
4.BÖLÜM BASTIRILMIŞ DUYGULAR
O zamanlar birinin beni anladığını söylemesini ihtiyacım vardı.
“Seni anlıyorum ve görüyorum.”
Lisede pek çok kişiye güvenip ertesi gün kimsesiz kaldığım zamanlarda birinin yanıma gelmesini dilemiştim hep. Sessizce ve tek başıma yemekhane masasında oturduğumda, hakkımda iftiralar atıldığında veya hatalarını anlayıp benden çok sonra özür dilemeye geldiklerinde birine anlatmak istemiştim, ne kadar kendi içime atacağımı sorgulayarak.
Özür dilediklerinde hiçbir şey değişmezdi ama eğer sizi sevdiğinden eminseniz o kişinin ve araya çok zaman katmadan özür diliyorsa bu sizde değerli hissine kapılmanıza yol açar diğer türlü o özrün karşı tarafın vicdanını rahatlatması için dilediği bir özür olduğunu bilirsin.
O özür dilediğinde kalbindeki küçük kesiğe yara bandı yapıştırabilecekti peki ya sen kalbinde oluşan koca kesiğe ne yapacaktın? Her dakika daha da kan kaybederken sende açtığı acının farkına varamayacaktı bile.
Gözyaşlarımı sildim, neredeyse bir yıl oluyordu hala atlatamamış miydim gerçekten, onları rüyamda görecek kadar?
Diana'yı uyandırmamaya gayret ederek odadan çıktım ve aşağı kata indim. Kimse yoktu, kapıyı açıp dün akşam oturduğumuz merdivenlere baktım, Chris de uyuyor olmalıydı muhtemel. Kendime şu doldurduktan sonra dün oturduğumuz koltuklarda oturdum ve haritaya baktım.
Ne kadar süre geçtiğini bilmeden orada haritaya baktık.Chris ve Diana’nın seslerini duyunca bakışlarımı o yöne çevirdim ardından da pencereye. Neredeyse sabah olmuş ama hala gökyüzü karanlıktı. Gözlerimi kırpıştırıp tekrar önümdeki haritaya çevirdim bakışlarımı.
Saatlerdir haritayı incelemiyordum ki, gece gördüğüm rüyanın esiri altındaydım hala. Halbuki unutup kilit vurdum sanıyordum o anılarıma, zihnimin derinliklerinde hala filizlenmeye devam ediyordu demekki. Peki ya ben kökünü nasıl kesecektim?
“Uyumadın gene değil mi?” Diana alt kata Chris den önce inmişti. Başımı salladım “Sana da günaydın.” kınar gibi baktı yüzüme “Göz altlarında morarmış, ölü gibisin.” arkasından Chris girince Diana’nın söylenmelerini yok sayıp “Günaydın.” Dedim gereksiz bir mutlulukla. Ne zaman gizlemek istesem böyle yapardım, gereksiz rol yüklerdim kendime. “Günaydın.” Dedi dinç bir sesle, yeni uyanmamış mıydı? Tezgahtan su doldurup içtikten sonra “Erkenden kaldırdı beni de Chris. Çalışacağız bugün farkındasın değil mi? Dinlenmeden nasıl tüm gün çalışmayı düşünüyorsun?” elimi göğsüme vurdum “Hallederim.” güldürmüştü bu söylediğim Chrisi “Bana mola için yalvardığında görürüz halledebiliyor musun bilmiyor musun?” kaşlarımı çattım sinirle “Sana asla yalvarmam unut onu.”
4 Saat Sonra(sınıra yakın ormanlık alan)
“Lü-lütfen sadece 5 dakika.” Dedim kendimi sırt üstü çimlere attığımda. “Halledersin sen ya, yaparsın.” şuna onunla laf dalaşına girmek isteyebileceğim son şey olurdu. “Sadece 5 dakika tamam mı?” güldüğünü hissedebiliyordum “Sadece 5.”
Bütün vücudum ağrırken uykusuzluk belirtilerini göstermeye başlamıştı, gözlerime her rüzgar vurdukça acısını hatırlatmak istiyor gibiydi. Arkamdaki ağacın gövdesine sırtımı yasladığımda dün Diana ile birlikte bana aldıklarımızdan biri olan üzerimdeki kıyafeti kokladım. Hala ter kokmuyordu. Her gün böyle çalışırsak gerçekten ihtiyacım olacak gibi duruyordu ve Diana bol bol kıyafet alırken haklıydı ama yine de kendimi kötü hissetmeden edememiştim. Ne kadar çok kıyafet almasını istemediğimi söylesem de kendi parası olmadığı için rahat olmamı söyleyip durmuştu. İnatçı olduğundan söylenmelerimi dinlememiştim ve bu yüzden eve geldiğimizde yemek ve bulaşık işlerinin hepsini kendim yapmak istemiştim. Buraya gelmeden önce ise Chris kendi atımı kendim sürmem konusunda ısrar etmişti ve korktuğumu anlayınca ikisininde yanımda olduğunu ve bir şey olursa müdahale edebileceklerini söyleyip güven vermişti. Bir canlının üzerinde yol almak fikri ne kadar çılgınca gelsene atın her bir adımı ruhumdaki zincirleri kırmış gibi hissediyordum. Özgürdüm bir kere, kitaplarda okuduğum gibi kılıç eğitimi alıp derslerle alakam olmayacaktı veya annemin koyduğu katı kurallar ama annem yanımda olmasa bile varlığını daima yanımda taşıyor gibi hissediyordum, sımsıkı topladığım saçlarımda buna dahil.
Hesap edemediğim şey ise kitap karakterlerinin bu denli yorulabileceği düşüncesiydi,ben işin eğlencesindeydim okurken tabii. Zar zor nefes alırken Chris “Son 2 dakikan kaldı iyi değerlendir derim.” Yorgun ve uykusuzluk baş gösterirken asabi halimden ötürü son kalan enerjimi kullandım ve hızla kalkıp üstüne yürüdüm “Ya dalga mı geçiyorsun? Ölüyorum burda.Benim evde tek yaptığım masa başında oturup saatlerce ders çalışmak, vücudum kaldırmıyor biraz insaflı davransan ne olur sanki?” bağıramamıştım bile doğru düzgün. Alaylı bakışları ile yüzümü süzdü “Ne oldu asla yalvarmam’ diyen sen değil miydin?” Dudağımı dişledim ve ardından metalik tat midemi bulandırdı “Yalvarmıyorum, insanlığa davet ediyorum.” Güldü tekrardan “Davetini reddetmek durumundayım, insan olamam çünkü.” Sinirden gülerken arkamdaki atış çalışması yapan Diana’ya çevirmiştim bakışlarımı. Cebinde kemere bağlı duran kese ama deri gibi duran silindirin içinden ok çıkardı ve yaya yerleştirip yanağının yanına kadar çekti yayı, yanağı ile milim uzaklık vardı. Acaba çektiği yay oku bıraktığında yanağına gelse keser miydi? Aklıma gelen senaryo ile yüzümü buruşturdum? “Ne düşünüyorsun yine kendi kendine?” Chris’in sorusu ile bakışlarımı istemesine ona çevirdim ve “Ne?” Dedim sorusunu anlamayarak. Bakışlarımı tekrardan arkasındaki Diana’ya çevirdiğimde ok çoktan hedef ile tam 12 den buluşmuştu. “Of dikkatimi dağıttın, göremedim.” dedim ve koşarak Diana’nıni yanına gittim. “Nasıl yaptın onu?” Odaklandığından dolayı beni duymamış olmalı ki sıçradı yerinde “Görmedim seni, ne ara geldin?” gülümsedim bu haline “Az önce, her seferinde nasıl tam 12 den vurmayı başarıyorsun?” Güneş çıplak tenini buldukça gülüşünün yanı sıra çilleri de dikkat çekiyordu. Güneşe çıkınca belli oluyordu demek ki, bu onu daha güzel yapıyordu. “Küçüklüğümden beri ilgim var aslında. Chris kılıç antrenmanları yaparken bana da dedesi yapmıştı yanında sıkılmayayım diye. O günden sonra da hiç bırakmadım.” Gülümsedim içimde hissettiğim sıcak duyguları yüzüme vurarak, küçüklük arkadaşıydılar ve ayrılmamışlardı hiç. “Ne olur bana da öğret. Chris ile daha fazla çalışabileceğimden emin değilim. Hatta direk eminim, yapamam. Lütfen. Arkama bakıp kahkaha atınca yutkundum. Ensemi biri kavrayıp beni arkasına çekince anladım. Duymuştu. “Öğrencim kaytarmak mı istiyor yoksa ben mi yanlış anladım?” çalışmam gerektiğini elbette biliyordum, eğlenceye vurdum işi. “Doğru duydun. Ne olur ok atmayı öğrensem? Buna da ihtiyacım var değil mi Diana?” Dedim ve başımı Chris’in arkasında kalan Diana’ya çevirdim ve evet desin diye kaş göz yaptım. “Olmaz. Her şeyin zamanı var.” dik duran omuzlarım çöktü, pes ettim. “Peki devam edelim o halde.” Dedim ve onu arkamda bırakarak önden yürümeye başladım. Az önce çalıştığımız yere geldiğimizde ise yerde duran bana verdiği kılıcı alıp hızlı bir hamleyle arkamı dönüp kılıcı yüzüne doğrulttuğum da ani bir hareketle kılıcı tutan bileğimi çevirip kılıcı kendi boynuma gelecek şekilde doğrulttu, beklemediğim hamlesine dolayı geriye sendeleyecekken diğer elini de belime koydu. Gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılırken onun tek yaptığı yüzüme bakmaktı, bakışlarındaki manayı yine anlamıyordum. Kendimi geri çektiğimde “Bu yüzden benim önümden yürüdün değil mi? Başından beri amacın buydu değil mi?” Anlamıştı, nasıl? “Nasıl anladın hemen? İnanamıyorum sana!” Bakışlarını yüzümden çekti ve az ötede olan kılıcını yerden aldı ve elinde çevirdi. “1.” dedi ve bu şekilde bakışlarımı yüzüne çevirmem sağladı. Bir kaç saç tutamım çıktığından dolayı rahatsız olup tokamı çıkardım, çıkardığım anla rüzgarın esmesi bir oldu ve saçlarım yüzümün her yerine dağıldı.
Özgürdüm değil mi? En azından bir kaç dakika…
Ben saçımı toplayana kadar sustu, dikkatim dağılmasın diye bunu yaptığını düşündüm. “Düşmanı görmeden kılıcını savurma, daha ses konusunda hassas değilsin ve düşmanın nereden çıkacağını bilemezsin. Düşündüğün yerde olmayabilir her zaman.” Başımı onayladığımı belli ederek salladım. “Bakalım öğrendiklerini uygulayabilecek misin?” Dedi ve tekrar kılıcını elinde çevirip bana doğrulttu. Daha çalışalı 2 saat olmadı, demek istedim ama kelimelerimi yuttum ve bende hazırlandım.
Bana verdiği kılıç çok güzel ve pürüzsüzdü. Sadece tutma yeri bile kılıcın asil olduğunun kanıtıydı. Kırmızıydı, kan kırmızı. Üzerindeki sarmaşık motifi ise kılıcın kendisi gibi gümüş renkti. Öğrettiği gibi başlamadan önce kılıçlarımızın uçlarını birbirine değdirdik. Bir nevi selamlaşmaydı bu. Sol ayağımı bir adım ileriye attım ve içimden sayısızca tekrarladım. “Rüzgar tenine her değdiğinde hatırla, yapabilirsin.” Benim başlamamı beklediğinden hareket etmiyordu. Bir kaç adım daha atıp kılıcımı karnına savurdum, bir adım geriye giderek buna engel oldu ve çevik bir hareketle kılıcı ile kılıcıma baskı uygulayıp bileğimi büktü. Ne olduğunu anlayamadan elimdeki kılıç yan tarafımızdaki çimenlere savruldu. “Güçsüzsün, güçlenip daha fazla alıştırma yaparsan savuşturabilecek hale gelirsin.” daha yeni başlamama rağmen en iyisini yapmayı beklemiyordum elbette ama yine de bu kadar kötü yapacağımı da düşünmüyordum. Yüzümü asmamak için gayret gösterdim ve arkamı dönüp kılıcımı almak için ilerledim. “Daha ilk günün, çalıştığın ilk saatlerin elbette hata yapacaksın. Her şartta mükemmel olmayı bekleyemezsin.” Durdum, ayaklarım beynime itaat etmiyor gibiydi daha çok.
“Elbette yapacaksın, yüzümüzü kara çıkaramazsın Lina.”
“Yapabildiğinin en iyisi bu mu gerçekten?”
“Nasıl bu kadar berbat olabilirsin her şeyde!”
“Senin iyiliğin için yapıyorum herşeyi Lina.”
“Alışkanlık.” Dedim kendimi tutamayarak, benliğime enjekte edilen bir rahatsızlık. “Hayat her şeyde iyi olmak için fazla kısa değil mi?” Diye bağırdı normalde duyabileceğim sesten daha yüksek bir sesle. İrkildim, üşümekle alakası yoktu aslında. Arkamı döndüm. Gülüyordu, güneş yüzüne vururken cesaret vermek istercesine, bağırarak söylediği sözleri zihnime kazımak istercesine gülümsüyordu. Onu taklit edip bağırdım “Her şeyi iyi yapamayacaksam yaşamanın ne mantığı var?” Rüzgar yüzüme vurdu tekrar kendini hatırlatmak ister gibi. “Ama şu an buradasın ve hiçbir şey bilmiyorsun. Hala en iyi değilsin değil mi?” Sustum. Gür bir sesle bağırdı bu sefer.“En iyi olup mutlu olmayacaksan yaşamanın mantığı ne?” Bazı şeyleri ne kadar çok içinizde tekrar etsenizde başkaları tarafından söylenmesi daha kırıcı olabiliyordu. Onun sözleri beni üşütüyordu, bir rüzgardan daha sert olan sözleri.
Evet,mutlu değildim.
…
“Chris ne zaman gelir?” Artık endişelenmeye başlamıştım. “Hava karardı ve akşam oldu. Yolunu kaybetmiş olabilir mi?” Güldü Diana “Buraya çok gelirdik küçükken. Çok iyi bilir yani. Kaybolmaz gelir merak etme.” Yanlış anlamasından korktuğum için “Yani büyü yapabiliyorsanız büyülü yaratıklarda vardır. Zarar verebilir. Var değil mi öyle yaratıklar?” Yaktığı ateşe daha da yaklaştı ve ellerini uzatıp ovuşturmaya başladı. “Korktuğunun farkındayım lakin biz onlara “yaratık” demiyoruz korkunç varlıklar gibi. Elbette tehlikeli olanlar var lakin onlar bizim olduğumuz yerlerde olmazlar, endişleneceğin bir şey yok yani.” Kaşlarımı çattım istemsizce “Elbette tehlikeli olanlar var’ derken, diğerleri nasıl?” Dizlerini kendine doğru çekti ve başını bana doğru çevirip dizlerine yasladı. “Diğerleri daha çok yolda dolaşan minikler. Tabii ki bulaşmadığın sürece tatlılar. Yani bazıları kuyruğuna basılmasından hoşlanmaz, bazıları tüylerinin okşanmasından…” anladığımı belli edip başımı salladım.
Ateşin çıkardığı sesi dinleyip sessizliği tercih ettik ikimizde. Gözlerimi kapattım ve sadece hissetmek istedim. Hem huzurlu hissedip hemde bu denli düşüncelerimin beni üşütmesi tehlikedeymiş gibi hissettiriyordu. “Aileni mi düşünüyorsun?” Uzun sessizliği bozmak isteyen Diana olmuştu. Bakışlarımı yüzüme çevirdiği yüzüne çevirdim ama gözlerim dalıyordu istemsizce. Yüzüne bomboş baktığımdan emindim. “Her şey aslında. Ailem, cevaplanmayan sorular, burası…” beni anladığını düşünüp sustum. O da konuşmadı bir müddet. “Seni unutacaklarından mı korkuyorsun?” Kaşlarım kalktı istemsizce “Nereden anladın?” Gülümsemeyle yetindi, acı ve yaşanmışlık barındıran bir gülümseme. “Sadece empati. Bunu düşünmen çok normal ama onlar senin ailen. Seni elbette unutmazlar, bu fikri aklından çıkarmalısın bence.” bunu öyle içten söylemişti ki bir kısmım ona inanmakta zorlanmadı. “Mutlu olduğun şeyleri kolay unutursun ama, biri öldüğünde de öyle. Acını ilk günlerde doruklarda yaşarken gittikçe azalır acın ve en sonunda hayata devam etmeye başlarsın. Yokluğun normal gelir onlara. Elbette yasımı tutup hayatlarını karartmalarını istemiyorum ama yıllarca birlikte olduktan sonra… Yokluğuma alışmaları beni korkutuyor.” Esen rüzgar Diana’nın dalgalı saçlarını yüzüne savurdu. Saçlarını yüzünden çekti ve topuz yaptı. “Şöyle düşün onlarında hayatı var, bir kez yaşıyorlar. Sen hayatın boyunca ağlamak ister miydin veya sürekli bir daha gelmeyecek birini beklemek?” acımasız sorusu dudaklarından döküldüğünde yeleğime daha çok sarındım. Elbette istemezdim ama… Bencilce düşünüyordum sanırım. “Chris sana çok sert davrandı mı çalıştığınızda?” ani konu değişikliğinden dolayı gerçek hayata dönmem bir kaç saniyemi almıştı. “Hem de nasıl. Hiçbir şey beğenmiyor. Bana mükemmeliyetçi diyor ama kendisi daha çok öyle. O kadar endişeli ki plan işleyişinde gidemeyecek diye. Neden bu kadar endişeleniyor benim için anlamıyorum.” Bunları söylerken Diana’nın bana karşı bakışlarındaki manayı anlamamıştım. “Öyle durduğuna bakma, seni tanıdıkça eminim daha iyi davranır. Kaba gibi gözüküyor ama öyle biri değildir. Aksine çok düşüncelidir ama belli etmez.” Başımı anladığımı belli eder şekilde salladım. “Bu arada senin bu gün iyi bir iş çıkardığını söyledi. İlk gün olmasına rağmen de iyi yol kat ettiğini söyledi.” Kaşlarım havaya kalkarken “Ne!?” dedim, o mu? Bana? “Bana mı? Dalga geçmiştir Diana, yanlış anlamışsındır.” Güldü. “Hayır.Ciddi ciddi söyledi bunu.Aslında sana söylemememi istemişti, daha ilk günden egosunu okşama’ dedi ama elbette söyleyecektim.” zafer kazanmış gibi yumruğumu sıkıp havaya kaldırdım ve kendimi çimlere attım “Başardım.” “Daha öğrenecek çok şeyin var ama evet, başardın. Yarında benim öğrencimsin, güzelce dinlen.” gülümsetti sözleri beni istemsizce. “Tamam hocam.” ardından ayın ışığında parlayan yeşil gözler gördüm. “Hava soğuk, daha çok çalışmamız gerekecek, hemen pes mi edeceksin?” Ona inat yattığım yerden doğruldum ve “Tabii ki de hayır.” elinde tuttuğu çuvalları karşıma koydu ve bağdaş kurup önüme oturdu. “Et yemeyeceğini düşündüm, geçen yemekte yememiştin. Bende sana meyve topladım ve çörek aldım.” dedi ve elindeki kese kağıdını bana uzattı. “Buradan Mesk’e mi gittin bir de? Bu yüzden geç kaldın bu kadar. Bende endişelenmiştim biraz.” Diana’ya döndüm. Endişelendiğini söylememiş üstüne endişeme mani olmuştu. Yüzündeki maske onu beklerken bir kez olsun düşmemişti. Bakışlarımı Chris’e çevirdim ardından. “Neden bu kadar uğraştın ki? Sende yorulmuşsundur zaten. Size ayak uydururdum.” Bakışlarını eline ki dallara geçirdiği etlere çevirdi. “Zaten doğru düzgün uyuyamıyorsun bir de yediğin yemeği mi kusacaksın? Yorulmadım ayrıca bugün, o kadar toysun ki seninle çalışırken yalnızca ısındım sandım.” Diana’nın onun beni övdüğünü söylediğini bilmesini istemedim ve sustum.
Kustuğumu nasıl anlamıştı ki? İkisine de söylememiştim.
“Birbirimizi tanıyalım mı?” iştahla yediğim çöreğime ara verip dolu ağzımla ve şişmiş yanağımla baktım yüzüne. Chris ise hiçbir şey demeden yemeğini yemeye devam ediyordu. “Olur da ne diyeceğiz ki?” kendimi ilkokulda okulun ilk günü yanıma gelen ve“Arkadaş olalım mı?” sorusunu soran kız gibi hissediyordum. Birini tanımak için elbette sorular sorarsınız ve verdiği cevaplarla nasıl biri olduğu az çok zihninizde şekillenirdi ama tanımak için zamana da ihtiyaç vardı.
Bizim zamanımız yoktu ki. 1 hafta 6 gün vardı onlarla yollarımı ayırmaya.
“Ben başlıyorum.” dedi ve oturuşunu düzeltip bakışlarını Chris ile benim üzerime çevirdi. “Yaşımı zaten biliyorsunuz, hepimiz aynı yaştayız onun dışında çok fazla hobim var. Ata binmeyi seviyorum ayrıca tilkiler de onun dışında yemek yapmayı ve yeni tarifler denemeyi çok severim. Başka yerleri gezmeyi ve saatlerce sevdiğim manzaraları seyretmeyi…Aslında üzüldüğüm şey,sevdiğim yerleri aklımda tutamamak. Mesela geçen gün piknik yaptığım bir yerde güneş batınca o kadar güzel gözüküyordu ki her ayrıntısını aklımda tutamadığım için kendime çok sinirlendim sonra Chris den resmini çizmesini istedim, o kadar iyi çizdi ki.” bir şeyi anlatırken ki mimikleri ve anlatış tarzı güldürmüştü, bir çocuğu andırıyordu şimdi. “Resim çizmeyi seviyor musun?” Dedim şaşırdığımı gizleme gereği duymadan. “Evet, neden şaşırdın?” gözlerimi kırpıştırdım. “Bilmiyorum, böyle biri gibi gözükürken resim çizmeyi hobi edineceğini düşünmemiştim sadece.” Histerik bir şekilde gülümsedi “2. Ön yargın.” kaşlarımı çattım “2. Mi?” başını salladı “İlk gün evimde uyandığında benden korkmandı.” korktuğumu anlamış mıydı? Keşke daha iyi gizleyip dik dursaydım karşısında. “Ne yapsaydım? Hiç bilmediğim bir yerde uyanıp üstüne hiç görmediğim bir adamı görüyorum. ‘hayatımı kurtardın’ deyip boynuna mı atlasaydım?” konuşmamızı Diana böldü. “Chris bana gönderdiği mektupta her şeyi anlatmadı, çok merak ediyorum ne oldu o iki gün?” iç çekti ve Chris anlatmaya başladı, bazı yerlerde çarpıtma yapsada lafını bölüp düzelttirdim ama dikkatimi çeken şey o akşam ki konuşmamızı anlatmamış olmasıydı. Mutlu olmuştum, şuan ailemi konuşmak istediğim en son şeylerdendi.“Hem çok üzücü hemde çok komik.” Dedi ve güldü ardından bana bakıp “kusura bakma” bakışı attı ama aldırış etmedim. “Çevremdeki kişilere üzüldüklerinde yol göstermekte oldukça kötüyüm ama yine de başaracağına inanıyorum. Moralini bozarsan herşey daha da kötü olur.”
Ne söylerse söylesin Diana’nın merhametli sesi ona koşulsuz inanmama sebep oluyordu. “Teşekkür ederim, yanımda olduğunuz için.” bunu gözlerine bakıp söylememiştim maalesef, bunu yapacak cesaretim henüz yoktu. “Sen anlat Lina kendini.” Chris’in bu soruyu bana soracağını beklemediğimden şaşkınlıkla yüzüne baktım ama hemen toparladım. “Ne demem gerektiğini bilmiyorum. Bir adım var bir de ailemi anlatmaya gerek pek bir şeyim yok.” Diana yüzünü bana çevirdi “Anlatmaya değer olmasına gerek yok ki, amaç birbirimizi tanımak. Benim kendim hakkımda söylediğim cümleler. Uzun konuşmak istememenin nedeni insanların seni dinlemeye değer görmediği düşüncesi mi?” Diana'nın her seferinde bu kadar iyi empati yapmasına ve gözlem yeteneğine hayrandım. Sustum bir süre ardından kendimi toparlayıp “Sevdiğim şeyler…” Dedim ve bir müddet daha sustum, ardından gülümseyerek devam ettim. “Çok var aslında, sahil kenarında saatlerce oturmak, müzik dinlemek, kitap okumak,fotoğraf çekmek, köpekler…” Diana kaşlarını çatıp “Fotoğraf çekmek derken?” Ah, doğru ya! “Sen az önce dedin ya gördüğüm manzarayı unutmak istemezdim diye, bu da öyle bir şey. İstediğin şeyin fotoğrafını çekiyorsun ve istediğin zaman çektiğin fotoğrafa bakabiliyorsun.” Diana'nın adeta gözleri ışıladadı. “Gerçekten mi? Peki başka, nasıl bir şey? Görüntüsü nasıl? Başka neleri çekebiliyor? Herşeyi çekebiliyor mu?” Uçsuz bucaksız sorularını sırayla yanıtladı, bazı cevapları verdikten sonra tepkisi o kadar komikti ki kendimi tutamayıp kahkaha bile atmıştım. Sonradan tabi elimle ağzımı kapatıp susmuştum.
Annem olsaydı kaç gün ceza verirdi?
“Sende kendini anlat.” Dedim ortalığı toplayan Chris’e bir yandan yardım ederken. Omuz silkti umursamazca “Az önce de söylediğiniz gibi resim çizmeyi severim, onun dışında sürekli çalışırım seviyorum da.” seviyorum, deyişi o kadar ruhsuzdu ki kime söylese inanmayacağın dan emindim ama zorlamadım. “Bu kadar mı gerçekten mi?” yine umursamaz ifadesiyle “Zaten irtibatımız uzun sürmeyecek, neden bunun üstünde bu kadar çok duruyorsun?”
Yüzümdeki gülümseyen ifade yavaşça soldu ve bana verdikleri çantayı elime alıp arkamı döndüm ve eşyalarımı toparladım, mümkün olduğunca yavaş yaptım bunu.
Evet, haklıydı ama bunu bu şekilde söylemek zorunda değildi. Üzmüştü söyledikleri elbette, bana yardım etmesini de Diana ettiğinden dolayı düşünmeye başlamıştım.
Kalbim kırık ve suskun bir şekilde altımızda yol alıp gecenin karanlık vaktinde eve döndüğümüzde Diana beni kenara çekip “Chris’e lütfen kızma veya kırılma,birine güvenmesi uzun sürüyor.”
Güven probleminden dolayıydı…
Onları bir hafta sonra bırakacağımı biliyordu zaten o zaman neden onun için kendini anlatmak sorun oluyordu ki?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |