1. Bölüm
BERİL ÖKE GÜLEN / KARASİNEK / KARASİNEK

KARASİNEK

BERİL ÖKE GÜLEN
berilokegulen

 

 

 

Hep aynı rüya. Kocaman bir karasinek, vızır vızır kulağımın dibinden geçiyor… Sonra burnuma, koluma, bacağıma konuyor. Kovaladıkça çantama, rujuma, dosyama, kalemime… bütün eşyalarıma o mikrobunu, pisliğini bulaştırıyor! Kim bilir, en son nereye konmuştu?

*

 

Ofise geliyorum, Sinem Hanım tüm sevimsizliğiyle karşımda. Esmer mi esmer… Kollarını masasının kenarına yaslamış, ellerini ortada üçgen şeklinde birleştirmiş -heyecanla bir şeyi bekler gibi- parmak uçlarını birbirine vuruyor. Ben kapıdan içeri girer girmez, bok rengi pörtlek gözleriyle beni yiyor, her zamanki gibi. Hızla ayağa kalkıp tam kulağımın yanından geçerken, yarım ağız bir “Günaydın” diyor. Koridora doğru yönelecekmiş gibi yapıp aniden geri dönüyor, bu sefer diğer kulağımın yanından geçerken fısıldar gibi: “Bluzun güzelmiş”. Mutfak tarafına gidip arkası dönük kahvesini hazırlarken “Nereden aldın?” diye soruyor, pek de meraklı görünmemeye çalışarak. Muhabbet uzamasın diye “Hatırlamıyorum” diye yalan söylüyorum ama vazgeçmeye niyeti yok... Uçarcasına yanıma gelip kupasını, çalkalanan kahvesinden damlatarak masamın üzerine bırakıyor. Kıllı uzun parmakları var, gözüm onlara takılıyor… Hemen sandalyemin arkasına atıyor kendini. “Dur aşkım, bir bakayım”. O cadı gibi siyah ojeli tırnaklarıyla yakamı geriye çekip, etiketi okumaya çalışırken ensemi yoluyor. Denemesi, başarısız. Etiketi göremeyince canı sıkılıyor. Bir süre, ensem kaşınmasın diye etiketi kesmiş olmanın keyfini yaşıyorum. Ne giysem gözü kalır, aynısından bulunca hemen gidip satın alıyor.

 

Yeşil-mavi yanardöner saten kumaştan, karpuz kollu bir gömlek, altına da siyah dapdar bir pantolon giymiş, rüküş kadın. Sattığı gayrimenkullerden her ay oldukça sağlam bir meblağ kazanır, kendisi, bu arada. Kazandığını da üst başa, yeme-içmeye yatırır. Yedikçe yer. Hatta başkasından artakalanları da yer. Diliyle parmağını ıslatıp tabaktaki kırıntıları bile silip süpürür.

*

 

Rüyamda yine o karasinek. Saçlarımı topuz yapmışım. Enseme konup duruyor. Kaçsın diye vuruyorum ama yine geliyor, yine geliyor… Kulağımın dibinde vızır vızır!

*

 

İş yerinin asansöründe Sinem Hanım’la denk geliyoruz, şansıma küseyim! “Hanım” diye hitap ediyorsam, saygı duyduğumdan değil; araya mesafe koymak istediğimden. “Aşkım, n’aber?” diyor, gayet laubali. “Sana ne!” diyemiyorum, patronla yatıyor çünkü. “Ayy bir şey soracağım sana, kız, bu senin kendi burnun mu?” derken, estetik mi değil mi diye anlamak için burnumun bir iki yerine parmağıyla dokunuyor. Yok, başkasının burnu! Zoraki gülümsemeye çalışarak “Kendi burnum, Sinem Hanım” diyorum çünkü herkes biliyor ki o, patronun metresi. Bir keresinde, kapıyı hızlıca çalıp odaya girdiğimde, onları basmışlığım vardır.

*

 

Çok yorulsam deliksiz uyurum belki ama gel gör ki işim de yorucu değil. Genelde, günde bir iki kiralık daire gösteriyorum. Sonrası, masa başı. Bu gece de aynı rüyayı görmek istemiyorum, bıktım artık.

 

Yine o karasinek, aklımla dalga geçiyor, resmen. Burnuma konup kaçıyor… Bu sefer yalnız değil. Masamdaki dosyanın üzerine konuyor, onun üzerine de başka bir sinek.

*

 

Öğlen, hep patronla yemeğe çıkıyorlar. Sinem zevksizi ne yemek isterse patron, onu yemeye götürüyor. Midye dolma, kokoreç, beyin, kelle paça, billur, mumbar dolması, … ne bulsa yer bu kadın. Hani bok bulsa yiyecek derler ya onlardan. Midesiz oluşu, patron olacak o kıl yumağı, hırtla yatmasından belli. Patron, çıkarlarken yalandan bana sesleniyor: “Aslı Hanım, sen de bizimle yemeğe gelmek ister misin?” İstemem. Zoraki gülümsemeye çalışarak “Yok, ben evden getirmiştim, sağ olun, Taşkın Bey.” diyorum. Hem “Hanım” diye hitap ediyor hem de fiili, ikinci tekil şahısta çekiyor, en sinir olduğum şey! Bağlaç olan de’yi de ayırmaz, bu adam.

 

Sinem Hanım, aniden dönüp bana doğru yaklaşıyor… Benim likit rujumun aynısından almış, o Fatih Ürek dudaklarına sürmüş, ağzı yağlı yağlı duruyor. Yaklaştıkça yaklaşıyor… Bir eliyle sol yanağımdan çenemi kavrayıp sağ yanağıma yapışıp öpüyor beni. “Çok seviyorum ben bu kızı ya!” diyor, patrona şirin görünmeye çalışarak. “Bir de bana sor!” Yapış yapış rujunun yanağımda bıraktığı his, rahatsız ediyor. “Kim bilir en son nereye konmuştu?” Ofisteki diğer kızlara arkamdan kötü konuşuyormuş, Taşkın Bey’in yanında ise tam bir sevgi pıtırcığı! Taşkın’dan “Bey” diye bahsediyorsam saygı duyduğumdan değil; şu anda bu işe ihtiyacım var ve patronla papaz olma lüksüm yok.

 

*

 

Yeni bir ofis günü. İş yerine yaklaşınca, Sinem Hanım’ın -patronun hediye ettiği- siyah otomobilini “DEPO ÖNÜ. LÜTFEN PARK ETMEYİNİZ” yazısının tam önüne bıraktığını görüyorum. Ne de olsa bütün yollar, sokaklar onun, nereye isterse oraya park eder. Yukarı çıkıyorum. Sinem Hanım, “BURADA SİGARA İÇİLMEZ. CEZASI … TL” yazısının önünde sigara içiyor. Her taraf leş gibi sigara kokuyor. Onun ucuz parfümü, deodorant kullanmadığı için ortaya çıkan o ter ve sigara kokusu, birbirine karışıp midemi bulandırıyor. Yüzü, her zamanki gibi boya fıçısı. Bugün üzerinde sapsarı saten bir bluz, altında siyah bir tayt var. Gözlerim kanıyor…

*

 

O karasineği bir daha rüyamda görürsem, ondan kurtulmaya karar verdim. Bu sefer aklım benimle alay ediyor. Sinek yanağıma konup duruyor… Elimle kovalıyorum, oraya buraya kaçıyor. Birden elimde sarı plastik bir sineklik beliriyor, “Çaat, paat!” vuruyorum vuruyorum, karavana! Her seferinde kaçıp kurtulmayı nasıl başarıyor? Bu sinekliği ne zaman satın aldım? Bu sinekliklerden kaldı mı ya? Benim plastik sinekliğim yoktu ki? Hem sineklik neden sarı? Sarıyı hiç sevmem. Yazın, güneşin rengi değil mi, aslında? Yazı çok severim, bak. Balkonun kapısı aralık kalmış. Karasinek, oradan kaçıp kurtuldu, yine. Lanet olasıca!

*

 

Bugün, Sinem Hanım’a yanlışlıkla “Sinek Hanım” dedim, -Freud bunu beğendi- önce şaşırdı, yüzü bir morardı. Yüksek sesle “Sinek miii?” dedi, sonra o kulak tırmalayıcı kahkahasını patlattı. “Ay ilahi, Aslı!” diyebildi, “Çok seviyorum bu kızı yaa…” Çok seviyormuş beni. Bir de sevmese n’apacak, kim bilir? Geçen gün patrona, “Aslı’nın da pek bir müşteri portföyü yok, performansını beğenmiyorum.” derken duydum, ayan beyan beni kötülüyordu!

 

Korktuğum başıma geldi; Taşkın Bey beni odasına çağırdı, performansımı değerlendirecekmiş. Yeni Monica Lewinsky olmaya niyetim yok. İkisinden de kurtulmam lazım.

*

 

Rüyamda, elimde müşteri portföyümün olduğu dosya var, rulo yapmışım. Evin içinde iki sinek. Ben kovalıyorum, onlar kaçıyor… Masanın köşesine konuyor, biri. Diğeri de onun üzerine. Bir patlatıyorum! İkisi de mevta!

 

Ertesi gün, ofisteyim. Sinek Hanım ortalarda yok. Taşkın Bey’i zaten hep geç gelir. Ofise bir telefon geliyor… Taşkın Bey’in eşi. Kızlardan biri telefonu açıyor… Feci bir kaza sonucu, Sinem Hanım ve Taşkın Bey’in içerisinde olduğu araç, duvara çarpmış. İkisi de mevta. Sinek gibi duvara yapışmışlar…

 

Bir uyanıyorum, ter içindeyim. Saate bakıyorum, ofise geç kalmışım. Bir gecede iki rüya görmeyi, bünyem kaldırmıyor ama iki sinekten birden kurtulmuş olmak, çok rahatlatıcı.

*

 

Geç de olsa ofise geliyorum. Sineklerden kurtulduğum gibi ikisinden de kurtulmaya kararlıyım. Taşkın Bey’in odasına giriyorum, bu kez elimde istifa mektubum. İlk önce biraz şaşırıyor ama itiraz da etmiyor. Benden kurtulmaya o da dünden meraklıymış, meğer. Eski Türk filmlerinin meşhur “Siz beni kovamazsınız, ben istifa ediyorum” repliği kafamda yankılanıyor, inanılmaz bir rahatlama hissi. Sinem Hanım’ın gözlerinden iki damla timsah gözyaşı süzülüyor… “Çok seviyordum ben bu kızı yaa” diyor, son sahtekarlığını da yaparak. Şimdi de timsah formunda girmese bari, kabuslarıma…

 

 

Beril Öke Gülen

Bölüm : 18.01.2025 20:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
BERİL ÖKE GÜLEN / KARASİNEK / KARASİNEK
BERİL ÖKE GÜLEN
KARASİNEK

4 Okunma

0 Oy

0 Takip
1
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...