
Serdal'ın dediklerinden sonra abimde bende donup kalmıştık. O ses tonundaki acı her şeyi anlatıyordu. Hain, 'Aile' dediğimiz insanlardan biriydi. Hiç mi düşünmemişti bizi? Bizi geçtim vatanından ne istemişti? Neden ekmek yediği kapıya ihanet etmişti? Kimdi bu nankör, ne vad etmiştiler ona? Ruhumun çekildiğini hissediyordum. Öyle bir acı kaplamıştı ki içimi beni diri diri yaksalar canım bu kadar yanmazdı. Peki ya Serdal'ın sesi niye öyleydi? Timlerden birimiydi yoksa? Eğer timlerden biriyse geride kalanlara ne olacaktı? Nasıl bakacaktık birbirimize? Beni içine düştüğüm karadelikten abim sarsarak çıkardı. Elleri omuzlarımdaydı, ona baktığım zaman beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Bir eli belimi, bir eli saçlarımı okşarken "Sırası değil Hazen. Ne hissettiğini çok iyi biliyorum ama sırası değil. Göreve odaklanmamız lazım." dedi. Ondan ayrılıp başımı salladıktan sonra telsizden Serdal'a "Serdal, o dosyayı yada veriyi artık her neyse kimseye vermiyorsun! Biz dönene kadar senden başka kimse görmeyecek, sende şuandan itibaren tek kelime etmeyeceksin! Anlaşıldı mı?!" diyen abim aşırı sinirli duruyordu.
Serdal cevap vermeden ben ortaya atıldım ve "Tek bir sorum var. Yakınımızda biri mi?" diye sordum. Serdal'ın cevabı ise sadece "Böyle olsun istemezdim ama ucu en çok size dokunuyor komutanım, üzgünüm. Keşke elimden bir şey gelseydi." oldu. Abim sıkıntıyla bir nefes verip "Anlaşıldı mı dedim Serdal!" dedi. Serdal bu sefer anında "Anlaşıldı komutanım." dedi. İstediği cevabı alan abim yeniden bu sefer herkese hitaben "Dosyaları ve verileri incelemeye devam edin. Belkide yapan başkasının üstüne atmaya çalışıyordur. Tüm detayları en ince ayrıntısına kadar inceleyin. Serdal'a dediğim gibi şüpheli bulduğunuz şeyleri ise herkesten saklayın. Suçsuz birinin yıpranmasını istemiyorum çok dikkatli olun ve tüm inceleme bittikten sonra şüpheli dosyaları ve verileri tekrar inceleyin. Ayrıca evinde kalanları evine gönderin. Karargahta kalanlar ise yatakhanelerinden çıkmasın." diye emir verince herkes anında "Emredersiniz komutanım." dedi. Tedbirleri en üst düzeyde tutyor emin olmadan hareket etmek istemiyordu. Onun belkide en sevdiğim özelliği buydu, insanların haklarına girmekten kaçınır ve iyice emin olmadan yargısız infaz yapmazdı. En korktuğu ve asla yapmam dediği şeyi yapmıştı, üstelik en güvenmesi gereken kişiye, bana yapmıştı.
Derin bir nefes aldım. Bir yanda geçmişin, bir yanda bugünün yükü vardı. Düşüncelerim birbirine girmişken abime hitaben "İlerleyelim." dedim. Beni başıyla onayladıktan sonra önden gitmeye başladı. Bir süre sessizce ilerledik. Sessizlik can sıkıcı bir hal almaya başlayınca "Ee komutanım Filiz komutanla nasıl gidiyor?" diye sordum. Abim anında durdu ve dönüp bana baktı ve "Yok öyle bir şey. Kafanda kuruyorsun." dedi. Canım sıkkınken başkalarının canınıda sıkmak gibi bir huyum vardı. Bu yüzden abime bakarak "Ne kafada kurması komutanım. Aşk kokuyordu o bakışlar. Tüm yemekhane durmuş o aşk dolu bakışlara hayran hayran bakıyordu," dedim ve sonra içli bir nefesle "Ahh ahh şuan bir gözümde canlandı o büyüleyici an." diye ekledim. Sinirden kuduran abim telsize doğru "Bu salak kendini odaya kitlediği zaman kafasını bir yere mi vurdu lan?!" dedi. Telsizden gülme sesleri gelirken Serkan "Aaa ayıp ama Gökmenciğim. Çok ayıp yani, haklı kız." dedi. Melih abi ise bir liseli edasıyla "Sen abayı yakmışsın ama o kız sana bakmaz kanka." dedi.
Belkide hepimiz ağlamamak yada öfkeden delirmemek için kendimizi zor tutuyorduk ama yinede el birliğiyle ortamın gerginliğini dağıtıyorduk. Bu konuyu doğru düzgün konuşmasak bile hepimiz, içimizden birinin patlaması halinde diğerlerininde onu takip edeceğini biliyorduk. Hepimiz pimi çekilmiş bir bombaydık. En ufak bir tetikleyici harekette tek tek patlar ortalığı birbirine katardık. Ama belkide içimizden birinin bu hali bile yalandı. Bir günümüz sıkıntısız geçse dişimi kıracaktım. Beni düşüncelerimden kurtaran şey abimin "Hadi lan ordan! Bana bakmayıp da sana mı bakacakmış?!" demesi oldu. "Bak işte aşık olmasan niye sana bakmaz dediğimizde bozulasın ki?" diyerek abimi çevirdim ve sırtından iterek yürütmeye devam ettim. Biraz ilerledikten sonra ellerimden kurtulan abim "Ne alakası var be! Salak salak konuşuyor ona kızıyorum ben. Bir kere sadece Filiz değil, sokaktan geçen her kadın bakar bana. Kime çıkma teklifi etsem anında kabul eder. Nereden bulacak bir kere benim gibisini. Elim ekmek tutuyor, boyum uzun, yakışıklıyım, kaslıyım. Daha ne olsun." diyince Emre "Onlar devede de var." dedi. Emre'nin sözlerinden sonra öyle gür bir kahkaha atmıştım ki boş arazide defalarca yankı yaptı.
Abim iyice deliye dönerken "Lan devenin neresi yakışıklı?!" diye hiddetle sordu. Buna karşı ise Ayberk, abimin gazabına uğramaktan korktuğunu belli eden bir ses tonuyla "Komutanım, kendinizi deveyle kıyaslamayacaksınız değil mi?" diye sordu. Berkay ise yalakalık modunu açmış olduğunu belli ederek "Komutanım haklı bir kere develerin eli ekmek mi tutuyor? Hem komutanım onlardan daha yakışıklı." dedi. Oğuz "Lan oğlum hayvanın eli yok tabi ekmek tutamaz. Hem onlar Gökmen komutanımdan daha insancıl, daha kibar." diyince Cem anında onu destekleyerek "Doğru vallahi. Filiz komutana gidip 'Deve mi ben mi?' diye sorsanız deveyi tercih eder." dedi. Abim sinirden kıpkırmızı kesilirken benim gülmekten karnım ağrımıştı. Hatta öyle bir hal almıştım ki gülmekten yürüyemediğim için abim koluma girmiş beni kendine yaslayarak yürütüyordu. "Ulan ben bir döneyim içtimada size hatırlatacağım bu lafları!" diye kükreyen abime dönüp "Sen aslan değil devesin, kükreme lütfen." dedim. Telsizden timlerin gülüşme sesi gelirken abim bana hitaben "Elimin altındasın kaşınma istersen." dedi.
Şimdi bir korkmadım desem yalan olurdu. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. "Ne yani yalan mı komutanım? Boyunuz maşallah iki metre ki deveninki de öyle, ee devenin eli ekmek tutmuyor ama sizinki de tutmuyor be komutanım. Yakışıklılığınıza gelirsek eğer, ehh yani develer çeneden kaybediyor ama yani sizde biraz kendinizi abartıyorsunuz." umarım bu dağ başında çarpılıp abimin insafına kalmazdım. Kesinlikle bu laflardan sonra beni burada bırakıp giderdi bu herif. "Elim ekmek tutmuyor çünkü silah tutuyor Hazen. Boy konusunda biraz haklı olabilirsiniz ama yakışıklılık konusunda kesinlikle değilsiniz. Allah çarpar bak!" diyen abime döndüm ve uzun uzun baktım daha sonra ise "Kızlar eli ekmek tutan erkeklerle evlenmek istiyor ama." dedim. Abim bir süre bana 'Ne diyor bu mal?' dercesine baktı daha sonra ise yüzünü gökyüzüne çevirerek "Ya sabır!" dedi. Anında "Amin." dediğimdeyse bana ters ters bakıp önüne döndü.
Biraz daha havadan sudan konuştuktan sonra abim "Tamam yeter artık. Bölgeye vardık, biz sessizce ilerliyoruz sizde işinize odaklanıyorsunuz." diyince anında "Emredersiniz komutanım." dedik. Konuşurken fark etmemiştim ama koordinatlarda ne bir mağara ne de bir kamp vardı. Ortalığa göz gezdirdikten sonra abime doğru yaklaşıp "Komutanım acaba yeraltı sığınağı kurmuş olabilirler mi?" diye sordum. Abim başını olumsuz anlamda sallayarak telsize döndü ve "Hazar, geçen ki görevde gittiniz koordinatlarda mağara veya kamp var mıydı?" diye sordu. Hazar bir süre sessiz kaldıktan sonra "Hayır, yoktu. Koordinatlarda yerleşim yeri olarak kullanabilecekleri bir yer yoktu. Hazen'in dediği gibi bizde yeraltında sığınak olduğunu düşündük ama giriş olabilecek bir yer yoktu. Her taşın altına baktık ama bir şey bulamadık, zaten sonra da birden etrafımız sarıldı." dedi. "Hazar komutanım, Sahadaki istihbarat unsurlarıyla iletişime geçebilir misiniz? İki istihbarat'ın da kimden geldiğini öğrenelim." dedim. Hazar "Bize on dakika verin." dedi ve ardından birkaç tane telsizin kapanma sesi geldi. Abim bana dönüp "Onlar gelene kadar bölge taraması yapalım." dedi. Onu başımla onayladığım zaman iki farklı yöne giderek bölgeyi taramaya başladık.
_____İlahi bakış açısıyla;_____
Hazar, karargahta yanına aldığı Emre ve Oğuzla bölgedeki istihbaratçılarla iletişime geçerken, Hazen ve Gökmen ise bulundukları bölgede bir iz arıyorlardı. Fakat onları izleyen adamdan habersizlerdi. Adam siyah ceketinin iç cebinden çıkarttığı uydu telefonuyla makber'i aradı. İkinci çalışta açılan telefonun ucundan "Ne var?" diyen makber'in sesi geldi. Adam, Hazen ve Gökmen'i izlerken makber'in sorusuna "Efendim, Hayalet burada timden ayrı gelmiş plan işe yaramış ama tek değil. Gökmen Yüzbaşı'da yanında." diyerek cevap verdi. Evet makber'in bir planı vardı tuzak kurmuştu, fakat farkında olmadan kurulan daha büyük bir tuzağı bozmuş belki de başta Alaca ve Akkuş Timleri olmak üzere birçok askerin hayatını kurtarmıştı. Aldığı cevap üzerine karşısındaki Mahir'e dönen makber alaycı bir tonda "Hazen kendini öne atmaz demiştin değil mi Binbaşı? Senin kardeşin senden sonra kendini hiçe saymaya başladı be komutan, neyse artık kavuşursanız sen konuşursun onunla. Haa bak ama Gökmen komutan yanlız bırakmamış onu." dedi. Makber'in dedikleri Mahir'in aklına bir gün öncesini getirmişti.
_____Flashback(Bir gün önce);_____
Makber karşısında duran adama bakarken arkasında bulunan adamına hitaben "Yarın tekrar karargâh'a gideceksin. Ama bu sefer kapıdaki nöbetçilere bir zarf verip geri döneceksin. Sakın yakalanmak gibi bir salaklık yapma! Oradan döndükten sonra onlara gönderdiğimiz ikinci koordinatlara gideceksin. Götürdüğün zarftan sonra Hayalet tek başına gelecek o koordinatlara. Onu alıp geleceksin." dedi. Adamı onu dinledikten sonra "Ama efendim, Gökmen komutan geçen gece beni gördü. Yeniden oraya gitmem bizi tehlikeye atmaz mı?" diye sordu. Makber bu soruyla sinirlenmiş ve hiddetle adamına dönüp "O zaman sende seni tanımalarını engelle ahmak herif! Her şeyi ben mi söyleyeceğim?! Ellerin ve gözlerinde dahil olmak üzere kapat her yerini öyle git!" diye bağırdı. Adam "Peki efendim." diyerek mağarayı terk ederken Mahir gür bir kahkaha atmıştı. Mahir'in gülüşü makber'in sinirini iyice bozarken hızla arkasına döndü ve Mahir'in yüzüne doğru bir yumruk savurdu. Savurduğu yumruk Mahir'in sağ yanağına isabet ederken, Mahir hissettiği acıya rağmen gülmeye devam ediyordu.
Dakikalarca güldükten sonra en sonunda kendini durduran Mahir, makber'e doğru, kollarını tavana bağlı tutan zincirlerin izin verdiği kadar, ilerleyerek "Benden söylemesi bu aptal adam yakalanır. Haa o yakalanmasa bile Hazen tuzak olduğunu bildiği yere tek gidecek kadar aptal değil. Ortada bir tuzak varken kendini öne atmak yerine başka bir plan kurup kimseyi tehlikeye atmadan çözer bu işi. Boşuna heveslenme." diye fısıldadı. Gür bir kahkaha atma sırası makber'e geçmişti. O gülüşünü Mahir kadar uzun tutmazken Mahir gibi fısıldayarak "Hazen, senin bildiğin Hazen değil be komutan. Hayalet Timi öldükten sonra çok değişti. Ardını arkasını düşünmeden kendini her tehlikeye atmaya başladı. Üstelik bunu yaparken yanındakileri hep geride bıraktı. Defalarca kez göz göre göre ölüme yürüdü. Tek başına! Kimsede onu yolundan geri çeviremedi. Hatta biliyor musun altı ay önce esir alındı. Oradan nasıl kurtuldu bilmiyorum ama timle beraber çıktığı operasyonda timi korumak için kendini yakalattı ve ağır işkenceye maruz kaldı." dedi. Mahir duydukları karşısında dumura uğramıştı. Hazen her zaman tedbir alan biriydi. Hayalet Timinin şehadetinin onu bu kadar etkilediğini düşünmemişti. Konuşma burada sonlanırken makber kendi köşesine çekilmiş, Mahir ise derin düşüncelere dalmıştı.
_____Günümüz;_____
Mahir karşısındaki adama tiksintiyle bakarken, makber bu bakışları umursamadan telefona döndü ve "Madem birlikte gelmişler uygun bir zamanda ikisini de alın. Bana bak saçlarının teline zarar gelirse sizi gebertirim! İkisine de hiçbir şey olmayacak sağ salim buraya gelecekler!" dedi. Telefonun ucundaki adam onu onayladıktan sonra makber telefonu adamın yüzüne kapattı. Makber'in adamı, Hazen ve Gökmen'i izlemeye devam ederken, Hazar, Emre ve Oğuz sahada bulunan tüm istihbaratçılarla görüşmüş ve telsizlerini geri açmışlardı. Telsizlerin açılma sesini duyan Gökmen beklemeden "Durum nedir?" diye sorunca Hazar derin bir nefes alarak "İki bilginin kaynağıda aynı. Ancak istihbaratı gönderen ve doğrulayan kod saha görevinde olan istihbaratçılardan değil. Üstelik hiçbiri bize gönderilen istihbaratlardaki kodu kullanan birini tanımıyor. Yani kod sahte ve aktif bir istihbaratçıya ait değil. Bilgilerde yalan. Muhtemelen birileri bizi çekmek için sahte kodla tuzak kurdukları koordinatları gönderdi." dedi. Hazen, Hazar'ın anlattıklarından sonra ihtimalleri değerlendirmiş ve en sonunda ona göre en muhtemel olan ihtimali sesli bir şekilde dile getirmişti. "Sizi değil beni çekmek istediler. Tuzak olduğunu bile bile buraya tek başıma geleceğimi biliyordular. Belkide makber'in 'Hain var' demesi bile bir kandırmacaydı ama doğru çıktı."
Hazen'in sözlerinden sonra herkes bir süre elindeki işi bırakıp sessizce düşündü. Haklıydı Hazen, iki yıldır yolu kaybetmiş tüm tedbirleri bir kenara bırakarak önüne gelen tehlikeye atılmaya başlamıştı. Çünkü kendisine göre kaybedeceği hiçbir şeyi yoktu. Ama o geride kalanları unutmuştu. Gökmen'in helikopterde söylediklerinin üzerine içine düştüğü bu tuzak ona gerçekleri iyice göstermiş ve hatasını farkına varmıştı. Ancak geç kalmıştı. Belkide şuan hem kendisini hem de abisini ölüme sürüklüyordu. Düşüncesizliğinin sonucu ağır bir kayba yol açabilirdi. İki yıldır geride kalanları hiçe saymıştı ama şuan sadece onları düşünüyordu. "Buradan çıkmamız lazım! Onlar bize ulaşmadan bizimde bir tuzak kurmamız lazım!" diyişi kendini düşündüğünden değil abisini ve ailesinin diğer üyelerini düşündüğündendi. Gökmen onu başıyla onaylarken "İleride vadi ağzı var. Onun ardına geçebilirsek bir tuzak kurma şansımız olabilir. Melih sana bir koordinat göndereceğim oraya helikopter gönder." dedi ve yanında bulunan GPS cihazıyla vadi ağzının ilerisinde olan düzlük bir alanın konumunu karargaha gönderdi. Koordinatları alan Melih anında helikopter için gerekli yerlerle iletişime geçerken, Hazen ve Gökmen'de hızla vadi ağzına doğru yürümeye başladılar.
Gökmen aklına gelen fikirle yanında sessizce ilerleyen Hazen'e döndü ve "Hazarların sıkıştığı görevde Serkan ve Turgut bir bomba patlatmıştı. Yanımızda o bamba için gerekli olan şeyler varmı?" diye sordu. Hazen bir süre düşündükten sonra "Sanırım üç bombaya yetecek kadar malzeme var. Aralıklarla yerleştirsek kurtarır bizi." diyerek Gökmen'i cevapladı. Gökmen bir süre durumu kafasında tarttıktan sonra "Şuan bile etrafımızda olabilirler. Karşı karşıya gelirsek kullanırız onları. Malzemeyi boşa harcamayalım." dedi. Daha sonra ise telsize doğru "Mithat, yanına Ayberk ve Kerimide al karargahta verici, gizli kamere veya ses cihazı varmı diye tarama yapın. Makber yalan söylemişse bile bir dayanağı olmalı. Yalan olduğuna emin olduğu bir şeyi bize karşı kullanması çok saçma geliyor." diyerek kafasında kurduğu tüm ihtimalleri bir sonuca bağladı. Bu sırada helikopter için gerekli görüşmeleri tamamlayan Melih "Komutanım gönderdiğiniz koordinatlara doğru tedbir amaçlı bir nakliye, iki atak helikopteri geliyor. Tahmini olarak bir saat içinde varmış olurlar." dedi. Gökmen, Melih'i onaylayarak hızını daha da artırırken bir yandan da Hazen'in kolundan tutarak geride kalmasını engelliyordu.
Onlar tüm bunları yaparken, onları takip eden adam ise paniklerinden ve hızlı hareketlerinden durumu fark ettiklerini anlamıştı. Ceketinin cebinde olan telefonu alarak yanında getirdiği adamlardan birini aradı ve "Vadiye doğru gidiyorlar, etraflarını sarın ama sakın ateş etmeyin! Vadiye varırlarsa bizim şansımız azalır." dedi ve karşı taraftan onay aldıktan sonra telefonu kapattı. Dakikalar içinde bir gurup Hazen ve Gökmen'in etrafını sararken Gökmen "Siktir!" demişti. Telsizden onun sesini duyan timler telaşla "Ne oldu?" gibi sorular sorarken Hazen "Etrafımızı sardılar. Tahmini otuz kişi." diyerek durum raporu verdi. Bu sırada bölgeye geldiklerinden beri onları izleyen adam saklandığı yerden çıkmış ve "Geçen gece tam tanışamamıştık, ben Güner, namıdiğer Ala." diyerek gönderdiği adamların başına geçmişti. Karşılarında Güner'i gören Gökmen ve Hazen büyük bir şok yaşarken Hazen'in "Güner..." diyen fısıltısını duyan telsizin ucundaki timlerinde onlardan farkı yoktu. Güner iyice Hazen ve Gökmen'e yaklaşarak, telsizin ucundakilerin duyabileceği ama etraflarını saran adamların duyamayacağı bir tonda, "Ala yeniden sahalarda..." diye fısıldadı. Evet, Ala yeniden sahalardaydı, geri dönmüş ve kartların yeniden dağıtılmasına sebep olmuştu.
11.Bölüm Sonu
Bu bölümde hain'in kim olduğunu öğreneceğimizi düşünen herkes Güner'in gelişinin şokunu yaşattım bence. Her neyse sizce Güner kim? Yada bir yerlerden tanıdık geliyor mu size?
Sizce makber neden Hazen ve Gökmen'e en ufak bir zararın gelmesini istemiyor?
Bölümü nasıl buldunuz? Sizce hain kim?

Hazen ve Gökmen(Temsili)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |