“Toplumlar, Allah’ın rahmetini unuttuklarında çürümeye başlar. Kendi arzularının kölesi olanlar, insanlıklarını kaybeder ve karanlık onları yutar.”
Zulkarneyn, Taberya’nın yeniden inşa edilen huzurlu topraklarını ardında bırakıp Ravend’e doğru yolculuğa başladığında, doğanın bile bu karanlık şehirden uzaklaşmak ister gibi göründüğünü fark etti. Yol, önce yemyeşil vadilerden geçiyordu; rüzgarın tatlı fısıltıları ve kuşların cıvıltıları Zulkarneyn’e Allah’ın yaratışındaki mükemmelliği hatırlatıyordu. Ancak birkaç gün ilerledikçe doğanın sesi yavaş yavaş azaldı.
Yerini boğucu bir sessizlik ve uğursuz bir karanlık aldı. Sarp dağlar, sert kayalıklarla çevriliydi. Dağların zirvelerinde kar olsa da aşağıdaki vadiler sanki hayatın tüm izlerinden yoksundu. Siyahlaşmış ağaç gövdeleri, hastalıklı gibi duran bitkiler ve kötü kokan bataklıklar etrafı dolduruyordu.2
“Allah’ın nuru olmadan, en güzel topraklar bile karanlığa teslim olur. Bu toprakların ruhu, Ravend’in günahıyla kirlenmiş.”
Kedisi, bir ağacın altına kıvrılmış, patileriyle toprağı eşelerken bir an için durdu. Sanki uzaktan bir tehlikenin kokusunu almış gibi kulaklarını dikmişti. Zulkarneyn onun tepkisini fark etti, ama sakinliğini koruyarak yoluna devam etti.2
Üç gün süren yorucu bir yolculuğun ardından Zulkarneyn, Ravend’in korkunç kapılarına ulaştı. Bu kapılar, insanlık dışı bir sanat eseri gibiydi. Paslanmış demir kapılar, korkunç ve ahlaksız sahnelerle süslenmişti. Figürler arasında, hayvanlarla ilişkiye girmiş gibi tasvir edilmiş insanları gösteren heykeller dikkat çekiyordu. Kapıların yanlarında, her biri kırılmış ve kararmış taş sütunlar yükseliyordu. Bu sütunların üzerinde, şehrin eski görkemini simgeleyen kabartmalar vardı, ancak bu kabartmalar artık karanlık bir anlam taşıyordu.2
Kapıdan içeri girdiğinde Zulkarneyn, Ravend’in içindeki iğrençliğin dışarıdan göründüğünden çok daha kötü olduğunu fark etti. Sokaklar, lağım sularıyla doluydu ve bu sular, pis kokular yayarak şehrin havasını boğuyordu. Evlerin duvarları, açık seçik ahlaksız çizimlerle süslenmişti. İnsanlar, sokaklarda utanmadan şehvet dolu hareketlerle birbirlerine yaklaşıyordu.
“Bu şehirde insanlık, Allah’ın sınırlarını tamamen unutmuş. Kalpler, karanlık arzularla taşlaşmış.”
Ravend’in Kalbi: Çürümüş Şehir Merkezi
Şehrin merkezine doğru ilerlerken Ravend’in fiziksel olarak ne kadar çürümüş olduğunu fark etti. Sokaklar, yoksulluk ve sefalet içinde olan insanlarla doluydu, ancak şehrin varlıklı kesimi tamamen başka bir hayat yaşıyordu. Şehrin tam merkezinde, devasa bir saray yükseliyordu. Sarayın altın kapıları ve süslemeleri, Ravend’in zenginliğini gösteriyordu, ancak bu zenginlik, şehrin geri kalanı tarafından açgözlülükle elde edilmişti.
Meydan, insanların şehvet dolu “törenleri” için kullanılan bir alan olarak düzenlenmişti. Burada düzenli olarak kadınlar ve genç kızlar açık artırmalarda satılıyordu. Bu satışlar sırasında halk, iğrenç bir şekilde eğleniyor, alkışlarla bu utanç verici sahnelere destek veriyordu.
Bir kenarda, genç bir kızın çığlıklarını duydu. Genç kız, annesiyle birlikte açık artırmaya çıkarılmıştı. Zulkarneyn bir an durdu ve onların acılı gözlerine baktı.2
Anne:
“Lütfen! Kızımı bırakın, beni alın!”
Ancak tüccar, alaycı bir şekilde güldü ve kalabalığa dönerek bağırdı:
“Bugün iki harika parça satıyoruz! Hem genç, hem deneyimli. Kim daha fazla verecek?”
Kalabalık, kahkahalarla bu sahneye eşlik ediyordu. Zulkarneyn, bu toplumun ne kadar aşağılık bir hale geldiğini bir kez daha fark etti.
Ritüeller ve Sapkın Gelenekler
Ravend’in meydanında, halkın büyük bir kısmının toplandığı bir “ibadet alanı” vardı. Ancak bu ibadet, Allah’a değil, onların ahlaksız arzularına hizmet ediyordu. Bu ritüeller sırasında, insanlar Nil Nehri’ni taklit eden yapay bir havuza ellerini ve vücutlarını sokarak sahte dualar ediyordu.
Bir adam, meydanın ortasında yüksek sesle bağırıyordu:
“Bu topraklara bereket ve haz getirmek için kendimizi suya teslim ediyoruz! Şehvet bizim kutsal kaynağımızdır!”
Zulkarneyn, bu ritüelin bir sapkınlık göstergesi olduğunu anladı. İnsanlar, Allah’ın kutsal değerlerini alay konusu haline getirerek, kendi iğrenç arzularını meşrulaştırmaya çalışıyordu.
Yeni Bir Olay: Hayvanlarla Günah İşleyenlerin Ayini
Bir köşede, hayvanların iğrenç şekilde kullanılmasını izleyen bir grup insana rastladı. İnsanlar, hayvanlarla ilişkiyi bir tür “tanrısal bağ” olarak ilan etmişlerdi. Zulkarneyn, bu sahneyi gördüğünde yüzünde bir öfke ifadesi belirdi. Bu toplum, ahlaki değerleri tamamen unutmuş, hayvanları bile sapkın arzularına alet etmişti.
Adam:
“Bu ayinlerle nehrimize bereket getireceğiz! Hayvanlarımız, bizim tanrılarımızdır!”2
Bu sözler, kalabalık tarafından alkışlarla karşılandı. Zulkarneyn, bir köşede durarak bu insanlara acıyan gözlerle baktı. Allah’ın adaletini bu şehre getirmek için sabırlı olması gerektiğini biliyordu.
Yeni Bir Olay: Çocukların Köleleştirilmesi
Şehrin kuzeyinde, zengin aileler için düzenlenen bir pazar vardı. Bu pazarda, çocuklar birer oyuncak gibi alınıp satılıyordu. Zulkarneyn, zincirlenmiş küçük bir çocuğun annesinin ellerine sarılarak ağladığını gördü.
“Anne! Beni bırakma! Evimize dönmek istiyorum!”
Anne:
“Lütfen, onu almayın. Tek çocuğum bu. Onsuz yaşayamam!”
Ancak tüccar, acımasızca güldü ve çocuğu zincirinden çekerek annesinden ayırdı. Çocuğun gözyaşları, Zulkarneyn’in kalbini delip geçti.
Zulkarneyn’in Sabırlı Yaklaşımı
Zulkarneyn, Ravend’de üç gün boyunca sessizce dolaştı. İnsanların iğrenç törelerini, ahlaksız yasalarını ve hayvanları bile sapkınlıklarına alet ettiklerini gördü. Ancak hemen müdahale etmedi. Allah’ın ona verdiği sabır ve akıl ile bu toplumu kökünden değiştirmek için önce bu düzenin nasıl işlediğini anlamaya çalıştı.
Bir gece, şehrin çürümüş havasına bakarak Allah’a dua etti:
“Allah’ım, bu insanlara doğru yolu göstermek için bana güç ver. Onların kalplerine hakikatin ışığını ulaştır.”
Kedisi, onun yanında sessizce yatıyordu. Zulkarneyn’in kararlarını onaylayan bir yoldaş gibi, gözlerini ona dikmişti. Zulkarneyn, Ravend’i karanlıktan kurtarmak için harekete geçmeye hazırdı.
İbretlik Olay: Ejderhanın Doğuşu
Ravend’deki yozlaşmış düzen, yalnızca insanları değil, masum hayvanları bile karanlığın bir parçası haline getirmişti. Şehrin dışında, liderler ve zenginler bir kez daha hayvanlarla ilişki kurmayı bir “kutsal ritüel” haline getirerek toplumu sapkınlıklarına sürüklüyorlardı. Bu iğrenç ritüeller, halkı tamamen insanlık onurundan uzaklaştırmıştı. Zulkarneyn, bu karanlığı öğrenmiş ve bu korkunç törenin yapıldığı yere sessizce yaklaşmıştı.
Ritüelin düzenlendiği geniş bir açık alanda, devasa bir ateş yakılmış, etrafına toplanan insanlar hayvanları zincirlerle sabitlemişti. Kadınlar ve çocuklar, liderlerin bu iğrenç törenine hizmet ediyordu. Zulkarneyn, kalabalığın arasından bu manzarayı izledi. Ateşin karşısında genç bir dişi deve, zincirlerle yere bağlanmış halde duruyordu. Deve, sessiz ama çaresiz bir şekilde ağlıyordu. Hayvanın gözleri, masumiyetin ve acının bir yansımasıydı. Zulkarneyn, onun ruhunun feryadını hissetti.
Liderlerden biri, yüksek bir kürsüde durarak töreni yönetiyordu:
“Bugün, bu ritüel bereket ve haz getirecek! Bu kutsal bağ, Ravend’in gücünü artıracak. Hepimiz bu şehvetin parçasıyız!”
Kalabalık, alkışlarla bu sözleri destekliyordu. İnsanlar, günahlarının farkında olmadan kendilerini eğlenceye kaptırmıştı. Zulkarneyn, bu manzara karşısında sabırla durdu. O an, Allah’a dua ederek bu karanlığı yok edecek bir işaret istedi.
“Allah’ım, bu masum hayvana rahmetinle güç ver. Onu, bu karanlık toplumun gözlerini açacak bir ibret vesilesi kıl. Bu sapkınlık, senin adaletinle karşılaşsın.”
Bir anda hava değişti. Gökyüzünde kara bulutlar toplandı ve güçlü bir rüzgar, ritüelin yapıldığı alanı sardı. Ateşin dumanı, etraftaki kalabalığın üzerine çökerken, genç dişi deve titremeye başladı. Zincirler, çatırdayarak gevşedi. Kalabalık, şaşkınlıkla olup biteni izliyordu.
Hayvanın bedeni hızla büyümeye başladı. Kasları şişiyor, derisi sertleşerek pullarla kaplanıyordu. Gözleri, alev gibi parlayan iki ışık topuna dönüşmüştü. Korku dolu bir kükreme, bütün alanı doldurdu. Deve, artık bir ejderha olmuştu; Allah’ın adaletini yerine getirecek ilahi bir varlık haline gelmişti.2
“Bu ne? Bu bir lanet mi?! Kurtulmamız lazım!”
Ejderha, kocaman kanatlarını açarak ağzından alev püskürttü. Ancak bu alev, insanları hedef almadı. Ritüel alanındaki semboller, hayvanların zincirleri ve liderlerin tahtları küle döndü. Ejderha, gözlerini alanda bekleyen liderlere çevirdi. Onları yalnızca korkutmak istercesine kükredi ve pençeleriyle yeri kazıdı.
Kalabalık, panik içinde dağıldı. İnsanlar, olan biteni anlamaya çalışırken ejderha, devasa kanatlarını çırptı ve gökyüzüne yükseldi. Kanatlarının rüzgarı, ritüelin yapıldığı alanı tamamen savurdu. Ardında sadece yanan izler ve derin bir sessizlik bırakarak gökyüzünde kayboldu.
Ravend halkı, ejderhanın doğuşuna ve bu ilahi müdahaleye tanık olduktan sonra korku ve dehşetle doldu. Kalabalık arasında fısıltılar yayılmaya başladı:
“Bu, Allah’ın gazabıydı! Eğer tövbe etmezsek, daha kötüsüyle karşılaşacağız!”
“Bu Zulkarneyn’in duasıyla oldu. O, Allah’ın gönderdiği bir kurtarıcı!”
Liderler ise sessizliğe gömüldü. Onların kalplerindeki kibir, bu olay karşısında ilk kez sarsılmıştı. Ancak hala bu ilahi işarete karşı inatçılıklarını sürdürmeye çalışanlar vardı. Zulkarneyn, tüm olan biteni sessizce izledi. Halkın korkusu, tövbe için bir fırsata dönüşebilirdi. Ancak Ravend’in tamamen değişmesi için daha fazla mücadele gerektiğini biliyordu.
Ejderhanın Uzaklaşması ve Yeni Bir Başlangıç
Ejderha, Ravend’den uzaklaşıp gökyüzünde kaybolurken, bu olay Ravend’in tarihine kazınan bir uyarı olarak kaldı. Zulkarneyn, halkı topladı ve onlara şöyle seslendi:
“Allah size bir uyarı gönderdi. Bu sapkınlık, sizin ruhlarınızı karanlığa sürükledi. Tövbe edin ve adalete dönün. Yoksa bu yalnızca başlangıç olacak.”
Halk, onun sözleri karşısında sessizce başlarını eğdi. Bazıları, o anda tövbe ederek değişmeye karar verdi. Ancak Ravend’in karanlığı, hala tamamen yok edilmemişti. Zulkarneyn, bu şehirde daha uzun süre kalıp hakikatin yolunu göstermek için mücadele etmeye karar verdi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
786 Okunma |
450 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |