Bölüm Başlangıcı: Kehanetin Fısıltıları
Gece karanlığı, varoluşun dokunulmamış bir sınırı gibiydi. Ufuk çizgisi silinmiş, gökyüzü ve yeryüzü bir bütün olmuştu. Zulkarneyn, bu büyüleyici karanlıkta ilerliyordu. Ayaklarının altında, kumun çatırdayan sesi bir zamanlar hayat dolu olan bu toprakların ağıtını taşıyordu. Gökyüzü, yıldızlarını kaybetmişti; karanlık bir uçurum gibi her şeyin içine çekildiği bir boşluğa dönüşmüştü.
Zulkarneyn’in üzerindeki kaftanı, hafifçe esen ama acımasız bir rüzgarla savruluyordu. Altın işlemelerle süslü uzun, siyah kaftan, onun kudretini ve tevazusunu bir arada yansıtıyordu. Yüzünde bir kararlılık vardı, ama bu kararlılık yumuşak bir bilgelikle dengelenmişti. Gözleri, sanki dünyayı değil, onun ötesindeki sırları görüyordu. Bir elinde uzun bir asası, diğerinde ise Allah’ın verdiği emirlerle kutsanmış, ışıldayan kılıcı vardı.2
Onun hemen yanında süzülen Ruh-ül Kudüs, varoluşun sınırlarını zorlayan bir görüntüydü. İnsan formuna benzer bir şekli olmasına rağmen, tamamen maddesel değildi. Onun vücudu, sanki bir ışık okyanusundan oyulmuş gibiydi; altın, beyaz ve mavi dalgalanmalar, bir an var oluyor, bir an kayboluyordu. Yüzü sakin ve keskin hatlıydı, ama gözleri bir yıldızın çekim gücüne sahipti. Her baktığı yer, kutsal bir huzurla doluyordu. Kanatları ise kelimelerin ötesinde bir güzellikteydi: Her bir tüyü, ilahi bir yaratılışın izlerini taşıyan ışık parçacıklarından oluşuyordu.
Ruh-ül Kudüs’ün sesi, hem bir fısıltı kadar yumuşak, hem de gökleri yaracak kadar güçlüydü. Sesi, insanın ruhunda yankılanan bir şarkı gibiydi.
Ruh-ül Kudüs: “Zulkarneyn, bu gece, dünyanın kaderine işlenen kehanetin başlangıcı olacak. Kaos, son defa nefesini üflüyor. Ama unutma, bu nefes, yalnızca insanoğlunun iradesiyle durdurulabilir. Allah, insana irade verdi; çünkü iradesiyle düzeni seçenin ışığı hiç sönmeyecek.”
Zulkarneyn bir an durdu. Sessiz bir kararlılıkla çölün karanlık ufkuna baktı. Fakat sessizliği bir ses bozdu. Dingin gece, artık bir fısıltıyla yırtılıyordu. Bu ses, ne rüzgardan ne de insandan geliyordu. Bu ses, kaosun kendisiydi.2
Kaosun Yükselişi: Azazil’in Gölgesi
Karanlığın içinden bir figür belirdi. Azazil, gerçekliğin kurallarını çiğneyen bir görüntüydü. Onun varlığı, hiçbir forma sığmıyordu; her an farklı bir şekle bürünüyor, ama her haliyle korkutucu olmayı başarıyordu. Uzun boylu, fakat kesin hatlardan yoksun bir figürdü. Gövdesi, sanki yeryüzünün en karanlık boşluklarından dokunmuş gibiydi. Bir an siyah bir duman gibi, bir an alevden bir insan gibi görünüyordu. Gözleri ise, birer dipsiz kuyu; insanın içine bakarak, tüm zaaflarını ve korkularını ortaya çıkaracak bir acı taşıyordu.
Azazil konuştuğunda, sesi havada yankılanmadı; doğrudan Zulkarneyn’in ve Ruh-ül Kudüs’ün zihinlerinde patladı. Kelimeleri, bir çığlık kadar güçlü, bir fısıltı kadar sinsiydi.
Azazil: “Zulkarneyn… Son peygamberlerin arasında yürüyen adam. Düzenin elçisi, halkların kurtarıcısı. Fakat ne için? Yeryüzünü kurtardığını mı sanıyorsun? İnsanların sana minnettar olduğunu mu? Hayır. Onlar, içlerinde kaosun tohumlarını taşıyor. Ve şimdi bu tohumlar, benim nefesimle filizleniyor.”
Azazil’in gölgesi, etrafı çevreleyen kum fırtınasına dönüşmeye başladı. Gökyüzü kararıyor, rüzgar şiddetleniyordu. Zulkarneyn sakin bir adım öne çıktı ve Azazil’in gözlerine baktı. Onun bakışı, Azazil’in kaos dolu varlığına bile meydan okuyordu.
Zulkarneyn: “Kaos, sadece insanların korkularında yaşayabilir, Azazil. Fakat korkunun ötesinde inanç vardır. Allah’ın düzeni, senin oyunlarını alt etmeye yeterlidir. Kaç kez denedin, kaç kez yenildin. İnsanların iradesi, senin vesveselerinden güçlüdür.”
Azazil, dişlerini gıcırdatır gibi bir ses çıkardı. Gökyüzünde karanlık bir yıldırım çaktı. Fakat Ruh-ül Kudüs, konuşmaya başladı. Onun sesi, Azazil’in tüm karanlığını yırtan bir ışık gibiydi.
Ruh-ül Kudüs: “Azazil, senin planların, yalnızca Allah’ın iradesini kanıtlamaktan ibaret. Sen, yıkımı yaratabilirsin; fakat Allah, o yıkımdan bile düzen çıkarır. İnsanlar zayıf olabilir, ama onların içindeki nur, senin dokunamayacağın bir kutsallık taşır.”
Kehanetin Ağırlığı: Kıyametin Habercisi
Azazil, Ruh-ül Kudüs’e doğru yöneldi. Karanlık gövdesi, bir fırtına gibi savruluyordu.
Azazil: “O nurdan bahsetme bana! İnsanlara o nuru verdiniz, ama onlar onu elleriyle kirlettiler. Yeryüzü, benim zaferime tanıklık edecek. Zulkarneyn’in cesareti, düzeni kurtarmaya yetmeyecek. Çünkü kıyamet yaklaşıyor. Ve bu kez, insanlık kendi yok oluşunu kendi elleriyle getirecek.”
Zulkarneyn, sessizce Azazil’in sözlerini dinledi. Fakat onun gözlerinde korku yoktu. Bir an gökyüzüne baktı ve kendi içinde bir huzur buldu.
Zulkarneyn: “Kıyamet, yalnızca Allah’ın izniyle gelir. Senin nefesin, yalnızca insanları sınayabilir. Ama unutma, kaos asla kazanan taraf olmayacak. Çünkü kaosun nefesi, düzenin iradesine teslim olur.”2
Ruh-ül Kudüs kanatlarını genişletti ve Azazil’e doğru yaklaştı. Işıkla karanlık arasındaki bu mücadele, göklerde bir fırtına koparacak kadar güçlüydü.
Ruh-ül Kudüs: “Azazil, kıyamet yaklaşsa bile, Allah’ın iradesi senin karanlık planlarını boşa çıkaracak. Zulkarneyn, bu dünyanın düzenini korumak için gönderildi. Ve senin karanlığın, onun nurunun yanında bir gölge bile edemez.”
Bölüm Sonu: Kaosun Geçici Geri Çekilişi
Azazil, bir kez daha geri çekilmek zorunda kaldı. Ama bu kez karanlığın içinden bir kehanet fısıldadı:
Azazil: “Bu bir son değil. Kaos yeniden doğacak ve düzenin kırılgan olduğunu herkes görecek. Kıyamet vakti geldiğinde, ne sen ne de Ruh-ül Kudüs onu durdurabilirsiniz.”
Zulkarneyn, sessizce Ruh-ül Kudüs’e döndü. Fakat onun gözlerinde bir kararlılık vardı. Bu yalnızca bir başlangıçtı ve Zulkarneyn, görevini tamamlamak için yola devam etti.
Fakat Azazil pes edecek gibi görünmüyordu. Biraz ilerledikten sonra Cibril ışığa emir verdi "Karanlığı aydınlatın" Cibril in emriyle tüm çöl ve gökyüzü aydınlandı. Azazil'in karanlıkta saklanmış ve lanetlenmiş zift bedeni ve şeytani gözleri tekrar ortaya çıktı.
