6. Bölüm

5.BÖLÜM Yabancılar

Berra Yılmaz
berry_

 

5.BÖLÜM YABANCILARYaklaşık 1 saat olduğunu düşündüğüm konuşmamız bitmiş, eşyalarımızı toplayıp ateşimizi söndürmüştük. Anında üşümeme engel olamamıştım, artık yavaş yavaş havalar ısınıyor olsada akşamları hala dondurucu soğukluğunu koruyordu. “Tekrardan söylüyorum.” Dedi ve fısıldayarak “Bugün iyi iş çıkardın.” Bir sır verir gibi söylemesi dudaklarımda minik bir gülümseme peyda etmişti. “Onu sürekli övme, o kadar da iyi değildi.” cevap vermek yerine burnumdan nefesimi soludum, bu gayet yeter olmuştu. “Yarın hem ok hemde kılıç dersi mi alacağım?” Ne kadar yorulacağımı bilsemde heyecanlanmadan edememiştim, herşey o kadar gizli ve bir o kadar garip ilerliyordu ki…“Ne seni mutlu ediyor, her geçen gün daha fazla bilgi öğrenip planı en iyi şekilde izleyebileceğin gerçeği mi? Birinin canını yakacağı gerçeği mi? Doğru ya işi daha da ilerlettin sen, canını yakmak gerekmeden kökten çözüm buldun. Öldürmek!”Yutkundum, tüylerim diken diken oldu ve bu ellerimi vücuduma sarılır bir şekilde kollarımı ısıtma çabama vesile oldu. “Üşüteceksin.” Dedi ve başıma kapşonlu hırka geçirdi. Görüş alanımı kaplarken kapşonu geri çektim ve arkamı dönüp baktım “Gerek yok,teşekkürler.” Dedim ve çıkaracakken mani oldu ve kapşonu daha fazla yüzüme çekti. “Yanakların ve burnun hep kızarmış, üşüyorsun ayrıca. Beni düşünme giy işte.” Üşüyordum evet, burnumu çektim ve kollarınıda geçirip giydim. Ardından neredeyse yere uzanan üstümdeki hırkayı baktım ve güldüm “Çarşaf gibi oldu bu bana. Boyun kaç?” alayla güldü o da “1.92” gözlerim kocaman açılırken “Bu kadar da beklemiyordum.” Dedim yüzüne aynı şaşkın ifadeyle bakarken. “Senin boyun kaç? Böyle minik olduğuna göre.” Alay edeceğini bildiğimden bakışlarımı kaçırdım ve etrafta gezdirdim “1.65” burnundan güldü. “Komikmiş boy-” konuşmamızı arkamızda kalan ormanın derinliklerinden gelen bir kükreme böldü. Peş peşe birkaç tane daha duyulunca yer yarıldı, boğazı yırtıldı ve kulak zarı patladı zannettim. Chris ile Diana saniyesinde bakışıp “Bu.” Dediler aynı anda “Derk.” Diana’nın dehşet dolu bakışları titreme yetmişti. Chris'e çevirdim bakışlarımı, son derece ifadesiz suratında içindeki endişeleri gizlemeye çalıştığı belli oluyordu. “Ne?” Adeta yeri göğü yırtan bir ses daha duyduğumuzda “Koşun!” Dedi Diana ve önden koşmaya başladı.Olduğum yerde kaldım, ayaklarım yere çivilenmiş ileriye doğru gitmemek adına diretiyordu adeta. Ne oluyordu? “Lina.” İsmimi seslenen biri… Boğuktu, sanki suyun derinliklerine batmıştım ve ölmeden önce duyduğum sesti bu.Ölüm fermanımdı…Bileğime bir el sarıldı ve ormana doğru koşmaya başladık, eve dönmek için sola dönmemiz gerekti normalde ama sağa dönüp ormana ilerliyorduk. Neden? Chris başını arkaya çevirip yüzüme baktı “Lina!”Diye kükredi adeta. Kendime geldim. Gözlerimi gözlerine kenetledim. “Kendine gel! Burada yem olmak istemezsin değil mi?” Yem olmak? Kime? Beynim çalışmıyor muydu? Buz kesen vücudum gibi düşüncelerimde mi kitlenip kalmıştı? Ormana girdiğimizde karanlıktan dolayı hiçbir şey göremiyordum, tek görebildiğim kocaman ağaçlardı. Dianadan hızlı koşup önüne geçtik, başımı çevirdim ve arkama baktım Diana bir kaç adım ötemizdeydi ve bu beni rahatlatmıştı. Elimi daha da sıktı Chris, elleri benim soğuk ellerimle yarışır cinstendi. Hep mi böyleydi yoksa o da mı çok endişeliydi? “Önüne bak ve dikkat et!” Tam önüme döneceğim sırada ayağım sert bir şeye takıldı ve tökezledim. Chris'in desteği ile düşmeden ilerlerken yüzümü buruşturdum. “Sana daha şimdi söyledim değil mi?!” Dedi bağırarak. Koşmam yavaşlayıp neredeyse yürüme hızına dönüşünce durdu Chris. “Ayağın iyi mi?” Şuan koymamız lazımdı! Ne kadar uzaktaydı? 