
Sonunda Carmen’ın odasına gelmiştim. Kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Odada büyü beyaz bir çalışma masası dışında metak bir masa üzerinde bir sürü içinde renkli sıvılar bulunan deney tüpleri, sekreterlik, bolca kâğıt ve kalem vardı. Yan tarafta ise küçük bir yatak ve gardırop vardı. Burayı hem yatak odası hem de laboratuvar olarak kullanıyordu. “Carmen sana ihtiyacım var.” dedim. Carmen yeşil saçlarını toplarken bana döndü.
“Tahmin edeyim, Kahell zehri mi?” dedi.
“Evet.” Dedim ve cebimden kırık cam parçasını çıkarıp Carmen’ın çalışma asasının üzerine koydum. “Zehir hakkında bildiklerin neler?” dedim.
Sonunda saçlarını toplama işini halleden Carmen bana baktı. “Asidik hatta en asidik madde olan Floroantimonik asitten bile daha asidik. Küçük bir damlası bile kişiyi 30 dakika içerisinde birini öldürebilir ama bir şişesi kişiyi 10 dakika içerisinde acı içerisinde öldürür. Yani saniyesinde ölmezsin. Zehir mavide olsa da zehrin değdiği yerleri yeşile çeviriyor. Her ne kadar mavi renkli olduğu için insanlar cennette yapıldığını düşünsede cehennemde cadıların ürettiği bir işkence yöntemi. En sevdiğim yanı ise 3 yeri temsil etmesi mavisi cenneti, yeşili dünyayı ve geldiği yer ise cehennem yani kırmızı. Üç ana renk.” Dedi.
Bu bilgilerin çoğunu zaten biliyordum. Son dedikleri ise onun fark ettiği küçük bir detaydı. Carmen böyle biriydi. Bazı şeyleri bir şekilde başka bir şeye bağlardı. “Bu kadar güçlü bir madde nelerde saklanabilir peki?” dedim.
“Neredeyse hiçbir şeyde muhafaza edilemez. Ancak cadıların büyülediği maddelerde saklanabilir. Dünyadaki bütün suları döksek bile zehrin asitliğini azaltamaz.” Dedi.
“O zaman bu cama nasıl bu kadar az hasar verdi? 6 saatin üzerinde suya katılan Kahell zehrini barındırdı.” Dedim ve masadan cam parçasını alıp ona verdim.
Gözlüklerini düzeltip camı inceledi. Sonra ise parçayı mikroskopun altına koydu. Yüzünden şaşkınlığı belli oluyordu. “6 Saatten daha fazla mı dedin?” Daha dikkatli bakıyordu. “O zaman bardak dediğim gibi bir cadı tarafından büyülenmiş. Ayrıca sende bakmak ister misin?”
“Olur.” Dedim ve o kalktıktan sonra mikroskoptan cama baktım. Camın içerisinde bakteriler dışında kırmızı şeyler hareket ediyordu. “Bunlar Kahell zehri mi?” dedim.
“Kırmızılıklardan bahsediyorsan evet. Dediğim gibi kırmızı cehennemi temsil ediyor.” Dedi. Ben ayağa kalktığımda şaşırmış bir şekilde bana baktı. “Sen ne zaman benim boyuma ulaştın Edalyn? Çok çabuk uzuyorsun. Daha birkaç ay önce benden en az 7 santim kısaydın.” Dedi.
“Dediğin gibi birkaç ay önce, o süre zarfında uzamış olabilirim.” Dedim. Sonra ise devam ettim. “Zehir hakkında bildiklerin gerçekten bu kadar mı?”
“Evet bu kadar. Ama yeni bir bilgi öğrenirsen bana söylemeyi unutma Edalyn. Sonra görüşürüz zaten” dedikten sonra bir kâğıdı alıp bir şeyler yazmaya başladı.
Odadan çıktıktan sonra bahçeye doğru yöneldim. Lauren’ın zehri döktüğü yere bakacaktım. Hızlı adımlarla oraya gittim. Pencerelere bakıp hangisininkinin Lauren’ın amı olduğuna bakmama gerek kalmadan yerdeki siyah toprağı gördüm. Yerden cızlama sesleri geliyordu. Fazla yakınlaşmadan uzaktan baktım. Orada bulunan çiçeklerden eser yoktu.
Yerden bir sopa alıp siyah toprağı eşeledim. Toprak çok kolay bir şekilde dağılıyordu. Biraz daha eşeledikten sonra çubuk kırıldı. Çubukta yavaştan karardığı için sopayı o siyah toprağın içine attım. Buraya gelen neredeyse hiç kimse yoktu. O yüzden hemen acilen haber verilecek bir şey değildi ama Carmen’a haber vermem gerektiği kesindi.
Dönerken Cyrus ve birkaç muhafızın talim zamanına gelmiş olacağım ki kılıç sesleri duyuyordum. Biraz daha ilerlediğimde onları gördüm. Harry, Alexander, Jeremy ve daha ince hiç görmediğin biri 2’li gruplar halinde kılıç talimi yaptığını gördüm. Gözlerim Cyrus’u aradı.
“Edalyn!” Sesin geldiği yöne baktığımda Cyrus’u gördüm. Köşede oturuyordu. Yanına gittim, normalde o da talime katılırdı. Belki yorulmuştur diye düşündüm.
“Cyrus, sen niye onlarla değilsin?” dedim. Bana omzunu gösterdi. Sarılıydı.
“Omzumu talim yaparken yaraladım.” Dedi ama pek inandırıcı gelmedi. Daha çok Luther’ın bana yaptığı yaraları hatırlatıyordu.
“Luther olmadığına emin misin? Hiçbirinin senin omzunu hedef alacağını zannetmiyorum ve Omuzu hedef almak çoğunlukla Luther’ın tarzı.” Dedim.
Sırıttı. “Kara Limon’u çok iyi biliyorsun demek.” Dedi. “Benim şüpheli olduğumu söyledi. Bende sinirlenip onu düelloya davet ettim.”
“Ve omzuna o darbeyi alıp kaybettin” dedim. “Ya da sen o darbeyi aldıktan sonra kraliçe sizi durdurdu.”
“İkincisi daha doğru bir cevap” sırıtmaya devam etti. “Yoksa kolumu kopartabilirdi. Oldukça sinirliydi.” Yine bir gariplik vardı. Sonunda Luther’da sinirlendiyse kesinlikle bu hikâyenin devamı vardır.
Yüz ifademden anlamış olacak ki derin bir nefes verdi. “Tamam, onu düellodayken sözlerimle sinirlendirmiş olabilirim.” Dedi. O sıra diğerleri talimini bitirmiş bize doğru geliyordu.
“Hey Eda, n’aber” dedi Alexander. Cyrus’un yanına oturdu ve kolunu tam Cyrus’un sarılı koluna koyduğunda Cyrus hemen kolunu çekti. “Üzgünüm Cyrus unuttum.” Dedi.
“Kahell zehrini araştırıyordum.” dedim. Sonra daha önce hiç görmediğim muhafıza döndüm. Siyah kısa saçlı ve kahverengi gözlüydü, boyu hepimizden uzundu. “Sen yeni muhafızsın galiba, adın ne?” dedim.
“Evet tanışmamıştık. Ben Alperen. Kısaca Alp diyebilirsin. İstek tanrıçasının muhafızıyım.” Dedi. İlk defa duyduğum bir isimdi.
“Alp Türk. Şu cehennemde bolca bela çıkartanlardan. Ama cennettekiler gayet iyi niyetli insanlar.” Dedi Harry kolunu Alperen'in omzuna koyarak.
“Cehennemdekiler hakkını vermiş kişiler.” dedi ve sustu. Sonra kalktım.
“Ben artık gitsem iyi olur. Carmen’a Kahell hakkında bilgi vermem lazım.” Dedim.
“Tamam kendine dikkat et Edalyn.” Dedi Cyrus. Bende başımla onaylayıp uzaklaştım.
.....................
SONUNDA GERİ GELDİM!
Beni özlediniz mi? ;D (MK: Bence öldün zannettiler.)
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Gününüz kutlu olsun umarım hepiniz iyisinizdir.
Sonraki ay tekrar görüşmek üzere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |