"Beren! Hazır mı sarmalar? Kontrol ettin mi, kızım."
Ocağın altını kıstım ve sürekli etrafta koşturan anneme, yiyecek arayışına geçmiş babama, erkek kardeşime, ablama sürekli kızıp duran anneme güldüm. Bugün Bartu abim 30 günlük tatiline girmişti ve buraya geliyordu. Abim subay olduğu için her yıl 30 gün izin alır ve yanımıza gelirdi. Annem de tabii onu krallar gibi karşılardı. Sakın düşünmeyin ki abimin gelmesini istemediğimi sanmayın. Asla öyle bir şey yok, vallahi çok özledim öküzümü.
"Hazır anne sarmalar, hazır. Hem sürekli koşturup duruyorsun, biraz dinlen de ben yapayım işleri."
Annem mutfağa gelip ocağı tamamen kapattı ve çatala bir tane sarma batırıp üfledi bana uzattı.
Sarmayı ağzıma tıkıştırdı resmen ama tadı güzeldi. Pirinci sert değildi ve yumuşaktı. İşte annem ya! Annem yapar da kötü olur mu hiç?
"Anne, valla çok güzel olmuş. Abim bayılacak bunlara, ellerine sağlık."
Annem gülümsedi ve kalçama vurdu. Anneme sinirli bakışlar atarken, o omuz silkti ve güldü.
"Eşek sıpası, kocaman oldu benim kızım. Hem, ne o öyle bakışlar? Ben senin annenim, hiçbir şeycik olmaz!"
Annemin sevme şekline güldüm. küçüklüğümden beri hep böyle seviyordu, işte bu da Türk kanı olduğu içindi. Biz annemle gülüşürken babam içeriden geldi.
"Ya hanım ne zaman yemek yiyeceğiz acıktım ben, çok güzelde koktu sarma."
Annem terliğini eline aldı ve babama her zamanki repliklerini söylemeyi ve tabii ki o, her anne de olan kınayıcı bakışları atmayı unutmadı.
"Zıkkım ye, Gökhan! Daha az önce iki tabak pilav yedin vermiyorum sana. Sarma falan, onların hepsi benim oğluma ve çocuklarıma."
Babam, annemden korkan bir insandı ve zaten annemi çok sevdiğinden hiçbir zaman anneme bir şey diyemezdi, annem de bunu bilir, o yüzden babama sevgisi bir gıdım bile azalmazdı. Birbirlerini gerçekten çok güzel seviyorlardı. Tabii şu anki sataşmalarına bakmayın. Bu sefer annem haklı, çünkü babam zaten biz sarmayı sararken annem, babam çok acıktığı için ona dünkü pilavı ısıtıp verdi üstüne de tost yaptı bütün ekmek, babam da yemek yemeği sevdiği için annemin verdiği her şeyi yiyordu, tabi bu aldığı kilolarda nereye gidiyor bilmiyorum, adam yiyor yiyor Yine de göbeği çıkmıyor. Valla siz sorgulayabilirsiniz, ama ben bunu en son yedi yaşındayken düşündüm ve beynim yandığı için de o zaman sorgulamaktan vazgeçtim.
"Tamam hanım kızma, sadece sarmaya dayanamıyorum biliyorsun."
Annem iç çekti, bana döndü geri.
"Abin birazdan gelir, git şu kardeşine bak bakayım ne yapıyor."
Başımı sallayıp mutfaktan çıktım ve Baran'ın odasına geldim ve her gün yaptığım, artık alışkanlık haline gelmiş o şeyi yaptım. Tabi kardeşimi korkutmak hoşuma gidiyordu ve ben bunu bilerek yapıyordum, hoşuma gidiyor yani ne yapayım. Kapıyı hızlı bir şekilde açtım ve elim de olan topu kafasına attım.
Kafasına topu attığım da acı ile inledi, bana sinirli bakışlar attı. Bana öyle bakma Baran... Hoşuma gerçekten çok gidiyor...
"Ya Beren! Salak mısın ya?! İnsanın odasına çat kapı gelinip, kafasına top atılırmı?!"
Baran'ın çok güzel(!) sesini işittiğim de göz devirdim, gülmemi tutmak çok zordu. Ah Baran bir de şu anki memnun oluşumu bir bilsen...
"Abartma be! Plastik top acıtmaz, hem alış artık ben senin odana sen evlenene kadar böyle dalıcam."
Bir anlık kıskançlık kapladı içimi. Ben mavi gözlü öküzümü kızlara rüyalarında veririm bir kere! İkizim, her şeyim o benim.
"Ben de nah veririm seni o kızlara, ham yaptırmam seni onlara, valla döverim bak!"
Baran göz devirdi ve bu konu her açıldığında yaptığı isyanı tekrardan yapmak için hazılandı.
"Yapmadığın bir şey mi Beren, senin benle alıp veremediğin ne acaba, Lise de yaptıklarını hala hatırlıyorum unuttum sanma."
Lise de yaptıklarım gelince ufak bir sırıtış belirdi yüzümde. Eskiden lise de Baran ile flört eden kızları ya da cilveleşen kızların makyaj malzemelerini çalıp hocaya veriyor, ya da onları sıkıştırıp tehdit ediyordum. Tamam... Yani aslında çocukça şeyler bunlar, ama bana çocukça gelmiyordu o zamanlar ve ben insanları asla dövemezdim, vuramazdım.
Annemin bağırışlarını duyunca heyecan ve mutlulukla kapıya doğru gittik. Abim kapıda annem ve babamla sarılıp hasret gideriyorlardı.
"Oy annesinin kuzusu, yavrum benim. Açmı bıraktılar seni orada! İncecik olmuşsun ya sen!"
Annemin tepkisine hepimiz güldük, abimin varlığı yine hepimize neşe getirecekti sanırım...
Şu an bütün aile yemek yiyorduk ve biz abimle birazdan markete gidip kola ve abur cubur alacaktık, abimin telefonu masanın üstünde duruyordu ve şuan su bardağım tam yanındaydı o yüzden sakarlığımla baya savaş veriyordum şu an. Tam o sırada abimin telefonuna mesaj geldi, mesaj ilgimi çekmemişti ama ekranda abimle resimi olan yakışıklı çocuk, hızlı atan kalbime bakılırsa baya ilgimi çekmiş görünüyordu. Abime döndüm ve onu dürttüm bana döndü.
Abim sırıttı arkasına yaslandı.
"Asker den bir arkadaşım, neden sordun?"
Yüzündeki sırıtış her şeyi anladığının bir göstergesiydi ve yanaklarıma şimdiden hücum eden sıcaklığı hissedebiliyordum.
"Yok, yani sadece merak ettim, öylesine.... Peki ismi ne?"
Abim hafif güldü ve saçlarımı karıştırdı.
"İsmi Miraç, Asker kendisi, bir kaç ay sonra da onbaşı olmak için sınava girecek."
Vay be analar neler doğruyor, şu fotoğrafa bak yarabbim düştüm sanırım. Gözleri, gülüşü, saçları, vücudu bir insana forma bile bu kadar yakışırmı ya!? Nazar değecek birazdan! Öyle bakma kaçın kurası, bu adam baş belası!
Umarım beğenirsiniz yarın da belki bölüm atarım! Görüşmek üzere!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |