8. Bölüm

8.Bölüm

Beril İlhan
beril_ilhan24

_____Hazen'den;_____

Hepimiz toplantı odasında oturmuş Albayı beklerken ben ellerimi yanaklarıma koymuş dirseklerimi masaya yaslamış bir şekilde sırıtarak karşımdaki abime bakıyordum, o ise sinirden kuduruyordu. Niye ve nasıl mı bu hale gelmiştik? Hemen anlatıyorum. Dün gece yaşanan olaydan sonra hepimiz zorda olsa uyumuştuk. Sabah 6.45'te abim iki timide alarak kahvaltı saatine kadar içtima yaptırmıştı. 8.30'da kahvaltı için yemekhaneye indiğimizde Serhat Albay'ın hâlâ durumdan haberdar olmadığı aklımıza dank edince hepimiz mal gibi birbirimize bakmaya başlamıştık. Normalde haberi abimin vermesi gerekiyordu ama unutmuştu. İşin kötü tarafı ise biz daha söylemeden kim olduğunu bilmediğimiz biri durumu abarta abarta Serhat Albay'a anlatmıştı. Biz ise bu durumu yemekhane kapısında mal gibi dikilirken birden "Bu nasıl bir sorumsuzluktur, hadi biriniz leyla olmuş ya diyerlerinin aklı nerede!?" diye bağıran Serhat Albay'dan uzun bir azar işittikten sonra öğrenmiştik . Durumu kurtarmak için ona anlatılanların abartı olduğunu söylemiş ve niye unuttumuza dair sırayla herkes için bir bahane uydurmaya başlamıştım. Sıra abime geldiğinde ise tüm askeriyeyi en çokta boyundan ötürü Serhat Albay'ın hemen arkasından olduğunu görmediğim annemi şoka sokacak o muazzam bahneyi öne sürmüş ve "Gökmen komutanımda aşık olmuş komutanım o şansız ay aman şanslı hanımı düşünmekten size durumu bildirmeyi unutmuş. Bende ilaç içmiştim kendimde değildim. Hatta siz sormadan söyleyeyim kapının önünde de durumu size anlatmayı unuttuğumuzu fark ettiğimiz için dikiliyorduk." demiştim. Sonunda sustuğumda etrafın çok sessiz olduğunu fark etmiş ve ortalığa bakarken dediğim şeyi yeni idrak etmiştim.

Hemen yanımda duran timlere ve abime döndüğüm zaman timleri gülmemek için kendini sıkarken bulmuştum. Abim ise şoka girmiş göz kırpıştırıp duruyordu. Tabi bunu yaparken bir yandan da Filiz ablaya bakıyordu. O an annemin "Ay bana bir şeyler oluyor," diyen sesi yüzünden bu durumu düşünememiştim ama şuan aklımda türlü türlü ihtimaller dolaşıyordu. Annemin sesinden sonra ikimizde direkt onun yanına koşmuştuk. Serhat Albay annemin panik yaptığını anladığı için "Selda hanımla beraber kahvaltı yapın o gittikten sonra toplantı odasında toplanın," demiş ve daha sonra tüm yemekhaneye hitaben "Herkes önüne dönsün!" diyerek kahvaltı için masasına geçmişti. O yerine geçtikten sonra annemin bir koluna ben bir koluna ise abim girmiş ve iki tim için birleştirilen masaya kadar yürümesine yardım etmiştik. Annemi masaya oturttuktan sonra ben annemi yanında kalırken diğerleri kahvaltı tepsilerini almaya gitmişti. Abim ve Hazar ellerinde ikişer tepsiyle dönmüş, Hazar elindeki tepsilerden birini benim önüme koyarken abim annemin önüne koymuştu. Abim annemin diğer yanına geçip otururken Hazarda benim yanıma oturmuştu. Bir süre masada sessizlik olurken kimsenin bize bakmadığına emin olduktan sonra annemin arkasında abimin dikkatini çekmek için el-kol hareketleri yapmıştım. Abim bana döndüğü zaman hatırlamasını umarak çocukken yaptığımız şifreli konuşmayla "Anneme seslensene." demiştim. O ise "Bu boku sen yedin sen temizleyeceksin." demiş ve önüne dönmüştü. "Uyuz herif." diye ona söylenirken masadan birkaç kıkırtı sesi gelmişti.

Abimin bir girişimde bulunmayacağını anladığım için "Anne," demiştim ama daha cümlemi devam ettiremeden yaklaşık on dakikadır sessizce oturan annem "Yok siz ikiniz beni öldürme niyetindesiniz. Tam yalandan da olsa en azından evde düşman gibi değiller yakında gerçekten araları düzelir diyordum ama yok bizim yanımızda yalandan iki kelime konuşup biz yokken hâlâ birbirnizi yiyorsunuz. Kedi-köpek misiniz yavrum siz? Kardeş kardeşe böyle yapar mı? Hadi onu geçtim 'Gece eve gelmeyeceğiz' demek ne kadar zor olabilir? Bir mesaj bile atmak aklınıza gelmedi mi? Evlatlarımı merak edip buraya geliyorum bütün gece gözüme uyku girmemiş komutanları tam ikisininde iyi olduğunu söylerken aniden bir asker ortaya atlayıp 'İyi değiller komutanım, gece Hazen komutanımın odasına bir adam girmiş Gökmen komutanım son anda yetişmiş. Dün geceden beri herkes alarmda.' diyor. Sonra nerede olduklarını öğrenip panikle yanlarına geliyoruz ve niye haber vermediklerine dair saçma sapan bahaneler sıralıyorlar." diye başlayarak uzun bir azar çekmiş en sonunda da "Gelinimi göreceğim ben." diye tutturmuştu. Abim onu zar zor ikna ederek eve gönderdikten sonra ise bir askere toplantı odasında toplandığımızı Albay'a bildirmesini söyleyerek bizi buraya getirmişti. Abimin sinirlendiğini anladığım için onu daha da delirtmek için tam karşısına oturmuş ve şuan ki pozisyonumu almıştım. Herkes gülmemek için kendini sıkarken daha fazla sessiz kalmak istemediğim için harfleri uzatarak "Komutanım." demiştim. Derin bir nefes alan abim "Bir insan istisnasız bir şekilde nasıl her yaşında birinin başına bela olabilir? Cidden merak ediyorum Hazen, bu sadece sana özel bir durum mu yoksa türünün başka örnekleride var mı?" demiş ve cevap istediğini belli edecek bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. Onu iyice delirtmek için "Benden bir tane daha yok be komutanım." demiştim içli bir nefesle.

Abim "Ya sabır!" diyince hepimiz aynı anda "Amin." dedik. Odada Sadece biz vardık. Opresyonlar haricinde bulduğumuz bu odaya başka askerlerin girmesi yasaktı. Rahatlığımın sebebi de buydu, burada abim ve benim aile olarak gördüğümüz insanlar vardı, yabancı yoktu. Ben hâlâ bana göre şirin abime göre dünyanın en itici sırıtmasını yüzümde taşırken Kerim "Yalnız komutanım gelin meselesi ne olacak? Selda sultan bu işin peşini kolay kolay bırakmaz." diyince abimin tepkisini ölçmek ve yemekhanede ki bakışlarına anlam kazandırmak için kimseye konuşma hakkı tanımadan "Aman ne olacak canım alır Filiz ablayı el öpmeye götürür. Dimi Gökmen komutanım?" dedim. Abim ilk başta mal mal yüzüme bakıp daha sonra birden sorgularcasına kaşlarını çatmıştı. Niye kaşlarını çattığını ilk başta anlamazken sorduğu sorularla odaya sessizlik çökmüştü. "Sana iki sorum var, bir Filiz Yüzbaşı ne alaka? İki resmiyette değilken neden bana komutanım diyorsun?"

Bu sorulara verebileceğim tonlarca cevap vardı ama ikinci soru nefesimi kesmeye yetmişti. Ne diyecektim ki 'Sana abi diyebilmek için her şeyimi feda edebildim ama sen yüzüme benim abim olmadığını haykırdın.' yada 'Yıllar önceki ilk karşılaşmamızda sana abi dediğim için bana en büyük korkumu yaşattın, o günden beri abi kelimesini söylerken korkuyorum.' mu diyecektim? Tek abimin değil masadaki herkesin benden bir cevap beklediğini ve bu konuyu merak ettiğini biliyordum ve meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu yüzden dilim herkese bir cevap olarak "İlk sorunun cevabı, ben aşık olduğunu söylediğim zaman gözlerin Filiz ablaya takıldı ve o bakışların aşık bakışları olduğuna kalıbımı basarım. İkinci sorunun cevabı ise resmiyetteyken zaten komutanımsın, yaptığımız anlaşmaya göre evdeyken normal davranacaktık bende bu yüzden sana abi diyecektim ikisinin arasında kalan boşlukta ise ne diyeceğimi konuşmamıştık, ne diyeceğimi bulamadım normalde olsa ne diyeceğim belli zaten ama normalde değiliz ki aslında bizim normalimiz bu her neyse sen, sana abi dememi istemediğin için ki bende sana abi demeye pek meraklı değilim, bu yüzden aradaki boşlukta bir hitap şekli kullanmak zorunda kalırsam komutanım demeyi tercih ediyorum." derken abime diktiktim gözlerim 'Sadece senin bilmeni istediğim bir cevabım daha var.' diyordu.

İkinci sorunun cevabını pas geçen abim "Aşık bakışlarıymış, hayatında kaç kere aşık gördün sen?" diye söylenmeye başlayınca gözlerim istemsiz olarak abimin yanında benim ise karşı çaprazımda oturan Hazar'a kaydı, ona döndüğümde zaten bana baktığı için gözlerimiz kesişti. Ne kadar sürdüğünü hesaplayamadığım bu bakışmayı abimin birden "Kalk git lan şuradan!" diyerek Hazar'ı sandalyeyle birlikte yere düşürmesi bölmüştü. İki sandalye ötemde oturan Serkan'da daha fazla sessiz kalmamış ve "İlk defa katılıyorum bu uyuz herife, bokunu çıkardı pezevenk. Kalk gel lan buraya ben oturacağım sevgili uyuzumun yanına." diyerek Hazarla yer değiştirmişti. Bu durum beni güldürürken Melih abi, Emre, Cem, Oğuz ve Turgut abi gür bir şekilde kahkaha atarken bende dahil olmak üzere geri kalanlar hafifçe kıkırdakmaştı. Tabi bu genellemenin içinde abim ve Serkan yoktu. Belini tutan Hazar bile haline hafifçe gülmüş ama o ikisi gayet ciddi ve kaşları çatık duruyorlardı. Tabi bu durum en fazla beş dakika sürmüştü zira beş dakika sonra Serkan "Bir yerine bir şey oldu bu beyaz bayrağım benim." diyerek tüm ciddiyetini bozmuştu. Hazar ismi, barış ve huzur anlamına geliyordu ama bazı yerlerde beyaz renk olarakta geçiyordu, soyadıda Sancak olduğu için bir nevi Hazar'ın adının ve soyadının anlamını karşılayan ve barış anlamına gelen 'Beyaz Bayrak' lakabı bu aralar Serkan için bir numaralı lakaptı ve geçen gün tüm askeriyenin ortasında 'Beyaz bayrağım' diyerek Hazar'a koşmuş ve kemiklerinin kırarcasına sarılmıştı. Onun sözleri abimde dahil olmak üzere hepimizi güldürürken odanın kapısı birden açılmış ve kapıyı tutan Albay postası "Dikkat!" diye bağırmıştı.

Hepimiz anında ciddileşirken hızla ayağı kalkıp hazır ol pozisyonuna geçmiştik. Odaya giren Serhat Albay tekmil vermemize müsaade etmeden sert sesiyle "Oturun!" dedi. Onun masanın başındaki sandalyeye oturmasıyla bizde hızla yerimze oturmuştuk. Odada bir sessizlik hakim olurken Albay postası dışarıya çıkarak kapıyı kapatmıştı. Bir süre kimseden ses çıkmazken Mithat abi gergin ortamı dağıtmak amacıyla "Komutanım," diyerek söze girdi. Bir süre Serhat Albaydan gelecek bir cevabı bekledi ama ondan cevap alamayacağını anlayınca "Ne deseniz haklısınız, sabahı beklememiz bile yanlıştı, saatin bir önemi yok bu meslekte helede söz konusu kismi bir sızma girişimiyken hiç yok hepimiz bunun bilincindeyiz ama şoka girmiştik. Öz-" diye devam ederken sözünü "Bime girseydiniz o zaman oğlum." diyen Serhat Albay bölmüştü. Biz onun bize kızmasını beklerken o bizimle alay ediyordu. Mal mal yüzüne bakmamız onu iyice keyiflendirirken "Ulan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en iyi timlerinin başını çekme potansiyeline sahip iki timsiniz, hepinizin adı en iyi askerler listesinde sayılabilir, tonlarca özel göreve çıktınız ama yavrularım sizin bu saha görevleri dışında düşen AQ'nuzu ne yapacağız biz?" diyerek gülmeye başlamıştı. Ayberk "Komutanım sorması ayıp, siz bizi övdünüz mü, gömdünüz mü?" diye sormuştu. Bir süredir, kırdığı pottan dolayı, sessizliğini koruyan Cem "Sorması ayıpsa sorma o zaman Ayberk." diyince Emre araya girmiş ve "Sen önce çeneni tutmayı bil sonra Ayberk'e laf et!" demişti. Onun bu çıkışının üzerine Serkan "Aaa Emreciğim bu tavrı sana hiç yakıştıramadım, sende bu timdensin. Nasıl Hazen Alaca Timine geçse bile biz onu hâlâ Akkuş Timinden sayıyorsak sende öylesin, sende hâlâ Akkuş Timinin bir parçasısın." demişti. Bir bakıma Emreyle dalga geçiyordu.

Evet, Emre Akkuş Timi ilk kurulduğu zaman time alınan askerler arasındaydı. O dönem Alaca Timinde bir kadın asker vardı ve Emre o askere aşıktı. Hiçbir suçu olmamasına rağmen sırf sevdiği kadın alıştığı ortamdan ayrılmasın diye onun suçunu üstlenmiş ve Akkuş Timine gelmişti. İki hafta timde görev yaptıktan sonra Alaca Timine geri dönmüştü çünkü kadın haindi. Çıktığım bir görevde önemli timlerin birinde hain olduğu bilgisine ulaşmış ve uzun bir uğraş sonucu hainin hangi timden olduğunu ve kim olduğunu tespit edip gerekli kanıtları toplamıştım. Tam delilleri üstlere sunmak üzereyken tesadüfen Emre'nin o kadınla bir konuşmasına denk gelmiş ve kadını yakalamayı birkaç gün erteleyerek Emre'nin suçsuzluğunuda kanıtlayarak timine geri dönmesini sağlamıştım. Tabi onun bundan haberi yoktu, kadının her şeyi itiraf ettiğini sanıyordu. Yada ben öyle biliyordum...

"Serkan!" diyerek gerekli uyarıyı yaptığım zaman "Tamam be! Demedik Emre beyimize bir şey." diyerek önüne dönüştü. Serkan susmuştu ama Emre'nin susmaya niyeti yoktu. "Biliyor musun Hazen, bazen seni anlamıyorum. Senin gibi başarılı bir askerin duygularıyla hareket etmesi çok saçma. Yeni bir tim istediğini üstlere bildirsen senin gibi bir komutana sahip olmak için bir sürü tim gönüllü olur ama sen sırf rahatları bozulmasın diye suçunu senin üstüne atıp ceza aldığın zaman bile susan bu insanlarla aynı timde olmak için yapmadığın şeylerin bedelini ödüyorsun. Keşke iki yıl önce Akkuş Timi ilk kurulduğu zaman beni hem o kadından hemde bu timden kurtardığın gibi kendinide kurtarsaydın." diyen Emre hem düne hem de iki yıl öncesine yaptığı imayla beni şaşırtmıştı. Masada büyük bir sessizlik olurken düne kadar bana mesafeli ve ön yargılı olan Alaca Timinin dün Cem'in kırdığı pottan sonra bazı şeyleri anladığı belli olmuştu. "Ara sıra yapılan hatalar Akkuş Timinin bahsettiğin o timlerden daha iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyor Emre. Evet söz konusu Akkuş Timi olduğu zaman duygularımla hareket ettiğim doğru ama bu demek değil ki mantığımı geri plana atıyorum. Unutma ki o gün yaşadığımız olayla ilgili hâlâ bizim ağzımızdan bir şey duymadınız, sadece varsayımlar üzerine konuşuyorsunuz." diyerek Emre'ye cevabını vermiş ve Serhat Albay'a dönerek "Bizi neden çağırmıştınız komutanım." diye sormuştum.

Albay derin bir nefes alarak "Sizi buraya çağırmamın sebebi dünkü olay değil ama o olaylada bağlantısı var. Adamı kameralarla takip ettik ve maskeyi çıkarttığı kaydı bulduğumuzda onun makberin adamı olduğunu tespit ettik. Konu dönüp dolaşıp Mahir'e bağlanıyor. Onu bulmamız demek başımızda ki belalardan kurtulmamız demek. Dün Akkuş Timi ilk operasyonu başarılı bir şekilde tamamladı, sıra Alaca Timinde. Hazır bir şekilde beklemeniz emredildi. Bir istihbarat bekliyoruz, haber gelir gelmez operasyona çıkacaksınız. Haber gelene kadar karargahtan ayrılmayın ve içtimalar dışında bol bol dinlenin. Uzun bir görev olacak. Ayrıca Akkuş Timi, Alaca Timi gittikten sonra sizde hazırda bekleyeceksiniz çünkü her an destek gerekebilir yada başka bir istihbarat gelebilir." dedi. Hepimiz tüm koridorda yankılanacak şekilde "Emredersiniz komutanım." diye bağırdık. İçim içime sığmıyordu ve bunu herkes farkındaydı. Bu masadaki çoğu kişi benim Mahir abime olan bağlılığımı biliyordu. Diğerleri pek bir şey diyemezdi ama abimin kudurduğu belliydi. Evet esir tutulan bir Türk askeriydi ve onu bulmak, vatanına geri getirmek için elinden geleni yapardı ama bu durum onun kıskanmasını engellemiyordu. Bazen bu tutarsız davranışları kafamı çok karıştırıyordu ama yinede ses çıkartmıyordum. Tabi aynı şey abim için geçerli değildi.

"Daha geçen gün kendi ağzınla 'Belkide bizi satmıştır.' dediğin adamı bulmak için çok heyecanlı duruyorsun Üsteğmenim." diyen abime cevap veremeden Emre yeniden araya girmiş ve "Hazen, Gökmen komutanım biraz kıskançlıklada söylüyor bu sözleri ama bir bakıma haklı. Mahir komutan senin zaafın, iki yıl önce burada bırakıp gittiğim Hazenle iki yıl sonra bulduğum Hazen arasında çok büyük bir fark var. Senin gözlerinden yaş eksik olmuyordu Hazen, ruh gibiydin. Şimdi kaybettiğin neşeni geri kazanmışken, normale dönmüşken bu sadece bir oyun olabilir. Kendini bu kadar kaptırma." demişti. Haklılardı bir bakıma ama ben çoktan her şeye hazırdım. "Biliyor musun Emre, ben her şeye hazırım. Samira zaten uzun zamandır benim hedefimde olan biri, o adam abim değilse bile ben o kadını ve kendine makber diyen o iti zaten cehennemin dibine göndereceğim. Abim makberin elindeyse bile o iki oksijen israfından en kısa sürede kurtulacağım. Zaten makberde bunu bildiği için abimi öne sürüyor. Ayrıca abim söz konusuyken Gökmen komutanın ne dediği veya ne düşündüğü pek umrumda değil." diyip Emre'yi hedef alarak genel bir açıklama yapmıştım. Söylediklerimde ciddiydim ama ne yalan söyleyeyim abimin beni Mahir abimden kıskanması ve bunu saklama gereği duymaması hoşuma gitmişti.

Abim "Ne kıskanıcam be ben! Uyardım sadece." derken hepimiz ona inanmış gibi davranıyor ve kafalarımızı sallarken "Tabi, tabi.", "Aynen.", "Kimse aksini düşünmedi zaten." gibi şeyler söylüyorduk. Serhat Albay bu halimize gülerken bizi bölen abimin çalan telefonu olmuştu. O daha bir şey demeden Serhat Albay "Aç konuş oğlum." demişti. Biraz isteksiz bir şekilde telefonu açan abime başta anlam veremesemde "Efendim baba." demesiyle her şey yerine oturmuştu. Bir süre babamı dinledikten sonra "Hayır, henüz ona sormaya fırsatım olmadı ama annemle konuştum." derken bir yandan da yüzümü inceliyordu. Babamın anlaşılmaz sesini işitirken, abim "Yanımda ama istermi bilmiyorum." demişti. Bir süre bana ve çatık kaşlarıma baktıktan sonra babamın yeniden bir şeyler söylemesi üstüne "Peki." diyerek telefonu onu çatık kaşlarla izleyen bana uzatmıştı. Gözlerim Serhat Albay'a kayarken o gözlerini açıp kapatmış, yanımda oturan Melih abi ise destek olmak istercesine kolumu sıkmıştı. Abimin uzattığı telefonu alırken derin bir nefes aldım. Telefonu kulağıma tuttuğum zaman bir süre ne babamdan nede benden bir ses çıkmıştı. En sonunda babam "Kızım," demiş ve derin bir nefes almıştı. Az önce ben abimi çatık kaşlarla izlerken şimdi o beni çatık kaşlarla izliyor ve sanki ailenin dağılmasının suçlusunun ben olduğuma dair olan düşüncelerini doğrulamak için bir kanıt arıyordu. Babamı daha fazla bekletmemek için "Efendim." dedim. Anında "Nasılsın kızım? Yaraların nasıl oldu? Doktor iz kalır demişti, eğer geçekten kaldıysa üzülme ameliyat varmış onun için. Yaptırırız sanada." diyen babama "İyiyim, yaralarımda iyi. Evet izler kaldı ama o izler benim gurur kaynağım. Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim ama buna artık gerek yok. Siz nasılsınız?" diyerek cevap vermiştim. 6 ay önce hastahanede başımda durduğu zaman bile onunla bir yabancıymış gibi konuşmuştum. Hak ettiği gibi konuşmuştum...

"Bende iyiyim kızım," diyen adamın bir diyeceği olduğu ama çekindiği belli oluyordu. Bir süre sessiz kaldı daha sonra derin bir nefes alarak "Aslında Gökmen soracaktı ama bir türlü fırsat bulamamış. Hazır senide böyle Gökmen'in yanında yakalamışken ben sormak istedim." diyip yeniden sustuğu zaman abime kaşlarımı daha da çatarak bakmış ve babama hitaben "Dinliyorum." demiştim. Babamın söyledikleri beni dumura uğratırken başımdan aşağı yalnız kaynar sular değil beraberinde soğuk sularda dökülmüş ve vücudumda şok etkisi yaratmıştı. "Kızım, ben oraya sizin yanınıza gelmek istiyorum." diyen adama girdiğim şokun etkisiyle sadece "Tabi ki gelebilirsiniz. Merak etmeyin ben ya karargahta kalır yada ayrı eve çıkarım sizi rahatsız etmem." demiş ve o "Yanlış anla-" derken telefonu yüzüne kapatarak abime verdiğim gibi odadan çıkmıştım. Arkamdan gelen sesleri duyuyordum ama algılayamıyordum.

O gün odama girip kapıyı kitlerken gelmesinde bir sorun görmediğim adamın beraberinde getirdiklerinden haberim yoktu. Bana lanetli olduğumu söylen adam buraya gelerek aslında lanetli olanın kendisi olduğunu ve onun en büyük kurbanınında yıllarca hayalini kurduğu o kız çocuğunun olduğunu hepimize gösterirken güvendiğim tüm limanları bir bir yıkacak ve beni suçlu, suçsuz herkesin canını yakacak o kararı almaya zorlayacaktı. Belki yaptığı çoğu hatayı fark etmeyeckti ama her şeyin birincil sorumlusu o olacaktı...

 

 

 

 

8.Bölüm Sonu

Resmen 'yazma beni' diye direnen bir bölüm oldu. Önce nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığım bir şekilde bölüm silindi. Tam bu sorunu hallettim derken son kısmı yazmak için girdiğimde bölümü harfler yerine sembollerden oluşan bir şekilde buldum. Günlerdir kelimleri düzeltmekle uğraşıyorum. Sonunda bitti ama bölüm çok gecikti. Her ne kadar isteyerek yapmasamda gecikme için özür dilerim. Bu arada bölümün silindiği gecenin sabahı otomatik kayıt özelliğinin gelmesi trajikomik oldu ama en azından artık bölüm silinmesi gibi bir sonunla karşılaşmayacağız.

Neyse, bölüm geciktiği için karakter tanıtımı başka bir bölüme kaldı ama onuda en kısa sürede halledeceğim. Karakterler ve hikaye gidişatı hakkında düşünceleriniz bekliyorum. Yeni bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın👋👋👋

Bölüm : 19.12.2024 02:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...