Aklımdan bir sayı tuttum, tuttuğumda boşluğu yakaladım. Aklım bir boşluk zihnim bir yanılgıydı.
Bedenin ruhu terkedişinin bir ürpertisi var idi. Var imiş, öyle demişti çavuş. Sahi çavuş bunu nerden biliyordu?
Baranın gözlerinde bir kuşun uçup havalanışı vardı, belkide onun için bir yükten kurtuluştu. Mirkelama her şeyi anlatmak. Lakin benim için o kuş olup, uçurumdan düşmek gibiydi. Belki ölmem ama kanatlarım yaralanırdı keza uçamazdım. Uçamamakta bir kuş için ölüm değil midir?
"Ne diyorsun?" Baran, aslında emin olmaya çalışıyordu. Mirkelam neyi anladi yahut anlamadı.
"İkiniz bana burda ne döndüğünü söyleyeceksiniz, hemen!" Mirkelam bir bana bir Barana bakıyordu. Benim dilim tutulmuş gibiydi. Baran bana döndü, her şeyi anlatıp anlatmayacağını sordu. Başımı fark edilmeyecek şekilde iki yana salladım. Gözlerimden anladı ve derin bir nefes aldı. Omzunu dikleştirip Mirkelama döndü. "Ne dönüyormuş kardeşim, ne ima ediyorsun sen." 2
Baranın kendinden emin sözleriyle Mirkelam bir an bocaladı. "Ne ima edecem ben, her şey ortada. O konuşmalarınız, o laflarınız neydi öyle."
Baran avcuyla Mirkelamın bacağına vurdu art arda. "Sen önce bir yakıştırdığın şeye bak, sonra yakıştırdığın insanlara." Baran, Mirkelamı manipüle ediyordu. Mirkelam kararsız kaldı, az önceki kendinden emin zırhı kırılmıştı. "Ya o laflar?" Diye son kez kuşandı.
"Aşkı bilen iki insanın hasbihaliydi. Aşktan uzak olanların anlamayacağı, yeri gelince çamur atacağı efsunlu sözlerdi." Gözlerine baktı. "Maşuktan başkasına sirayet etmeyecek sözlerdi."
Ben sessizliğimi kuşanmış, kıbırdamadan duruyordum. En ufak hareketimde yakalanacak gibiydim. Mikonun gözlerinden suçlayıcı tavırlar şimdide mahçup olmuş birine doğru evriliyordu. "Ben... siz öyle konuşunca, sandım ki.. yani başka türlü bir durum var..." ne diyeceğini bilemeyip sustu.
"Demek ki her söz her yerde söylenmeyecekmiş, aşkın esansını koklamayanın yanında, rayihadan bahsedilmezmiş. Kabahat bizim, bu hengameden etkilenmezsin sandık." Dedi Baran. Bir yandanda şaskınlığım yer ediniyordu. Haksızken kendini haklı çıkaran Baranın bu yönünü kanlı canlı izledim. Bu kadar iyi rol yapabilen birinin gerçek yüzünü nasıl ayırt edebilirdim. Mirkelam utançla başını yere eğmiş önündeki halının desenine bakarken, Baranla göz göze geldim. Yüzümdeki ikilemi, kararsızlığımı gördü. Ondan şüphem de haklıydım, bu hali beni tedirgin etmişti. Baran bana yapma der gibi baktı, benden şüphe etme der gibiydi. 1
Mirkelam eğdiği başını kaldırdı. "Yani aranızda bir durum yok değil mi?" Bu kez hesap sorar gibi değilde emin olmak isteyen masum bir çocuk gibiydi. Bu haline çok içerledim. Baran derin bir nefes aldı. "Ya sabır." Ellerini dizine vurup ayaklandı. "Daha fazla kalamıcam burda, hadi kardeşim eyvallah." Baran kapıya doğru giderken bizde ayaklandık. Miko arkasından seslendi. "Baran dur be oğlum."
Baran kapıyı açıp, ayakkabısına yöneldi. "Ziyade olsun kardeşim, her anlamda." Ayakkabısını giyerken mirkelamda ayakkabısına yöneldi. "Dur bir konuşalım. Böyle olmaz."
Baran ayakkabısını giyip doğruldu. "Sıkıntı yok kardeşim, için rahat olsun. Ben artık eve geçeyim." Bana döndü bakışları, ördüğüm saçlarıma kısaca göz attı. "İyi akşamlar." Dedi. Asansöre doğru yürüdü. Mirkelemda arkasından gitti. Gitmeden bana bir selam çaktı. Arkalarından kapıyı kapatınca boşluk hissine kapıldım. Baranın olmadığı yer ne kadarda boşmuş ne kadar eksik, onun sıcaklığını taşıyan koltuğun bile bende kıymeti artmıştı şimdi. Sanki canımdan can çekip almışlarda öyle boş bir beden kalmış gibiydi geriye. Koltuğa yaklaştım, oturduğu yere kırlenti atıp başımı koydum. Dizine denk getirdim başımı, hayalde olsa... bacağımı kendime çekip durdum. Varlığını hissettim, bir hayalin bile sevişi oluyordu. Sahi siz hiç bir hayali bile sevdiniz mi?
Bir mesaj geldi. Orta sehpadan uzanıp aldım. Barandan gelmişti.
Benden şüphe etme Vicdan Azabı.
Kimseye senin kadar net olmadım. Kimseye senin kadar yüreğimi avcuna koymadım.
Yüreğim ağırdır, seni taşıdığımdan.
21.11
Mesajı okudum ve kendime sindirmek için zaman tanıdım. Çekip gitmesinin acısıyla yanıp tutuştum, lakin yanı başımdayken de beni ateşe atmasına mana veremedim. Bana mesafeliydi, onu kırıp incittim. Duygularıyla oynadığımı söyledim -ki büyük bir yalandı- benden uzaklaşsın diye bir yüreği acıttım. Yüreğin içinde olduğumu bilmeden. Şimdi onun acısını da yüklenmek bana düşerdi.
Atıp kurtulsana.1
21.15
Mesajımı gördü. Benim bu imtihanımın bu kadar büyük olması neye alametti acaba. Canımı yakan kişinin canını yakıyorum benden gitsin diye, gidince canım daha da yanıyor.
Taşıyamacağımız yükü yüreğimiz kabul etmez.
Yüreğimiz kah parçalanıp un ufak edilse de kah ayakların altında ezilip harap olsada yürek bu atılmaz. 1
21.19
21.19
Can suyu yok. Bir damla bile almaya hakkı yok. Ayaklar altındayken dilenmeye de sözü yok.
21.21
Onu ne kadar kırdığımı daha da iyi görüyordum. Ve üzüntüm daha da artıyordu. Yastığa sarıldım, Barana sarılır gibi. Beni hiç bırakmasın istiyordum. Beni kendi başıma, kendi mahkememde adaletsizce yargılanmama izin vermesin istiyordum. Kendime de karşı pek bir zalimim. Canım yanıyordu, onu çok özlüyordum. Onu çok seviyordum. Ve onu en çok ben üzüyordum. Bu girdaptan debelenip durdukça acım artıyordu.1
21.28
Gözümden akan bir damla yaş yastığa düştü. Yanan ateşte buhar olup uçtu, tıpkı benim özrümün Baranda yarattığı etki gibi yok oldu.
21.30
💔
Merdivenden koşarak iniyordum ardımda beni kovalayan birinin olmadığını bildiğim halde neyden kimden kaçıyordum sahi kaçıyor muydum yoksa bir şeye kavuşma hevesiyle savruluyor muydum omzumdan düşmekte olan çantamı düzelttim bir yandan ceketimin fermuarını kapatıyordum beremi kafama geçirirken apartman kapısını açtım ve soğuk hava yüzüme çarptı belki de beni kendime getirdi daha sonra bir korna sesi duydum. Selim araçta beni bekliyordu ona doğru seri adımlarla ilerledim başını eğmiş beni görmeye çalışıyordu aracın kapısını açıp kendimi sıcak koltuğa attım.
"Naber?" dedi normalden daha neşeli gibiydi.
"İyidir, sen?" dedim ama iyilikten bir haberdim. "Çok iyiyim." dedi yüzünde güller açıyordu bu mutluluğu bana Baran'ın imasını aklıma getirtti sahi ya gerçekten böyle bir şey var mıydı yoksa Baranın kuruntusu muydu gerçi Baran kuruntu yapmazdı haklı olabilir miydi yaklaşık iki aydır Selimle iyi arkadaşız ve benim gözümde bu sadece arkadaşlıktan ibaret peki ya Selim için? Ben düşüncelerimin kıskacındayken Selim konuştu. "Hadi bakalım gidelim artık." Aracı çalıştırdı.
"hı hı" deyip kemerimi taktım. "Gidelim." Dedim. Araç ıslak yolda hareket ederken sordu.
"Yarın kaçta gideceksin eve." dedi samimi bir merakla.
"Kahvaltı yapıp çıkarım." Çantamı ayaklarımın ucuna bıraktım. "Babam ya da abim alacak beni garajdan."
Tedirgince baktı. "Ne tepki verirsin bilmiyorum ama istersen ben seni götürebilirim. Hem servisle falanda uğraşmak zorunda kalmazsın."
Ona gülümsedim. "Teşekkür ederim ama gerçekten gerek yok ben kendim giderim."
"Sen bilirsin." Dedi. "Ama teklifim geçerli olacak istediğin zaman söyle, anında ordayım." Yandan bakış attı bana.
"Biliyorum, teşekkürler." Ellerimi birbirine sürttüm. "İnşallah çok kalabalık değildir."
"İnsanların festival filmi için can attıklarını sanmıyorum. Bence sakindir." Eliyle klimayı kontrol etti.
"Neden festival filminin neyi var ki?" Dönüp baktım.
"Ee insanlar hızlı haraket etmeye alışmışken, hızlı tüketmeye hızlı yaşamaya alışmışken her anın üzerinde bu kadar durulacak filme gelmek istemeyebilirler. Sıkılabilirler."
"Ya da tam terside olabilir." Dedim.
"Nasıl?" Sakallı yanağını kaşıdı.
"Belkide bu temponun bu hızın, bir şeylere yetişme telaşından kurtulmak için biraz sakinlik ve dinginlik için gelmek isteyebilirler." Bana yandan baktı. "Değil mi ama, farkında olmadan o kadar çok yüzeysel yaşıyoruz ki, bu filmde belki o farkındalığı yaşıyacağız ne malum. Aslında hızla akıp geçen saatlerin akmasına biz sebep oluyoruzdur. İçilen kahvenin bile tadına varamıyoruz, kokusunu içimize çekmediğimiz için. Çünkü bunlar zaman kaybı öyle değil mi."
"Zamanın kısıtlı olduğu bir evrende kahvenin kokusu ne kadar tat verebilir ki. Sistem sana oturup düşünmek için zaman tanımayacak. Sen düşünmeyeceksin ki paralı asker olarak çalışasın. Sen kahveyi koklamaya başladığın anda düşünecek zamanın olacak." Kırmızı ışıkta durduk. "Bak." İlerde süt mısır satan tezgahı gösterdi. "O sattığı süt mısırın tadına bakmış mıdır o adam. Yoksa müşterilere yetiştirmek için aceleyle her defasında yeni mısır mı hazırlamıştır."
"Evet ama bu hareketin hızın talibide değildir. O da sakinliği istiyordur."
Direksiyona doğru eğildi. Yaya geçidinde yürüyen insanları gösterdi. "Hiç birinin yavaşlığa tahammülü yok, bir an önce bitsinde gitsin derdindeler. Yavaş yürüyene yavas konuşana yavaş yiyene bile tahammül edemiyorlar. Ki kaldı ki yavaş bir filme gitsinler."
"Bence asıl bu gürültünün içinde sakinliğe ihtiyaç duyuyor insan." Dedim. Yeşil yandı. "Bir durup kaostan sıyrılmak istiyor. Bunun içinde sakin yavaş bir film onlar için bulunmaz bir hint kumaşı olur."
"Eğer sabredebilirlerse ne âlâ." Alışveriş merkezine gelince aracı park etti. Çantamı alıp omzuma taktım. Dışarısı soğuktu. Asansörlere doğru yürüdük. "Keşke kalın giyinseydin." Dedi. Üşüdüğümü düşünmüştü.
"Gayet iyiyim ben. Ceketim kalın." Diyerek özellikle belirttim. Bir şey demedi. Biletimizi aldıktan sonra mısır sırasına girdik. "Kola?"
"Hayır gazoz." Dedim. İki büyük mısır ve gazozla beraber salona geçtik ve gerçekten salonda kimse yoktu. Bilmiş bilmiş baktı bana. "Ben demiştim." Dedi. Seçtiğimiz koltuğa geçtik. Çantamı boş sandalyeye koydum. "Belli olmaz, başlamadı daha film belki gelenler olur." Kabanını çıkardı. "İnat etmek zorunda mısın? Kimse gelmiyor işte kabul et." Gülerek söylemişti bunu.
"Off, tamam bir şey demedim." Ceketimi çıkarıp onuda boş koltuğa koydum. Ardından beremi çıkarıp saçımı düzelttim. İkimizde yerimize oturduk. Etrafıma baktım gerçekten kimse yoktu. Koca salon boştu.
Bana güldü. "Haksız çıktın diye surat asma."
"Uğraşmasana benimle. Bence gelmelilerdi, herkes izlemeli hatta." Badimin kollarını avuçlarıma kadar çektim. Bir mısır attım ağzıma.
"Ee bencede gelmeliler ama dur bakalım bir filmi izleyelimde beğenip beğenmediğimize bakalım. Belki güzel değildir."
"Görecez." Gazozdan bir yudum alınca. Işıklar kapandı ve reklam gösterimi başladı. Salonun karanlığını açılan kapıdan süzen ışık kesti. Biri elinde içeceğiyle salona girdi. "Bak gelen varmış demek ki." Diye bilmişlik tasladım.
"Bizimle beraber 3. Kişi bilmem farkında mısın?" Diye alay etti benimle. Selime göz devirip gelen kişiye bakınca yaşadığım şokla kalakaldım. "Baran?" Bizim olduğumuz koltuğun önüne geldi.
"Aa sizde mi burdaydınız. Tesadüfe bak." Elindeki fişe bakıp eşyalarımı koyduğum koltuğa baktı. "Şurası benim yerim." Diyip eşyalarımı bir sonraki koltuğa koyup yanıma oturdu. Selim öne doğru eğilip Barana baktı. "Cidden yerin orası diye oturmak zorunda mısın? Salonda onca boş yer varken."
Baran dümdüz baktı yüzüne kolasından bir yudum aldı ve "Evet." Dedi. Selim sinirle arkasına yaslandı. "Hayret bir şey ya."
Barandan ayırmadığım bakışlarım sonunda karşılık buldu ve bana baktı. "Ne?"
"Napıyorsun Baran?" Dedim sessizce.
"Film izlemeye geldim. Çok abartmıyor musunuz? Ben size soruyor muyum? Napıyorsunuz burda diye." İyice arkasına yaslanıp koltuğa yerleşti. Sinirle önüme döndüm. Aklınca Selimle beni yalnız bırakmamak için gelmişti. Film başlayınca hepimiz ekrana odaklandık. Ben gergince filmi izlerken iki yandan kıstırılmış hissediyordum kendimi. Baran dirseğini benim kolumu koyduğum yere koydu ve bu durumdan gram rahatsız olmuyordu. Kolumu çektim ve mısırımı yemeğe devam ettim. Filmin biraz sonrasında mısır paketine uzanan ikinci bir el meydana çıktı. Baran fısıldadı. "Mısır almayı unutmuşum." Benim mısırımdan yemeğe başladı. Selimin buraya baktığını hissettim ve konuşmayı uzatmamak için önüme döndüm. Filmde karlı yolların sıcak sobanın ve çayın etkisiyle mayışmıştım. Ama kar görüntüsü o soğukluğu hissetmeme sebep olmuştu istem dışı ürpermiştim. Sol kulağıma bir sesin nefesi yerleşti. "Üşüdüysen montumu verebilirim." Selimin kibar teklifini kibarca reddettim.
"Teşekkürler ama ben iyiyim." İkimizde sessizce konuşuyorduk. Baranın sert bakışlarını sağ profilimde hissettim. "Üşürsen çekinme söyle tamam mı?" Başımı salladım. "Tamam."
Birden kucağıma fırlatılan ceketle neye uğradığımı şaşırdım. Baranın sinirli bakışlarıyla karşılaştım bir şey demeden önüne döndü, sinirle ayaaklarını sallamaya başladı. Ceketi yavaş hareketlerle alıp giydim. Saçımıda ceketten kurtarıp arkama attım. İki taraftan kuşatılmış hissediyordum kendimi ve bu çok rahatsız ediciydi. Bundan sonraki süreç sessiz geçti hepimiz filme odaklanmış bir vaziyetteydik. Arada baran yine mısırımdan alıyordu. Bilerek tepki vermiyordum ki Selimle ya da Baranla münakaşaya girmeyeyim. Filmin ortasında bir anda ışıklar yandı ve ara verdik. Ben ışığa alışmaya çalışırken Selim ayaklandı. "Dışardan bir şey istiyor musun?"
Başımı iki yana salladım ve hafifçe gülümsedim. "Hayır teşekkürler." Dedim. Selim uzaklaşıp kapıdan çıktığı an Barana döndüm. "Napıyorsun sen ya, napıyorsun.?"
Sinema perdesini gösterdi. "Film izliyorum."
"Baran sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Mısırın boş kağıdını ayağımın ucuna bıraktım. Hiç istifini bozmadı. "Yok gayet ciddiyim. Film izliyorum."
"Başka zaman değil, başka salon değil. Bugün ve bu salonda öyle mi?" Yönümü ona doğrulttum.
Ayak ayak üstüne attığı pozisyonunu bozup doğruldu. "Evet. Bugün ve burda izlemek istedim. Ne o yoksa yavşak Selimle yalnız mı kalmak isterdin. Tabii salonda boş. Başlarım böyle işe ha bu salon niye boş kızım!" Birden yükseldi. "Niye yalnızsınız, ben gelmesem ikiniz tek başınıza kalacaktınız. Gelip kulağına bir şeyler söylemeler noluyor lan, sıçarım ben böyle işe ha!"
"Sen kafayı yemişsin başka açıklaması yok." Gözleri sinirle bakarken daha kolay sinirlenebiliyordum, ona olan aşkımın duvar örmediği nadir anlardandı. "Ne bu şimdi, gelip neyi amaçladın."
"Seni oruspu çocuğuyla tek mi bırakacaktım, sen de hala gelip bana arkadaş ayaklarından bahsediyorsun. Senin gözün kör olabilir ama benim ki değil. O piç neyin peşinde ben bilmiyor muyum!" Sesini yükselttikçe ben dahada geriliyordum.
"Düzgün konuş!" Diye ben bağırdım bu kez.
"Bana bak Berfin!" Adımı bu kadar sert ilk kez söylüyordu. "O herif için beni karşına alma, olacakların sorumlusu ben olmam bunu bil."
"Umrumda bile değilsin, ki bende senin umrunda olmamalıyım. Öyle değil mi? Sen dedin senin için gelmedim dedin. Benim bir önemim yoksa buraya gelipte bana sesini yükseltemezsin hiç bir şey içinde beni susturamazsın." Benim ela gözlerimle onun karadan geçilmeyen gözlerinin her çarpışmasında bir katliam meydana geliyordu. Acıyı çeken biz, acıtan ve deşen yine bizdik.
"Ben gelmesem." Sesini alçalttı. "Ben gelmesem o herifle tek başına kalacaktın lan. Düşününce bile elim ayağım titriyor anladın mı?" Sinirle gözlerini yumdu. Öne doğru eğilip eliyle yüzünü sıvazladı. "Gittim lan gittim. Senin elinde un ufak olmaktan gönlümü oyuncak etmenden kaçmak için gittim." Sert bakışları bana döndü. "Şimdi beni mi suçlayacaksın gittim diye. Sen beni bu raddeye bu çıkmaza getirdin. İntikamını aldın, her gün acı çekmekte seni aratmıyorum, duan mı ahın mı ne dersen de tuttu. Şimdi huzurlu uyuyacak mı Ferhat abin, senin acın bitecek mi?"
Ellerim yumruk olup güçlendi. Sertçe yutkundum, Barana yaptığım ayıbın hatta aldığım vebalin farkındalığıyla gözledim doldu. Onun bu denli acı çektirdiğim için kendime kızdım. "Söylediklerim doğru değildi." Diye itiraf ettim. Gözlerinde sönen bir mum tekrar canlandı sanki ama cılız güçsüz bir ışıktı. "Benden vazgeçmen için söyledim. Çünkü senin tek başına bu yükü taşımakta ne kadar zorlandığını gördüm. O kadar büyük bir güçle ipe sarılmıştın ki Baran o ipin elini yara yaptığının farkına bile varmıyordun." Gözümden akan yaşı sildim. "Seninle o acıyı çekmeye varım ama sonunda yanı başımda olacağını bilmediğim bir hayata yokum. Senin olmadığın bir geleceğin hayalini bile kurmak bana eziyet." Ellerini ellerime uzattı. Sımsıkı tuttu, gözlerime kitledi gözlerini. "Burdayım." Dedi. "Burdayım Vicdan Azabı." Başımı iki yana olumsuzca salladım, gözümden akan yaşlar yolunu bulmuştu. Beni ikna etmek için daha da yanaştı. "Bak yanı başındayım, ellerim ellerinde. Gözlerin gözlerimde, burdayım. Sen istediğin her zamanda yanında olacağım." 1
Dudaklarımı ıslattım, boğazım düğüm olmuştu sanki. Ellerimi o sıcak yuvadan sıyırdım. "Ferhat abimde yanımızdaydı. Sonra bir an da kanlı bir gömlekle yığılıp kaldı. Sadece bir an Baran. O kısa bir an alıp götürdü onu."
Derin bir nefes aldı, umutsuzlukla omuzları düştü. "Ben Ferhat değilim." Dedi büyük bir haklılıkla. "Beni onunla kıyaslamaktan vazgeç artık."
"Sen Baransın, Ferhat değilsin. Ama Ferhatın hikayesine talip oluyorsun. Nasıl başka bir son düşünebilirsin ki." Ellerini uzatıp yanağıma koydu. Islak yaşları yüzümden temizledi.
"Korkuyorsun biliyorum ama bir kez olsun korkunu bir kenara bırak ve bana güven. Şu zırhını çıkar at, düşünmekten olacakları hesaplamaktan vazgeç. Bırak ben her şeyi halledeyim." Alnını alnıma yasladı. Nefesim çarptı yüzüne. "Teslim ol bana Berfin, bırak güzel bir hayatımız olsun." Gözyaşlarım akarken tek kelime edemedim. Bir yanım deliler gibi Barana teslim olmak isterken bir yanım da -ki bu vicdan azabı olan yanım- bu efsundan uzaklaşmak gerçeğe dönmek için çırpınıyordu. Ben cevap veremezken birden ışıklar söndü ve film kaldığı yerden devam etti. Yüzümü Barandan uzaklaştırıp elimin tersiyle burnumu sildim. Çantama uzanıp içinden bir mendil çıkardım. Yüzümü temizlerken Baranın bakışlarının ağırlığını hissettim ama dönüp bakmadım. Sırtımı koltuğa yaslayıp ekrana baktım. Gözlerim sızlarken salona elinde mısırlarla Selim girdi. "Nerde kaldın?" Dedim tahriş olmuş sesimle.
"Sıra vardı. Sana mısır aldım tekrar, sevdin tadını." Bu hassas düşüncesine şu an oturup ağlayabilirdim. Gözlerim tekrar doldu ama neyseki salon karanlıktı.
"Teşekkür ederim." Dedim. Yanıma oturunca Baranın yine bacaklarını sinirle salladığını gördüm ama tepki vermedim. Sessizce filmi izledik. 3 saatlik bir filmdi ve bir müddet sonra uykum gelmişti. Sürekli gözüm kapanıyordu, oturduğum pozisyonu degiştirip uykumun kaçmasını amaçladım. En sonunda film bitti salondan çıktık. "Bence filmin üstüne konuşulacak çok sey var." Dedi Selim.
"Evet bencede var ama şimdi değil." Elimle ağzımı kapatıp esnedim. "Bir ara cidden uyuyacaktım."
Güldü. "Al bendende o kadar. Kar soğuğunda ve soba sıcaklığında güzel bir şekerleme vaadi vardı filmde."
"Cidden." Barana baktım arkamızdan sessizce geliyordu. Eli deri ceketinin cebinde düşünceli duruyordu. Göz göze geldik. Bakışlarımı kaçırdım, otoparka inince Selimin aracına vardık. "Araçla mı geldin?" Dedi Selim Barana hitaben. "Yoksa bırakalım seni istediğin yere."
Baran ceketinin yakasını havaya dikti. "İstemez. Araçla geldim." Bana döndü. "Gel bırakayım seni."
"Ben bırakacam Berfini." Selim sertçe kelimelerin üstüne bastırdı. Baran Selime ters bir bakış attı, bana baktı cevap bekleyerek. "Selimle giderim ben." Dedim.
Dişlerini sıktı, çene kemiği gün yüzüne çıktı. "Emin misin?"
"Evet. Git sen." Bir kavga çıkmadan şu günü bitirmek istiyordum gerçekten.
"Eyvallah." Dedi. Arkasını dönüp uzaklaştı. Heybetli uzun vücudunu izlerken Selim arabaya geçti. Bende bakışlarımı çekip koltuğa attım kendimi. Biz otoparktan çıkarken, hemen arkamızdan Baranın arabasıda çıktı. "Biraz değişik bir tip."
"Baranı diyorum." Dedi Selim. "Değişik bir çocuk."
Gerildim. "Öyle mi? Fark etmedim."
"Baksana herkesi fazla sahipleniyor. Tamam Mirkelamın arkadaşı diye seni bu kadar darlamasına gerek yok bence." Ben sessiz kaldım. "Sen süt kardeşisin diye senin üstünde sorumluluk hissediyor aklınca. Arkadaşımın kardeşi hesabı." Yandan bana baktı. "Sencede öyle değil mi?"
Ellerimi ovuşturdum. "Beni darladığı falan yok. Bahsettiğin gibi bir durum olduğunuda sanmıyorum."
Bıkkın bir nefes verdi. "Nerden tanışıyorsunuz, Baranla." Diye birden sordu. Başımı ona çevirdim böyle bir soru beklemiyordum. "Önceden tanıştığınız anlaşılıyor Berfin. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekiyor." Düz yoldan sağa saptı, ışıklara yakalanmak istemiyor gibiydi.
"Evet öncesinden tanışıyoruz." Dedim. "Aynı mahallede aynı köyde yaşıyoruz."
Bakışlarını bu kez o bana doğrulttu. "Neden sakladınız ki bunu, ne gerek vardı." Sesi biraz sitemli gibiydi.
"Öyle istedim, başka bir sebebi yok." Sinirli bir soluk verdi. "Noluyor Selim ne bu haller."
"Sencede ortada bir sorun yok mu?" Eğilip dikiz aynasından yolu kontrol etti. Sonra bana döndü. "Baranın tavrında davranışlarında bir sorun yok mu?"
Anlamsızca baktım ona. "Her zamanki hali, onu tanımadığın bu şekilde düşünüyorsun ama tanısaydın bu düşüncede olmazdın."
"Mesele sensin." Diye üstüne basa basa söyledi. Kaşları çatılı huzursuzdu. "Bunu söylemek gerçekten isteyeceğim bir şey değil ama bunu görmeyecek kadar da kör değilsin diye düşünüyorum." Bugün hem Barandan hem Selimden aynı şeyi duyuyor gibiydim. Farklı karakterlerin bakış açısına girmiş gibiydim.
"Ne demek istediğini anlıyorum." Oturduğum yerde kıbırdandım bu konudan rahatsızlık duymuştum.
Sinirle karışık güldü. "2 aydır beraberiz, Barana gösterdiğin davranışı kimseye gösterdiğini görmedim."
"Barana kimseden farklı davranmıyorum." Kendimi savunmaya geçmiştim. Bu durum bana itici gelmişti.
"Kendini dışardan görebilseydin Berfin, benim bu konuda ne kadar haklı olduğumu anlardın." Artık tanıdık sokaklara tanıdık evlere rastlar olmuştum. Evime yakındık.
Durdu. Söylemek istemiyor gibiydi, ama içinde de tutamayacaktı. Evimin önüne gelince arabayı durdurdu. El frenini çekip bana döndü. Gözlerini gözlerime dikti, bu soruyu sormak istemiyordu zorlukla yutkundu.
"Baranı seviyor musun?" 1
Uzun bir aradan sonra merhaba canım okurlarım. Yoğun bir süreçten geçtiğim için bölümü tamamlayamamıştım ama yorum yapıp beni şevklendiren kişiler oldu. Onlar kendilerini çok iyi biliyor. Sizi seviyorum. Umarım bölümü beğenirsiniz. Yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorum. İyi okumalar. 🌹
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.85k Okunma |
142 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |