1. Bölüm

Giriş

Berra Yılmaz
berry_

GİRİŞ

Şarkı:Cornfield Chase

Bazen kendinizi kovalayan tarafından kaçamayacağınız ve peşinizi hiçbir zaman bırakmayacağını bildiğiniz bir kovalanan gibi hissedersiniz.

Şu an bu koltukta oturup konuşmaları dinliyormuş gibi gözükürken böyle düşünüyordum. Yine kendi kabuğuma çekilmiş bir vaziyette ortama ayak uydururken.

Sahi,

Uydurabilir miydim?

Yoksa hep insanların yanında rol kesmek durumunda mı bırakıyordum kendimi?

“Lina bizi dinliyor musun!”

Hafif yüksek ses yüzünden irkildim ve tam karşımda oturan ve hoşnutsuz bakışlarını üzerime dikerken hiç gocunmadığını bildiğim anneme baktım. “Evet anne dinliyorum. Dalmışım biraz.” Biraz mı? “Ne konuşuyoruz deminden beri o halde?” Oturuşumu dikleştirdim ve kendimden emin bir hale büründüm yada sadece dış görünüşüm ile sınırlı tuttum bu halimi. “Teyzem hakkında konuşuyorsunuz.” Devam etmemi ister bakışları susmamı önledi. “Yıllardır teyzemden haber alamadığını, olduğundan emin olduğunu ama hiçbir bilgi bulamadığını.”

Katı bir anne ile uzun yıllar vakit geçirince bazı özelliklerim olabiliyordu.

İki işi aynı anda yapabilmek gibi. İşe yarıyordu çoğu zamanda.

Bakışlarını babama çevirdi. “Hayatım çok sık konusunu açmaya başladın bu aralar. Senin için araştırdım kaç kere hatta beraberde araştırdık. Ülkeden yıllar önce çıkmış. Nerede olduğu bilinmiyor.” Sıkıntılı bir nefes verdi annem, ne zaman sinirlense yada kendini bir çıkmazda hissetse şakaklarını ovuştururdu. Yine yaptı. “Neyse ben acıktım sanki yemek mi yesek?”

Böylelikle hepimiz kalkıp yemek masasına oturmak durumunda kaldık.

Ertesi Gün

Otobüste düşmemek veya yanımdaki insanlara çarpmamak adına sıkıca yapışmıştım tutunma yerine. Etrafımda pek çok insan vardı lakin önümdeki manzarayı kimse kapatamıyordu. Tam kapının önündeki direğin orada durduğum için kimsenin önümde durmasına gerek kalmıyordu.

Güneş batmış,binaların arkasında bir görünür bir kaybolurken gökyüzü ise rengarenk boyanmış bir vaziyette karşımdaydı. Minik bir tebessüm oluştu yüzümde içinde hem pembeli hem turuncu rengi barındıran gökyüzüne karşı.

Sırtımdaki ağır çanta bile hafif gelmişti oysa o an.

Bir kaç gündür oluşan o kalbimdeki bunalmışlığın getirdiği ağırlık bile bir an yok oldu.

Neden bilmiyorum ama bazı günler hayata güzel bir pencereden bakmak daha kolay gelir. Havada güneş olsa sanki benim mutluluğum sayesinde parladığını düşünürüm. Lakin diğer günlerde ise güneşi gördüğümde sadece daha çok sıcağı hissedeceğim den ötürü bunalacağımı düşünür ve sinirlenirim.

Güneşe dahi sinirlenebileceğim günlerden biriydi bugün benim için. Şuna sinirlenmiyordum ama. Koskoca otobüste, o insanların arasında karşımdaki gökyüzünü seyrederken huzurlu ve özgür hissediyordum. Bir müddette olsa sorumluluklarımdan kaçmış ve bir şey düşünmeyi gerektirecek bir durumun olmadığı bir anın içindeymiş gibi.

İneceğim durağa geldiğimde ise inmem gerektiğinin farkında olsam bile söylemeye çok utanıyordum.

Daha doğrusu korkuydu bence. Yanlış söylersem ve insanlar yanlış söylediğim cümleyi duyup bana gülerlerse ve daha pek çok kafamda kurduğum deli dehşet senaryolar. Bilerek otobüse binmiştim, insanlarla veyahutta şoför ile iletişime girmemek için ama ilk bindiğim anda şoför “Otobüs bozuk kızım. İnmek için tuşa basma bana seslen.” Böyle günlerde her kötü olayı kendi hayatıma yorma eğiliminde olurdum. Şu anda tam olarak öyleydim. “Yine mi bunlar benim başıma geldi?” düşüncelerini düşünürken yanımdaki abla ineceğini söyleyince arkasından inmiştim. Tek ikimiz inmiştik ve durağın önünde başbaşa kalmıştık. O abla olmasaydı durağımı kaçırma olasılığım muhtemeldi. İçimden sayısız kez teşekkür ettim. Göz göze geldiğimizde içten bir şekilde gülümsedi. Anın şoku ile bende aynı şekilde ona karşılık veremeyince arkasını dönüp benim yürüyeceğim istikametin tersine doğru yürümeye başladı.

Bu gibi hissettiğim günlerde yine her şeyi fazla kafama takardım. Az önce belki de kötü bir gün geçirmiş ve belkide işten yorgun gelmesine rağmen nezaketen gülümsemişti ama ben ona rağmen boş bir ifade ile suratına bakma nezaketini göstermiştim. İçten içe üzüldüm.

“Ben geldim dede.” Diye geldiğimi haber vermek istedim. “Heh geldin mi?” Dedi çoğu yaşlının yaptığı gibi cümle tekrarı yaparak. “Geldim evet. Nereden başlayayım?” Çantamı her zaman geldiğimde koyduğum gibi yadırgamadan kasanın oradaki sandalyeye koydum ve burası normalden biraz daha sıcak olduğundan hırkamın fermuarını açma gereksinimi duydum. “Tamam o halde.” diyen dedemin sesi esneme sesi ile karışıktı. “Yeni kitaplar geldi bugün. Her zamanki odaya koydum. Konularına göre raflarına diziver olur mu?” Başımı hızla salladım. “Tamam olur ama ben anneme geldiğimi haber vermedim sen haber versene dede?” Bakışlarına ima dolu bir ifade oturdu. “Sana kızmasın diye yine ben mi konuşacağım. Fenasın Lina.” Kızmasın diye masumca gülümsedim.

Yaklaşık on dakika sonra eşyalarını toplamış ve dükkandan çıkmıştı dedem. Dükkanın kapısını kapatmış ve telefonumu elime alıp klasik müzik çalma listesini açmış ve keyifle kitapları odadan dükkanın içine taşıyordum.

Kocaman bir kitap dükkanında yalnızdım, müzik bana eşlik ediyordu ve ne olursa olsun kendimden kaçtığım saatlerdi bu saatler benim için. Eski ve sararmış kağıtların doldurduğu kokuyu içime çektim. “İşte gerçek huzur.” Diye geçirdim içimden.

Saatlerce orada gelen her kitabın konusunu okudum. Bazı çok merak ettiklerimi de en çok merak ettiğim diğer kitapların yanına ve neredeyse diğer insanlarında hiç göz gezdirmediği raflardan birine koydum.

“Kimseler duymadı, sadece duvarlar anladı.”*

Şarkıya eşlik ederken bir yandan da ne kadar sevsemde kitapların yerleştirme işinin neredeyse bitecek olmasından memnundum. Aralıksız ayakta durmak yormuştu bedenimi istemsizce. Kitaplardan birini türüne göre ayırdığım raflardan birine koyacak iken içinden bir fotoğraf karesi düştü.

İki yakın arkadaş, kameraya doğru kocaman bir sırıtış ile gülümsüyorlardı. Kollarını birbirlerinin omuzlarına takmışlardı. Son derece dostane bir fotoğraf karesiydi. Buruk bir tebessüm oluştu içimde. Anı kutusu yapmayalı veya edindiğim arkadaşlarım ile fotoğraf çekmekten sakınırdım çünkü bu zamana kadar kime güvensem kısa sürmüştü dostluğum. Hissettirdikleri aitlik duygusuydu bana kalırsa bunun nedeni.

Biliyordum. Benim kendimden başka kimsem yoktu çünkü.

Fotoğrafın arkasını çevirdim.

“Kimseye evim demedim şu ana kadar, diyemedim de. Kendime bile ev olamamıştım ben hala da öyle ama bana ev olabileceğimi hissettirdi. Kendisini de o eve dahil etti hatta. O giderse hayatımdan yaşayamam demeyeceğim çünkü bir şekilde hayatta ne olursa olsun bir şekilde yaşamaya devam ediyorduk. Bu yüzden umarım onsuz yaşamaya devam etmek zorunda kalmam. Tek temennim bu.

Kendine ev olmak?

Birinin sana ev olması?

Elimde o fotoğraf dakikalarca “o” kızın yazdıklarını sorguladım. Hiç konuşmamıştık onunla hatta şuan nerede olduğunu bile bilmiyorum lakin hayatıma dokunmuştu küçükte olsa. O bilmiyordu.

Garip bir histi bu. Bilmeden birine hayat hakkında düşünmediği sorular sormuştu o. Aramızdaki mesafeyi umursamadan yapmıştı bunu.

Pek çok şarkı değişmişti halbuki o an,düşüncelerimin sesi müziğin sesini kısmaya yetmişti.

Kitabı ve fotoğrafını yerine koydum. Belkide bu fotoğrafın bu kitabın sayfaları arasında kalmasına gerek görmüştü. Belkide “evi” olarak gördüğü kişi artık ısıtmıyordur onu.

Kolideki son kitaba baktım. Simsiyah kadife bir cildi olan kalın bir kitaptı. Önünü çevirdim kitabın. Arkasını çevirdim mana aramaya çalışarak. Bomboştu. Ne bir ismi ne bir konusu nede yazarın adı geçiyordu. Sayfalarını açma gereği duydum, ilgimi çekmişti.

Sayfaları ise bomboştu kitabın. Yutkundum. Kitabın sayfalarının arasından yere bir şey düşünce kitabı kapattım ve raflardan birine öylesine koydum. Eğildim ve sararmaya yüz tutmuş minik not kağıdına baktım. Elime aldım ve ayağa kalktım. Kağıdın arkasını çevirdiğimde ise ıslanmış ve harfleri birbirine girmiş kalın puntolu bir yazı vardı.

Gözlerimi kıstım anlamak için.

Buraya hoşgeldin.

Y.

Ve ardından uyuşan vücuduma gözlerimde eşlik etti. Hızla kapanan gözlerim kendini karanlığın kollarına bıraktı.

Karanlığın bizi sarmalayan kolları olur muydu?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 28.11.2024 23:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...