
_____Hazar'dan(Ertesi gün);_____
İki gündür sessiz sakin geçen karargâh saatlerinden sıkılmış olan Berkay, Kemal, Ayberk ve Kerim'in yoğun istekleri sonucunda geldiğimiz yere şaşkınlıkla bakıyordum. Yanına gelip "Komutanım zaten görev gelene kadar bir şey yapmayacağız bari bir saatlik dışarı çıkalım." diye yalvardıklarında neden diğerleri yerine beni seçtiklerini anlamamıştım fakat şuan çok iyi anlıyordum. Bu dörtlü benden başka kimle falcıya gitse tutanak yerdi. Evet, evet falcı. Koskoca adamların geldiği yer dolandırıcı olduğu yüz metre öteden belli olan bir falcıydı. Fala tamamen inanmıyor değildim fakat bu mekân bizi dolandıracağını açık açık söylüyordu. Bunlar bu yaşa kadar nasıl gelmiş daha da önemlisi nasıl asker olmuşlardı.
Yanımdaki adamlara döndüğüm zaman istemsiz bir şekilde "Bugün bir Nisan değil. Şakanızı başka bir güne saklayın." dedim. Kerim anında "Komutanım vallahi de billahi de şaka değil çok övdüler bu kadını. Ne var yani bir kerelik gitsek." diye savunmaya geçince Ayberk onu desteklemek için "Hem sizde bizdensiniz komutanım bugün." dedi. Kaşlarımı çattım ve "Rüşvet mi teklif ettiniz siz bana?" diye sordum. Kemal "Aşk olsun komutanım ne rüşveti. Sizi buraya kadar getirdikten sonra birde size mi ödetecektik?" diye kırılmış numarası yaparak bana bakarken Berkay "Bu size hiç yakışmadı komutanım. Neyse biz sizi affettik merak etmeyin." diyince kendimi tutamadım ve "Lan it herifler başka zaman olsa kedi köpek gibi birbirinizi yersiniz şimdi arkadaş olasınız mı geldi?" diye bağırdım.
Hepsi anında hazır ola geçerek "Hayır komutanım!" diye bağırınca sabır çekip "Yürüyün lan." dedim. Ben ilerlemeye başlayınca onlarda ördek yavrusu gibi peşimden gelmeye başladılar. Birkaç adım attıktan sonra durdum, ben durunca onlarda hem bana hemde birbirlerine çarparak durmak zorunda kaldı. Ne olduğunu anlamayarak hepsi bana bakmaya başladığı zaman "Buranın çıkışında yemekte sizden." dedim. Anında "Emredersiniz komutanım." dedikleri zaman gülerek yoluma devam ettim. İki timin iyi anlaşması ve artık bir arada olması beni mutlu ediyordu. Bazı sorunlar olsada Mahir komutanın bahsettiği konuşmayı yaptıktan sonra herşeyin az çok yoluna gireceğine emindim ama öncesinde Hazenle konuşup Alaca Timiyle geldiğimiz gün olanları o konuşma sırasında anlatmasını isteyecektim. Timin arasında bir sır olmamalıydı ve Akkuş Timi resmi olarak dağılmış gözüktüğü için bu gerçeğin bir sıkıntı çıkartacağını sanmıyordum.
İçeri girdiğimiz zaman sanki bizi eski bir Türk çadırı karşılamıştı. Az önce beton bir binaya girdiğime emin olmasam şu anda bir çadırın içinde olduğuma dair yemin edebildim. Biz etraf bakarken yanımıza bir kadın yaklaştı. Minyon tipli ama kırıklı yaşlarda olduğunu belli eden biriydi. Güzel sayılabilecek bir yüzü vardı fakat giyindi şaman kıyafeti daha çok dikkatimi çekmişti. Gerçi Hazen hayatıma girdikten sonra zaten kadınlara az olan ilgim tamamen bitmiş bir tek Hazen dikkatimi çeker olmuştu. Dünya'nın en kalabalık yerinde olsak bile bunca insanın içinde gözlerim direk Hazen'i buluyordu ve ben bundan oldukça memnundum. Yanımıza yaklaşan kadın hepimize tek tek baktıktan sonra eliyle oturma yerlerini göstererek "Siz şöyle geçin, şuan içeride biri var o çıktıktan sonra sizi alacağız." dedi. Onu başımı sallayarak onayladıktan sonra gösterdiği yere doğru adımladım.
Kadının gösterdiği yere geçtiğimiz zaman Kemallerden hiç bir ses çıkmadığını fark etmiştim ama kadın hâlâ tepemizde dikildiği için bir şey demiyorum. Oturmamızla birlikte kadın "Ne içersiniz?" diye sordu. Herkes adına "Zahmet olmayacaksa beş çay birde dört bardak soğuk su getirebilir misiniz?" dediğim zaman kadın beni başıyla onaylayıp uzaklaştı. Soğuk suyu korktuklarını fark ettiğim için dalga geçmek manasında istemiştim ve onlarda bunu çok iyi anlamışlardı. Kerim "Ayıp ama abi ya." dediği zaman gülmüştüm. Böyle bir yerde komutanım demek salaklık olacağı için abi demişti. Daha önce bu konuda hiç konuşamamıştık ama bazı yerlerde komutanım yerine abi diyorlardı ve şuan fark ediyordum ki abi demeleri hoşuma gidiyordu. Daha önce genellikle tek takıldığım için bir yere ve bir time ait olmanın duygusunu pek bilmiyordum. Bu tim benim için bir ilkti. Başta Hazen olmak üzere hepsi için gerekirse ölürdüm.
Gülerek "Ayıp filan yok aslanım, madem bu kadar korkacaktınız o zaman bu işe kalkışmayacaktınız." dedim. Benim gülmem onlarında gerginliğini alıyordu bunu fark ettiğim için onlar kadar olmasada var olan gerginliğimi onlara yansıtmıyordum. Ayberk "Yani tamam fazla merak münasip bir yere şey getirirmiş ama bence burası o kadar da değildir ya. Sadece, kendimi Orta Asya'ya ışınlanmış gibi hissediyorum." dediği zaman etrafı tekrardan süzüp "Asya'da böyle değil, orada herşey çok daha güzel." dedim. Biraz bekleyip özlem dolu derin bir nefes aldıktan sonra "Kalın örtüler esnek ve güçlü kubbe şekilde bir araya gerilmiş çubukların üstüne serilir. Mevsime göre örtü ekleyip çıkartırlar. En üst kısım tamamen bağımsız olur diğer örtülerden. Sıcak havalarda havalandırma olarak geceleri ise ay ışığından yararlanmak için kullanılır. Bazı çadırlarda biraz daha büyük olur tepe örtüleri, açık kalan yerlerden temiz hava sürekli girsin diye. Küçüktür çadırlar ama insanın içini daraltmaz. Evet çadıra benziyor ama Asya çadırlarının yerini tutamaz burası." diyerek devam ettim. Oradan henüz yeni doğmuş bir bebekken ayrılmış olsam da annem yaşarken bir kaç kez gitmiştim. Benim için burası anayurdu orası atayurduydu. Her iki yerde memleketimdi.
Ayberk konuyu açtığı için pişman gözüküyordu çekingen bir sesle "Özlemiş olmalısın abi, kusura bakma salak gibi konuyu açıp yaranı deştim." dedi. Günün başından beri ilk kez ciddi duruyordular. "Sıkıntı yok aslanım, evet özledim ama orası ne kadar benim memleketimse burasıda öyle. Ortada bir yara yok. Orda doğmuş olsamda ömrüm burada geçti ister istemez bir özlem oluyor çünkü babam oranın toprağında yatıyor. Oraya olan özlemim aslında babama olan özlemim ve ben babamı hiçbir zaman unutmuyorum zaten." gülerek söylediğim şeyler Ayberk'in yüzünde buruk bir tebessüm oluşturdu. Bir anda yerinden kalkıp bana sarılmasını beklemiyordum ama iyi gelmişti. Yeni kurulan time baktığım zaman aralarında en yabancı olan bendim. Güner ve Güney kardeşti, Mahir komutan ve Hazen daha önceden aynı timdeydi bunlar dışında kalan herkes ise yıllardır aynı timdeydi zaten. Alaca Timi beni az çok tanısada fazla bir muhabbet yoktu aramızda. Time ilk katıldığım zaman bunun bir sorun olacağını düşünmüştüm ama herkes beni sanki yıllardır aralarındaymışım gibi karşılamıştı. Yabancı olarak görülmekten korkmuştum ama sanki aile evine dönmüşüm gibi hissetmiştim.
Az önceki kadın çayları ve suları getirdiği zaman Berkay "Çocuk muyuz canım biz korkalık yapalım? Karşımızdaki de insan sonuçta değil mi? Yemeyecek ya bizi." diyerek suya uzandı ve kafasına dikti. Kerim anında onu taklit ederek diğer suya uzandı ve "Tabi canım, koskocaman adamlarız ne yapabilir ki bize? En fazla falımıza kötü yorum yapar yani." diyerek içti. Kendilerini avutma şekilleri komiğime giderken gür bir kahkaha attım ve "Korktuğunuzu bu kadar belli etmeyin ya alt tarafı bir falcı. Hem siz buldunuz burayı, araştırmışsınızdır bir şey çıkmaz merak etmeyin." dedim. Kemal çekingen bir sesle "Şey abi biz araştırmadık, yoldan geçen birinden duyduk burayı çıktık geldik." dediği zaman donup kalmıştım başımızda dikilen kadın bunu fark ederek "Siz yormayın dilinizi, neredeyse yuttunuz zaten. Ben bir bardak daha soğuk su getiririm şimdi." diyerek gitti.
Şok içinde yanımdaki adamlara döndüm ve "Sanırım kulaklarım bozuldu. Siz kadını en ince ayrıntısına kadar araştırdığınızı söylediniz ama ben 'yoldan geçen birinden duyduk.' diye anladım." dedim. Hepsi mırıldanmaya başlamıştı. Şaka gibilerdi resmen, evet fazla üstüne düşmeden gelmişlerdi bunu biliyordum ama yoldan geçen birinden duymuş oldukları bu yere gelmeleri tamamen bir aptallıktı. Askerdik biz, dikkatli olmamız gerekiyordu. Her adımımızı düşünerek atmak zorundaydık. Kararan bakışlarımdan ne düşündüğümü çok iyi anlamışlardı. "Komutanım," dedi Berkay sessizce. "Biraz salak olabiliriz ve evet araştırmadan geldik ama duyduğumuz kişiler asker. Onların ailesi gelmiş. Biz araştırmadık çünkü güvenli olmayan bir yere ailelerini göndermezler diye düşündük." diyerek konuya açıklık getirmek isteyen Berkay'ın sesinden yalandan bir ikna çabası içinde olmadığı belliydi.
Derin bir nefes aldım. Bok kokusu gelmeye başlamıştı ama yinede sakince "Umarım düşündüğünüz gibi sorunsuz olur Berkay." dedim. Bu sırada kadın suyu getirmişti. Teşekkür ederek elinden aldım ve kafaya diktim. Su cidden buz gibiydi ve yaşadığım şokun üstüne iyi gitmişti. Elimi çaya uzattığım sırada diğer odanın kapısı açıldı ve içeriden kırklı yaşlarda bir adam çıktı. Duyduklarından memnun gibi olan ifadesiyle bize ufak bir baş selamı vererek çıktı mekandan. İçeriden "Sıradaki." diye bağıran bir ses geldikten sonra yanımızdaki kadın giden adamın açık bıraktığı kapıyı göstererek "Buyrun." dedi. Sakince içeriye doğru adımlamaya başladım. Diğerleri korka korka arkamdan geliyordu. Eşikten içeri girmeden diğerlerini bekledim ama içeriye doğru yine ilk adımı ben attım. Dışarıda kalan kadın hepimizin içeriye girdiğine emin olduktan sonra kapıyı kapattı.
Kapının kapanmasıyla birlikte içeride şaman kıyafetleri ve sürmeli gözleriyle oturan kadın "Hoş geldin komutan." dedi. Hepimiz şok olmuştuk, kadın bize bakarken Ayberk birden "Acaba cin olabilir misiniz?" diye sordu. Kadın huzurlu bir sakinlikle "Hayır." dedi. Berkay "O zaman insiniz." diyince kadın sabır çekerek "İnsanım yavrum insan." dedi. Kerim "Cadı olabilir misiniz peki?" diye sorunca kadın bıkkınlıkla "Değilim, ama bence sen benim ne olduğumu sorgulamadan önce bu zeka seviyesiyle nasıl asker olduğunuzu sorgula." dedi. Bu dörtlünün zeka seviyesi herkesin ağzına sakız olmuştu resmen. Ben hafifçe gülerken Kemal eksik kalmayarak "Azıcık, ama bakın çok azıcık ucundan büyücü olabilir misiniz peki?" diye sorunca kadın bu sefer öncekinden daha sesli bir şekilde sabır çekerek "Oturmazsanız ilk denemem olacaksınız evladım." dedi.
Kadını sözleri üzerine Kemal koşarak karşısına otururken az önce korkmadığını idda eden Berkay ve Kerim arkama saklanmıştı. Berkay sessizce kulağıma yaklaştı ve "Komutanım en iyisi biz yol yakınken dönelim şahsen bence bu kadın bizi yer." diye saçmalamaya başladı. Kerim ise arkadan "Koskocaman adam filan dinlemez bir büyüyle oyuncak yapar bizi komutanım. Allah rızası için gidelim." diye söyleniyordu. Onların sistemlerine açıkça gülmeye başlamıştım artık. Benim açımdan eğlenceli olan ortamı kadının sesi böldü. "Gülebiliyorken bol bol gül komutan. Acı günler bekliyor seni, burada olanları ve olmayanları. Büyük sınavlar var kapınızda, acı ve umutsuz bekleyişler gebe sizin için. Herkes acı çekecek ama sen komutan ölüp ölüp dirileceksin. Daha önce iki kez yaşadığın bir acı var, aynı acıyı iki kez daha yaşayacaksın. Biri kısa süreli olacak ama diğeri ömründen ömür götürecek aylar yıl gibi gelecek. Ölmek isteyeceksin, nefessiz kalacaksın ama elinden hiçbir şey gelmeyecek. Hepiniz cehennem gibi günler yaşayacaksınız ölüp ölüp dirileceksiniz ama sonu mutlu bitecek. Ama sonada umut bağlama, bugünün kötü sonu aylar sonrası için en iyi son olabilir."
Bir süre donup kaldım timi kastettiğini biliyordum ama özellikle daha önce iki kere yaşadığım acıyı tekrardan yaşayacağım kısmı aklıma Hazen'i getirmişti. Benim tek ortak acım sevdiklerimi kaybettiğim anlardı. Şuan için bana aynı acıyı yaşatacak tek şey Hazen'i kaybetmemdi. Yutkundum ve "Ne kadar yakın?" diye sordum. Kadın bir süre baktıktan sonra "Ne fazla uzak ne fazla yakın." dedi. Ellerim titremeye başlamıştı. Hızla odadan çıkarken arkamdan kadının "Olacak olan olur, ne yaparsan yap yazılanı engelleyemezsin." diyen sesine diğerlerinin "Komutanım, durun, bizide bekleyin." tarzı söylemleri karışıyordu. Tek arabayla gelmiştik ve diğerleri daha kalabalık olduğu için yoldan geçen taksiyi çevirdim ve karargaha sürmesini istedim.
Yarım saatlik bir yolun ardından karargaha vardığımda taksiciye ücreti ödedim ve hızla kapıda nöbet tutan erlere doğru yürümeye başladım. Nasıl görünüyordum bilmiyorum ama erin tek kelime etmeden hızla kapıyı açması pek iyi görünmediğimin işaretiydi. Karargah bahçesine giriş yaptığım zaman ileride bulunan çardaklarda timin oturduğunu gördüm. Güner ve Güney'de yanlarındaydı. Hızla oraya giderken Hazen'i arayan gözlerim aradığını bulamamıştı. Beni gören herkes çatık kaşlarla bana bakmaya başladı. Emre ağzını açmak üzereydi ki "Hazen nerede?" diyerek onu engelledim. Güner anlamayarak "Az önce odasına gitti ama birazdan gelir." diyince hızla ana binaya doğru yürümeye başladım. Arkamdan Melih "Ne oluyor Hazar?" diye sorunca "Hazen'i görmem lazım. Dönünce anlatırım." diye cevap verdim ve koşmaya başladım.
Beş dakikada varmıştım Hazen'in odasına. Kapıyı çalmadan açtığımda Hazen çatık kaşlarla kapıya döndü. Kapıyı kapatıp ona doğru illerlemeye başladım. Beni gördüğü zaman masasından kalkmış olan Hazen'de bana doğru gelirken "İyi misin Hazar? Betin benzin atmış." diyordu ama o an hiçbir şey umurumda değildi. "Ölürsen ölürüm Hazen, sensiz tek bir an bile nefes alamam ben. Belki bir kayıp daha vermeye dayanabilirim ama seni kaybedersem yaşayamam." diyerek bana doğru gelen Hazen'in beline kolumu dolandım ve onu kendime doğru çektim. O andan sonra olacak hiçbir şey umrumda değildi bu yüzden yıllardır nefes almıyormuş gibi aradığım nefes sanki Hazen'in dudaklarındaymış gibi sert ama bir o kadarda narin bir şekilde dudaklarına kapandım. İkimizde böyle bir şeyi beklemiyorduk.
Bir süre donup kalan Hazen kendine geldiği zaman bana karşılık vermişti. İkimizde anının büyüsüne kapılmıştık. Ne kadar o halde kaldık algılayamadım ama sonra birden bir şey oldu. Kaçtım, evet kaçtım, ne biri bizi o halde bastı ne de bir telefon çaldı, onun yerine ben kaçtım. Öpmüşmemiz yarım kaldı çünkü muhtemelen odaya bembeyaz bir halde girmiş olan ben kıpkırmızı bir halde çıktım ve yine koşarak timin yanına döndüm. Bu işte büyük bir terslik vardı sanırım, utanması ve kaçması gereken kişi ben değil Hazendi ama tam tersi olmuştu. Utanmış ve şok geçirmiş bir halde timin yanına vardığımda eğildim ve ellerimi dizlerime yaslayarak soluklanmaya çalıştım. Kafamı kaldırdığım zaman geride bıraktığım dörtlününde gelmiş olduğunu gördüm. Tüm tim bir aradaydı ve hepsi çatık kaşlarla bana bakıyordu.
Serkan bana tip tip bakarak "Ne bok yedin lan sen?" diye sorunca önce bir kal geldi sonra ise "Sanırım Hazen'i öptüm." dedim. Mahir komutan, Gökmen, Serkan ve Güney dışında herkes kahkaha atmaya başlamıştı. Güney çatık kaşlarla "Hazen ne yaptıda sen böyle nefes nefese döndün?" diye sorunca "Bir şey yapmadı daha doğrusu yapamadı." dedim. Hepsi deli görmüş gibi bana bakarken Oğuz "Nasıl lan?" diye sordu. Derin bir nefes verdim ve "Çünkü kaçtım." dedim. Birkaç saniye kimse ne dediğimi anlayamadı. Mahir komutan "Ne yaptın, ne yaptın?" diye sorunca "Kaçmış bulundum." diye cevap verdim. Benim cevabımla eş zamanlı olarak karargahta yankılanan "Hazar!" diye bir bağrış sesi geldi. Yedi düvelde bu sesin Hazen'e ait olduğunu biliyordu. Cem arkamdan "İşte şimdi boku yedi." diye mırıldanırken ben Hazen'e doğru dönmüştüm.
Yanıma gelen Hazen'in en azından okkalı bir tokat atmasını beklerken bu sefer öpen taraf o olmuştu. Bahçede olan herkes büyük bir şaşkınlıkla bize bakarken arkadan Serdal'ın "Hazen komutanımın eril enerjisi Hazar komutanımınkinden daha yüksekmiş." diyen sesi gelmişti ama dediğim gibi şuan umrumda olan tek şey sevdiğim, bin canım olsa bininide uğruna feda edeceğim kadının beni öpüyor olmasıydı. Birkaç saniyeliğine benden ayrılan Hazen ilk başta "Sanırım artık ikimizde duygularımızdan gayet eminiz," demiş kısa bir öpücükten sonra ise daha yüksek bir sesle "Bu seferde kaçarsan seni vururum Hazar." demişti. Artık kaçmazdım ki. Kovsa bile bir ömür bırakmazdım onu artık. Çünkü o yıllar sonra bana yeniden nefes aldıran tek şeydi. Cevap beklediği belli olan Hazen'e dudaklarımızı yeniden birleştirmeden önce "Ölüm dışında hiçbir güç artık beni senden uzak tutamaz Hazen." demiş ve narin bir öpücükle bu sözü mühürlemiştim.
18.Bölüm Sonu
Merhaba arkadaşlar. Öncelikle yangınlardan dolayı hepimize geçmiş olsun. Yine şehitlerimiz var, her sene aynı şeyleri yaşamaktan cidden bıktım. Yıllardır her yaz aynı şeyler yaşanıyor ama hâlâ ortada adam gibi bir önlem yok. Söylenecek çok söz olsada karşımızda anlayan kimse yok maalesef. Neyse bölüm geç geldi çünkü bu aralar sürekli şehir değiştirmek zorunda kaldım. Yine şehir dışına çıkmam gerekecek ama elimden geldiğince bölümleri hızlıca yazıp atacağım.
Hazen ve Hazar'ın arasındaki ilişkinin artık yerine oturması gerekiyordu. Bu yüzden bu bölüm tamamen onlara odaklı.Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum(Son sahne konusunda hiç emin değilim ve acayip utanarak yazdım). Ayrıca önerilerniz varsa seve seve dinlerim.
Tüm şehitlerimizin mekanı cennet olsun. Umarım yanan tüm ağaçların yerine en kısa zamanda daha güzelleri beş on kat fazla şekilde çıkar.
Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 👋👋👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |