçının üzerinden sarkan hırkası…

İşte o kız, ailesinin gözden kaçırdığı her şeydi.

 

Kaan sessizce çatalını bıraktı.

 

Rüzgar başını öne eğdi.

 

Kuzey konuşmadı, ama elini koltuğun kenarına koydu, sanki Melis düşerse ilk tutacak kişi o olacak gibi.

 

Deniz, kızının gözlerine tekrar bakmak istedi.

 

Ama o cesaret…

Henüz gelmemişti.

 

Murat, omzunu geriye attı ve ilk kez sesi daha net çıktı:

 

> “Melis… Bu evde sana ait olan o kadar çok şey var ki.

Ama biz… o alanı yıllarca boş bıraktık.

Belki dolacağını düşündük. Belki de... korktuk.”

 

 

 

Melis kaşlarını kaldırdı.

 

> “Beni mi?

Yoksa gerçeği mi?”

 

 

 

Murat boğazını temizledi.

 

> “Gerçeği. Çünkü sen

gerçeğin ta kendisiydin.”

 

 

 

Deniz sessizce iç çekerek kızına baktı

> Bebeğim benim , güzel kızım bak yemin ederim ki seni anlıyoruz ve hislerini de biliyoruz

 

Deniz, başını öne eğdi. Gözlerinden yaşlar süzüldü.

 

> “Seni ilk kucağıma aldığım anı hatırlıyorum.

Sessizdin. Çok sessiz… ama gözlerin konuşuyordu.

Ve ben… o sessizliği duyamadım.”

 

 

 

Melis, ellerini birbirine kenetledi. Kırık ayağındaki ağrı artık hissedilmiyordu, çünkü içindeki sızı daha büyüktü.

 

> “Ben hiçbir şey istemiyorum sizden.

Bir odaya ismim yazılsın, ya da biri bana ‘kızım’ desin diye beklemiyorum artık.”

 

 

 

Ateş, o an hafifçe öne eğildi:

 

> “Ama ben istiyorum.

Sadece bir abi olduğum için değil…

Senin o eksik parçalarını taşıyabildiğim için.Hem bu gece gideceğim”

 

Melis, gözlerini Ateş’e çevirdi.

İlk defa gerçekten gözlerinin içine baktı.

 

> “Seni affettim.

Belki ilk adımı sen attığın için.

Belki de beni ilk defa biri gerçekten taşıdığı için… Ve neden gidiyorsun ki?”

Ateş cevap vermeyip başını iki yana salladı.

 

Kuzey gülümsedi. Ve sırıtarak

 

> “Ve artık tek başına yürüyemediğin için eheheheh bize ihtiyacın olacak bebek"

Bir sessizlik oldu. Melis önce ona ters ters baktı.

Melis, gözlerini önündeki bardağa dikmişti.

Çayın buğusu çoktan kaybolmuştu ama içindeki kırıklar hâlâ sıcacıktı.

Derin bir nefes aldı.

Herkesin sustuğu o anda dudakları titreyerek konuştu:

 

> "Bazen… affedemeyeceğimi sanıyorum."

 

 

 

Sözler havaya asılı kaldı.

Tüm masa o cümlede dondu.

Deniz'ın boğazı düğümlendi.

Kaan kaşığını bıraktı.

Rüzgar gözlerini yere indirdi.

Ateş’in yüzü ciddileşti.

 

Ama… Arhan…

 

Hiç düşünmedi.

Hiç beklemedi.

 

O cümle, onun içindeki zincirleri kırmıştı.

 

Bir anda sandalyesinden kalktı, etrafından dolanıp Melis’in oturduğu koltuğa geldi.

Ve hiçbir şey söylemeden, onu usulca kucağına aldı.

 

Melis neye uğradığını şaşırdı.

 

> "Arhan?! Ne yapıyorsun—"

 

 

 

Arhan, kardeşini göğsüne bastırırken sesi titredi:

 

> "Sen affetmeyi bilmek zorunda değilsin Melis.

Çünkü affedilmeyecek şeyler yaşadın.

Ama ben…

Ben seni bir an bile bırakmaya niyetli değilim."

 

 

 

Melis gözlerini kapattı.

Arhan’ın kalp atışlarını duyuyordu.

Bir zamanlar hiç tanımadığı, yıllarca yanında olmamış bir ikiz…

Ama şimdi onu sımsıkı sarıyordu.

 

> “Sana geç kaldım.

Ama bundan sonrası için… her şeyde yanındayım.

Affetmesen bile.”

 

 

 

Melis, başını Arhan’ın göğsüne yasladı.

 

Ve sadece bir cümle fısıldadı:

 

> “Gitme o zaman.”

 

 

 

Arhan gözlerini kapattı.

 

> “Asla."

"Beni İlk Kez Gerçekten Seviyorlar"

 

O günün sabahı, kahvaltıdan sonra herkes yavaşça dağılmıştı.

Ama salonda, büyük kanepenin ortasında hâlâ üç kişi vardı.

 

Melis, tam ortada oturuyordu.

 

Solunda Arhan, sağında Ateş.

İkisi de sanki senelerce sarılamadıkları bu kıza,

bir anda her sevgiyi yetiştirmeye çalışır gibi… Resmen Koca bebekler gibi çocuklaşıp onu seviyordular.

 

Ateş, Melis’in yanağını çekiştiriyordu hafifçe:

 

> “Bu yanaklar hep böyle miydi? Nasıl kıyamadık sana biz?!”

 

 

 

Melis, güldü ama utanarak gözlerini kaçırdı:

 

> “Yapma Ateş abi, çocuk gibi—”

 

 

 

Arhan, hemen diğer yandan sarıldı ve alnına bir öpücük kondurdu:

 

> “Sen bizim küçüğümüzsün, ikizim bile olsan!

Hem hayırdır ateşe abi demeler falan bana yok mu?

Hatta resmen kayıp yavrumuzsun sen.”

 

 

 

Melis, ikisinin arasında kıkırdamaya başladı.

Ateş bir yandan saçlarını dağıtıyor, Arhan saçın arkasına toka sıkıştırıyordu:

 

> “Bak ben sana pembe fiyonk takayım,beyaz beyaz saçlara yakışır!”

 

 

> “Aaa yok ben saç örerim. Tam kuyruk yapmalık bu saç!”

 

 

 

Melis, artık gülmekten kıpkırmızı olmuştu:

 

> “Durun, yeter! Beni oyuncak bebek gibi—”

 

 

 

Ateş sözünü kesti:

 

> “Hayır. Sen bizim canımızsın.

Bu evin en çok sevilmesi gerekenisin.

Ve yılların şımartılamayan kardeşisin!”

 

 

 

Arhan, başını onun omzuna yasladı.

 

> “Bir şey daha var…”

 

 

 

Melis, gözlerini kaldırdı:

 

> “Ne?”

 

 

 

Arhan gülümsedi:

 

> “Sen güldüğün zaman bu ev nefes alıyor Melis.”

 

 

 

Melis, ilk defa hiçbir kırgınlık düşünmeden

sadece başını Arhan’ın omzuna yasladı.

Bir elini de Ateş’in koluna koydu.

 

Ve içinden sadece şunu geçirdi:

 

> “Beni… ilk kez gerçekten seviyorlar."

sanki yılların eksikliğini çıkarıyorlardı.

Kanepenin ortasında üç beden, tek bir kalp gibiydi.

 

O an, kapı hafifçe aralandı.

Ve içeri, gözlerinde tereddüt ama yüreklerinde umut taşıyan Deniz ve Murat girdi.

 

Deniz yumuşak bir sesle fısıldadı:

 

> “İçeri girmemizi bekliyor muydunuz?”

 

 

 

Melis başını kaldırdı, biraz şaşırdı ama sonra hafifçe gülümsedi.

 

Ateş ayağa kalktı, yerinden destek alarak.

Murat da yanında durdu.

 

Deniz, Melis’in saçlarını okşadı, Murat ise nazikçe omzuna dokundu.

 

> “Biliyorum kızım, her şey kolay olmadı.

Ama bak… bugün buradasın.

Biz de.”

 

 

 

Melis, gözlerini kapattı, duygularını saklamadan derin bir nefes aldı.

 

Arhan hafifçe güldü:

 

> “İşte bu… Aile demek bu demek.”

 

 

 

Murat elini uzatıp Melis’in elini tuttu.

 

O an, odadaki sessizlikten daha yüksek bir ses yoktu.

 

Sadece yürekler konuşuyordu.

 

 

SONNNN

VE SANIRIM ARTIK BURAYA PEK BÖLÜM ATAMAYACAĞIM

ÇÜNKÜ AĞA ADLI KİTABA DEVAM EDECEĞİM BİRAZ

Bölüm : 28.06.2025 13:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...