27. Bölüm

26. Bölüm:Hikaye

Büşra
berfinatman

 

Ellerim zangır zangır titriyordu, nereye koyacağımı bilememiştim. Nefesim kontrolümden çıkmış düzene sokamıyordum. "İnsan ister istemez heyecanlanıyor dimi?" Dedi Beritan.

 

Neyden bahsettiğini anlamak için bir kaç saniye baktım yüzüne daha sonra misafirlerin karşısına çıkacağımdan bahsettigini anladım. "Hı? Evet istemeden oluyor."

 

Saitin bağırıp misafirlerin geldiğini haber etmesiyle Baranın yanında bir kaçışım vardı başka zaman olsa buna katıla katıla gülerdim. O hengamede hızla ceketini yere attığımı hatırlayıp kendime ayrı bir azar çektim. Ama beni hala heyecanaldıran ve ellerimin titremesine sebep olan şey Baranın neredeyse beni öpecek olmasıydı, düşündükçe dizlerim titriyor karnıma ağrılar giriyordu. Asıl şaşkınlığını yaşadığım bir diğer şeyde benim buna müsaade etmiş olmamdı. Ah Berfin ne yere bakan yürek yakanmışsın sen.

 

"Ya essahtan vericek olsaydı baban gil o zaman ne edecektin." Gülistan ablada heyecanıma kulp buluyordu.

 

"O zaman yerinde bile duramazdı, baksana şu haline elleri titriyor" dedi Beritan. bu halimden keyif alıp güldü. "Kız sakin ol vermicekler seni ya, sanki bilmiyon."

 

Ellerim isteğim dışı dudaklarıma gidiyordu, Sait bağırmasaydı beni öpecekti bunun düşüncesi bile kalbime şiddetli bir sancı yüklüyordu. Kalbim göğsüme şiddetle vuruyordu.

 

"İyiyim ben." Dedim onları geçiştirmek için.

 

"Anam beti benzide kalmadı kızın, essahtan bayılma ha berfin." Gülistan teyze elindeki çay bardağını tezgaha koydu.

 

"Berfin!" Yengem nefes nefese mutfağa girdi. "Anam kahveleri getirsin dedi." Sadece başımı sallayabildim, heyecandan ne yapacağımı hâlâ kestiremiyordum. O sıra avludan kapı vurulma sesi geldi. Beritan eteğini tutarak mutfaktan çıktı kapıyı açmak için. "Kız Berfin bu ne hal. Noldu sana."

 

"Yok bir şey." Dedim ama elimle ensemdeki teri siliyordum.

 

"Heyecan bastı, Allahtan essahtan vermicez kızı yoksa halimiz ne olurdu." Gülistan abla gülünce göbeğide beraberinde havalandı.

 

"Selamun aleykum." Baranın cüsseli vücudu mutfak kapısından girince yengem bir çığlık kopardı ki görmeyin. "Baran!" Hemen boynuna atladı. Benimde yapmak için can attığım bir durumdu. "Nerden çıktın sen! Niye haber etmiyon sen bana, eşşek sıpası." Bu kez yengem Barana vurmaya başladı. "Yok öyle hop gidip ortadan kaybolmak, hop diyince geri gelmek."

 

"Ceylan dursana." Baran mahcup olmuş şekilde bakıyordu bize. "Kızım dursana."

 

"Nerdeydin sen ha! Nerdeydin o telefonlarım niye açılmadı günlerce. Ha geldim ha gelecem diye beni oyaladın. Tam iki ay oldu eşek herif." Yengem iteleyip durdu Baranı. Ama bir yandanda ağladı ağlıcaktı. Baranda bunu fark etti, elini ensesine koyup göğsüne yasladı. "Geldim işte, burdayım."

 

"Niye erken gelmedin ki?" Yengem durgun sesiyle sordu bunu. Baran eğilip açıkta kalan saçlarını öptü. O dudaklar az daha benim dudaklarıma değecekti, bu ihtimalle yüreğim sıkıştı durdu.

 

"Gelmedim değil." Baranın gözleri beni buldu kısaca sonra tekrar önüne döndü. "Gelemedim."

 

Yengem başını kaldırdı. "Ama artık burdasın dimi? Gitmicen bir yere."

 

"Zaten Urfadan gitmedim Ceylan, sadece bu köyden gittim. Okul mevzularım var, bir süre daha Urfadayım."

 

"Olsun tamam Urfada olur. Uzağa gitmede başka bir şey istemiyom." Yengem düşen şalını düzeltirken, gözleri beni buldu. "Kız sen daha oturuyon mu, kalkta kahveyi pişir. Anam ne uyuşuk kız bu diyip lafını ederler sonra."

 

"Aman hiç elleşme ona ben yaparım kahveyi." Beritan sağ olsun beni kurtardı bu durumdan. "Ama damada sen yaparsın haberin olsun." Allah canını almasın senin Beritan Baranın yanında edilecek laf mı bu.

 

Baran sinirle ensesini kaşıdı. Ceylana döndü. "Ne damadı?" Sesini normal tutmaya çalıştı ama becerebildiği pek söylenemezdi. Sanki bilmiyordu ne damadı olduğunu da bir de soruyordu. "Berfine görücü geldi, Mıço Ahmet gil."

 

"Valla Berfin bir de bakmışsın gönlün he demiş, yüzükleri takmışız." Gülistan ablanın söyledikleriyle Baran kazağının yakasını çekiştirdi. Ben onun tanışma kahvesine şahit olmuştum, şimdi o benim isteme kahveme şahit oluyordu. "Aman Gülistan abla sende, kızın okulu var bilmiyon sanki."

 

"Anam gönül bu, nolacağı bilinmez. Hem ben azcık gördüm çocuğu dalyan gibi maşallah geniş mi geniş omuzları var, babayiğit bir delikanlıya benziyordu." Gülistan ablanın lafıyla Baran omuzlarına bakıp kendini dikleştirdi. "Aha bir bakmışsın berfin beğenir çocuğu, söz kesilir. Okul bitincede düğün yapılır." Gülistan abla işi bitirdi bile Barana baktım, dişlerini sıkmaktan çenesi belirginleşmişti. Sinirle bana baktı.

 

"Ee orası doğru kader kısmet neticede." Yengemde hak verince Baran dahada dellendi. "Baran ayakta durma geçte otur." Baran sinirle bana bakarken, sandalyeyi sertçe çekip oturdu.

 

Beritan kahve köpüklerini alırken bir yandan laf yetiştiriyordu. "Bakmayın valla böyle sessiz durduğuna, Berfinde beğendi bence. Çocuğa bir bakışı vardı dili tutuldu." Kikir kikir gülüşüne Gülistan ablada destek oldu. Baranın bakışı suretle bana döndü ama ben dönüp bakmadım.

 

"Kız Berfin, doğru mu bu?" Yengem iki elini beline koyup bana baktı." Ondan mı bu sessiz duruşun ha, süt dökmüş kediye dönmüşsün bir halt olmuş ki sessizsin yoksa evi yıkardın başımıza." Tabi diyemedim yengeme senin arsız kardeşin beni öpecekti ondan donakaldım bu ergen kalbim bunu kaldıramadı dilim tutuldu diye ha bire manâ yükleyip duruyorlardı.

 

Derin nefes aldım, Baranın kokusu ciğerime doldu. "Yok öyle bir şey yenge." Diye kestirip attım çünkü konuşasım yoktu. Baranın sallanan dizi zaten beni geriyordu.

 

"Nerde kaldı bu kahveler el aleme niye malzeme veriyonuz siz." Annem sinirle mutfağa girdi.

 

"Aha hazır sayılır kahveler." Beritan bardaklara boca etti kahveyi. "Berfin hadi damadın kahvesini yap."

 

"Aboo Baran! Sen nerden çıktın." Annem şaşkınlıkla ellerini birbirine vurdu. Baran olduğu yerden kalkıp annemin elini öptü. "Nasılsın Hatun teyze."

 

"İyiyim oğlum sağ olasın hoş geldin. Hiç duymadım geldiğini. Ee ne oturuyon burda, Ceylan niye yollamadın oğlanı yukarı, burda mutfakta oturuyo, ayıp kızım." Annem art arda konuşunca yengemde telasa kapıldı. "Ee misafirler var diye şey etmedim ana."

 

"Bak şimdi, Baran yabancı mı?" Alınmış gibi baktı. "Baban duymasın Baranı burda oturttuğunu, kızar benden demesi." Barana döndü. "Hadi oğlum sen çık yukarı. Ceylan hadi sende çık aha getiririm ben Berfini."

 

Baranın ters bakışları altında ocağa doğru yürüyüp damatın kahvesini yapmaya başladım.

 

"Hatun teyze hiç ben çıkmım, uygun olmaz şimdi. Hem Malikle aramız iyi değil, misafirlere de ayıp olur." Baran sinirden dişlerinin arasında konuşuyordu. Kimse anlamıyor muydu bu çocuğun sinirini. "O nasıl laf öyle, ayıp neyin olmaz. Asıl burda oturman ayıp hadi hadi ikiletmeyin lafımı."

 

"Berfin al damada lokumda koy, ağzı tatlansın." Beritan bugün ağzı gevşemiş gibi konuştukça konuştu. Çaktırmadan Barana baktım, koyduğum lokumlara öfkeyle baktı.

 

"Hadi Baran gidelim biz." Yengemle Baran mutfaktan çıkınca bende tuza doğru uzandım. "Şimdi tuz koyunca bu istemiyorum demek dimi?"

 

"Anam tuz mu koyacan!" Gülistan ablanın hayalleri suya düşmüştü. "Kız etme, çocuk delikanlıydı aman bu gençlerde hiçbir şeyi beğenmiyor."

 

"Aman elleşmeyin bırakın koysun." Dedi annem. "Beni rezil etmesin dellenmesinde ben bir şey istemiyom."

 

Kahveye tuzu koyup, aklımda hangisi olduğunu not ettim. Tepsiyi alıp kapıya yöneldim, Beritanda diğer tepsiyi aldı. Annem ellerini açıp bana dua okudu. "Milletin gözü değer, gözü değmezse sözü değer." Duası bitince annem önden benle beritanda arkasından merdivenleri çıktık. Ellerim ve bacaklarım zangır zangır titriyordu bu sefer ki heyecanım gerçekten misafirlerin karşısına çıkacağım içindi. Annem kapıyı benim için açınca tüm gözler bana doğru döndü. Annemin fısıltısını duydum. "Önce büyüklere ver." O kadar kalabalığın içinde Baranın o keskin ve sinirli bakışını seçmiştim. Bir diğer bakış ise, damat olduğunu tahmin ettiğim çocuktu. Adını bile bilmiyordum ki buna gerekte yoktu. Önce gelen misafirlerden büyük olan erkeklere verdim kahveyi sonra dedeme ve babama vermiştim. Sıra abime gelince kahveyi vermek için eğildim o sıra bana fısıldadı. "Bok gibi olmuşsun." Dedigiyle dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için. Bu güzel olduğum anlamına geliyordu. Abim keyifle bana bakarken altta kalmıyacağımq dair bir bakış atıp topuklu ayakkabımla ayağına bastım. Sessiz bir inleyişle beraber bana dönen bakışlarına karşılık vermedim. Hak etmişti bunu sıra Barana gelince, yüzümün gülen kısmı bir anda buz kesti. Ellerim istem dışı titremeye başladı, ilk defa elimden kahve içecekti ama beni isteyen o değildi. Gözlerini kaldırıpta bana baktı, görünüşte sinirliydi ama ardında ki hüzünü görebiliyordum. "Şu çocuğun yerinde ben olabilirdim." Diye fısıldadı. Sertçe yutkundum ve sıra damata gelmişti. Ona yaklaşınca başını kaldırıp baktı. "Ellerinize sağlık." Dedi.

 

"Afiyet olsun." Diye mırıldandım. Birazdan görecekti afiyeti. Tuzlu olanı alması için tepsiyi ona göre yönlendirdim. Kahvesini alınca son kalan kahveleride annemin işaret ettiği kadınlara verdim. Sonrada köşede ki sandalyeye oturdum. Baranın bacakları hala sinirle sallanıyordu. "Sebebi ziyaretimiz belli, Allahın emri peygamberin kavliyle kızınız Berfini..."

 

"Püfff" adamın sözü damadın kahveyi püskürtmesiyle kesildi. Art arda öksürüklerle nefes almaya çalışırken kahvenin yanındaki suyu bir dikişte içti. Herkesin kadın erkek fark etmeksizin bakışları bana döndü ve yüzlerinden düşen bin parçaydı. Babam bıyık altından gülerken ciddiyetini korumaya çalıştı. Baranın sallanan bacağıda ne hikmetse durmuştu. Keyifle kahvesini yudumladı. Yüzünde sinsi bir gülüş vardı. İsteyecek olan adam birden ayaklandı. "Cevabımızı aldık biz. Hayırlı akşamlar."

 

Onlar sinirle oturdukları yerden kalkarken, ben istifimi bile bozmamıştım. Annemle yengem misafirleri uğurlayıp gelene kadar salonda çıt çıkmadı korkuyla babam ve dedeme baktım ama ikisindende tepki yoktu. Annemle yengem sedire oturunca annem etimi çiğnedi. Sessizce konuştu. "Tuzu boca mı ettin canı çıkasıca." Oda acayip sessizdi. Dedem elindeki tespih tanelerini çevirdikçe gerilim daha da artıyordu, keyfi yerinde olan tek kişi Barandı keyifle kahveyi yudumlamaya devam ediyordu. Bir anda dedem elini dizine vurup gülmeye başladı , ardındanda babam gülmeye başladı. Malik elindeki kahveyi sedire bıraktı ki gülerken kahvesi dökülmesin. Biz kadınlar şaşkınlıkla bakarken onların gülmesi dahada arttı en sonunda annemde koca göbeğini hoplata hoplata gülmeye başladı. Bir tek nenem derin derin yere bakıp duruyordu. Baranda kahkahayla olmasa da keyifle gülmelere eşlik etti. "Allah seni napmaya, eşeğin kızı." Dedem gülerken söylenmeyi de ihmal etmiyordu. "Ne kadar koydun da herif yüzümüze kadar tükürüğünü yolladı bize."

 

"Çok değil iki kaşık." Dedim. "Tatlı kaşığı."

 

Söylediklerimle daha da güldüler. "Ulan kızım, ne edecem ben senle." Babam gülmekten yaş akan gözlerini sildi. "Çocuğun rengi beyazladı sayende."

 

Dedem küçük gözlerini ovuşturup ayağa kalktı yanımdan geçerken omzumu sıktı. "Eşeğin kızı, başımıza kalacak bu kız." Ama gözlerinde neşe vardı görebiliyordum. Ardından babam ve Baranda kalkıp gitti, her biri bana sen iflah olmazsın bakışları attı. "Evde kalacak bu kız, ben size diyim. Boşuna çeyiz yapma Sara Hatun, hey gidi hey. Bu deliyi kim alır." Abimin söyledikleriyle annem hepten sinirlendi. "Alırım seni ayağım altına Malik, deli diyip durma. Adı deliye çıkar kızın sonra Allah korusun."

 

Malik daha da keyiflendi. "He ne var Allahın bildiğini kuldan mi saklicaz. Deli işte." Abime ters ters baktım. "Sen önce kendine bak."

 

"Ne varmış kızım benim halimde. Elimi sallasam ellisi." Malik'in övünerek söylediklerine annem sinir oldu. "Hadi ordan. Nerdeymis bu elli atmış gösterde gidip isteyelim."

 

Malik bozuldu. "Anne!"

 

"Yürü git eşek oğlu eşek." Malik odadan çıkınca annem bu kez sinirli bakışlarını bana doğrulttu. "Eh be Berfin eh be Berfin. Ben ne diyim sana ha ne diyim." Söylenerek sedirden kalkıp odadan çıktı. Yengemde ardından ayaklandı. "Ben de Saite bakayım."

 

Odada ben ve nenem tek kalmıştık. Nenemin üzgün bakışlarını gördükçe içim acıdı. "Nene?" Sandalyeden kalkıp yanına yaklaştım. Elimi omzuna koyup yanına oturdum. "Noldu sana, neyin var. Bana mı kızdın yoksa, valla az koydum tuzu bu oğlanda pek nazlı çıktı."

 

Elini dizime vurdu art arda. "Yok ettiğine kızmadım. Ben zamanında senin ettiğini edemedim ona kızdım." Gözlerinin beyazına kızıl sarmaşıklar türemişti. "Senin yerindeyken. Keşke bende edeydim bunu, ah ah. Sana baktıkça kendimi görürürüm ama sen benim gibi zayıf değilsin. Sen güçlüsün ardında atan var anan var. Benim kimsem yoktu." Beyaz yazmasıyla gözlerini sildi. Gözlerim doldu söylediklerine. "Bende yıkaydım benim için ördükleri duvarı dedim kendi kendime. Sen boyun eğmedin, eğme de!" Ellerini tuttum sımsıkı. "Küçük bir kızdım Aha dedene verdiler. Demediler ister misin? Sevdiğin var mı? Demediler." Avcunu açıp gösterdi, "Ellerim parçalandı. 7 çocuk büyüttüm, ahanda şu yüreğimde ki çocuk hiç büyümedi. Yıllar geçti ama şurda ki yara kapanmadı."

 

Elimin tersiyle burnumu sildim. Gözlerimden yaş akıyordu nenem anlattıkça ben ağladım. "Sevdama diyemedim beni everiyorlar diye. Haberim gitti, ama bildim ne kadar acı çektiğini bir yürekte iki sevdanın acısına da yer var kızım. Ben bildim hissettim. Sonra Sadık dünyaya geldi. Daha da benim elim kolum bağlandı. Sessizce eyledim kendimi, sus dedim. Bilmesin kimse ana oldun, bunu dediğimde 15 yaşında bir çocuktum. Ne Anam sahip çıktı ne babam." Titreyen dudakları benim yüzümün bir yansıması mıydı? "Sonra seni gördüm, sen de kendimi gördüm. Kimseye diyemeyen hal söyletmeyen o küçük Zübeydeyi gördüm. Dedim bu kız bir sevdaya tutulmuş lakin kara sevda Oluru yok." Bana döndü. "O yüzden dedim sana. Korkma sevdiğine sahip çık. Bilirim zor, bilirim mezarın sesi yok. Ama bak ben ne haldeyim. Ecelim geldi yakındır ben hâlâ mazinin kölesiyim."

 

Burnumu çektim. "Nene öyle söyleme Allah korusun." Eliyle kendi yaşlarını umursamadan benim yaşlarımı sildi. "Etme bunu kendine Zübeyde. Etme." Bana değilde kendine, geçmişteki gençliğine söylüyordu. "Nene?" Sertçe yutkundum. "Kimdi o? Sevdiğin? Kavuşamadığın?"

 

Nenem gözlerimin en derinlerine baktı sanki. "Öyle biriydi işte. Uğruna acısını eylediğim." Yazmasıyla sonkez gözlerini silip toparlandı. "Sac düzen aldı hamur bitti, ev düzen aldı ömür bitti." Elini dizime vurup ayaklandı. Ardında gençliğini bıraktı. Aynı hataların kurbanı olacak, aynı acıyı yaşayacak genç Zübeydeyi.

 

🌹

 

"Millete rezil olduk rezil. Her yerde bu deli soykanın yaptıkları konuşuluyor." Dedem olayın sıcaklığıyla bir şey dememişti ama şimdi etraftan laf geldikçe dahada köpürüyordu. "Örf var adet var. Usul var usul. İstemeyeceğini biz diyemez miydik sanki ha!" Tam bir şey diyecek oldum annem hemen etimi kıvırdı. Acıyla susmak zorunda kaldım. "Eh başta ata yok ana yok olacağı bu." Bu kezde annemle babama laf ediyordu.

 

Hepimiz salondaki sedirlerde oturmuş dedemin azarının bitmesini bekliyorduk. Kahvaltı edilmiş kahveler içilirken bir ahbabımızdan telefon geldi. zaten nolduysa ondan sonra oldu. Milletin ardımızda ettikleri lafları duyunca küplere bindi. Ağzımızı açıp ta tek kelime etmiyorduk. Beni haşlaması bitti derken yine başlıyordu. Sait korkudan yengemin kolunun altına sinmis etrafa bakıyordu. Abimle ben de yerde halıdaki desenleri sayıyorduk. Babam elindeki tesbihi çevirip duruyordu kimsenin gıkı çıkmıyordu. Nenem arada sabır çekiyordu sesli, Dedem de ters ters bakıyordu. "Hiç akıl yok mu sende ha. Hiç mi demiyorsun bu ailenin bir namı var, laf olur söz olur, ama yok aklını o okulda bırakıp gelmişsin. Nasıl bir ailede olduğunu unutmuşsun. Al şimdi herkes diyecek. Hacı Alinin torunu böyle terbiyesizlik yapmış diye söyleyecekler. Hiç mi düşünmedin sen Akılsız kız."

 

Derin bir nefes verdim gerçekten artık sabrım gelmiyordu. "Bavo yeter ya, yeter." Babamda artık dayanamamıştı. "Sen hele hiç konuşma Sadık, bu kızı bu kadar şımartan sensin. Bunları yapmaya yüz buluyorsa hep senden buluyor. Bir kere vurup otur demedin, şimdi gücün yetmiyor."

 

"Bavo!" Diye çıkmıştım.

 

"Sus!" Sinirle bağırdı. "Eşeğin kızı. Baban eşek sende onun kızı."

 

"Berfin yukarı çık sen!" Babam gözlerimin içine baktı. Söylediklerini ikiletmedim. Hışımla kalktım yerimden. "Terbiyesiz. Nasılda bağırıyor saygısız!" Dedem hala arkamdan söyleniyordu. Sinirle merdivenleri çıkarken korkuyla bizi dinleyen Beritan ve Gülistan ablayı gördüm. "Bu ev tımarhane aklınız varsa kaçın kurtarın kendinizi." Yanlarından sıyrılıp odama geçtim. Annemin kapattığı camı sonuna kadar açtım. Derin bir nefes aldım artık şuradan atacaktım kendimi. Odamın kapısı açıldı. Abim girdi. "Lan mal, intihar edeceksen ordan ölmezsin."

 

"Aynısını düşündüm bende, damdan atlasam ölür müyüm acaba?"

 

Kapıyı kapattı abim. Cıkladı. "Sanmam. Sakat kalırsın bir ömür bavoyu dinlemek zorunda kalırsın. Aha kalkıpta böyle odana da gelemezsin."

 

"Ay Allah korusun. Yok bu halim iyi." Yüzüm istem dışı düşmüştü ve toparlayamıyorum.

 

Yanıma geldi. "Sıkma lan canını gerizekalı." Eliyle saçımı savurdu.

 

"Of Malik git başımdan." Saçımı düzelttim.

 

"Kızım mal mısın? Bu millet iki gün konuşur üçüncü gün unutur ya ne takıyorsun."

 

"Millet umrumda bile değil, benim canımı Bavo sıkıyor. Önüne geldiği gibi konuşma hakkını nerden buluyor ya. Hadi beni geçtim baba kocaman adam ya yaşını başını almış dede olmuş artık onu nasıl azalıyor."

 

"Kızım bunlar son kuşak son, bunlardan sonra bu kafada insan yok."

 

"Off valla son kuşak diye kimseyi çekemem artık." Malik çalışma masamdan sandalyeyi alıp pencerenin önüne çekip, oturdu. Bende gidip yatağıma oturdum. Sonra cebinden bir sigara paketini çıkardı. "Of Malik git başka yerde iç odamı kokutma ya." Sinirle daha da çirkefleşiyordum.

 

"Az sus kızım be. Sabahtan beri evde bir gürültü bağırış beynim kaldırmıyor artık. Bir susun ya, susun." O da artık sıkılmıştı.

 

"Ne halin varsa gör." Diye söylendim.

 

Malik sigarasını yakıp derin bir nefes aldı. Bakışları pencereden dışarıyı seyrediyordu. Sıkkın bir hali vardı. Ama evdeki olayların dışında bir sıkıntıydı bu belli ki. Anlamak için biraz izledim ve emin oldum. "Hayırdır neyin var senin?" Diye sordum.

 

"Yok bir şey." Kesin vardı.

 

"Noldu söylesene ya? Belli işte var bir şeyler." Biraz sıkıştırdım onu. "Benim başımdan dert mi eksiliyor sanki anasını satim. " dedi üzgünce

 

"Korkutmasana insanı Malik. Noldu?" Yatakta dikleştim. "Diyara talip çıkmış." Bunu söylerken önce seslice bir yutkunması gerekmişti. Bir süre kalakaldım ne diyeceğimi bilemedim. "Kim dedi?" Siye sordum.

 

"Diyar." Sigara olan eliyle gösterememeye çalıştı ama gözünün kenarını sildiğini fark ettim. "Ağlayarak beni aradı. Anladım bir bok olduğunu zaten. Görücü gelecekmiş, babası Nuh diyor peygamber demiyor." Burnunu sildi elinin tersiyle. "Ceylan yengem bir şey dedi mi hiç sana?"

 

Beynimi yokladim. "Yok hiç söylemedi. Ama haberi olsa yengem söylerdi muhakkak. Sonuçta kardeşi söz konusu. Üzülürdü bana söylerdi." Abimin çaresiz haline baktıkça ne diyeceğimi bilemedim. Derin bir nefes daha çekti sigaradan. "Diyar nasıl peki?" Diye sorma gafletine düştüm.

 

"Nasıl olsun, öldürürüm kendimi diyor. Ulan ben böyle işin a..!" Sonra sustu. "Lan bir gönül verdik sevdadandık şu hayatta gülemicek miyiz biz!" Sinirle pencerenin pervazına vurdu. Yerimden sıçradım. "Ulan günlerdir uyuyamıyorum düşünmekten beynim ağrıyor artık. Yemek yiyemiyorum şu içemiyorum nefes alıyorum o da Diyar nefes alıyor diye.!"

 

Bu sözleri bana Barani hatırlattı. O da böyle demişti 'gün yüzü göremeyecek miyim ben' diye. "Madem böyle bir sorunun var sen niye bana anlatamıyorsun, kalkıp yanıma gelseydin. Kafanı dinlerdin."

 

"Kızım ben Diyarı bırakıp nasıl gideyim. Her akşam kendine bir şey yapacak korkusuyla evine gidiyorum, uzaktan pencereye çık diyorum. Öyle dönüp eve gelebiliyorum."

 

"Ne bilim beni arasaydın, Serdara anlatsaydın kendi içinde bunu yaşamak çok zor. Niye yapıyorsun bunu kendine."

 

"Bana Serdar deme bak sinirim tepeme çıkıyor.!"

 

"Niye ya noldu?"

 

Sigarayı tutan eli titredi. "O piç, Miroğluyla arkadaşlık ediyormuş bunca zamandır. İkili oynamış oruspu çocuğu." Bunu nerden öğrenmişti acaba? Şimdi bunu sorup işkillendirmekte istemiyordum. Ama bir anda bunu öğrenmesi garibime gitmişti. Yıllardır devam eden arkadaşlık nolduda şimdi abimin kulağına gitmişti. "Ulan benim derdim bana yeter Serdar piçiyle uğraşamam."

 

"Ee napacaksın peki?" Saf saf sorduğum sorunun benim boynuma dolanan bir urgan olacağını kestirememiştim. "Diyara bir şey olursa bende yaşamam. Onun başkasına yar olmasına da ben izin vermem."

 

"Ne-Ne diyorsun Malik." Kendisine bir şey yapmasından korktum.

 

"Diyarı kimseye yar etmem. Gerekirse kaçırırım onu."

 

"Ne!" Olduğum yerden ayağa fırladım. "Malik sen ne dediğinin farkında mısın. Kafayı mı yedin sen ha kafayı mı yedin."

 

"Hiç boşuna zirlama Berfin. İzin mi verecem lan. O Orospunun evladıyla evlenecek bende bunu izleyecek miyim? Kimseye yar etmem hepsini siker atarım izin vermem lan!" Sigarasını aşağı fırlattı. Bir sigara daha yaktı.

 

"Malik sen manyak mısın? Sen ne dediğinin farkında mısın ha! Farkında mısın!"

 

"Bağırma!" Diye kızdı.

 

"Ya sen bana kafayı mı yedirteceksin. Sen kaçırmanın ne olduğunu biliyorsun dimi sonunda nolacak biliyorsun dimi?" Gözümden sicimle yaşlar isteğim dışında akıyordu bedenimi koca bir korku furyası kaplamıştı ve ben bunu kontrol edemiyorum. "Kaçırmak demek Ferhat abim demek. Ölüm demek ölüm! Nolacağını bilmiyormuş gibi ne boş boş konuşuyorsun ya, nolduğunu görmedin mi bu çözün değil anladın mı çözüm değil."

 

"Napim ha napim. Elim kolum bağlı beklim mı?" Sinirle Gözlerindeki yaşı sildi. Hazmedemediğini fark etmiştim. "Elimden bir şey gelmiyor anladın mı gelmiyor."

 

Malik'e doğru yürüdüm ayağının önüne çöktüm. "Yalvarırım yanlış bir şey yapma. Lan seni öldürürler anlamıyor musun?" Artık ağlayışım artmıştı. Elini yüzüne siper etti. Yaşlarını gizledi benden. "Malik sen benim tek abimsin anladın mı! Benim tek abimsin, izin vermem anladın mı kendini göz göre göre ölüme atmana izin vermem. Ben bir abimi kaybettim senide kaybedemem." Elimle omzunu dürttüm. "Abi! Duydun mu beni ha duydun mu!" Ağlamaktan sesim doğru düzgün çıkmıyordu. "Nolur yanlış bir şey yapma yalvarırım nolur." Titreyen Dizlerine ellerimi koydum. "Abi anladın mı beni! Anla beni anla! Seni öldürürler bunun çaresi bu değil anla!"

 

Ellerimi tuttu. Gözleri kızarmış öfkeyle bana bakıyordu. "Anlıyorum." Dişlerini sıkarak bunu söyledi. "Anlıyorum. Ama başka carem yok. Ya Diyar canına kıyıp ben ardından gidecem. Ya da Diyarı kaçırıp canımızdan olacaz." Sessiz ama öfkeyle söylediği sözlerin bedenimde yarattığı korkuyu bilemezsiniz. "Başka çaresi yok. Başka çaresi yok Berfin. Düşündüm bulmaya çalıştım. Başka bir yol aradım ama bulamadım. Bu beynini siktiğimin kafası başka çare bulamadı." Tuttuğu ellerimi kafasına vurdu art arda. "Bulamadı. Bulamadı. Bulamadı. Bulamadı."

 

"Abi" ağlayarak söylediğim sözle durdu. "Yapma nolur yapma." Ellerimi bıraktı. Kafasını öne eğdi. Sarsıla Sarsılan ağlamaya başladı. "Ben Diyarsız yapamam Berfin." Omuzları çökmüştü onu böyle görmekten nefret ediyordum. "Herkesi mutlu edecek bir yol bulamadım. Seni abisiz bırakmak istemiyorum anamı evlat acısıyla sınamak istemiyorum. Ama Diyarsız yapamam ben Berfin." Kocaman adamın gözlerimin önünde çektiği acının, her zerresini hissedip bu hayata lanet ettim. Onunla beraber ağladım. Ayağa kalkıp sımsıkı sarıldım ona. "Nolur abi nolur bizi bırakma. Nolur. Nolur nolur. Abimsin sen benim. Senden başka kardeşim yok, senden başka abim yok. Nolur bizi bırakma." Ağlayarak söylediğim her kelimeyle dahada ağladık. "Abi. Abi abi nolur bırakma bizi." Artık ağlayışım hıçkırığa dönüştü sımsıkı sarıldım ona sanki beni bırakıp gidecekmiş gibiydi.

 

"Berfin tamam. Berfin." Ayağa kalktı beni bu kez sandalyeye oturttu. "Tamam Berfin sakin ol." Ben hala Ağlayarak abi diyordum. Sanki onun benim abim olduğunu ona hatırlatmak istiyor gibiydim. "Berfin. Berfin tamam dedim Berfin." Eliyle yüzümü tutup sarstı. "Abi."

 

"Tamam abicim tamam. Bak burdayım hiç bir yere gitmiyorum bak burdayım Berfin." Eliyle gözlerimi sildi. "Burdayım abicim bak." Sesli yutkundu çünkü o da konuşmakta zorluk çekiyordu. Beni bu halde görmek ona hiç iyi gelmemişti. "Tamam sakin ol. Derin nefes al." Benimle beraber nefes aldı. "Tamam abicim tamam. Bak burdayım. Bak." Elimi tutunca, beni bırakıp gitmesin diye tüm gücümle sıktım elini. "Nolur bırakma bizi." Dedim acıyan boğazımla.

 

"Bırakmayacam abicim. Tamam mı Bırakmayacam Burdayım." Saçımı öptü defalarca. "Bırakmayacam sizi, Burdayım."

 

💫

 

Gözlerimin üstündeki o kara perde onlarca tonluk ağırlıkla açılıp ışığın zihnime girmesine izin verdi. Acıyan gözlerimi zorlukla açarken aslında beni uyandıran şeyin bir ses olduğunu anladım. "Berfin" Gözlerimi acıyla açarken karşımda annemi ve Yengemi gördüm. "Ne bu hal kız?" Gözlerim yanıyordu. Vücudun bir külçe gibiydi sonra aklıma olanlar geldi. "Abim nerde?" Diye korkuyla sordum. Annem anlam vermemişti. "Bismillah! Kız noluyor sana."

 

Korkuyla sordum "Abim nerde?" Gözlerim ağlamaya meyilliydi.

 

"Allahım sen koru. Aşağı salonda babanların yanında. Noluyor kızım sana." Annem bana ruhani varlıkların musallat olduğunu düşünen bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Ben aldığım cevap karşısında rahatlamayla gözlerimi yumdum.

 

"Berfin. İyimisin yengem?" Yengem bir şeyler olduğunu anlamıştı. "İyiyim." Dedim.

 

"Gözlerinbşişmiş neye ağladın sen bu kadar." Annem parçaları birleştirmeye çalışıyordu.

 

"Ana üstüne gitme. Bavoya canı sıkıldı ya en son ondandır. " Yengem bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Annemin elinden kurtarmaya çalışıyordu. "Nolmus sanki canım, deden o senin bir iki laf etmiş çok mu?" Benim aklım tamamen abimdeydi. Nolacağını bilmiyordum bir delilik yapar mıydı bunun korkusunu yaşıyordum. Ne ara yatağa geldiğimi ne ara uyuduğumu bile hatırlamıyorum ama bedenimin yorgunluğunu hissediyordum. "Kalk hadi Baban bekliyor, salondalar."

 

Odamdan çıkıp salona doğru gittik ama o süre zarfında beynimin işlevsiz olduğunu söyleyebilirim yürüdüğümü, merdivenlerin olduğunu zar zor idrak etmiştim. Salonda abimi görünce hemen yanına gittim ve oturdum. Bana bakıp kızarmış gözlerimde oyalandı gözleri bir süre sonra koluyla kafamı sıktı. "Burdayım, sizi bırakmam." Bunu sessizce söylemişti. Kafamı kurtarıp yüzüne baktım. "Gerçekten mi?" Dedim. "Bizi birakmıcaksin dimi?"

 

"Bırakmıcam" dedi başıma bir öpücük kondurdu.

 

Saite kitap okuyan babam kafasını kaldırıp bize baktı. "Nereye kayboldun." Dedi.

 

"Odamdaydım baba." Abim elini üstümden çekip dikkat çekememeye çalıştı.

 

"Ne bu hal. Gözerin şişmiş yine." Artık bu durum rahatsızlık veriyordu belli ki.

 

"Yok bir şey anam nolacak." Annem benim yerime cevap vermişti. "Gençler ya iki laf duymaya gelmiyorlar."

 

"La havle." Babam sıkıntıyla söylendi. "Kızım bavo kötülüğüne mi dedi sanki, bizi düşündüğünden dedi. Bize neler neler derlerdi de sesimizi çıkarmazdık."

 

"Keşke zamanında cevap verseydiniz baba, şimdi bu hakkı kendilerinde görmezlerdi." Sesim sessiz ve güçsüzdü. Babamı sinirlendirmek istemiyordum.

 

"Bak şimdi, o nasıl laf Berfin." Annem cevapladı. "Bak sen şu dediklerine bir sahip çık, bu okul seni bozdu ha beni dellendirme."

 

"Okulla alakası yok." Dedi abim. "Berfin hep düşündüklerini söyleyen biriydi. Okula kulp bulmayın boşuna. Siz böyle yetiştirdiniz şimdi de laf etmeyin. Bırakın kendini savunsun, susmasın."

 

"Heh bir sen kalmıştın arka çıkmayan it gibi dalaşıyordunuz noldu hele."

 

"İt gibi dalaşırızda, ip gibi sarılırızda. Kimse bu kızdan bu yaştan sonra değişmesini bekleyemez."

 

"Eyi eyi, bir şey demedik."

 

"Dede hadi oku." Sait babamın kolunu çekiştirdi. "Büyük ayı napmış."

 

"Sait gel sen yanıma ben sana okurum. Dedeni Yorma." Yengem Sait gelsin diye oturduğu mindere vurdu.

 

"Ne yorması kızım olur mu öyle şey." Babam saitin başını öptü. "Allah yokluğunu göstermesin."

 

"Hadi oğlum gel." Yengem bir daha çağırınca Sait koca kitabıyla kalkıp yengemin yanına gitti. Babam sedirin köşesinde duran küçük bir poşete yönelince tüm bakışlar ona döndü. "Ceylan gelinim az gel bakim." Yengem ayaklarını yere basıp ayaklandı. "Buyur baba." Babam elindeki karton poşeti yengeme uzattı. "Bu senin."

 

Yengem kısa bir süre durdu. "Ne ki bu baba."

 

"Yıllar evvelden almam gereken bir şeydi, senin sözünü dinleyip hep erteledik. Al bakalım." Yengem poşeti alıp açtı. Ve kısa bir şaşkınlık yaşadı. "Baba bu ne?" Elini poşete daldırıp bir telefon kutusu çıkardı. "Oo telefon mu aldın baba." Dedim neşeyle.

 

"He ya." Dedi babamda sevinçliydi.

 

"Baba ben bunu kabul edemem." Dedi yengem. Babam anında kaşını çattı. "O nasıl laf öyle. Ne demek kabul edemem. Yıllar evvel alacaktım Berfininkini kullanırım diye direttin, bir şey demedim ama artık olmaz. Sana hediyemdir güle güle kullan."

 

"Yok baba valla ben kabul edemem." Yengem mahçup olmuştu yüzüne yansımıştı.

 

"Bak şimdi o nasıl laf kızım. Ee Berfin okula gidiyor aylarca gelmiyor ananı bacını nasıl Arıcan ha de bakim sen." Annem ellerini karnının üstünde birleştirmişti.

 

"Olsun gelince konuşurum." Yengem bile bu söylediklerine ikna olmamıştı.

 

"Hadi kızım hadi bak üzme babanı sana hediye almış geri çevirmek ayıp olur. Keşke seni dinlemeseydikte daha evvelden alsaydık. Hadi hayırlı olsun." Yengen mahçup bir gülümsemeyle baktı. Babamın eline yöneldi. Elini öpüp başına koydu. "Sağ olasın baba, Allah razı olsun."

 

"Güle güle kullanasın kızım. Bunca zamandır almadığıma bin pişmanım. Neyse kısmet bu güneymiş. Malike ver sim kartını taksın."

 

Yengem anneminde elini öptü hızlıca. Ve abimin diğer yanına oturdu. Sevinçle bakıyordu. Bende onun adına çok mutlu olmuştum. "Hayırlı olsun yenge." Dedim sevinçle.

 

Yengem kutuyu abime verdi abim telefonu açınca şokla kalakaldım. "Ooo hemde en son çıkan modellerden. Ya baba bende istiyorum bundan."

 

"Hayda." Babam keyifle güldü. "Bir de bu kız çıktı başımıza şimdi."

 

"Kız senin telefonun neyi var. Mis gibi telefon işte." Annemde keyifliydi ama yinede belli etmiyordu.

 

"Ya ama bu daha güzel. Benim ki eski model artık, bunun kamerası daha güzel. Baba nolur bende istiyorum ya."

 

"Tamam tamam bakarız." Dedi babam. Sait sedirden koşup abimin yanına geldi. "Dayı bende bakacam."

 

"Bak aslan parçası. Hakkaten gıcır telefonmuş ha." Saitin saçını savurdu. "Seni yarın tıraşa götüreyim güzel bir keselim saçını ha ne dersin."

 

"Oley gidelim." Neşeyle cıvıldadı Sait. "Ata da biner miyiz?"

 

"Eh onu bu cadı halana sor verirse atını gideriz. Benim atim mi var oğlum." Diye alaya vurdu.

 

"Malik bu soğukta ne atı. Hasta olur oğlan." Dedi annem. "Doğru Malik. Sonra iyileşemiyor valla." Diye destek oldu yengemde.

 

"O zaman yapacak bir şey yok." Saite bakıp omuzunu indirip kaldırdı. "At işi iptal. Arabayla gideriz."

 

"Ama anne." Diye tam söylenmeye başlamıştı ki yengem sözünü kesti. "Hiç başlama Sait iyileşemiyorsun bak geceleri hala öksürüyorsun yok at falan."

 

"Ee sıra diğer hediyede o zaman." Babamın sesiyle telefondan başımızı kaldırıp baktık. Annem yerinden kalktı odanın kapısının arkasına asılı olan bir elbise kılıfı çıkardı. "Ne hediyesi?" Dedim.

 

Annem kılıfla beraber salonun ortasına geldi. "Babanın sana hediyesi." Dedi.

 

"Bana mı?" Şokla babama baktım. Yengem ayaklanıp annemin elindeki kılıfın fermuarını açtı. Pür dikkat bakıyordum. Mavi parıltılı bir kumaşın varlığını gördüm. Sonrada çok beğendiğim mavi yöresel kaftan olduğunu anladım. Ağzımdam bir çığlık koptu. "Baba!" Sevinçle ayağa kalktım ve elbiseyi kiliftan çıkardım. "Ya inanmıyorum." Parıl parıl harika bir kaftandı. Sevincimin herkesin yüzünde olduğunu gorebiliyordum. "Çok güzel, hani almicaktiniz."

 

"Ee düğünümüz var mecbur aldık." Dedi babam keyifle.

 

"Ne düğünü." Dedim karmakarışık bir sesle. Yengem eliyle ağzını kapatıp, kaşıyla Saiti işaret etti. O an anladım. Sünnet düğünü olduğunu. Sevinçle Saitin elini tuttum. "Le gidiye le gidiye le gidiye cane." Diye şarkı söylemeye başladım. Annemle yengem anında bana ayak uydurup alkış çalmaya başladı. Saiti etrafımda döndürdüm. Sevinç gülücükleri etrafa yayılıyordu. "Le gidiye le gidiye le gidiye cane." Abim ordan birden ıslık çalmaya başladı. Ortalık dahada coştu. Ben söylemeye devam ettim, en son bende alkış yaptım ve Sait zıplamaya,oynamaya başladı. Abimin isligi benim sesim ve alkislarimizla güzel bir ortam olmuştu. "Sait sünnet oluyor." Diye sevinçle söylendim. Zıplayan sait bir anda durdu, tıpkı alkışlar gibi.

 

"Ben sünnet olmicam!" Diye birden bağırıp salondan çıktı. Dönüp salondakilere bakınca bana onaylamaz şekilde baktıklarını gördüm. "Sanırım bilmiyordu." Elimle saçımı kaşıdım. "Şimdi öğrendi" dedim.

 

💫

 

Ahıra doğru giderken annemin sesini duydum. "Kız bak o kıyafetlerin kirlenmesin geçmiyor lekesi sonra."

 

"Tamam!" Kapıyı açınca kafasını kaldıran Zümrüt kişnedi birden. "Kızım, tımarlamaya geldim seni." Kapıyı kapatıp yanına gittim. Önce güzelce yüzünü sevdim, okşadım ara arada öptüm. "Özlüyor musun kız, beni." Yemliğin köşesinde kulluktan yele fırçasını aldım elime. "Ben yokken kim biniyor sana ha, abim mi?" Sol tarafına geçip yelesini taramaya başladım. Uzun yeleleri vardı. "Doğru söyle kaçırıyor seni dimi?" Başını kaldırıp kişnedi. "Bak nerden bildim ben, ah abi ah." Yüzüne bir öpücük kondurdum. "Kız nasıl seviyorum seni ya. Güzel kızım benim, can kızım. Zümrütüm." Yelesini tararken cebimde telefonumun titresimini hissettim. Elimi uzatıp telefonu aldım..

 

BARAN TURANLI arıyor.

 

Gördüğüm yazıyla bıkkınlıkla meşgule aldım Telefonu. Sabahtan beri bu aradığı kaçıncıydı. Konuşmak istemiyordum, ısrarla arıyordu. Dün olanlardan sonra utançtan yüzüne bile bakacak cesaretim yoktu. Baranda inat eder gibi arayıp duruyordu. Mesaj sesi geldi.

 

GÖNDEREN: BARAN TURANLI

 

Şu telefonu aç!!

 

ELİMDEN BIR KAZA ÇIKACAK AZ KALDI!!

 

12.48

 

Hızla cevap yazdım.

 

GÖNDERİLEN: BARAN TURANLI

 

Açmıyorum tamam mı açmıyorum.

 

Arayıp durma beni.

 

İşim gücüm var, seninle mi uğraşacam.

 

12.49

 

GÖNDEREN: BARAN TURANLI

 

Adamı hasta etme kızım, aç şu telefonu.

 

Ne işin var hem senin, benim telefonumdan daha önemli ne olabilir."

 

12.49

 

Ego. Sinirimi bozuyordu ve bunun için çok çaba sarf etmesinde gerek yoktu. Varlığı yetiyordu.

 

GÖNDERİLEN: BARAN TURANLI

 

Bu kadar önemseme kendini, atımı tımarlıyorum.

 

Yani senin telefonundan daha önemli.

 

12.50

 

Mesajımı anında gördü ama cevap vermedi. Bende atın yelesini bırakıp bu seferde boynunu fırçaladım. Ama bir yandan da neden cevap yazmadı diye düşündüm, telefona tekrar baktım ama cevap yoktu. Sinirle geri cebime koydum ve işime odaklandım. Çok değil birqz sonra ahırın köşesinde ki, daha önce benim kaçtığım o camda bir sulietin karartısını gördüm. Arkamı dönmemle pencerede duran Baranı görmem bir oldu. Şaşkınlıkla ona bakarken o yavaşça pencereden koca cüssesini ahıra doğru bıraktı. "Desene kızım ahirdayim diye. İncir ağacından bekleyip duruyordum." Şaşkınnlığımı atlatıp Baranın gerçekten burda olduğunu idrak etmemle bir karmaşa yaşandı korku telaş sevinç utanç hepsi bir araya girdi. "Yok sen gerçekten kafayı yemişsin gerçekten." Dedim. "Ya sen manyak mısın, ha manyak mısın derdin ne ruh hastası. İlla biri görsünde başımız yansın diye mi geldin."

 

"Valla benim derdim sensin." Pantolonunun toz olan dizini çırptı. "O telefonum niye açılmıyor ha, sen onu söyle bir."

 

"Açmak zorunda mıyım? Ben niye seninle konuşacakmışım ya. Ne zamandır bunun hesabını sorar oldun bana." Diye çıkmıştım. Bu çıkışıma anlam veremedi.

 

"Lan dünden bugüne ne değişti ne bu tavır."

 

"Dün de aynı bugünde. Sen Miroğlusum ben Berfin. Benim senin telefonunu açma diye bir durumum yok. Senin de beni arama hakkın yok. Beni rahat bırak." Çok kısa bir an gözüm Dudaklarına kayma gafletine düştü. Hızla gözümü çektim. Doğru düzgün gözlerine bile bakamıyordum. Bunu fark etti. Bu fırsatı kaçırır mı? Kaçırmadı domuz. Yüzüne bir sırıtış yayıldı önce sonra bana doğru bir adım attı. Bu adımıyla beraber, Zümrüt kişnedi. "Baksana sen bir bana." Sesinde eğlendiğinin kanıtı bir tını vardı. "Gözlerime bak gözlerime."

 

"Def olun git şuradan." Diye ters teptim ama yok anlamıştı beyfendi.

 

"Hayırdır, ne bu gözlerini kaçırmalar." Göz kırptı. Daha da üstüme geliyordu. "Bana bak bana, sen utanıyor musun?" Dişlerini göstererek gülüyordu bu seferde.

 

"Bana bak Miroğlu ya şimdi Def olup gidersin ya da abimi çağırırım." Söylediklerimi gram dinlemiyordu. Gülerek üstüme geldi tam dibimde durdu.

 

"Sen dün gece olanlardan dolayı mı utandım böyle." Benimle bir çocuk gibi oynuyordu. Karagözleriyle beni esir almıştı. "Eger öyleyse Berfin alışsan iyi edersin." İsmimi her söylediginde kendimi savunmasız hissediyordum

 

"Sen kimsin ya. Sen kimsin? Nerden buluyorsun bu cesareti. Birde alışacakmışım oldu paşam başka?" İki eliyle kollarımdan tuttuğu gibi ahırın duvarına yasladı. Elimdeki fırça bu hengamede düştü.

 

"Ben, Miroğlu Baran. Senin düşmanınım." Gözlerinin karası dahada karardı. Kirpiğinin koyu ve sık olması gözlerini dahada karartıyordu. "Aldığım cesaret senden, dün seni öpmeme izin verdin bunu inkar edemezsin. Evet seni öpmedim ama öpecektim." İri avcunu yanağıma yasladı. Yanağımı sevdi. "Seni bir gün öpecem Berfin. Öyle bir öpecem ki kim olduğunu unutacaksın." Ona sinirle baktım. "Hiç öyle bakma, sende istedin kabul et."

 

"Geri çekil." Dişlerimin arasından söylediklerimle bana sabır der gibi baktı. "Geri çekil Miroğlu." Ellerini çekip bir adım geri gitti. "Dün yaptığım tamamen bir hataydı. Ve bunun tekrarı olmayacak. Sen Miroğlu Baransın, düşman çocuklarıyız biz. Hayallerini kendine sakla."

 

"Dün yaşananlar bir hata değildi." Diye diretti. "Senin inkar etmen bu gerçeği değiştirmeyecek. Sen bir başkası için süslenmiştin ama bana gelmiştin bana. Kimseye değil düşman dediğin bana geldin. Belkide seçimini yaptın ha Berfin."

 

"Eğer bir seçim şansım olsa emin ol bunu senin için kullanmazdım. Ve bunu sende çok iyi biliyorsun." Gözlerime düşman tozları serptim ki bir daha aynı şeyler yaşanmasın diye çabalıyordum.

 

"Vicdan azabı." Dedi. "Hatırlat bir gün biz olursak, sana bu dediklerini tek tek hatırlatacağım." Sesi kırılgandı. "Lan öyle bir konuşuyorsun ki kendimden şüphe ediyorum. Sen bana geldin lan bana. Bunu söylerken bile emin olamıyorum senin yüzünden. O kırmızı elbiseyle beni aradı gözlerin, o zehir saçan dilin adımı zikretti. Napıyorsun sen bana ha Napıyorsun. Niye yapıyorsun. "

 

"Bir hata oldu ve bitti. Tekrarı olmayacak. Hiç bir şey değişmedi. Ben hala senin duygularını oyuncak eden kızım. Öyle değil mi? Duygularınla oynamadım mı? Bu yüzden çekip gitmedin mi? Bu kızdan şimdi ne bekliyorsun." Sırtımda duvarın soğukluğu bir çığ gibi büyüyordu sanki.

 

"Yalan dedin." Aklı karışıyordu. "Yalan dedin lan öyle söylemek istemedim dedin."

 

Tekrar o acının gözlerinde yer edilmesine yüreğim dayanmadı bunu devam ettiremeyecektim. "Evet yalandı ama seni kırmaktan çekinmeyen bir vicdan azabıyım ben. Kendi yoluna git Baran söz bu sefer sana gitme demeyeceğim."

 

"Benim tüm yollarım sana çıkıyor sana. Hep aynı şeyleri söylemekten bıktım sen bıkmadın." Sinirle etrafında döndü. "Lan seni öpecektim lan. Az daha öpecektim. Güler yüzlü bir karşılama bekledim senden ama hata bende senin güler yüzünün bir bana yasak olduğunu unuttum. Ulan ya öpseydim ha ya öpseydim, o zaman nolacaktı." Bunu düşününce bile yanaklarım kızarıyordu. Bunu fark etsin istemiyordum ama yüzümün her milimini bilen Baran bunu kaçırmayacaktı. "Bazen kısacık bir an, zihnini susturup kalbinle hareket ediyorsun ya Berfin ben o an yeniden sana çekiliyorum." Uzaklaştığı mesafeyi bir adımla tekrar kapattı. "Nolur şu zihnini sustursan, kalbinle gelsen bana."

İki avcunu bu sefer yanaklarıma koydu. Ellerim kontrolüm dışında bileklerini kavradı. "İstesem şu an bile seni öpebilirim ve emin ol buna itiraz etmezsin." Soylediklerinde haklıydı çünkü ona karşı gıkım bile çıkmıyordu şu an. Nefesi yakınımda elleriyle beni kıskacına almışken mantıklı düşünemiyorum geriye gitmeye çalıştım ama sırtım duvarla bütünleşmişti. "Ama bunu yapmicam. Çünkü bana koşarak kendin geleceksin Berfin. O gün işte beni kimse tutamayacak. Bana gelişini izleyeceğim büyük bir zevkle." Alnını alnıma yasladi. "O zaman biz tamamlanqacağız. Berfu-baran olacağız. Kar ve yağmur olup bu hayata yağacaz. Buna da kisme mani olamayacak."

 

"İmkansız bir hayal." Diye mırıldandım. Zihnim sağ olsun Baranın etkisinden kurtulupta bunları söyleyebilmişti. "Sana koşarak gelmeyeceğim gelirsem öleceksin ve ben buna izin vermeyeceğim. Sen yaşamaya devam edeceksin başka hayatlarımız olacak. Kalbimizde hep adımız zikredilecek ama bir tamamlanamayacagiz."

 

"Hikaye yazmayı bilmiyorsun bari sus." Sinirli sesini bastırmak için dudaklarını alnıma bastırdı. "Susta nasıl hikaye yazılır gör. Hikayemiz kıyıda ki evde olacak. Orda başlayacak, sen bana geleceksin hemde koşarak. Ellerini sımsıkı tutacağım ve bir daha bırakmayacağım." Perçemimi köşeye ittirdi. Yüzüne bakmak için gözlerimi kaldırdım. Keskin çenesiyle bizim için yazdığı hikayeyi seslendiriyordu. "Evimizi yeniden yapacağız. Ben eve gelmek için saatleri sayacam. Evimizde karagüller her yerde olacak. Sen sarı saçlarını savura savura dolanacaksın evde. Ve ben seni her köşede tekrar tekrar öpecem. Yalın ayak gezeceksin, seni azarlicam. Pencere açık uyuyacaksın kavga edecez. Tek kavgamız bu olacak belkide. Dillerde dolanacaz, bir Baran var diyecekler dilinden Berfin düşmüyor. Bir Berfin var diyecekler Baranın dilinde dolanıyor. Bir Berfin var diyecekler öyle güzel seviliyor ki, genç kızlar sevgi nedir yeni öğreniyorlar. Hikayemiz dolandıkça sen evimizde bir çiçek gibi açacaksın, ben seni sevmeyi bir an bile birakmicam."

 

"Baran sus." Dedim zorlukla. Başımı yana çevirip ellerinden kurtulmak istedim.

 

"Susturma beni vicdan azabı. Susturma bırak bizi anlatayım sana. Gör bizi artık gör. Direnme yık şu duvarlarını. Bırak sahip çıkayım bize." Yüzümü kendisine çevirmeye çalıştı izin vermedim."Vicdan azabı." Bileğime güç verip indirdim ellerini.

 

"Bunu yapma Baran. Yapma." Gözlerim dolu dolu baktım. "Sen konuştukça canım yanıyor. Yemin olsun ki elimden bir şey gelmiyor. Olmayacak Baran olmayacak bize bu acıyı yaşatma."

 

"İzin vermiyorsun. Olması için izin vermiyorsun."

 

"Versemde bir şey değişmeyecek bunu görmüyorsun ki. Ben sana evet desem bile bunun Oluru yok, denediler olmadı. Ceylan yengem dul, sait ise yetim kaldı. Bu hikayenin sonu belli."

 

"Birak bu şehre inat bir şeyleri değiştirelim Berfin. Bu şehrin kurallarına bu kadar sahip çıkma. Nerde o cesaretli, hoyrat Berfin?"

 

"O Berfin büyük bir taşa tosladı. Mezar taşına. Ondan kimse eskisi gibi olmasını beklemesin, mezarın ne kadar sessiz taşın ne kadar soğuk olduğunu öğrendi, o gün değişti." Gözümden bir damla yaş aktı. "Elimden kayıp gitmeni istemiyorum, seninde mezarına gelmek istemiyorum cevabını alamayacağım cümleleri o toprağa söylemek istemiyorum. Mezarlık büyük bir yalnızlık Baran. Ben senin üstüne nasıl toprak atayım."

 

"Lan neden hep beni öldürüyorsun neden!" Diye bağırdı. Zümrüt kişnedi. "Bağırma nolur." Diye uyardım onu. "Bu hikayenin sonu niye hep aynı bitiyor ha niye."

 

"Baran nolur bak bir duyan olacak."

 

"Bıktım lan bıktım. Senin yazdığın senaryoda sürekli ölmekten bıktım. Sevilmemekten bıktım, ölümü bende kendime yazarım ama ben seninle yaşamayı seçtim, sen niye bunu seçmiyorsun."

 

"Bu Berfin nerde!" Abimin sesini duyunca korkuyla Barana baktım. "Malik, çabuk saklan Baran."

 

"Ahırda, nerde olacak." Diye cevap verdi annem.

 

Korkuyla Baranın kolunu tuttum. "Baran nolur saklan yalvarırım."

 

"Sonra konuşacaz, söz ver." İkiletmedim dediğini. "Söz yemin ederim. Nolur saklan. Balyalar, saman balyasının arkasına saklan."

 

"Berfin! Yine işten kaçıyon dimi kız." Abimin sesi yaklaşınca Baranı balyalara doğru ittirdim. Bana ters ters baksa da en sonunda saklandı. Yere düşürdüğüm yele fırçasını elime aldım ama ellerim titriyordu. "Ters tutuyorsun." Diye fısıldadı Baran. O an fark ettim fırçayı ters tuttuğumu. Hemen düzelttim. O sırada ahırın kapısı açıldı. Yüzümü çevirip baktım. "Kızım işten kaçmak için bok kokacan en sonunda."

 

"Off ne kaçması Malik ya." Sesim titremesin diye çaba sarf ettim.

 

"Lan anamlar içli köfte yapıyor hep bir elden sen napiyon. Atını tımarlıyon. Hey gidi kızım hey sen daha evlenecen de ben görecem." Keyfi yerindeydi, bunun fark etmiştim. "Ne evliliği, annem gilin yanında da da söyleme bunu. Valla uğraşamam."

 

"Neyse onu bunu bırakta ne diyem sana." Abim yanıma yaklaşınca Baranı görecek diye korktum. Bende ona doğru yaklaştım. "Noldu?"

 

"Yengem telefonla konuşuyordu var mı bir haber bir şey dedi mi sana?" Korkuyla gözlerim kocaman açıldı. Abim Diyarın adını anarsa işte o zaman Baranı kimse durduramazdı.

 

"Gel hadi dışarı çıkalım." Abimin koluna girip çekiştirdim.

 

"Ya kızım dursana, duymuyon mu beni? Ne konuştunuz haberin var mı söylesene?"

 

Çaktırmadan Barana baktım anlamaya

Çalışırcasına kaşları çatık bana bakıyordu. "Dışarda konuşalım, burda kokudan boğuldum hadi."

 

"Lan manyak. Dışarda yengem var, anam var nasıl konuşacağız." Dirseğini kurtardı elimden. "Sordun mu hiç yengeme?"

 

"Sormadım ya, dur şimdi gidip sorayım en iyisi." diye kendimi ahırın dışına Barandan uzağa atmaya çalıştım ama Abim tuttu bu sefer.

 

"Yemin ederim ayarsızsın. Dur daha telefonla konuşuyor bitsin öyle sorarsın." Sonra arkamdaki ata baktı. "Bitti mi tımarın."

 

"Yok bitmedi."

 

"Çabuk bitir. Atın bana lazım." Eliyle saçını düzeltti.

 

"O niye?" Diye sordum. Keşke de sormasaydım çok pişman olmuştum ama iş işten geçmişti artık.

 

"Randevum var kızım." Korkuyla Barana baktım o an ahırın kokusu benim zihnimde korku olarak yer edindi ve ondan sonrada bir türlü geçmek bilmedi. "Diyarla buluşacaz beni bekliyor."

 

Abim konuştu. Baran duydu. Çaresizlikle gözlerimi yumdum.

 

Diyarı duyunca gözlerinde beliren kordan ateşin, harlanan öfkesi olduğunu biliyordum. Ve bundan çok korkuyordum.

 

Bölüm sonu.

Merhaba canlarım, geç gelen bir bölüm oldu biliyorum. Ama işlerim yoğundu, bunu telafi etmek için uzun bir bölümle geldim. Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı çok merak ediyorum.🧚‍♀️

 

 

 

 

Bölüm : 14.02.2025 19:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...