5. Bölüm

5.Bölüm|7 Numara

Beril Sancar
berilyum

14 yıl önce, Umay on yaşındayken

"Anne, özür dilerim. Vurma, çok acıyor canım." Okuldan çıkmiştim. Heyecanla annemin çalıştığı genelevin önüne gitmiştim. Matematik sınavından yüz almıştım, öğretmenim bana toka hediye etmişti. Olanları anneme anlatmak için gelmiştim.

"Sen daha bu çocuk yaşında elalemin çocuklarıyla mı fingirdeşmeye başladın orospu!" Yere yığılmıştım çünkü annem yanağıma çok sert bir şekilde tokat atmıştı. Yere düştüğümde elim dudağıma gitti. Parmaklarım kanlandı.

"Anne ben o çocuğa hiçbir şey yapmadım. Kendi gelip benim yanağımı öptü. Ben hemen ittirdim onu. Anne ben bir şey yapmadım, gerçekten."

Hiçbir söylediğim annemin umrunda değildi. Beni kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Kış aylarında olduğumuz için hava erken kararıyordu. Beni dar bir sokak arasına götürdüğündeyse etraf iyice kararmıştı. Beni duvarın dibine fırlattı. "Seni doğurduğum güne, ilaçlar içip öldürmediğim güne, karnıma düştüğün o güne Allah'ın her dakikası lanet ediyorum," Annem bana nefretini kusuyordu. "O adamı yatağıma aldığım için kendimden bile nefret ediyorum."

"Anne," dedim titrek çıkan sesimle. Konuşmam annemin gözlerinden alev fışkırttı adeta. Karnıma doğru bir tekme attı topuklu ayakkabısının topuğuyla. Midem delinmiş gibi acıyla inledim. "Vurma anne," diye ağlamaya başladım bu seferde.

"Seni o kadar öldürmek istedim ama bir türlü yapmadım ya salaklık bende. Kimimiz kimsemiz yoktu. Senin varlığını bilip değer veren bir insan yoktu. Öldürsem kimsenin ruhu duymayacaktı. Sanki tek günahım seni öldürmek olacakmış gibi vazgeçtim her seferinde."

"Anne, özür dilerim." Ne dersem annem beni affeder, bana vurmaktan vazgeçer ya da beni sever bilmiyordum. Korkudan ağzımdan dökülen bir kaç kelime vardı sadece.

"Özür mü dilersin?" Bir adım yaklaştı. "Aptal!" Diye haykırmasıyla kafama tekme atması bir oldu. Üst üste vücudumun her yerine tekme atmaya başladı. Kaç tekme attığını kavrayamayacak kadar canım acımaya başladığında ağzımdan kan geldi. Annem bunu gördüğü için mi yoksa yorulduğu için mi bilmiyorum ama vurmayı kesti. Birden yakama yapıştı ve sırtımı duvara vurdu. "Asla peşimden gelmeyeceksin." Yakamı bırakıp doğruldu. Bir kaç adımla geri çekildi. "Bitti, seninle daha fazla uğraşmayacağım. Sokaklarda öl, seni kesip biçip organlarını alsınlar, tecavüz etsinler umrumda değil. Eminim karşına kim çıkarsa çıksın sen onlarında ölümü olursun." Ve annem beni kan revan içinde bırakıp gözden kayboldu.

Ağlamaya başladım. Canımın acısına, annemin gidişine, her şeye ağlamaya başladım ama kısa sürdü. Karanlığın içinden birinin gelişini gördüm. Onu görünce sustum. Annemin beni bırakıp gitmeden önce söyledikleri geldi. Ölmek, tecavüz edilmek... Bu cümlelerin hiçbirinin ne ifade ettiğini benim sınıf arkadaşlarım bilmezdi ama Umay bilirdi. Annesinin hayatı Umay'a her şeyi öğretmişti.

Benden büyük olduğunu anladığım bir erkek geldi. "Ne oldu sana böyle," yanıma yanaşacağı sırada elimi kaldırarak durdurdum onu.

Güçlükle kaldırdığım elim kucağıma düştü. "Benim doğumum bile," nefes nefese konuşuyordum sanki oracıkta canımı verecektim de son konuşmamı yapıyordum. "Anneme ölüm getirmiş," Ellerimden biri karnımda kanayan yaraya gitti. "Bu sefer öldürmem belki ama," Son kez derin bir nefes aldım. "Ağır yaralı bırakırım." Ve en son hatırladığım birinin beni kolları arasında kucağına alıp koşmaya başlamasıydı.

❤️‍🩹

Gözlerimi aniden açtım. Başımda birkaç tane kadın ve bir tane çocuk vardı. Kadınlar yabancıydı ama çocuğun yüzünü hatırlıyordum. Beni sokakta bulan çocuktu.

Karşımda bir ayna vardı. Oradan gördüğüm kadarıyla kafamda, iki kolumda ve karnımda sargılar vardı. Annemin vurduğu her yerin üzerini kapatmışlardı. Yaralarımı sarmak için yapmışlardı ama asıl yaram oralarda değildi benim artık. Benim yaram kalbimdeydi artık. Vücudumdakiler iyileşirdi ama kabimdekini saramazlardı.

"Uyandı," dedi sokaktaki çocuk. Yanıma, yatağa oturdu ve elimi tuttu. Baş parmağıyla elimin üstünü okşadı. "İyi misin?"

"Annem geldi mi?" Annemin beni öldüresiye dövüp terketmesi bir kabustan ibaret olamaz mıydı? Ben bu yaraları bir arabanın bana çarpmasıyla almış olamaz mıydım? Annem beni aslında seviyor olamaz mıydı?

"Annenle konuştuk kızım," dedi başımda dikilen kadınlardan biri. "Ama," Kadın sustu. Çocuktum ama anlamıştım. Annem beni terketmişti. Amacı öldürmekti ama başaramayınca terketmeyi seçmişti o da. Nihayetinde asıl hedefi benden kurtulmaktı, yapmıştı da. Benim annem için yatağına aldığı adamlar kadar değerim yoktu. Onlar ona en azından para veriyordu bense ondan canını almıştım. Öyle söylemişti bana. Senin doğumun benim ölümümdü, demişti. Hatırlıyorum, her kelimesine, her harfine varana kadar.