Ruh-ül Kudüs "Ya Azazil şirretliğin ve hain planların bana sökmez" dedi.
Azazil ise "Bravo baş melek. Aynı Allah'ın yanındaki yerimi çaldığın gibi şimdi beni bu aciz insan karşısında küçük düşürmeye çalışıyorsun. " dedi.2
Zulkarneyn olaya dahil olarak "Onun nasihatleri sana olan sevgisinden geliyor" dedi. Azazil bu sözü duyduğunda çıldırdı ve Zulkarneyn'in ona bilmişlik taslamasına öfkelenerek saldırıya geçti. Ruh-ül Kudüs ise sadece küçük bir fısıltıyla dua ederek onu geri itti. Azazil Cibril'in kendinden çok güçlü olduğunu tekrar hatırladı ve acı keder öfke ile ruhunu kemiren tükenmişliği bastırmaya çalıştı.
Kaosun Geçici Geri Çekilişi ve Kehanetin Yankısı
Azazil, Zulkarneyn’in karşısında gölge gibi savrulurken, karanlık bir rüzgarın uğultusuyla geri çekilmek zorunda kalıyordu. Ancak onun gözleri, birer dipsiz karanlık kuyusu gibi hala Zulkarneyn’i izliyordu. Zulkarneyn’in gözlerindeki ışık, Azazil’in ruhundaki derin yarayı tekrar tekrar kanatıyordu. Bu yaralar, bir zamanlar Allah’a yakınken hissedilen nurun özlemiyle açılmış, fakat şimdi inat ve kibirle dolmuştu. Onun geri çekilmesi, bir yenilgiyi değil, daha karanlık bir planın tohumlarını temsil ediyordu.
Azazil (boğuk ve yankılanan bir sesle): “Beni burada geri çektiniz, ama bu son değil. Zulkarneyn, sen bu dünyanın sınırlarını korusan da, insanlar içten çürüyen birer ahşap parçasıdır. Onlar kendilerini yok edecek. Ve sen, bunu izlemek zorunda kalacaksın. O zaman gör, kurtarıcı olmak ne demekmiş.”
Karanlığın içinden yükselen sesi, yalnızca Zulkarneyn ve Ruh-ül Kudüs değil, sanki toprak, rüzgar ve gökler bile duyuyordu. Azazil’in her kelimesi, bir kehanet gibi yankılanıyordu. Sanki zamanın kendisi, bu sözleri ezberlemiş ve yeryüzüne kaydetmişti.
Ruh-ül Kudüs (güçlü ama sakin bir tonda): “Azazil, ne kadar kibirli ve ne kadar körsün. İnsanlığın iradesine saldırabilirsin, ama onların içindeki nur, senin karanlığını hep yenecek. Allah’ın düzeni, senin anlayışının ötesindedir. Kıyamet yaklaşsa bile, o anı yalnızca Allah belirler.”
Azazil, Ruh-ül Kudüs’ün sözlerini duyunca, gölge bedeni karanlık bir girdap gibi dönmeye başladı. Her dönüş, çevreye yaydığı korku ve vesveseyle birlikte yankılanıyordu.
Azazil: “O büyük gün geldiğinde, meleklerin bile diz çökeceği o an geldiğinde, düzeninizin ne kadar zayıf olduğunu göreceksiniz. Zulkarneyn, sen bir kahraman değilsin. Sadece geciktiriyorsun, o kadar. Kıyamet, benim zaferim olacak!”
Bu sözlerin ardından Azazil’in gölgesi yavaşça çözülerek karanlığın içinde kayboldu. Ancak arkasında bıraktığı sessizlik, yalnızca bir sessizlik değil, korkunun yankılandığı derin bir boşluktu. O yok olmuştu, ama sözleri hala geceyi dolduruyordu. Zulkarneyn, gökyüzüne baktı. Kara bulutlar yavaşça dağılmaya başlıyordu, ama onların ardında yıldızlar bile korkuyla titreşiyordu.
Ruh-ül Kudüs, sessizce Zulkarneyn’in yanına süzüldü. Onun kanatlarından yayılan ışık, karanlığın ardında kalan her şeyi silip süpürüyordu. Fakat onun yüzü, şimdi daha ciddiydi. İlahi bir uyarı, onun varlığında yankılanıyordu.
Ruh-ül Kudüs: “Zulkarneyn, onun geri çekilmesi bir zafer gibi görünse de, bu yalnızca yaklaşan büyük bir fırtınanın sessizliğidir. Azazil, kıyametin habercilerinden biridir. Ama kıyameti o başlatamaz; bu, yalnızca Allah’ın hükmüdür. Yine de onun vesveseleri, insanlığın iradesini sınamaya devam edecek. Bu sınav, yalnızca insanın değil, senin de kaderini belirleyecek.”
Zulkarneyn derin bir nefes aldı. Onun gözlerinde bir yorgunluk vardı, ama bu yorgunluk, bir şikayet değil, bir sorumluluğun ağırlığıydı.
Zulkarneyn: “Biliyorum, Ruh-ül Kudüs. Bu yolculuk, yalnızca bir başlangıç. Fakat insanlara olan inancım, Allah’ın bana verdiği gücün ötesindedir. Onlar hatalar yapabilir, ama tövbe edebilirler. Kaos, yalnızca vesvese. Düzen, Allah’ın iradesidir.”
Ruh-ül Kudüs, Zulkarneyn’in yüzüne baktı. Onda Allah’a olan teslimiyetin izlerini görüyordu. Fakat onun ruhundaki bir ağırlığı da fark etti. Zulkarneyn, bu mücadelede yalnızca bir peygamber değil, aynı zamanda bir insan olarak da sınanıyordu.
Ruh-ül Kudüs: “Unutma Zulkarneyn, Allah seni yalnız bırakmaz. Ama unutma, kıyamet yaklaştıkça her adımın daha ağır olacak. İnsanlar seni anlayamayacak, hatta seni suçlayacak. Ama Allah’a olan bağlılığın, seni koruyacak olan şeydir. İnsanın en büyük savaşı, kendi içinde verdiği savaştır. Ve bu savaş, kıyamete kadar sürecek.”
Kehanetin Yankısı: Zulkarneyn’in İç Hesaplaşması
Rüzgar artık dinmişti, ama bu sessizlik Zulkarneyn’in yüreğinde bir yankı bırakmıştı. Azazil’in söyledikleri, bir insanın aklını karıştırmaya yetecek kadar tehlikeliydi. İnsanlar, kurtarıldıktan sonra bile yeniden düşmeye meyilliydi. Zulkarneyn bunu biliyordu. Ama onun inancı, bu düşüşlere rağmen insanların içindeki ışığın söndürülemeyeceği üzerine kuruluydu.
Kılıcını yavaşça kınına yerleştirdi. Gözlerini tekrar gökyüzüne çevirdi. Yıldızlar, şimdi daha parlak görünüyordu. Bu, ona Allah’ın varlığını ve kudretini hatırlatıyordu.
Zulkarneyn (kendi kendine, sessizce): “Evet, kıyamet yaklaşıyor olabilir. Ama bu, Allah’ın iradesine teslim olmaktan başka bir seçeneğim olmadığı anlamına gelir. Kaos, yalnızca bir vesvese. İnsanlığın kaderi, onların tövbesine bağlı.”
Ruh-ül Kudüs, onun bu içsel düşüncesini hissetti. Kanatlarını bir kez daha açtı ve ışıkla Zulkarneyn’i sardı.
Ruh-ül Kudüs: “Yolun uzun, ama yalnız değilsin. Allah’ın iradesiyle bu karanlık dağılacak. Ama yolculuk, kıyametin yankısını beraberinde getirecek. Hazır ol Zulkarneyn. Sadece insanları değil, kendi ruhunu da sınayacaksın.”
Bölüm Sonu: Karanlık Gölgenin Ardından
Zulkarneyn, kararlı bir adımla yürümeye devam etti. Fakat bu adımlar, artık yalnızca bir yolculuğun adımları değildi. Onun yürüdüğü bu yol, bir kaderin yoluydu. Ve bu kader, insanlığın sınandığı en büyük savaşa açılan bir kapıydı.
Gökyüzü, karanlık gölgelerinden arınıp, yeniden ışıkla buluştuğunda, Zulkarneyn’in yürüyüşü yeni bir sabahı selamlıyordu. Fakat bu sabah, ardında kehanetin yankısını taşıyordu: Düzen ve kaos arasındaki nihai savaş, çok uzakta değildi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
786 Okunma |
450 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |