
Karanlık bazen korkutsa da en güvenli yerdir...
🥀
Eve geçince direk odama çıktım. Güzel bir duş aldıktan sonra pijamalarımı giyip doğruca yatağıma yattım. On dakika geçti ama yok uykum var ama uyuyamıyorum. Gözlerim yavaştan kapanıyordu. Karanlık beni içine çekti ve gözlerim kapandı...
Gözümü açtığımda kapkaranlık bir depodaydım. Göz gözü görmüyordu. Ellerim ve bacaklarım sandalye'ye bağlı oturtulmuştum. Burası neresiydi.? Ben buraya nasıl düşmüştüm.? Yine neye bulaştım ben.? Kafamdaki sorular başımı ağrıtırken bulunduğum ortamda Adım sesleri duymaya başladım.
Adım sesleri yaklaşıyordu. Birden bulunduğum ortam aydınlandı. Işığın nereden geldiğini görmek için kafamı çevirdiğimde onu gördüm, Annemi.
Üzerinde o günkü giysiler vardı. Dalgalı saçları bozulmuş,elbisesi kana bulanmış ellerinden kan damlıyordu.
Dudaklarım ister istemez "Anne..." Dedi. Neredeydin ben ellerim ve bacaklarım sandalyeye bağlı karşımda annem ellerindeki kan ile durup bana gülümsüyordu.
"Kızım annene sarılsana?" Aradan geçen yıllarla sesini özlediğimi fark ettim. Birden allerim ve bacaklarımda ki ipler çözüldü tam koşacağım zamanda anneme doğru bir kız çocuğu koştu. Küçüklüğüm.
Yinede koşmayı denedim ama yetisemiyordum. Ben koştukça onlar uzaklaşıyordu.
"Yetişemiyorsun değil mi?"
Sesin geldiği yöne baktığımda yine kendimi gördüm 17 yaşındaki beni.
"Sen... sen nas- nasıl.?" Konuşamıyordu oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma geldi
" Onlara istesende ulaşamazsın."
"Ama neden annem yaşıyor ve siz sizler nasıl yani?"
"Biz yaşamıyoruz ki."
Sinirleniyordum ve artık sakin olamıyordum. Tam konuşacakken bir türkü sesi gelmeye başladı.
Tam karşımda bir kadın ve bebek vardı. kadın bebeğini kucağına almış
"Elma attım yuvarlandı oy,
Gittiği beşiğe dayandı.
Bebek uykudan uyandı.
Nenni oğul oğul...
Nenni yavrum yavrum."
bebeği beşiğe koymuştu türküye devam etti. Sesi o kadar güzeldi ki...
"Nenni balam balam...
Nenni kuzum kuzum...
Nenni bebek...
Sana bebek diyemedim,
Sarılıp da öpemedim."
Başım dönüyordu. Kimdi bu kadın? Neler oluyordu. Yanağımın ıslandığını hissettim. Ağlıyordum ama neye Ağlıyordum? Kadının arkasında bir gölge durdu üniformalı bir Türk askeri. Bebeğin gülme sesleri geldi. İstemsiz bende güldüm. Daha yakına gitmek bakmak istedim ama ergenliğim kolumdan tutup geri çekti.
"Çok güzel bir aile tablosu değil mi?"
"Onlar kim.?"
"Senin ailen."
"Benim bir ailem var anladın mı var salak saçma işlerinizde uğraşamam. Kim bunlar annem nerde o beni yalnız bırakmazdı."
"O seni hep yalnız bıraktı sen farkında değildin. Söylenilen herşeye inanmayı bırak. Son sözleri bu oldu. Seslendim ama duymadı gitti
Başımı kadın ve adama çevirdim yanlarına doğru yürüdüm beni görmüyorlardı.
" sence adı ne olsun Zehram." Dedi adam.
"Nefes olsun bizim nefesimiz." Dedi kadın
Gözlerim bebeğe kaydı masmavi gözleri, bal sarısı saçları vardı.
Birden durduğum yerde ateşten çember oluştu. Kadın ve adam uzaklaştı çemberden çıkmaya çalıştım ama olmuyordu alevler dahada yükseldi dumandan göremiyorum. Nefes alamıyorum
"İmdat! Yardım edin kimse yok mu?" Bağırmam boşunaydı. Kimse yoktu gözlerim kararıyordu. Nefes alamıyordum.
En son hatırladım çemberdeki alevin yükselmesiydi...
"ABLA! ABLA" biri bedenimi sarıyordu. Şiddetle gözlerimi açtım ve yataktan yarım doğrulup Nefes almaya çalıştım eftara baktığımda odamda olduğumu görünce için rahatladı. Mary yatağın yanına çökmüş endişeli gözler ile bana bakıyordu. Boğazım kurumuştu. Konuşamıyordum. Mary ne istediğimi anlamış gibi çalışma masamdan bardağa su koyup yanıma geldi. Bardağı elinden alıp suyu içtim geri Mary uzattım ama almadı. Omuz silkti. Maldı işte bilerek yapıyordu. Kalkıp su bardağını masaya koyup dolabıma doğru yürüdüm.
"Noldu Mary neden geldin odama?"
" Akşam servisi yapmak için."
"Ha ha ha çok komik. Söyle niye geldin?" Bir yandan onunla konuşurken bir yandan da kıyafet seçiyordum. Bol bir sweet ve dar mavi kot pantolonu alıp banyoya ilerledim.
"Yemeğe gelecek misin yine o kadın ve kızı gelmiş." Bunu söylerken kusuyormuş gibi yaptı.
Üvey anne ve kızı. Babamın yanında bize iyi davranıp babam gidince cadıya dönüşenler.
"Sence ?"
"Ama Nadia ve perla da geldi."
"Sen git ben geliyorum."
🥀
Bu gün büyük gündü. İsteyeceğim daha doğrusu, işleteceğim en büyük cinayet olacaktı.
Erkan başçı, beni bu baloya davet ettiğine pişman olacaktı. Babamın bir iş arkadaşıydı. Çocuklar için yurt projesini birlikte tasarlamışlardı. Arkamızdan iş çevirene kadar. Yurt kurulduğunda babamdan gizli yurda uyuşturucu getirip çocukların yemeklerine ekliyor ve bağımlı yapana kadar zorla kullandırıyormuş. Tabi Babamın bundan haberi yok çünkü ona söylemeye gerek duymadım zaten işi başından aşkındı bide bunla uğraşmasını istemedim.
Çocuklar kırmızı çizgimdi. Bu hayatta yaşamayı en çok Çocuklar hak ediyordu. Ben çocuk olamamıştım. Gözüm kararmıştı yıllarca annemin katillerini aramıştım. Ama sonuç sıfırdı.
Üzerimde gece mavisi uzun yırtmaçlı bir elbise ayağımda krem rengi ysl vardı. Saçlarımı dalgalı hale getirip yarısını topuz yapmış, gözlerime elbiseyle uyumlu koyu bir makyaj yapmıştım. Gerçi yüzüm gözükmeyecekti ama çokta umrunda olmadı.
Gözüm sürekli giriş kısımdaki korumalardaydı. Nasıl gelip öldürecekti? Listede isimler yazılıydı. yaklaşık otuz koruma ile çevreliydi. Bulunduğumuz yer üç kattan oluşuyordu. İlk kat balo için ayarlanmış, ikinci katta bar vardı. Üçüncü katta ise adamımızın katıydı personel harici giriş yasaktı.
Balo başlamıştı ama adam hala ortada yoktu. Nadia da benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki "adamımız ortalıkta yok. Tuttuğumuz katil desen bu korumalardan nasıl içeriye girecek."
"Bende bilmiyorum."
Ortam çok kalabalık olmaya başlamıştı. Adam ortalıkta yoktu.
Mary ise perla ile birlikte sohbet ediyordu. Pamuk prenses olmak istemişti ve olmuştu. Perla ise hayatının aşkını bulabilmek için sindirella olmuştu. Salak salak şeyler. Ben ise olabildiğince koyu renklere yönelmiştim ayakkabım hariç bürünmüştüm. Maskeli balonun amacı maskeydi ama neredeyse kimse maske takmamış onun yerine abartılı renkli makyaj yapmışlardı.
Nadia benim aksine açık kahve tonları tercih etmişti. Birden ayağa kalkıp "İçecek birşeyler almak için bara gidecem birşey istiyor musun.?"
"Sen otur ben giderim kızlara göz kulak ol yeterli."
"Keyfin bilir." Onu orada bırakıp merdivenlere yöneldim. Son basarken bodoslama şekilde birisinin bana çarpmasıyla geriye savruldum. Gözlerimi kapatmış düşmeyi beklerken belimi bir kol sardı.
Gözlerimi aralayıp beni tutan kişiye baktım. Kestane gözleri ve çatık kaşları ile bana bakıyordu.
Elimi tutup duruşumu düzeltti. Tam önüne baksana ayı dememe gerek kalmadan merdivenden inmeye başladı. Ben arkasından bön bön bakarken o ise yürümekle meşguldü.
Boyu 190 hatta daha fazlaydı.
İnsan bir özür diler hödük.
Bir bira ve vişneli şarap alıp bardan çıktım. Asansöre binebilirdim ama korkum vardı. Gözleri Nadia'yı ararken elimdeki bira bardağa birden çekildi. İrkilerek kimin olduğuna bakmak istediğimde ise karşıma sarı saçlı, Yeşil gözlü kırmızı başlıklı kız kılığında bir kadın çıktı. Kimdi şimdi bu.?
"Afedersiniz bir yerden tanışıyor muyuz.?"
"Siz tuttuğunuz katilleri tanımaz mısınız.?" Kulağıma doğru fısıldadı. Gelmişti ama nasıl.? Listede kırmızı başlıklı kız diye bir kayıt yoktu. Nadia ile bizzat davet listesine bakmıştık.
Elinden tutup kimsenin olmadığı yere sürükledim.
"Nasıl girebildin.? Listede böyle birisi yoktu.?"
Alaylı gülümsemesiyle "bazen listeye değil neticeye bakmanız gerekir."
"İşini iyi yap bakalım dedikleri kadar var mısın.?"
"Bırakacağım izden memnun kalacağınıza eminim." Başka birşey söylemeden yanımdan ayrıldı ve merdivenlere yöneldi.
Bende kızların yanına geçtim.
Parti çok sıkıcı bir hal almıştı. Bana göre, çünkü herkes deli gibi sarhoş olmuştu. Nadia kendine göre birini bulmuş dans ediyordu. Perla ile mary derin bir sohbete dalmış, kimseyi görmüyorlardı. Ta ki o adam gelene kadar. Mary gözlerinin içi parladı. Çok tanıdık biriydi. Mary'nin kulağına fısıldayıp dansa kaldırdı. Aman ne romantik. yapış yapış.
Adamımız sonunda mekana giriş yapmıştı. Salak saçma bir konuşmanın ardından herkesten izin isteyip merdivenlere yöneldi.
Aradan on dakika geçmişti ama tık yoktu. Ensemde bir nefes hissedince irkilerek arkamı döndüm. Kadını gördüm.
"İş tamam. Şimdi geriye sadece beklemek gerekir. Bir sonraki işte görüşmek üzere."
Dedi ve çıkışa yöneldi. Kadın gittikten iki dakika sonra sahnedeki koca ekran aydındı. Erkan başçı sandalyeye bağlı şekilde anlından vurulmuştu. Sandalyenin etrafında ateşten çember ve hemen arkasındaki duvarda, Adaletin nerde olduğu belli değil.
"ZAK" yazıyordu.
🥀
Maskeli balodan son anda kalmıştık. Polis ise karışınca mecbur kaçmak zorunda kaldık. Çünkü sicilim hiç temiz değildi.
Eve gelir gelmez kendimi duşa attım makyajımı silip pijamalarımı giydim hiç uykum yoktu. Uykum gelse bile uyumaya korkuyordum çünkü hep aynı rüyayı görüyordum.
Erkanın ölümü beni pek memnun etmişti. Doğrusu bu kadarını beklemiyordum, "AG" dediği kadar varmış. Yarın ilk işim bu kadını araştırmak olacaktı.
Kulaklığımı takıp rastgele bir şarkı açıp kendimi yatağa bıraktım. Aklıma merdivende bana çarpan adam geldi. Çekilmiş Kahve kokusu... ne bir saniye bana noluyordu?. Ben kimseyi umursamazdım ki , tanrım yardım et. Gözlerim kapanıyordu. Biliyordum yine aynı rüyayı görecektim. Ama artik umrumda değildi...
Gözlerimi açtığımda bir hamakta yatıyordum.ben buraya nasıl gelmiştim. Gülme sesleri geliyordu. Sesin geldiği yöne doğru yürüdüm. Her yeri çeşit çeşit çiçekler süslüyordu. Neresiydi burası. Sesin geldiği yöne gittiğimde Annemi gördüm, Kucağında Mary vardı. Ağacın arkasından babam çıktı. Annemin yanağını öptü o sırada bir kız çocuğu seslendi.
"Baba hadi." Ağaca alışmış salıncağı üstünde altı yaşlarında bir kız çocuğu vardı.
"Geliyorum barkat." Dedi babam bir dakika ne bu kız ben miydim? Belki başkasıdır. Sonuçta ofelia demedi.
" ofelia ,kızım yeter bu kadar çok sallandın." Annem seslendi bu ben miydim? Niye hiçbir şey hatırlamıyordum. Altı yaşındayken saçım kahverengi miydi? Tanrım yardım et neredeyim ben.
Kız çocuğu salıncaktan inip anneme koştu. Kocaman sarıldı. Benim annem temas sevmezdi ki?
Masaya oturdular. Masanın üzerinde pembe renkli bir pasta vardı. Kız çocuğu üfledi.
"İyiki doğdun ofeliam."
"İyiki doğrun barkat."
"İy ki dodu ofo."
Benim doğum günüm 15 eylül de ama...
Hepsi Masaya oturmuş sohbet ediyorlardı. Yanlarına gitmek istedim ama gidemedim ayaklarım sanki yere çivilenmişti. Tam o esnada etrafta silah sesleri duyuldu. İrkilip kendimi ağacın arkasına sakladım. Yanımdan bir asker geçti beni vuracak sandım ama beni görmedi bile.
Niye kimse beni görmüyordu? Burası neresiydi? Ellerimle kulaklarımı kapatıp beşe kadar saydım sakinleşmeyi deniyordum. Ama nafile. Silah sesleri git gide azalıyordu.Kalkıp aileme baktım Annem,babam, hatta Mary bile ağlıyordu. Ne olduğunu anlamadım ağacın arkasından çıkıp yanlarına doğru yürüdüm. Anne diye seslendim ama duymadı. Kız çocuğu... göğüs kafesi kanlar içinde gözleri kapalı yatıyordu. Ben ölmüş müydüm?
O sırada türkü sesi gelmeye başladı. Sesin geldiği yöne baktığımda yine o kadını gördüm. Kucağında yine altı yaşlarında sarı saçlı mavi gözlü bir kız çocuğu...
"Elma attım yuvarlandı oy,
Gitti beşiğe dayandı.
Bebek uykudan uyandı.
Nenni kızım kızım...
Nenni yavrum yavrum...
Nenni balam balam...
Nenni kuzum kuzum...
Nenni bebek...
Sana bebek diyemedim,
Sarılıp da öpemedim."
Bir taraftan annem bağırıyordu,bir taraftan kadın türkü söylüyordu. Kız çocuğu mavi gözlerini kapatıp Annesinin kucağında uyuya kaldı. Aynı benim gibi...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