"Ben artık," diyerek söze başladım. Sakindim. Halim olmadığından mı yoksa bir şeyleri düzeltemeyeceğimi anladığımdan mı bilmiyorum. "Burada mı kalacağım?"

"Evet," dedi hala elimi tutan çocuk. "Artık evin burası, benimde evim burası."

"Kaan, sen çık hadi. Biz arkadaşınla konuşalım." dedi kadınlardan biri.

"Herkes çıksın," dediğimde herkes pür dikkat bana bakmaya başladı. "Yalnız bırakın beni, ben yalnızlığı severim."

"Umay," dedi elimi tutan çocuk. "Ben seninle kalabilirim. Yalnızlığı paylaşabiliriz."

"Yalnızlık paylaşılmazki," dediğimde kadınlardan biri çocuğun omzuna iki kere vurdu ve hep beraber odadan çıktılar. "Yalnızlık tek kişiliktir."

"Tek kalırsan kimsesizsindir. Yalnızlık histir, kimsesizlik sahipsizliktir. Tek durursan kimsesiz olursun ve en kötüsü odur. Sen yalnız ol, yanında ben olayım."

"Dediklerinden bir şey anlamıyorum," anlatmaya çalıştığını anlamıştım aslında ama ben yalnız kalmak istiyordum ya da onun demesi gibi kimsesiz olmak istiyordum. Yalnızdım zaten, kimsesiz olsam ne olurdu olurdu ki? "Git buradan."

"Ben kimsesizdim, senin öyle olmana izin veremem." Benimle inatlaşmakta kararlıydı.

Yataktan kalktı ve odanın köşesinde duran koltuğa oturdu. Öylece durup bana baktı, bende kafamı aynaya çevirdim. Aynadan bana bakan kıza baktım. Yaralarına baktım, gözlerine baktım en sonda kalbine baktım. Kendime baktım. Canım yandı. Düşünmeye başladım ama düşündüklerimi başka hiçbir on yaşındaki kız çocuğunun düşündüğünü sanmıyorum. Bir keresinde örgü örmeyi öğrendiğim teyze bana küçük kadın demişti. Hissettiklerim küçük bir kadıın düşüncelerine mi benziyordu? Kime küçük kadın denirdi?

Annemin söyledikleri zihnimde yankılanmaya başladı. Sonra dudaklarım aralandı. "Senin doğumun benim ölümümdü," dedim. Annemin bana ne demek istediğini düşünmeye çalıştım. "Senin doğumun benim ölümümdü," dedim tekrar. "Senin doğumun benim ölümümdü, senin doğumun benim ölümümdü, senin doğumun benim ölümümdü,"

Onlarca, yüzlerce, binlerce kez söyledim aynı cümleyi on gün boyunca. Her gün birileri yanıma gelip beni durdurmaya çalıştı ama başaramadılar. Doğru anlamı bulmak için, annemin bana ne dediğini anlamak için bu cümleyi tekrarlayıp durmam gerekiyormuş gibi düşünüyordum.

Bir sürü çocuk, kadın, adam gelip gidiyordu ama hiçbiri beni durduramıyordu. Bu on gün boyunca beni durdurmaya çalışmayan tek kişi on gün boyunca o koltukta oturup sadece arada yatağımın başına gelen, geceleri uyuyup beni bekleyen çocuktu.

Bir hareketlilik sezdim ama ne kafamı ne gözlerimi o çocuğa doğru çevirmedim. Günlerce, uykunun haricinde sürekli baktığım o aynaya bakmaya devam ettim. Buradaki üçüncü günümde o aynayı kaldırmaya çalışmışlardı ama odadaki çocuk izin vermemişti.

O aynaya baktığım ilk günlerde kendimi görüyordum. Sonra annemi özlediğimi hissettim ve orada annem varmış gibi bakmaya devam ettim.

Çocuk gelip yatağımın kenarına oturdu, ilk günki gibi elimi tutup üstünü okşadı baş parmağıyla. "Ne anladıysan o, başka bir anlamı yok." dedi.

O cümlesini bitirince ben sustum. O gün akşama kadar tek bir kelime daha etmedim. O da etmedi. Yanımda durup elimi tutuyordu. Bana annemmiş gibi davranıyordu. Ben on yaşında bir kız çocuğuydum, anneme ihitiyacım vardı. O beni dövsede, beni sevmesede, bana hiç sarılmasada ben annemi seviyordum ve özlüyordum. Ben küçük bir kız çocuğuydum, anneden nasıl nefret ediliri değil, anne nasıl seviliri biliyordum.

"Ben annemi seviyorum," dedim günler sonra ilk defa farklı bir cümle kurarak. "O kötü biri değil, kötü olan benim."

"Sende kötü biri değilsin Umay."

"Bilmiyorsunki," dedim çocuğa itiraz ederek. "Benim doğumum annemin ölümüymüş, ölüm en kötü şeydir, ben kötüyüm." Ben annemi çok seviyordum, anneme hep iyilik yapmaya çalışıyordum ama ben kötüydüm, ölümdüm. Annem böyle söylemişti. Okulda bir arkadaşım annelerin her zaman haklı olduğunu söylemişti. Annem haklıydı.

"Ama annen yaşıyor," dedi. "Yani sen ona ölüm getirmemişsin."

"Ama annem bana insanların bir bedeni bir ruhu olduğunu söylemişti. Bende annemin ruhunu öldürmüşüm, öyle söyledi. Hem anneler her zaman haklıdır."

"Hiç kimse her zaman haklı değildir Umay."

"Ama arkadaşım annelerin her zaman haklı olduğunu söylemişti."

"Arkadaşın yanlış biliyormuş o zaman." dedi şimdide.

"Senin doğruyu söylediğini nereden bilebilirimki?" Belki de o haksızdı, arkadaşım haklıydı.

"Arkadaşının doğruyu söylediğini nereden biliyorsun?"

"Ama yinede-"

Konuşmama izin vermedi. Eliyle ağzımı kapadı. "Yemek vakti. Yine burada mı yemek istersin yoksa yeni arkadaşlar mı edinmek istersin?"

"Beni severler mi?" Ağlayasım gelmişti. Ben çok ağlayan bir çocuktum. Annem ağladığım için kızıyordu, ben kendimi tutamayınca daha çok ağlamaya başlıyordum ve annem de beni dövüyordu.

"Çok güzelsin, seni hepsi sever."

"Güzel olunca insanlar beni sever mi?" O zaman annem niye beni sevmemişti.

"İnsanların seni sevmesi için güzel olmana gerek yok," ayağa kalktı elini uzattı. Bende elini tutup yatakta oturdum. karnımdaki yaraları acıtmamaya çalışarak ayağa kalktım. "Ama sen güzel olup olmadığını merak ediyorsan küçük kız, gayet güzelsin."

Elimi bıraktı. Kafamı saçlarımı karıştırır gibi okşadı. "Saçlarım dağıldı ya,"

"Bir şey olmaz, takip et hadi beni." Beni arkada bırakıp kapıya doğru ilerledi. kapıyı açıp bana baktı. Artık burada kalacağım için alışmam gerektiğini biliyordum. Okul da böyleydi. Haftanın beş günü oraya gideceğim için oraya alışmam gerekmişti. İlk önce insanların nasıl davrandığını izleyecektim, sonra onlar gibi hareket edecektim.

Bende kapıya, yanına gittim. Önden çıkmam için bana yol verdi. Bu hareket güzel bir davranıştı çünkü annem adamlar ona böyle yol verdiğinde mutlu oluyor, gülüyordu.

Beraber dar ve uzun koridorda yan yana yürümeye başladık. Benim kaldığım odaya benzer bazı odalar vardı, kapıları açıktı. Orada da çocuklar yatıyordu. "Senin adın ne abi?"

O benimle ilgilenmişti, hep yanımda durmuştu ve bana iyi davranmıştı. Adımı da biliyordu. Benimde onun ismini öğrenmem gerekiyordu. "Kaan," dedi ve bana bakıp gülümsedi. "Abi demene gerek yok, ben öyle şeylere takılmam."

"Ama bu saygısızlık olur," diye karşı çıktım. "Sana okulda öğretmediler mi?" ben bunu okulda öğrenmiştim.

"Kurallar çiğnenmek için vardır, bilmiyor musun?"

"Ama okulda kurallara her zaman uymamız gerektiğini söylemişlerdi." Öğretmenler yalan söylemezdiki. O benimle dalga geçiyordu.

"Öğretmenlerin sana şaka yapmışlar." dediğinde güldü.

"Aa, gerçekten mi?" Bende güldüm. Bu hoşuma gitmişti çünkü kurallar sıkıcı şeylerdi.

"Çok mu mutlu oldun?" Yine elini kafamın tepesine koydu ama bu sefer saçlarımı karıştırmadı.

Boyu benimkinden çok uzundu. Ona bakmak için kafamı en arkaya kadar kaldırmam gerekiyordu. Boynum acıyordu. "Evet çünkü çok fazla kural var. hepsine uymak çok zor geliyordu."

"Hadi yine iyisin o zaman," Büyük bir kapının önüne gelince durduk. İçeride uzun uzun masalar, masaların etrafında da bir sürü yaşta bir sürü çocuk vardı. Herkes yemek yiyiyordu. "Herkes bir anda seninle konuşmaya çalışırsa çekinme. Biz buraya gelenlere her zaman yakın davranırız, arkadaş oluruz ki çabuk alışssın diye. Tamam mı? Ben yanındayım zaten."

"Tamam,"

Beraber içeri girdik. Yüzlerine alışık olduğum o kadınlar ve adamlar çocukların arasında geziniyordu. Bizi görünce kadınlardan biri yanımıza geldi. "Umay, gelmene çok sevindim. Burası çocukların ortak alanlarından biri. hep beraber yemek yiyiyorlar. Sende Kaan abinle birlikte istediğin yerlerden birine geçebilirsin."

Kadına gülümseyip kafa salladım. Onlarda en az Kaan abi gibi kadar uğraşmışlardı benim için. Onlara kötü davranmamı gerektircek hiçbir ey yapmamışlardı bana. Ayrıca buradaki herkes bana bir ev vermişti aslında. Soğuk olmayan, kötü bakışlar atan insanların bulunmadığı, sıcak yemeklerin piştiği ve bana gülerek bakanların olduğu bir ev... Burası artık benim evim olsun istedim. Bir gün anneme de böyle bir ev verebilmek istedim.

"Gel bakalım," dedi Kaan abi ve bana masalardan birinin en uç kısmını gösterdi. Yan yana duran iki sandalye boştu. Masanın karşısında da birçocuk daha oturuyordu. Kaan abi kadar büyük duruyordu.

Masaya geçtik ve yan yana sandalyelere oturduk. "Merhaba," dedi karşımda oturan çocuk. Dumanı üstünde olan çorbasını içiyordu. Konuşmaya başlayınca kaşığını masaya bırakmıştı. "Hoşgeldin aramıza." Elini uzattı. "Oğuz, ben. Ama burada herkes bana Kartal der."

Elini tutup tokalaştım ve hemen geri çekildim. "Neden öyle diyorlar? Kartala benzemiyorsunki."

İkisi birden bir kahkaha patlattı. Neye güldüklerini anlayamamıştım. "Bu sadece bir takma ad, Umay." dedi Kaan abi.

"O zaman ben sana Kartal abi mi demeliyim?" diye sordum karşımda oturan ve hala gülümseyen çocuğa.

"Sadece Kartal demen yeterli minik."

"Kaan abi de öyle söylüyor ama bu saygısızlık olur. Hem benim boyum uzun, minik değilim." Beni kızdırmıştı. Ben minik değildimki.

"Oo, sinirliymiş minik ablamız." dedi bu seferde ve yine sesli bir şekilde güldü.

"Tamam, oğlum. Abartma sende." dedi Kaan abi.

"Hoşgeldin şakası yaptım sana Umay," dedi yüzündeki kocaman gülümsemeyle. "Bu tarz şakalar hoşuna gitmezse bir daha yapmam, merak etme."

"Seni tanımadığım için şaka yapıp yapmadığını anlayamadım ama şaka yapabilirsin. Şakalar komiktir ve insanları güldürür. Ağlamaktansa gülmek daha güzel."

"Hadi hadi, gevezeliği bırakın da yemeğimizi yiyelim," Kaan abi bana döndü. "Yemekten sonra sana Kartal'la etrafı gezdiririz."

"Burası neresi?" Soruma karşılık birbirlerine baktılar.

"Burası bir sürü çocuğun kaldığı, kocaman bir ev. Yemekhanesi, yatakhanesi, oyun oynamak için bahçesi olan kocaman bir ev." dedi Kartal abi.

"Ama hiçbir evde bu kadar insan kalmaz."

"Çok bilmiş seni," Kaan abi yine kafamın tepesindeki saçlarımı karıştırdı. "Yemeğini ye, hadi."

​​​​​​"Bu kadar şey bildiğine göre yemek yerken konuşulmaması gerektiğini de biliyorsundur değil mi akıllı bıdık." Kartal abi yine bana değişik bir kelimeyle seslenmişti.

"Kaan abi kuralların çiğnenmek için olduğunu söyledi ama." dedim Kaan abiye bakarak.

"Bu kuralı çiğneme sen," dedi ve kaşığı elime tutuşturdu. "Çorban soğuyor, onu ye."

❤️‍🩹

"Burada istediğin kadar at koşturabilirsin Umay." Kartal abi bana yetimhaneyi gezdirmeye başladıklarından beri bulaşıp duruyordu. Artık benimde ona karşılığını vermem gerekiyordu.

"Çocukla uğraşma Kartal." Kaan abi de saatlerdir Kartal abiye kızıp duruyordu benimle uğraştığı için.

"Ama ben koşmak değil uçmak istiyorum." diyerek araya girdim. İkisi de bana dönüp ne dediğimi anlamamışlar gibi bakmaya başladılar.

"O ne demek Maviş," dedi Kaan abi. Bu sesleniş hoşuma gitmişti o yüzden ona bir şey demedim.

"Kartal abi arkanı dön," dedim Kartal abinin yanına gidip. Neden olduğunu sormadan arkasını döndü. "Eğil,"

"Ne yapacaksın?" Sırtı hala bana dönükken kafasını çevirip yüzüme bakmıştı.

Kocaman gülümsedim. "Kötü bir şey yapmayacağım, eğil hadi."

"Eğil bir bakalım Kartal. Bizim Maviş'in aklından neler geçiyor bir görelim." Kaan abi kollarını birbirine dolayıp dikkatlice bana bakıyordu.

"İyi hadi, görelim bakalım bizim fırlama ne yapacakmış." Kartal abi yüzünü çevirip önümde eğildi.

Kaan abiye sırıtıp bir anda Kartal abinin sırtına atladım. Kollarımı boynuna, ayaklarımı da karnına doladım. "Uçur beni Kartal abi!" Diye bağırdım.

Kaan abi yanımızda durup bize gülerken Kartal abi ayaklandı. Elleriyle boynundaki ellerimi tuttu. "Bizim şakacı fırlamaya bak sen. Uçmak için Kartal'ın sırtına atladı." Kartal abi de gülünce bende güldüm. Kendi arkadaşlarımla bile hiç bu kadar eğlendiğim bir gün olduğunu hatırlamıyordum. Bu şimdiye kadar en çok güldüğüm gün bile olabilirdi.

"Ee abisi, sen kartalım diye geçinirsen uçmak için de senin sırtında biterler tabi. Uçur bakalım şu Maviş'i"

Kartal abi bir anda sırtında benimle etrafta koşmaya başladı. Ben heyecandan gülüp duruyordum. Kaan abi ve bahçedeki diğer çocuklar da bize bakıyordu. Gerçekten bulutların üzerindeymişim de uçuyormuşum gibi hissediyordum. "Kartal abi, yavaşla!" Diye bağırsam da sırtından hiç inmek istemiyordum.

"Ne? Hızlanayım mı?" dedi ve daha hızlı koşmaya başladı.

"Uçuyorum!"

❤️‍🩹

Kaan ve Kartal abi gün boyu bana yetimhane dedikleri bu yerin her tarafını gezdirdiler. Burada üç tane bina vardı. Biri kız çocuklarının kaldığı, diğeri erkek çocuklarının kaldığı ve biri de yemekhanenin ve benim buraya geldiğim günden beri kaldığım revirin bulunduğu binalardı.

Akşam yemeğinden sonra aynı odada kaldığım kız arkadaşlarımla odama gittim. Kaan abi her gece benimle kalmıştı, yine kalmasını istedim ama bunun olmayacağını söyledi. Kurallar böyleymiş. Halbuki kuralların çiğnenmek için olduğunu o söylemişti. Şimdi de kurallara uyan yine oydu.

Bir süredir yatakta dönüp durdum. Uyku tutmamıştı bir türlü. Aklıma annemi gördüğüm o son gün gelip duruyordu. O beni dövüp sokağa atmıştı ama ben yinede onun benim yanımda olmasını istiyordum, onu özlüyordum ve onu seviyordum. Annemdi o, nasıl vazgeçerdimki onu sevmekten. Evet, sinirliydim ona ama yine de seviyordum. Beni dövüp canımı yaktığı aklıma gelince kaşlarım çatılıyordu ama kalbimdeki yeri değişmiyordu. Benim şimdiye kadar tek sevdiğim insan annemdi, başka insan bilmezdim.

"Uyuyamadın mı Umay?" Kaan abinin arkadaşı Hale ablayla aynı odada kalıyordum. Yanıma gelip yatağımın kenarına oturdu. "Bir şey mi oldu?"

"Uykum kaçtı Hale abla."

"Senin için ne yapabilirim canım?"

"Teşekkür ederim, sadece uyuyamıyorum ama birazdan uykum gelir."

"Yanında uyumamı ister misin?" diye sorduğunda bunun beni iyi hissettirebileceğini düşündüm.

Hep annemle bir kere beraber uyuyabilmeyi istemiştim. Her gece Allah'a dua etmiştim ama hiç kabul olmamıştı. "Aslında olabilir ama sen rahat uyuyabilir misin Hale abla?"

"Uyurum uyurum. Sen kay bakalım biraz," yatakta yana doğru kaydım. Hale abla da yanıma uzandı. Kolunu başımın altına doğru uzattı ve beni göğsüne doğru çekti. Kulağım kalbinin üstüne gelmişti. Kalp atışlarını duyuyordum. "Kalp atışının sesi insana sakinlik verirmiş belki sende de işe yarar."

"Aa gerçekten mi?"

"Deneyelim bakalım. Kapat hadi gözlerini. İyi geceler."

"İyi geceler Hale abla." dedim ve gözlerimi kapattım. Annemle olan anılarım gözlerimin önüne geldi ilk önce. Sonra da bugün yaşananları düşündüm ve uykum yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.

❤️‍🩹

Sabah gözlerimi Hale ablanın koynunda açtım. Gece ben uyuduktan sonra gideceğini düşünmüştüm ama o tüm gece benimle uyumuştu. Bu beni çok mutlu etmişti. "Günaydın," dedi uyandığımı görünce.

"Günaydın Hale abla, teşekkür ederim."

"Ne teşekkürü canım?"

"Sabaha kadar yanımda kaldığın içi teşekkür ederim." diye açıkladım kendimi.

"İstediğin zaman çekinmeden söyleyebilirsin. Korktuğunda, üzüldüğünde ya da sadece yalnız uyumak istemediğinde gel yanıma, beraber uyuruz."

Gülümsedim. O da bana gülümsedi. O çok iyi biriydi. Bana şimdiden çok yakın olmuştu, benim, için bir şeyler yapıyordu. Benim önceden de mutlu olduğum anlar olurdu ama iki gündür mutsuz olduğum bir an olmamıştı. Sürekli gülüyordum.

Hale abla kahvaltı için hazırlanmaya gitti. Üstümdekilere baktım. Bana buraya geldiğim ilk gün giydirdikleri kıyafetler vardı. Başka kıyafetler giymek istiyordum ama burada hiçbir şeyim yoktu o yüzden bir şey yapmadım.

Hale abla hazırlanınca bereber yemekhanenin olduğu binaya gittik. Kaan ve Kartal abi çoktan gelmişti. Hale ablayla birlikte onların yanına gittik. "Günaydın," dedim onlara.

"Günaydın Umay," dedi Kaan abi.

"Günaydın fıstıklar," dedi Kartal abi de. Bugün yine formunda gibi duruyordu.

"Ben Umay'ı yanınıza getireyim dedim, size afiyet olsum."

Hale abla tam gideceği sırada Kaan abi onu kolundan tuttu. "Nereye gidiyorsun Hale? Gel sende, beraber kahvaltı edelim. Hem bugün senin yardımına ihtiyaç duyabiliriz."

"Bir şey mi oldu?" diye sordu Hale abla.

Bu sırada Kartal abi bana eliyle gel işareti yaptı ve yanındaki sandalyeye vurdu. Bende geçip onun yanına oturdum. Kaan abi de Hale ablanın oturması için kendi yanındaki sandalyeyi çekti. "Ben izini kopardım. Bugün Umay'a kıyafet falan birkaç bir şey bakmaya gideceğiz. Sende gel. Sen bizden daha çok yardımcı olursun."

"Sizi sever Aynur hanım ama son yaptıklarımdan sonra bana pek izin vereceğini sanmıyorum."

Aynur hanımın bu yetimhanenin müdürü olduğunu öğrenmiştim dün. "Ben hallettim o işi, sen dert etme."

Hale abla gülümseyince gözlerim onda takılı kaldı. Zaten çok güzel biriydi ve gülünce çok tatlı durmuştu. Kahverengi uzun saçları, açık kahve ve iri gözleri vardı. Boyu Kaan abiden kısaydı ve zayıftı. Saçları akşam dalgalıydı ama şimdi düzdü. Anneminde hep böyle olurdu. Düzleştiriciyle böyle yapardı. Sanırım Hale abla da öyle yapmıştı. Anneme düz saç yakışıyordu, Hale ablaya da yakışmıştı ama bence onun saçları dalgalıyken daha güzeldi.

"Teşekkür ederim, benimde birkaç ihtiyacım vardı. Bende onları halletmiş olurum en azından." dedi Hale abla.

Sınıftan bir arkadaşım birine aşık olduğunda hep ona bakmak istersin, gözünü ondan alamazsın demişti. Bu yaşta bunları nereden biliyorsun diye sorduğumda anne ve babasının öyle olduğunu söylemişti. Babaların nasıl birileri olduğunu bilmediğim için ve bir babam olmadığı için bunu hiç gözlemleyememiştim ama şimdi Hale abla ve Kaan abiye bakınca arkadaşımın bana söylediği şey aklıma gelmişti. Acaba Hale abla ve Kaan abi birbirlerini seviyorlar mıydı?

Ben dalıp gitmişim. Kartal abi kolumu dürtünce kendime geldim. "Nereye daldın gittin Umay hanım?"

"Maviş uykusunu alamadı herhalde." diye laf attı Kaan abi.

"Hayır hayır," diye karşı çıktım hemen. "Hale abla uyuttu beni. Kafamı göğsüne koydu ve bende onun kalp atışlarını dinleyerek uyudum. Bana kalp atış sesinin insanlara sakinlik verdiğini söyledi. Gerçekten de doğruymuş. Hemen uykuya daldım."

Kartal abi bir kahkaha patlattı. "Sor bakalım Hale ablana, nereden biliyormuş bunu."

"Kartal," Kaan abi kaşlarını çatarak Kartal abiye baktı. Ona kızmıştı ama neden kızdığını anlayamamıştım.

Hale ablama döndüm. Bu bilgiyi hangi kitaptan öğrendiğini merak ettim. Yeni bilgiler öğrenmeyi çok seviyordum bu yüzden sormak istedim. "Hale abla hangi kitaptan öğrendin? O kitabı bana da verebilir misin? Ben yeni şeyler öğrenmeyi çok seviyorum."

Kartal abi yine güldü. Bu sefer ona döndüm. "Albert Einstein kesilecek başımıza bu da."

"O kim?" diye sorduğumda yine güldü. Bugün çok gülmek istiyordu sanırım.

"Sen bırak o adamı da," dedi şimdi de. "Hale ablan şu kitabın adını söylesin, biz de senle beraber okuyalım. Bende yeni bilgiler öğrenmeyi çok severim."

"Kafanı kıracağım az daha susmazsan Oğuz." diye çıkıştı Kaan abi.

"Oğuz, ayıp ediyorsun cidden. Sen yanlış anladın o gün." Hale abla nihayet konuşmuştu ama bir türlü kitabın ismini söylemiyordu.

"Umay ne oldu biliyor musun?"

Kartal abime döndüm. "Ne oldu?"

"Kartal!" Diye kızdı yine Kaan abi.

"Bir dur ya," Bana döndü Kartal abi ve işaret parmağıyla Hale ablayı ve Kaan abiyi işaret etti. "Hale ablan da senin gibi öğrendi bu bilgiyi. Bir gün bir baktım bizim Kaan'la ikimize ait gizli yerimizde bir kız var. Yaklaştım yaklaştım, bir de ne göreyim. Kaan abinle Hale ablan var. Hale ablan Kaan abinin göğsüne yaslanmış, Kaan abinde onun saçlarını okşuyor. Romantizim desen bunlarda kralı var."

Hale ablayla Kaan abiye baktım. Hale ablanın yanakları kızarmıştı. Ben ona bakınca hemen kafasını önüne eğdi. Kartal abi de bana bakıp hemen Kartal abiye döndü. "Sen temiz bir dayağı hakediyorsun. Dayaktan anlarsın sen, başka çare yok."

Başımı eğdim. Sol elimin baş parmağındaki yarayla oynamaya başladım. Annemin söyledikleri aklıma geldi. O da hep bana böyle derdi. Onu sinirlendirdiğimde bana dayak istiyorsun sen derdi ve beni dövdükten sonra kitlediği odaya götürürdü.

Tekrar başımı kaldırıp onlara baktım. Kartal abiyle Hale abla atışırken Kaan abi bana baktı. Gülümsediğimde o da güldü ama pek isteyerek gülmüş gibi durmuyordu. Sanırım üzüldüğümü anlamıştı. Hemen kendimi toparladım. Hergün okula gittiğimde yaptığım gibi bir gülümseme takındım yüzüme. "Her istediğimizde dışarı çıkabiliyor muyuz dışarı?"

"Aslında çoğu zaman çıkamazsın ama abilerinin yeri Aynur hanımın gözünde bizden daha üsttedir. Bize geçmeyen izin onlara çok rahat geçer." dedi Hale abla.

"Yani onları daha çok mu seviyor?" diye sordum bu seferde.

"Öyle de diye biliriz."

"Neyse ki siz şanslı fıstıklarsınız ki bizim yanımızdasınız. Bu yüzden sizin izinlerinizde limitsiz." dedi Kartal abi.

"Neyse," diyerek araya girdi Kaan abi. "Şu kahvaltımızı yapalım da artık gidelim. Belki vaktimiz kalırsa seni lunaparka da götürürüz Umay, ne dersin?"

"Orası nasıl bir yer? Hiç gitmedim öyle bir yere."

"Çok eğleneceğimiz bir yer," dedi Kartal abi. "Beğeneceğine eminim."

"Olur, gidelim." dedim büyük bir heyecanla.

❤️‍🩹

Kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanmak için Hale ablayla odamıza çıktık. Hale abla bana kendine küçük gelenlerden bir tayt ve tişört ayarladı. Yaşıtlarıma göre boyum biraz uzundur bu yüzden de Hale abla bana kıyafet ayarlama konusunda çok zorlanmadı. Ardından saçlarımı iki tane balık sırtı ördü. Kendi saçlarını da sıkı bir şekilde topladı.

Ben yatakta oturup beklerken o da makyaj yapmaya başladı. Sürdüğü her şeyin ne olduğunu biliyordum. Bir keresinde annem bana çok iyi davranmıştı. Hastaneden gelmişti o gün. Ben hasta olacağı için kötü olur diye tahmin etmiştim ama o gayet neşeliydi. Bana ilk defa o gün iyi davranmıştı.

Akşam iş yerine yani geneleve gitmek için makyajını yapıyordu. Her sürdüğünün bana ne olduğunu anlatmıştı. O günden aklımda kalmıştı hepsi. Hale abla kendine sürerken de içimden tekrar etmiştim ne olduklarını.

Hale abla makyajını bitirp masan kalktı. Zaten çok güzeldi ama giyinip süslenince daha da güzel olmuştu. "Çok güzel oldun Hale abla."

"Ay, teşekkür ederim canım," Kapıya doğru ilerledi. "Hadi gel bakalım, daha fazla bekletmeyelim abinleri."

"Tamam,"

Peş peşe odadan çıktık. Yetimhanenin bahçesine indiğimizde bizi bekliyorlardı. Hale ablayla birlikte yanlarına gittik. "Oo, hanımefendiler hanımefendiler!" Kartal abi kocaman sırıtıyordu. "Bu ne şıklık böyle."

Hale abla siyah bir etek ve pembe bir tişört giymişti. "Teşekkür ederiz beyfendi." diye karşılık verdi Kartal abiye.

"Saçların ne kadar güzel olmuş küçük hanım."

Kaan abinin iltifatına karşılık güldüm, mutlu olmuştum. Ben aslında iki gündür sadece mutlu oluyordum. O kadar üzüldükten sonra mutlu olmak yanlış bir şeymiş gibi geliyordu. "Hale ablam ördü. Hem çok yetenekli hem de çok güzel."

"Kartal iki günde kızı kendine benzetmiş. Umay'ın iltifatları da çok hoş." dedi Hale abla.

"Hadi, gidelim." Kaan abinin konuşmasıyla birlikte yetimhane bahçesinin girişine doğru ilerledik.

Güvenlikle Kartal abi konuştu ve bize kapıyı açtırdı. Ekim ayındaydık ama havalar hala çok güzeldi. Arada rüzgar esiyordu ama çok üşütücü olmuyordu.

Duraktan otobüse bindik. Otobüs çok kalabalıktı. Biz bindiğimizde sadece bir koltuk boştu ve ona da beni oturtmuşlardı.

Otobüs bir anda ani fren yaptı. Hale abla dengesini koruyamadı. Tam düşecekken Kaan abi onu belinden tuttu. "İyi misin?" Diye sordu Hale ablaya. Bende Hale abla düşecek diye korkmuştum ve onlara bakıyordum ama Kartal abi gayet keyifli duruyordu.

"İyiyim," Hale ablanın yanakları iyice pembeleşmişti. "Teşekkür ederim."

"Sizin romantizim de iyice dizilerdekine döndü. Bu ne böyle mıç mıç ya," Arkadaşımın bana söyledikleri ve Kartal abinin söylediklerine göre Kaan abi ve Hale abla birbirine aşık gibi duruyordu.

Merakıma yenik düştüm. "Siz birbirinize aşık mısınız Hale abla?" diye sormuş bulundum.

Kartal abi güldü, Hale abla şaşırmış gibi bana baktı, Kaan abi de elini kafamın tepesine koydu. "Sen aşk meşk işlerini nereden biliyorsun bu yaşta küçük hanım?" diye sordu.

"Okulda bir arkadaşım insan aşık olduğu kişiden gözlerini alamaz, sürekli ona bakar demişti. Hale abla gözlerini senden alamıyor, sende ondan alamıyorsun bu yüzden birbirinize aşık oluyorsunuz."

Kartal abi yanağımdan makas aldı. "Helal kız sana. Ben söyleyince olmuyor bak sen kitap gibi açıkladın."

"Kartal, oğlum! Delirtme beni." Kaan abi kötü kötü bakışlar attı Kartal abiye.

Hale abla elini yanağıma yasladı ve hafifçe yanağımı okşadı. "Öyle bir şey yok bir tanem. Aşk öyle anlaşılmaz."

"Ama arkadaşım annemle babasının öyle olduğunu söylemişti. Birbirine aşık olan insanlar evlenmez mi? Arkadaşımın annesiyle babası birbirine aşık değil mi yani?"

"Hayır, aşıklardır tabii ki," dedi Kaan abi. "Ama aşk sadece iki insanın birbirine bakışıyla anlaşılmaz."

"Geldik hadi, iniyoruz." Kartal abinin konuşmasıyla oturduğum yerden kalktım.

Kartal abi ve Hale abla önümüzden indi. Kaan abi elimden tutup beni aşağı atlattı ve elimi bıraktıktan sonra da kendi indi. "Nasıl anlaşılır?" diye sordum. Merak etmiştim.

"Daha bunları konuşmak için küçüksün Maviş. Sen büyüdüğünde anlatırız."

"Tamam ama soruma cevap vermediniz," Kıs kıs güldüm. "Aşıksınız birbirinize değil mi?" Kocaman sırıttım.

"Tabii ki." dedi Kartal abi. "Valla helal kız sana, maşallahın var. Gözünden hiçbir şey kaçmıyor."

"Kartal ben senin belanı-"

"Şşş, Kaan. Umay var." diye lafını kesti Hale abla Kaan abinin.

Kartal abi elimden tuttu ve beni yürütmeye başladı. "Utanıyorlar, ondan söyleyemiyorlar." diye fısıldadı kulağıma.

"Seni duyuyorum Oğuz ve gerçekten elimden bir kaza çıkmasına az kaldı." Kaan abinin kulakları çok iyi duyuyordu çünkü Kartal abiyi ben bile zor duymuştum."

"Kaan abinin kulakları çok iyi duyuyor ve sana sinirlenince gerçek adınla sesleniyor." dedim Kartal abiye.

"Öyle öyle," diye doğruladı o da beni.

Birkaç dakika yürüdük. Bu sürede Kartal abi hiç susmadan sırayla herkese kaynıyordu. Aslında ona sinirlenselerde kimse gülmeden duramıyordu. Üçü de birbirlerini çok seviyorlardı. Acaba beni de seviyorlar mıydı? Annem sevmezdi beni. Öğretmenim, arkadaşlarım, sokaktan geçen biri bile beni sevmezdi çoğu zaman. Babam...

Babam yoktu, yani herkesin bir babası vardı evet ama ben hiç babamı tanımamıştım. Eğer tanışsaydık beni sever miydi bilmiyorum. Annem gibi mi biri olurdu yoksa bana iyi mi davranırdı bilmiyorum ama eminim ben onu severdim. Herkes babasını seviyordu, bende babamı severdim. Annem gibi bana kötü davransa da, beni dövse de ya da beni sevmese de severdim kesin.

Ben küçüğüm ama birçok şeyi bilirim ve her şeyin farkındayım. Sevginin, terkedilmenin, genelevin, ölümün... Her şeyin farkındaydım. Babam annemi terkettiği için annem babamı sevmediğini söylerdi ama odasında, duvarda ve makyaj masasında onun fotoğrafı vardı. O fotoğrafın babama ait olduğunu biliyordum çünkü makyaj masasında ki fotoğrafın arkasında ona yazdığı mektup vardı.

Babam annemi terketmiş olsada annem onu seviyordu. Bende anneme benziyordum. Annem beni terketmiş olsada onu seviyordum. Babamı da severdim, annemle beraber beni de terketmiş olsa da.

"İşte geldik," dedi Kaan abi.

Önümüzdeki kocaman binaya baktım. Gerçekten çok büyüktü. Bir keresinde annemle alışveriş merkezine gitmiştim ama o bu kadar büyük değildi. Bu alışveriş merkezi gerçekten göz kamaştırıcıydı benim için. "Çok büyük!" Şaşkınlığımı içimde tutamamıştım.

"Bütün gün burada gezebiliriz. İstediği kadar dolaşırız. Bugün senin günün." dedi Kaan abi. O kadar mutlu olmuştum ki. Birileri benim için bir şey yapıyordu.

"Hadi girelim." Kartal abinin elini tutup peşimden onu da koşuşturdum.

Beraber döner kapıya geldik. Oradan geçip güvenlik kısmından da geçince nihayet tamamen içerideydik. Arkamızdan Kaan abi ve Hale abla da gelmişti. "Evet hanımlar," dedi Kartal abi. "Nereden başlıyoruz?"

Hale abla yanıma geldi. Elini omzuma koydu. "Nasıl kıyafetler giymekten hoşlanırsın Umay?"

"Bilmiyorumki. Daha önce kendime hiç kıyafet seçmedim." Ben heyecanlı heyecanlı konuşuyordum ama üçünün de ben konuştuktan sonra yüzü asılmıştı.

"Bence renkli renkli kıyafetler alalım," dedi Kaan abi. "Bu fıstığa çok yakışır."

"Bence de," dedi Hale abla ve elimden tuttu. "Gel bakalım buradan başlayalım."

Beraber tam karşıdaki dükkana ilerliyorduk ki bir anda durdum. "Şey," dedim utana sıkıla.

"Ne oldu Maviş?" diye sordu Kaan abi.

"Benim... param yok."

"Aa, ayıp oluyor ama Umay hanım. Abilerin burada boşuna mı duruyor, geç bakalım sen."

"Teşekkür ederim Kartal abi." dedim ve yanına gidip ona sarıldım. Hepsi birbirine bakıp gülümsedi.

❤️‍🩹

İki ay boyunca çok güzel günler geçirmiştim. Yeni bir okula başlamıştım. Yetimhaneden ve okuldan bir sürü arkadaş edinmiştim. Çok mutluydum. Hiç ağlamıyordum, hep gülüyordum.

Aslında sadece bir kere ağlamıştım. Bir ay önce Hale abla yetimhaneden ayrılmıştı. Onu çok iyi bir aile evlat edinmişti ve İstanbul'a taşınmıştı. O gittiğinde birkaç gece uyumakta zorlandım. Beraber uyumasakta odada onun varlığını bilmek bana iyi hissettiriyordu. Bu yüzden zorlanmıştım.

Tek üzülen ben değildim. Kartal abi ve Kaan abide üzülmüştü. Benim gelişimden beri daha çok yakın olduklarını söylemişlerdi Hale ablayla. Özellikle Kaan abi birkaç gün bizimle çok vakit geçirmedi. Onlar sürekli Kartal abiye imalarından dolayı kızsalarda Kartal abi haklıydı. Onlar birbirini seviyordu. Bu yüzden bu ayrılık en çok onları üzmüştü.

Hergün telefonda konuşuyorduk. Bazen sesli bazen görüntülü konuşuyorduk ve hiç bağlantıyı koparmamıştık. Dün bize bir hafta sonra bizi ziyarete, Ankara'ya geleceğini söylemişti. Sevinçten havalara uçmuştum. Kaan abi de daha huzurlu gözüküyordu.

Kartal abi bir işi olduğunu söyleyip dışarı çıkmıştı. Haftasonu olduğu için okul yoktu ve bizde Kaan abiyle yetimhanenin bahçesinde oturuyorduk. Hava soğuktu ama montumu giydiğim için çok üşümüyordum. "Kaan abi,"

"Efendim Maviş," Bana maviş demesini çok seviyordum. Kartal abiminde bana meleğim diye seslenmesi hoşuma gidiyordu.

"Ya ikimizide farklı aileler alırsa o zaman nasıl görüşeceğiz?" Hale ablam bizden ayrılmıştı ve ben Kaan abimin yanından ayrılmak istemiyordum.

Kafamın tepesindeki saçlarımı okşadı. "Adresini öğrenirim ve seni görmeye gelirim Mavişim."

"Ya başka şehirlere taşınırsa ailelerimiz o zaman ne yapacağız?"

Sorularımın onu bunaltmadığını söylediğinden beri art arda onlarca soru sorardım ve bana hiç kızmadan, bıkmadan cevap verirdi. "O zaman tatil yapmak için ailemi senin yaşadığın yere gitmeye ikna ederim."

"Ya farklı ailelerde olursak ne olacak? O zaman birbirimizden çok uzakta olacağız." Biraz abartmıştım sanırım ama yine de Kaan abimden ayrılmak istemediğim için aklıma gelen bir sürü ihtimal oluyordu.

"Bak Mavişim, dünyanın neresinde olursak olalım ben senin bana en ihtiyacın olduğun zaman seni bulacağım ve o günden sonra da asla ayrılmayacağız."

Bir soru daha gelmişti aklıma. "Büyümüş olacağım, beni nasıl tanıyacaksın?"

Güldü. "Bu en kolay iş Umay. Dünyanın neresine gidersin git, önüme ne kadar insan çıkarsa çıksın seni o maviş gözlerinden tanırım. Bu mavilerin eşi benzeri olmadığına eminim."

Kocaman gülümsedim. O an Kaan abimden asla ayrılmayacağına emindim. Biraz da şımardım o an. "Gözlerim güzel mi?" diye sordum sorunun sonunu uzatarak.

"Çok güzel."

"Kaan abi hani sen bana Mavişim diyorsun ya bende sana bir lakap buldum."

"Neymiş bakalım o lakap?"

"7 Numara,"

Şaşkın şaşkın baktı bana. Böyle bir lakap beklemediği her halinden belli oluyordu. "Neden 7 Numara?"

Hevesle açıklamaya başladım. "Bir kitabın sayfalarını karıştırırken gördüm. Antik Yunan'da 7 sayısı şansı, mükemmeliği simgelermiş. Haftanın 7 gün olması, gökkuşağında 7 renk olması, 7 gezegen olması gibi bir sürü şeyde 7 sayısıyla karşılaştıkları için 7 sayısının şans ve uğur getirdiğini düşünürlermiş. Sende benim şansımsın Kaan abi."

Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü kendine yaklaştırdı. Alnıma bir öpücük kondurup geri çekildi. "Çok sevdim ben bu lakabı. O zaman ben Maviş'in 7 Numarası mı oluyorum?"

"Evet!"

Kaan abi tam konuşacakken telefonu çaldı. Telefonu kulağına götürdü. "Efendim Kartal," telefonun ucundan Kartal abimin telaşlı sesi geliyordu ama tam olarak ne dediğini duyamıyordum. "Ne!" Kaan abim bir anda yerinden sıçradı. "Tamam, geliyoruz."

Telefonu kapatıp bir çırpıda cebine attı. "Ne oldu Kaan abi?"

"Umay," eimden tuttu. "Gel benimle."

Bir anda koşup güvenliğin oraya vardık. Aynur hanımın burada sevdiği iki çocuktu Kartal abi ve Kaan abim. Bu yüzden istediği her şeyi yapabiliyordu. Neden Aynur hanımın abimleri bu kadar sevdiğini hiç kimse, abimlerin kendisi bile bilmiyordu.

Kısa sokak boyunca koştuk. Nefes nefese kaldığım için bir şey soramıyordum. Bu yüzden sadece abimle birlikte koşmaya devam ettim.

Yetimhaneye yakın bir yerde girişi dar ve çıkmaz olan bir sokak vardı. O sokağın başına geldiğimizde yavaşladı abim. Bende ona ayak uydurdum. Sonra sokağa yönlendirdi beni. Saat çok geç olmasada kış aylarında olduğumuz için hava karanlıktı ve bu sokakta öyleydi.

Kaan abim telefonun ışığını açıp sokağa doğru yürümeye başladı. Bende onun arkasından ilerledim. Karşımızda Kartal abim belirdi ve yanında da yere çökmüş yüzü kan içinde bir kız vardı. "Hale!" Diye bağırarak koştu Kaan abim.

Ne olduğunu anlayamadım ancak biraz daha yaklaştığımda yüzü gözü kan içinde yerde duranın Hale ablam olduğunu görmüştüm.

Bölüm : 03.01.2025 15:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...