21. Bölüm

Gökyüzüm Yoksa Hayalim Var 19.BÖLÜM SON PART

Betülay belen
betulaybln

– Özgür! Yapma şunu artık! Kaçma!

– Kaçacağım!

Dedim. Kararlıydım... Ya da öyle olmam gerekiyordu. Ama sesim titriyordu. O titrek ses, içimdeki çocuğun korkusuydu aslında. Araf, kolumu bıraktı. Şaşırtıcı bir şekilde benimle inatlaşmadı.

– Kaç o zaman. İşte kapı, işte yol. Nereye kaçarsan kaç, seni bulup yine böyle tutacağım!

Durduğum yerden sadece nefes alabiliyordum. Sanki ciğerlerim bile cevap vermekten çekiniyordu.

– Ne yapmamı istiyorsun?

– Özgür ol istiyorum! Kendin ol.

İçimden geçen ilk şey şu oldu: Ben kimdim ki zaten? “Kendim” olmak ne demekti?

– İyi değildim.

Dedim yavaşça, gözlerimi yere kaçırarak.

Annemleri halüsinasyon sandım. Korktum.

Sanki ağzımdan çıkan her kelimeyle bir kat daha soyunuyordum.

– Sonra olmadıkları için mutlu oldum.

Boğazım düğümlendi.

– Ama bunu düşündüğüm için kendimden nefret ettim.

– Bana bunu düşündüren zihnimden nefret ettim.

Ağzım açıldıkça içim dökülüyordu.

İçimde yıllardır sıkışmış karanlık nihayet ses bulmuştu.

– Bu yetmezmiş gibi... Tam ailemi affetmeye çalışırken... Annem bileğimi fark etti.

– Sorup durdu.

– Kas katı kesildim. Cevap veremedim. Kırdım onu.

– Sonra yine kendimden nefret ettim!

– Nefret ediyorum kendimden!

O an gözlerim doldu. Yine o eski refleksimle, başımı havaya kaldırmak istedim. Ama Araf benden hızlıydı. Elini çeneme koydu. Yüzümü kendine doğru hafifçe kaldırdı. Gözleri gözlerime çok yakındı.

– Ağlamamak için yapıyorsun bunu, değil mi?

Sesi çok sakindi. Ama içindeki kırılganlık, benimkine benziyordu. Elini yavaşça geri çekti. Derin bir nefes verdi. Bense başımı tekrar eğdim. Gözlerimi onun maviliklerine sabitledim. Bana göre denizdi o gözler. Ama içinde fırtına saklayan cinsten.

– Evet.

Dedim kısık bir sesle.

– Gökyüzü iyi geliyor sana çünkü. Ama burada gökyüzü yok. Duvara bakıyorsun.

Ama bazen duvarlar bile göğe dönüşür, yeter ki yeterince hayal gücün olsun.

– Gökyüzüm yoksa hayalim var.

Araf bir şey demedi. Ama yüzündeki ifade bana yetti. Hazır olduğumu anlamış gibiydi. Yavaşça aynı koltuğa eliyle işaret etti. “Gel,” demeye gerek duymadı. Zaten duydum. Oturup derin bir nefes aldım. İçimdeki sessizliğin yankısı hâlâ geçmemişti. Ama ardı ardına konuşmaya devam ettim.

– Gökyüzü huzur veriyor bana.

– Özgür gibi hissettiriyor.

– Kendimmişim gibi.

Araf başını eğdi, gözlerini bana sabitledi.

– Kendin olmak nasıl bir duygu? Bahsetsene biraz.

Gülümsedim. Kendim olmayı tarif etmek, dünyaya yeni doğmuş biri gibi hissettirdi.

– Siyah değil aslında, rengarenk.

– Suskun değil aslında, gevezenin teki.

– Kafasına estiği gibi.

Çocuk gibi. Delilik gibi. Özgür gibi.

– Kuş misali...

-Edebi olamam diyordun değil mi?
-Bilmem. Öyle mi oldu?
-Fazlasıyla. Ne zaman kendin gibi hissediyorsun? Anlattığın gibi.
- Ailem geldiğinden beri. Annem ve babamın yanında çok değil ama Ada’nın yanında tamamen özgürüm sanki.
-Çünkü onda kendini görüyorsun. Küçük Özgür’ü. Denizi…

-Evet. Öyle.
-Ada’yı kıskanıyor musun?

-Hayır tabiki. İlk gördüğüm gün kıskanmıştım aslında ama bana dokunduğu ilk anda her şey uçup gitti. Ruhum onu tanımış gibiydi. Bir anda o kadar yakın hissettimki kendimi…

-Peki ailen? Gerçekten affettin mi?
-Bilmiyorum. Affettim diyorum ama tam o anda bir şey oluyor ve sanki yine öfkem ilk günki haline dönüyor gibi geliyor.
-Aslında bu birazda bipolarla ilgili olabilir. Ani duygu çıkışlarımız oluyor biliyorsun. Ya da aniden herkesi her şeyi suçlayabiliyoruz. Kendimizde dâhil.

-Ben en çok kendimi suçluyorum sanırım.

-Ne konuda?

-Neden böyle oldum? Neden benim başıma geldi? Neden ben? Psikolog olacaktım… Neden şimdi? Biraz daha bekleyemez miydi? Ailem beni hastaneye kapatmakta haklıydı belki de… Gibi şeyler.

- Kadere inanır mısın?

-Tabikide.
-Kadere neden inanırız biliyor musun?
-Neden?

-Kötü şeyler olduğunda kaderim buymuş demek her zaman için insanı rahatlatır çünkü. Bunu zaten yaşayacaktım çünkü kaderimde vardı deriz. Kaçamayacağımızı düşünürüz. Kendini değil kaderini suçla. Biz insanoğlu hep birilerini ya da bir şeyleri suçlayarak rahatlarız. Sende kaderini suçla. Kaderine kız. Ama kendine kızma.
-Ne bahtsız bir kadermiş bu!

Dedim söylediklerini dinleyerek. Araf’da gülümseyerek beni tekrarladı.

-Ne bahtsız bir kadermiş bu!

hafifçe sırıttım. İyi gelmişti. Gerçekten bu sefer konuştuklarımız bana çok iyi gelmişti.

- Gözlerin ışıldadı yine. İyisin.

Utandığımı belli etmemek için saçımı hafifçe geri iterek cevapladım.
-Artık iyiyim.
-Biliyorum. Bugünlük bu kadar yeter diyelim o zaman.

- Tamam.

- Haftaya bugün gel.

-Tamamdır. O zaman kalkayım ben.

-Görüşürüz mavi.

-Görüşürüz…

Arkamı dönüp gülümsedim. Kapıyı açtığımda Araf arkamdan tekrardan seslendi.

-Kardeşin aşağı kattaki kantinde. Umutla beraberdir görürsün.

-Tamam.

Kapıyı ardımdan kapatıp kantini bulmak üzere aşağı kata yöneldim. Bulmak çok zor olmamıştı. Bir iki kişiye de sorunca çok rahat yolu bulmuştum. Vardığımda Ada önünde bir kağıda bir şeyler çiziyor ve Umut'a göstererek kahkahalar atıp duruyordu. Çimen gözleri parıldıyordu. Bu manzarayı her ne kadar bozmak istemesem de annemleri uğurlamaya yetişmek zorundaydım. Umut ve Ada'ya adımlarımı yönelttim.

-Ada!

-Ablacımmm!

Ada koşa koşa kucağıma atlayıp bana sarılınca bende ona uyup Ada'yı havaya kaldırdım. Yanağına bir öpücük kondurup tekrardan yere bıraktım.

-Özledin mi beni?

-Çok özledim.

-Umut Bey kardeşime baktığınız için teşekkürler.

-Zevkle baktım Ada Hanım. Çok eğlenceli bir kardeşiniz var. Yaşıtımla otursam bu kadar eğlenemezdim yeminle.

-Öyledir. Şeytan tüyü var biraz küçük hanımda. Tekrardan teşekkür ederim bizim eve yetişmemiz gerek geçelim artık. İyi günler.

-İyi günler Özgür Hanım.

Adayla beraber yola koyulduk. Yol yine Ada'nın komiklikleriyle geçmişti ve sonunda eve varmıştık. Kapıyı çalıp annemin açmasını bekledim. Kapı beklediğimden hızlı açılmıştı. Annemi görünce nasıl hemen açtığını anlamıştım. Elinde küçük bavulu, giyinmiş bir şekilde bize bakıyordu. Geldiğime sevinmiş olmalıydı çünkü gözlerinin sevinçten parladığını çok net görebiliyordum.

-Kızım! Yetişemeyeceksiniz sandım. Tam şimdi çıkıyorduk.

-Bende korktum ama yetiştik çok şükür.

-Numaranda yok bende. Hiç aklıma gelmemiş almak. Eski numarana yıllardır ulaşamıyorum. Yeni bir numaran var sanırım.

-Evet Değiştirmiştim. Söyleyeyim, kaydet.

Annem telefonunu çıkarıp yazarken bende numaramı söyledim. Karşılıklı olarak numaralarımızı kaydederken babam hemen annemin arkasından bize yaklaşarak son kalan eşyaları getiriyordu. Bir yandan da telefonda işiyle ilgili olduğunu düşündüğüm biriyle konuşuyordu. Hiç anlayamadığım hukuk terimlerini kullanmasından bunu fark etmek zor değildi. Yanımıza tamamen geldiğinde telefonu kapatıp bana sarıldı.

-Kızım sen havaalanına gelme. Adayla zor olur biz hallederiz. Taksi çağırdık zaten.

-Taksi mi? Baba burada ucuz değil taksiler söyleyeyim. Çok ödersiniz.

-Biliyoruz kızım sorun değil. Kızımızı görmüşüz yıllar sonra bir taksiye verdiğimiz para gözümüze gelir mi?

Hafifçe tebessüm ettim.

-Gelseydim yine de baba.

-Gelme kızım hallederiz biz. Sen babanı unuttun galiba. Harita burada.

Dedi kafasını işaret ederek. Haklıydı. Babam nereye gidersek gidelim eliyle koymuş gibi yolları hemen bulurdu. Hiç bilmediği yerlerde bile konuma bir kez bakması yeterli olurdu. Bunu nasıl yapıyordu hiçbir zaman çözebilmiş değildim.

-O zaman anne. . .

Dedim hafifçe kolumu açıp sarılmak istediğimi belli ederek. Annemin anında dolan gözlerine buruk tebessümü eşlik etmişti. Uzunca sarıldık.

-İyi ki beni buldunuz. . .

Dedim fısıltılı bir sesle hala sarılmış vaziyetteyken.

-İyi ki kızım. . .

Zorla birbirimizden ayrıldığımızda benimde gözlerim annemden farksızdı.

-Güzel gözlü kızım. Gel bakalım. Bende sarılayım tekrardan.

Babamı bilirdim. Ağlamak istemezdi. Tutardı hep kendini. Havaya bakma huyumu ondan almıştım belli ki. Çünkü oda sarıldığımız sırada başını havaya kaldırmıştı. Ağlamamak için tutuyordu yine kendini. Sarılmamızı çok uzun tutmayacağından emindim. Öyle de oldu. Kısa sarılmanın ardından yavaşça benden ayrıldı. Bal rengi gözleri kıpkırmızıydı. Titreyen dudaklarını belli etmemeye çalışarak konuştu.

-Allah'a emanet ol kızım. Babasının küçük prensesi.

-23 yaşındayım baba!

-Olsun hala küçük prensesimsin. Küçük prenseslerimsiniz.

Dedi Adayı' da kast ederek. Ardından devam etti.

-Arabayı havalimanında bırakmıştık kızım. İnince arabayla geçeceğiz eve. Haberin olsun.

-Hala mat siyah mı?

-Hayır değiştirdik 1 yıl önce.

dedi babam gülerek. Ardından ekledi.

-Artık fosforlu sarı.

-Ne!!

dedim dehşete kapılmış bir şekilde.

-Şaka şaka! Koyu mavi renk. Seni hatırlatıyordu bize. O yüzden o rengi seçtik. Denizimiz gibiydi. . .

Babama hafifçe tebessüm ettim. Sandığım gibi beni unutmamış olmaları kalbimi ısıtmıştı. Son vedalaşmaları da yaptıktan ve Ada'nın bu duygusal ortamda bile yaptığı komikliklere güldükten sonra annem ve babam asansör kapısından son kez baktılar bana. Bu bakışı zihnime neden bu kadar çok kazımıştım bilmiyordum. Onlar bizden git gide uzaklaşırken tuttuğum göz yaşlarım bir bir süzüldü gözlerimden.

'Çabuk dönün bana olur mu?' diye geçirdim içimden. Ada'yı kucağıma alıp eve girdim. Girdiğim gibi aldığım mis gibi kokular yüzünden mutfağa yöneldim. Çeşit çeşit yemekler yapıp bana ve Ada'ya sofra kurmuştu annem. Bir kuş sütü eksik dediklerindendi. Biraz daha incelediğimde masanın üzerinde küçük bir not kağıdı dikkatimi çekmişti. Elime alıp okumaya başladım.

'' Sensiz bir gün daha boğazımdan yemek geçmez artık denizim. . . Ben yokken de benim elimden yemek yediğini bilmek istedim. Dolabına da alışveriş yapıp doldurdum. Allah'a emanet ol güzel kızım. Yemeklerini güzel ye uykunu güzel al. Yarın ilk uçakla yanınızda olacağım. . . ''

Nota tebessüm ederek küçük bir öpücük kondurdum. Yeniden bir ailem vardı. Bunu kendime sürekli hatırlatmak istiyordum.

'Artık yalnız değilsin. . . Ailen var. Bir annen, baban ve kardeşin var. . . Yalnız değilsin Özgür''

🌌⭐🌠🌙🌟☁️

Özgür, telefonuna sarılarak yatağın kenarına kıvrıldı.Saat çoktan ikiye dayanmıştı. Ada çoktan dalmıştı uykunun güvenli koynuna. Ama onun içinde, gece kadar karanlık bir şey uyanıktı.

Gözleri sürekli ekrana gidip geliyordu. Hiçbir bildirim yoktu.

Arıyordu — açan yok.

Yazıyordu — bakan yok.

Ne oluyordu?

Sadece “vardık” deselerdi yeterdi oysa. Sadece bir kelime...

Telefonu yastığın kenarına bıraktı. Başını çevirip Ada’ya baktı. Yanakları kızarmıştı. Burnu minik minik inip kalkıyordu. Gülümsedi. Bir parça kıvırcık saç alnına düşmüştü. Usulca geriye itti, yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

'' Ada burada. Her şey yolunda. Ailen gerçekten yanındaydı. Ada'da bunun kanıtı. ''

“Her şey yolunda...”

“Her şey yolunda...”

diye geçirdi içinden, yine ve yine.

Sözcükler zihninde çınlamaya başladı. . O esnada bir ses yankılandı gecenin karanlığında. Ama kimse duymadı oradakilerden başka . . .

– Bir ölü... Bir yaralı komiserim...

 

Bölüm : 04.06.2025 20:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...