8. Bölüm

"ASYA" 7. BÖLÜM

Beyza
beyzanur18

 

Minibüs, uzun ve dar bir toprak yolda ağır ağır ilerledikten sonra nihayet durdu. Farlar, önlerindeki eski taş evi aydınlattı. Ev, yıllardır kimsenin yaşamadığı bir yer gibiydi ama Rıfat anahtarı cebinden çıkardığında tereddütsüzce yürüdü kapıya.

— Burası. dedi sadece.

İçeri girdiler. Toz kokusu, kapı açılır açılmaz genizlerine doldu. Tavan alçak, duvarlar taştandı. İçeride birkaç eski kanepe, bir masa, köşede paslı bir soba vardı. Ama geceyi geçirmek için yeterliydi.

Gece, sessizce bir köşeye kıvrıldı. Gölge ise pencere önünde beklemeyi tercih etti. Ünal gözünü Rıfat’tan ayırmadan, mutfağın köşesinde yere oturdu. Herkes kendi sessizliğine gömüldü.

Dışarıda rüzgar, ağaç dallarını cama vurduruyordu. Zaman yavaş aktı. Herkes birer birer uykuya daldı.

Gece, ansızın gözlerini açtı ve ciğerleri yırtılırcasına bir çığlık attı.

— AAAAAAHHH!!!

Nefes nefeseydi. Yüzü ter içindeydi, gözleri karanlıkta bir noktaya dikilmişti. Kalbi göğsüne sığmıyor gibiydi. Ellerini battaniyenin üstüne bastırmış, sanki düşmemek için tutunuyordu.

Kapı hızla açıldı. Gölge içeri girdi. Gözleri alarma geçmişti. Bir şey olmuştu, hissediyordu.

— Gece! Ne oldu? İyi misin?

Gece cevap veremedi. Hâlâ kabusun içinde gibiydi. Gözleri dolmuştu. Nefesi düzensizdi, boğazından kelimeler güçlükle çıktı:

— O buradaydı... Rüyamda... İçerideydi... Beni izliyordu...1

Gölge hemen yanına çöktü, elleriyle omzunu tuttu.

— Geçti. Sadece bir kabus. Gerçek değil.

Ama Gece'nin gözleri hâlâ pencereye kayıyordu. Dışarıda rüzgar hafifçe uğulduyordu. Gölge pencereye kısa bir bakış attı, sonra tekrar Gece’ye döndü.

— Ben buradayım. Sana bir şey olmayacak.

— Bugün fazlasıyla yoruldun, kabus görmen normal. Ama ben buradayım, sen uyu. Ben bekliyorum.

Gece başını sallayıp yatağa kıvrıldı. Gördüğü rüya onu derinden etkilemişti. Gözünden bir yaş aktığında, eliyle sildi ve yavaş yavaş uykuya daldı.

Gölge, bir süre onu izledikten sonra tekli koltukta uyuya kaldı.

^^

SABAH OLUNCA

Sabah olmuştu. Gece gözlerini açtığında, direkt tekli koltuğa baktı. Gölge çoktan uyanmıştı. Zorlukla kalktığında, eliyle koluna dokundu; buz gibiydi. Üşüdüğü her halinden belliydi. Ayağa kalkıp salona çıktı. Rıfat Ünal ve Gölge oturmuş, bir şey hakkında konuşuyorlardı.

Gölge, Gece'nin uyandığını fark edince yanına gitti.

"Sen sormadan ben söyleyeyim, masanın üzerine bir swit ve eşofman bıraktım, giymen için." dedi Gölge.
Gece başını sallayıp,

"Teşekkür ederim." dedi.

Daha sonra üzerini değiştirmek için odaya gitti. Üzerine gri eşofman takımını giydikten sonra saçını topladı. Oda soğuktu, duvarların birkaç yerinde çatlaklar vardı. Bir süre gözü duvara dalmıştı. Tam o sırada Gölge'nin ona seslenmesiyle irkildi ve salona gitti.

"Gel, Gece." dedi Gölge.

Gece, Gölge'nin sesini duyunca hızlıca salona doğru adım attı. Rıfat Ünal, Gece'nin geldiğini fark edince hafifçe başını kaldırıp ona gülümsedi.

"Günaydın, Gece." dedi.

"Günaydın," diye karşılık verdi Gece, sessizce oturdu.

Gölge, biraz düşündükten sonra söz aldı.

"Gece, seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum." dedi.
Gece, biraz tedirgin olmuştu. Gölge'nin ciddi bir yüz ifadesi vardı.

"Ne hakkında?" diye sordu, sesi biraz titrek çıkmıştı.

"Endişelenme,"

"Bugün o Kenan'ın mekanına gidip, o kaçırdıkları çocukları almadan gelmeyeceğim," dedi Gölge, sesi netti, öfkeliydi.

"Ben de geliyorum."

"Hayır, sen kal."

"Geliyorum dedim."

Gölge, derin bir nefes aldı. Onunla gitmek tehlikeli olacaktı. Ama aynı zamanda, Gece yanındayken içinde, bir şekilde huzur oluyordu. Başını salladı, sessizce kabul etti. "O zaman birlikte gidelim," dedi, ama gözlerindeki karanlık, bir kez daha derinleşti.

^^

Yola çıktıklarında, Gölge direk arabayı Kenan’ın mekânına sürdü. Motorun homurtusu, içerideki gerginliği bastırmaya yetmiyordu. Gece, camdan dışarı bakarken kaşlarını çatmıştı.

“Oraya gideceğimizden emin misin?” diye sordu, gözlerini Gölge’den ayırmadan.

“Başka şansımız yok,” dedi Gölge. “Kenan bu işin merkezinde. Bize ya bilgi verecek ya da başımıza bela olacak.”

Mekâna vardıklarında, sokağın başında fren sesi yankılandı. Gölge arabayı sert bir manevrayla kenara çekti. Kenan’ın mekânı, eski bir tamirhaneye benziyordu; dışarıdan bakıldığında terk edilmiş gibiydi ama içeride neler döndüğünü herkes bilirdi.

Kapıdan içeri girdiklerinde, içeride birkaç adamın aniden ayağa kalktığı görüldü. Silahlar belirsiz ama hazırdı. Ortam, barut gibi kokuyordu.

“Durun!” diye seslendi bir ses.

Karşılarında Kenan belirmişti. Geniş omuzlu, sarkık kaşlarının altından onları süzen sert bakışlı bir adamdı.

“Gölge... seni tekrar görmek ilginç,” dedi Kenan, ama sesindeki alay gizlenememişti. “Yanındakine bir şey olursa, sorumlusu sensin.”

Gölge bir adım öne çıktı. “Konuşmamız lazım. Hemen.”

Kenan, kısa bir duraksamadan sonra başını salladı. “O zaman içeri gelin. Ama silahlarınızı bırakın. Burası artık oyun alanı değil.

Kenan döndü ve sertçe konuştu:
“Ne arıyorsunuz? Beni riske atacak kadar önemli olan şey ne?”

Gölge bir adım öne çıktı, sesi buz gibi soğuktu.
“Babanın kaçırdığı o küçük çocukları.”

Kenan’ın yüzü kasıldı. Odanın havası bir anda ağırlaştı. Gözleri Gölge’ye kilitlendi,

Kenan dişlerini sıktı.
“Bu konu... aile meselesi. Ve bu işin içine senin gibi birinin karışması—”

“Sadece bir çocuk için buradayım,” diye kesti Gölge, sesi kararlıydı.

"Ya o çocukları verirsiniz ya da burada beynini patlatırım, Kenan," dedi Gölge. Gözü dönmüştü.

Kenan kahkaha attığında, "Nesin sen Gölge Çevik? herkesin katil dediği ama aslında melek olan biri misin? Ne saçma hikâye ama," dedi alay ederek.

Gölge bir anda boğazına yapıştığında, Kenan nefes almakta zorluk çekti.

"Eğer o çocuklardan herhangi birini getirmezsen, babandan sakladığın iğrençlikleri yalnızca ona değil, tüm ülkeye yayarım," dedi.

Kenan’ın göz bebekleri büyüdü. Korkmuş olmalıydı.

 

Kenan zorlukla konuştu:
"Tamam... Bekle burada. Asya’yı getireceğim. Bir işe yaramıyordu zaten," dedi, tıslayarak.

Gölge boğazını bıraktığında Kenan yere düştü, öksürmeye başladı. Birkaç saniye boyunca nefes almaya çalıştı, sonra güçlükle ayağa kalktı ve odadan çıktı. Binanın paslı merdivenlerinden aşağı inerken, her adımı metalin çığlığı gibi yankılandı.

En alt kata ulaştığında, dar, karanlık bir koridorun ucundaki kapıyı açtı. İçerisi soğuktu. Küçük bir yatak, metal parmaklıklar ve köşede bir oyuncak ayı duruyordu. Siyah saçlı, mavi gözlü bir kız çocuğu duvarda oturmuş, sessizce elindeki ipi büküp duruyordu.

“Asya!” dedi Kenan, sesi sertti. Kız başını kaldırdı ama korkuyla geri çekildi.

Kenan içeri girdi, kolundan tutarak zorla ayağa kaldırdı.
“Hadi bakalım prenses... misafirlerin var,” dedi alaycı bir sesle.

Asya ağlamıyordu. Gözleri bir yetişkine göre fazlasıyla sakin ama yorgundu. Kenan onu yukarı çıkardı, her basamakta direnen küçük bedenine rağmen hızla yürüdü.

Üst kata çıktıklarında, Gölge ve Gece onları karşıladı. Asya, Gölge’ye bakınca birkaç saniye donakaldı. Gölge eğildi, diz çöktü ve göz hizasına geldi.

“Asya... Ben seni götürmeye geldim. Artık burası bitti,” dedi yumuşak bir sesle.

Asya sessizce başını salladı. Gözlerinden tek damla yaş akmadı

"Asya hızla Gece'ye doğru koştu. Gece, Asya'yı kucağına alır almaz odayı terk etti. Onlar çıkar çıkmaz, Gölge hemen çekmeceleri karıştırmaya başladı. Bir silah bulduğunda, hiç tereddüt etmeden Kenan'ın ayağına ateş etti. Kenan acı içinde yere yığıldı.
'Anlaşmamız böyle değildi, Gölge!' diye bağırdı.
Ancak Gölge, onu duymamış gibi davranarak hızla odadan çıktı ve Gece'nin peşine düştü. Arabaya atlayıp uzaklaştılar."

Dışarıda motor sesi yankılandı. Gölge ve Gece, Asya'yı arka koltuğa oturtmuş, hızla uzaklaşıyorlardı. Gece, dikiz aynasından Gölge'ye baktı.

"Ne yaptın sen?" dedi, sesi öfke ve endişeyle titriyordu.

"Yapmasaydım, durmayacaktı," diye yanıtladı Gölge, gözünü yoldan ayırmadan.

Gece sessiz kaldı. Elini Asya’nın başına koydu, küçük kız gözlerini kapatmış, sessizce titriyordu.

Birkaç sokak ötede, Gece derin bir nefes aldı. "Bu böyle devam edemez. Asya için... başka bir yol bulmalıyız."

Gölge başını çevirmeden cevapladı. "O zaman bir sonraki adımı düşünmeye başla. Çünkü artık geri dönüş yok."

Araba, şehir merkezinden uzaklaştıkça yollar ıssızlaşmış, sokak lambalarının yerini ay ışığı almıştı. Arka koltukta, Asya yorgunluktan başını Gece’nin omzuna yaslamıştı. Küçük kız bir şey söylemeden, sadece derin derin nefes alıyordu. Gölge hâlâ direksiyonun başındaydı; sessizdi ama gözleri sürekli aynalara kayıyordu, takip edilip edilmediklerinden emin olmak istiyordu.

Yarım saat sonra, tozlu bir orman yoluna saptılar. Arabanın lastikleri taşların üstünde ses çıkararak ilerliyordu. Gece, gözlerini yoldan çekmeden konuştu:

"Bu eve geldiğimizde ne olacak, Gölge? Her şey bitmiş gibi mi davranacağız?"

"Hayır," dedi Gölge, boğuk bir sesle. "Her şey yeni başlıyor."

Ağaçların arasında, loş ışıklar yanıp sönmeye başladı. Betonun içine gömülmüş gibi duran, camları siyah perdelerle örtülü eski bir evdi bu. Bahçesini yabani otlar sarmıştı, çitleri eğilmiş, paslanmıştı. Ama içerisi... içerisi güvenliydi. En azından bir süreliğine.

Gölge arabayı ağır ağır girişe sürdü, motoru kapattı. Sessizlik çöktü.

Gece, kapıyı açmadan önce Asya’ya döndü. "Artık buradayız. Korkmana gerek yok," dedi yumuşak bir sesle.

Asya gözlerini açtı. İlk kez fısıltı gibi konuştu: "O adam… tekrar gelir mi?"

Gece bakışlarını Gölge’ye çevirdi. Yanıt vermedi.

"buraya gelemez. Merak etme."

Asya başını hafifçe salladı, göz kapakları yeniden ağırlaştı.

Gece derin bir nefes aldı. Kapıyı açtı, serin orman havası yüzlerine çarptı. Gölge çantayı aldı, Gece ise Asya’yı kucağına aldı. Üçü birlikte eve doğru yürümeye başladılar.

Evin içi soğuktu, ama en azından güvendeydiler. Gölge, çantasını bir kenara bıraktı ve pencerelerin perdelerini kontrol etti. Gece, Asya’yı yavaşça koltuğa oturttu. Kendisi de yanına ilişti. Tahta döşemeler gıcırdadı, saat tik tak sesleriyle yankılandı.

Gece, küçük kızın yüzüne baktı. Gözlerinin altı morarmış, elleri hâlâ titriyordu. Ona bir battaniye uzattı, sonra yumuşak bir sesle konuştu:

"Artık o adam seni bulamaz, Asya. İstersen... aileni bulabiliriz."

Asya başını yavaşça iki yana salladı. Gözlerini yere indirmişti. Dudakları titreyerek açıldı:

"Ailem yok."
"O adam… onları bir odaya götürdü. Sonra… sonra 'Bam!' diye bir ses geldi. Bana da, 'ailen uzun bir yolculuğa çıktı' dedi."

Gece’nin kalbi sıkıştı. Bir an ne diyeceğini bilemedi. Gölge ise uzaktan onları izliyor, hiçbir şey söylemiyordu ama bakışlarında bir kasvet vardı; sanki o sesi o da duymuştu bir zamanlar.

Gece, Asya’nın omzuna kolunu doladı. "Tamam," dedi fısıltıyla. "O zaman artık biz varız. Birlikteyiz. Seni bırakmayacağım."

Asya gözlerini Gece’ye dikti. Sesi neredeyse duyulmazdı ama kelimeler kalbine bıçak gibi saplandı:

“Yani... siz artık benim annem ve babam mısınız?”

Gece'nin gözleri doldu. Gölge gözlerini kaçırdı. Kimse o an ne diyeceğini bilemedi. Ama cevap zaten belliydi. Sessizlik, kabullenişin ta kendisiydi.

Asya'nın gözleri hâlâ Gece'nin yüzünde asılıydı. Birkaç saniye geçti, kimse konuşmadı. O anı Gölge bozdu, sesi alışılmadık şekilde yumuşaktı:

"Gel Asyacım," dedi hafifçe gülerek.
"Annen sana bir şeyler hazırlasın... biz de seninle biraz oyun oynayalım, ha?"

Asya, gözlerini Gece’den Gölge’ye çevirdi. Dudaklarının kenarı titredi. İlk kez, içinde sıcak bir şey kıpırdadı.

 

Bölüm sonu.

 

^^

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.04.2025 10:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...