30 metre, 20 metre… “İyi.” Yalan. “Yalan söyleme, yüzünün haline bak.” O endişedendi aslında ama onunla tartışacak durumda değildim. Ayağımın üstüne basıp yürümeye çalışacakken acı bütün vücuduma sinyaller verdi. Kısık seste bir inilti acıma eşlik etti. Chris çantasını önüne taktı, böylelikle sırtında değil karnındaydı. “Atla.” kaşlarımı çattım “Saçmalama beni taşıyamaz-”sağ elimi çekip boynundan aşağı sallandırdı ve elimi tuttu. “Tartışmanın sırası değil hadi!” Diğer elimide aynı şekilde tuttuğunda ellerini sırtında beni daha da kaldırdı. Boynuna onu sığmayacak şekilde kollarımı sardım, düşmemem adına o da kollarını bacaklarıma sardı ve koşmaya başladık. Arkamı döndüm.Diana yoktu.Yaratık artık görünür haldeydi.Simsiyah,kocaman,sapsarı gözleri olan ve herhangi birini bir ısırığı ile parçalayabilecek keskin dişlere sahipti. Ağzından salyalar akarken gözlerim kesişti. Yutkundum, titriyordum. “Chris koş!” O daha da hızlı koşarken çantamdan kılıcın kınından çıkarıp elime aldım “Yüzüne fırlatacağım, zaman kazanırız.” Dedim haber vermek isteyerek. “Tamam!” Elimde kılıcı çevirdim ve büyük adımlarıyla gelen yaratığa döndüm arkamı. Kılıcı atacağım sırada ormanda iki siluet gördüm, ayın ışığı iki kişiyi aydınlatıyordu. Birinin yüzü bize dönüktü, ağaçların arkasından yüzünü seçemiyordum ama erkekti. Diğerinin ise bize sırtı dönüktü ve uzun kapşonlu siyah bir hırka giymişti, kapşonunu kapatmıştı ama ince fiziğinden kız olduğunu tahmin etmek zor değildi. Yaratığın kükreyişi iki saniyelik dikkat dağınıklığımı dağıttı ve dikkati üzerine toparlamamı sağladı. Kılıcı yüzüne doğru hızla fırlattım. Eş geçmişti, yüzünü sıyırmıştı yalnızca. Kısık bir çığlık ormanı doldururken sinirim arttı.Dikkatim dağılmıştı.“Yüzünü sıyırdı. Tek şansımızı yok ettim!” Dedim sinirimden daha çok bağırarak. Daha ne kadar daha koşacaktık ki hem? Ormanın başlangıç kısımlarındaydık hem, surdaki muhafızlar ile aramızda en az 2 saat olmalıydı. O da en iyi at ile gidersek olacak mesafeydi. “Daha fazla koşamayız, saklanmalıyız. Arkamı döndüm, sert esen rüzgar saçlarımı gözlerime siper ediyordu. “Yaratıkla aramıza mesafe girdi. Saklanmalıyız-” sözümü keserek “Koku duygusu gelişmiş, nereye saklanırsak saklanalım bulur.” Harika! “Kahretsin! Diana nerde!” istemsizce sesim daha da yükselmişti. Ona birşey olsun istemiyordum.“Seni unutacaklarından mı korkuyorsun?”“Nerden anladın?”“Sadece empati.”Hayır,hayır hayır! Ona bir şey olmazdı. O kendini kesinlikle korurdu. Hem yaratık bizim peşimizdeydi, o güvendeydi. Arkama döndüm tekrardan. Yaratık neden bu kadar arkamızda kalmıştı ki? Aklıma gelen deli dehşet senaryoyla hızla atan kalbim göğsümü delip geçecek mişçesine hızlandı “Yaratık yavaşladı. Diana'nın mı peşinde?” Sorum üzerine Chris de arkasını döndü, bu bizi yavaşlattı. “Yara hassasiyetleri yüksek. Küçük bir kesik olsada onu yavaşlatmaya yeter.” Bu iyi haberdi işte, sonunda! Dengemi kaybedip Chris'in sırtından düşüp sırtım sert zeminle buluştu. Yüzümü buruşturdum ve başımı sert vurduğumdan ötürü ağrıyan başımı es geçip Kalkmaya yeltendim, başım döndü. Şuan olmazdı! “İyi misin? Diana'ya bakayım derken…” Dedi ve hızla beni kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı. Güçlü adım sesleri bize daha da yaklaştığında Chris hiç o yöne bakmadan beni sırtına aldı tekrardan. Yüzünde oluşmuş terleri fark etmiştim o an. Koşmaya başlayacakken bir sıcaklık hissettim, ensemde. Yutkundum. Kalbimin atışını her bir zerremde hissederken Chris durmuş aynı şekilde yaratıkta durmuştu, kokluyordu beni. Ağzından yayılan iğrenç kokuya karşılık kan kokusu akşamki yediklerimi ağzıma getirdiğine yutkunamadım bile. Bu yaratık büyücüleri yiyerek mi besleniyordu? Başımı yavaşça geriye doğru çevirdim.Hırçın.Yeni bilenmiş bir bıçak kadar keskin.Gecenin karanlığı kadar tehlikeli.Parlayan sarı gözleri ile göz göze geldiğimde düşünebildiğim tek şey buydu. Yaratık ağzını daha çok açıp gözler önüne serdiği sipsivri dişlerini boynuma yavaşça yaklaştırdı. Gözlerimi kapattım.“Üzgünüm Leylüfer.” dudaklarımdan ister istemez bu sözler çıktı son kez. Ellerimi yumruk yaptım ve nefesimi tutmaya devam ettim. Yaratığın verdiği güçlü nefesler kesildi. Gözlerimi açtım ve gözlerine baktım.Bir gözünün üstünde ok vardı ve gözünden akan kan üstümdeki hırkaya geliyordu. Başımı kaldırıp tam karşıma baktım. Ağacın üstünde elinde yay tutan Diana'yı görünce dondum kaldım. Yatağın sağır edici sesi kulaklarımda yankılanırken çığlığını es geçip tekrardan koşmaya başladık. Bu onu durdururdu.…Eve geldiğimizde hepimizin üstünde yaşanan adrenalin ve korku olduğundan konuşmamıştık. Tek iletişimim Diana'nın banyoya ilk girebileceğimi söylediğinde teşekkür etmek olmuştu. Vücudumun titremelerini gizlemek zorunda kalmamak ve ağlama isteğimi bastırmamak istiyordum, banyoda dilediğimce kendimle başbaşa kalmak istiyordum. Her yalnız kaldığımda idam sehpasına çıkıyordum aslında, ölmüyordum ama ölümden beterini hissediyordum, savaşmıyordum ama zihnimde dönüp duran yüzlerce düşünce kendi içinde savaştaydı aslında. Yanmıyordum ama ateşe doğru ilerlemekten de çekinmiyordum.Yüzümdeki su yıkandığım su mu yoksa gözyaşlarım mi ayırt edemeyecek kıvama gelmiştim. Ne kadardır duştaydım bilmiyordum, Diana'yı da bekletmek istemiyordum ama titremelerim henüz dinmemişti. Kanının aktığı omzuma ardından da kolumdan ellerime baktım. Buralarda dolanmıştı kanı, bilmiyordum ki belki de üstüme sinen kan yaratıkla birlikte öldürdüğü canlıların kanıydı aynı zamanda. Yediklerimi kusmaktan çekinerek yutkundum ve kanının bulaştığı yerleri tekrardan çitelemeye başladım. Saymamıştım bunu je kadar kez tekrarladığımı, yetmiyordu ne kadar yapsamda. Hem iğreniyordum hemde suçluluk duygusu kaplıyordu zihnimi. “Eğer Diana bir dakika bile geç kalsa o zaman…Ölürdük.Kendimle birlikte birinin daha canını alacaktım.Benim hatam yüzünden.“Bunları düşünme Lina,hayır.”Saçımın havluyla sularını olabildiğince alıp nemli bırakarak çıktım banyodan. Diana bıraktığım yerde yoktu, aşağıdadır muhtemelen düşüncesiyle adımlarımı o yöne çevirdim. Odanın kapısının tıklanmasıyla durdum, Christi muhtemel. “Gelebilirsin.” Önce başını çıkardı ve bir şey olmadığına kanaat getirdikten sonra içeri girdi. “Daha iyi misin?” Gözlerimi her kapattığımda boynumda sıcak ve kan kokan nefesini hissediyordum. Ne kadar çitelesemde kanının deydiği yerlerdeki kanlar gitmiyordu. Hatta çitelemekten kanın geldiği omzum,kolum ve elim tahriş olmuştu. Tahriş olan elimi yumruk yaptım, konuşmak istemiyordum. “Evet,sen?” Nemli saçlarına gitti eli, yüzüne düşen birkaç tutamı geriye doğru taradı, o da yeni çıkmış olmalıydı.Yumruk yaptığım elime kaydı bakışları, düşünceliydi. “İyiyim.” Sustuk. Konuşacak pek bir şeyde yok gibiydi. Sesimi endişe ve korkularımdan ayırmaya çalışarak “Diana nerde? Ne yapıyor?” Omuz silkti “Yemek yapıyordur. Genelde bir şeylerden kaçmak isterse ya mutfakta vakit öldürür yada gerçekten kaçar. Uzaklara…”Kaçmış mıydı Diana daha önceleri? Çok uzaklara…Nefis kokular evin her yerine ulaşmıştı. Neşeli ruh halimi takınarak Diana'nın yanına gittim. “Ne yapıyorsun?” Sanki duygular üstüme geçirdiğim kıyafetlerdi, bir kış gününde kalmış gibiydim ama. Kıyafetleri giymek kolaydı, çıkarmak zordu aksine. Üşütüyordu.“Çorba yaptım. Çok yaptığım bir tarif değil aslında ama böyle arada yaparım. Umarım beğenirsin.” Böyle arada derken? Şu anki gibi hissettiği anlarda mıydı? Ben mi her kelimenin altında bir mana arıyordum yoksa onu anlıyor muydum çözemiyordum? Masaya oturduğumuzda Diana kaselerimize çorbaları koydu. Kasem önüme gelince durdum bir kaç saniye.Kırmızıydı…Kan gibi…Sıcak nefes gibi…Sivri dişler gibi…“Çok özür dilerim ben düşünemedim rahatsız olmuş olmalısın.” Dedi düşüncelerimden beni sıyırırken. Kaseyi kendi önüme çektim ve gülümsedim, güldüğümü umut ettim en azından. “Sorun değil, uğraştın o kadar elbette yiyeceğim. Eline sağlık.” Dedim alışkanlıkla ama onlarda anlamını biliyordu artık. Sustu ikiside, bana baktıklarını hissediyordum ama bakmadım.Yemek için uğraşmıştı o kadar, şımarıklık yapamazdım. Aşmam gerekiyordu. Kaşığı olması gerektiğinden fazla sıkı tuttum elimin titremesine önlemek için. Yutkundum, midem bulanıyordu. Kaşığı çorbaya daldırdım ve gözlerimi kapatıp içtim. Sıcak çorba ağzımda dağılırken hem üşüyen vücudumu ısıtmış hemde nefis bir tat bırakmıştı. İçindeki malzemelerin çok garip olduğuna emindim her zamanki gibi, keşke bizim orada da böyle güzel bitkiler olsa da yapılabilseydi. Gülümsedim ve Diana’ya baktım. “Çok güzel olmuş, gerçekten. Keşke bizim orada da böyle güzel tarifler olsa. Hani yemeğe tatlıyla başlanıyordu? Neden yemiyoruz?” gereksiz samimiyetim ve sorularımın nedenini anlamışlardı ama çaktırmadılar, sözsüz iletişime geçmiş gibiydik.”Bir şey değil, sevdiysen ne mutlu. O dediğin muhabbet sadece kahvaltılar da geçerli. Akşam yemekleri dahil değil.” kolumu masanın üstüne koyup yumruk yaptığım elimi de yanağıma yasladım “Öf ya.” güldü Diana.Şu ana kadar bana gösterdiği en sahte gülüşü bu.İçimden bir yerlerden parçalar koptu ve etrafa yayıldı.Diana ve ben gelişi güzel konuştuktan sonra hep birlikte masayı toplayıp bulaşıkları hallettik, bu süre zarfında Chris sessizliği tercih etmişti. Salondaki koltuğa oturduğumuzda gerildiğimi hissettim. Ne zaman önemli bir mevzu konuşsak hep burada olmuştu. Kimse konuşmayınca bundan güç alıp Cümlelerimi toparladım “Daha önce başınıza böyle bir olay geldi mi? Sen tehlikeli olanlar var ama bizim yanımıza gelmezler’ derken neyi kastettin?” Dedim bakışlarımı Diana'ya çevirerek. “Büyük ve saldırma olasılığı yüksek canlılar, senin deyiminle ‘yaratıklar’ mühürlüdür.Kasabada yalnızca Kral büyü yapabilir, bunuda halka yasaklattığı için güvenlik kuralları dışında yapmaz. Her yıl kasabaların muhafızları gezer ve yaratık sayılarını teyit ederler. Böyle bir şey yaşamamız mümkün değil çünkü yaratıklarlar ya Kökl faaliyetlerinin olduğu yerde bulunmazlar veya mühürlerinden dolayı gelmezler. Bu yaratık nasıl oldu da gözlerinde kaçtı bilmiyorum.” Endişeliydi sesi, bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Yanlış giden bir şey. “Sizi nasıl koruyor ki mühür?” İçli bir nefes verdi Diana “Bir nevi sinirlerini almak gibi bir şey. Canlının düşünme gücünü çekiyor ve düşünemeyen canlı yalnızca uyuyarak vaktini öldürüyor bir de açlıktan ölmeye yakın olmadığı sürece av arayışına çıkmıyor.” Anladığımı belli ettim başımı sallayarak. “Kral büyü yapmanızı neden yasaklıyor?” Chris oturuşunu dikleştirdi ardından dirseğini bacağına koydu ve parmaklarını birleştirip çenesini eline yasladı.“Yıllar önce olmuş bu olay, 70 yıl önce. Ne olduğunu bilmiyoruz, kimse bilmiyor. O günden sonra görenlerin hafızası silinmiş, Krala karşı çıkanlar ise öldürülmüş. O günden beri büyü yapmak kasabada ve diÿer kasabalarda yasak.” Bu neydi böyle? “Kimse neden gerçekleri anlamak için çaba sarf etmiyor veya Krala gidip sormuyor?” güldü Chris ama daha çok sinirine hakim olamayıp gülmesi gibiydi “Elbette, bunu protesto edenler, kasabaları gezip küçük de olsa ipucu bulmak için veya o günü hatırlayan birini bulup sormak için can atanlar vardı. Bazıları gizli yaptı bu işi, kasabalara gizli sızdılar ve böylelikle bir süre yakalanmamayı başardılar ama elbette yakalandılar ve hepsini gördükleri an öldürdüler. Kral güvenliği artırdı ve açık seçik protesto edenleri de sırayla öldürdü. Hayatta kalmak adına kimse ses çıkarmadı ölen kişilerin çokluğundan. Bizde ne kadar kitapları karıştırırsak karıştıralım eskiye dair ve savaşları konu alan kitaplar kaldırıldı.” İç çekti Chris, omuzları çöktü “Hayatta kalmak için mecburuz.” Yüzümü iğrendiğim belli eder şekilde buruşturdum “Kendiniz olmanızdan vazgeçiyorsun böyle, çok mantıksız. Hemde neden bunu yaptığınızı bilmeden.” Onlarda en az anlattığı kişiler kadar korkuyorlardı, evin içindeyken bile büyü yapamıyorlarsa korku hakimdi kasabaya artık. Diana'ya çevirdim bi sefer bakışlarımı. Üzgündü. Onlarda özgür değillerdi ki, korku içindeydi buradaki halk. Başka şeylere de kısıtlama getirmiş mıydı acaba? “Başka şeyler de var mı sizi kısıtladığı?”, “Bu yetmiyor mu sence?” Chris'in huysuz cümlesini üstüme alınmadım, yıpratıyor olmalıydı bu kısıtlama onları. “Haklısın.” belli belirsiz fısıldadım. İç çekti Chris tekrardan “Yani bundan başka yok manasında demiştim.” Başımı onaylarcasına salladım. “Büyü yapmak yasaksa o zaman ben buraya nasıl geldim? Yani büyü yapması gerekiyor benim buraya gelebilmem için.” Diana söze girdi “Yani arada kaçamak büyü yaparız bizde, mesela mutfakta yemek yaparken. Belki o da kaçamak anında yaptı?” Dedi soru sorar gibi Chris'e çevirdi bakışlarını. Birleştirdi ellerini alnına koydu ve başını öne doğru büktü “Her soru sorduğumuzda işler daha da karışıyor. Saklambaç mı oynuyoruz sanki.”, “Nasıl yani?” Dedim aklıma gelen soruyla Diana ve Chris'e bakarak. Chris başını hafif kaldırdı, gözlerime bakabilecek kadar. “Siz insan değil Kökl’sünüz. Saklambaç oynamak derken? Siz bizim oyunlarmıızı nereden biliyorsunuz ki?” Göz temasımızı kesmeden “Atalarımız İnsan. En azından ben böyle düşünüyorum, eskileri bize unutturmaya çalışıyorlar ama baksana dış görünüşümüze.” Dedi ve önce beni baştan aşağı gösterdi ardından kendini “Görünüş olarak hiçbir farkımız yok. Eğer bize yıllar öncesini unutturmaya çalışıyorlarsa elbet bunun altından büyük bir şey çıkar.” mantıklıydı aslında.Buradaki herkesten geçmişlerini unutmaları bekleniyordu, geçmişlerini bilmezlerse nasıl geleceğe adım atacaklardı ki. Şakağımı ovuşturdum ve sırtımı koltuğa verip başımı geriye yatırdım. Başım felaket ağrıyordu ve bunu kendimi kasmaktan olduğunu düşünüyordum. Hala gözümü her kapattığımda o yaratığı hatta canavarı görüyordum. Derin bir nefes verdim “Diana sen olmasaydın.” Dedim ve sustum, kelimeleri süzgecimden geçiremiyordum. “İkimizde ölürdük. Saniyeyle kurtardın. Ne kadar teşekkür etsem az ama gerçekten minnettarım.” içimden sarılmak geçsede bunu yapamayacak kadar hem fiziksel hemde ruhen yorgun hissediyordum. “Önümde duruyordu kanlı canlı, vuramadım. Eğer sen gelmeseydin…”, “Kendini bi de bunun için yorma, ilk günündü bugün hatırlatırım. O korkuya rağmen bunu başarabilmen bile iyi iş çıkardığını gösterir. Ayrıca onu yavaşlattında bu yüzden kendimizi toparlama şansı bulduk. Vicdanını rahat tut.” Oldukça sakin söylüyordu bunları ama onu görmüştüm. Beni taşırken gözleri o kadar karanlığa teslim olmuştu ki yeşil gözleri siyah bakıyor gibiydi. Sustuk bir süre sessizliği ilk bozan ben oldum, onlara anlatmam gerekiyordu “Aslında atamamamın nedeni dikkatimin dağılmış olmasıydı. O ormanda bizden başka iki kişi daha vardı.”Derin sessizlik…Diana oynadığı bluzunun eteğini bırakmıştı ve doğruca bana bakıyordu ama sanki beni görmüyordu. Chris ise… Şüpheyle bakıyordu Diana gibi hemen paniklememişti, duygularını gerçekten çok iyi gizliyordu ama yine de endişelendiği belli oluyordu. “Ne? Emin misin? O koşturmaca da belki yanlış-” sözünü kestim kesin bir sesle “Eminim, emin olamadım bende ilk gördüğümde ama şimdi biliyorum. Oradalardı. İki kişiydiler. Biri erkekti ama yüzünü tam göremedim, kısa saçları vardı ve boynunda bir karaltı vardı, belki dövme veya bir işarettir. Karşısında ise cübbe giyip başını kapşonuyla kapatmış biri vardı. Kız olduğunu düşünüyorum, fiziği oldukça inceydi.” sorularımı sormadan önce söylediklerimi sindirmelerini bekledim. Chris ellerini saçına attı ve belli belirsiz mırıldandı.(Sabır dilediğinden neredeyse emin gibiyim.) “Yaratığın sesini duyan her kimse kaçardı veya saklanırlardı. Onlar ne diye orada duruyorlar?” Benim soracağım soruyu Diana sormuştu. “Bende onu soracaktım. Bu çok mantıksız, o kadar sakinlerdi ki. Bir şeyler konuşuyorlardı o ortamda. Bakın o ortamda.” Didim son cümlemin altını çizerek gibi sesimi yükselterek. “Bir de.” Dedim gördüğüm son şeyi söylemek için. Pür dikkat bana odaklandılar. “Yanlış görmediysem erkeğin boynunda.” Dedim ve boynumu işaret ettim “Simge gibi bir ifade vardı, belki de dövme…” Yanlış görmediğimden emindim çünkü ayın ışığı onlara vurduğunda saklanamamışlardı, gece bu sefer gizleyememişti. “Siz daha iyi bilirsiniz, burada dövmelerin bir anlamı var mı? Belki de bir başkaldırı yada bir grubu ifade ediyor olabilir mi?” İkisininde bakışları o kadar üzerimdeydi ki dikkatli bakışları gözlerimi delip geçiyor gibi hissettim ve bakışlarımı kaçırdım. “Olabilir mi?” sorumu yineleyerek. “Bilmiyorum. Ben hiçbir şey bilmiyormuşum zaten.” Chris'in hayıflanmasını duyduktan sonra Diana “Nereden bilebiliriz Chris. Kasabada olan her olaydan haberimizin olması zaten imkansız.” Bakışlarını bana çevirdi “Şunalık bu mesele o kadar önem ifade etmiyo. Bizim önceliğimiz senin savaşçıların arasına sızman. Bu meselenin bizimle ilgisi yok sonuçta.”Yine sustuk.Hepimizin aklında muhtemel aynı sorular dönüp durdu.Soruların cevaplarına her gün daha da uzaklaştık.Sorular etrafımızı kuşattı.Akşam uyumadan önce Diana yaşadığım hayatı ve orada olup burada olmayan neler olup olmadığını sordu. O kadar çok konuştuk ki o saatler hem çok eğlenceli hemde değerliydi. Kendisi de ne kadar yorgun olursa olsun dikkatimi farklı yöne çekip sohbet ettirmiş,sorularımı bir müddet susturmuştu.“İyi geceler Lina.” Gülümsedim. “İyi geceler Diana.” Bir müddet tek düzey nefes alış veriş sesini dinledim. “Hep bi kardeşim olsun istemişimdir. Bence kardeşler bu koca hayatımızda yalnızlık duygularımızı törpüler gibi gelmişti. Daha tanışalı çok az oldu ama.” Dedi ve bana doğru döndü. Bende ona doğru döndüm. “Hayatımıza girdiğin için teşekkür ederim. Chris de söylemiyor ama öncekinden daha fazla gülüyor.” Gülümsetmişti bu mutlu yüz ifadesi ve söyledikleri “Bende teşekkür ederim. Bu bilinmezlikte bana ışık tuttuğunuz için. Yapmak zorunda değildiniz bu yüzden gerçekten minnettarım. Yardımlarınızı nasıl öderim bilmiyorum.” Gülümsedi, o sıcak gülüşünü takındı bu sefer. “Farkında değilsin ama zaten geldiğin ilk günden beri fazla fazla ödüyorsun.”Kalbimi sarıp sarmalayan ve sıcacık yorganda uyutan bu his neydi? Sevgi… Gerçekten çok kıymetliydi. Kan bağının olmasa da, aynı dünyalarda yaşamasakta onun bana bakışları abla sevgisine yeterdi.2.Gün“Yayı daha sert çek.” Onlarca denememin sonucu ağrayan kolumu görmezden gelip tüm gücümü kullandım. Tek gözüm istemsizce kapanırken “Gözünü kapatma, iki gözünde açık olsun. Hedefine odaklan.”Evet şunu anlamıştım, Diana da çalışırken Chris'e dönüşüyordu ve bu korkunçtu.4.Gün“Evet işte böyle, daha hızlı.” Kılıcımı önümdeki oduna yata ve dikey hızla çizikler atarken Chris'in sözleri kulaklarımda çınlıyordu.5.Gün“Tam on ikiden, hadi.” önümdeki hedef çizilmiş en küçük daireye odaklandım ve kılıcımı fırlattım.Tam oniki!“İşte bu!” Chris'in coşkulu bağırması mutlu olmama yetmişti bile.Eve geldiğimizde kendimi direkt olarak banyoya atmış ve soluklanmıştım. Aşağı kata indiğimde de Chris çoktan duşunu almış bir şekilde Diana’ya yemek hazırlanmasında yardım ediyordu. Diana beni görünce banyoya o girmek istedi ve üst kata çıktı. Yemek masasının hazırlarken çalıştığım 5 günün kritiğini yaptık Chris’le. Hem iyi olduğum yönlerimi hemde geliştirmem gereken yönleri söylüyordu. Konuşmaya pek mecalim olmadığı için anladığımı göstermek adına başımı sallamakla yetiniyordum. Artık bana karşı öncekinden daha anlayışılıydı çünkü ne kadar çalıştığımı biliyordu. Bazen uyku tutmadığın da evin kapısının önünde o gün öğrendiğim kılıç hareketleri veya dövüş hareketleri üzerinde çalışıyordum. Ne kadar yorulsamda kendimi daha güvende hissediyor ve vicdanım rahat uyuyabiliyordum. Boş kaldığım her an içim içimi yiyordu adeta, en iyisini yapmalıydım çünkü bana bu öğretilmişti.Sabah Diana beni uyandırmaya geldiğinde olduğundan daha neşeliydi. Ne olduğunu bilmiyordum ama bir şeyler karıştırdığı ortadaydı. Elimi yüzümü yıkayıp kıyafetlerimi değiştirdikten sonra aşağı kata inmiştim ve hazır yemek sofrasına oturunca kendimi kötü hissetmiştim. Normalde bugün kahvaltıyı hazırlamaktı amacım ama akşam herkes uyuduktan sonra çalışmaya kendimi fazla kaptırmıştım ve uykum sandığımdan derin olmuştu. “Nasıl olurda sabah hiçbir sese uyanmazsın!” diyerek kendime kızmakta buldum çareyi.Cıvıl cıvıl neşesiyle bizi konuşturmaya çalışırken bizde el mahkum konuşmaya dahil oluyorduk Chrisle. Bana kaş göz yapıp “Diana neden böyle?” Diye sorar gibi baktı. Bende bilmediğimi söyledim bakışlarımla en azından çalıştım. “Bugün fazla enerjik gibisin, ne oldu da böylesin?” Yemeğini yemeye devam ederken “Bugün pazara çıkacağım, gelmek ister misin?” yüzümü buruşturdum. Küçükken annemle ne zaman gitsek saatlerce vakit öldürürdük ve bundan hiç hoşlanmazdım. “Hayır, teşekkürler çalışmayı yeğlerim.” Cümlelerde istem dışı kullandığım deyimlere veya kelimelere alışmışlardı artık. “Neden? Kız kıza takılalım bugün olmaz mı?” Acıyan gözlerimi ovuşturdum, gece pek fazla uyuyamadığımı belli etmediğini umdum içimden. “Lina yorgun gibi gözüküyor Diana.” Diana endişeyle yüzüme baktı ardından “Ben şeyden dolayı demiştim biraz kafanı dağıtırsın diye. Eğer yorgunsan sorun değil tabii.” Bu anlayışlı tavrı beni güldürürken “Yok yorgun değilim de.” yalan… “Yani bizim de orada pazarlar kurulurdu, pek sevmezdim o yüzden. Eğer sen seviyorsan neden olmasın.” yüzüme aynı ifadeyle bakmaya devam etti “Emin misin yorgun değil misin?” Başımı hayır anlamında salladım. “Hadi o zaman hemen yiyelim de gidelim. Nereyi göstersem sana acaba?” Dedi ve Chris'e baktı. Chris Diana'nın anlamsız mutluluğunu görünce dudaklarında minik bir gülümseme oluştu “Pieres içeceğini denetebilrsin, çöreğe koyduğunda sevmişti.” Gözlerimi kırpıştırdım. “O ne?” Chris gülümserken kendi yemeğine döndü “Şuan tabağında olan sos.” tabağıma çevirdim bakışlarımı, mor sos… “Bende diyorum tadı neden tanıdık.” Dedim ve gülümsedim “Gözlem yeteneğin feci. Korkmaya başladım senden.” Dedim ve abartılı bir şekilde yüzümü buruşturdum. “Hafızam pek iyi değil aslında, aklımda kalmış bir şekilde.” eminim öyledir der gibi başımı salladım.Mutfağı topladıktan sonra odaya çıktık ve giyinmeye başladık. “Lina yine pantolon bluz giyeceğim deme bana lütfen.” Gözlerimi kırpıştırım “Ne giyeyim elbise mi?” Gülümsedi muzip bir ifadeyle “Evet.” gözlerim kocaman açıldı “O şeyi benden uzak tut Diana, lütfen. Fiziğim senin kadar güzel olsaydı bende severdim.” Ben bunları derken bir yandan da çekmecelerden kıyafetlerine bakıyordu. Adımlarını gardrobuna çevirdi. “Kendini göremeyecek kadar kör müsün? Gayet iyi vücudun var Lina. Bana güvenemez misin?” Derin bir nefes çekip içime yatağa oturdum ve dolaptan ne çıkaracağına baktım. Koyu yeşil bir elbise de gezdirdi bakışlarını ve askısından çıkarıp bana uzattı. “Bak bu sana çok yakışır. Lütfen benim için dene.” başımı sağa sola salladım “İstemiyorum Diana, hem hava soğuk rahat edemem ben onunla.” dudaklarını büzdü “Üzerine beyaz bir hırka ayarlarım. Bir kere dene benim için hadi.” çocuksu heyecanına gülümsedim ve mecburen elbiseyi elinden alıp banyoya girdim. Elbisenin kumaşı sert veya çok kalın değildi aksine çok rahat bir kumaşı vardı, üzerimde yok gibiydi. Dizimin 4 parmak aşağısındaydı ve ben şimdiden üşümeye başlamıştım. Aynada kendime bakıp elbiseyi çıkaracakken “Hadi Lina görmek istiyorum.” utana sıkıla çıktım. Aynaya bakmamış olsaydım Diana’nın hayran bakışlarına inanırdım. “Lina. Çok güzel olmuşsun. Gerçekten.” bıkkın bir edayla baktım yüzüne “Çok güzel elbise evet ama bana yakışmadı. Ayrıca üşüdüm, hadi ben çıkarıyorum.” Dedim ve banyoya gidecekken kolumdan tuttu “Lütfen Lina benim için giysen, sadece bugünlük. Ayrıca ben sana yalan söyler miyim? Kız günü yapacağız bugün biraz süslenmek seninde hakkın. Hem ayrıca.” dedi ve elindeki beyaz hırkayı bana uzattı. Hırkaya baktım, pofidik el yapımı hırkalar benziyordu. Üzerime giydim. “Gerçekten çok yakıştı!” Dedi ve saçlarımı açıp omzum iki yanından dökülmesine izin verdi. Tokam saçlarımdan ayrıldığında kendimi çıplak gibi hissettim. “Saçların da çok güzel.” hadi sen beni bekle bende giyineyim. Altına uzun bot giyersen daha güzel olur. Aşağıda kapının orda siyah botlar var giyebilirsin.” Dedi ve omuzlarımdan tutup odanın dışına kadar sürükledi. Arkamdan da kapıyı kapatmayı ihmal etmedi. Aşağı kata inerken eteğin etekleriyle oynuyordum, hala kendimi rahat hissedemiyordum. Botları da giydikten sonra arkamı döndüm. Chris karşımdaydı.Ne ara gelmişti?Bir süre baştan aşağı süzdü beni ve konuşmadı. O konuşmayınca kendimi rahatsız hissederek “Diana çok ısrar etti de-” sözümü aşağı kata hışımla inan Diana’nın neşeli sesi böldü “Geldim.” bakışlarımı Diana’ya çevirdim ama Chris’in gözleri hala üzerimdeydi. Üzerine kahverengi bir elbise, elbisenin üzerine de siyah bir hırka giymişti. “Bir de bana diyor. Sen daha güzel olmuşsun.” arkasını döndü ve yarım topladığı saçını gösterdi. “Teşekkür ederim ama saçlarımı taramak için çok uğraştım. Dalgalı saç problemleri.” Ben botların bağcıkları için dakikalarımı harcarken o da vaktini saçına vermişti.Konuşarak evden çıktık. “E hani kız günü yapacaktık. Chris de mi bizimle?” Chris bakışlarını üzerime çevirip “Ne oldu beceremediniz mi?”, “Beğenmedim.” küçümser gibi baktı “Gelmeyeceğim zaten merak etme. Benimde bir kaç işim var.” Bende onun gibi yüzümü buruşturdum. “Be merak edeceğim be.” yol boyu Diana’nın şen kahkahaları ve neşesi bize de bulaşmıştı, kol kola yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra gelmiştik.Hiç beklediğim gibi bir yer değildi. Daha çok Harry Potter’ın filmin başında Hogwarts için malzeme aldığı sokağa benziyordu. Tatlı bir yerdi. Chris dikkat etmemizi tembih leyerek ters istikamete gitti. Diana koluma daha da sıkı girerek “Chris de gittiğine göre kız günümüz an itibariyle başlamıştır.”Gezerken çok rahattım çünkü Diana evden çıktığımızda giydiğim elbiseye büyü yapmıştı ve bu elbiseyi üzerimden çıkarmadığım müddetçe herkes beni farklı biri olarak görecekti.Saatler su gibi akıp giderken pek çok kıyafet mağazasına girdik, kıyafet denedik bazı absürt kıyafetleri üzerimize tutup dalga konusu haline getirdik, Chris’in söylediği içeceği denedik ve gerçekten de beğenmiştim. İşimizin olup olmadığı her mağazaya girip vakit öldürmek ve gelecek hakkında endişe duymamak o kadar güzel hissettirmişti ki eve gitmek istememiştim.“Son olarak şu mağazaya gireceğim. Sen yorulduysan kapının önünde bekle tamam mı?” onayladım ve elimdeki poşetleri duvara koydum ve sırtımı da duvara yasladım. “Her yerim çok ağrıyor.” söylenirken bir yandan da Kökl’leri izliyordum. Herkesin yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı, bazıları gülüyor, bazı çocuklar ortalıkta koşuyor, bazıları da tatlıcılarda oturuyordu.O sırada önümden bir karaltı geçti. Yüzünü bir kapşon kapatmıştı ama boynu… Dövme… O simge… Vücudumdan baştan aşağı bir ürperti dolanırken ayaklarım yere mıhlandı. O muydu. Poşetleri elime alıp arkasından koşmaya başladım. “Bakar mısınız lütfen?” etrafımdaki herkese çarpa çarpa ilerlerken arkasından bağırıyordum. Beni duyduğunu biliyordum ama tek yaptığı adımlarını daha da hızlandırmak oluyordu. Aramıza daha fazla kişi girince daha yüksek sesle bağırdım “Durun lütfen!” bir vücuda sertçe çarptığım da başımı kaldırdım. “Ne yapıyorsun burada tek başına Lina?” Chris omuzlarımdan tutmuştu ve endişeyle bakıyordu. Korku ve hızlı koşmamdan kaynaklı hızlı hızlı nefes alıp verirken “Onu gördüm Chris, dün ormanda gördüğüm erkeği.” gözlerinde saniyelik bir tedirginlik gelip geçti ve arkasına baktı “Kapşon takıyordu ama dövmesini gördüm.” arkasını döndü “Burada bekle beni, hiçbir yere ayrılma.” ve koşmaya başladı.Orada dururken her bir kişinin çarpışında daha da sarsıldım.Düşüncelerimin beynime hücum etmesi gibiydi aslında olan.Ama fiiliyat daha az acıtıyordu canımı.

Bölüm : 05.12.2024 07:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...